HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: TÜRK(MEN)LER NASIL MÜSLÜMAN OLDU? Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
iblissavar
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 06 subat 2007
Gönderilenler: 363
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iblissavar

                               TÜRK(MEN)LER NASIL MÜSLÜMAN OLDU?

Kur'an Nesli Dergisinden Özetlenmiş Alıntıdır.

      İslam ile birçok toplumdan çok önce tanışmış, İslamlaşma sürecinin ardından da köklü değişimlere neden olmuş olan Türk(men)lerin bu nedenle İslam’la tanışma süreçleri oldukça önemlidir. Gerek İslam’la tanışmalarını ve gerekse de Müslüman olmalarını sağlayan etkenler irdelendiğinde konum itibarıyla Türk(men)lerin dönemin Müslüman olan pek çok toplumundan ayrıcalıklı bir yerde durduğunu görebiliriz.  Bu ayrıcalık, dönemin İslam toplumunu saran siyasi çalkantılar, cepheleşmeler ve bunun sonuçları ile ilgilidir. Hadis uydurmacılığı ve kitleler halinde başka toplumların Müslümanlaşma süreci ile hızla düşen “bilinç düzeyi” döneminde İslamlaşmaya başlayan Türk(men)ler, “halk islamı” diye nitelediğimiz anlayışın da ciddi anlamda oluştuğu bir süreci hızlandırmışlardır.

    Bu süreç İslam’ı ana kaynağından öğrenmek yerine siyasi kimi problemlerin malzemesi haline gelmiş görüş, bilgi ve tecrübelerle inşa edilmiş, çeşitli folklorik öğelerle sentezlenmiş bir anlayışı doğurmuştur. Sözünü ettiğimiz bu anlayış dönem dönem etkisini yitirse ya da farklı zaman dilimlerinde çağa uygun değişimler geçirse de bugüne dek varlığını korumuş, Müslüman toplumun bilinç dünyasını şekillendirmiştir.  

    Anadoluyu İslamlaştıran, yaşadığı coğrafyadaki toplumların inanç dünyalarını etkileyen ve onlardan etkilenen Türk(men)lerin Müslümanlaşma süreci kuşkusuz iki ana odak noktasında yoğunlaşmaktadır:1-İslam öncesi inançlar. 2- İslam’la tanışma ve Müslümanlaşma süreci .Bu iki önemli aşama çerçevesinde Türk(men)lerin eski inanç sistemleri ve İslamlaşma sürecinde etkin olan siyasi sebeplerin bu sürece ne tür katkılarda bulundukları öne çıkmaktadır.    

   İslam’la çok önce tanışan Türk(men)ler, özellikle 10. y.y. içerisinde Müslüman olmaya başlamışlardır. Ancak Türk(men)lerin islama girişleri bireylerin bilinçli tercihleri veya küçük gruplar ile olmaktan çok adeta tüm toplum halinde gerçekleşmiştir. Bunun önemli örneklerinden biri Miladi 960 yılında yaklaşık 200.000 göçebe Türk(men)ün Müslüman olmasıdır.  Yine tarihçilerin naklettiğine göre bir başka toplu Müslüman olma olayı Miladi 1043 yılında gerçekleşir. Kurban bayramı günü Müslüman olan Türk(men)ler bu nedenle 30.000’den fazla koyunu kurban ederler. Türk(men)lerin İslamlaşma süreçlerinin neredeyse ani bir toplumsal hareket olduğuna dair daha pek çok örnek verilebilir. Fakat bu ilk bakışta garipsenecek durum akıllara Türk(men)lerin İslam’a nasıl olupta böylesine hızlı bir biçimde girdiği sorusunu düşürmektedir. İslam’la sözü edilen “Müslümanlaşma” dönemlerinden çok önce tanışan Türk(men)lerin bir anda fikir değiştirmelerine neden olan etkenler aslında bu döneme ilişkin pek çok ipucunu da bizlere vermektedir.  

    Türk(men)lerin İslam’la tanışmalarının neredeyse 3. yüzyılında Müslüman olma kararlarını mantıklı bir zemine oturtmaya çalışan tarihçiler birçok tez öne sürmüşlerdir. Bu tezlerden biri de Türk(men)lerin islamiyeti tanıdıktan, anladıktan sonra Müslümanlaşmaları ile ilgilidir. Ancak bu iddia pek mantıklı gözükmemektedir. Çünkü bu kavrayış süreci bireyi ilgilendiren bir durumdur. Kişi bireysel gözlemlerine dayalı olarak tercih edeceği dini inceler ve ulaştığı sonuçlar çerçevesinde de bir karar alır. Bu süreç doğal olarak bir insanın hayatı ile sınırlıdır. Ancak Türk(men)lerin Müslüman olma süreçlerinin islamla tanışmalarından neredeyse 3 nesil sonra gerçekleşmesi nedenin bu olmadığını göstermektedir.  

    Türk(men)lerin Müslümanlaşma süreçleri ile ilgili tetikleyici unsurun hangi nedenlere bağlı olduğu konusu temelde tarihçilerle ilgili gibi görünse de aslında dönemin kültürel algısının nasıl bir vizyona sahip olduğunu da göstermektedir. O dönemde (10. yüzyılda] Türk(men)ler, birliklerini yitirmiş, çok çeşitli tehlikelerle yüzyüzedir. Bu süreç Türk(men)leri dönemin egemen güçlerinden Müslümanlar ile iletişimini hızlandırmış böylelikle İslam’la tanışık Türk(men) toplulukları hızlı ve ani bir Müslümanlaşma sürecine girmişlerdir. Elbetteki bu süreçte Emevilerin aksine daha ırkçı yaklaşımlarda bulunmayan Abbasilerinde büyük etkisi vardır.  

     Türk(men)lerin Müslümanlaşma süreci daha çok Türk(men)-İslam sentezinden ibaretti. Emevilere olan öfke, siyasi anlamda çöküş yaşıyor olmak ve Alevi-Şii unsurların neredeyse kimi ahlaki değerlerden ibaretmiş gibi gösterdikleri “İslam propagandası” ile Türk(men)ler gerçek bir dönüşüm süreci yaşamamışlardır. Sonraki dönemlerde bu durum iyileşme gösterse de Batıni unsurların Türk(men) toplumu arasında yaygınlaştırdığı söylem kimi zaman isim değiştirse de sürekli olarak varlığını korumuştur. Göçebe yapıları gereği kültürel olarak ciddi bir gelişim gösterememiş Türk(men)ler bu anlamda “sistemli, yaşamı kuşatan” dinlerden ziyade daha çok sıradan tekinlere müsait durumda olması sözkonusu süreci hızlandırmıştır.

     Türk(men)lerin İslam dinini daha çok mistik bir anlatımla tanımaları onları dervişlerin söylediği her söze gönülden bağlı hale getirmiştir. Zamanla yerleşik düzene geçen Türk(men)lerin medreselerdeki kitabi eğitimle “ana kaynak” Kur’an’la tanışmaları belirli bir düzelmeyi beraberinde getirse de Batıni eğilimlerin izleri hiç yok olmamıştır.  





__________________
ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
Yukarı dön Göster iblissavar's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iblissavar
 
iblissavar
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 06 subat 2007
Gönderilenler: 363
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iblissavar

  Türklerde Eski Adetlerin Korunması :
   Türk(men)lerin gerek islam’ı öğrenme kanalları ve gerekse de siyasi & toplumsal nedenler onların “kitabi” bir anlayış geliştirmelerini engellemiştir. Bu anlamda “din”den anladıkları kimi ahlaki değerlerin korunması ile sınırlı olan Türk(men)ler geçmişten gelen örflerini büyük ölçüde korumuşlardır.  Türk(men)lerin “İslamlaşma” süreçleri ile birlikte yitirmedikleri aksine korudukları en önemli kurumlardan biri de Şamanizmin gizemli kişiliği “şaman” ile ilgiliydi. Türk(men)lerin “kam” ismini verdikleri bu kişinin asıl görevi “Tanrı ile insan arasındaki” iletişimi sağlamaktı. Yüklenilen bu kutsal görev gereği kamlar Türk(men)ler için korku ile birlikte saygı duyulan bir mevkiye sahiptiler.

-          Gelecekten haberler veren, çeşitli sosyal konularda kararlar alan ve ayinleri yöneten kam insan üstü güçlere sahipti. O, diğer insanlardan farklı olarak zaman ve mekan gibi sınırları tanımadığı gibi görünüşte çılgınca davransa da aslında zekaları ile öne çıkıyorlardı.  İslam öncesinde böylesine önemli bir konumda bulunan kamlar islam’ın kabulü ile ortadan kalkmış değillerdir. Batıni tebliğin yarattığı genişliğinde etkisiyle varlıklarını İslam içerisinde sürdürmüş, Müslüman ismini aldıktan sonra da faaliyetlerine devam etmişlerdir. Ancak artık isimleri kam değil, “ata, baba, derviş, eren” gibi türevlere evrilmiştir. Kamlar ya da yeni adlarıyla “ata, baba, derviş veya eren”ler kimi niteliklerini yitirse de asıl özelliklerini korumayı böylece konumlarını yitirmemeyi başarmışlardır. Onlar yine keramet sahibi, zaman ve mekanı aşabilen nitelikleri ile insanları mistik yaklaşımlara yönlendirmişlerdir.  

   Nitekim İbni Teymiyye’nin de vurguladığı gibi Türk(men)ler Müslüman olma süreçleri nedeniyle “medreseler” gibi kurumlar yerine bu kişilerin öğretilerini kendilerine çok daha yakın buluyorlardı. Onlar her türlü inanç ve düşünceye müsamaha ile yaklaşan, dinin sorumluluklarını önemsemeyen daha çok özle ilgilendiklerini dillerinden düşürmeyen “derviş, baba, ata, şeyh, mürşid, sufi, veli vs.” gibi kişileri önder edinmiş böylece kamların misyonunu İslam içinde de sürdürmüşlerdir.  

     Konuyla ilgili bir diğer önemli örnekte 11. yüzyılda Yusuf Has Hacip tarafından kaleme alınan Kutadgu Bilig’dir. İslam’ı bilen bir kişi olarak kitabını kaleme aldığını iddia eden Yusuf Has Hacip Dede Korkut Hikayelerinden söz etmektedir. Yine kitabında Türk(men) töresini islamla birleştirmeye çalışmakta adete “Türk(men)-islam sentezine” bizzat katkı sağlamayı hedeflemektedir. Nitekim eski Türk(men) toplumunda çok önemli konumda olan üfürükçü ve muskacıların toplum için öneminden de söz ederek tutumunu açıkça belirler. Bir diğer önemli örnekte Manas Destanında Manasın karısının oğlu Simetey için verdiği tavisyedir. Kehanetten sözü edilen tavsiye aynı zamanda “namaz kılmak” gibi islami unsurları da barındırmaktadır.  

   Türk(men) toplumunu şekillendiren önemli unsurlardan olan Kamlar İslamlaşma sürecinde mevcut değişime karşı koymak yerine Müslümanlaşmışlardır. Onlar mevcut durumlarını koruyabilmek için islami çağrışımlar uyandıran “isim değişikliğine” gitmekle kalmamış aynı zamanda soylarını Peygambere veya ashabına dayandırarak da meşruiyetlerini pekiştirmeye çalışmışlardır. Nitekim Arslan Baba, Korkut Ata ve Çoban Ata gibi şahsiyetler böylesi bir soy ağacına sahip olduklarını iddia etmişlerdir. Böylelikle konumlarını sürdüren Kamlar sadece varlıklarını sürdürmekle kalmamış “şeytan kaçırma muskaları olan” “bitig”leri yazarak da işlevselliklerini yitirmemişlerdir.

    Kamlar büyü ve sihirlerinde İslami öğeleri kullanmakla kalmadıkları gibi bu özel ilmin Hz. Fatıma’nın soyuna dayandığını da iddia ederler. Konuyla ilgili Risale-i Perihan isimli kitap bile yazan Kamlar bu anlamda gerçek anlamda bir sınıf haline gelmeyi “yeni vizyonları” ile başarırlar. Türk(men)ler Müslümanlaşma süreçlerinde sadece “kam”ları bir kurum olarak korumakla kalmamışlardır. Gelişimini 15. ve 16. yüzyıllarda tamamlayan Dede Korkut Hikayelerinden anlaşıldığı kadarıyla “ölüm, doğum, ad koyma vb.” Şamanizmden kalma pek çok ritüel hala toplum tarafından uygulanıyor ve garipsenmiyordu. 

   Yer yer medreseler ile daha Kur’an merkezli bir anlayış oluşturulmaya çalışılsa da özellikle “halk islamı”nın yaygın olduğu bölgelerde durum çok daha vahimdir. Öyle ki Kırgız ve Kazak dualarındaki kimi peygamber isimleri kaldırıldığında geriye kalan ana metnin Altay kamlarının afsunlarından farksız olduğu görülebilir. Yine bu dualar peygamber olarak Mayınsık, Anadyar gibi şahsiyerleri, veli olarak Cengiz Han, Kaçkar şüpheli isimleri de içerirler. 

 Söz konusu geleneksel inançlar zamanla yerleşik duruma geçen Türk(men)lerle etkisini yitirse de yine de önemini korumuştur. Yerleşik kültürle birlikte “Sünni anlayış” ile yakınlaşan kimi Türk(men) topluluklar İslam’ı daha iyi inceleme fırsatı bulmuş, zamanla da eski inanışlarının yaşantılarındaki etkinliğini azaltmışlardır. Ancak özellikle göçebe hayatını sürdüren Türk(men)ler eski geleneklerine olan bağlılıklarını sürekli devam ettirmişlerdir. Müslüman olduktan sonra da “kendilerine özgü” ahlaki algılarını sürdüren Türk(men) göçebe toplulukları kadın erkek birlikte müzik ve raks (semah) yapmışlardır.  

Türk(men)lerin aynı dönemde tasavvufi geleneği de etkilediği başka bir gerçektir. Örneğin Irak’ta etkin Rıfai tarikatı Türk(men)lerle buluşmadan önce “ateş tutma, şiş batırma” gibi adetlere sahip değilken Türk(men)lerle yaşanan etkileşimlerle bunları da benimsemişlerdir. Türk(men)lerin köklü adetlerinden “kahinlik”, yağmur dualarındaki davranışlar, aynı dönemde birçok müslümanı etkilemiştir.

   Söz konusu geleneksel inançlar zamanla yerleşik duruma geçen Türk(men)lerle etkisini yitirse de yine de önemini korumuştur. Yerleşik kültürle birlikte “Sünni anlayış” ile yakınlaşan kimi Türk(men) topluluklar İslam’ı daha iyi inceleme fırsatı bulmuş, zamanla da eski inanışlarının yaşantılarındaki etkinliğini azaltmışlardır. Ancak özellikle göçebe hayatını sürdüren Türk(men)ler eski geleneklerine olan bağlılıklarını sürekli devam ettirmişlerdir. Müslüman olduktan sonra da “kendilerine özgü” ahlaki algılarını sürdüren Türk(men) göçebe toplulukları kadın erkek birlikte müzik ve raks (semah) yapmışlardır.  

 Türk(men)lerin aynı dönemde tasavvufi geleneği de etkilediği başka bir gerçektir. Örneğin Irak’ta etkin Rıfai tarikatı Türk(men)lerle buluşmadan önce “ateş tutma, şiş batırma” gibi adetlere sahip değilken Türk(men)lerle yaşanan etkileşimlerle bunları da benimsemişlerdir. Türk(men)lerin köklü adetlerinden “kahinlik”, yağmur dualarındaki davranışlar, aynı dönemde birçok müslümanı etkilemiştir. 

  İslam’ı yüzeysel olarak algılayan, kültür merkezlerinden uzak yaşayan, göçebelikleri nedeniyle belirli bir entelektüel gelişim kaydedemeyen Türk(men)ler böylelikle eski inançlarını Müslüman olduktan sonra da korumuşlardır. 



__________________
ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
Yukarı dön Göster iblissavar's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iblissavar
 
iblissavar
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 06 subat 2007
Gönderilenler: 363
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iblissavar

      Atalar Kültü ve Devlet Geleneği 

   Kültürel değerlerini toplumun birleştirici unsuru olarak kabul eden tüm halklarda olduğu gibi Türk(men)ler’de de atalar kültü oldukça önemli bir konuma sahiptir. Geçmişte edinilen tecrübelerin, alınan kararların ya da zamanla “gelenekleşen” kabullerin mutlak doğruluğu olarak tanımlanabilen “atalar kültü” İslam öncesi Türk(men) toplumunun vazgeçilmez unsurlarından biridir.  

   Geçmişte yaşamış ulu önderleri övmek, onlar için kurbanlar kesmek, özel ayinler düzenlemek, olağanüstü yardımlar beklemek veya olağan dışı gibi görünen yardım ya da şerlerin onlardan geldiğini düşünmek gibi çeşitlendirilebilecek bu inanç Türk(men) toplumunun gündelik yaşantısının belirleyici unsurlarındandır. Allah ile aradaki aracı konumuna yükseltilen, ölümünden sonra da yaşamlar üzerinde etki sahibi olduğu düşünülen “atalar inancı” Türk(men)lerin islamı kabulü ile birlikte de sürmüştür. İslam ile birlikte kimi düzelmeler yaşansa da geçmişe olan saygı yaşam üzerinde belirleyiciliğini sürdürmüş böylece hayatın önemli parçalarından biri olmaya devam etmiştir.  

   Türk(men)lerle ilgili söz edilebilecek bir diğer önemli unsurda devlet geleneği ve yöneticiliktir. Kuşkusuz Türk(men)ler tarihsel süreçte gerek kurdukları devletler ve gerekse de bu devletlerin hiyerarşik yapılanmasında ciddi başarılar göstermişlerdir. Bu nedenle adeta Türk(men) kültürünün karakteristik niteliklerinden biri olan “devlet” geleneği ve “lider” mantığı kutsal bir öneme sahiptir.  

 Eski Türk(men) Kültürüne göre devletin kutsallığı bir yana “hakan” yani devletin başındaki kişi yarı tanrısal niteliklere sahip “seçilmiş kişi”dir. Allah tarafından yeryüzünde yöneticiliğe atandığı söylenen hakanlar bu özellikleriyle normal bir lider algısının çok üstündedirler.  

 İslamla birlikte niteliği bozulmadan sürdürülen “devlet ve hakan / yönetici” anlayışı kimi şekil değişiklikleri ile birlikte önemini korumayı sürdürmüştür. Bu açıdan Osmanlı padişahlarının kullandıkları “Zill Allah fi’l Alem” yani “Allah’ın dünyadaki gölgesi” sıfatı oldukça açık bir örnektir. Yine kimi şairlerin çeşitli Osmanlı sultanları için yaptığı kutsayıcı şiir ve kasideler bu anlayışın hiç önemini yitirmeden islami bir formatla sürdürüldüğünü göstermektedir.

   Devlet geleneğinin sürdürülen adetleri sadece Osmanlı Sultanlarına takılan sıfatlardan ibarette değildir. Fatih Kanunnamesinde yer alan “devletin selameti için kardeş katline cevaz” verilmesi de Türk(men) töresinde yeri olan bir uygulamadır. Bu uygulama sadece format olarak sürmekle kalmamış uygulanış biçimi olan “yay kirişiyle kanı akıtılmadan boğmak” uygulaması bile yine Türk(men) töresinden gelmedir.  

   Tüm bunlarla birlikte Türk(men)lerin devlet gelenekleri bazında sürdürdükleri en büyük uygulama kuşkusuz laiklik ile ilgilidir. Bilinenin aksine laiklik Avrupa’dan dünyaya yayılmış bir uygulama değil aksine Müslüman toplum ve devletlerde de çok yaygın olarak uygulanan yönetim biçimidir. Dinin devlet işleyişine karıştırılmaması esası ile tanımlanan laiklik Türk(men)lerin Müslümanlaşmaları ile de uygulanmaya devam edilmiştir.  

     Söz konusu uygulama ilk olarak Abbasiler döneminde askeri bir güç olarak belirdikleri dönemde siyasi zayıflıkları da kullanarak yönetimi bütünüyle ele geçirdiklerinde gerçekleşmiştir. Daha öncesinden laikliğin temelleri “dinin devletin tüm kademelerinden ihracı” ile başlamışsa da Tuğrul bey döneminde bu durum tam anlamıyla tescillenmiştir. Tuğrul Bey Abbasi Halifeliğini ele geçirdiğinde bizzat halife tarafından “Dünya Hükümdarı” olarak meşruiyet kazandırılmıştır. Sultan Tuğrul ise halifeliği üzerine almayarak Abbasilere bırakmış ve Abbasi halifesini sadece dini anlamda yetkin olduğunu tanımıştır. Bu ayrışma o dönemlerde öylesine belirginleşir ki Cuma günleri okunan hutbede Tuğrul Bey dünyanın hükümdarı Abbasi Halifesi ise Ruhani lider olarak anılır.  

  Laikliğin artık bir devlet modeli haline getirilmesi İslam toplumunda ciddi yaralar açar. Sultanlar dini otorite olmadıkları için “islami bazda” istişarelere ya da kararlara kulak asmazlar.. Kazanılan bu serbestilik içerisinde halifelerin görevi sadece Sultanların icraatlerine meşruiyet belirlemekle sınırlıdır. Toplumun tüm katmanlarına sinen bu anlayışla İslam devlet yönetimin tüm kademelerinden “ruhen” dışlanırken, bireylerin kişisel uygulama ve vicdanlarına da hapsedilmiş olur. Elbetteki sözünü ettiğimiz laikleşme süreci bugünün pozitivist değer algısında olduğu gibi gerçekleşmiş değildir. Ancak İslam’ın devlet kurumları başta olmak üzere yaşamdan soyutlandığı, “karar kriteri” olmaktan çıkarıldığı da açık bir gerçektir. Kimi islami kanunlar uygulansa da “sultanlar” belirleyici hale yükselmiş, gerektiğinde bu mevcut kararlar üzerinde revize etme hakkını da ellerinde bulundurmuşlardır.  



__________________
ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
Yukarı dön Göster iblissavar's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iblissavar
 
iblissavar
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 06 subat 2007
Gönderilenler: 363
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iblissavar

         Anadoludaki Etkileşim Ve Günümüzdeki Yansımaları

    Türk(men)lerin Müslümanlaşma süreçlerinde kuşkusuz en önemli etki Horasan – Maveraünnehir hattıyla alınan bilgilerdir. Alevi-Şii Dailerin çoğu kez kimi siyasi kaygıları da karıştırarak “Batınilik” çerçevesinde sunduğu İslam Türk(men)lerin “İslam algısını” büyük ölçüde şekillendirmiştir.  Ancak bu süreçte bir diğer önemli noktaysa Türk(men)lerin Anadoluya yerleşmesiyle ilgilidir.

    Her ne kadar Türk(men)lerin Anadolu serüveni oldukça önemli bir mesele de olsa ne yazık ki bugün Türk(men)lerin Anadoludaki ilk dönemlerini ciddiyetle inceleyen yeterince kaynak bulunmamaktadır. Oysaki Anadoluya göç başta Hıristiyanlar ve daha sonra da diğer yerel kültürlerle etkileşimi ifade etmesi açısından oldukça önemlidir. Nitekim bugün içinde yaşadığımız toplumun “İslam algısını” oluşturan kimi önemli algılar ve ritüeller o dönemle birlikte olgunlaşmıştır.  Türk(men)ler Araplarla ilk etkileşimlerinde topluca islamı seçmeye başlamaları ile birlikte hem Abbasilerin askeri gücünü artırmak hem de diğer siyasi sebepler nedeniyle önemli göçler almıştır.

    Tuğrul Bey gibi sonraki dönemlerde Türk(men)lerin hükümdarlık düzeyine kadar tüm devlet kademelerinde etkin ve belirleyici rol alması bu göç sürecini hızlandırmıştır. İşte bu süreçte Türk(men)ler anadoluya gelmeye başlamış birçok yerleşim biriminde hızla Müslüman nüfusu artırmış ve yeni yerleşkeler inşa etmişlerdir. Bu sürecin devam ettiği 13. yüzyılda Anadoludaki Müslüman nüfus yerel inanç mensupları ve Hıristiyanlara göre azınlıktaysa da 14. yüzyıla gelindiğinde bu durum tersine döner. Giderek hızlanan “Anadolunun İslamlaşma” süreci hem yeni göçler hem de yerel unsurların Müslümanlığı ile doruk noktasına ulaşır. Aynı dönemde bölgede çoğunluğu temsil eden Hıristiyanların bölgeden göç etmediği düşünülürse birçoğunun din değiştirdiği gerçeği de daha açık ortaya çıkmaktadır.  

  İşte bu süreç Anadoluda farklı bir bilinç dalgasını tetikler. Zaten gerçek anlamda “kitabi” bir yaklaşım kazanamamış ve bir Türk(men) – İslam sentezinden ibaret dinleriyle Türk(men)ler Anadolu’daki diğer unsurları da zamanla Müslümanlaştırmışlardır. Böylece bölgedeki Müslüman toplum yerel unsurun Müslümanlıklarına karıştırdıkları yepyeni gelenekleri özümsemiş zamanla da “Anadolu kültürü” şekillenmiştir.  Bugün hala etkisini sürdüren “Türbe ve Yatırlar” yapmak, korumak, ziyaret etmek, adaklar dilemek, mum dikmek gibi pek çok hurafe aslında dönemin “Hıristiyan”adetlerinden başka bir şey değildir.

Sonuç: Türk(men)lerin İslamlaşma süreçleri birçok toplumdan farklı olarak pek çok siyasi problemin yaşandığı bir devirde gerçekleşmiştir. Abbasi-Emevi savaşı, Şiilerin mevcut yönetime karşı kinleri, Arapçılık politikasının Türk(men)lerde oluşturduğu nefret, Batınilerin islamı tanıtma biçimleri gibi pek çok önemli nokta ne yazık ki “İslamlaşma” sürecini olumsuz yönde etkilemiştir.  Kur’an’dan kopuk ve daha çok kişisel görüşlerin, siyasi grupların etkisiyle yaşanan İslamlaşma süreci daha sonra pek çok uyum problemini beraberinde getirmiştir. İslam’ı sosyal yaşamdan kopuk gibi algılayan Türk(men)ler “göçebe” yaşantılarının da etkisiyle kültürlerini “islami kriterlerden” geçirmeden Müslümanlıklarına da taşımışlardır.  

    İslam’ı normal şartlarda, Kur’an ile birlikte ve güzel örnekliklerle değil de hiç tanıyamadan ve siyasi anlamda çıkar aracına dönüştürülen yorumlarla öğrenen Türk(men)ler böylece İslam’ı mistik yönleri ile algılamışlardır. Şehirlerde yaşayan, İslami merkezlere yakın olan ve böylelikle ana kaynaklara rahatça ulaşabilecek durumdaki “yerleşik” Türk(men)ler zamanla Batıni algılardan kurtulsa da Anadolu’da o dönemlerde çoğunluğu oluşturan göçebe kabileler tam anlamıyla bir sentez oluşturmuşlardır. Eski Türk(men) inançlarını ve kişiliklerini çoğu kez sadece “isimlerini islamileştirerek” sürdüren Türk(men)ler böylece “halk islamı”nı oluşturmurlardır.  

Halk İslam’ı kitabi bilgilerden uzak, Kur’an’la kritiği yapılmamış çoğu kez toplumun duyarlılıkları ve eski inançlarıyla şekillenerek oluşmuş “kültürel” bir İslam yorumudur. İşte tarihsel süreçte bu kültürel yorum belki de en çok Türk(men)lerle zirveleşmiş zamanla da toplumun ortalama din algısı olarak kökleşmiştir. Önce İran’daki şii Batıni unsurlarca temellendirilen ardından da Türk(men) sufilerle güçlenen “tasavvuf ağırlıklı” bu İslam yorumu Anadolu’nun kültür mozaiğinde tamamen karmaşık bir yapıya bürünmüştür. Bu karmaşık yapı Türk(men)lerin kendi “eğitim düzeyleri ve gelenekleriyle” şekillenmiş böylece Türk(men)lere özgü bir Sünnilik ve Şiilik oluşturulmuştur.  

    Bugün içinde yaşadığımız toplumun tarihsel kökenine işaret eden bu süreç aslında günümüz insanın da nasıl düşündüğünü gözler önüne sermektedir. Türk(men)iye’de Müslümanlar halen belki de bu kültür islamının etkisi nedeniyle ana kaynaklardan uzak kulaktan dolma bilgilerle yaşamlarını sürdürmektedirler. Televizyon programlarında ve başka mecralarda Kur’an’la hiç örtüşmeyen onlarca fikrin bir anda popüler olabiliyor olmasının altında da bu karakteristik niteliği aramak çok da yanlış değildir.  Sonuç olarak bugünün modern bireyinin ve toplumunun bilinç algısı bir anlık yanılsamalar veya Cumhuriyet dönemiyle başlayan pozitivist eğilimlerle oluşmuş değildir. Ne yazık ki Kur’an’dan kopuk gelişen bu islami algının temelleri bin yıldan fazla bir tarihsel sürece dayanmaktadır.  Bu bin yıllık tarihsel süreç bugünün modern insanın algı dünyasını üç ana faktör üzerine şekillendirmiştir:  

    1-İslam olarak tanımladığımız inançlar Kur’an’la birlikte geçmiş inanç ve geleneklerimizin sentezinden ibarettir. Eğlencelerimiz, yas tutma törenlerimiz, evliliklerimiz, devlet geleneğimiz, siyasi iradeye bakış şeklimiz Kur’an’la değil eski inanç ve törelerimizle şekillenmiştir.

2-Müslümanlıktan anladığımız hayatın her sahasına yansıyan bir “bilgi-inanç-eylem” bütünlüğü değildir. Müslümanlığın içinde yaşadığımız toplumda kazandığı anlam ahlaki kimi değerleri yükseltmekten, gelenekleri yaşatmaktan ve kimi ritüelleri yerine getirmekten ibarettir. Türk(men)lerin İslamlaşma süreçleri ile başlayan bu algı ile birlikte bizler kültürlerimizi “dinle yontarak Allah rızasına uygun hale getirmek” yerine dinin emir ve yasaklarını “törelerimizle” tekrar kurgulamışızdır. Nitekim bugün doğu bölgelerinde yaşanan zorla evlendirmeler, töre cinayetleri “islamı camilere” sıkıştırıyor olmamız, inançlarımız için bedel ödemekten kaçınmamız hep bu algının doğal sonuçlarıdır.

3--Göçebe kültürün yarattığı etki, Anadolu’da bir kültür mozaiği ile bütünleştiğinde Müslüman bireyin zihin dünyasındaki “mistik faktörleri” daha önemli hale getirdi. Türk(men)lerin Müslümanlaşma süreçlerinin “yaşamı kuşatan bir inanç sahibi” olmaktan çok “belirli duyarlılıkları tetiklemekten ibaret olduğunu” düşündüğümüzde sözü edilen problemin ne denli eski bir tarihe sahip olduğunu da gözlemleyebiliriz. Mistik faktörlerin, tasavvufi öğelerin, tarikatlerin Müslüman için belirleyici hale gelmesi dinin toplumsal yönünü önemsizleştirmiş, Müslümanların Kur’an’la iletişimini koparmakla kalmayıp “zann” içeren bilgileri “ilm”e tercih edilir hale getirmiştir. Bu da içinde yaşadığımız kültürde “İslam adına üretilen” hikayelerin, efsanelerin halk arasında geniş yankı bulmasını da açıklamaktadır.

    Aslında 3 nedenle sınırlandırılamasa da temelde bu faktörlerin oluşturduğu “kültür / halk islamı” anadoludaki “İslam” anlayışının derinliklerine kadar işlemiştir. Bu nedenle içinde yaşadığımız toplumu, komşumuzu, arkadaşlarımızı hatta kendimizi anlamaya çalışırken; zaaflarımız için çözümler üretmek isterken geçmişten gelen kültürel etkinin hala üzerimizde olduğunu unutmamalıyız. Şu bir gerçek ki doğru çözümler ve gerçekçi tedavi yöntemleri ancak dikkatli tesbitler ve teşhislerle gerçekleşir. Problemi net olarak tanımlayamıyor, sorunları çözümlemek için tarihimize bakmak yerine ithal çözümlere bel bağlıyor olmak yaşadığımız toplumu anlamayı güçleştirmektedir. Oysaki gerek tebliğ esnasında ve gerekse de kişisel kusurlarımızı gidermenin yollarını ararken kendimizi / toplumumuzu iyi tahlil etmeli ve sonuçları cesurca ortaya koymalıyız.  

 Bu anlamda Müslümanlar sadece “İslam tarihi” ile yüzleşmemeli aynı zamanda yaşadığı coğrafyadaki bireylerin “nasıl bir islami algıya” sahip olduklarını da net olarak araştırmalıdırlar. Yaşadığımız toplumun tarihi ile yüzleşmek ve Kur’an ile islam’ı yeniden anlamaya çalışmak birçok önyargımızı ortadan kaldıracağı gibi Rabb’in rızasına daha uygun bir hayat da yaşamamızı sağlayacaktır.



__________________
ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
Yukarı dön Göster iblissavar's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iblissavar
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats