HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Hükümleri ve Kavramları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Hükümleri ve Kavramları
Konu Konu: Maide 101 ve 102 - Soru sormak hakkında Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Selam...

Aşağıda, Maide Suresi 101. ve 102. ayetlerinin Fahruddin Er Razi'nin Tefsir-i Kebir  de geçen tefsirini bilgisayar programımda olan  hali ile  sunuyorum.  Gayet basit bir meselenin yorumu  zorlanarak ne hale getirilmiş, takdir sizlerin. (Bazı kelimeler tarama sırasında tuhaf haller almış durumda, siz onları doğru yazılmış hali üzerine değerlendiriniz.)

Allah'ın Meakût Bıraktığı İşleri Kurcalamayın

 

"Ey iman edenler, eğer size açıklanırsa ve siz onları Kur'ân nazil olurken sorup da hükmü kendinize açıklandığında fenanıza gidecek şeyleri sormayın. Allah o şeyleri atfetmiştir. Allah gafur ve halimdir"(Mâiöe, 101).

Allah,  "Ey İman edenler, eğer size açıklanırsa... fenanıza gidecek şeyleri sormayın" buyurmuştur. Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır: [283]

 

Birinci Mesele

 

Bu âyetin, daha önceki âyetlerle münasebeti hususunda şu izahlar yapılmıştır:

a) Allah Teâlâ, "Peygamberin üzerinde tebliğden başka (hiçbir vazife) yoktur" buyurunca sanki şöyle demiştir: "Resulün size tebliğ ettiği şeyi alınız ve O'na uyunuz. Resulün size tebliğ etmediği şeye gelince, o hususları sormayın ve o tarafa girmeyin. Çünkü eğer mükellef tutulmadığınız bir şeye dalar ve sorarsanız, bu yersiz davranışınız yüzünden, çoğu kez size ağır ve güç gelecek olan şeyler (hükümler) ile mükellef tutulursunuz."

b) Yüce Allah "Peygamberin üzerinde tebliğden başka (hiçbir vazife) yoktur" buyurmuştur ki bu tebliğden murad, O'nun peygamber olduğunu söylemesidir. Şüphesiz ki kâfirler işi sarpa sardırmak maksadıyla, birtakım mucizelerin zuhur etmesinden sonra, Hz. Muhammed (s.a.s)'den daha başka mucizeler göstermesini istiyorlardı. Nitekim Allah Teâlâ bu hususu, "Onlar dediler ki: "Biz sana, bizim için şu yerden bir pınar akıtmadıkça, yahut hurmalıklardan, üzümlüklerden bir bahçen olup, aralarından şanl şarıl ırmaklarakıtmadıkça... sana İnanmayız.." De ki: "Fe sübhaneüahl. Ben, Allah'ın resulü bir İnsandan başkası mıyım ki" (Isrâ, 90-93) diye anlatmıştır. Buna göre mâna, "Ben, risâleti, ilâhî kanun ve hükümleri size ulaştırmakla emrolunmuş bir peygamberim. Allah Teâlâ, peygamberliğimin doğruluğunu gösteren pek çok mucize ortaya koyarak, deliller ikâme etmiştir. Artık bundan sonra fazlasını istemek, artık tehakküm babından olup hükümde haddini bilmemek olur. Bu da benim gücüm dâhilinde değildir. Olur ki onları izhar etmek sizin canınızı sıkar. Meselâ keyfi olarak istedikleri o mucizeler izhar edilseydi, bundan böyle Resule muhalefet eden herkes dünyada hemen peşin cezayı hakederdi. Sonra mü'minler de, kâfirlerin Resûlullah'dan öyle birtakım şeyler istediklerini işitince, belki de kalplerinden "keşke bunlar gösterilse" diye bir meyil duyarlardı. Onlar bu âyetten, bunu arzu etmenin uygun olmadığını anladılar. Zira çoğu kez bu tür mucizelerin zuhur etmesi, onları üzen bir duruma yol açabilirdi.

c) Bu âyet, Hak Teâlâ'nın "Allah neyi açıklar, neyi gizlerseniz bitir" (maka», 99) âyetine bağlıdır. Buna göre mâna, "işleri oldukları hal üzere (zahirine göre) bırakınız ve onların gizli, açıklanmamış hallerini soruşturmayınız. Zira şayet o hususlar size açıklanırsa sizi üzer” şeklindedir. [284]

 

Eşyâ Kelimesi Hakkında              

 

kelimesi, kelimesinin çoğuludur. Ve bu kelime gayr-i munsanftır. Nahivcilerin, bu kelimenin gayr-i munsarıf oluşu hususunda şu tür izahları vardır:

a) Halîl ve Sİbeveyh şöyle demişlerdir: kelimesinin çoğulu aslında vezninde olmak üzere, 'dür. Nahivciler, kelimenin sonunda iki hemzenin bir araya gelmesini ağır görmüşler. Böylece kelimenin lâm-u fiili olan herşeyi kelimenin başına nakletmişler, böylece de vezin, şeklinde olmuştur. Bu da, şu üç sebepten dolayı kelimenin gayr-i munsarif olmasını gerektirir. Bunlardan birisi, kitaplarda zikredilen husustur. İkisi ise, benim hatırıma gelen şeylerdir.

Birincisi ki bu, kitaplarda zikredilen husustur. Buna göre kelime, aslında, tıpkı hamra (kırmızı) lafzı gibi fa'lâ vezninde olunca, hiç şüphesiz hamra lafzı munsarıf kılınmadığı gibi eşya kelimesi de munsarıf kılınmaz.

Kelime, aslında î£i şeklinde olup, sonra da şekline dönüşünce, bu tıpkı "udûl" eden kelimelere benzemiş olur. Meselâ, kelimesinin kelime­sinin de kelimesinden udûl etmesi, dönüşmesi gibi.. Udüllük de, gayr-i münsariflik sebeplerinden birisidir.

Biz, bu kelimenin son harfini oradan koparıp, onun baş tarafına getirdik. Böylece kelime, son harfinin koparılmış olması bakımından kelimenin yarısı gibi olmuş olur. Halbuki, kelimenin yarısı ise, i'râb kabul etmez. Kendisinden kopardığımız bu harfi ondan tamamtyle hazfetmeyip aksine kelimenin başına getirmiş olmamız bakımından da, kelime âdeta tamamıyla eksiksiz olarak kalmış oldu.. İşte bu sebepten dolayt, pek yerinde olarak, biz bu kelimeyi, işte bu haline dikkat çekmek için, bütün yönleri bakımından değil, bazı yönlerden i'râb almaktan men ettik. İşte, bu makamda benim hatırıma gelen bu (son iki açıklama)dır.

İkincisi: Ahfeş ve Ferra'nın zikretmiş olduğu şu husustur: Eşya kelimesinin vezni  tıpkı (dostlar)ve seçkin zevat) kelimeleri gibi, veznidir. Daha sonra  onlar yâ harfi ile iki hemzenin bir araya gelmesini ağır bulmuşlar, böylece hemzeyi kelimenin başına almışlardır.kelimesi aslında, vezninde, şeklinde olup, bu vezin de gayr-i munsarif vezinlerinden olunca, işte bu sebeple de eşya kelimesi de gayr-i munsarıf olmuştur.

Üçüncüsü: Kisaî'nin zikretmiş olduğu husustur: Eşya kelimesi, veznindedir. Ancak ne var ki Araplar, bu vezni gayr-i munsarif kabul etmişlerdir. Çünkü bu vezin zahiren hamrâ (kırmızı) ve safra (sarı) kelimelerine benzemektedir. Zeccflc, Kisâî'yi (aynı vezinde olmasına rağmen) esma (isimler) ve ebnâ (oğullar) kelimelerini gayr-i munsarif kabul etmemekle ilzam etmiştir. Bana göre Zeccac'tn bu sorusu, pek mühim değildir. Çünkü Kisâi şöyle diyebilir: Kaide, ebnâ ve esma kelimelerinin böyle olmasını (gayr-i munsarif) gerektirmiştir. Ancak ne var ki, âyetin nassından dolayı, bu kaide ile amel edilmemiştir. Çünkü nass, kıyastan daha kuvvetlidir. Halbuki eşya kelimesinin (munsarif olduğu) hususunda herhangi bir nass yoktur. Binâenaleyh, bu hususta kıyâsa göre hareket edilmesi gerekir. Muhakkak nahiv âlimleri, nahvî kaide ve kuralların, aynilik ve süreklilik arzetmedikleri hususunda ittifak etmişlerdir. Baksana, biz, "kelimenin fail olması (fâiliyyet) merfû olmayı icap ettirir" dediğimizde, bizim, bütün her yerde, meselâ: "onlar bana geldiler" "Beni falanca dövdü" gibi cümlelerimizde, ref'in bulunduğuna hükmetmemiz gerekirdi. Aksine biz diyoruz ki, kaide budur ve bununla amel edilir, meğer ki buna aykırı bir nass bulunsun (o takdirde kıyasın hükmü katmaz). İşte Zeccâc'ın Kisâi aleyhinde ileri sürdüğüne böylece karşı konulur. [285]

 

Üçüncü Mesele

 

Enes şunu rivayet etmiştir: Ashap, Hz. Peygamber'e soru sordular ve soruyu da iyice çoğalttıIar. Bun un üzerine Hz. Peygamber minbere çıktı ve: "Bana sorunuz. Allah'a yemin ederim ki şurada olduğum müddetçe, bana soracağınız her şey hakkında size konuşacağım" dedi. Bunun üzerine Abdullah İbn Hüzâfe es-Sehmî ayağa kalkarak, -ki bu kimse nesebsiz olarak ta'n ediliyordu-, "Ey Allah'ın nebîsi, babam kimdir?" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Baban, Hüzâfe İbn Kays'dır" dedi.[286] Yine Sürâka İbn Mâlik, bir rivayete göre de Ukâşe İbn Mihsan, "Ey Allah'ın Resulü, hacc her yıl mı bize farzdır?" dedi. Hz. Peygamber cevap vermek istemedi. Ta ki, bu sorusunu iki veya üç kere tekrar edince, Hz. Peygamber (s.a.s):

"Sana yazıklar olsun! "Evet" demem hususunda seni emin kılan nedir?Allah 'a yemin ederim ki şayet "evet" demiş olsaydım, hacc her sene farz olurdu. Şayet farz olsaydı terkederdiniz. Şayet terketseydinizf kâür olurdunuz. Sizi terkettiğfm sürece beni terkedin (size bfr şey sormadığım sürece bana bir şey sormayın). Sizden öncekiler, ancak ve ancak çok soru sormaları sebebiyle helak oldular. Size bir şeyi emrettiğim zaman, gücünüz yettiğince onu yapınız. Sizi bir şeyden nehyetriğim zaman da, ondan kaçmmu... "[287] buyurmuştur. Bir başkası ayağa kalkarak, "Babam nerede?" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber de, "Cehennemde..." cevabını verdi.. Hz. Peygamberin kızgınlığı artınca, Hz. Ömer ayağa kalktı: "Allah'ı Rab; İslâm'ı din; Muhammed'ı de nebîolarak kabul ettik.." dedi. İşte bunun üzerine Cenâb-ı Hak bu âyeti indirdi.

Bil ki, bazı meseleleri sormak, çoğu kez, ortaya çıkması hoş olmayan gizli bir­takım hallerin zuhur etmesi neticesine götürür. Ve çoğu kez buna da, zor ve güç mükellefiyetler terettüp eder. Binâenaleyh, akıllı olana yakışan, kendisine bir mükellefiyet düşmeyen hususlarda susmasıdır.. Baksana, babasını soran kimse, Hz. Peygamber'in. kendisini babasından daha başka birinin nesebine ilhak etmek suretiyle rüsvay etmeyeceğini nasıl garanti edebilirdi?.. Hacchakkında soru soran . kimse de nerdeyse, Hz. Peygamber'in haklarında "Müslümanlardan, müslümanlara karşı en büyük suçu iş­leyen, bir helâlin haram olmasına sebep olan kimsedir"[288]dediği kimselerden olacaktı. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s)'in, (bu kişinin sorusundan dolayı), haccın her sene için farz olduğunu söylemesinden emin olunamazdı.

Ubeyd İbn Umeyr de şöyle der: "Allah helâl kıldı, haram kıldı.. Binâenaleyh, Allah'ın helâl kıldığını helâl sayınız; haram kıldığından da kaçınınız. Allah bu arada birtakım şeyleri meskût bıraktı ki, onları ne helâl ne de haram kılmıştır.. İşte bu, Allah tarafından bir afdır." Daha sonra da bu âyeti okudu.

Ebû Sa'lebe el-Huşenî de: "Allah birtakım farzları farz kıldı. Binâenaleyh, onları zayi etmeyiniz. O, birtakım şeyleri yasakladı; binâenaleyh, o şeylere saygısızlık edip hududu, sınırı aşmayınız.. Ve birtakım kanunlar koydu, sakın siz onları ihlâl eîrrieyi Uncftmakstzm, birtakım şeyleri de bağışladı; binâenaleyh, o şeyleri kurcalamayınız.." demiştir. [289]

 

Sorulup Sorulmayacak Meseleler

 

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Ve siz onları Kuran nazil olurken sorup da hükmü kendinize açıklandığında..." buyurmuştur. Bu hususta şu izahlar yapılmıştır:

a) Allah Teâlâ âyetin ilk kısmıyla, onların suâl ettiği o şeylerin, kendilerine açıklanması halinde onları üzeceğini; bu ifadesiyle de, şayet onlar onları sorarlarsa, bunların onlara açıklanacağını beyan buyurmuştur. Binâenaleyh, sözün neticesi şu olur: Eğer onlar bunlardan suâl ederlerse, bunlar onlara açıklanır. Eğer onlara açıklanırsa, bunlar onları üzer... Demek ki, bu iki mukaddimenin toplamından şu ortaya çıkar: Şayet onlar, o meseleleri soracak olurlarsa, onlara, onları mesrur edecek şey değil, üzecek şeyler ortaya çıkar...

b) İki şekilde soru vardır:

1)  Ne kitapta, ne de sünnette hiçbir şekilde bahsi geçmeyen şeylerden suâl etmektir ki, böyle bir soru, "Ey iman edenler, size açıklanırsa ... fenanıza gidecek şeyleri sormayın" buyruğuyla nehyedilmiştir.

2) Kur'ân'ın getirdiği bir şey hakkında soru sormak.. Ancak ne var ki dinleyen kimse, bu şeyi gerektiği gibi anlayamamıştır. İşte bu durumda soru sormak vaciptir. Ki, bu da, "ve siz onları Kur'ân nazil olurken sorarsanız onlar size açıklanır" buyruğundan maksad budur. Bu kısmın zikredilmesinin faydası şudur: Cenâb-ı Hak ilk ifâdede soru sormayı yasaklayınca, işte bu yasaklama hususu, her türlü soru sormanın yasak olduğu zanntnı uyandırmıştır. Böylece Allah, bu kısmı öbüründen ayırmak için, bu ikinci ifâdeyi zikretmiştir.

İmdi şayet: buyruğundaki zamiri, buyruğun-daki eşya kelimesine râcidir. Binâenaleyh, âyette bahsedilen bizzat o "şeyler" hakkında soru sormanın hem caiz, hem de yasak olması nasıl düşünülebilir?" denilirse, biz deriz ki:

Buna şu iki şekilde cevap verilebilir:

a) Soru sormanın yasak olmasının, Kur'ân nazil olmazdan önce olması; soru sormanın emredilmiş olması ise, o şeyler hakkında Kur'ân-ı Kerim'in nazil olmasından sonra olmuş olması caizdir.

b) Bu iki şey, her ne kadar farklı iki nevi ise de, bunlardan her birinin suale konu ıeşkıl etmesi itibariyle aynı şey sayılırlar. İşte bu sebepten ötürü, bunlar hakikatte teldi iki şey iseler de, zamirin her ikisini içine alacak şekilde getirilmesi güzel ve »•rinde olmuştur.

c) "...şeylerisormayın" buyruğu, onların o şeyleri sorduklarını göstermektedir. 3-naenaleyh Cenâb-ı Hakk'ın, "vesizonlansorduğunuzda.." ifâdesi, "Eğer sizler, Kur'ân nazit olurken o sorulan sorarsanız, o soruların sorulmasının caiz olup olmaması - -susu, size açıklanır..." anlamına gelir. Sonuç olarak, bu âyetten kastedilen, ilk rce soru sormanın vacip oluşu ile, şunu... şunu sormanın caiz olup olmadığı  hususudur.

Daha sonra Allah, "Allah o şeyleri atfetmiştir.." buyurmuştur,  iki izah şekli vardır:

a) "Allah, sizin daha evvet soru sormanızı ve bu sorunuz sebebiyle Hz. Peygamber'i kızdırmanızı affetti... Binâenaleyh, aynı şeylere bir daha dönmeyiniz..."

b) Allah Teâlâ, "Onların kendisinden sordukları o şeylerin onlara açıklanması hâlinde, onları üzeceğinden bahsetmiş, bunun peşinden de, "Allah o şeyleri atfetmişti" buyurmuştur. Yani, "Allah, o sorular esnasında, sizi üzecek ve size teklif edilmesi halinde zor ve güç gelecek şeyleri affetti..." demektir.

c) Ayette bir takdim ve tehir bulunup, bunun takdiri, "Allah'ın bağışladığı ve size açıklanması halinde sizi üzecek şeyleri sormayın" şeklindedir. Bu görüş zayıftır. Çünkü, nazm değiştirilmeksizin mâna doğru olursa, takdim ve tehire gidilmesi caiz olmaz. Bu görüşe göre buyruğunun mânası, "onları tuttu, zikretmekten vazgeçti ve bu hususta herhangi bir şekilde mükellef tutmadı..." demektir. Bu tıpkı, Hz. Peygamber'in "Sizi atların ve kölelerin zekâtından muaf tuttum "[290] yani, "o zekâtı kaldırmak suretiyle, sizin yükünüzü hafiflettim" buyurması gibidir.

Daha sonra Allah, "Allah Gafur ve Halîm 'dir" buyurmuştur. Bu âyet, Hak Teâlâ'nın, "Allah o şeyleri atfetmiştir" buyruğundan muradın, bizim bu âyetin tefsirinde birinci şıkta zikrettiğimiz mâna olduğuna delâlet etmektedir. [291]

 

Yersiz İsteklerde Bulunanların Pişmanlığı

 

Daha sonra Cenâb-ı Hak,

"Sizden evvel de bir kavim onları sordu da, sonra o yüzden kâfirler oldular" (Mâıde. 102). buyurmuştur.

Müfessirler şöyle demişlerdir:

a) Bunlar, Salih Peygamberin kavmidir ki, mucize olarak kendilerine bir devenin verilmesini istemişler, sonra da deveyi boğazlamışlardı.

b) Bunlar Musa'nın kavmidir ki, onlar "Bize, Allah'ı ayan beyân göster" demişlerdi. Böylece de bu, onların üzerinde bir vebal olmuştu.

c) Bunlar peygamberine,    'Bize bir hükümdar gönder de, Allah yolunda savaşalım.." (Bakara,246)diyen İsraifoğulları'dır. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak da şöyle buyurmuştur: "Fakat, ne zaman ki onlara savaş yazıldı içlerinden birazı müstesna olmak üzere yüz çevirdiler" (Bakara. 246) ve,   'Biz hükümdarlığa ondan daha lâyık iken... nasıl olur da bizim başımızda hükümdarlık onun olabilir?" (Bakara, 247) demişlerdi. Böylece, İsrailoğullan da önce bunu istemiş, sonra da onu inkâr etmişlerdi.

d) Bunlar, Hz. İsa'nın kavmidir ki, O'ndan bir sofra getirmesini istemişler, sonra da sofrayı inkâr etmişlerdi. Böylece Allah, sanki: "İşte bunlar, istediler.. İstedikleri kendilerine verilince de bu, onları üzdü. Binâenaleyh, siz de birtakım şeyleri isteyip durmayınız. Belki de size, istediğiniz verilecek olsa, o sizi üzer" demek istemiştir.

İmdi şayet, "Allah Teâlâ önceki âyette, "..şeylerisormayın" buyurmuş; bu âyette ise, "... bir kavim onları sordu" demiştir. Halbuki evlâ olan, demesiydi.. Öyleyse bunun sebebi nedir?" denilirse, biz deriz ki:

Buna şu iki şekilde cevap verilebilir:

Birinci şekil: "Bir şeyden sormak", o şeyin hallerinden bir halini, sıfatlarından bir sıfatını sormaktan ibarettir. "Bir şeyi sormak..." ise, o şeyin bizzat kendisjni istemekten ibarettir. Nitekim "ondan bir dirhem istedim"; yine "ona dirhemden sordum" yani, "Dirhemin vasfından ve niteliğinden suâl ettim" denilir. Öncekiler Allah'dan, kaya parçasından deveyi çıkarmasını; gökten sofra indirmesini istemişlerdi. Bu sebeple onlar, bir şeyin kendisini istemişler demektir. Halbuki Hz. Muhammed'in ashabı, bunu istememişler, onlar ancak ve ancak eşyanın hallerini ve sıfatlarını sormuşlardı. Binâenaleyh, çeşit olarak bu iki soru farklı olunca, ifâde de, ister istemez farklı olmuştur. Ancak ne var ki her iki kısım da, tek bir vasıfta müştereklik arzediyorlar ki bu da, fuzûlî şeylere dalmak, gerek duyulmayan şeylere girmektir. Halbuki böyle şeylerde fesada düşme tehlikesi bulunmaktadır. Kendisine ihtiyaç duyulmayan ve kendisinde mefsedet tehlikesi bulunan şeylerden insanın kaçınması gerekir. Böylece Cenâb-ı Hak bu şeylerden suâl etme hususunda, Hz. Muhammed (s.a.s)'in kavminin, her birisinin gereksiz olma, kendisine girmede herhangi bir fayda bulunmaması hususunda, o suâlleri soran öncekilere benzemiş olduklarını beyân buyurmuştur.

İkinci şekil: sözündeki  zamiri, cümlesindeki  zamirinin râci olduğu eşya' kelimesine râci değildir. Aksine bu, "Onların o şeyleri sormalarına râcidir. Buna göre kelâmın takdiri, "Sizin zikretmiş olduğunuz o fasit suâlleri, sizden önceki bir kavim de sormuştu... Onların bu istekleri yerine getirilince de, onlar nankörlük etmiş bunu inkâr etmişlerdi" şeklindedir. [292]

 

__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Diyanet tefsiri de aşağıdaki şekildedir.


Meali

 

101. Ey iman edenler! Açıklandığı takdirde sizi sıkıntıya sokacak husus­larda soru sormayın. Kur'an indirilirken böyle sorular sorarsanız size açık­lanır. Allah onlardan sizi muaf tutmuştur. Allah çok bağışlayıcıdır, halimdir. 102. Bu tür sorulan sizden önce de bir topluluk sormuş, fakat sonunda bun­ları inkâr eder olmuştu. 103. Allah bahire, sâibe, vasîle ve nâm (diye bazı hay­vanların işaretlenip kullanımdan alıkonması) ile ilgili bir buyruk koymamıştır. Fakat inkarcılar kendi uydurdukları yalanlan Allah'a yakıştırmaya çalışı­yorlar; onların çoğu akıllarını kullanmıyorlar. 104. Onlara "Allah'ın indirdi­ğine ve Hz. Peygamber'e gelin" dendiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğu­muz (yol) bize yeter" derler. Ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda gitme­yen kimseler olsa da mı! [382]

 

Tefsiri

 

101-102. Bu âyetlerin nüzul sebebi olarak zikredilen olaylardan biri şudur: Haccın farz olduğunu bildiren âyet indiğinde Hz. Peygamber bir hutbe okumuş, Allah Teâlâ'ya hamd ve senadan sonra "Allah size haccı farz kıldı" buyurmuştu. Bir sahâbî "Her yıl mı ey Allah'ın resulü?" diye sordu. Resûlullah soruyu duymaz­dan geldi. Sorunun üçüncü defa tekrar edilmesi üzerine Hz. Peygamber "Şayet evet deseydim (her yıl haccetmeniz) farz olurdu. Siz ise buna tahammül edemez­diniz. Benim değinmediğim konularda soru sormayın. Sizden önceki bazı toplum­lar peygamberlerine çok soru sormaktan ve sonra da bunlar üzerinde ihtilâfa düşinekten dolayı helak olmuşlardır. Şu halde size bir şeyi emrettiğimde onu olabil­diğince yerine getirmeye çalışın, size yasakladıklarımdan da kaçının"[383].

Âyetlerdeki saklndarha ifadesinden, dinin tamamlanmasının veya eksik kal­masının vahyin geldiği esnadaki sorulara bağlanmış olduğu gibi bir anlam çıkar­mak doğru olmaz. Zira bir hususun dinî bildirimler arasında yer alabilmesinin ka­çınılmaz şartı, dinin sahibi olan Allah'ın onu murat etmiş olmasıdır. Yine, ilâhî iradenin bir sonucu olarak Resûlullah bazı dinî hükümleri belirli münasebetlerle, olayların tabiî akışı içinde ve çevresinden gelen sorular üzerine tebHğ etmiştir. Şu halde bu âyette verilmek istenen mesajı şöyle açıklamak mümkündür: Vahyin in­diği dönemde bazı vecîbelerin bildirilmesi soru sorulmasına bağlanmış olduğun­dan, müminler yerli yerince soru sormalı, yersiz sorulardan ve ısrarcı tavırlardan kaçınmalıdırlar. Ayrıntılar üzerinde fazla sorular sorulması halinde, cevapları du­yanlar veya yorumlayanlar -farz kılınmadığı halde- yanlışlıkla yeni farzlar icat edebilirler. Hz. Peygamber'in yukarıda aktarılan ifadesinden de anlaşıldığı üzere, buradaki mesaj Kur'an'ın indirildiği dönemle sınırlı olmayıp, bütün zamanlarda müminlerin dikkat etmeleri gereken bir husus şudur: Dinî yükümlülükler konu­sunda herkes Resûlullah'in buyruklarını olabildiğince yerine getirmeye çalışmalı, yasakladıklarından kaçınmalı, kendi anlayışını ve içinde yaşadığı toplumun gele­neklerini dine yamamaya kalkışmamalıdır. Tarihî tecrübeler de burada insan psi­kolojisine ışık tutan önemli bir uyarının bulunduğunu göstermektedir. Konumuz olan âyette ve hadiste önceki toplumlardan bazılarının kendilerine bildirilen dinî yükümlülükleri âdeta yetersiz bularak daha fazla yükümlülük isteyen bir tavır içi­ne girdiklerinden, sonra da bunlar üzerinde görüş ayrılığına düşüp asıl vecîbeleri de terkeder hale geldiklerinden söz edilmektedir. Müslüman toplumlarda da bu psikolojinin etkisiyle zaman zaman asıl dinî vecîbeleri bırakıp yeni yükümlülük arayışı içine girildiği ve dinin aslında olmayan hususların temel dinî yükümlülük­lerden daha önemli hale getirildiği gözlenmektedir. [384]



__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Dostlarım gördüğünüz gibi ne tefsiri kebirde be de diyanet tefsirinde ayetlerin kendisinden önceki ayetlerle irtibatına neredeyse hiç değinilmiyor. Halbuki bu tefsirciler, normalde ayetleri kendisinden önce gelen ayetlerle irtibat içerisinde yorumlamayaçok meraklıdırlar. Neden önceki ayetlerle bir irtibat kurmamışlar acaba ? Şimdi gelin bir başka tefsirden başka bir örnek olsun diye önceki ayetlerle birlikte okuyalım. Yine, bir müfessir kendi kendisi ile nasıl çelişir, hep birlikte görelim. Önceki ayetler hususunda tefsiri kesip, sadece ayetleri vereceğim. 101 ve 102. ayetlerin ise tefsirini okuyacaksınız. (Alıntı Besair'ul Kuran tefsirindendir.)


87. �Ey İnananlar! Allah'ın size helâl ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın, doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez.�

88. �Allah'ın size verdiği rızktan temiz ve helâl olarak yi­yin. İnandığınız Allah'tan sakının.�

 

89. �Allah size rasgele yeminlerinizden dolayı değil, bile bile ettiğiniz yeminlerden ötürü hesap sorar. Yeminin kefa­reti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on düşkünü yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Bulamayan üç gün oruç tutmalıdır; yeminlerinizin kefareti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun. Şükredesiniz diye Allah size böylece âyetlerini açıklıyor.�

 

90,91. �Ey İnananlar! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki saâ­dete eresiniz. Şeytan şüphesiz içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan, namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?�

 

92. �Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin, karşı gel-mekten çekinin; eğer yüz çevirirseniz bilin ki, peygambe­rimize düşen sadece açıkça tebliğ etmektir.�

 

93. �İnananlara ve yararlı iş işleyenler, sakınırlar, ina­nırlar, yararlı işler işlerler, sonra haramdan sakınıp ina­nırlar ve sonra isyandan sakınıp iyilik yaparlarsa daha ön­celeri tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Allah iyi davrananları sever.�

 

94. �Ey İnananlar! Gıyabında kendisinden, kimin korktu­ğunu ortaya koymak için, (ihramlıyken) elinizin ve mız­raklarınızın ulaştığı avdan bir şeyle Allah, andolsun ki sizi dener. Bundan sonra kim haddi aşarsa ona elem verici azap vardır.�

 

 95. �Ey İnananlar! İhramlı iken avı öldürmeyin. Sizden bile bile onu öldürene, ehli hayvanlardan öldürdüğü kadar olduğuna içinizden iki âdil kimsenin hükmedeceği, Kâbe�ye ulaşacak bir kurbanı ödeme, yahut düşkünlere yemek yedirme şeklinde kefaret ya da yaptığının ağırlığını tatmak üzere bunlara denk oruç tutma vardır. Allah geç­miştekileri affetmiştir, kim tekrar yaparsa Allah ondan öç alır. Allah güçlüdür, öç alıcıdır.�

 

96. �Deniz avı ve onu yemek size de, yolculara da, geçimlik olarak helâl kılınmıştır. İhramlı bulunduğunuz sürece kara avı size haram kılınmıştır. Huzuruna toplanacağınız Allah'tan sakının.�

 

97,98. �Allah, hürmetli ev Kâbe�yi, hürmetli ayı, kurbanı, boynu tasmalı kurbanlıkları insanların faydası için ortaya koydu. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah'ın şüphesiz her şeyi bilen olduğunu bilmeniz içindir. Allah'ın azabının şiddetli olduğunu ve Allah'ın bağışlayan, merhamet eden olduğunu bilin.�

 

99. �Peygamberin görevi sadece tebliğ etmektir. Allah sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.�

 

      100. �Ey Muhammed! De ki: "Helâl ile haram, haram şeylerin çokluğundan hoşlansan bile, eşit değildir. " Ey akıl sahipleri, Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.�

     

101,102. �Ey İnananlar! Size açıklanınca hoşunuza git-meyecek şeyleri sormayın. Kur�an indirilirken onları so­rarsanız size açıklanır, (ama üzülürsünüz). Allah sordu­ğunuz şeyleri affetmiştir. Allah, bağışlayandır, Hâlimdir. Sizden önce bir millet onları sormuştu, sonra da onları in­kâr etmişlerdi.�

 

         Ey mü�minler, açıklandığı zaman sizi zarara sokacak, sizi üze­cek, size ağır yükümlülükler getirecek yersiz, gereksiz ne dininizi ne dünyanızı ilgilendirmeyen konularda peygambere soru sormayın. Ben size bu sûrenin 99. âyetinde peygamberin fonksiyonunu, görevini an­lattım. Ona göre hareket edin diyor Rabbimiz. Yâni böyle olur olmaz her şeyi sorup durmayın peygambere. Açıklanınca bıkıp usanacağı­nız şeyleri niye soruşturup duruyorsunuz? Meselâ âyetin sebebi nü­zûlüyle alâkalı anlatılır ki Allah�ın Resûlü size haç farz kılındı buyu­runca: Sahâbeden birisi: �Her yıl mı haccedeceğiz ey Allah�ın Re­sûlü?� diye ısrar etmeye başlamış. Allah�ın Resûlü:

 

         �Şâyet evet deyiverseydim her sene sizin üzerinize haccetmek farz olacaktı ve siz de buna güç yetiremeyecek­tiniz. Ben sizi kendi halinize bıraktığım ve tafsilat verme­diğim müddetçe sizler de beni kendi hâlime bırakın. Açık­lama yapmamı istemeyin, sual sormayın. Çünkü sizden ev­velkileri peygamberlerine çok soru sormaları ve bunun neticesi olarak da peygamberlerine muhalefette bulun­maları helâk etmiştir.�  

 

Buyurdu. Çünkü biliyoruz ki cumartesi yasağını yahudiler ken­dileri istediler ama gereğini de yerine getiremediler. Kendi istekleriyle gelen bir sorumluluğun altından kalkamadılar.

 

         Arkadaşlar, Rasulullah Efendimizin kendisine soru soran sahâ­beye karşı ben evet deyiversem her yıl size hac farz olacak ifadesin­den anlıyoruz ki Rasulullah�ın emretme ve yasaklama yetkisinin oldu­ğunu göstermektedir. Zaten peygamberin peygamber oluşunun hik­meti de buradadır. Ve bizim peygambere îmanımızın anlamı da işte budur. Peygamber söyledikleriyle yaptıklarıyla Allah�ın istediği kullu­ğun yasal örneğidir.

 

         Rabbimiz buyurur ki ey mü'minler, size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kur�an indirilirken onları sorarsanız za­ten onlar size açıklanır. Yâni anlıyoruz ki bu soru sorma yasağı o dö­nem için geçerlidir. Kur�an�ın nâzil olduğu dönem için böyle bir şey geçerlidir. Tabii lüzumlu sorular için söyledim bunu. Değilse lüzumsuz sorular o dönem için de bu dönem için de geçerlidir. Çünkü Rasu-lullah döneminde vahiy geliyordu ve sorulacak sorulara Rabbimiz zaten vahiyle cevap verecekti. Onun içindir ki Kur�an nâzil olup dururken soru sormayın deniliyordu.

 

Yâni fazla soru sormayın, ben bir şey derim ya da Allah bu ko-nuda yeni bir hüküm indiriri de size ağır gelir diye yasaklıyordu. Ama şimdi, şu devirde artık bu böyle değildir. Kur�an nâzil olup bittiğine göre bizi ilgilendiren şeyler anlatılmıştır onda. Biz bizi ilgilen­diren, kulluğumuzu ilgilendiren konuları soracağız, araştıracağız. O konuda bir âyet ve ya bir hadis bulmuşsak daha başka âyet ve ha­disleri de bulmaya çalışacağız. O konuyu sahâbe nasıl anlamışsa, o konuda selef ne demişse bunları öğrenmeye çalışacağız ama kullu­ğumuzu ilgilendirmeyen şeyleri kurcalamak abestir artık.

 

         Meselâ bir defasında çevresindekiler çok lüzumsuz sorular sora­rak Allah�ın Resûlünü öfkelendirirler. Onların bu densizlikleri kar­şısında Allah�ın Resûlü son derece gazaplanır ve; �Haydi sorun! Ne soracaksanız sorun! Vallahi kıyamete kadar ne olacaksa sorun söyle­yeceğim!� der. Oradakilerden birisi; �Ey Allah�ın Resûlü, benim babam kimdir?� diye sorar, Allah�ın Resûlü; �Baban falandır� der. Baba bildi­ğinin dışında bir isim söyler. Bir başkası başka bir şey sorar nihâyet Hz. Ömer Efendimiz durumun çok kötüye gittiğini ve Rasulullah�ın çok gazaplandığını görünce ileri atılır ve: �Ey Allah�ın Resûlü, anamız ba­bamız sana kurban olsun, biz fitneden yeni çıkmış bir toplumuz, kusu­rumuza bakma, bizi affet� diyerek Rasulullah�ı teskin eder.

 

         Evet, Rabbimiz buyuruyor ki Allah bundan önce sorduğunuz şeyleri affetmiştir. Allah Bağışlayandır, Hâlimdir. Sizden önce bir millet onları sormuştu, sonra da onları inkâr etmişlerdi. Sizden öncekiler de peygamberlerinden bu tür sorular sormuşlardı, peygamberlerinden bu tür şeyler istemişlerdi de sonra da sorduklarının, istediklerinin altından kalkamayarak bu yüzden hakkı inkâra kadar gitmişlerdi. Unutmayın ki siz usanmadıkça Allah asla usanmaz buyuran Rasulullah Efendimiz bu konunun önemine şöyle dikkat çeker:

 

�Müslümanlar karşısında en büyük suçlu bir şey haram değilken sorusu sebebiyle bir şeyin haram kılınma­sına sebep olan kimsedir. Bazı şeyler konusunda Allah susmuştur. Ama bu susuşu unuttuğundan değildir. O halde Allah�ın sustuğu şeyleri kurcalamayın.�

103.� Allah, kulağı çentilen, salıverilen, erkek dişi ikizler doğuran, on defa yavrulamasından ötürü yük vurulmayan hayvanların adanmasını emretmemiştir; fakat inkâr eden­ler Allah'a karşı yalan uydururlar ve çoğu da akletmez-ler.�

  

104. �Onlara, �Gelin Allah'ın indirdiği Kitaba ve peygam­bere uyun.�  dendiğinde, �Atalarımızı üzerinde bulduğu­muz yol bize yeter� derler; ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler?�

 

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Arkadaşlar gördüğünüz gibi, önceki ayetlerde helal ve haram olarak nitelenen, kendisine izin verilen bir takım şeyler sıralanmış. Aralarda ısrarla peygamberin görevinin sadece tebliğden ibaret olduğu, yani bence haram ve helali belirlemek olmadığı sıralanmış olmasına rağmen, maide 101 ve 102 yi tefsir eden müfessirler ille bunu görmezden geliyor ve ayetleri öncesi ile irtibatlandırmaktan ısrarla imtina ediyorlar.

Önceki ayetleri okuduğum zaman, onları sanki sorulan sorular üzerine verilen cevaplar gibi görüyorum. Ben müfessir değilim. Ancak, Kuran'a muhatap olan herhangi biriyim. Mükellefim yani. Bir sıra içerisinde okuduğumda, sorulan soruların cevaplarını ve nihayetinde de "artık sormayın" ihtarını okuyorum.

Şimdi karşımda ciltler dolusu kitap var ve bunlar, "Falanca naklediyor, peygambere şunu sordum, şöyle cevap verdi " diye bir sürü hadis naklediyor.  "Sormayın" emrinin muhatabı Peygamberimizin sağlığında yaşayan  onlar değil de ben miyim. Peygambere helal- haram konularında soru sormaktan yasaklanan ben miyim ? 

Ve müfessirler, siz neden işinize geldiğinde ayetleri kendisinden önce gelen ayetlerle mukayese yaparak açıklarsınız da, işinize gelmediğinde böyle zorlama yorumlarla işi kurtarmaya çalışırsınız ... Üstelik Allah öyle bir vahyetmiş ki, 103. ve 104. ayetler de bu diziliş içerisinde ne kadar güzel bir anlam ifade ediyor değil mi...

Birde, ayetin nüzul sebebi olarak gösterilen hadiseye göre, Peygamber efendimiz, minbere çıkıp, "Sorun, kıyamete kadar olacak şeyleri size haber vereceğim" demiş.  Halbuki, 

(EN'ÂM:50)

"De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?"  buyurulmuştur.


Allah ilmimizi arttırsın. Başka diyecek bir şey bulamıyorum.


Selam ile...

       




__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
iblissavar
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 06 subat 2007
Gönderilenler: 363
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iblissavar

Aliaksoy yazdı:"
 Arkadaşlar, Rasulullah Efendimizin kendisine soru soran sahâ­beye karşı ben evet deyiversem her yıl size hac farz olacak ifadesin­den anlıyoruz ki Rasulullah�ın emretme ve yasaklama yetkisinin oldu­ğunu göstermektedir. Zaten peygamberin peygamber oluşunun hik­meti de buradadır. Ve bizim peygambere îmanımızın anlamı da işte budur. Peygamber söyledikleriyle yaptıklarıyla Allah�ın istediği kullu­ğun yasal örneğidir."

     selam Aliaksoy kardeş,ayetleri kendi bütünselliği içerisinde anlamaya çalışmanız güzel olmuş ama yukarıdakine benzer sözleriniz tashih edilmeye muhtaç.Çünkü son resülün amacı insanlara Allahın yanında insanlara yeni hükümler koymak değil,yalnızca ve yalnızca rabbinden kendisine indirileni aynen insanlara duyurmaktı.
  Bu sitede peygamberliğin  varoluş amacıyla ilgili yazılar var,takip ederseniz daha iyiye ulaşmanız mümkün.Bir tanesinin linki şöyle:

 http://www.hanifdostlar.com/forum_posts.asp?TID=4& PN=4



__________________
ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
Yukarı dön Göster iblissavar's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iblissavar
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Selam iblissavar kardeşim...

Allah razı olsun. Ama o sözler bana ait değil. Ben çarpıtmalara örnek olarak verdim. En sonunda da kendi görüşümü yazdım.  Bahsettiğiniz kısım  Besair ül Kuran isimli tefsirden yapılan alıntılardadır. Müfessir bir sohpet havasında yazmış veya sohpetini yazıya dökmüşler. Tefsir Külliyatı isimli bilgisayar programının içerisinde var.  Yazının karakter ve büyüklüğünü tam ayarlayamadığım için benim yazımmış gibi böyle karıştı herhalde...

İlginiz için teşekkür ederim. 


__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
iblissavar
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 06 subat 2007
Gönderilenler: 363
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iblissavar

  Ben de size teşekkür ederim,kolay gelsin.,iyi akşamlar.

__________________
ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
Yukarı dön Göster iblissavar's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iblissavar
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats