HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an'da Dinde Olanlar/Olmayanlar
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an'da Dinde Olanlar/Olmayanlar
Konu Konu: Kur’anın Evrenselliği !!! Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Kuran tüm insanlara ulaşmış mıdır?

Bunu ancak Allah bilir. Fakat her insana Allah'ın ayetleri ulaşmıştır. Şöyleki, insanlarda bizim aklımızla tanımladığımız ve varlıklarını tam olarak kavrayamadığımız iki olgu var:

1. Vicdan

2. Nefis

Vicdan, otomatik olarak fıtrattan gelir. Ve doğrunun ne olduğunu söyle kalpten duyana, kalbini dinleyene.

Nefis, açıktır şeytanın ve şeytanların vesvesesi, fısıltılarıdır.

Her insan GERÇEK hayatta attığı adımlarda, aldığı kararlarda ve aksiyonlarında şüphesiz bu ikilem arasında kalmıştır.

Geçenlerde yaşadığımız elem verici Mardin katliamında, o kurşunları masum çocuklara sıkanlar hiç vicdan sızlaması hissetmediler mi dersiniz? ancak belliki nefisleri, şeytanları onlara yaptıklarının doğru olduğunu göstermiş. ancak yine de kalplerinden gelen bir ses MUTLAKA vardır. Onlar ise körlüğü, katılığı tercih edip tetiğe basmıştır.

Kurandaki kıssalara baktığımızda, her topluma gelen elçiler, nebiler namazı emretmiştir. Her ne kadar bu forumlarda salatı/ namaz kılmak olarak tanımlamayanlar olsada. Ancak DOSOĞDU namaz kılan bir insandan böyle bir VAHŞET beklenebilir mi? Öyleyse, zaten kuranda bildirilen kıssalı tarihten anladığımız kadarı ile Kuran tüm insanlara ulaşmasa bile, vicdanlarından gelen doğrusu budur Allah ayetini her insan yaşamaktadır. Zira fıtratlarında bu vardır.

Güzel bir söz vardır: "Allah için eğilen boyunlar, başkası için eğilmez" peki tersten düşündüğümüzde, Allah için eğilmeyen, secde etmeyenler, başkalarının buyruklarına, emirlerine o veya bu şekilde eğilmiyorlar mı?

İbrahim A.S. Allah'ı keşfederken, önünde bir kitap mı vardı? Öyle bir teslimiyet ki, babası tarafından kovulurken, Umarım ki diye başlıyor, Allah'ın yardımı için. Çünkü içinden gelen, sesi dinliyor.

Ve her beldeye uyarıcalar gönderdik diyen Allah, inanıyor musunuz ki, tüm insanlara açık açık uyarıcalar göndermeden hesaba çeksin, azabı tattırsın onlara. Allah insanlara zulmetmez ne olacak.

Biz kendimize bakalım, önce kuranı YAŞAYALIM. Kuranı yaşamak adında bir başlık açtım, kredi kartı çağdaş kölelik adı altında pratik bir tıkanmadan bahsettim, hareket yok. Neden? Çünkü bize teorik olarak konuşmak, insanların araştırmalarını, makalelerini ordan buraya, burdan oraya kesip, yapıştırmak daha kolay.

YAŞAMAK ise zor...

Selametle,

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
öğrenci98
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 21 kasim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 432
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı öğrenci98

Merhaba Hayrullah41;

Nefs kavramına ilişkin "şeytan" ve "şeytan vesvesesi" tanımlamasını ilk kez sizden duydum. Bu konuda Kur'an i bir açıklama yaparmısınız? Örneğin, 91/7 de geçen "ve nefsin vema sevvaha" cümlesindeki nefs şeytan veya vesvesesi mi?

Muhabbetle... 



__________________
Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
Yukarı dön Göster öğrenci98's Profil Diğer Mesajlarını Ara: öğrenci98
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

İSLAM'IN EVRENSELLİĞİ (Mehmet AYDIN)


_islam'ın evrenselliği*

_ünlü alman şairi goethe, “muhammed’in terennümleri” adlı bir şiirinde, hz. peygamber’i bir pınardan fışkıran ırmağa benzetir. öyle bir ırmak ki, sahip olduğu manevi güç sayesinde öteki bütün akarsuları sinesinde toplar ve onları muazzam bir zaferle ilahi ummana kavuşturur.[1]

_bu, kur’an vahyinin evrenselliğini dile getiren çok güzel bir teşbih, bir metafor olsa gerektir. islam literatüründe bir sembol olarak oldukça sık kullanılan “akar su”nun dini ve mistik değeri üzerinde burada durmaya gerek yoktur. şu kadarını söyleyelim ki, su, hayat verir, çölü cennete çevirir, dokunduğunu arındırır ve normal şartlar altında ummana ulaşıncaya kadar da çabalayıp durur; çünkü aslında o, ummandan bir katre idi. oradan geldi, yine oraya dönmek arzusundadır. bütün bu özellikler hem islam vahyinde vardır; hem de onun arındırdığı kamil insanda vardır. bundan dolayı olmaldır ki, muhammed ikbal’e cavidname’nin manevi seyri esnasında, mevlana tarafından “zinde-rud”(yaşayan ırmak) adı verilir: bu ırmak sembolünün evrensellikle olan ilgisine daha sonra temas edilecektir.

_islam hakkında söylenmesi en kolay şeylerden biri, şüphesiz, onun “evrensel”(cihanşumul) olduğu keyfiyetidir. aslında hakikat adına ve hakikat olduğu iddiasıyla ortaya çıkan her din, evrensel olmak durumundadır, çünkü hakikat ontolojik düzlemde izafi (kişiye, topluma, zamana, mekana vs.ye göre) olamaz. hak ve hakikat bir zamana, topluma inhisar edilemez. izafi olan, sınırlı olan, hakikatın kendisi değil, onunla ilgili düşünceler, yorumlar ve sistemlerdir.. çoğulluk genel islami kanaate göre, hakikatin kendisinde değil, onun anlaşılması, yorumlanması ve bu yolla hayata intikalindedir.

_islam’ın bizatihi kendisi evrensellik iddiasıyla ortaya çıkmakta mıdır? birkaç müşteşrik bir tarafa bırakılırsa, bu soruya “evet” diye cevap veremeyecek kimse yoktur. bu bakımdan, islam’ın evrenselliği islam dünyasında tartışma konusu dahi edilmemiştir. bu konuda farklı düşünen müşteşriklerin görüşleri ise sağlam bir temele dayanmamaktadır.

_onların merkezi iddiası şudur:[2] yedinci asrın hicaz bölgesinde putperestliğin yanısıra yahudilik ve hıristiyanlık vardır. müslümanlık, yahudilik ve hıristiyanlığı ortadan kaldırmak için değil, puta tapan araplar için bir din olarak geldi. başka bir deyişle, iki büyük dinin yanında onların ilettiği mesajın esas itibariyle aynısını ileten üçüncü bir din olarak tarih sahnesine çıktı. bilindiği gibi, islam'ın gelişine evvela puta tapan araplar –ki bunlar arasında yeni peygamber’in yakınları da bulunuyordu- karşı çıktı. daha sonra yahudiler yeni peygamberlik iddiasına meydan okumaya başladılar. kur’an’ın putperestlerden sonra yahudileri tenkit etmeye başlamasının sebebi budur. nihayet islam’a itiraz edenlerin oluşturdukları kervana, hıristiyanlar da katıldı. kur’an da onları hemen muhaliflerinin safına dahil etti. bu yolla islam’a, yavaş yavaş, iki büyük ilahi dinin yanıbaşında bir din değil, tek hak din anlayışı yerleşmeye başladı. müslümanlar, çok daha sonraları, bu çıkış noktasının bir devamı olarak meşhur “tahrif nazariyesi”ni (yahudilik ve hıristiyanlığın bozulduğu fikrini) geliştirdiler. artık islam’ın evrensel olduğu inancı, tam anlamıyla gelişmeye başladı.. peygamber’in vefatından takriben bir yüzyıl sonra islam’ın sınırlarının batıda fransa’ya, doğuda hint alt-kıtasının ötelerine dayanması tarihin islam’ın evrenselliğini kesinkes doğruladığı manasında yorumlandı…

_şimdi, makul gibi görünen bu görüş, temelde yanlıştır. her şeyden önce hz. muhammed’in islam’ı tebliğe “kendi yakınlarını uyarmakla”(XXVI/214) başlaması, nasıl yeni dinin “akrabalar için bir din” olduğunu göstermezse, yeni nazil olan vahyin bir “ kur’anen arabiyyen”(arapça kur’an) olması da(bk. XX, 113; XLI, 3) islam’ın araplar için bir din olduğunu göstermez. kur’an’ın gözde hitabı hiçbir zaman “ey araplar!” şeklinde değildir; “ey inananlar!”, “ey insanlar”, “ey ademoğlu” v.s. şeklindedir. bu htaplarda dahi islam’ın evrensellik iddiasını görmemek mümkün değildir. kaldı ki, kur’an hiçbir kapalılığa meydan vermeyecek ölçüde hz. muhammed’in “alemlere rahmet olarak gönderildiğini”(XXI/107) ifade etmektedir.

_ikinci olarak, kur’an bir yandan putperestliği şiddetle eleştirirken bir yandan da o günün arap yarımadasında ve belki de daha başka yerlerde görülen ve yahudilik-hıristiyanlık dini çerçevesinde öne sürülen yanlış uluhiyet telakkilerini tenkid ediyordu. kur’an’ın “onlar Allah’ı bihakkın takdir edemediler.” (VI/91) şeklindeki ifadesinin muhatabı, sadece puta tapan araplar değildi. asıl muhatap yahudilerdi. kur’an’da yahudilik ve hıristiyanlık tarihinde de bir takım şeylerin yanlış yola girdiği ve bu girişin dinen sakıncalı olduğu açıkca ifade ediliyordu. tahrif görüşünün daha sonra ictimai ve siyasi sebeplerden de dolayı oldukça geniş bir çerçeve içinde geliştiği inkar edilemez; ama, aynı şekilde, bu görüşün kur’an’dan kaynaklandığını inkar etmek de mümkün değildir.

_üçüncü olarak, her dinden insanların ferd ferd yeni dine koşmaları ve islam’ın coğrafi sınırlarının hayret uyandırıcı bir genişleme göstermesi, evrensellik inancını doğuran bir sebep değil, o inancın olsa olsa bir neticesidir. yani başarı tarihi bir teyiddir ve ya, en azından, müslümanlar bunu böyle yorumlamışlardır.

_islam’ın evrensellik iddiası karşısında duyulan rahatsızlık, bana öyle geliyor ki, sadece onun cihanşumul bir din olduğu gerçeği ile lgili olmaktan ziyade, bu gerçeğin tazammun ettiği başka inanış ve düşüncelerle ilgilidir. başka bir deyişle, mesele, islam’ın niçin evrensel olduğu sorusuyla alakalıdır. şimdi kısaca bu konuya temas edelim.

_1. kur’an vahyi, ta hz. adem’den beri akıp gelen vahiy ırmağının bir devamı, bir halkası, islam inancına göre son halkasıdır. “Allah katında din, hep islam olmuştur”(III/19). hz. muhammed, daha önce gelmiş geçmiş peygamberleri reddetmek için değil, onların getirdikleri asli (primordial) dini teyid, tasdik ve te’kid için gelmiştir. tevhid esası, vahye dayalı dinlerin değişmez özü olmuştur. fakat inançlı ve ahlaklı insan, dolayısiyle inanç ve ahlak anlayışına dayalı bir toplum vücuda getirmek de vahyin değişmez hedefi olmuştur. elbette bu hedefe ulaşma imkan ve vasıtası yer ve zaman göre farklılıklar arzetmiştir.

_vahye dayalı dinler çizgisinde bir tekamül olmuş mudur? vahyin şimdi sözünü ettiğimiz imkan, şart ve vasıtalarla da ilgili olduğu düşünüldüğü takdirde bu soruya olumlu cevap vermek mümkündür. her yeni vahyi, insanlığın ilmi, dini, ahlaki ve bedii tecrübelerine yeni zenginlikler kazandırmıştır. ve bu zenginlik daha sonra gelen vahyin anlaşılmasına da basamak teşkil etmiştir. bazı islam düşünürleri bu konuda bir adım daha atmış ve daha önceki nübüvvet basamaklarının hz. muhammed’in nebiliğini hazırlayan şartları oluşturduğuna inanmışlardır. bu inanış, bir başka görünüm altında “hakikat-ı muhammediyye” olarak tasavvufta da karşımıza çıkmaktadır. bu görüşün en mükemmel ifadesine ibnu’l-arabi’nin yazılarında rastlamaktayız.

_aslında, daha önceki peygamberlere gelen vahiyler de evrenseldi. onlar da hakikat idi ve hakikat, yukarıda işaret edildiği gibi, bir yere, bir devire ve bir topluma inhisar edemezdi. önceki vahiylere muhatap olan toplulukların çok geniş imkanlar içinde hareket ederek dinlerinin sesini uzaklara duyuramamış olmaları bu gerçeğe zarar vermez.

_islam’ın mekke’de mevcut “haniflik” konusundaki tavrını, yahudileri ve hıristiyanları “ehl-i kitap” saymasını kur’an’ın, kendisinden önceki vahiyleri öz itibariyle kendi bünyesinde mütalaa etmesinin tabii bir sonucu olarak görmek ve değerlendirmek gerekir.

_islam’ın evrenselliğinin bu yönüne pek itiraz edilmemiştir. ancak evrenselliğin içerdiği husus bundan sonra açıklamaya çalıştığımız öteki hususlarla birleşince islam’a yöneltilen eleştiriler büyük bir hız ve yoğunluk kazanmıştır.

_2. yeterlilik: evrensellik iddiasının içerdiği ikinci husus, islam dininin “kendi kendine yeterli” olduğu inancıdır. maide suresinin 3. ayeti, müslümanlara göre yeterlilik konusuna kesin bir açıklık getirmektedir. “bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak islam’a razı oldum”(V/3). bu yeterlilik inancı, zaman ve mekana göre farklı şekillerde anlaşılıp yorumlanabilmiştir. her şeyden önce son din olmakla en mükemmel din arasında organik bir bağ görülmüştür. bunun adeta tabii bir sonucu olarak yeterlilik, mesela, islam tarihinin klasik dönemlerinde, daha ziyade, “müslümanların dini konularda, öteki din mensuplarından öğrenecekleri hiçbir şey yoktur, çünkü dinimiz tam anlamıyla yeterli bir dindir” şeklinde anlaşılmıştır. denebilir ki müslümanların bu kanaati sarsılmadan hep devam edegelmiştir. bu inanç, son birkaç asırda manevi, içtimai ve siyasi bakımdan büyük buhranlar içine düşen islam aleminin bu kötü durumdan kurtulmasını sağlayan güç kaynaklarının başında gelmiştir. çok dikkat çekicidir. mazideki izzet ve şereflerine bakan ve “izzet Allah, O’nun elçisi ve inananlar içindir” ayetini (LXIII, 8) okuyan akıllı ve duyarlı müslümanlar, “niçin bu hallere düştük?” sorusu kadar “islamı bu hale nasıl getirdik?” sorusunu da sormuşlardır.

_zor günlerde insanları, toplumları, milletleri dağılmaktan, çökmekten kurtaracak fikirlere, ideallere ihtiyaç vardır. islam, müslümanların acı günlerinde onlara bu özelliğe sahip bir fikir, bir ideal, bir ufuk vermiştir. “her alanda geriyiz ama din dünyamızda değil” inancı sadece itikadi ve kelami bakımdan değil, ictimai ve siyasi bakımdan da önemli sonuçlar doğuragelmiştir.

_yine evrenselliğin yeterlilikle ilgili yönüne islam’da felsefe-din ilişkilerinin bozulmaya yüz tuttuğu dönemlerde de başvurulmuştur. şöyle ki: başta gazali olmak üzere birçok islam mütefekkiri, felasife’nin metafizik görüşlerinin bir kısmını islam’ın yeterlilik iddiasını tehdit eder mahiyette görmüş ve yorumlamış, felsefe vahyi ikinci plana itmekte, dini tahayyül gücünün bir eseri saymakta ve islam’ın karşısına önemli ölçüde farklılıklar arzeden bir “dünya görüşü” ile çıkmakta idi. bu, dinin (en azından filozof tabiatlı kişiler için) yeterli olmayacağı anlamında yorumlanabilecek bazı hususları akla getirmekte idi. oysa dünyevi ve uhrevi saadet için bir tek yol vardı ki o da ebu bekir er-razi’nin “es-siratu’l-felsefiyye”si değil, “es-sıratu’n nebeviyye” idi.

_ben, şahsen bu yorum ve endişelerin bir kısmına katılmıyorum. mesela, felasife’nin dinin karşısına alternatif teşkil edecek bir dünya görüşüyle çıkmak niyetini taşıdıklarına inanmıyorum. burada sadece islam’ın evrensellik fikrini çok dolaylı bir biçimde de olsa yeterince dikkate almayan ya da almadığına inanılan müessesenin (felsefenin) başının niçin derde girdiğine işaret etmek maksadıyla bunları söylüyorum. aynı durum, söz gelişi, bilim alanında asla söz konusu olmadı, çünkü bilim kendisini dinin yanıbaşında bir “kemal ve necat yolu” olarak ortaya atmadı. bilimin “yegane yol gösterici” olduğu inancı için modern pozitivizmin güçlendiği günlere kadar beklemek gerekiyordu. islam’ın parlak klasik döneminde ilmi çaba çok daha mütevazi ve “doğruyu Allah daha iyi bilir” anlayışı içinde hareket ediyordu.

_yeterlilik iddiası, asrımızda başka bir şekil ve muhteva kazanarak kendisini gösterdi: yabancı düşünce ve ideolojilerin ağırlıklarını iyiden iyiye hissettirdikleri dönemlerde bazı müslüman aydınlar “islam sosyalizmi” ve ya “islam sosyal demokrasisi” gibi yeni kavramlar ve hatta kendilerince yeni terkipler oluşturma cihetine gittiler. o tarihi yeterlilik iddiası burada da sesini duyurdu: “islam kendi kendine yeterli olan bir “sistem” ve “ideoloji”(!) idi ve onun hiçbir “izm”e ihtiyacı yoktu”. bu anlayış, günümüzde bütün gücüyle devam etmektedir. bugün de gündemde olan, daha ziyade, “islam ve demokrasi ilişkisi”nin yahut “müslüman demokrat” sözünün mana ve medlulüdür.

_ne yazık ki bu inanış ve tutumun bir de olumsuz yanı olmuştur. ünlü filozoflarımızı, hind dini inanışları konusunda bize sağlam bilgiler veren biruni gibi ilim adamlarını saymazsak, müslüman alimler, başka dinler ve kültürler hakkında ilmi bilgilere sahip olma ihtiyacını pek duymamışlardır. onların bu tutumu “ilim için ilim”, “mukayese için ilim”, hatta “hükmetmek”, “hükümet için ilim” anlayışının islam tarihinde doğup gelişmesine mani olmuştur.

_ben, burada, islam’ı bir ‘ideoloji’ olarak anlamanın ne ölçüde doğru olduğu meselesine eğilmeyeceğim. şu kadarını söyleyeyim ki, islam’ı sosyalizmin (ve ya marksizmin) ve kapitalizmin karşısında “üçüncü çözüm”(ve ya üçüncü yol) görme anlayışı, islami düşünce hayatına bir hareketlilik getirmesine rağmen, beklenen başarıyı gösterememiştir. ben islam’ı başka “izm”lerle mukayese edilebilecek ve ya onlar gibi yapılandırılabilecek bir ideoloji olarak görmüyorum. burada söylemeye çalıştığım şey, islam’ın evrensellik nabzının modern düşünce ve tutumların içinde bile güçlü bir şekilde duyulduğuna işaret etmekten ibarettir.

_3. son peygamber ve son din: bütün bu söylediklerimin, yukarıda işaret edildiği gibi, hz. muhammed’in “son peygamber” , dolayısiyle, islam’ın da “son din” olduğu inancı ve iddiasıyla kopmaz bir münasebeti olduğu açıktır. bu bütünlüğü şu şekilde ifade etmek mümkündür: “islam evrenseldir, çünkü o tarih boyunca hep varolagelen hak inancın, yani ‘Tanrı katındaki din’in(III/19) ta kendisidir. o kendi kendine yeterli olmak durumundadır, çünkü son dindir. insan var oldukça bu din onun ihtiyacını karşılamaya yetecektir. zaten evrenselliğin merkezi manası da budur.

_daha önceki dinler, bildirdikleri mesaj açısından evrensel idiler, önlerindeki zaman ve mekan açısından değil. oysa islam bu açıdan da evrenseldi, çünkü ondan sonra başka bir din gelmeyecektir. ‘başka vahiy yok’ demek, dünya durdukça islam duracak demektir.

_vahyin son bulmasının daha başka türlü anlaşılması da mümkündür. m. ikbal’e göre, vahiy insanı eğite eğite bir dereceye ulaştırmış ve artık onu kendi son halkası ile başbaşa bırakmıştır. başka bir deyişle, vahiy müessesesi kendi kendini lağvetmiştir.[3](? _s.z.) bu, insanın artık vahye ihtiyacı olmadığı manasına gelmez. eriştiği his, fikir ve amel düzeyini iyice ve yerinde kullanabildiği takdirde son vahyin ona yeteceği anlamına gelir. son vahiy, insanı kendisine tevdi olunun ilahi emanetle (bkz. XXXIII/72) tam anlamıyla yüz yüze ve baş başa bırakmıştır. o, “hilafeti”nin(bkz. II/30) mana ve seviyesini muhafaza etmek durumundadır.

_yeterlilik inancı kadar, vahyin son bulduğu inancının da islam tarihindeki etkileri çok büyük olmuştur. islam kollektif şuuru, bu inançları zedeleyen hiçbir anlayışa kapılarını açmamıştır. bahailik, kadiyanilik gibi dini hareketlere, islam’ın yeterli ve son din olduğu gerçeğine zarar verdiklerine inanıldığı için, yani islam’ın evrenselliğine şu ve ya bu manada meydan okunduğuna kanaat getirildiği için karşı çıkılmıştır. “peygamber vekilliği” yahut “yardımcı peygamberlik” gibi yumuşak kavramlar dahi bu karşı çıkmayı durdurmaya yetmemiştir.

_daha başka türden tepkiler, bazı sufi mütefekkirlerin biraz geniş tuttukları “velayet” ve “keşif” anlayışları karşısında da ortaya çıkmıştır. çünkü keşfi bilgi, son vahyi ancak tasdik ve te’yid edebilirdi. tasavvufi uygulama ise, şeriatın hayata bihakkın intikali çerçevesinde dini bir mana ve değer ifade edebilirdi. kimse ilhama ve ya keşfe vahyin statüsünü hatırlatan ve ya o statüyü çağrıştıran bir önem atfedemezdi. Allah’ın insanla irtibatı sürüp gider fakat O, hz. muhammed’e “gönderdiği” türden bir vahyi hiçbir insana, o insan ne kadar “insan-ı kamil” olursa olsun, “göndermemiştir.”

_bu arada yeri gelmişken bir noktaya daha işaret etmek uygun olacaktır. islam’da felsefeye ve bazı tasavvuf anlayışlarına karşı çıkmanın evrensellikle ilgili başka hususları da akla getirdiği bilinmektedir. kur’an vahyi, insanı kendi fıtri bütünlüğü içinde ele almakta ve ona öylece yol göstermektedir. yine aynı vahiy, toplum hayatına da aynı bütüncül anlayış, yani tevhid anlayışı içinde girmektedir.

_...önce birinci hususu ele alalım.

_kur’an’ın ilk hedefi kendisine inanan fertte bir şuur terkibini sağlamaktır. insanın sahip olduğu (hissi, fikri, bedii, ameli şeklinde adlandırılan) güçler ayrı ayrı ele alınabilir; fakat onlar, ferdin hayat nizamında organik bir bütünlük oluşturmak zorundadırlar. bir bütünlük yahut terkip, her mü’minde belli bir ölçüde bulunmak durumundadır. fakat onu en yüksek derecede önce peygamberde, ikinci olarak da müceddid insanda ve velide bulmaktayız. peygamber, müceddid ve veli şahsiyetleri evrensel insan modelini oluşturur. o halde, eğer din, insan hayatının her bölgesine nüfuz edip bu evrensel insanın ortaya çıkması istikametinde etki gösteremiyorsa, o din evrensellik fonksiyonunu icra etmiyor demektir.

_yukarıda işaret edildiği gibi, islam kollektif şuuru, bu ferdi terkip konusunda, her zaman değilse de, genellikle hassas olmuştur. söz gelişi, felsefeye, dengeyi aklın lehinde, duygu ve aksiyonun ise aleyhinde bozduğu için; bazı tasavvuf anlayışlarına da duygu hayatını adeta kontrol edilemez hale getirdiği için karşı çıkılmıştır. aynı şuur, dar ve lafzi bir hukukilikten de rahatsız olmuştu. başka bir deyişle, bunlar, evrenselliği ferdi hayat planında tehdid edecek duruma geldikleri zaman tepkiyle karşılanmıştır. ve bunu aynen siyasi üst yapıya da yansıtmıştır.

_sosyal hayat gelince, islam’ın buradaki evrenselliği, ünlü tarihçi toynbee’nin de işaret ettiği gibi, kendisinden bekleneni başarma şerefine nail olmasıyla ilgili bir keyfiyettir. bu başarının bugün içtimai olmaktan ziyade tarihi olması, bu hükmün doğruluğuna zarar getirmez. kur’an vahyi, kabile hayatından başka sosyal yapı tanımayan insanları ırk, renk, dil vs. farkının asla değer ölçüsü olarak kabul edilmediği ümmet şuuruna yani takva’nın, dolayısiyle “iman ve ahlak duyarlılığı”nın esas alındığı bir “müminler topluluğu” anlayış ve uygulamasına getirebilmiştir. önemli olan, islam’ın evrenselliğinin böyle bir noktaya ulaşmış olmasıdır. onun müslümanlar tarafından ne kadar süre devam ettirilip ettirilmediği ayrı bir konudur. ancak şu kadarını söyleyelim ki, bu şuurun solgun etkileri dahi ırkçılığın, dil ve renk ayrımı ile ilgili peşin hükümlerin islam dünyasında mesela batıda olduğu anlamda, kök salmasına ve bir hayat şekli oluşturmasına izin vermemiştir.

_özet olarak tekrar etmek gerekirse, islam’ın evrensellik ışığı ferdi hayatın, fert evreninin tamamını, toplum hayatının bütün kesitlerini ve kesimlerini aydınlatmak ister. “aydınlatmak” demek, “varolmak için başka bir şeyi yerinden etmek” demek değildir. bilim, sanat, ahlak, iktisat, siyaset vs. kendi makuliyetleri ve kısmi bağımsızlıkları içinde var olacak, evrensel ışık ise, “toplam varoluş zemini”nde müteal olan’dan (aşkın olan_s.z.) kaynaklanan gücüyle “göklerin ve yerin nuru” (XXIV,35) olmaya devam edecektir. bu, “nur karşısında yok olmak” değil, “nur ile varolmak”, “nurlu yaşamak” anlamına gelir. böyle bir varoluş halinin “ben varsam o yotkur” anlayışıyla ilgisi yoktur. o bakımdan, islam günlük dilde kullandığımız anlamda bir “ideoloji” değildir.

_islami evrensellik özellikle günümüzde kendi bünyesine uymaz görünen başka ictimai değişmelere de direnmektedir. o, batıda da rönesans’tan beri gelişmekte olan topyekün dünyevileşme anlayışının islam dünyasında sağlam bir mekan tutmasına razı olmamıştır. inançtan ve ahlaktan güç, çerçeve ve gaye almayan iktisadi ve siyasi hayattan daima rahatsız olmuştur ve olmaktadır. ruhu takva olmayan hiçbir değişmeyi gelişme saymamıştır. meselenin bu yönünü yeterince göremeyenler, islam’ın “zamana uymakta güçlük çektiğini” söyleyegelmektedirler. müslüman bilincin “zaman ile diyalog içinde olmak zorunda” olduğunu dile getirirken, bu diyalogun zamanda olup bitene teslim olmak anlamına gelmeyeceğini de düşünmek durumundayız.

_islam’ın burada anlatmaya çalıştığımız özelliklere sahip evrenselliğinin bugün ciddi sıkıntılarla karşı karşıya bulunduğu inkar edilemez. onun dün de çok ciddi problemleri vardı, bugün de. evrenselliğin ferdi ve ictimai plandaki tesirlerini yok etmeye çalışan güçler, bugün her zamankinden daha müessir görünmektediler. fakat bunların hiçbirini bazı müşteşriklerin yaptıkları gibi dinin, yani islam’ın bizatihi kendisine yüklemek asla doğru değildir. hele islami evrenselliğin lehinde olan bazı şeyleri onun aleyhindeymiş yahut evrenselliğin bulunmadığını gösterirmiş gibi kullanmak bir misyoner sofistliğinin ötesinde değer taşımaz.

_bazıları islam’ın yahudilik ve hıristiyanlığı “kitap’lı dinler” çerçevesinde kabul etmesini dahi “eğer o yeterli olsaydı bu yolda adım atmazdı” şeklinde anlamaya yönelmektedirler. bu, “eğer hz. muhammed’in peygamberliği yeterli görülseydi, hz. isa’nın peygamberliğine inanmaya gerek kalmazdı” demekkadar safdillik olsa gerektir.

_ikinci olarak, islami evrenselliğin bir özelliği olna “açıklık” da yanlış anlaşılmıştır. Mesela, bazı sufilerde görülen hz. isa hayranlığını hz. muhammed’in sözümona yetmezliğine bağlayanlar vardır. aynı şey tasavvufun öteki din ve kültürlerden etkilenmiş olduğu dikkate alınarak da öne sürülmüştür. eğer islamiyet aşk konusunu eksik bırakmamış ve inziva hayatının değerini bilebilmiş olsaymış, hıristiyanlığa kapılarını bu ölçüde açık tutmak ihtiyacını nasıl hissedermiş?[4]

_bu iddialar, islam’ın evrenselliğine gölge düşürecek ciddiyette iddialar değildir. bir din mensubunun başka bir din mensubunun tecrübelerinden yararlanması ve onun başarılarına açık olması, kendi dininin evrenselliğine olan güveninin bir sonucu olarak yorumlanması gereken bir husustur. aslında islam’ın kendi doğuş devrinin gerisine, doğuş döneminin mevcut ve geleceğin muhtemel gelişmelerine açık olması, islam’ın evrenselliğinin en büyük gücü olmuştur. bu satırların yazarı, 20 yıl kadar önce küçük çaplı bir araştırma yapmış ve ihtida eden bazı kimselerin sözlü ve yazılı beyanlarının ışığında islam’ın günümüzdeki çekiciliğinin sebeplerini görmeye çalışmıştır. “niçin müslüman oldunuz?” sorusuna verilen cevapların hemen hepsi, islam’ın burada saydığımız özellikleri ile ilgiliydi. “müslüman oldum, çünkü islam bilim ile dini, tefekkür ile duyguyu karşı karşıya getirmiyor. çünkü islam hayatın hiçbir alanında insanı ‘ne yaparsan yap ben karışmam’ diyerek başı boş bırakmıyor. çünkü islam benden hz. isa’yı inkar etmemi beklemiyor. çünkü islam fikir ve inanç hürriyetini teminat altına alıyor ve diyaloğu, karşılıklı konuşma, öğrenme ve anlaşma yolunu elden bırakmıyor. çünkü islam, iktisadi ve ticari hayatı bilim politikası ve genel siyaseti inanç ve ahlaka dayanan bir toplum vücuda getirmek için her türlü imkanı sağlıyor, vs.”[5]

_üçüncü olarak, denmektedir ki, islam modern hayata intibaksızlığını göstermekle her zaman ve her yerde, geçerli olamayacağını (yani evrensel olmadığını) göstermiş bulunmaktadır. bu noktaya az önce temas ettim. böyle iddialara inanan safdil müslümanların bulunduğunu da ifade etmek isterim. eğer iddialar bu şekilde değil de müslümanın nazari ve ameli aklının çok uzun zamandan beri yetersiz kaldığını ve bu yüzden de karşılaştığı birçok problemi islami açıdan görecek durumda olmadığını ve netice itibariyle de islam’ın evrensel nüfuzunu tıkayan bir engel olduğunu dile getirseydi, kanaatimce, doğru ve haklı olurdu.

_her şeyden önce şunu ifade edelim ki, “modern hayat” tabiri değer ifade eden oldukça müphem bir tabirdir. bu hayatın içinde sadece bilim ve teknoloji yahut insan hakları konusunda çok cüzi bir seviyede de olsa, hassasiyet yoktur. sömürgecilik, katı ideolojiler adına milyonların katledilmesi, ahlaksız ve yüzsüz bir dünyevileşme, aşktan, aşkınlıktan yoksunluk, aile hayatı ve ferdi, beşeri ilişkilerde gerileme, korkunç boyutlara varan müstehcenlik ve müstekrehlik ve daha binlerce olumsuzluklar da sözüm ona “modern” hayatın içindedir. öyle dinler vardır ki, bu hayatla barışık olmak için sahip olduğu her prensibi feda etmiş, ünlü dinler tarihi bilgini zeahner’in alaycı bir ifadeyle dile getirdiği gibi “bir sabah kalkmış, artık tutunacak bir prensibin kalmadığını görmüşlerdir.”

_müslümanların islam’ın fikri ve ameli hayatına affedilmez bir durgunluk getirdiği ne kadar doğruysa, islam gibi karakteri ve şahsiyeti olan bir dinin “modernlik” zarfı içinde kendisine sunulan her şeye intibak etmeyeceğini sözlemek de o derece doğrudur.

_bugün islamiyetten beklenen, modern hayat körü körüne teslim olup böylece kendi kendine emekliye sevketmek değil, evrensel mana ve ruhunu modern hayata getirerek ona, hem muhteva , hem de gaye vermektir. bunun için de müslümanların islam üzerinde yeniden düşünmek, onun fikri yapısını modern bilim ve tefekkürü de dikkate alarak yeniden kurmak gibi zor, ama şerefli bir vazife ve sorumlulukları vardır. unutulmaması gerekir ki, evrensel olan, kur’an vahyinin bizatihi kendisidir, onun belli şartlar altında yapılmış yorumu, belli durumlar için öne sürülmüş tatbikatı değildir. işte bugün sıkıntıda olan, evrensel kur’an vahyi değil, tarihi islamiyetin bir kısmıdır. islam’ın evrenselliğini, islam’a dayalı nazari ve ameli nizamın yeniden düşünülmesi ve geliştirilmesini birlikte düşünmek, yeterince aydınlanmamış bazı kafaların öne sürdükleri gibi “islam’ın ruhunu asriliğe satmak” değil, akif’in dediği gibi “ilhamı doğrudan doğruya kur’an’dan alıp asrın idrakine islam’ı söyletmek”tir.

_bu başarılırsa, zaten evrensel olan islam, bir kat daha evrensel kılınmış olmayacak, önce “müslümanım” diyenler, sonra bütün insanlık bu evrenselliğin bir kez daha tanığı olacaktır.

_kitabın ismi biraz yanıltıcı öyle ki kitap bir çok kısımdan oluşmasına rağmen, kitabın adı kitabın içeriğinin genelinden yola çıkılarak değil de içindeki bir bölümün adının aynen alınmasıyla konulmuş.(kitap yaklaşık 200 sayfa, bu makale 13 sayfa) kitaba adını veren kısmı bölümler halinde sizlere aktarmaya çalıştık tabi ki kitabın tamamı “islam’ın evrenselliği” üzerine yazılardan oluşmuyor...

_mehmet aydın’ın “islam’ın evrenselliği” adlı kitabından alıntıdır.

_*1994 yılında düzenlenen “kutlu doğum…: uluslararası ilmi toplantısı”na bildiri olarak sunulmuştur.

_[1]bkz. cavidname, 2. baskı. kültür bakanlığı yayınları, ankara, 1989, mütercim a. schimmel’in önsözü, s. 17.

_[2]geniş bilgi için bkz. m. m. watt, islam and the integration of society, london, 1961, s. 273-285.

_[3]m. ikbal, reconstruction of religious thought in islam, lahore, 1958, s. 126.

_[4]benzer iddiası için bkz. h. loust, essais sur ibn taimiya, paris, 1939, s. 267; krş. watt, islam and the integration of society, s. 273-4.

_[5]bkz. islam our choice, ed. e. a. bawany, karachi, 1967. benzer görüşlere r. garaudy’nin bazıları türkçeye de çevrilmiş eserlerinde rastlamaktayız. bkz. özellikle islam’ın va’dettikleri, çev: s. akdemir, istanbul, 1984, s.12, 82, 104. yine aynı yazarın, 20. yüzyıl biyografisi, ankara, 1989, s. 262 vd. ve s. 329 vd.


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Zeki Keskin Hocamızın “Tarihsel Addedilen Ayetlerin Evrenselliği” adlı Kitabı çıktı.

Zeki Keskin Hocamızın 2003 yılında başlayan ilahiyat fakultesi Tefsir anabilim dalında yaptıgı “TARİHSEL ADDEDİLEN AYETLERİN EVRENSELLİĞİ” Yukseklisans tez çalışmasını doktara gibi hazırlayarak İlahiyat Fakultesi profları dan müteşekkil kurul tarafından onaylanarak yayınlanmıştır. El emegi, ğöz nuru bu ilmi eser. Kur'an bağlamında yapılan tarihsellik iddiası, ilk önce Hıristiyan ve Yahudilerin dini metinlerini anlamanın bir yolu olarak geliştirilmiştir. Bu yeni düşünce esasen kutsal metinleri sağlıklı bir şekilde yorumlayarak, yeniden düzeltilmesi ve inşa edilmesi düşüncesidir. Bu iddianın sahipleri Kur'an'daki faiz, kadının şahitliği, miras, zina ve hırsızlığın cezası gibi ayetler çevresinde yoğunluk kazanmıştır. Buradan da bu iddianın zamanla Kur'an'daki diğer ayetlere yayılması tehlikesi bulunmaktadır. Bizde Kur’an daki bütün hükümlerin zamana göre degişmeyecegini hükümlerin degişmezliğini ve evrenselliğini ispatlamaya çalıştık.
Not: bu eserimiz ABC kitapevi ile İslam kitapevinde mevcuttur.


Zeki Keskin
RAĞBET YAYINLARI

Kur'an bağlamında yapılan tarihsellik iddiası, ilk önce Hıristiyan ve Yahudilerin dini metinlerini anlamanın bir yolu olarak geliştirilmiştir. Bu yeni düşünce esasen kutsal metinleri sağlıklı bir şekilde yorumlayarak, yeniden düzeltilemsi ve inşa edilmesi düşüncesidir.
Bu iddianın sahipleri Kur'an'daki faiz, kadının şahitliği, miras, zina ve hırsızlığın cezası gibi ayetler çevresinde yoğunluk kazanmıştır. Buradan da bu iddianın zamanla Kur'an'daki diğer ayetlere yayılması tehlikesi bulunmaktadır. Halbuki bu ayetler tarihselcilerin iddia ettikleri gibi tarihsel metinler olmayıp, tüm zamanlara hitap eden bütüncül hükümler ihtiva etmektedir. Tufi tarafından ortaya atılıp Fazlur Rahman ile geliştirilen ve günümüzde bazı çevreler tarafından gündeme getirilen, Kur'an'ın saydığımız bu vb. Ayetleri hakkında tarihsellik iddiası tutarlı bir iddia olmadığı açıktır. SİTE:www.kitapyurdu.com

Liste Fiyatı: 10,00 YTL
Kitapyurdu Fiyatı: 7,80 YTL
Tedarik süresi yaklaşık 1 gün
Kazanacağınız puan: 16
Yayın Yılı: 2008
İthal Kağıt
206 sayfa
13,5x21 cm
Karton Kapak
ISBN:9756373927
Dili: TÜRKÇE
< =""> Ek Resim
 


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

bu konuda uzunca bir tartışmanın geçtiği bir forumun linki...

ilgilenenler için...

 Kuran hükümlerinin tarihselliği ve evrenselliği


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Kuranın hükümleri konusunda üç görüş var

1.Görüş: Kuranı kerim hem lafzıyla hem de anlamıyla insanlık için her alanda her konuyu açıklığa kavuşturduğundan Hz. Peygamberin ölümüyle her şeyin sınırı çizilmiştir. Her hükmü her zaman geçerlidir. Sünni öğretinin rivayetçi ekolü bu görüştedir. Bunlar mutlak evrenselcidirler. Nesih olayını yani bir ayetin başka bir ayetin hükmünü değiştirmesini peygamberin hayatı ile sınırlı görürler. Bir nevi 632 yılında sosyal değişmenin insanlık hayatında durduğunu düşünen görüştür.

2.Görüş: Kuranı kerimim tarihsel bir kitap olduğunu hükümlerinin bu asırda uygulanamayacağınıve hükümlerin o asırdaki insanları bağladığını savunan görüştür. Mutlak tarihselcidirler. Modernist bazı araştırmacılar bu görüştedirler.

3.Görüş: Kuranın tarihsel okunuşundan evrensel değerlerin çıkarılabileceğine inanan eski mutezile ve asrımızın kelamcıları ile Sünni ekolün ictihad ekolü bu görüştedir. Ben de bu görüşü paylaşıyorum. Çünkü kuranı her yönüyle her çağa uygulatmak sosyal düzenlemeleri dikkate almamak olduğu gibi onu dönemine hasretmek ise dinin tamamlanmadığı anlamına gelir ki bu da son din için kabul edilmeyecek bir durumdur. Ama tarihsel okunuşundan evrensel değerler çıkarıldığında her şey yerine oturur. Bu görüşe göre nesih bir ayetin kıyamete kadar hükmünün kaldırılması değildir. Aksine toplumsal değişmelere göre hükmün değiştiğinin göstergesidir. Tüm peygamberler döneminde ve hz.Muhammedin döneminde sosyal yapı dikkate alınarak hüküm çıkarıldığından nesih ondan sonra da mümkündür. Hz.Ömer bunu rahatlıkla yapmıştır. Hatta m.10.yy’a kadar da maslahat, içtihat, kıyas, istihsan ve örf gibi kavramlarla tolumun sahip oldukları yapılar dikkate alınmıştır. Ancak mezheplerin meydana gelmesi ile yorumlama(içtihadın)yasaklaması ile tüm sorunlar başladı. Herkes eskileri büyütüp yeni yorumdan kaçınınca bırakın kuranı kendi imamının görüşünün bile aşmamıştır. Bu ilmiye sınıfının doğmasına kuran ile insanlar arasına başka kaynakların girmesine sebep olmuş ve kuran hayattan uzaklaştırılarak duvarda sılan ve kutsanan ama işine gelince kirli siyasetinde kullanılan bir araç olmuştur

__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

bu tartışmaya bir benzetme ile devam etmek istiyorum...

kuran şifadır...

kuranı bir hastalığın tedavi yöntemi olarak düşünelim...

bu tedavi yöntemini peygamber kendi zamanındaki insanlara uygulamış ve  bir çok kişiyi iyileştirmiş...

aynı hastalıktan bu günde var...

bir çok insan bu hastalıktan ızdırap çekşiyor toplumlar eziyet çekiyor...

bu gün bazıları kuranı aynen uygularsak bu hastalığa çözüm olur diyor...

ama bazıları diyor ki hayır kuran o zaman bir çözüm olmuş olabilir ama bu gün her şey değişti şartlar ve teknoloji değişti o yüzden kuranın hiç bir faydası olmaz diyor...

bir  fikirde şöyle...

evet şartlar değişti ama yinede kuranın tecrübesinden istifade edilmelidir...

kuranın yöntemleri kullandığı araçlar bu gün aynen kullanılamayabilir ama tedavisinin ana prensipleri belirlenip bu güne uyarlanabilir...

bu gün tıp ilmi eski doktorların tecrübeleri üzerine dayanarak bu dereceye yükselmilştir...

eski hekimlerin tedavi şekilleri aynen bu gün uygulanmaz...

ama onların da uyguladığı ve ortaya çıkardıkları temel prensipleri aynen devam ettirirler...

yani hekimliğin amacı evrensel araçlar dönemsel ve yereldir...

eğer kuranı bu günün insanına hitab eder ve sorunlarına çözüm getirir olmasını istiyorsak onun hangi sorunları nasıl çözdüğü meselesini çok iyi anlamalıyız...

peygamber bu gün yaşasa idi nasıl bir yöntem uygulardı sorusunu çok sormalıyız...

onun psikolojisini felsefesini olaylara yaklaşım tarzını iyice anladık mı bu gün nasıl davranırdı sorusunu cevaplayabiliriz...

kuranın amacı evrenseldir...

ama bu amacı gerçekleştirmek için kullandığı araçlar değişime açıktır...

adalet evrensel bir amaçtır...

ama adaleti gerçekleştiren kanunlar her zaman değişir...

hastanın iyileşmesi için çalışmak gayret etmek evrensel ama tedavi yöntemleri her çağda değişiklik gösterir...

__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

<< Önceki Sayfa 2
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats