HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: ADEM-MELEK-CİN Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
sailamasr
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 23 nisan 2005
Gönderilenler: 543
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı sailamasr

selam selam

ben bu konuda bir başlık açmayı uygun gördüm. diğer arkadaşlarda buna katılacaklardır.kısım kısım işlemektense bu konu başlığı altında düşünceleri toparlamak daha mantıklı olacak kanaatindeyim

selam selam
Yukarı dön Göster sailamasr's Profil Diğer Mesajlarını Ara: sailamasr
 
sailamasr
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 23 nisan 2005
Gönderilenler: 543
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı sailamasr

selam selam

pasteleyeceğim yazıyı incelersiniz umarım

MELEKLERE İMAN

Melek; erkeklik ve dişilik özelliği olmayan, yemeyen, içmeyen, evlenmeyen, doğmayan, doğurmayan, normal gözle görülmeyen, Allah'ın emirlerine itaat eden yaratıklardır.

Arap dili uzmanlarına ve bazı İslâm âlimlerine göre "Melek", arapça bir kelime olup, "Elûk" veya "Elûke" kökünden gelir. Elûk, "götüren", elûke ise "haber götüren" manâsınadır. Çoğulu "melâike" gelir. Ancak "melek" kelimesinin, Arapça'da bazan, hem tekil, hem çoğul manasında cins ismi olarak kullanıldığı da görülür. Bu kelimenin kökü sayılan "elk", aslında, "risalet" yani "elçilik"; melekde, "elçi" demektir. Kelime önce, mef'al vezninde "melek" idi. Sonra hemze "lâm" harfinden sonraya alınarak "melek" olmuş; daha sonra hemze de kaldırılarak "melek" haline getirilmiştir. Bu gibi değişikliklere Arapçada çokça rastlanır.

Müfessir İbn Hayyâm ve dilcilerden Rağib el-İsfahânî, melek kelimesinin, "kuvvet ve iktidar sahibi" anlamına gelen "melk" veya "mülk" kökünden türetildiği görüşündedirler. Dolayısıyla melek kelimesi lügat bakımından; haberci, elçi, kuvvet ve iktidar sahibi, tedbir ve tasarruf manalarına gelmektedir. İslâm dininde ise; melek denince, akla önce, peygamberlere gönderilen ilâhî elçiler; sonra, insanlar ve kâinat üzerinde Allah (c.c.) namına tasarrufta bulunan ve O'nun emirlerini ve verdiği vazifeleri aynen yerine getiren kudret sahibi manevî varlıklar gelmektedir.

İngiliz müsteşriklerinden D. B. Macdonald, melek kelimesinin İbranîceden Arapçaya geçmiş olabileceği düşüncesine kapılmış ise de, daha sonraki araştırmalarında İbranicenin çok eski kitabelerinde böyle "bir fiilin hiç bir izine rastlanmadığını itiraf etmiştir (Macdonald Melek mad. İA., Fazla bilgi için bk. "İbni-Manzur Lisânül-Arap, XII, 386-387; Râğib el-Müfredât s. 49; M. Hamdi Yazır Hak Dini Kur'an Dili, I, 301-303).

Meleklerin hakikatı, cinsleri, sıfat ve özellikleri hakkında bazı farklı görüşler varsa da; Ehl-i Sünnet âlimlerinin Kitap ve Sünnete dayanan ortak görüşleri icmalî olarak şöyledir: Melekler; Allah Teâlâ'ya ibadet ve taatle meşgul olan ruhanî, nuranî, lâtif varlıklardır. Allah'ın kendilerine verdiği her emri derhal ve aynen yerine getirirler ve asla itaatsizlik etmezler (et-Tahrîm, 66/6) Melekler, "emanet" sıfatıyla muttasıfdırlar. Kur'ân-ı Kerim'in birçok ayetlerinde meleklerin, kâinattaki bütün varlıklar gibi bağımsız olarak yaratılan, fakat insanlara ve diğer canlı ve maddî yaratıklara mahsus olan yeme, içme, uyuma ve evlenme gibi sıfatlardan; erkeklik ve dişilik gibi cinsiyetten ve her çeşit günah işlemekten uzak, daima Allah'ı tenzih ve tesbih eden nuranî lâtif varlıklar olduğu bildirilmiştir. Bu özellikleri sebebiyle, Cenab-ı Hak tarafından kendilerine verilen her türlü işleri yapmaya, en kısa zamanda en uzak yerlere süratle gitmeye, diledikleri şekil ve surette görülmeye muktedir olan, Hak Teâla'nın mükerrem kulları, şerefli ve kutsal yaratıklarıdır. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyrulur:

"Belki onlar, Allah'ın şerefli kullarıdır. Onlar Allah'ın sözünden önce söz söylemezler ve O'nun emrettiklerini (hemen) yaparlar" (el-Enbiya, 21/26-27); "Onlar, Allah'ın emirlerine (isyan edip) karşı gelmezler ve emrolundukları şeyleri (aynen) yaparlar" (et-Tahrim 66/6); "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O'nun katındakiler O'na ibadet etmekte (asla) kibir göstermezler ve (asla) yorulmazlar. Gece ve gündüz durmadan (yorulmadan) O'nu tesbih (ve takdis) ederler" (el-Enbiyâ, 21/19-20).

Şu ayet-i kerîmelerde ise Allah (c.c.); "Gökleri ve yeri yoktan var eden, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratmada dilediğine (dilediğini) artırır. Muhakkak ki Allah her şeye kadirdir." (el-Fâtır 35/1); "Onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Biz de Ruhumuzu (Cebrail a.s) ona gönderdik. (O) ona düzgün bir insan şeklinde göründü " (Meryem, 19/17) buyurmaktadır. Ayrıca Peygamber (s.a.s), Cibril (a.s)'i insanlardan biri (Ashab'dan Dihyetü'l-Kelbî) suretinde gördüğünü meşhur Cibril hadisinde beyan etmiştir (Buhârî, İman, 1; Müslim, İman, 1).

Bu ayetlerden ve onları açıklayıp manaca destekleyen pek çok sahih hadislerden, her müslümanın melekler hakkında, aşağıda sıralanan özelliklerine inanması gerekmektedir:

1. Melekler, Allahu Teâlâ'nın yarattığı kullarıdır. Öyle ise onlar, Hak Teâlâ'nın haşa kızları, çocukları olmadıkları gibi, asla düşmanları da değildir (Putperest Arap müşriklerin ve eski din mensuplarının melekler hakkındaki sapık inançları hayalî olup batıldır).

2. Melekler, Allah'ın emirlerine harfiyen bağlıdırlar. O'na asla karşı gelmez ve isyan etmezler, herhangi bir yasağını çiğnemezler, günah işlemezler. Çünkü "İsmet" ve "Emanet" sıfatlarıyla muttasıfdırlar. Bütün meleklerin ortak özelliği; daima Allah'a hamd ve senada bulunmak, O'nu itaat ve ibadetle, tesbih etmektir (el-Enbiyâ, 21/26-27; el-Mümin, 40/7).

3. Meleklerin, nuranî mahiyetlerine uygun (yaptıkları iş ve vazifelerine göre) ikişer, üçer, dörder kanatları vardır. Bu husus, Allah kelâmı Kur'an ayetleriyle sabittir. Ancak; gâib (görülmeyen) âlemden olan, maddî kesafetten soyutlanmış, mahiyeti bilinmeyen melekleri kuşlar gibi kanatlı, maddî varlılar olarak tasavvur etmek, yanlış bir anlayıştır. Çünkü onlar Allahu Teâlâ'nın irade ve takdiri ile bizim gözlerimizle görülecek şekilde yaratılmamış, Kuran'ı Kerimde bir konuda açık bilgi verilmemiştir. Sözü edilen kanat, meleğin yaratılış gayesi ve nuranî mahiyeti ile bağdaşan, vazifelerini en süratli bir şekilde yerine getirmelerine delâlet eden manevî bir kanat, bir kuvvet ve iktidar sembolüdür. Bu söz, temsilî ve mecazî bir ifade tarzıdır. Nitekim, din ve dünya ilimlerine sahip olan bir kimseye, mecazen "zül-cenaheyn" iki kanat sahibi dendiği gibi; anaların çocukları için "şefkat ve merhamet kanatları"ndan bahsedilir. Hristiyanlar ise melekleri, bir kuş gibi kanatlı olarak düşünür ve tasvir ederler. Onların İslâm itikadından ayrıldıkları bir husus da budur.

4. Kur'ân'a ve Sünnete göre melekler, gözle görülmeyen, nurdan (ışıktan) yaratılmış olmalarına rağmen, Cenab-ı Hak onlara, gerektiğinde diledikleri kesif cisimler ve insan şekline girerek görünme gücünü bağışlamıştır (M. Said Ramazan el-Butî, Kübrâl-Yakîniyyât el-Kevniyye, s. 271-278; A. A. Aydın İslâm İnançları, I, 402-403).

Melekler Neden Görünmezler?

Melekler, nurdan yaratılan, ruhanî ve lâtif varlıklar oldukları için, kendilerine mahsus olan bu mahiyet ve hakikatları onların insan gözüne görünmesine engel teşkil eder. Çünkü, maddî olan insan gözü, melekler gibi nuranî, lâtif ve soyut varlıkları görebilecek şekil ve vasıfda yaratılmamıştır. Ancak Cenabı Hak, hidayet rehberi olarak gönderdiği üstün vasıflı insanlar olan peygamberlerine bu kuvveti verdiğinden, yalnız onlar melekleri hakikî hüviyetleri veya Allah'ın dilediği surette görebilirler.

Kur'an-ı Kerim'de insanların topraktan; cinlerin ve şeytanın yalın ateşten yaratıldıkları, "Cin'i de, yalın ateşten yarattık" (er-Rahman, 55/15) âyetiyle beyan olunmakta ise de; (iblis) Ben ondan (Âdem'den) daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın' dedi" (es-Sâd 38/76) ayetinde görüleceği gibi; meleklerin hangi maddeden yaratıldığı bildirilmemiştir. Ancak Sahih-i Müslim'de Hz. Aişe (R.anha) dan nakledilen sahih bir hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.s), "Melekler nurdan, cinler yalın bir ateşten yaratıldı" (Sahih-i Müslim 7/226 (1333 H.)) buyurmuştur. Bu hadis, meleklerin maddî olmayan nuranî, lâtif varlıklar olduğuna, meleklerle cinlerin iki aynı asıldan gelen iki ayrı varlıklar olduğuna delâlet etmektedir.

Meleklere İman, Her Müslümana Farzdır:

Meleklerin mana ve hakikatı, cinsleri, sıfat ve özellikleri hakkında Ehli Sünnet alimlerinin Kur'ân-ı Kerim ve Peygamberimiz (s.a.s)'in sahih hadislerine dayanan (ve yukarda açıklanan) ortak görüşleri, her müslümanın inanması gereken melek anlayışını ortaya koymaktadır. Vasıfları ve görevleri Kur'ân-ı Kerim'in pek çok âyetlerinde tafsilî olarak anlatılan meleklere iman etmek, İslâm'da iman esaslarından biridir. Bu inanç, İslâm dininin inanç sistemi arasında çok önemli bir yer işgal eder. Çünkü melekler; Rab Teâla'nın insanlara bir lütfu ve keremi sayılan "peygamberlik müessesesi"nin temeli olan Allah'ın "ilâhî vahyini", görülmeyen gayb âleminden, insanlara, onlar arasından seçilen peygamberlere indiren "Allah'ın ilâhî elçileri"dir. Melekler, yaratılan bu âlemin, göklerde ve yeryüzünde nizam ve intizamını sağlayan Allah'ın ruhanî yaratıkları, insanları koruyan, onlara hayrı ve iyiliği ilham eden, yaptıkları işleri yazan şerefli kâtipler, nuranî yüce varlıklardır.

Bu esasa göre, vahye ve peygamberliğe, hatta ahirete ve gaybiyyât denilen "ahiret ahvali"ne, Cennet ve Cehenneme inanmak ancak meleklere iman etmekle mümkün olur. O halde peygamberlere ve onlara indirilen semavî kitaplara inanmadan önce, onlara peygamberliği getiren, vahyi ve kitapları indiren "meleklerin varlığına" kesin olarak inanmak lâzımdır. Bu bakımdan, "meleklere iman", "peygamberlere iman" demektir. Melekleri inkâr ise, peygamberliği de inkâr sayılır. İşte bu sebepledir ki, meleklere iman; "iman esasları" arasında "Allah (c.c)'a iman"dan sonra yer almıştır. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de; Allah'a imandan sonra meleklerine, daha sonra kitaplarına ve peygamberlerine iman etmek emredilmiştir: Bakara sûresinde, Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene (Kur'an'a) inandı, mü'minler de inandılar. Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı..." (2/285) buyurulur. Esasen diğer iman esaslarına (ahirete, kaza ve kadere) iman etmek de, herşeyden önce Allah Teâlâ'ya, sonra O'nun meleklerine inanmakla mümkün olur. Bu bakımdan meleklere iman, Kur'an da, Allah'a imandan hemen sonra zikrolunmuştur. Bu konuda Resulullah (s.a.s)'den Hz, Ömer (r.a)'ın rivayet ettiği meşhur hadiste, peygamberimiz (s.a.s), vahiy meleği Cibril (a.s) ile konuşmuş, kendisine "iman nedir" diye sorduğunda Resulullah (s.a.s), şöyle cevap vermiştir: "İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayriyle şerriyle kadere inanmaktır" (Müslim, İman 1; ayrıca Buharî, Ebu Davud, Tirmizî ve Nesaî de benzerlerini rivayet etmişlerdir). Bu ve benzeri kesin nasslarla sabit olan meleklerin varlığını inkâr eden; Kur'an, Sünnet ve İcma-ı Ümmet ile, kâfir olur. Çünkü Hak Teâlâ, Kim Allahı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse; o uzak bir sapıklığa düşmüştür" (en-Nahl 16/2) buyurmuştur. Dolayısıyla, melekleri inkâr etmek, hem Kur'an'ı, hem de peygamberliği inkâr sayılır.

O halde gerçek şudur ki; meleklerin varlığı naklen sabit, aklen caizdir. Çünkü, bütün peygamberler meleklerin var olduklarını bildirmişler. Hz. Peygamber (s.a.s)'de onları bizzat görmüş ve var olduklarını haber vermiştir. Kur'ân-ı Kerim de meleklerden, onların vasıflarından yaptıkları çeşitli vazifelerden, Allah katındaki yüksek derecelerinden söz eden pekçok âyet vardır. Allah kelâmı olan Kur'an'ın her verdiği haber haktır ve gerçeğin kesin ifadesidir. Peygamberler ise, masumdurlar. İsmet, sıdk, tebliğ ve emanet sıfatları ile muttasıf olduklarından, asla yalan söylemezler. O halde müslümanlar, Kur'ân ayetleri ve sahih hadislerle kesin olarak sâbit olan, bütün geçmiş peygamberlerin ve semavî dinlerin varlıklarında ittifak ettikleri meleklere iman etmekle mükelleftirler. Bu sebeble, şer'an (Kitap ve Sünnet ile) sabit olan melekleri inkâr etmek, küfrü gerektirir. İnkâr edeni iman ve İslâm dairesinden çıkarır. Bu konuda varid olan muhkem ayetleri ve şer'î delilleri te'vile kalkışmak asla caiz değildir. , Melekler, "gaybiyyât" denilen görülmeyen âlemde mevcut nuranî lâtif varlıklar olduklarından; biz onları göremezsek de, var oldukları, dinî naklî delillerle sabit olduğundan, insan aklı da onların varlığını inkâr edemez. Gerçi akıl, melâikenin ne varlığını, ne de yokluğunu kesin delillerle isbat edemez. Fakat, aklı selîm, gözle görülmeyen bu gibi lâtif varlıkların varlığının imkansız olmadığına, aksine onların da, "vücudu caiz" olan şeylerden olduğuna delâlet eder. Çünkü; meleklerin varlığını inkâr edebilmek için, aklî, felsefî veya ilmî verilere dayanan hiç bir delil ortaya konulamaz. Aksi halde; gözümüzle göremediğimiz ve bu gün ilmin ve felsefenin mahiyet ve hakikatini tesbit edemediği "hayat cevheri"nin, "insan ruhu"nun ve aklımızın da varlığını inkâr etmemiz gerekir. Fakat göremiyoruz veya mahiyetini bilemiyoruz diye; ne ruhu, ne aklı, ne hayat gerçeğini ve ne de görünmeyen, fakat varlığı ilmen bilinen kuvvet ve enerji gibi gerçekleri inkâr edemeyiz. O halde, ruh ve akıl gibi maddî olmayan ve "mücerredât" denilen maddeden soyutlanmış manevî, gaybî varlıklara da inanmaya mecburuz. Bu gibi soyut varlıklar, müşahede (gözlem) ve tecrübeye dayanan müsbet ilmin sınırları dışında kalan fizik ötesi, gaybî, manevî yaratıklardır. Nitekim, özellikle Sokrat ve Eflatun gibi İlâhîyat Felsefesiyle uğraşan ve bir çok eski filozoflar, fizik ötesi ruhanî varlıkların var olduğuna inanmak zorunda kalmışlar ve onlara "misaller âlemi", "ervâhı ulviyye" ve "nüfûz-ı mücerrede" gibi felsefî isimler vermişlerdir. Bu günkü müsbet ilimlerle uğraşan meşhur bilginlerin büyük çoğunluğu, fizik ötesi bir takım kuvvet ve varlıkların bu maddî-kevnî âlemde görülen bazı olayların meydana gelmesine sebeb olduğunu kabul ve itiraf etmektedirler. Bütün bu gerçekler ve ilmî veriler, meleklerin varlığının aklen caiz ve mümkün görüldüğüne kesin olarak delâlet etmektedir. Özet olarak diyebiliriz ki, melekler de, aklımız ve ruhumuz gibi vardır.

Gerçi biz onları göremiyoruz ama, peygamberler görmüşler ve büyük bir melek olan Cebrail (a.s) elçiliği ile Allahu Teâlâ'nın vahyine mazhar olmuşlardır. Onlar, vahiy meleği aracılığı ile Allah'ın emir ve yasaklarını alıp, öğrenmişler ve insanlığı hidayete ve saadete yöneltmişlerdir. Nitekim Kur'ân-ı Kerimde, Peygamberimiz (s.a.s)'e aynı şekilde indirilmiş ve bize meleklerin varlığını haber vermiştir. Onun içindir ki bütün müslümanlar, Kur'ân-ı Kerim'in ve Peygamber (s.a.s) Efendimizin haber verdiği ve aklın da varlığını inkâr etmediği meleklere inanırlar. Çünkü melekleri inkâr, mukaddes kitapları ve peygamberleri de inkâr etmeyi gerektirir.

Kur'ân-ı Kerim'de geçen pek çok ayetlerde meleklerin çeşitli görevleri belirtilmiş, yaptıkları işlerin önemine ve özelliğine göre aldıkları özel isimler beyan olunmuştur. Yerlerde ve göklerde, Kürsî'de ve Arş etrafında, Beytu'l Ma'mur ve Sidre-i Münteha'da, Cennet ve Cehennem'de sayısız melekler vardır. Bütün meleklerin çok çeşitli olan görevlerine ve yaptıkları işlerin mahiyetine göre tanzim edip bunları yöneten dört büyük melek, meleklerin başları ve amirleridir. Bu görevlerin en başta geleni ve en önemlisi; peygamberlere Allah (c.c.)'ın ilâhî vahyini ulaştırmak, yani Allah'ın emirlerini tebliğ etmektir. Bu bakımdan, melek denilince akla her şeyden önce, "Cebrail" adıyla tanınan vahiy meleği gelir. Sonra diğer görev gruplarının başları olan Azrâil, Mikâil ve İsrâfil gelir. Bu dört melek meleklerin "Resulleri"dir.

Kur'ân-ı Kerim'in beyanına göre melekleri, şu üç büyük grupda toplamak mümkündür:

A) "İlliyyûn, Mukarrebûn" diye anılan melekler. Bunlar, daima Allahu Teâlâ'yı tenzih ve tehlil ile, O'na ibadet ve taatla meşguldürler. Muhabbetullah (Allah sevgisi) ile istiğrak halindedirler.

B) "Müdebbirât" diye bilinen melekler olup, bu kâinatın nizam ve intizamını temin etmekle görevlidirler. Allah'u Teâlâ'nın yerlerde ve göklerde irade ve kudretinin tecellisine aracılık ederler.

C) Her şeyden önce, Peygamberlere vahyi ilâhîyi ulaştırmakla görevli olan ilahî elçilerdir. Bunlar genellikle bütün insanların ruhî halleri ve tekâmülleri ile meşguldürler. İnsanlarla ilgili çeşitli görevleri vardır.

Gerçek şudur ki; bütün meleklerin ne gibi görevleri olduğunu tafsilâtıyla bilmemize imkân yoktur. Ancak Kur'ân-ı Kerim, meleklerin bazı görevlerini ve her göreve göre onlara verilen melek ismini haber vermiştir. Onlara, bildirildiği isim ve vasıflarıyla inanmak gereklidir. Çünkü bu görev ve ve isimler kesinlik ifade eden dinî nasslarla sabit olmuştur. Genellikle insanların ruhî tekâmülleri, dünya ve ahiret hayatları ile ilgili olan meleklerin, Kur'an ayetleri ve Peygamberimizin sahih hadisleri ile beyan olunan görevleri ve her birinin isimleri ana hatlarıyla şöylece özetlenebilir:

1- Melekler, Allah'tan vahiy getiren ilâhî, elçilerdir. Meleklerin insanlarla ilgili en büyük ve en önemli görevleri; onları hidayete sevkeden, iki cihanda saadet ve selâmete ulaştıran ilâhî vahyi peygamberlere tebliğ etmek, Allah'ın kelâmını, emir ve hükümlerini, mümtaz kulları olan peygamberlerine ulaştırmaktır. Meleklerin başta gelen bu görevleri, bir çok Kur'an ayetleri ile sabittir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı "elçiler" yapan Allah'a hamdolsun. Allah dilediğine dilediğini (peygamberlikle) arttırır. Şüphesiz Allah herşeye kadirdir" (el-Fatır, 35/1). Bu ayette Allah (c.c), yüce zatı ile peygamberleri arasında risaletini ve ilâhî vahyi onlara tebliğ eden "melekler" yarattığını bildiriyor. Kanat tabiri; ruhlar âleminde, meleklerin kudretini ve Allah'ın ilâhî emirlerini süratle yerine getirdiklerini beyan eden mecazî bir ifadedir. Başka bir ayette de şöyle buyurur.

"Allah, kullarından dilediğine kendi emrinden bir ruh (vahiy) ile "melekleri" indirerek şöyle der: (insanları) uyarın ki; benden başka (tapılacak) ilâh yoktur. Benden korkun" (en-Nahl, 16/2). Ayetten anlaşıldığına göre Allahu Teâlâ, ilâhî vahyini vahiy melekleri vasıtasıyla, dilediği seçkin kulları olan peygamberlerine indirir. Onlar insanlara, Allah'ın birliğini, ibadete ve korkulmaya lâyık tek mabud olduğunu bildirirler. Ayette vahiy, ruha benzetilmiştir. Çünkü ruh, nasıl cesedin dirilmesine sebeb olursa; vahiy de insanları ve milletleri dirilten bir ruh gibidir. Bu iki ayette vahiy meleklerinden bahsedilmekte ise de, Kur'ân-ı Kerime göre Hz. Muhammed (s.a.s)'e vahyi getiren meleğin ismi Cebrail'dir. Bu kelime bazı âlimlerin görüşlerine göre, "Allah'a hizmet eden", manasına olup, Arapçası "Cibril"dir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Deki: Kim Cibrile düşmansa, bilsin ki, o, Kuranı Allah'ın izniyle-kendinden öncekileri tasdik edici ve müminlere yol gösterici ve müjdeci olarak-senin kalbine indirmiştir" (el-Bakara, 2/97). Cibril Kur'an'da "Ruhu'l-Emin" ve "Ruhul-Kudüs" olarak da geçer: "Şüphesiz ki Kur'an, âlemlerin Rabbinin indirdiği (bir kitap) tır. Onu "Ruhu'l-Emin" (Cebrail) senin kalbine, uyaranlardan olman için indirmiştir" (eş-Şuarâ, 26/192-193), "De ki onu "Ruhu'l Kudüs" (mukaddes, temiz ruh) Rabbinden hak olarak indirdi" (en-Nahl 16/102). Hz. Muhammed (s.a.s)'den önceki peygamberlere de vahyin aynı yolla indirildiği bildirilmiştir (en-Nisâ, 4/163). Cebrail (a.s)'a "Vahiy meleği" ve "Namusu Ekber" de denir. Dört büyük melekten biri olarak, "Rasul" diye de anılır. O, Vahiy meleklerinin başı ve resuludur. En büyük ve en şerefli melektir (ayrıca bk. Cebrail, maddesi),

2- Meleklerin önemli vazifelerinden biri de; Allah'ın sevgili kulları olan peygamberlerini destekleyerek onlara kuvvet vermek, karşılaştıkları güçlükleri kolaylaştırmak ve üzüntülü anlarında onları teselli etmektir. Bu yardım ve manevî destek, hemen her peygamber için daima görülmüştür. Bunun örnekleri çok olup, pekçok Kur'an ayetleriyle sabittir. Bu konuda, diğer peygamberler arasında Hz. İsâ (a.s)'nın ismi çok geçer. Çünkü İsâ peygamber ve annesi Hz. Meryem, Yahudilerin ciddi hücumlarına ve çirkin iftiralarına maruz kalmıştır. Kur'ân-ı Kerim'de üç yerde (el-Bakara, 2/87, 253 ve en-Nisâ 4/110), Hz. İsa'ya; Ruhu'l-Kudüs, yani Cebrail (a.s) tarafından kuvvet verildiği bildirilmiştir. Bir ayette şöyle buyurulur: "..Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verdik, onu Ruhu'l-Kudüs ile destekledik" (el-Bakara 2/87 ve 253). Melekler, Peygamber (s.a.s) Efendimiz için, daima salâvat getirirler (el-Ahzab, 33/56).

3- Melekler, peygamberlerle beraber olan, onların yolunda yürüyen imanları kuvvetli gerçek müminlere ve salih kullara da kuvvet vererek destek olurlar. Müminlere darlık zamanlarında (özellikle, Allah yolunda savaşırken saf tutarak) yardım ederler ve müjdeler verirler. Kur'ân-ı Kerim'de: "Rabbimiz Allah'tır deyip dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerlerine (müjdeci) melekler iner. Onlara: Korkmayın, mahzun da olmayın, size vadedilen Cennetle sevinin. Sizin dünya hayatında da, ahirette de dostlarınız Biziz" (el-Fussilet, 24/30-31) buyrulur. Meleklerin, müminlere inişi, onların dünyada hayrı ve doğru olanı kalplerine ilham etmeleri şeklinde olabileceği gibi; onları huzurlu kılmak, Allah'ın kendilerine vadettiği Cennetle müjdelemek şeklinde de olabilir. Bu gruptaki yardımcı melekler, müminlere dünya ve ahirette dost ve arkadaş olduklarını söyleyerek, sıkıntılı hallerinde onları teselli ederler. Nitekim Hak Teâlâ, Peygamber (s.a.s)'e ve beraberindeki Ashâb-ı Kirama, kâfirlerle Allah yolunda savaşırken onlara yardım eden ve müminleri düşmanlarına muzaffer kılan melekler gönderdiğini bildirir. Bu konuda Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: "Hani siz Rabbinizden imdat (yardım) istemiştiniz. O da; "Ben size birbiri ardından gelen bin melekle imdat ediyorum" diye duanızı kabul etmişti" (el-Enfâl, 8/9-10). Diğer bir ayette; "Rabbinizin, indirdiği üçbin melekle yardım etmesi yetmez mi?" (Âl-i İmran, 3/123); Başka bir ayette beşbin melek indirildiği (3/124); bir diğerinde, "kuvvetli rüzgâr ve göremediğiniz askerler gönderdik" (el-Ahzâb 33/9) buyurulur. Nitekim müslümanların, kâfirlerle yaptıkları üç savaşı da Allah'ın izni ve meleklerin yardımı ile kazandıkları tarihen sabittir.

4- Meleklerin bir vazifesi de; insanların ruhen yükselmelerine yardım etmek ve onları, iyi, güzel ve hayırlı işlere yöneltmektir. İnsanlar ancak meleklerin indirdiği ilâhî vahiy ve telkin ettikleri ilâhî ilham ile ruhî hayatın ne olduğunu arılayabilir ve ruhî melekelerini geliştirerek ruhen yükselebilirler. Melekler, müminlere manevî kuvvet vererek ruhen yükselme düşüncesinin dünyada yerleşmesini sağlarlar. Meleklerin müminler, hatta kâfirler için dua etmeleri, bütün insanları ruhen yükselme yoluna sokmak içindir. Müminleri Allah'ın izniyle hidayete sevkederek onları aydınlığa çıkarmaları, hep bu ruhî yükselmeyi sağlamak içindir. Meleklerin insanlarla ilgili olan bu görevleri; onların ruhen yükselmelerine yardım etmek, böylece onları ruhî olgunluğa eriştirmek gayesi taşır. Genel olarak her türlü iyi, güzel ve hayırlı işler, bu ilham meleklerinin iyi telkinleri ve bizi o işlere yönlendirmelerinin sonucudur.

5- Bu gruptaki meleklerin diğer bir görevi de; bütün insanların hidayetleri ve doğru yolu bulmaları için duada ve şefaatta bulunmalarıdır. Şefaat, hüküm gününde günahkârlar hesabına Allah'a yalvarmaktır. Bu dua ve şefat; "Rahmeti her şeyi kuşatan Allahu Teâlâ'nın iradesiyle bütün insanlar için ise de; meleklerin yalnız müminlere mahsus olan duaları daha kuvvetlidir. Nitekim Hak Teâlâ; "Arşı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek O'nu tesbih ederler, O'na inanmışlar. Müminler için: "Rabbimiz, rahmetin ve ilmin herşeyi (kavramış ve) kuşatmıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla, onları Cehennem azabından koru"diye (dua eder ve) bağışlanma dilerler... " (el-Mümin, 40/7-9) buyurmuştur. Peygamberler ve Peygamberimiz (s.a.s) için meleklerin duası ise, onları övmek ve salâtü selâm getirmekti (el-Ahzâb, 33/56). Meleklerin şefaatından şöyle söz edilir: "Göklerde nice melekler vardır ki, şefaatları hiç bir fayda vermez. Ancak, Allah'ın dilediği ve razı (hoşnut) olduğu kimseler hakkında O'nun izniyle (meleklerin şefaati) fayda verir" (en-Necm, 53/26).

selam selam

Yukarı dön Göster sailamasr's Profil Diğer Mesajlarını Ara: sailamasr
 
sailamasr
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 23 nisan 2005
Gönderilenler: 543
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı sailamasr

selam selam

bu yazı da cin ile ilgili

CİN

Gizlenmek, gizli kalmak, gözle görülmeyen gizli kuvvetler.

Cinlerin bir tek ferdine "cinnî" denir. "cânn" kelimesi cin ile eşanlamdır. Ğûl ve ifrit cinlerin değişik türleridir.

İslâm'dan önce Arabistan'da cinler, çölün "satyre" ve "nymphe"leri idi. Tabiat hayatının, insanların hükmü altına girmemiş ve düşman kalmış tarafını temsil ediyorlardı. Fakat Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bey'ati esnasında cinler önemli ve bilinmeyen ilâhlar arasına girmekte idiler. Mekke Arapları cinler ile Allah arasında bir nesep yakınlığı bulunduğunu söylerler (es-Saffât, 37/158), onları Allah'ın ortakları mertebesine çıkarırlar (el-En'âm, 6/128) ve onlardan yardım dilerlerdi. (el-Cumua, 62/6)

Cinin varlığı Kur'an ve sünnet ile sabittir. Hayat sahibi yaratıklar yalnız şu madde dünyasındaki insanlarla, çeşitlerini bilemediğimiz hayvanlardan ibaret değildir. Bir de ancak peygamberlerin ve asfiyâ (dinde yüksek mertebe sahibi kimseler)'nın gördüğü varlıklar vardır ki, bunlar melekler ile cinlerdir. Bunlar çeşitli şekillere girecek vaziyette yaratılmışlardır. Melekler Allah'a itaattan asla ayrılmazlar. Göklerde bulunurlar, ancak Allahu Teâlâ'nın emriyle yeryüzüne iner, tekrar göklere yükselirler. Cinler ise, insanlar gibi yeryüzünde bulunurlar. Müminleri ve kâfirleri vardır. Meleklerin ve cinlerin varlığı, Kur'an ve sünnetle sabit olduğundan, bunları inkâr etmek, İslâm akîdesini zedeler.

Cinler de insanlar gibi mükellef olup onlara da peygamberler gönderilmiştir: "Ey cin ve insan topluluğu; size, içinizden, ayetlerimi anlatan ve şu (korkunç haşr) gününüzün geleceğini haber verip sizi korkutan peygamberler gelmedi mi?" (el-En'âm, 6/130)

"Doğrusu biz (cinler) o hidayet rehberi (olan Allah'ın Peygamberini) dinlediğimizde hemen O'na inandık. Her kim bu suretle Rabbi'ne iman ederse o, ne hakkı eksilmekten, ne de zulme uğramaktan korkmaz. " (el-Cinn, 72/13)

"Şu vakti de hatırla ki, cinlerden bir kısmını Kur'an dinlesinler diye sana sevketmiştik. Onlar (Peygamber'in huzurunda) Kur'an dinlemeye hazır olunca (birbirlerine): "Susunuz (dinleyiniz)"dediler. Kur'an okunması bitirilince de döndüler ve inzâr etmek üzere kavimlerine gittiler. Ey kavmimiz. dediler: Biz bir kitap dinledik. Musa'dan sonra indirilmiş. O, kendisinden öncekini tasdik ile hakka ve doğru bir yola hidâyet ediyor. Ey kavmimiz, Allah'ın davetçisine icabet ve ona iman edin ki, Allah günahlarınızdan bir kısmını mağfiret etsin ve sizi elem verici bir azaptan korusun; ve her kim Allah'ın davetçisi (Peygamberi)ne icabet eylemezse arzda aciz bırakacak değildir. Ve ona ondan başka sahip olacak veliler de yoktur. Öyleleri açık bir dalâlet içindedirler" (el-Ahkâf, 46/29-32)

Hadis râvileri Rasûlullah (s.a.s.)'ın, cin'i görüp görmediği konusunda farklı görüştedirler. Müslim'de, Abdullah İbn Mes'ud (r.a.)'dan rivayete göre, Peygamber Efendimiz cinni'lerin davetine icabet buyurmuş, onları görmüş ve irşad etmiştir. Buhârî ve Müslim'in, İbn Abbas'tan rivayetlerine göre ise, Hz. Peygamber ashabıyla "Ukaz" panayırına giderken "Nahle"de sabah namazını kıldırmış, bir grup cin gelip Kur'an dinlemiş ve müslüman olmuştur. Bu durumu Cenâb-ı Hakk, Hz. Peygamber Efendimize Cin sûresinin ilk ayetlerinde haber vermiştir. (el-Cin, 72/1-3).

Müfessir İmam Kurtubî, bu iki rivayeti şu şekilde yorumlar: İbn Abbas'ın rivayetine göre, Hz. Peygamber o olayda, cinni görmemiş; onların Kur'an dinleyip müslüman olduklarını, Cenâb-ı Hakk daha sonra haber vermiştir. Fakat bu olayla İbn Mes'ud'un rivayet ettiği olay farklıdır. Nitekim İbn Mes'ud (r.a.) şöyle demiştir: "Bir gece Hz. Peygamber (s.a.s.) ile beraberdik. Derken aramızdan kayboldu. Vadilerde, dağlarda aradık bulamadık. O geceyi hep endişe içinde geçirdik. Nihayet sabah olunca bir baktık ki Hîra* tarafından geliyor. "Ya Rasûlallah dedik, sizi kaybettik. Aradık bulamadık. Bu yüzden bütün gecemiz endişe içinde geçti." şöyle buyurdu: "Bana cin(ler)den bir davetçi geldi. Onunla beraber gittim. Onlara Kur'an okudum" (Kurtubî, el-Camî'li-Ahkâmi'l-Kur'an, Beyrut 1967, XIX, 2 vd.)

Cinler gaybı bilemezler. (Sebe, 34/14) Allah'ın peygamberlerine bildirdiği şeyleri öğrenemezler: "Şüphe yok ki onlar (meleklerin sözünü) işitmekten kat'i surette azledilmişlerdir. " (eş-Şuarâ, 26/212)

Cinler insanlardan önce yaratılmışlardır, Kur'an-ı Kerîm'de çok zehirli bir ateşten yaratıldıkları haber verilir:

"Cânnı da, daha önce çok zehirli ateşten yarattık. " (el-Hicr, 15/27)

Cinlerin erkek ve dişi olanları vardır. Evlenirler, çoğalırlar, yerler, içerler. İhtiyarı, genci vardır. Cinler de mükellef olup insanlar gibi Allah'ın emir ve yasaklarına uymak zorundadırlar: "Ben cinleri ve insanları ancak ibadet etsinler diye yarattım. " (ez-Zariyat, 51/56).

Cinlerin yaratılışlarıß türlü şekillere girmeye, ağır işler görmeye elverişlidir. Nitekim Kur'an'da ifade olunduğuna göre (en-Neml, 27/39), Hz. Süleyman Belkıs'ın tahtını Yemen'den getirmek isteyince, bir cin, daha sen makamından kalkmadan ben sana onu getiririm, benim herhalde buna yetecek gücüm var demiştir. Süleyman (a.s.) Kudüs'te, getirilecek taht Yemen'deydi. Onu bir saniyede getirmek büyük bir hız ve güce sahip olmak demekti. Süleyman peygamber, cinleri ağır ve güç işlerde çalıştırmıştır.

"Süleyman (a.s.)'ın önünde, Rabbı'nın izniyle iş gören bazı cinler de vardı. İçlerinden kim bizim emrimizden ayrılıp saparsa ona çılgın azabdan tattırdık. " (Sebe, 34/12).

Şeytan da cinlerdendir. Allahu Teâlâ kendisini Hz. Adem (a.s.)'e secde etmekle mükellef tutmuş; şeytan ise, kendisinin ateşten, Adem'in topraktan yaratıldığını ileri sürerek secde etmemiştir. Bunun üzerine Allahu Teâlâ onu rahmetinden kovmuş o da kâfir olmuştur (el-Bakara, 2/24) Şeytanların amiri durumundaki şeytana İblis denir. Şeytan, insanları azdırmak için çeşitli yollara başvurur. Ondan sakınmak gerekir:

"Ey Ademoğulları, Şeytana tapmayın. Çünkü o sizi Rabbınız'dan ayıran bir düşmandır, diye size emretmedim mi?" (Yasin, 36/60)

"Şeytan sizin için yaman bir düşmandır. Bu sebeple siz de onu düşman edinin. " (el-Fatır, 35/6).

Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurmuşlardır:

"Allah sizden her biri için, bir cinni arkadaş kılmıştır. " Ashab: "Size de mi yâ Rasûlallah?" diye sorduklarında, Rasûlullah: "Bana da ancak Allah ona karşı bana yardım etti de, o (cin) müslüman oldu, artık o, bana ancak hayır emrediyor. " buyurdu. (et-Tâc, V, 233).

Bu hadisten anlaşılıyor ki, şeytan insanı saptırır. E l-i Sünnet inancına göre, şeytan, insanın vücuduna da, aklına da zarar verir.

Felsefecilerin çoğu, özellikle İbn Sina ve Farabî cinlerin varlığını kabul etmezken; bazıları bunu kabul etmişlerdir. Bunlar cinlere süflî ruhlar adını vermektedirler. Bunların ervâh-ı felekiyyeden daha süratli cevap verdiklerini fakat onlardan daha zayıf olduklarını iddia etmişlerdir.

Buna karşılık peygamberlere inanan ve belli şerîatlara sahip olan milletler, cinlerin varlığını tereddütsüz kabul etmişler; ancak mahiyetleri hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Kimileri; cinler, havâî, yani rüzgârdan yaratılmış, çeşitli şekillere girebilen canlılardır, demişlerdir. Bazıları ise bunların, cevher olduklarını; â'râz* ve ecsâm olmadıklarını söylemişlerdir. Bu cevherleri de mahiyetleri muhtelif bazı kısımlara ayırmışlardır: Bazıları iyi, salih ve hayırseverdirler. Bazıları ise kötü, aşağılık ve kötülükseverdirler. Sayılarını ancak Allah bilir.

Bazı fırkalar da cinlerin cisim olmakla beraber, mahiyetlerinin farklı, sıfatlarının bir olduğunu söylemişlerdir. Sıfatları ise uzayda yer kaplamaları; uzunluk, genişlik ve derinlik gibi üç boyutlu olmalarıdır. Cinler; latif, kesif, ulvî ve süflî kısımlara ayrılırlar. Hevâî cism-i latîflerin, mahiyet itibariyle, diğer cisim türlerine benzemesi imkânsız bir olay değildir. Binaenaleyh bunların, kendilerine özgü ilimleri vardır, insanların yapamayacakları acaip ve zor işleri yapabilir, çeşitli şekillere girebilirler. Bu da Cenâbı Allah'ın onlara bu gücü vermesi sayesinde olur. Bazı fırkalar da, cisimlerin mahiyet itibariyle birbirine eşit olduğunu, hayat için bünyenin şart olmadığını söylemişlerdir. İmam Ebu'l-Hasan el-Eş'arî ile izleyicileri bu görüştedirler.

Mu'tezile ise bu görüşü ve buna paralel olarak cinlerin varlığını kabul etmemiştir. Bunlar, hayat için bünyenin şart olduğunu, zor işler yapabilmek için bünyenin katı olmasını bir şart olarak ileri sürmüşlerdir. Bu görüş, çoğunluk tarafından reddedilmiştir. Çünkü bu görüşte olanlar, harikulâde olayları inkâr, varlığı kitap ve sünnet ile sabit olan şeyleri reddetmiş oluyorlar.

Cinler de, İslâm dini açısından iki kısımda incelenirler: Mümin olanlar, kâfir olanlar. İnsanlar gibi cinler de, Peygamberimize iman ile mükelleftirler. Çünkü Peygamberimiz onlara da gönderilmiştir. Binaenaleyh ona iman eden, müminler grubuna dahil olur; müminlerle birlikte Cennet'e girer. Ona iman etmeyenler ise şeytanlarla beraber olur; Cehennem'i boylar.

Cinler islâm dini ile mükellef oldukları için, onların da bundan haberleri olması ve İslâm dininin onlara da tebliğ edilmesi lâzımdır. İşte burada cinlerle peygamberimizin temas şekli ortaya çıkıyor.

Cinler henüz peygamberimizin bi'setinden haberdar değillerken göğe çıkar, mele-i âlâ'da konuşulan şeyleri kulak hırsızlığı ederek çalarlardı. Buna bir çok şey ilâve eder, insanlara aktarırlardı. Peygamberimizin bi'setinden cinlerin haberi yoktu. Her zamanki gibi gökten bir şeyler öğrenmeye kalkıştılar; fakat yakıcı ateşlerle, şiddetli bekçilerle karşılaştılar. Bundan irkilerek sebebini araştırmaya başladılar. Yeryüzüne akın ettiler. İçlerinden bir grup, Peygamberimiz'i ashabı ile birlikte Nahle'de namaz kılarken buldu. Okuduğu Kur'an'ı dinlediler; güzelliği ve mükemmelliği karşısında hayret ettiler. Bunların üç ilâ on veya dokuz nefer oldukları ifade edilmektedir.

Peygamberimiz (s.a.s.) onlara İslâm'ı öğretti (Müslim, 1, 332; Kitabu's-Salat, hadis no: 150-153; Ebû Davûd, 1,10, hadis no: 39). Şurasını hemen hatırlatmak gerekir ki cinler, bize tamamen aykırı yaratıklardır. Onların İslam ile mükellef olmalarının şekli nedir; bunu ancak Allah ve Rasûlü bilirler. Bize sadece buna inanıp iman etmek gerekir.


selam selam
Yukarı dön Göster sailamasr's Profil Diğer Mesajlarını Ara: sailamasr
 
Sinan_B
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 24 mart 2005
Yer: Germany
Gönderilenler: 95
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Sinan_B


Selam Kardes.

Güzel, faydali bilgiler aktarmissin, ancak Makale bölümüne asmani önerirdim. Sayet kendin hazirlamadiysan kaynaklarini da iletirsen yararimiza olur.

Benim düzensiz vaktim oldugu icin herzaman istedigim gibi katilimda bulunup geregi gibi konulara egilemiyorum. Bu acidan, ortaya sorular atip geri cekiliyor izlenimi birakmak istemem.

Sahsi sorularimi ortaya atayim:

Melekler gaybi bilirmi? Gaybi bilemezlerse henüz Insan yokken Insanlarin bozgunculuk yapip kan dökeceklerini nereden bildiler? (selam olsun) Hz. Adem'den önce dünyada (ilkel) insanlar varmiydi?
Iblis'de ileriye yönelik aciklamada bulunuyor, Hz. Adem'in Cennetten kovulacagini nereden biliyordu? Tekrar dirilecekleri güne kadar sagindan solundan gelip insanlari saptiracagini iddia ediyor, oysa bu iddiasi Adem'e secde emri geldiginde, o konu esnasinda ortaya cikiyor! Hz. Adem henüz Cennete girmemis, onu kandirip kandiramayacagida yüzde yüz kesin degil!, Cennetten kovulmamiski Dünyada insanlik nesli türemis olsun!?

Diger farkli bir soru, Ayetlerin kimisinde "Adem" ismi bizzat Hz. Adem'i kast ediyor, öte yandan (Ayet ve konu icerigine göre) "Adem" kelimesi acaba insanligi temsil ediyor olabilir mi??

Ayette Iblis Cinlerdendi deniyor, Meleklerin arasinda ne gibi bir konumu vardi? Hz. Adem'le Iblis arasinda benlik acisindan degilde, seviye acisindan bir benzerlik yokmu? Meleklerin arasinda gezinen (Iblis) bir varlik demek ki ölmüyordu, nasil ki Hz. Adem Cennete sokuldu, acta acikta kalmayacaksin, günes dokunmaz deniyor. Iblisede zamaninda özel bir yer verilmis olabilir.

Yani her ikiside bir hata yapiyor, bu hatanin sonucunda kovuluyorlar, Hz. Adem tevbe ediyor tevbesi kabul ediliyor. Iblis'in sinav araci "Adem" olduysa, bizlerin sinav aracida Iblis oldu diyebilirmiyiz?

Hz. Ademle Iblis'in cinsleri Dünyada daha önce yasiyorlarmiydi? Yoksa her iki cinsin üremesi bu atalarin sebebiylemi?
Ama, Allah, Insanlari ve Cinleri ancak bana Kulluk etsinler diye yarattim diyor.
Örnegin belli bir görüs var, ben Dinimi ögrenirken bana da böyle acikladilar, Hz. Adem yasak agactan yemeseydi insanlik üremeyecekti dediler, hatta bazi dar kafalilar sucu tamamen Hz. Adem'in esine yüklüyorlar, ki bu düsünce daha da sacma!
Bunu bu sekilde kabul etmek o Ayetin aciklamasini yok saymaktir. Ne zamanki Kurani Kerime yöneldik, Ayetleri karsilastirdik, bize o zamana dek dikte edilenlerde tutarsizlik meydana cikti.
Yukardaki görüse göre gercekler ceryan etmis olsa idi, Hz. Adem o agactan yemeye zorlanmisti manasina gelir, ki Insanlik türesin. Diger ihtimalde ise, o agactan yemeselerdi insanlik türemyecekti yorumu zoraki masada kaliyor.

Olamaz! Allah adaletsizlik yapmaz!

Bütün bu sorularin mantikli birer aciklamasi vardir. Sorular cok cevaplar az, varsada tatmin edici degil yada Adaletsiz bir sonuca götürüyor.

Tercümelerden yola cikarak irdeleme yapsak bir yere kadar varabiliriz, ama bazilari (ki benim bilgim yok!) Ayetlerdeki kelime kökünü ve ne manalara gelebilecegini biliyor, o acidan yorum gücü ve degerlendirmeside daha derindir. Ben bilgili arkadaslarin bu konuda katilimlarini beklerim, zaten diger bir baslikta radyo yayini ile irdeleme yapilacagi aciklandi. Bunu kismen yazili sekilde de burada bu sekilde ele alirsak güzel olur.

Saygi ile
Yukarı dön Göster Sinan_B's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Sinan_B
 
Akik
Ozel Grup
Ozel Grup
Simge

Katılma Tarihi: 25 nisan 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 450
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Akik

Selam Sinan ve diğer dostlar? Elimden geldiğince sorularını yanıtlamaya çalışayım.

<<Melekler gaybi bilirmi?>>

Qale: La yeğlemu men fis-semawati vel Erda ğaybe illallah-----Göklerde ve yerde gaybı ALLAH'TAN BAŞKA KIMSE BILEMEZ! bu kısım açık ve teferruata girmiyorum.

<<Gaybi bilemezlerse henüz Insan yokken Insanlarin bozgunculuk yapip kan dökeceklerini nereden bildiler?>>

Birincisi melekler gaybı bilmediklerine ve Allah'ın kendilerine öğrettikleri dışındaki hususlar hakkında bilgi sahipleri olmadıklarına göre: Aklın bu konuda tek çıkarımı şu olmalı (muhtemelen): Melekeler BENZER bir olayı gördüler/şahit oldular. Bu konuda kaç kişinin nekadar fikri var TAM olarak bilmiyorum. Adem öncesi "Adem" den bahsedenler oldu. 1. Adem ve 2. Adem(atamız) diye..... Kur'andan buna onay bulmanın mümkünatı yoktur. Bu konuda acizane bir kendi görüşüm ve bir de Ahmed Hulusi'nin görüşü olarak ikiye ayırıyorum. (şahsen)

Ahmed Hulusi'nin görüşünü dahaöncelerden okuduğum için direkt paste etmiyor hafızamda kalanları özet olarak aktarıyorum. Dileyen dostlar "ahmedbaki.com" dan orijinal metne bakabilir. Ahmed Hulusi'nin görüşünü özetle aktarayım:

Ahmed Hulusiyegöre: Melekler gaybı bilmediklerine göre ve "kan dökmek" eyleminden bahsettiklerine göre; demek ki yeryüzünde atamız Adem (AS) dan önce de insanlar vardı. Diyor Ahmed Hulusi, yalnız bunlar şimdiki insanlar gibi tekamülü tam olmayıp yarı ilkel/barbar bir insan ırkı yani "insansı" olarak nitelendiriyor. vahşi tabiatlı olduklarından kan dökme eylemleri bolca oluyor ki, melekler burdan yola çıkarak insanın (Adem'in) yaratılmasında serzenişte bulunuyorlar Rabb'lerine. Anlaşılan Adem ayartıldığına ve insan oğlu adem(& havva) atalarından geldiklerine göre insansıları Yüce Allah gaddarlık/vahşiliklerinden dolayı komple helak etti.

Ben Ahmed Hulusi'nin bu görüşüne hiç mi hiç katılmıyorum. İnsan yaratmak yerine Allah neden insansı yaratmış olsun ve sonradan baksın ki bunlar fazla vahşi o halde daha mükemmel bir insan ırkı yaratayım (haşa)gibi bir hissi ister istemez uyandırır bu görüş. İkincisi Allah hiç bir insan topluluğuna uyarıcı (elçi) göndermeden helak etmez. (Nuh/Lut/Salih/.....vs. Peygamber ve kavmini hatırlayınız) Peki bu insansılar madem vahşi tabiatlı yaratılmışlar, onların bir günahı olur mu? ayrıca bunlara bir elçi gönderilmiş midir? Allah genel itibarıyla Kur'anı ölçü alırsak "İçinizden bir elçi" sözünü kriter alırsak insansılara gelen elçi yine insansılar arasından muhtemelen onlar gibi vahşi tabiatlı olduğuna göre neyin elçiliğini nasıl yapacak?.ve böylece uzayıp giden benim hazırladığım soruları sayın A. Hulusi'ye iletme fıratımız olmadı. Kısaca: Allah zar atmaz..Deneme yanılma yöntemiyle yaratma yapmaz. "OL!" der ve o şey en mükemmel/kusursuz haliyle oluverir.

O halde Melekler "Kan dökme" deyimini neden kullanmıştır. Sitemdeki yazımda da belirttiğim gibi; buradaki "Kan" fiili mecaz anlamda kullanılmış olamaz.Yani melekler KAN gördüler şahit oldular. Çünkü mecazlar hakikatlerden türetilirler. Dünya üzerinde Allah Şekeri şekerli maddeleri hiç yaratmamış olsaydı....Biz bu gün "Çok tatlı bir çocuğunuz var Allah Bağışlasın" veya "Benim patron şeker gibi adam yaw, bir gün bile bana emr-i vaki yapmadı" ....gibi sözleri kullanamazdık. Çünkü tatlı/şeker kavramını bilmiyor olurduk.

şeytan-ı lainin cin ırkından birisi olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Adem'den önce yaratıldıkları kolayca anlaşılmış oluyor. Allah yeryüzü hakimiyetini insanlara vermeden (Adem'i yaratmadan) önce yeryüzü hakimiyetinin (Ahiretten)sorumlu tek ırkı olan cinlerinde olduğu da böylece anşılmış oluyor. Adem'(AS)'den önce cinlerin yeryüzünde aynen bizler gibi yaşadığına inanıyorum. Ki zaten Kur'ana en uygun olanı da bu. Çünkü; Kur'an Adem öncesi "insansı"dan bahsetmez ama cinlerden bahseder! Kur'an şeytandan ve onun cin soyundan olduğundan bahseder ama 2. Ademden bahsetmez!

İkinci olarak cinler hep nurani/ruhi/nari/enerji varlıklar.....vs diye ifade edilir. Yani gerçekte bir beden sahip olmayan hologramik bir yaratık olarak düşünülür. Oysa şu her zaman unutulmuştur.

1- Erkeklikleri ve dişilikleri vardır!

2- Evlenirler...cinsel ilişki/çocuk ve büyüme/yaşlanma/ölme evreleri var. Evlendiklerine göre dişileri hamile kaldıklarına göre.............? Hakikaten bunlar bedensiz mi? yoksa boyutlarımız farklı ve onlar çok hızlı olduklarından biz mi onları sadece bedensiz ve HOLO olrak tanımlıyoruz. Bendeni olmayan bir canlının üremesi/yemesi/içmesi nasıl olur? Buna niçin ihtiyaç duyar?

Ayrıca; Allah'ı bilmek'le salih ve çirkin amellerden aynen bizler gibi sorumlu olacaklarına göre Akıllı/zeki varlılar oldukları da kesin. Aklı olamayan Allah Mükellef tutmaz. Sizlerin de bildiği gibi Allah genel ifadeler kullandığında cinleri insanlarla birlikte anar.... Hafızan bir örenek ile.....Ben, cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım...yada insanları ve cinleri cehenneme atmayla ilgili ayetleri hepimiz iliyoruz.

<<Iblis'de ileriye yönelik aciklamada bulunuyor, Hz. Adem'in Cennetten kovulacagini nereden biliyordu? >>

Bunun sırrı iki hususta yatıyor:

1- Yasak ağaç

2- Cinler (şeytan) cinsel ilişkiyi biliyor.

Aslında iki husu da tek husus altında birleşiyor. Cennette yasak olan ne bir ağaç ne de meyve vardır. Adı üzerinde CENNET orada yasaklı olan taam olmaz! burada Rabb'imiz sembolik/nezih/üstün bir anlatım şekli kullanmıştır. Burada yasak ağaçtan maksat soy/üreme (cinsel ilşki idi) Yasak (ağaç =soy ağacı)

Bunu bana çağrıştıran sebep>>>Yasak meyveden yiyince ayıp yerleri kendilerine göründü......Yani = Cinselliklerinin farkına vardılar bu yüzden hicap/örtünme dürtüsü oluştu. Peki sormak lazım meyve yemekle ayıp yerlerin görünmesinin alaksı ne? Yemden önce çıplaktılar da neden örtünem gereği HİSSİ duymadılar.........EN ÖNEMLİSİ! bu yasak meyve olayından sonra Adem Havva henüz bilmeseler de şeytan sonuçta işin çocukla ve soyla devam edeceğini bildi. Çünkü kendisi üreme çoğalma nesil devamı nedir biliyordu?

Aksi taktirde hep Adem ve Havva'dan gayrı nesil olmamış olsaydı lain bu tahmini yapamazdı. Yani Sinan kardeşimin sorduğu "İleriye yönelik.............." Ki; yasak ağaçtan (Cinsel ilşki) yedirme yönünde Adem ile Havva yı ayartan kimdi? Amaç sadece ayartmak mıydı? devamında işin nereye vardığını biliyordu? işte şeytan akılsızdır vs diyenlere duyrulur!........ Akıl olmazsa olmazlarımızdandır lakin... İman/irfan/tevazu ile bağı koparsa..........? Sizler de dile getirmeseniz bile çoğu kez sezinlemiyor musunuız dostlar..... fiiliyata gelince iman ehlinden değilmiş gibi davrananların iş sohpete,,,,,,daha doğrusu bilgi satmaya gelince mangalda kül bırakmadıklarını..........Bunu yukarıda anlattığı olay ile ilişkilendirirseniz sevgili dostlar işim vehamiyeti kendini ortaya kor.....Euzubillahimineşşeytanirracim......konusunu anlatınca meseleyi fazla abartığımı düşünenler oldu geçmişte. Yani Allah'ını bilen bir cin'in şeytan olmasına neden olan ana etken akılsızlık veya zekasızlık değil......! Kim bana Einstein'in akılsız ya da yeterli zeka düzeyine sahip olmadığını söyleyebilir? Ama yahudi olarak öldü? Tewrat okuyanlar bilir içersinde onca saçmalık ve akıl sahiplerinin inanması mümkün olmayan şeyler olmasına rağmen....İlahlarını oğluyla güreştiren sonra yenilen ve hayata küsüp giden bir tanrıdan tutun da Lut (AS) 'a ensest ilişki iftirasını barındırmaya kadar her tarafından tahrif olunmuş ve akıl dışılığına rağmen, Einstein bu kitaba inanarak can verdi? BU da Taraf olarak düşünmenin belası..Yani o bir yahudi idi ve TARAF olarak baktı hakikate...günümüzde örnekleri ise Taraf olarak düşünen cemaatlar/guruplar.......vs. Bu sebeptendir ki ağzınızla kuş tutsanız, onca ilmi ve Kur'ani örnekler verseniz dahi hakikatı görmek istemeyen TARAF olmuş insanlara sesinizi bağırsanız dahi duyuramadığınıza şahit oldunuz/olduk ve olmaya da devam ediyoruz.

 



__________________
Asaf'ın miktarını bilmez Süleyman olmayan. Bilmez insan kadrini alemde, İNSAN olmayan.
Yukarı dön Göster Akik's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Akik Ziyaret Akik's Ana Sayfa
 
musa21
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 18 mayis 2005
Yer: Netherlands
Gönderilenler: 3
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı musa21

MERHABA KARDES YAZI COK GUZEL OLMUS AMA ADEM AS VE HAVA.DUNYAYA ZATEN UREMEK ICIN GELMEMISMI YOK EGER CENNETTE OLDUGUNU SOYLERSEK CENNETE SEYTAN NASIL GIRECEK.VE CENNETTE IKEN ADEM AS ALLAHDAN BIR TAKIM KELIMELER ALARAK TOVBE EDIYOR AMA YINEDE OLDUGU YERDEN CIKARILIYOR

<CEVAP YAZARSANIZ SEVINIRIM

Yukarı dön Göster musa21's Profil Diğer Mesajlarını Ara: musa21 Ziyaret musa21's Ana Sayfa
 
Akik
Ozel Grup
Ozel Grup
Simge

Katılma Tarihi: 25 nisan 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 450
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Akik

Musa Kardeş A'raf/27. ayete bak lütfen



__________________
Asaf'ın miktarını bilmez Süleyman olmayan. Bilmez insan kadrini alemde, İNSAN olmayan.
Yukarı dön Göster Akik's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Akik Ziyaret Akik's Ana Sayfa
 
Akik
Ozel Grup
Ozel Grup
Simge

Katılma Tarihi: 25 nisan 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 450
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Akik

EK:

şeytan cennete nasıl girdi...........Unutmamalı ki "şeytan" sıfatını Adem'e secde etmeyip ebedi olarak cenneten tard edilmiştir. Öncesinde meleklerle birlikte olduğundan (meleküt alemi) meleklerin olabildiği heryerdedir aynı zamanda. Ama tüm mesele şurda Adem'e Ruhundan üfleyip hayat verir vermez mi? secde edin dedi? Tam burada A'raf/27 ye tekrar bakalım?..........

".....Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler......"

"şeytana uyduk diyoruz" oysa şeytan karşımıza çıkıp "şöyle-böyle yaparsanız sizin için daha iyi aslında"  diyor mu? insanları nasıl ayartır?

Ayrıca "Birbirinize düşman olarak inin (cennetten) " ayeti var?

 Anti parantez olarak :Yukarıdaki yazımda Ahmed Hulusi'yi anmıştım(Selam Olsun) Bu konuda sadece 1 tek yönüyle uyuşmuyoruz. Onun dışında diyebilirim ki: Ruh-insan-Cin konusunda Ahmed Hulusi kadar hakikatlara vakıf 2. bir isim tanımıyorum. Şayet onun Ruh-insan-cin adlı eserini okumadı iseniz şiddetle tavsiye edrim. Ben çok çok istifade ettim onun bir çok açıklamasından.

Ah ki ah....Bir de Din'i SADECE Allah Has Kılanlardan olsaydı keşke....Neyse yine konu dışına taştım. Fakat musa kardeş "ahmedbaki.com" dan bu e-book u indirip mutlaka okuyun derim...



__________________
Asaf'ın miktarını bilmez Süleyman olmayan. Bilmez insan kadrini alemde, İNSAN olmayan.
Yukarı dön Göster Akik's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Akik Ziyaret Akik's Ana Sayfa
 
Sinan_B
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 24 mart 2005
Yer: Germany
Gönderilenler: 95
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Sinan_B


Selam.

Akik, yanitlarin icin tesekkür ederim Dost. Konulara ilginc yaklasimin var.
Kendimi konuya derinlemesine verebilirsem insaAllah tekrar deginecegim.

Saygilar

Yukarı dön Göster Sinan_B's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Sinan_B
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

HZ. ADEM’DEN ÖNCE BAŞKA ADEMLER VAR MIYDI?

"Hani Rabbin meleklere 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti de; melekler 'Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz seni, överek yüceltiyor ve kutsal sayıyoruz' demişlerdi. Allah da 'Sizin bilmediklerinizi ben bilirim' demişti."(Bakara 30)

Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı

Hz. Adem'den önceki insan nesline ne oldu?

Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı da Hz. Adem'den önce insanların yaşadığını söylüyor. "İnsanımsı varlıklar falan değil, doğrudan Hz. Adem gibi insan" diyen Prof. Dr. Bayraklı, Kuran'da "insan" ve "Ademoğlu" olarak iki kavram olduğunu belirterek; "Biz Adem oğluyuz. Bizim ceddimiz Adem'den geliyor. Adem'den önce de insanlar vardı ama bizim ceddimiz onlar değil." diyerek şu bilgileri veriyor:

"Allah meleklere yeryüzünde bir halife yaratacağını söylüyor ve melekler bir tanım yaparak karşı çıkıyorlar; 'fesat çıkaran ve kan akıtanı mı yaratacaksın', diyorlar. Gaybden haberleri olmayacağına göre nereden biliyorlar kan akıtılacağını? Demek ki melekler daha önce bunu yaşamışlar. Demek ki Adem'den önce insanlar yaşıyordu ve dünyayı fesada vermişlerdi. Bunlar fesat çıkardıklarına göre bugünkü insanlar gibi akıllı insanlardı. Hz. Adem yaratılmadan önce Allah tüm insanlığı yoketmiş sonra Hz. Adem'i yaratmıştır. Ben sizi yokederim yeni bir nesil yaratırım, diyor bir ayette de."

Peki, ayette neden Adem yerine halife kavramı geçiyor? Prof. Dr. Bayraklı, bu soruyu şöyle cevaplıyor: "İnsanın en önemli özelliği politik bir varlık olmasıdır. Onun için halife kavramı, devlet başkanı anlamına gelir. Lider olmak insanın tabiatında vardır. Ancak melekler, bu liderliği ya kan akıtarak ya da fesat çıkararak yapacaklar, diyor. Ama Allah, hayır, diyor. Hz. Adem'e eğitim veriyor. Üç yolla halifelik elde edebilir ya fesatla ya kan çıkararak ya da bilgi ile. Adem, bilgiyle halifeliği elde edebilir. Ayet bunu veriyor."

"Kardeşle evlilik zorunluluktan oldu"

Prof. Dr. Bayraklı, insanın nasıl çoğaldığı sorusuna cevap vermeden önce Allah'ın, Kuran'da Hz. Adem ve Havva'yı, Tevrat bilgisi olan eğe kemiğinden değil, ayrı ayrı ama aynı cevherden yarattığını söylediğini belirten Prof. Dr. Bayraklı "Havva çift çocuk dünyaya getiriyor. Bir önceki çift bir sonraki çiftle evleniyor. Aynı çiftle yaratılan evlenmiyor. Daha sonra insanlar çoğaldıkça, kardeşlerin dışında amcaoğulları, teyzeler türemeye başlayınca kardeşle evlilik kalkıyor. Dolayısıyla kardeşle evlilik zorunluluktan olmuştur." şeklinde konuşuyor.

Havva'nın 500 çocuğu olduğuna dair bir bilgi olmadığını belirten Prof. Dr. Bayraklı, Kuran'ın yasakladığı kardeş evliliği hükmü ile Hz. Adem döneminin değerlendirilemeyeceğini belirtiyor:

"Kuran'daki kardeş evliliğini yasaklayan hükmün bir kısmı o zaman da vardı. Mesela anneyle evlenmek yasaktı. Kuran, süt anne ve süt kızkardeşle evlenemezsin, diyor. Hz. Adem döneminde süt anne ve kardeş yoktu. Kuran'daki yasak sistemi ile o döneme bakarsanız yanlış yaparsınız."

Hz. Adem'in daha önceki Ademlerden farkı: Bilim

Peki, Hz. Adem, kendisinden önceki nesilden farklı mıydı? Prof. Dr. Bayraklı tek farkın, bilim bakımından olduğunu söylüyor ve devam ediyor:

"Allah, meleklerin 'fesat çıkaran, kan döken' tanımını reddetmiyor; mükemmel insan olacak demiyor, Hz. Adem'e ilim öğrettim, diyor. İnsanın fesat çıkarma, kan dökme özelliğini ilimle disipline ediyor. Bu, Hz. Adem'le öncesi insanlar arasındaki farktır. Kuran'da Allah, daha önce medeniyet ve teknoloji bakımından onlardan çok daha medeni insanlar yetiştirmiştik, diyor. Adem'in nesli ile ilgili konuşurken de böyle diyor. Sonradan yaratılmak üstünlük değildir. İnsanın insanca yaşama olgusu önemlidir; hangi asırda yaşadığı değil. Bugün insani değerler bakımından insanların bir arpa boyu gitmediklerini görüyoruz."

"Evrimleşme yanlış"

Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı, "evrimleşme" teorisine de karşı çıkıyor ve hem Hz. Adem'in hem de ondan önceki insanların hayvandan bağımsız tür olarak yaratıldığını söylüyor. "Canlılar alemine baktığımızda ilk yaratılan bitki, sonra hayvanlar sonra insan olmuştur. Bitkiden hayvana, hayvandan insana dönüşüm olayı yanlıştır. İnsanın halen topraktan yaratıldığını görebiliyoruz. İnsanın kökeninde topraktan çıkan bitki vardır. İnsan yaşamını devam ettirmek için beslenirken yediği hayvan da bitki yiyerek büyür. Alınan bitkisel ve hayvansal gıdalar kanı ve meniyi oluşturuyor. O meniden de insan oluşuyor. Sonuç olarak yaşamımızın devamını topraktan sağlarız." diyen Prof. Dr. Bayraklı, insanların dolaylı olarak topraktan yaratıldığını, ancak Hz. Adem'in direkt olarak topraktan yaratıldığını belirterek şunları söylüyor.

"Sad suresinde Adem'in topraktan yaratıldığı ve Allah'ın ona kendi ruhundan üflediği yazıyor. Bu kendi sıfatlarımdan ona verdim demektir. Bizde duyma, işitme, bilme vardır. Bunların Allah'ın sıfatlarıdır. Affetme vardır; irade vardır. Ancak Allah sıfatlarının hepsini vermedi. Örneğin Fatır sıfatımız yoktur yani sıfırdan yaratma ama halik sıfatımız vardır. Biz varolandan oluştururuz bir şeyi. Allah'ın bize verdiği cüzi sıfatları eğitimle ne kadar geliştirirsek bu sıfatları ne kadar yaşarsak o kadar Allah'a yaklaşırız."

Hz. Adem nerede yaratıldı?

Polemik konusu olan sorulardan biri de Hz. Adem'in nerede yaratıldığıydı. Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı, Hz. Adem'in bu dünyadaki cennette yaratıldığını söylüyor. Bu cennetin de Arabistan'da Mekke'de olduğunu belirtiyor. Prof. Dr. Bayraklı'nın verdiği bilgiler şöyle:

"Allah, insanı topraktan yarattığım, diyor; o toprağın cennette ne işi var; şeytanın, günahın ne işi var. Öldükten sonra gideceğimiz cennette Hz. Adem yaratıldı ise orada günah olur mu? Hz. Adem, bu dünyadaki cennette yaratıldı. Allah, Hz. Adem'i yeryüzünde yarattım diyor. Bu kesin. Yeryüzünün neresi olduğunu ise yine ayetten anlıyoruz; çünkü ilk mabed Kabe'dir diyor. İlk mabedi yapan da Hz. Adem. Cennetten kovulma olayı ise ağaç ve meyve ile örtülü olan Arabistan'ın, ceza olarak çöle çevrilmesidir. Bu çöle dönme olayı sırasında Hz. Adem ile Havva birbirini kaybediyor. Yıllarca yalnız yaşıyorlar. Arafat dağında buluşuyorlar. Arafat, tanışma, kavuşma manasındadır. İşte bu kavuşma nedeniyle onların hatırasına Arafat'a çıkıyoruz."

Profi Dr.Yaşar Nuri Öztürk

Soru: İnsandan üstün varlıklar var mıdır, varsa bunlar bugünkü insan neslinden önce yaşamış bir başka insan neslinin dünya ötesi âlemlere intikal etmiş olanları mıdır?

Cevap: Kuran, Allah'ı ‘‘âlemlerin Rabbi’’ olarak tanıtıyor. Buradaki âlem sözü çoğul olarak kullanılmıştır. Arap dilinde bu kelime, akıl sahibi varlıklar için kullanılır. O halde sayısını bilmediğimiz kadar akıl sahibi varlık kategorileri mevcuttur. Geleneksel bir deyim bunu ‘‘onsekiz bin âlem’’ şeklinde ifade eder.

Öte yandan, Kuran'da, insandan bahsedilirken ‘‘Biz insanoğullarını yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık’’ (İsra 70) deniyor. Bundan anlaşılabilir ki, dünya dışında başka planlarda, insanlardan üstün varlıklar mevcuttur.

Bu üstün varlıklar, bizden önceki insan neslinin üst planlara yükselmiş çok gelişmiş devamları olabilir.

Kuran'ın Bakara suresi 30 ve devamı ayetlerden anlışılıyor ki, Adem'le başlayan ve bizimle devam eden insan neslinden önce yaşamış bir başka kategorik insan nesli vardır. Çünkü, Allah Adem'le başlayacak insan neslini yaratıp yeryüzüne göndereceğinden bahsettiğinde melekler, ‘‘yeryüzünü fesada boğacak ve kan dökecek bir varlığı neden halife seçtiğini’’ Allah'a soruyor ve bir tür serzenişte bulunuyorlar. Bu da gösteriyor ki Adem'den önce yaşamış ve davranışları meleklerin dikkatini çekmiş bir ‘‘insan’’ tipi daha söz konusudur.

Eğer böyleyse, belirli bir planda tekamüllerini tamamlamış ve daha üst planlara yükselmiş olan bu ‘‘insanlar’’ı da unutmamak gerekir.

Ve şunu da sormak gerekir: Acaba bu şekilde kaç nesil, alt boyutlardan yukarı planlara intikal etmiştir? Konuyu, bizim egosantrik (ben merkezli) anlayışımızın üstünde ve ötesinde düşündüğümüzde karşımıza bu sorular çıkıyor.

Adem'den önce insan neslinin veya nesillerinin olduğu yolundaki düşünce, İslam tarihinde çok eskilere gider. Ve ilave edelim ki, bu düşünceye sahip kişiler arasında İslam tarihinin abide düşünürleri vardır.

http://www.ilkayet.net/polemik2.htm

http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/98/12/25/yasam/05yas .htm

 

Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats