HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Çalışmaları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Çalışmaları
Konu Konu: cinler Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
muvahhit
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 24 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muvahhit

selam,

cinler hakkında kişi bazında bazı ilginç olaylar anlatılır hep,arkadaşlar bunu aranızda yaşayan var mı,yaşayıpta bir fikir sahibi olan var mı?

mesela yaşadığım bir olayı anlatayım,akrabalarım tatil için giderken evlerinin sahipsiz kalmaması için bir haftalığına evlerinde kalmamı istemişlerdi,bende kabul etmiştim,ilk akşam hemen yakınımdaki akrabanın 6 veya 7 yaşlarında oğlu geldi yanıma,ben seninle kalayım dedi,annesine haber verdikten sonra kalmasına izin verdim,

çocuk benden tahminen 2 saat önce uyudu,ben tv izlemeye devam etmiştim,saat geç olunca gece lambasını yakıp yatağa girdim,tam uyuyacaktım ki;bir hışırtı duydum,bu ne diye bakınca birde ne göreyim,çocuk baş ucuma kadar gelmiş ellerini boğazıma doğru boğmak için uzatmış ve gözleride pörtlemiş vaziyetteydi,

ona ne yapıyorsun burda git yatağına dediğimde,birden parmağıyla bir noktayı işaret edip üzerime düştü,uyandırmaya çalıştım uyanmıyordu,bir kaç kere seslendim sarstım,derin uykudaki gibi noldu ne var amca diye söyleniyordu,onu hemen yatağına götürüp tekrar yattım,yine tam uykuya dalacağım sırada,ya ne zaman geldin,nasıl geldin,bir baktım yine gözler sonuna kadar açık en ufak bir uyku emmaresi yok eller yine boğazıma doğru,

bu sefer daha bir sertlikle ne yapıyorsun burda işin ne git yatağına yat dedim,yine parmağını bi tarafa uzatıp yatağın üzerine düştü,

götürdüm yatırdım yatağına,yine tam uyumak üzereydim ki yine karşımda aynı vaziyet,sinirle ne yapıyorsun lan sen diye öfkeyle bağırdım,su içeceğim dedi ve doğru mutfağa doğru gitti ama giderken açık olan gece lambasını da söndürdü(tavanda 3 lamba vardı,2 si normal ampul biri gece lambası ve hepsi de aynı yerden kontrol edilebiliyor)

iyimi adam mutfağı kapkaranlık ortamda bulmuş sonra sesini duyunca lambayı yak dedim,inanın lambanın birini yakıyor diğerini söndürüyor,oğlum birini yaksana dedim,o ışıklarla oynuyor,

tepem attı yak lan lambayı yoksa pataklayacağım dedim,sonunda birini yaktı ve yattı,

yine tam uyuyacağım yine aynı hikaye..her seferinde pat diye yatağa düşüyor,inanın o akşam ne uyuduım ne uyumadım ama sonunda fazla dayanamayıp kendimden geçmişim tabi bu arada da kuranı hatim etmişimdir kesin..

sabah uyandık..kahvaltı hazırladım diğer veletlerde geldi,,yemeğe başlamıştık ki,kafamdan kaynar su dökülmüş hissi veren şu sözleri söyledi;amca biliyormusun,ben gece kalktım,sonra mutfağa gittim ordan bir bıçak aldım,sonra dolaptan elma alıp soyup yedim..

arkadaş kaynar su ile soğuk suyu aynı anda yedim sanki..

o gün yine geldi,amca kalabilirmiyim?

onu nasıl kovaladım bilmiyorum vallahi..onsuz derin bi uyku çekmiştim..

benim çıkardığım sonuç şu idi,bir grup zıpır cin o gün benle çocuk vasıtasıyla sabaha kadar dalga geçmişti..herhalde ben tırsarken onların gülmekten karınları çatlamiştı...

oh nihayet bitti..



__________________
Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Yukarı dön Göster muvahhit's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muvahhit
 
ebuzer
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 18 mart 2006
Yer: Fiji
Gönderilenler: 244
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ebuzer

      CİNN KAVRAMI ve KUR’AN’DA CİNN
 
 
 
                             
 
Bilindiği üzere Cinn, şeytan, iblis ve Melek sözcükleri insanlar arasında ve tüm dinlerde önemli bir yere sahiptir. Ne var ki belki tarih öncesinden beri insanların zihnine işlemiş yanlış, anlayış ve inanış devam edip gitmektedir. İlkel toplumların yaşadıkları ilkel koşullar altında zihinlerinde oluşturdukları vehim ve kuruntulara dayalı inançlar hala yaşamaktadır. En kötüsü de bu tarz batıl ve yanlış inanç ve kanaatin dine fatura edilmesidir. İşte bizi ilgilendiren de budur. Biz dinimizin saf, halis, Allah’a ait bir din olarak yaşanmasından yanayız. İşte bu nedenle Cinn konusunu hem sözcük yönüyle hem de Kur’an’da ne anlamlarda kullanıldığını açıklamak zorunluluğunu duyduk.
Önce halk kültüründeki cinin tanımını yapalım:
 
“Erdirici, yüksek değerler ilham eden, gizli destekçi güçler, insan gibi yiyip, içen, üreyen, inanan, bazen ehil insanlarca işçi gibi çalıştırılan, olağan üstü güç ve bilgilere sahip, insanları çarpan, istediklerine zarar veren görünmeyen yaratıklar”.
 
Cinn, işte böyle anlaşıldığından, psikolojik rahatsızlıklara uğramışlara, yüz felci olmuşlara cinn çarpmış, uğrak olmuş denilmektedir. Ayrıca eski dönemlerde başarılı, hamarat sanatkarlara, şairlere, kâhinlere hatta peygamberlere “mecnun/cinlenmiş” derlerdi. Bundan maksat, onların delirmiş olduklarını anlatmak değil, onların cinler (görünmez varlıklar) tarafından desteklendiklerini, yardım gördüklerini ifade etmekti.
Biz önce sözcüğün anlamımı çözelim:
 
“Cinn” sözcüğü  “cenn” kökünden türemiş bir sözcük olup  sözcüğünün asıl anlamı, “bir şeyi duyulardan saklamaktır. “Cennehülleylü/gece onu örttü, ecennehü/onu örttürdü, cenne aleyhi/üzerine örttü” şekillerinde kullanılır. Nitekim Kur’an’da  İbrahim Peygamberi konu alan bir pasajda( En’am  suresi ayet 76 ) “fellema cenne aleyhilleylü/ne zamanki gece kendisini sakladı (iyice karanlık çöktü) ” diye yer alır.    
Aşağıdaki sözcükler de “cnn” kökünden türemiştir.
Cennet: “Toprağı ağaç yapraklarıyla saklanmış yer” demektir.
Cinnet: “aklı, fikri saklanmak, delirmek” demektir.
Cenin: “ana karnında saklandığı için bu adı almıştır.
Cünnet: Kalkan; kişiyi oktan mızraktan sakladığı için bu ad verilmiştir.
 
Netice bütün; eski ve yeni sözlüklerde “İnsanın beş duyusuyla kavrayamadığı, algılamaya kapalı, ama  somut veya soyut, varlığı kesin olan varlıklara veya güçlere CİNN dendiğini” yer alır.
Cinn sözcüğü Kur’anda Cann ve Cinnet kalıplarıyla da yer almaktadır.
 
 Buna göre melek ve şeytan terimleri de cinn kavramı kapsamındadırlar. Yani her melek ve şeytan cinndir, ama her cinn ve şeytan melek değildir.
 
 
Cinn sözcüğü İns sözcüğünün karşıtıdır.
 
Bu nedenle Cinn sözcüğünün iyi anlaşılabilmesi için cinn sözcüğünün karşıt anlamlısı olan ins ve insan sözcüklerinin de iyi bilinmesi şarttır.
 
İns, İnsan:
 
“İnsan” sözcüğünün aslı “insiyan” sözcüğüdür. “fi’liyan” kalıbında olup “ens” sözcüğünden türemiştir.
Sözcük anlamı, “beş duyuyla hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran” demektir.
Sözcüğün anlamı bu olmasına ve evrendeki tüm görünebilen varlıkları  kapsamasına rağmen bu sözcüğün insana isim olarak verilmesinin nedeni, insanın yaratılışından karşılıklı ünsiyete muhtaç oluşudur. Yani insanın sosyal bir varlık olması; başka varlıklar özellikle de insanlar ile ilişkisiz olamamasıdır.
İbni Abbas gibi bazı tefsirciler “insan” sözcüğünün “nisyan” sözcüğünden türemiş olduğunu ve insan verdiği sözleri unuttuğu için bu isimle isimlenmiş olduğunu söylemiş olsalar da bu görüş hem dilbilimcileri tarafından itibar görmemiş hem de Kur’an’daki kullanıma ters düşmektedir.
 
İnsan ve cinnin yaratılışı:
 
Konumuz içerisinde belki de enteresan karşılanabilecek bir saptamada bulunacağız. Bu insan ve Cinin yaratılışıdır.
 
 
Rahmân Suresi, âyet 14, 15:
 
“O, insanı pişmiş çamur gibi kuru balçıktan (değişken maddeden)yarattı.
Ve cannı ateşin dumansızından (enerjiden) yarattı.”
 
 Hıcr Suresi, âyet 26, 27:
 
“Ve hiç kuşkusuz biz, insanı (görünen, bilinen varlıkları) çınlayan kilden, işlenebilen çamurdan (halden hale giren maddeden)yarattık.
Ve cannı daha önce, en ince delikten bile geçebilen yakıcı bir esintinin ateşinden (engel tanımayan enerjiden) yaratmıştık.”
 
Bu iki ayet grubundaki insan ve cann sözcüklerini orijinal sözcük anlamlarında kullanırsak “çınlayan kil, işenebilir çamur, kuru balçık” ifadelerini halden hale giren MADDE; “ateşin dumansızı, en ince delikten bile geçebilen yakıcı bir esintinin ateşi” ifadesini ENERJİ olarak anlarsak, bu günkü modern kimyadaki görünen varlıkların MADDEDEN görünmeyen varlıkların ENERJİDEN yaratılmış gerçeğini görmüş oluruz.
Öyleyse “cann ateşten yaratılmıştır” demenin anlamı “gözükmez güçler enerjiden yaratılmıştır” demektir. İnsan topraktan yaratılmıştır” demenin anlamı da “beş duyuyla hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran varlıklar maddeden yaratılmıştır” demektir.
Ayrıca elektrik, manyetik dalgalar, şua gibi enerjik varlıklar da cinn ifadesi kapsamındadırlar.
 
Not:
Araplar yavaş hareket ettiği, hareketi gözle izlenemeyen küçük bir yılan türüne “cann” derler. Cann sözcüğü bu anlamıyla Kur’an’da iki yerde (Kasas suresi ayet 31; Neml suresi ayet 10) Musa Peygamberin asası ile ilgili olarak kullanılmıştır.
 
Kur’an’da ve kadim kaynaklardan yapılan tespitlere göre cinn sözcüğü çok kapsamlı olarak kullanılmaktadır. Öz anlamı ekseninde tüm görünmez güçler, varlıklar ve tam anlaşılamayan, iyice tanınamayan, az bilinen varlıklar için de kullanılmaktadır.
Bu sözcüğü ve bu kavramı doğru olarak öğrenebilmenin tek yolu,  şimdiye kadar bu konuda bilinenlerin bir kenara bırakılması ile mümkün olur. Kulaktan duyma ve halk arasındaki folklorik  cinn anlayışı bizi yanıltır ve olayın kavranmasına engel olur.
Bu kavram genelde din ile de iç içe olması nedeniyle, dinin ana kaynağı olan Kur’ân’daki kullanımlarının açık ve net olarak görülmesi ve bilinmesi zorunludur.

 
KUR’ÂN’DA  CİNN:  
 
                  1-Cinn sözcüğü, melekler için kullanılmıştır:
 
Saffât Suresi âyet 158:
 
“Onlar, Allah ile cinler arasında bir soybağı (nesep) kurdular. Oysa, andolsun, cinler de onların gerçekten hazır bulundurulacaklarını bilmişlerdir.”
 
En’am Suresi, âyet 100:
 
“Ve Cinleri Allah’a ortak koştular. Oysa onları da O yaratmıştır. Bir de  bilgisizce O’na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. O ise nitelendirdikleri şeylerden yücedir-uzaktır.”
 
Sebe Suresi, âyet 41:
 
“Melekler derler ki: “ sen yücesin, bizim velimiz sensin, onlar değil. Hayır, onlar cinlere tapmaktaydı ve çoğu onlara iman etmişlerdi.”
 
Bu üç ayette geçen “cinler” ile kastedilen meleklerdir. Yanlış anlayıştaki “cinler” değildir. Bunun delilleri şu ayetlerdir:  Nahl suresi ayet 75; Necm suresi ayet 21; Saffat suresi ayet 149, 153; Zuhruf suresi ayet 16; Tur suresi ayet 39. Bu ayetlerde o dönemin cahil kimselerinin “melekler Allah’ın kızlarıdır” diye inandıkları vurgulanır.
 
                       2-Cinn sözcüğü İblis için kullanılmıştır:
 
Kehf suresi ayet 50:
 
“Hani biz meleklere, “Âdem’e secde edin” demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, benim astımdan onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!”
 
“İblis” ile ilgili bağımsız bir çalışmamız vardır. Detay orada mevcuttur. Lütfen o yazımıza bakınız.
 
 
 
3- Kendileri görülse de kimlikleri açıkça belli olmayan kişiler için kullanılmıştır.
 
 Bu kısma Kur’ân’dan üç örnek var.
 
                                       a) Süleyman peygamberin cinleri :
 
Sebe Suresi âyet 12-14 :
 
“ Süleyman için de sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay olan rüzgarı boyun eğdirdik; erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı. Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından tattırırdık.
Ona dilediği şekilde kaleler/mihraplar, heykeller/manzara resimleri/güzel motifler, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. “Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın.”  Kullarımdan şükretmekte olanlar azdır. ”
Böylece onun ölümünü gerçekleştirdiğimiz zaman, ölümünü, onlara asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı (Süleymanın öldüğünü) bilmiş olsalardı böylesine aşağılayıcı bir azap içinde kalıp-yaşamazlardı.”
 
 Neml suresi, âyet 39 :
 
Cinlerden İfrit: “Sen makamından kalkmadan önce, ben onu sana getiririm, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim.” dedi.”
 
 
Görüldüğü gibi bu âyetlerde Süleyman Peygamberin emrinde çalışan, ona zoraki hizmet eden Cinnlerden bahsedilmektedir. Ve bunların hünerli zanaatkar kimseler olduğu açıklanmaktadır.
Şimdi  Süleyman peygamberin emrine verilen bu cinlerin kimler olduğunu anlamaya çalışalım. Bunlar halk kültüründeki inanılan cinnler mi, yoksa başka bir şey mi ?
 
Bu konunun tahlili hem tarih bilgisi hem de Dinler Tarihi bilgisi gerektiren bir konudur. Süleyman peygamber Beniisrail peygamberlerindendir. Yani Yakup peygamberin soyundandır. Babası Davut peygamberden sonra babasının mirasçısı olmuştur. Hem peygamberdir hem de ülkesinin hükümdarıdır. Ve Süleyman peygamber. hem Müslümanların ve hem de ehli kitabın/Yahudi ve Hıristiyanların ortak bir kişisidir. Ve onunla ilgili tarihi ve dini özellikler Ehli kitap’ta da mevcuttur. Eldeki Tevrat muharref/bozulmuş olduğundan onu dini bir kaynak olarak ele almamız mümkün değil ama bir tarih kaynağı olarak ele alınmasında hiçbir sakınca yoktur. Zaten tarihin temel kaynaklarından bir tanesi yazılı Dini Metinlerdir.
Kur’ân’ın bu âyetlerini duyan Ehli Kitap da bu anlatıma itiraz etmemişlerdir. O zaman bu konuyu eldeki kitab-ı Mukaddes’ten de irdelemekte yarar vardır. Bu konu Tevrat’ın 1.Krallar ve 11. Tarihler bölümlerinde yer almaktadır. Biz oraya işarette bulunmayıp, herkesin elinin altında bir Tevrat olmadığı düşüncesinden 11. Tarihler, bölümünün 11. Bab’ını aynen aktarmayı uygun buluyoruz:
 
VE Süleyman RABBiN  ismine bir ev, ve kendi krallığı için bir ev yap­maya niyet etti. 2Ve Süleyman yük ta­şıyan yetmiş bin adam, ve dağlarda taş kesen seksen bin adam, ve onların üze­rinde iş başı olan üç bin altı yüz adam saydı. 3Ve Süleyman Sur kralı Hurama gönderip dedi: “Babam Davuda yaptığın gibi, ve içinde oturmak için kendisine ev yapsın diye ona erz ağaç1arı gönder­diğin gibi, bana da öyle yap. 4İste, ben Allah’a tahsis edeyim, ve onun önünde hoş kokulu buhur yakayım diye, Allah’ım RABBİN ismine  bir  ev  yapacağım; ve  o  daimi  huzur  ekmeği  için, ve sabah akşam,  Sebtlerde,  ve ay başlarında ve Allahı’mız RABBiN belli bay­ramlarında yakılan takdimeler için ola­caktır. Bunlar İsrail üzerine ebedi kanundur. 5Ve yapmak üzere olduğum ev büyüktür, çünkü Allahımız bütün ilah­lardan büyüktür. 6Ve kimin kudreti var ki, ona bir ev  yapsın?  Çünkü gök ve göklerin göğü onu alamaz. Ve ben ki­mim ki, ona bir ev yapayım? Ancak onun önünde buhur yakmak için yapıyo­rum. 7Ve şimdi, babam Davud’un hazır­lamış olduğu Yahuda’da ve Yeruşalim’­de yanımda bulunan hünerli adamlarla beraber olmak üzere bana bir adam gönder, altın, ve gümüş, ve tunç, ve demir. ve erguvani, ve kırmızı, ve lacivert işlerinde hünerli olsun, ve her türlü oyma işlerini oyabilsin. 8Ve bana Libnan’dan erz ağacı, ve servi, ve sandal ağacı gön­der: çünkü  bilirim ki, senin  kulların Libnan’dan kereste kesmeği bilirler. 9Ve iste. bana bol kereste hazırlasınlar diye kullarım senin kullarınla beraber ola­caklar: çünkü yapacağım ev büyük ve şaşılacak bir şey olacaktır. 10Ve iste, se­nin kullarına, kereste kesenlere, yirmi bin ölçek dövülmüş buğday, ve yirmi bin ölçek arpa, ve yirmi bin bata şarap, ve yirmi bin bat zeytin yağı veririm.
11Ve Sur kralı Huram,  Süleyman’a gönderdiği yazı ile cevap  verdi: RAB kavmini sevdiği için seni onların üzerine kral etti. 12Ve Huram dedi: RAB için bir ev, ve kendi  kra1lığı  için bir ev yapacak olan basiret ve anlayış sahibi akıllı bir oğlu kral Davud’a veren, Göğü ve yeri yaratan RAB, İsrail’in Allah’ı  mübarek olsun. 13Ve iste, senin hünerli adamlarınla ve baban efendim Davud’un hünerli adamları ile beraber  kendisine bir yer verilsin diye, hüner ve an1ayış sahibi bir adamı, benim Huram Babayı gönderdim. 14Dan kızlarından bir kadı­nın oğludur, ve babası Surlu bir adamdı; altın, ve gümüş, tunç, demir, taç, ve kereste, erguvani, lacivert, ve ince keten, ve kırmızı işlemede, ve her çeşit oyma işinde, ve her çeşit icatta hünerlidir. 15Ve efendimin söy1emiş olduğu buğdayı ve arpayı, zeytin yağını ve şarabi kullarına göndersin; 16ve sana lazım olduğu kadar Libnan’dan kereste keseriz; ve onu sallarla denizden Yafa’ya kadar sana getiririz ve sen onu  Yerüşa1ime çıkarırsın.
17Ve Süleyman, babası Davud’un İsrail diyarında olan bütün garipleri saydığı sayıdan sonra onları saydı; ve yüz elli üç bin altı yüz kişi bulundular. 18Ve onlardan yük taşıyan yetmiş bin, ve dağlarda taş kesen  seksen bin, ve kavmi işletmek için iş başi olarak üç bin altı yüz kişi koydu.    ”
 
 Tarihi kayıtlar ve Mukaddes Kitap’ta Süleyman Peygamberin hizmetinde bulunanların halk kültüründeki cinler olmayıp, Süleyman peygamberin babası Dâvut peygamberin hünerli zanaatkar adamları ve onlara ustabaşılık yapan Sur kralının gönderdiği  Hurram Baba ile emrindeki hünerli kişiler zanaatkarlar olduğu görülmektedir.
 
 Burada da görmekteyiz ki Cinn sözcüğü, ‘başka ülkelerden getirilmiş hünerli zanaatkar yabancı işçiler için’ kullanılmıştır.
 
 
b)Peygamberimizi dinleyen cinler:  
 
Ahkaf Suresi, âyet  29-31 :
 
“Hani cinlerden birkaçını, Kur’ân dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: “Kulak verin;” sonra bitirilince de kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.
Dediler ki: “Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musa’dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan bir kitap dinledik; hakka ve dosdoğru olan yola yöneltip-iletmektedir.
Ey kavmimiz, Allah’a davet edene icabet  edin ve ona iman edin;  günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun
Kim Allah’a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde Allah’ı aciz bırakacak değildir ve onun O’ndan başka velileri de yoktur. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.” 
 
Buradaki anlatım aşağıda göreceğiniz gibi Cinn suresinde de yer almıştır.
 
Cinn suresi âyet 1-15
 
 “De ki, “Bana gerçekten şu vahyolundu: “Cinnlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: ‘Doğrusu biz hayranlık veren bir Kur’ân dinledik.’
O, gerçeğe ve doğruya yöneltip-iletiyor. Bu yüzden biz ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız.
Elbette bizim Rabbimizin şanı yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk.’”
“Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah’a karşı bir sürü saçma şeyler söylemişler.
Halbuki  biz, ins ve cinin (hiçbir kimsenin)  Allah’a karşı asla yalan söylemeyeceklerini zannediyorduk.
Bir de şu gerçek var: İnsten bazı kimseler cinden bazı kimselere sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını artırırlardı.
Ve onlar, sizinde sandığınız gibi Allah’ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı.
Doğrusu biz göğü yokladık (falcılığı denedik); fakat onu güçlü koruyucular ve şihap/ateş alevleri, göz kamaştıran parıltılar, yakıcı ışınlarla kaplı bulduk.
Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa hemen kendisini izleyen bir şihap bulur.
Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için bir hayır mı diledi.
Gerçek şu ki, bizden salih olanlar da vardır ve bunun dışında olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz.
Biz şüphesiz, Allah’ı yeryüzünde asla aciz bırakamayacağımızı, kaçmak suretiyle de onu hiçbir şekilde aciz bırakamayacağımızı anladık.
Elbette biz, o yol gösterici- Kur’ân’ı işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından.
Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte Allah’a teslim olanlar, artık onlar  gerçeği ve doğruyu bulmuş olanlardır. “
 
Bu iki ayet grubunda  konu edilen cinnler (ki, âyette nefer (üç ile on arası) bir sayıda oldukları belirtiliyor) tüm tefsirlerde ve tarih kitaplarında, Nusaybin’den veya Yesrip,ten, kimliklerini açığa vurmadan Peygamberin yanına gizlice gelip Kur’ân dinleyip imana gelen sonra da kavimlerini uyarmak için geri dönen Yesrip/Medine’li veya Nusaybinli Yahudilerdir. Kesinlikle halk kültüründeki mevhum cinler değildir.
 
Ahkaf ve Cinn surelerinin iniş sebeblerine âit rivayetlerden, İbn-i Mes’ud rivayeti  çok önem arzetmektedir. Bu rivayet Kütüb-ü Sitteden Müslim, Ebu Dâvud, ve Tirmizi de yer almaktadır. Bu rivayet “Cinn Gecesi Hadisi” olarak şöhret bulmuştur.
 İşte rivayet:
“Alkame anlatıyor: “İbn-i Mes’ud’a dedim ki:
-“Sizden kimse, cinn gecesinde Peygamber efendimize refakat etti mi?”
“-Hayır, dedi, bizden kimse ona refakat etmedi. Ancak bir gece O’nunla beraberdik. Bir ara onu kaybettik. Kendisini vadilerde ve dağ yollarında aradık. Bulamayınca: “Yoksa uçurulmuş veya kaçırılmış olmasın?” dedik. Böylece, geçirilmesi mümkün en kötü geceyi geçirdik. Sabah olunca, bir de baktık ki Hira tarafından geliyor.
“-Ey Allah’ın Rasülü, biz seni kaybettik, çok aradık ve bulamadık. Bu sebeple geçirilmesi mümkün en fena bir gece geçirdik.” dedik.
“-Bana cinnlerin davetçisi geldi. Beraber gittik. Onlara Kur’an’ı Kerim’i okudum.” buyurdular. Sonra bizi götürerek cinlerin izlerini, ateşlerinin kalıntılarını bize gösterdi.”
 
Cinn gecesi rivayetinin İbn-i Mes’ud rivayetine göre de  Arap olmayan yabancılar/cinnler (Nusaybinli veya Yesrip/Medineli Yahudiler) Peygamber efendimizle buluşup, ondan Kur’ân dinlemişlerdir. Demek oluyor ki her insan gibi onlar da geceleyin üşümüşler ve ateş yakıp ısınmışlardır. Sonra da ayrılmışlardır. Peygamberimiz, kendisinin arkadaşları arasından bir müddet ayrılmış olması nedeniyle üzülen arkadaşlarına, nerede olduğunu ve neler olduğunu anlatmış ve yemek hazırlığının kalıntılarını göstermiştir.
 
c) Cinlerin  bahsettiği cinler:
 
Yukarıda  Cinn suresinin 1-15. ayetlerinin mealini sunmuştuk. Bu ayetler, Rabbimizin peygamberimizi dinleyen cinlerin kavimlerinin yanlarına vardıkları zamanki anlattıklarının nakledişidir.Yani Mekke’ye gelip peygamberimizle gizlice görüşenler (anlatımın içeriğine göre yahudidirler) Medineye (veyahut Nusaybin’e) vardıkları zaman olanı gideni anlatmış ve bulundukları belde ve kendi halkları ile ilgili açıklamalarda bulunmuştur. Bunlar Rabbimiz tarafından gayb haberi olarak Peygamberimize bildirilmiştir. Ve anlatılanlar cinlerin (Yahudilerin) konuşmalarıdır. İşte bu konuşma esnasında, konuşan cinn kendilerini insan olarak niteleyip bir başkalarını “cinn” diye nitelemektedir.
Cinn suresi ayet 6:
 
“Bir de şu gerçek var: İnsten bazı kimseler cinden bazı kimselere sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını artırırlardı.”
 
Buradaki cinlerin ağzıyla anlatım yapılmış ve  yukarıdaki ifade konuşan cine aittir. Cinn demek istemiştir ki “insten (bizim tanıyıp bildiklerimizden) bazı kimseler cinnden (tanımadığımız yabancılardan) bazı kimselere sığınırlardı”.
Medine (o zamanki adı Yesrib) veyahut Nusaybinli yahudinin konu ettiği cinnler, Mekke’den Yesrib veyahut Nusaybin’e Rasülüllah aleyhinde propaganda için gitmiş ve orada Peygamberimiz aleyhinde sinsice çaba harcayan Mekkeli ajan kimselerdir.
 
 
                                            İns ve cinn :
 
Cinn konusu kapsamı içerisinde hassas ve Kur’an’ı doğru anlamak için çok önemli bulduğumuz bir noktayı açıklamak zorundayız. Bu mesele “İns” ve “cinn” sözcüklerinin bir arada “ins ve cinn (ins-cinn)” takım(kalıp) halinde kullanılışıdır. Bu kullanılış genellikle “İnsanlar ve Cinler” olarak mânâlandırılmaktadır. Halbuki bu kalıp ifadelerde sözcüklerin anlamı farklılaşmakta, başkalaşmakta ve zenginleşmektedir.
İki zıt anlamlı sözcüğün bir arada takım halinde söylenişi ile yeni bir anlam kazanılması dünyanın tüm dillerinde mevcuttur. Konumuzu iyi anlamamız için önce bunları örnekleyelim.
Türkçe’de:
 
Sağ, sol sözcükleriyle oluşturulan “sağda-solda” kalıbı “her yerde” anlamını ifade eder.
İleri, geri sözcükleriyle “ileri-geri” ???????????????????????????????
Sabah, akşam sözcükleriyle “sabah-akşam” ?????????????????????
 
İngilizce’de:
 
Fıransızca’da:
 
İtalyanca’da:
 
Ve Arapça’da:
 
Yukarıdaki gördüğümüz türden Arapça’da da bir takım sözcükler bulunmakta dolayısıyla da bunlar Kur’an’da yer almaktadır. Örnekler:
 
Mağrib (batı) ve meşrik (doğu) sözcükleri.
 Bunlar birlikte “batı-doğu” halinde söylendiklerinde anlamı sadece iki yönü ifade etmeyip tüm yönleri içine alır.
Müzzemmil suresi 9. ayette “ Rabbulmeşrigı velmağribi/doğunun, batının rabbi” ifadesi sadece doğu ile batıyı anlatmayıp tüm yönleri ve mekanları ifade eder. Yani “Allah her yerin rabbidir” demektir. Bu sözcükler ile ilgili Nur suresi ayet 35, Bakara suresi ayet 115, 142, 177; Şuara suresi ayet 28; Rahman suresi ayet 17’ye de bakabilirsiniz.
Dünya ve ahiret sözcükleri.
Bu sözcükler de beraber söylendikleri zaman “her yerde ve her zaman” anlamlarını ifade ederler. Bu sözcükler ile ilgili Bakara suresi ayet 217, 220; Al-i Imran suresi ayet 22, 45,56; Nisa suresi ayet 134; Tevbe suresi ayet 69, 74; Yunus suresi ayet 64; Yusuf  suresi ayet 101; Hacc suresi ayet 14, Nur suresi ayet 14, 19, 23 ve Ahzab suresi ayet 57’ye de bakabilirsiniz.
Yaş, kuru sözcükleri.
Bu  sözcükler de beraberce kullanıldıkları zaman “ her ne varsa, her şey” anlamını içerir. Örneğin En’am suresi 59. ayetteki “…. Yaş ve kuru hiçbir şey yok ki, apaçık bir kitapta bulunmasın.” ifadesi sadece yaşı ve kuruyu ifade etmeyip “her ne varsa canlı-cansız hepsini” anlamını ifade etmektedir.
Sabah, akşam sözcükleri.
Kur’an’da farklı ifadeler ile sıkça yer alan bu sözcükler de sözcük anlamını ifade etmeyip “daima, her zaman” anlamına gelmektedir. Bu sözcükler ile ilgili de A’raf suresi ayet 205; ra’d suresi ayet 15; Nur suresi ayet 36, Mü’min suresi ayet 46; En’am suresi ayet 52; Kehf suresi ayet 28; Meryem suresi ayet 11, 62; Fetih suresi ayet 9; Furkan suresi ayet 5; Ahzab suresi ayet 42; İnsan suresi ayet 25; Mü’min suresi ayet 55, Al-i Imran suresi ayet 41’e bakabilirsiniz.
 
 
 
 Cinn-ins sözcükleri.
Bu sözcüklerin her birinin anlamını yukarıda açıklamıştık. Birlikte oluşturdukları anlam ise “gördüğünüz, görmediğiniz; bildiğiniz, bilmediğiniz; tanıdığınız,  tanımadığınız: HERKES”  anlamıdır. Aşağıda örnekleri göreceksiniz.
 
Zariyat Suresi, âyet 56 :
 
“Ben, cinn ve insi (herkesi) yalnızca, bana ibadet/kulluk etsinler diye yarattım.”
 
İsra suresi ayet 88:
 
“De ki: İns ve cinn (herkes)  bu kuranın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler ve birbirlerine yardımcı olsalar, yine de, onun benzerini, ortaya koyamazlar.”
 
Cinn suresi ayet 5:
 
“Oysa biz, insanların ve cinlerin (herkesin) Allah’a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık.”
 
Rahman suresi ayet 33:
 
Ey cinn ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak Sultan/üstün bir güç olmadan aşamazsınız.”
 
Rahman suresi ayet 56:
 
“Orada  daha önce ins ve cinn (hiç kimse) dokunmamış (elle ve gözle değinilmemiş), bakışlarını eşine dikmiş  eşler vardır.”
 
Bu konuyla ilgili de  En’am 112, 130; A’raf Suresi, âyet 38, 179;  Fussilet Suresi, âyet 25, 29 : Ahkaf Suresi âyet 18 : Neml Suresi âyet 17; Rahman suresi ayet 39, 74; Nas Suresi âyet 6, Hud Suresi, âyet 119 ve secde suresi âyet 13’e de bakabilirsiniz.
 
 
 
Hakkı Yılmaz
 


__________________
HAKİKATİ NERDE BULURSAN AL..
Yukarı dön Göster ebuzer's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ebuzer
 
ebuzer
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 18 mart 2006
Yer: Fiji
Gönderilenler: 244
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ebuzer

 
İBLİS NEDİR YADA KİMDİR?
 
 
                                         
 
 
İblis’i tanımanın yolu  şeytanı tanımaktan geçer. İblis’i tanıtmadan evvel şeytan sözcüğünü Kur’an’a göre tanıtmak gerekmektedir. Şeytan ile ilgili geniş açıklama “Kur’an’da Şeytan” adlı çalışmamızda verilmiştir. Burada özet olarak biraz bilgi sunuyoruz.
“شيطان Şeytan”, sözlük anlamı olarak “Hakk’tan uzak olan” demektir. Kavram olarak ise, “hakka ve akla aykırı hareket eden her türlü kişi, güç ve kurumun ortak ve karakteristik adı”dır.
Şeytanın kimler ve neler olabileceği, bunların özellikleri, nitelikleri, alâmet-i farikaları (ayırt edilecek özellikleri) Kur’an’da detaylı olarak mevcuttur. Kur’an’a göre şeytan:
-  Haramın yenmesini, haksız kazanç elde edilmesini emreden ve öneren,
- Kötülük, hayâsızlık ve Allah’a karşı bilmediğimiz şeyleri söylememizi emreden,
-  Bizi fakirlikle korkutan,
-  Bizi kuruntulara düşüren,
-  Allah’ın yarattıklarını değiştirmeyi emreden,
-  Bizleri kandırmak için bizlere yaldızlı sözler fısıldayan,
-  Bize vesvese verip, kışkırtıp kafa bulandıran,
-  Yaptığımız amellerimizle bizi şımartan,
-  Bizi azdıran,
-  İçki (uyuşturucu) ve kumarla, aramıza düşmanlık ve kin sokmak isteyen,
-         Allah’ı anmaktan ve O’na kulluk etmekten bizi geri durdurmak isteyen, kişiler ve güçlerdir.
 
Bu tanımlamalara göre şeytan, yakınımızda yaşayan, gördüğümüz, bildiğimiz birileri veya göremediğimiz ama içimizde hissettiğimiz birşeylerdir.  Zaten Rabbimiz şeytanın insanlar ve görünmez güçler (enerjiden yaratılanlar: Aşağıdaki okuyacağınız Şeytan-i Racim (İblis) gibi) olduğunu bildirmiyor mu?
En’am suresi ayet 112:
 
“Böylece, Her peygamber için, insan ve cin şeytanlarından düşmanlar kıldık. ......”
 
 
Kur’an’da, yukarıda sıralanmış olan şeytanî özellikleri taşıyan insanlara “شيطان şeytan” denmiştir. Meselâ Enfal suresinin 48. ayetinde geçen “شيطان şeytan” sözcüğünün, o gün için Mekkelileri kışkırtan Beni kenâne kabilesi, Müdlic oğullarından Sürâka bin Mâlik bin Cu’şum için kullanılmıştır.
 
Enfal; 48: O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara: “Bu gün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım” demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu o, iki topuğu üstünde geri döndü ve: “Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğinizi görmekteyim, ben Allah’tan da korkmaktayım” dedi. Allah sonuçlandırması pek şiddetli olandır.
 
Tarih ve siyer kitapları incelenerek Bedir savaşının ayrıntıları dikkate alındığında görülmektedir ki, bu kişi tıpkı ayette belirtildiği gibi önce müşriklere cesaret ve destek vermiş, sonra da onları yüzüstü bırakmıştır.
Eski tefsirciler, bu ayette geçen “şeytan” sözcüğü ile Sürâka’nın kastedildiğini ama Bedir savaşındaki Sürâka’nın gerçek Sürâka olmayıp, Süraka kılığına girmiş şeytan olduğunu, dolayısıyla da Kur’an’ın aslında Sürâka kılığına girmiş “şeytan”ı işaret ettiğini söylerler. İddialarını dayandırdıkları delil ve gerekçe ise; gerçek Sürâka’nın savaşa gitmediği, hatta savaştan haberi bile olmadığı yolunda kendisinin yapmış olduğu açıklamadır. Tabi ki ileri sürülen bu iddia, delil ve gerekçe hiç inandırıcı değildir. Çünkü askerî bir otorite olan Sürâka’nın, o günkü Mekke’nin 300-400 hanelik nüfusu içinde yaşayıp, mehter takımına benzer grupların çaldığı cenk havalarını, şair kadınların herkesi hem tahrik eden hem de savaş havasına sokan gösterilerini duymaması ve savaştan habersiz olması mantık dışıdır.
 
Şeytanî özellikleri olan insanları “şeytan” olarak isimlendiren Kur’an’dan bir diğer örnek de Bakara suresinin 14. ayetidir:
 
Bakara; 14: Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, “iman ettik” derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarındaysa “Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz.” derler.
 
Bu ayette söz konusu edilen şeytanlar da, münafıkların (ikiyüzlülerin) akıl hocaları olan insanlardır.
 
Bir diğer örnek de Al-i Imran suresi ayet 175’te geçen “şeytan” ifadesidir ki klasik tefsirlere baktığınız zaman bunun Nuaym İbn Mes’ud adında bir kafir olduğunu okursunuz.
 

Şeytan-ı Racim

 
Pek çok kimse “şeytan” ile “الشّيطان الرّجيم şeytan-ı racim”i birbirine karıştırmakta ve ikisinin de aynı olduğunu düşünmektedir. Bize göre ise “Şeytan-ı Racim”; genel olarak şeytan adı altında toplanan özelliklerden başka özellikler de gösteren özel bir şeytan (!) sıfatıdır. Bu özelliği sebebiyle de Kur’an’ın kendisine verdiği özel isim; “ابليس İblis”tir. Başka türlü ifadeyle İblis şeytanlık yaptığından ötürü Rabbimiz ona “Şeytan-ı Racim/kovulmuş şeytan” adını takmıştır. Hıcr suresi ayet 34; Sad suresi ayet 77; Tekvir suresi ayet 28 ve Nahl suresi ayet 98’e bakabilirsiniz.
Kur’an nasıl ki şeytanî özellikler gösteren insanları “şeytan” diye nitelemişse, aynı şeytanî özellikleri gösterdiği için bazı ayetlerde (Bakara; 36 ,  A’râf; 14, 15, İsra; 64) İblis’i de “şeytan” olarak nitelemiş, fakat Bakara; 34,  A’râf; 11 – 27,  Hicr; 28 – 44,  İsra; 61 – 65,  Kehf; 50,  Ta Ha; 116 – 123, Sad; 71 – 85, Şuara; 94, 95,  Sebe; 15 – 21 gibi bir çok ayette de İblis’ten bahsederken özel ismi ile bahsetmiştir. Boyun eğmeyişi, itaat etmeyişi ve inatçı oluşu nedeniyle de Saffat suresinin 7. Ayetinde ““شيطان مارد Şeytan-ı Marid” olarak nitelenmiştir.
 
Racim:
“رجيم Racim” sözcüğünün mastarı “رجم recm” olup, bu sözcüğün ilk anlamı; “قتل öldürmek” demektir. Öldürmeye “recm” denmesinin sebebi, Arapların öldürecekleri kimseyi taşlamak suretiyle öldürmeleridir. Sonradan her öldürme işine “recm” denilir olmuştur. Kur’an’da yeri olmamasına rağmen zina suçlularına verilen cezanın adı da buradan gelir.
“Recm” ve türevleri Kur’an’da 14 kez yer almasına rağmen hiçbir yerde bu anlamda kullanılmamıştır.
“Öldürmek” anlamı dışında “recm” sözcüğü şu anlamlarda da kullanılır olmuştur: “taş atmak”, “lânet etmek”, “sövmek, yermek”, “hicran”, “tart etmek, kovmak”, “zann ve zanna dayalı söz söylemek” (Lisan ül Arab Cilt 4 S.90).
Şeytan için bu anlamların hepsi uygun görülerek ism-i mef’ul anlamıyla “taşlanmış şeytan”, “lânetlenmiş şeytan”, “kovulmuş şeytan”, “sövülmüş şeytan” …” denilmiştir.
Bize göre ise, konumuz itibariyle şeytanı tanımlayan en uygun ifade; “zan ve zanna dayalı söz” anlamından hareketle, sözcüğün ism-i fail anlamıyla kullanılması sonucu ortaya çıkan; “katil şeytan, aslı astarı olmayan söz söyleyen şeytan, karanlığa taş atan şeytan, kafadan atan şeytan, palavracı şeytan” ifadeleridir.
 
Marid:
“مارد Marid” sözcüğü; “azgın, inat ve isyanda benzerlerinden çok ileri giden, karşı çıkan” demektir. Bu sözcüğün mübalâğa kalıbı olan “مريد merid” sözcüğü, “şeytan-ı merid” olarak Hacc suresinin 3. ve Nisa suresinin 117. ayetlerinde, geçmiş zaman kipiyle de “مردوا على النّفاق mered-u alennifakı/ münafıklık üzerine inatlarını sürdürdüler” şeklinde Tövbe suresinin 101. ayetinde yer alır. “Marid” sözcüğünün mastarı olan “مرد merd” sözcüğünün türevleri, sözcüğün öz anlamı ekseninde farklı kalıplarda bir çok değişik anlam kazanmıştır. Bunlardan en önemlisi, “معرّى soymak –soyunmuşluk” anlamıdır. Araplar, yapraktan soyunmuş (yaprağı olmayan) ağaca  “شجر امرد şecerün emred”, bitki bitmeyen kumluklara “رملة مرداء remletin merdai”, köseye (sakalı bitmeyen kimseye) de “امرد emred” derler. Detay Lisan ül Arab cilt 8, S. 247-250’de mevcuttur.
“تمرّد Temerrüt (uzun bir süre inat etme)” sözcüğü de aynı kökten türemedir.
 
“Marid” sözcüğü, “soymak, soyunmuşluk, çıplaklık” anlamıyla değerlendirildiğinde “şeytan-ı marid”; ism-i mef’ul anlamıyla “hayırlardan, güzelliklerden soyunmuş şeytan”; ism-i fail anlamıyla “hayırlardan, güzelliklerden soyan şeytan” demek olur. Bu anlam, A’râf suresinin 27. ayetinde farklı bir üslûp ile kullanılmıştır.
“Marid” sözcüğü ile İblis’e (düşünce yetisi) yakıştırılan “inat ve isyanda çok ileri gitme” sıfatı, Kur’an’da anlatılan olaylardaki İblis’in (Şeytan-ı Racim’in) davranışları ile birebir örtüşmektedir. İblis’e (düşünce yetisi), Âdem’e secde et (Âdem’e boyun eğ) denildiğinde secde etmeyerek isyan etmiş, kendisine yapma denileni yapmış, yap denileni yapmamış, Âdem’i yaklaşılması yasaklanan ağaca yaklaştırmıştır.
 
 
“ابليس İblis” sözcüğünün anlamı; “hayırdan son derece ümitsiz olan, Allah’ın rahmetinden umudunu kesen” demektir. Araştırmacılar bu sözcüğün aynı “Âdem” sözcüğü gibi Arapça olmadığını, Arapça’ya başka dillerden geçtiğini belirtmişler ve Yunanca “Diabolos” sözcüğünün değişmiş hâli olduğunu ileri sürmüşlerdir.
“İblis nedir?” sorusuna eski düşünürlerin bir çoğu; İblis’in asıl adının Azâzil olduğu, meleklerin ileri gelenlerinden biri iken Âdem’e secde etmediği için Allah’ın rahmetinden uzaklaştırıldığı şeklinde bir açıklama getirmişlerdir.
 
Şimdi Kur’an ayetleri doğrultusunda İblis’i anlamaya çalışalım.
 
İblis’in özellikleri:
 
a)         &nbs p;       İblis cinlerdendir.
 
Kehf suresi âyet 50:
 
“Hani biz meleklere, “Âdem’e secde edin” demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!”
 
“الجنّ Cinn” sözcüğü, “kapalı, gözükmez varlık ve güç” demektir. Detayı “Cinn Kavramı”  çalışmamızda verilmiştir.
 
b)         &nbs p;       İblis, ateşten yaratılmıştır.
 
A’raf suresi âyet 12:
 
“Buyurdu: “Sana  emrettiğimde secde etmeni ne engelledi?” Dedi: “Ben ondan hayırlıyım.. “Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın”.”
 
 Ayetlerde İblis’in yaratıldığı “النّار ateş” ise, günümüzde “enerji” olarak isimlendirilen “güç”e karşılık gelmektedir. Adem’in yaratıldığı تراب toprak, طين balçık da “madde” diye adlandırılan varlığa karşılık gelmektedir. Bilindiği gibi “ateş” Pythagoras tarafından ortaya atılan kurama göre, evreni oluşturan dört ana maddeden (hava, su, toprak, ateş) birisidir ve günümüzdeki “enerji” kavramı ile örtüşmektedir. Bir başka ifade ile “ateş”, Kur’an’ın indiği dönemdeki insanlar için, bilinmezleri de temsil eden bir ilk maddedir. Çünkü insanlar havayı solumakta, suyu içmekte, toprağı işlemektedirler ama yıldırım ve şimşeğin ateşini yakından tanımamaktadırlar. Dolayısıyla Kur’an’da İblis’in yaratıldığı “şey”in “ateş” olarak açıklanması, konuya bugünkü bilgiler ışığı altında bakanlar tarafından yadırganmamalıdır.
    
 
 c) İblis, insanların sudûrundadır (beyinlerindedir, zihinlerindedir).
 
Nass suresi ayet 4, 5:
 
4-Hannasın kötü fısıltılarının şerrinden,
5-Ki o, insanların göğüslerinde vesvese verir.
 
d)  İblis vesvese verir.
 
Ta Ha suresi ayet 120:
 
Derken şeytan ona şöyle diyerek vesvese verdi: “Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacıyla eskimez/çökmez mülk ve saltanatı göstereyim mi?
 
A’raf suresi ayet 20:
 
“Derken, şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan bedenlerini ortaya çıkarmak için ikisine de vesvese verdi. Dedi: “Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutması, iki melek olmayasınız yahut ölümsüzler arasına katılmayasınız diyedir.”
 
Kaf suresi ayet 16:
 
“Ve hiç kuşkusuz, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesvese verdiğini biz biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.”
 
وسوسة Vesvese: “Gizli bir sesle, fısıltı ile düşünce aşılamak, bir işe, eyleme yöneltmek” demektir.  Burada İblis’in yani Şeytan-ı Racim’in neler fısıldayacağı, neleri gizlice telkin edeceğini yukarıda konuya girerken arzettiğimiz şeytanî karakterleri göz önüne alarak öğrenebiliriz.
 
 
e)  İblis bir melektir.
 
“Hani meleklere, “Âdem’e secde edin” demiştik de İblis müstesna hepsi secde etmişti. İblis dayatmıştı.”
 
İblis’in Adem’e secde etmeyişini anlatan ayetlerde İblis’in meleklerin içinden istisna edildiğini görüyoruz.
İstisna terim olarak “Bir ismi istisna edatlarından biriyle cümledeki yargıdan çıkarmak” demektir. Arapça Dilbilgisine göre şekil olarak üç çeşidi olmasına rağmen, anlam olarak istisna iki çeşittir.
Birincisi. Muttasıl istisnadır (müstesnanın müstesna minh cinsinden olduğu istisna).
İkincisi: Munkatı istisna’dır (müstesnanın müstesna minh cinsinden olmadığı istisna).
Melek, cinn ve şeytan kavramlarını özümseyememiş yorumcular ayetteki yapılmış istisnayı, munkatı istisna kabul edip İblis’i yani Şeytan-ı Racim’i melekten sayamamışlardır. Halbu ki İblisi konu alan  Taha suresi ayet 116; sad suresi ayet 73; Hıcr suresi ayet 31’de “meleklerin hepsi, toplu halde” ifadeleri yer almaktadır. Bu vurgular kesinlikle ayetteki istisna cümlesinin Muttasıl istisna olduğunu gösterir. Bunun anlamı şudur; İblis diğer hemcinsleri gibi Adem’e secde etmemiştir. İblis, melek grubundan secde yargısında istisna edilmiştir.  Öyleyse İblis kesin olarak melektir.
Bu noktada bir sorun ortaya çıkıyor: İblis, melektir tamam ama melek nedir? Çünkü bu yargı klasik melek anlayışı çerçevesinde kesinlikle kabul edilemez.
Detayı “Melek Kavramı” çalışmamızda olmakla birlikte burada kısa bir açıklama verelim:
 
                    Melek:
 
Arap Dilbilimi uzmanları “ملك melek” sözcüğünün kökeni ile ilgili altı tane farklı tespitte bulunurlar. Bu tespitlerin izahı sayfalar dolusu açıklamaları gerektirir. Biz bunların en isabetlisi olan iki tespiti dikkate alacağız. Olayın geniş açıklamasını arzu edenler, Kitab-ül-Ayn, Tehzib, Camî, Keşşaf, Mecma’, Garaib, Lübâb, Rûh, El-Bahr-ül Muhît, Müfredat gibi kaynaklara başvurabilirler.
Birincisi: Melaike ve bunun tekili olan melek sözcükleri “ؤلوك Ulûk” kökünden türemiştir. Bu sözcük elçi göndermek anlamını taşımaktadır. Kelimenin aslı “مألك me’lek” dir. İsm-i zaman, ism-i mekan ve mastardır. Dolayısıyla başındaki “م mim/m” ektir. Sonra elifle lam  yer değiştirmiş “ملئك mel’ek” yapılmıştır. Allah’tan elçi anlamında isim olarak kullanılmaya başlayınca hemze terk veya tahfif yoluyla “ملك Melek” şeklini almıştır.
İkincisi: Başındaki “م mim/m” kelimenin aslındandır, ek değildir. Kuvvet/yönetim gücü anlamındaki “ملك melk” kökünden türemiştir. Mülk, milk, malik ve melik sözcükleri bu kökten türemedirler. Anlamları da bu kök anlama göredir. Genellikle eski tefsirciler  birinci şıkkı tercih etseler  bizim tespitlerimize göre her iki kökten de türemiştir. Ve ayrı kök ve ayrı anlamlarda kullanılmıştır. Yani bazı yerlerdeki “ملائكة melaike” sözcüğü birinci şık kapsamına bazı yerlerde geçenler de ikinci şık kapsamına girmektedir. Bunları yer aldıkları pasaj içerisindeki söz akışından kolayca ayırt edebiliriz.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda anlaşılıyor ki “ملك melek”, “Kuvvet, yönetim gücü, elçi ve haber verici” demektir.
 
Kur’an’ı iyi anlayıp dini doğru yaşayabilmek için bu kavramın Kur’an’daki yer alışlarını iyi bilmemiz gerekmektedir.
 
Görüldüğü üzre melek sözcüğü iki farklı anlamlı kökten gelebilmektedir. Buna göre “üluk” kökünden anlamına göre “elçiler/haberciler”; “Melk” kökünden anlamına göre ise “yönetim güçleri” anlamına gelmektedir. Ne yazık ki bu ayırım yapılmadan Kur’an’daki “melek, melaike” sözcüklerinin hepsi aynı anlamda kabul edilmiştir. Halbuki konu akışı çerçevesinde bu ayırım yapılabilir. Yapılmalıdır da. Zira konu içerisinde bunlar farklı farklı anlamlar içermektedir.
Bizim konumuzu ilgilendiren yani Adem’e secde eden (boyun eğen) melekler ve secde etmeyen melek İblis konusundaki ayetlerdeki geçen “ملائكة melaike” sözcüğü “melk” kökünden türemedir ve anlamları “güçler” demektir.
 
f)         &nbs p;        İblis,  Racim’dir, Marid’dir. (yukarıdaki açıklamaları hatırlayınız)
 
İlgili ayetleri biliyorsunuz. Burada tekrarın gereği yok. Şu unutulmamalıdır: İblis Rabbine boyun eğer, O’na yalvarır ondan dileklerde bulunur. Konu ettiğimiz ayetlerin pasajlarını bütün olarak okursanız bunları görürsünüz.
 
g)         &nbs p;       İblis insan var oldukça vardır insandan başka bir varlıkla ilişkisi yoktur..
               
                 Sad suresi ayet  79-81:
 
Dedi: “Rabbim, o halde insanların diriltileceği güne kadar bana süre ver.”
Buyurdu: “Peki, süre verilenlerdensin.
O bilinen güne kadar.”
 
A’raf suresi ayet14, 15:
 
Dedi: “İnsanların diriltileceği güne kadar bana süre ver.”
Buyurdu: “Süre verilenlerdensin.”
 
Ve benzeri ayetler.
 
h)                   İblis gökyüzüne çıkamaz. Gökyüzü ondan korunmuştur.
 
Hıcr suresi ayet 16-18 ve Saffat suresi ayet 6-10. Ayetler. Detay için Kulak Hırsızlığı Yapan Şeytanlar adlı yazımızı okuyunuz.
Şimdi düşünelim bakalım Kur’an’a dayalı bu ipuçlarını değerlendirirsek hangi yargıya varırız?
 Yani, Gözükmeyen, insanların içinde (beyinlerinde) bulunan, sürekli vesevese veren, kıyamete kadar da bu işlevini sürdürecek olan, insandan başka bir varlıkla ilişkisi bulunmayan, insana boyun eğmeyen ve  enerjiden yaratılmış olan bu güç nedir?
 
Bu soruya herkesin (özellikle de psikolojiden az da olsa anlayanların) verebileceği tek cevap vardır. Bu nitelikli tek güç, insanın DÜŞÜNME YETİSİDİR. (Buna mutlaka bir ad koyun; ne koyabilirseniz.)
“Düşünme Yetisi”, “Beynin indirect yaptığı bir tepkidir.” diye tanımlanır Psikoloji biliminde. Bu yeti canlılardan sadece insanda vardır. Diğer canlılarda yoktur. Fikir/düşünme yetisi endirect bir tepki olduğundan fikir ve Tefekkür ancak kalpte tasavvuru mümkün olan şeyler (üç boyutlu varlıklar) hakkında yapılabilir. Onun için, Allah`ın yarattığı varlıklar hakkında fikir ve tefekkür mümkündür. Fakat Allah`ın zatı hakkında tefekkür mümkün değildir. Çünkü Allah hiç bir şekilde suret olarak vasıflandırılamaz ve şekil olarak hayal edilemez.  Ahiret hayatı ile ilgili de fikir ve tefekkür yapılamaz. Ahiret; cennet ve cehennem ile ilgili Kur’an’daki anlatımlar örneklemedir, semboliktir (Ra’d suresi 35, İsra suresi âyet 60, Muhammed suresi âyet 15, İnsan suresi âyet 16). Uzayda (boşlukda) uzay ile fikir ve tefekkür mümkün değildir Hıcr suresi ayet 17.)
 
Yukarıda sıraladığımız Kur’an kaynaklı İblis’e ait özellikleri tek tek insandaki “düşünme yetisi”ne uygulayabiliriz.Yani Düşünme yetisi:
_ Göze gözükmez,
_ İnsanın zihninde sürekli vesvese verir
_ Sadece insana özgüdür, varlığı onun varlığına bağlıdır,
_ Marid’dir. İnsana secde etmez (insana boyun eğmez, insanın kontrolüne girmez),
_Enerjiden ibarettir (ateşten yaratılmıştır, madde halinde varlığı yoktur),
_ Bir güçtür (melektir).
_ Racimdir. (Ham düşünce üretenler, kuru kuru felsefe yapanlar, sevilmezler, dışlanırlar.)
_ Gökyüzü (uzay) ondan korunmuştur. Yani herhangibir varlığın olmadığı yerde işlev yapamaz.
 
Ana Britannica’da “düşünce” maddesinin karşısında yazan şu sözleri dikkate almakta yarar vardır:
“Psikanalize göre, ‘birincil süreç düşüncesi’ bilinç dışı ve sözcük ötesi bir süreçtir. Yani sözcüklerle simgeselleşmemiştir. Örneğin bir isteğin bir insanı baskı altında bırakması sözcüklere dökülemez. Bu düşünce türünde karşıtlar bir arada bulunabilir; böyle düşünce mantık kurallarına uymaz, zaman ve yer tanımaz, neden-sonuç bağıntısı taşımaz ve bütünüyle haz ilkesi doğrultusunda gerçeklikle bağıntısı olmayan bir biçimde gelişebilir. Oysa ‘ikincil süreç düşüncesi’ gerçeklik ilkesine bağlı olarak dış nesnelerin gerçekliğini gözetir, söze dökülür, dil ve mantık kurallarına uyum gösterir.” (Cilt: 11 s: 20)
 
Bu açıklamalardan anlıyoruz ki insan, kendisinde var olan akıl, irade, bellek, dikkat, merak, korku, düşünce gibi zihinsel melekleri (güçleri) arasında, sadece düşünce meleği (melekesi de denilebilir) üzerinde tam kontrole sahip değildir. Yani ‘birincil süreç düşüncesi’ adı verilen düşünme; bilinç dışı, insanın kontrol edemediği bir melektir.
İşte, iğvalarından Allah’a sığınmamız gereken  Şeytan-ı Racim (İblis) budur.
 
Aşağıdaki ayetleri tetkik ederseniz de göreceksiniz ki Şeytan-ı Racim, insanın (bu insan peygamber de olsa) kendi içindedir.
 
Tekvir suresi ayet 19-27:
 
19- kuşkusuz bu, değerli bir elçi sözüdür;
20- güçlü, Arş’ın Sahibi’nin yanında çok itibarlı,
21- itaat edilir, güvenilir.
22- Arkadaşınızı cin çarpmış değildir.
23- Andolsun o, O’nu açık ufukta gördü.
24- O gayb hakkında cimri de değildir.
25-
Bu, kovulmuş  şeytanın sözü değildir.
26- Hâl böyleyken siz nereye gidiyorsunuz?
27- Bu, âlemler için öğütten başka bir şey değildir,

 
Necm suresi ayet 3, 4:
 
O, hevadan konuşmuyor.
O, kendisine vahyedilen bir vahydir.”
 
Hakka suresi ayet 38 – 47:
 
“Artık yok, yemin ederim gördüklerinize
ve görmediklerinize!
O (Kur’an), hiç şüphesiz şanlı bir elçinin sözüdür.
Ve o, bir şair sözü değildir. Siz pek az inanıyorsunuz!
Bir kâhin sözü de değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz!
Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
O, Bizim adımıza bazı lâflar uydurmaya kalkışsaydı,
elbette Biz onu, o yüzden yeminiyle yakalardık (kuvvetle tutar hıncını alırdık)!
Sonra da onun iliğini (can damarını) keser atardık.
O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.”
 
Eğer biz, bilinç dışı düşüncelerimizi şeytanî özelliklerden arındırabilir ya da onun esiri olmayıp kontrol edebilirsek, insanlığa yararlı olabiliriz. Bu düşünceleri arındırabilmenin, kontrol altına alabilmenin tek yolu ise; öncelikle Allah’a sığınmak ve sonra da bu düşünceleri Kur’an mizanında tartmaktır. Çünkü düşünce sürekli olarak kontrolsüz üremektedir ama bu düşüncelerin eyleme geçmesi ise insanın inisiyatifindedir.
 
Önemli not:
 
1-                  “Düşünme Yetisi”, İslam’ın üzerinde hassasiyetle durduğu  “Tefekkür” ile karıştırılmamalıdır. İkisi farklıdır. “Fikr” (Düşünce Yetisi” İslam’da kınanırken tefekkür emredilir, zorunlu görev haline getirilir. Detay “Tefekkür” adlı çalışmamızdadır.
 
 
Bu açıklamalarımızdan dolayı zihinlerde İblis’in sayısıyla ilgili ve İblis’in yaratıldığı boyut   hakkında  istifhamlar oluşacaktır. Onların izalesine gelince:
İblis ve Şeytan-ı Racim’i konu alan ayetler incelendiğinde ikisinin aynı şey olduğunu görürürüz.  Hatta İblis’e Şeytan-ı Racim’den başka şeytan-ı Marid ve Hannas yaftalarının da vurulduğuna şahit oluruz.
Her insanın bir İblisi vardır ve herkesinki birbirinden farklıdır. İblis yukarıdaki yapılan açıklamalarda gördüğünüz gibi, tedbir alınmazsa, şerrinden Allah’a sığınılmazsa insanı dünyada ve ahirette felakete sürükler. Aşağıdaki ayete baktığınızda görüyoruz ki insanı felakete sürükleyen bu güç uzakta değil insanın kendi boynunda asılıdır.
İsra suresi ayet 13:
Ve her insanın boynuna kendi kuşunu  (ona kötülük ettirten gücünü) bağladık. …..”
Şu ayette de Şeytan-ı Racim “Küll” kelimesiyle birlikte kullanılmış böylece İblis’in yani Şeytan-ı Racim’in tek bir tane olmadığı açıklanmıştır.
Hıcr suresi ayet 17:
“Ve biz onu Şeytan-ı Racim’in hepisinden koruduk.”
 
Bir tek İblis’in ilk insandan son insana kadar yeryüzüne gelmiş, geçmiş ve gelecek herkesi etkilemesini kabullenmek İblis’e Allah’a ait nitelikleri vermek olur. Ki bu, eski İranlıların inançları doğrultusunda bir kabul olur. Eski İranlılar iki tane ilah’ın varlığına inanırlardı. Birine iyilik tanrısı Yezdan; ötekine de kötülük tanrısı Ehremen (şeytan) derlerdi.
 
İblis bizim yaşadığımız evrenin bir parçasıdır. Yani üç boyutlu alemdendir. İnsanın ayrılmaz bir parçasıdır. Aksi bir durum Allah’ın adaletine uygun düşmezdi. Kimse hissedemeyeceği tedbir alamayacağı başka bir boyuttan bir  yaratık ile başetme imkanına sahip değildir. Böyle bir yaratığın insanlara musallat edilmesi adil bir davranış olmazdı. Hem de bu sünnetüllah’a aykırı olurdu. “Allah hiç kimseye gücünün üstünde yükümlülük vermez (Bakara  233, 286; En’am 252; A’raf 42; Mü’minun 62; Talak 7).”
Kafirler kendilerine peygamber olarak bir melek gönderilmesini istemişler Rabbimiz de onların beklentilerine şöyle cevap vermiştir.
İsra suresi ayet 95:
“De ki: “Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de elbette, onlara gökten elçi olarak bir melek indirirdik.”
Evet Peygamber bile insana aynı boyuttaki varlıklardan gönderilmektedir. Zira farklı bir boyutun yaratığı ile iletişim söz konusu edilemez.
 
İblise Niçin mühlet verilmiştir:
 
İblis’in yaratılmasında ve İblis’e kıyamete kadar süre verilmesinde birçok hikmet ve yarar vardır. İblise süre verilmesini konu eden âyetlere dikkat ederseniz İblis  “Beni azdırmanın karşılığında yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım. Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. Birçoklarını şükreder bulamayacaksın. Rabbim! Beni azdırmana/saptırmana karşılık, kesinlikle ben yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım. Yemin olsun, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına alacağım.”  demektedir. Yani İblis insanlara dünyayı sevdirecektir; ihtiraslar, tutkular oluşturacaktır. Bu tutkular sayesinde de mücadele, yarışma, bir ötekinden üstün olma gayret ve çabaları artacaktır. Hayatın Allah’ın koyduğu ölçülere uygun sürmesi ve sorumlu insanların sınanması için böyle alternatif bir gücün, enerjinin insanın içinde olması lazımdır.  İnsan bu güç/enerji  sayesinde seçici olacaktır. Robtluktamn kurtulacaktır. Yani bu güç sayesinde dilerse kimanı ve taatı dilerse küfür ve isyanı seçebilecektir. Kişilerin İblis sayesindeki seçiciliği sonucunda Rabbimizin üstünlük ifade eden Kahhâr, Müntekîm, Adl, Dâll, Şedidü`l-ikâb, Serîul`-hisâb, Hâfid, Rafi`, Muizz, Müzill isim ve sıfatları, hıfz, afv, mağrifet, rahmet, günahları örtme ve bağışlama gibi yücelik sıfatları tecelli edecektir. Onun için İblis yaratılmış ve kendisine  böyle bir mehil verilmiştir.
 
 
 
 
 
 
Bu açıklamalardan “şeytanın cennette Adem ve eşini nasıl kandırmış olabileceği yani şeytanın cennette ne işinin olduğu, secde Allah’tan başkasına yapılamazken bizzat Allah’ın melekleri Adem’e secdeye zorlaması, meleklerin Adem’e, dinden çıkmadan, müşrik olmadan nasıl secde ettikleri, ” konularında ön bilgiye sahip olmuş olduk.  Ayrıca Adem’e secde eden meleklerin, Düşünce yetisi dışındaki enerjik güçler ve doğadaki canlı cansız tüm güçler olduğunu da vurgulayalım. Ve ilginç bir örnekle mevzuyu kapatalım. Bakara suresinin 248. ayetinde yük taşıyan manda, öküz, eşek, katır gibi hayvanlar “ملائكة melaike” olarak ifade edilmiştir.
Hakkı Yılmaz
 


__________________
HAKİKATİ NERDE BULURSAN AL..
Yukarı dön Göster ebuzer's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ebuzer
 
sailamasr
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 23 nisan 2005
Gönderilenler: 543
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı sailamasr

selam selam

merak ediyorsan özelden yazışalım sana onlarla ilgili kitapları filan söylerim,kaynak olur.

buraya fazla yazamıyorum çünkü uygulamaya filan kalkışan olur.

 

ayrıca bu konu hakkında eski linklere de bakarsan ayrıntılı işlendiğini de görürsün

 

selam selam

 

Yukarı dön Göster sailamasr's Profil Diğer Mesajlarını Ara: sailamasr
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats