HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: TEVHİDİN TARİFİ VE KISIMLARI Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
murat5740
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 10 kasim 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 21
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı murat5740

 

 

TEVHİD ve KISIMLARI

Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Salâtü Selâm, enbiyâların sonuncusu Resulullah’ın, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar, onları dost edinenlerin üzerine olsun.

İlimlerin en hayırlı ve üstün olanı Tevhid ilmi olduğu gibi; bu ilmin berraklığını gideren şüphe ve bid’atları temizlemek için Hak Ehlinin verdiği mücadele de cihatların en üstünüdür. Gafletin hüküm sürdüğü dönemlerde berrak İslâm akidesinden uzak bir takım ilim ve fikir adamlarının yönetimleri ele almalarıyla ümmet çöküşe sürüklenmiştir. .

Batılın süsüne dalan, onun inanç sisteminin öncülüğünü yapan bu insanlara karşı gerçekleri savunmak İslam Ehlinin, özellikle de Ehli Sünnet ve’l Cemaat’in “Emri bi’l ma’ruf Nehy’i ani’lmünker” (iyiliği emretmek, kötülükten nehyetme) kılıcını kuşanmasını bir zorunluluk haline getirmiştir.

Kitap ve Sünneti bilen her Muvahhid bilir ki, ümmetin eski gücüne, izzetine ve de üstünlüğüne kavuşmasının tek yolu; bu kaynakları bulandıran batıl inançları, hurafe ve bidatları yok etmekten geçer. O halde İslam akidesinde yeri olmayan bu yanlış inançları beyan etmek Müslümanlar için bir görevdir.

İşte bu noktayı esas alarak dini yalnız Allah’a has kılmak ve İslamı kaynaklarıyla bilmenin ehemmiyetinin şuuru içinde Allah’tan kabul etmesini niyaz ederek elinizdeki bu risaleyi sizlerin istifadesine sunmuş bulunuyoruz. Şüphesiz tevfik Allah’tandır.

«Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım» (Zariyat, 56)

Yalnızca Allah’a kulluk etmek, ibadete sadece O’nu layık görmek. İşte bu, Nû’h Aleyhisselıam’dan, Nebîmiz Muhammed (S.A.V.)’ e kadar gelen tüm enbiyâların Tevhid anlayışıdır.

Tevhid, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akidesinin en önemli noktası olduğundan, eksiksiz olarak bilinmesi gerekir. Böylece ifade ettiği anlam kısımlarını da kuşatır, lafız ve mâna bir bütün teşkil eder. Bu da şu iki kurala uygun olmalıdır;

(1) Tevhid’in nazari kavramlarını delilleriyle, Allah’ın Kitabı ve Resûlü (S.A.V.)’in sünnetinden ve de sahih aklî hareketle idrak edilmesi.

(2) Bunun Allah kullarının amellerinde, belirgin bir şekilde ortaya çıkması için hayata uygulanması.

Tevhid, nazari kavramları bakımından; İsim ve Sıfat, Uluhiyet ve de Rububiyet Tevhidi olmak üzere üç kısma ayrılır.

RUBUBİYET TEVHİDİ

Allah’ın “Rabb” ismi celîline nisbettir. Rububiyet kelimesi lügat itibariyle, terbiye edici, yardımcı, mâlik, ıslah eden, efendi, vali gibi anlamlara gelmektedir. Terim itibariyle de, Allah’ın insanları yarattığına, onlara rızık verdiğine, diriltip öldürdüğüne, Allah’ın kazâ, kaderine ve de zatında vahdâniyetine, birliğine iman etmektir.

Bunun delillerinden bazıları ise şu ayetlerde görüldüğü gibidir:

«Hamd Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur»

«Yaratma ve emir O’nun değil midir?»

«Yeryüzünde olan her şeyi sizin için yarattı»

«Şüphesiz ki Allah rızkı verendir. Kuvvet sahibidir, Metîn’dir»

İkram sahibi olan Allah’ın Rububiyetinde şüphe edecek cahillere şunu söyleyebiliriz; îzan sahibi bir insan tesirsiz hiçbir şeyin, hiçbir fiilin kendiliğinden oluşumunu ve de bir yaratıcı olmadan mahlukatın varlığını da kabul etmez. Bir iğne gördüğümüzde nasıl onu bir vücuda getiren olduğunu bir sanatkârın onu yaptığını anlıyorsak, bu muazzam ve akıllara durgunluk veren kainatın kendiliğinden olduğunu asla düşünemeyiz. Bir yaratıcı olmadan böyle bir düzenin olması mümkün değildir. Ayrıca böylesi bir evreni yaratan, onu terbiye eden Varlığın elbette kusursuz, yegâne hüküm ve hikmet sahibi olması gerektir. Şayet O da mahluk olsaydı yaratıcısına ihtiyaç duyardı ki bu acziyettir, âciz olanın da böylesi bir kainatı yarattığı iddiası kesinlikle tasdik edilesi bir gerçek değildir. Tüm noksanlıklardan uzak olan Allah, şüphesiz yüceler yücesidir.

«Allah’ın Rububiyetinin delilleri saymakla bitmez, Onlar, yaratan olmaksızın mı yaratıldılar yoksa yaratanlar kendileri midir?» (Tur,35)

Mekke müşrikleri bu tevhidi kabul etmişlerdi. Yahudiler, Hıristiyanlar ve benzeri diğer kavimler de aynı tevhidi ikrar ediyorlardı. Bu tevhidi eskiden Dehriler ile çağımızda Ateistlerden başka hiç kimse inkar etmemiştir. Bu Kur’ân’da, «Onlara (müşriklere) “gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorarsan kesinlikle, “Allah” derler» (Lokman, 25) şeklinde yer alır.

Müşrikler, Allah’ın Rabb oluşunu kabul ediyorlar ancak ibadette, medet ummada, sevgide, itaatte tapındıkları ilahlarını, Allah katında onların birer şefaatçileri olduklarını iddia ederek ortak koşuyor, böylece onları Allah’a denk tutuyorlardı. Her şeyin yaratıcısı olarak Allah’a inanmalarına rağmen müşrik olma sıfatları kendilerinden kalkmıyordu!

«Onlar, Allah’ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar, “Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” derler. De ki: “Göklerde ve yerde, Allah’ın bilmediği bir şeyi mi O’na haber veriyorsunuz?” Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir» (Yunus,18)

Tevhid’in bu kısmı insanı İslam’a dahil etmediği gibi kanını, malını ma’sum kılıp onu cehennem azabından da kurtarmaz. O ki insan, Tevhide bir bütün olarak sarılsın!..

ULUHİYET TEVHİDİ

Uluhiyet, “ilah” kökünden türemiş bir kelimedir. Kendisine itaat edilen Ma’bud anlamındadır. “İlah” kelimesi Allah hakkında kullanılabilir, «Allah, O’ndan başka ilah olmayan, Hayy (diri), Kayyûm’dur (yarattıklarını her an gözetendir)» (A’li imran, 2)

Terim anlamıyla Uluhiyet; namaz, oruç, zekat, hac ve kurbanda, duâda, adakta, korkuda, ümit ve sevgide, ibadet ve itaatte sadece Allah’ı birlemek, bu ibadetleri yalnız O’nun için yapmaktır. Bunu yapan mü’minler, sadece Allah’a itaat etmek ve O’nun rızasını kazanmak için yaparlar.

Bu tevhidin gerçekleşmesinde gerekli iki unsur vardır,

(1) İbadetleri kullardan herhangi birine değil, yalnız Allah’a has kılmalı, Allah’a mahsus olan isim ve sıfatları kullara izafet etmemelidir. Mü’min yalnız Allah’a ibadet eder. Allah’tan başkası için asla namaz kılmaz, secde etmez, yalvarıp yakarmaz. Allah’tan başkasıyla yemin etmez, adakta bulunmaz ve Allah’tan başkasına tevekkül etmez.

(2) İbadetin, Allah’ın emirlerine itaate sevk etmesi, yasaklarından alıkoyması ve Nebi’si (S.A.V.)’in Sünneti’ne uygun olması gerekir. Tevhid-i Uluhiyetin zorunlu kıldığı en önemli unsur, insanın tam anlamıyla Kitap ve Sünnete teslim olmasıdır. İşte Kelime-i Tevhid’in; anlamı budur.

Allah’a ibadet; itaat ve emirlerine boyun eğmekle olur. Bu da Lâ ilâhe illallah kelimesinin gerçekleşmesidir. Allah Rasûlü’ne uymak, O’nun emir ve yasaklarına itaat etmek, Muhammed (S.A.V.)’in Allah’ın Resûlü olduğunu gerçekten kabul etmiş olmaktır. Bu iki temel husus Müslümanın ancak kendisiyle kurtuluşa ereceği bir esastır. Müslüman’a vacip olan, hükümde Allah ve Resulü’nden başkasına baş vurmamak ve başkasının hükmüne razı olmamaktır.

«Emrolunduğun gibi, dosdoğru ol!» (Hud,112) Allah azze ve celle, Resulüne istikamet üzere olmasını emretmiştir. Bu da ancak Kitap ve Sünnet doğrultusunda amel etmekle mümkündür. Kur’an ve Sünnetin dışındaki yollar sapıklığa götüren yollardır. Sonunda da cehennem ateşi vardır. (Allah korusun)

“Tevhid-i Ulûhiıyyet”i destekleyen hususlar

İhlas: Kulun tüm sözlerinde zahir ve batın amellerinde tek dileğinin Allah’ın rızası olup başkasına önem vermemesi, makam mevkii hırsı olmadan ve insanların övgüsünü göze almadan kulluk etmesidir. Şirk, ihlasa aykırıdır. Kalpte riyânın olması için, ihlassız olmak yeter. Riyâ, amelde Allah’tan başkasının beğenisini kazanma isteğidir ki, bu da küçük şirkdir!

Tevekkül: Kökü, “vekâlet”tir. Her şeyde vekile itimat edip güvenme anlamına gelir. Allah’a tevekkülün gerçek anlamda tahakkuk ede bilmesi için, önce Allah’tan başkasının; tağutun tümden inkar edilmesi ve Allah’ın emrettiği vesilelere yapışılması gerekir Bundan dolayı, tevekkül için; sebepleri inkar ederek amel etmek” denilir. (Sebepleri devre dışı bırakmamak ancak onlara da değil Allah’a güvenmek).

Muhabbet: Allah sevgisi, Uluhiyet tevhidinin gerektirdiği en önemli hususlardan olup onun özel bir makamıdır. Sahibine müjdeler olsun!

Havf ve recâ: Korku ve Ümit, tevhidin temel esaslarındandır. Müslüman’a farz olan, başkasından değil yalnız Allah’tan korkmasıdır.

Korkunun yeri kalptir ancak izleri insanın davranışlarında ortaya çıkar, Mü’min korku içerisinde olduğu sürece hayırdadır. Korkusu gidince sapıtır ve şaşkınlığa düşer. Allah’tan başkasından korkmak, rezilliklerin en alçağıdır. İnsanın fitneye düşmesi, ihlasına halel gelmesi gibi hallerde bu korku düşer.

Sabır: Sürekli türlü belalara maruz olması hasebiyle sabır, önemli esaslardan sayılır. Sabrın; öfkede, itaatte, günahtan kaçınmada ve de Allah’ın takdirinde olmak üzere bazı türleri vardır.

Müslümanın sabrından dolayı kendisine hayırlı bir karşılık, bir çıkış yolunun olduğuna inanması, başına gelen belaları hafif görmesi gerekir. Zira bazı musibetler diğerlerinden daha ağırdırlar.

Şükür ve Hamd: İmanın, yarısı şükür, yarısı da sabırdır şeklinde bir tanım vardır. Şüphesiz kul, her zaman Rabbini hamdetmelidir. Şükür de Allah nimetlerinin kulun dilinde, eserinin ikrarıdır. Hamd hem nimet, hem de musibet için; şükürse yalnız nimete yapılır.

Allah için öfkelenmek ve O’nun için kıskanmak: Müslüman nasıl Rabbi rızası için severse öfkelenmesini de O’nun rızası için kılar. O’nun hudutları çiğnendiği zaman kesinlikle hiddetlenir. Kıskanma hakkında ise, Rasûlullah (S.A.V.) “Allah kıskanır, Mü’min de kıskanır. Allah’ın kıskanması, haram kıldığı şeyleri kulun yapmasıdır” buyurmuştur (Buhari, Müslim) .

Kulun Rabbi için kıskanması şunları gerektirir;

* Söz ve fiillerini Rabbinden başkası için yapmaması,

*Allah’a, sâ’yu tâat’ten hâlî (tâatsiz) geçen zamanları kıskanması. Çünkü Müslüman için vakit çok kıymetlidir her ânı değerlendirilmelidir,

*Allah’ın yasaklarına düştüğü veya O’nun hakkını edâ etmede ihmalkâr davrandığı zamanlara müte’essif olur, üzülür ve pişmanlık duyar.

Duâ: Duâyı tamamıyla Allah’a mahsus kılmalıdır. Duâ, kulun dünya ve ahiret işlerinde Rabbinden kendisine yardımcı olmasını dilemesidir. Duânın çok önemi ve anlamı vardır: Allah’a muhtaç olduğunu açığa vurmak, güç kuvvet ve tasarruftan acziyetini ikrar ederek nefsini soyutlayıp bu yüceliği Allah’a vermektir. Duâ kulluğun ve insan olarak zayıflığımızın alâmetidir. Duâda Allah’a övgü ve O’nu, ziyade Kerem sahibi görme vardır.

İstiğâse: Yardım, kurtuluş ve belaların giderilmesini dilemektir. Bu ise Allah’a mahsus olduğundan O’ndan başkası için olmaması gerekir.

İstiğase biri haram diğeri meşru olmak üzere iki kısımdır,

*Meşrû (Mubah) İstiğâse: Kulların güçlerinin yettiği, suda boğulmak üzere olan kimsenin yardım istemesi gibi bir durumda onlardan yardım istemektir. Bunun meşruluğunda ise şüphe yoktur.

*Haram İstiğâse: Kulun gücünün üstünde olan bir şeyi, ondan dilemektir. Bu, hiç bir kula izafetinin câiz olmadığı, yalnız Allah mahsus bir haktır. Ölülerden yardım dilemek bu ölüler kim olurlarsa olsunlar, (hem konu, hem de içerik olarak) haramdır.

Şefaât: Şefaat, mağfiret talep eden kişinin, şefaatçinin duası ile ihtiyacını Allah’a arz etmesidir.

Yine bu da ikiye ayrılır,

*Şer’an sahih olan şefaat: Allah’ın izniyle gerçekleşecek şefaâttir. O’nun izni olmadan asla gerçekleşmez.

*Şirk olan şefaat: Kim olursa olsun, ölülerden şefaat dilemek, medet ummak buna örnektir. Çünkü ölülerden şefaat bekleyenler, ölülerin bir şeye güçlerinin yeteceğine inanan kimselerdir ki bu kesinlikle caiz değildir. Onlardan şefaat dileyenler adak ve kurban gibi amellerle onlara yakınlaşmayı hedeflerler. (Allah korusun)

Tevessül: Allah’tan, bir vesile edinerek şefaât istemek; dinî veya dünyevî ihtiyacının giderilmesini talep ve niyaz etmektir. Kul, edindiği vesileyle Allah’a yakın olmayı umar, O’ndan ihtiyacını gidermesini ister.

Kur’ân ve Sünnette sabit olan sahih tevessül: kulun yalnız Allah’ın rızasını gözeterek yaptığı salih ameller, hayatta olan salih bir kuldan kendisi için duâda bulunmasını talep etmesi gibi vesileler edinmek suretiyledir. Öte yandan; [“...falan’ın hürmetine”, “...filan’ın himmetiyle” gibi] kim olursa olsun şahısların zatlarıyla, makamlarla, mevkilerle vesile edinmek şeklindeki tevessül ise, ne Allah’ın Kitabı’nda ne de Resûlü’nün Sünneti’nde yeri olmayan birer bidattırlar ki, bunlardan sakınmak farzdır.

Yemin: Kendisine yemin edilenin yüceltilmesidir. Tâzim (yüceltme) ise bir tür ibadettir. İbadet de ancak Allah’a yapılır. Allah’tan başkası adına yemin etmek şirktir, kendisine yemin edilen şeyi Allah’a eş tutmaktır. Bu da tevhid akidesine zarar verir. Allah Resulü (S.A.V.) “Kim Allah’tan gayrısıyla yeminde bulunursa, şirk koşmuş (Allah’a eş tutmuş)tur” buyurmuşlardır (Sahihtir, Ebu Davud).

Besmele: Her söz ve işe Allah’ın adı ile başlamaktır. Allah’tan başkasının adıyla başlamak caiz olmadığı gibi, “Allah ve halk adına” demek gibi O’nun adıyla beraber başkalarının da adını anmak caiz değildir.

Nezir (Adak): Müslümanın aslında kendisine vacip olmayan bir ameli, Allah rızası için yapmayı kendisine vacip kılmasıdır. Nezrin Allah’tan başkası için yapılması da; bir ibadet olduğu için câiz değildir. Daha önce geçtiği gibi Allah’tan başkasına hiçbir zaman ibadet edilmez:

Uluhiyet tevhidi, Allah azze ve celle’nin tebliği için Peygamberler gönderdiği, Kitaplar indirdiği, uğruna Cennet ve Cehennemi yarattığı, yine bunun için cihadın meşru kılınıp muvahhidlerle müşrikler arasında savaşlar verilen tevhidin en üstün mertebesidir. Bu tevhid akidesine sahip olmadan ölenler; müşrik olarak hayatlarını noktalayarak ebedi Cehennemi seçmek suretiyle hüsrana uğrayacak, dünya hayatları boşa gidecek kimselerdir! (Allah korusun!)

Özetle: Müslümanın, izzeti; ibadet ve sevgisini başkasına değil yalnız Allah’a mahsus kılarak araması, Allah korkusunu tüm korkulara tercih etmesi, mutlak surette itaata layık Allah’tan başka kimseyi tanımaması ve sözünde, duâsında, nezrinde, yemininde kısaca tüm ibadetlerinde hiç bir şeyi O’na eş koşmadan, hakimiyeti yalnız Allah’a vererek dosdoğru bir kul olmak Uluhiyet tevhidinin kapsadığı hususlar arasında yer alır! (Allah bizleri buna muvaffak kılsın)

İSİM VE SIFAT TEVHİDİ

Allah’ın İsim ve sıfatlarını konu eden tevhidin , bu kısmının özü, Allah azze ve celle’nin Kur’ân ve Sünnette bildirilen isim ve sıfatlarının tümünü olduğu gibi ispat ve ikrar etmektir.

Bu konuda Selef’i Salihin’in, sahabe ve tâbiin’in dayandığı esas; Allah azze ve celle’nin Kur’ân’da bildirdiği ve Rasûlullah (S.A.V.)’in sünnetinde yer alan sahih delillerden öğrendiğimiz, tüm isim ve sıfatları: iptal (tâtil), kullarınkine benzetme (teşbih), kullarınkiyle bir görme (tecsim), değiştirme (te’vil) yapmaksızın bildirildiği gibi ikrar etmek şeklindedir.

«O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O Semî (işiten) ve Basîr (gören)’dir» (Şurâ,11)

«Benzeri hiçbir şey yoktur» ayeti, Allah’ın sıfatlarının mislinden söz etmek isteyen ve O’na bir keyfiyyet biçmek isteyen (Müşebbihe, Mücessime vs. gibi)’lere bir reddiyedir. “O Semî (çok işiten) ve Basîr (gören)’dir» ayetin bu kısmı ise, Allah’ın sıfatlarını iptal, tevil ve tahrif eden (Muattile, Cebriye, Mutezile vs. gibi)’lere bir cevaptır. Selef-i Salihîn (Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun) şeriatın naslarıyla sabit olanı ayrıntılarıyla kabul eder ve kabul etmediğini de genel olarak ayrıntılarına girmeden reddederdiler.

Onlar, Allah hakkında duymak ve görmeyi ispat ederlerken, kullara benzetmeyi de (teşbih) O’nun mukaddes kemaline aykırı olduğu için toptan reddettiler. Görülüyor ki, Selefin yolu iki batıl (te’vil ve tâ’til) arasındaki tek hak yoldur. Bunlardan biri Allah’ın sıfatlarını kullarınkine benzetiyor (teşbih, tecsim), diğeri de bu sıfatları yok kabul ederek iptal (ta’til, te’vil )’e kaçıyor.

«Allah’ı gereği ve lâyıkı vechiyle takdir etmediler...» (Zümer, 67)

Sıfatları kullarınkine benzeten (Müşebbihe, Mücessime vb.): puta; sıfatları iptal eden (Muattile, Cebriye vb.) de yokluğa/adem’e kulluk etmektedirler. İsim ve sıfatları Kur’ân ve Sünnet’te yer aldığı şekliyle kabul eden (Ehli Sünnet Ve’l-cemaat) ise, göklerin ve yerin ilahı olan Allah’a kulluk etmektedir.

İsim ve sıfat tevhidi şu esaslar üzerine bina edilir,

*Allah azze ve celle’nin isim ve sıfatları, naslar (Kur’ân’ı Kerimden ayetler, Sünnetten sahih hadisi şerifler)’le belirtilmiştir.

*Allah’ın isim ve sıfatlarında teşbihten kaçınmalı, bunlara olduğu gibi inanıp kullarınkine benzetmeyi kesin olarak inkar etmeliyiz.

*Allah’ın sıfatlarının keyfiyetini (nasıllığını) araştırmaktan kesinlikle sakınmalıyız.

«O, kulların yapmakta oldukları ve önceden yaptıklarını bilir. (O’na hiçbir şey gizli kalmaz) O’nun dilemesi hariç, insanlar O’nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler» (Bakara, 255).

Allah’ın isim ve sıfatlarının anlamı, sözlük anlamıyla hepimizce bilinen bir gerçektir. Ancak gerçeği Allah azze ve celle kendi katında bir ilim olarak saklı tutmuştur. Allah bize isim ve sıfatlarını bildirmiş, fakat bunun keyfiyetini (nasıllığını) haber vermemiştir.

İmam Mâlik Radıyallahu anhu zamanındaki ve de kendinden önceki tüm ilim ehli gibi «Rahman Arş’a istivâ etti» (Tâhâ, 5) ayetinden sorulduğunda: “İstivâ bilinir (malum); nasıllığı bizce bilinmez (keyfiyeti meçhul); buna iman etmek vacip; hakkında soru sormak ta, bidattır” yanıtını vererek bu konudaki Ehli Sünnet Ve’l-cemaat akidesini bizlere bildirmiştir. Tevfik Allah’tandır.

Sahabe ve Tâbiin’in metodunun özünde te’vilden kaçınmak vardır. Çünkü te’vil bir sıfatı iptal edip yerine başka bir sıfatı kabul etmektir, bir tahriftir.

Kitap ve Sünnette bildirilen isim ve sıfatları Cebriyye ve Mu’tezile iptal ve te’vile gitmişlerdir; “Yed”i “nimet”, “istivâ”yı “istita” (Güç kullanıp hükmü dışında olmayan bir şeyi sonradan hükmüne geçirmek için kullanılır) şeklinde tahrif yaparak Ebu Hanife, İmam Şâfî, İmam Mâlik, İmam Ahmed’in de (Radıyallahu Anhum) içlerinde bulunduğu Selefi Salihin’in yolunu terk etmişlerdir.

Onlar bu ve benzeri dalâlet ehli felsefecilerin te’villerinden uzak durmuşlardır. Biz de Sahabe ve tâbîinin itikad ettikleri gibi itikad ederiz. Çünkü onlar, nübüvvet çağına bizden daha yakın olmaları nedeniyle, diğerlerinden daha çok bilgili ve anlayışlıdırlar. Nehir, kaynağına yaklaştıkça daha duru ve berrak akar!

Onların; teşbih, tâ’til, tecsim ve te’vil’i reddetmesinin nedeni Rasulullah (S.A.V.)’den öyle öğrenmeleridir!

İşte bunun için, İmam Ebu Hanife, İmam Şâfî, İmam Mâlik, İmam Ahmed, Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesâi, Ebu Davud, Sevrî, Süfyan İbn Uyeyne ve İbni Huzeyme vb. gibi ümmetin ulemâsı bu akideyi korumaya ömürlerini verdiler ve İslâmı, O’nun akide yapısını günümüze kadar aynı saflıkta ulaştırdılar. Dini cahillerin elinde bir oyuncak olmaktan kurtardılar (Allah hepsinden razı olsun).

 

                                                               SEYYİD MERAM-ÜL NAKİ



__________________
Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: "Siz asla bizim peşimize düşmeyeceksiniz! Allah daha önce sizin için böyle buyurmuştur.
Yukarı dön Göster murat5740's Profil Diğer Mesajlarını Ara: murat5740
 
hanif
Yasaklı
Yasaklı


Katılma Tarihi: 31 mart 2005
Yer: Germany
Gönderilenler: 380
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hanif

İmam Mâlik Radıyallahu anhu zamanındaki ve de kendinden önceki tüm ilim ehli gibi «Rahman Arş’a istivâ etti» (Tâhâ, 5) ayetinden sorulduğunda: “İstivâ bilinir (malum); nasıllığı bizce bilinmez (keyfiyeti meçhul); buna iman etmek vacip; hakkında soru sormak ta, bidattır” yanıtını vererek bu konudaki Ehli Sünnet Ve’l-cemaat akidesini bizlere bildirmiştir. Tevfik Allah’tandır.

İstiva bilinir ,nasıllığı bilinmez.Bu şu anlama gelir

Allah teala haşa arşta oturur ama nasıllığı bilinmez.bağdaş kurarak mı otururur,ayaklarını uzatarak mı oturur,yoksa dizüstü mü oturur orasını bilemeyiz

İşte selefilerin itikadı budur

 

Yukarı dön Göster hanif's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hanif
 
sailamasr
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 23 nisan 2005
Gönderilenler: 543
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı sailamasr

selam selam

İşte bunun için, İmam Ebu Hanife, İmam Şâfî, İmam Mâlik, İmam Ahmed, Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesâi, Ebu Davud, Sevrî, Süfyan İbn Uyeyne ve İbni Huzeyme vb. gibi ümmetin ulemâsı bu akideyi korumaya ömürlerini verdiler ve İslâmı, O’nun akide yapısını günümüze kadar aynı saflıkta ulaştırdılar. Dini cahillerin elinde bir oyuncak olmaktan kurtardılar (Allah hepsinden razı olsun).

dine nefslerinin aşağılık kompleksi duyduğu israiliyatı soktular

iblisin razı olduğu kesin

ALLAH razı mıdır orasına bulaşma

selam selam

 

Yukarı dön Göster sailamasr's Profil Diğer Mesajlarını Ara: sailamasr
 
murat5740
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 10 kasim 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 21
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı murat5740

 

 

          selam

 biz bunu bulduk yazdık siz ne buldunuz ki. Yazın kendi fikrinizi o insanlar insanların faydası için ugraşmışlar tabi insanın ameli niyetine göre olduğuna göre niyetin ne olduğu o ameli işleyenin kalbine göre değişir

onuda biz bilemedik sizin maşallahınız var o kişinin kalbindeki niyeti görmüşsünüz  maşallah yani ne diyeyim

 Allah hepimize kolaylık versin şimdiden

 

                                                                      selam ve dua ile



__________________
Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: "Siz asla bizim peşimize düşmeyeceksiniz! Allah daha önce sizin için böyle buyurmuştur.
Yukarı dön Göster murat5740's Profil Diğer Mesajlarını Ara: murat5740
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats