HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: Kadın erkeğin ‘kaburga kemiğinden’ mi yar Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
savasen
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 24 eylul 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 331
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı savasen

Kadın erkeğin ‘kaburga kemiğinden’ mi yaratıldı?

Tarih boyunca kimi kişiler, aileler, sülaleler, hanedanlar, ırklar, cinsiyetler ve milletler kendilerini insanlığın genel gidişatından ayırarak üstün olduklarını, diğerleriyle eşit seviyede tutulamayacaklarına inanmışlardır.

Kimine göre tanrı onları özel, ayrıca veya önce yaratmıştır. Geri kalanlar onlara hizmet için veya onların döküntüsü ya da artığı olarak vardır. Kimine göre de tanrı onları insanlığı uygarlaştırmak, çağdaşlaştırmak, ilerletmek için yaratmıştır.

Bunların hiç birinde insanlığın birliği ve eşitliği fikri yoktur.

Bu tür saplantılı ve kasıntılı kişilere, ailelere, hanedanlara, ırklara veya milletlere Kur’an’ın esaslı bir cevabı vardır ki yüzlerine tokat gibi iner:

Allah’ın yoluna ve insanlığın yoluna dönmedikleri sürece nerede olurlarsa olsunlar alçaklık damgası yemeğe mahkûmdurlar.” (3/Ali-İmran; 112)

Ayette geçen Allah’tan bir ip/yol (hablun minellah) ve insanlardan bir ip/yol (hablun minen’nâs) tabirlerinin birbirini tefsir ettiğine dikkat ediniz. Dini çevrelerde genellikle Hablullah (Allah’ın ipi/yolu) bilinir de, bunun aynı zamanda Hablunnâs (insanlığın ipi/yolu) ile tefsir edildiği pek bilinmez.

HABL: Kök olarak “bir şeyin içinde olmak” demektir. Örneğin gebe kalmak, hamile kalmak (hablen), gebe bırakmak (ihbâl), ağ, tuzak (hibâl), hamilelik (habl), çıkış yeri, kaynak, başka bir şeyin içinde olan (habel), ip, urgan, sicim (hablun), gebe, hamile (hublâ), omurilik, bel kemiği (hablun şevkiyyun), şahdamarı (hablu’l-verid) kelimeleri bu kökten gelir.

Demek ki Allah’ın içinde olan (hablullah) ile, insanlığın içinde olan (hablunnâs) aslında aynı şeydir. Bu durumda Allah’ın içinde olan sevgi ve merhamet (rahmeh) ile insanlığın içinde olan vicdan, iç görü ve basiret birbirinin yerine geçmiş olur. Yani bunlar birbirini tefsir eder. Bunun için olsa gerek Kur’an’ın kendini insanlığın basireti, iç görüsü, vicdanı olarak tarif ettiğini görürüz. (45/20).

İşte buna dönmeyenler, içlerindeki bu sesi dinlemeyenler, bu yola, bu ipe sarılmayanlar zillet ve alçaklık damgası yemeye mahkumdurlar.

Şu halde ayette denmek istenen şu olmalıdır: İnsanlığın Rabbi tek Allah’ın ipine sarılmadıkça, onun yarattığı fıtrî gerçeğe dönmedikçe, kendilerini normal insanlardan üstün ve seçilmiş ırk olarak görmeyip, insanlık ailesinin eşit fertleri olduklarını kabul etmedikçe ve de insanlığın “ipine”; yoluna, temel değerlerine, sağduyusuna ve vicdanına dönmedikçe alçaklık damgası yemeye mahkûmdurlar. Böyle kendilerini üstün ırk veya seçilmiş millet sayarak kendilerini insanlığın gidişatından büyüklük taslayarak ayırdıkları, kendileri dışındaki milletlere üstten bakıp kendilerini onlarla eşit görmedikleri ve böylece insanlığın ortak yürüyüşüne katılmadıkları sürece Allah’ın gazabına uğrayacaklar ve “insanlık vicdanı” onları daima dışına atacaktır

***

İnsanlar arasında kendini genel gidişattan ayırma ve kendinde bir şey vehmetme hastalığı sadece topluluklarda görülmez. Cinsiyet olarak özellikle erkeklerin kendilerini kadınlardan ayrı ve üstün tutarak ayırma hastalığının kökleri de kutsal kitaplara sokulacak kadar ileri gitmiştir.

Malum, yaygın inanışa göre kadın erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmış olup, yaratılıştan gelen bir eşitsizlik, ayrı ve hatta aşağıda olma durumu söz konusudur.

“İşin kökeni” böyle tasavvur edilince, toplumsal düzlemde kadın-erkek ilişkilerini “eşitlikçi” bir zeminde ele almak mümkün olmamaktadır. Çünkü kadının kendi kaburga kemiğinden yaratıldığına inanan birisinin onu kendine denk görmesi zordur.

Şu halde “işin kökenine” inmek gerekir.

***

Söz konusu “kasıntılı” tasavvura göre, Allah bile yeryüzünde bir halife yaratacağı zaman onu önce “erkek” olarak düşünmüş oluyor. Daha yaratılışta; varlığı çıkışta kadının adı yok. Bu algıya göre -haşa- Allah, sırf erkeğe bir eğlence lazım olunca kadını yaratmayı hatırlıyor (!).

Bakın, dini bir inanış nasıl tüm ilişkilerin temelini belirleyebiliyor. Önce “düşüncenin temizlenmesi” faaliyetine buralardan başlamak gerektiğini bir kez daha görüyoruz. Buralar doğru olursa tabiî olarak ilişkiler de doğru kurulacaktır. Hep söylüyorum; dini yenilenme olmadan toplumsal yenilenme olmaz. İşin kökü buradadır. Bunu yapacak olan da dini dünyanın bizzat kendisidir.

***

Kanaatimce, yukarıdaki anlayış Kur’an’a dayanmamaktadır. Bu tür inanışların, eski dünya dinleri, özelikle de Yahudilik ve Hırıstiyanlık etkisinde kalınarak oluştuğunu düşünmekteyim.

Şöyle ki:

Dünya dinleri arasında ilk insanın yaratılışı ile ilgili başlıca iki tasavvur bulunuyor. İlki Yahudi-Hristiyan geleneğinin ataerkil (erkek-egemen) tasavvuru, ikincisi de bazı uzak doğu din ve mitolojilerinde görülen anaerkil (dişi-egemen) tasavvur…

Bunlardan ilkine göre Tanrı, ilk önce celal (güç, kudret) sıfatının bir tecellisi olarak “erkeği” (Adem) yaratmıştır. Sonra onu yalnızlıktan kurtaracak, gönlünü eğlendirecek bir varlık gerekmiş, bunun üzerine de, onun kaburga kemiğinden bir parça alarak kadını (Havva) yaratmıştır. Dolayısıyla aslolan erkektir; kadın onun süsü ve eğlencesidir.

Bu anlayış Tevrat’ta aynen şöyle geçer:

Tanrı Adem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu… Sonra “Adem’in yalnız kalması iyi değil” dedi, “Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.” Derken Tanrı Adem’e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapladı. Adem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi. Adem “İşte bu benim kemiklerimden alınmış bir kemik, etimden alınmış bir ettir” dedi. Ona “kadın” denilecek, çünkü o adamdan alındı.” (Tekvin; 2/7, 21-23).

Bütün din ve mitolojilerde bozulmuş bir halde görülen, yüksek derecede “allegorik” anlatımlarla dolu olan ve aslında insanoğlunun zihninde bir “yaratılış muhayyilesi” oluşturmayı amaçlayan Adem kıssası, Tevrat’da geçtiği şekliyle erkeğin (Adem’in) mutlak önceliğini ve egemenliğini öngörür.

Nitekim daha sonraki bölümlerde Adem’i Havva, Havva’yı da yılan kandırıp yoldan çıkarır. Bu nedenle de yılan “Bütün yabanıl ve evcil havyanların en lanetlisi olarak anılmak, karnı üzerinde sürünmek ve ömrü boyunca toprak yemek, kadının ona, onun da kadına düşman olması” cezasına, Havva “Çocuk doğururken acı çekmek, kocasına muhtaç olmak ve onun tarafından yönetilmek” cezasına, Adem de “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamamak, toprak tarafından diken ve çalı ile karşılanmak, yaban otu yemek, toprağa dönünceye kadar alın teri dökerek kazanç sağlamak” cezasına çarptırılır. (Tekvin; 3/13-18).

İncil’e göre de, bizler işte bu işlenmiş “ilk günahın” cezasını çekiyoruz. Çektiğimiz ceza cennetten kovulma ve sürgün cezasıdır. O ilk günahın cezasını çaresiz hep birlikte çekeceğiz. Ancak bu lanet olası sürgün yerinden Tanrı’nın kuzusuna (İsa) bağlanarak yani kiliseye sığınarak ve papazların müşfik eline teslim olarak kurtulabiliriz. Çünkü o insanlığı bu ilk günahın ebedi cezasından kurtarmak ve keffaret olmak için çarmıhta kendini feda etmiştir.

Demek hayat dediğimiz maceranın bütün özeti budur.

Görüldüğü gibi Yahudi-Hıristiyan geleneğindeki yaratılış, erkek, kadın ve hayat tasavvuru gayet ataerkil ve karamsardır.

***

Kimi eski din ve mitolojilerde ise “yaratılış miti” tamamen anaerkildir. İnsanların topraktan doğuşu dişi doğurganlığının göstergesi olarak “tanrıça” kavramında belirir. Buna göre toprak, doğurganlık, verimlilik ve yaratıcılığı ile dişiyi simgeler. Hind kutsal metinleri Vedalar şöyle der: “Toprağa, annene doğru sürün” (Rig veda, x, 18, 10).

Keza bu mitolojilere göre ana tanrıça dişi olduğu gibi, yarattığı ilk insan da dişidir. Sümer teogonisine (tanrıların doğuşu) göre Tanrıça Nammu “gök ve yeri doğuran ana” ve “bütün tanrıları yaratan kadın ata” olarak tanıtılır. Nammu “ezeli deniz” demektir. Tüm canlıların yatağı olan “ezeli sular”, kadın doğurganlığı ile özdeşleştirilerek Tanrıça Nammu şeklinde ifade edilir.

Bu yaratılış mitosunun kendi “anaerkil” düzenini de doğurduğunu görüyoruz.

Bu düzende Anayer (matrilocation) kocanın, evlendikten sonra karısının ailesinin yaşadığı yere yerleşmesine dayalı evlilik düzeni demektir. Bugün o dönemlerden kalma sosyal düzen Hindçini’nin bazı bölgelerinde hala devam eder. Toprağın ve mülkün kadına ait olması, evin geçiminden kadının sorumlu olması, kadınların dünürcü olarak erkek istemeye gitmesi, erkeğin süslenerek “ana evinden” çıkıp kadının evine damat gitmesi vs. (Eliade).

Fakat zamanla bitki yetiştirmeye dayalı üretim düzeninin değişmesi, toprak ve suyun doğal yaratıcılığından kaynaklanan üretim mekanizmalarının yetersiz kalması, savaşların artması, bina, tapınak, yol, ve kanal yapımlarının artmasıyla kas gücünün öne çıktığını ve tarihin sürekli kadınların aleyhine işlediğini ve egemenliklerini büyük ölçüde kaybettiklerini görüyoruz.

***

Peki, acaba Kur’an bu konuya nasıl bakmaktadır?

Dikkatle baktığımızda manzara şudur;

Kur’an’ın, yukarıda kısaca özetini verdiğimiz ataerkil veya anaerkil yaratılış mitoslarını onaylamadığını görürüz. Keza zamanla adalet ve eşitlik kimin aleyhine bozulmuşsa ondan yana şeriatlar (hukuk vaazı) gönderildiğini, Kur’an’ın indiği çağa gelindiğinde durum iyice kadınların aleyhine bozulduğu için, kadın-erkek ilişkilerini düzenleyen ayetlerin tamamının kadınların lehine, onları korumaya ve haklarını iadeye yönelik olduğunu görürüz.

Bunun sebebi şu olmalıdır: Başlangıçta yaratılan erkek veya dişi “ilk insan” değil; ilk insanlık özüydü (nefs-i vahide). Bundan çift (zevc) olarak erkek ve kadın aynı anda varoldu. Kur’an şöyle der:

Ey insanlar! Sizi tek bir özden (nefs-i vahide) yaratan, ondan da iki eş (zevc) yaratan, sonra ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türetip çoğaltan Rabbinizin bilincinde olun. Adını dilinizden düşürmediğiniz Allah’ın öfkesini çekmekten sakının. Aile bağlarını gözetin. Allah hepinizi görüyor.” (4/Nisa; 1)

Bu ayette geçen iki kavramı mercek altına alalım: Nefs-i vahide ve Zevc.

NEFS-İ VAHİDE: Sözlükte “tek bir nefs, tek bir öz ” demektir. Öyle anlaşılıyor ki ayet Tevrat’ta geçtiği gibi, Allah’ın önce tek bir erkek yaratıp onun kaburga kemiğinden kadını yarattığını değil; her ikisini birden “tek bir özden” yarattığını anlatmaktadır (Ebu Muslim Isfahani). Yani: İlk insan (veya insanlar) türünün simgesi olarak Âdem ve Havva’nın, karşı cinsler olarak tek bir özden “birlikte” varolması söz konusudur. Çünkü Kur’an ısrarla yaratılış söz konusu olduğunda “nefsi vahide” tabirini kullanıyor. Tek bir rahimden (özden) doğan biri erkek diğeri kız “yumurta ikizleri” bir fikir verebilir. Demek ki ilk yaratılan tek başına erkek veya kadın değil; her ikisinin de içinden çıktığı tek bir öz (nefs-i vahide) dir. Sonra bundan erkekler ve kadınlar çoğalıp türüyor. (Bunun ne şekilde zuhur ettiğine dair değişik görüşler bulunuyor; tek bir Adem mi, yüzlerce Adem mi, evrimleşme mi? Buna ayrı makalede değineceğim. )

ZEVC: Sözlükte koca, karı, eş, çift, hayat arkadaşı demektir. Ayette geçen “nefs-i vahide” deyimine Adem veya erkek demenin bir manası olmadığı gibi “zevcehâ ibaresine de “Onun eşi (karısı)” veya “Onun eşi (kocası) demenin de bir manası yoktur. Bilakis bu “Ondan bir çift” manasındadır. Yani “Ondan (nefs-i vahideden) bir çift (zevc) yarattı.”

Zevc tabiri şu ayetlerde de “çift” anlamında kullanılmıştır:

İki çifti (zevceyn), erkeği ve dişiyi, akıtılan bir damla sudan yaratan O’dur (53/45-46).

Sizi tek bir özden yaratan, ondan da eşi ile huzur bulsun diye bir çift (zevc) vareden O’dur. Öyle ki eşi ile hemhal olunca, eşi hamile kalır ve onu bir müddet taşır. Doğuma yakın ikisi birlikte “Bize sağlıklı bir çocuk verirsen çok şükredeceğizderler. (7/189)

Allah sizi topraktan, sonra bir damla sudan yaratmış, sonra da sizi çiftler olarak varetmiştir” (35/11).

Şekiz çift (ezvâc) yarattı. İki tane koyun, iki tane keçi” (6/En’am; 143). Burada çoğul kipinde gelmesi 3-9 arası sayıların Arapça’daki kuralından dolayıdır. Aslında bu sekiz çift (zevc) demektir.

Demek ki “Ondan ‘zevc’ini yarattı” dan maksat, Adem’den Havva’yı, Havva’dan Adem’i veya erkekten kadını, kadından erkeği yarattı değil; “Ondan (nefsi vahideden) birbirine eş olarak bir çift yarattı demektir. Nitekim ayette cümlenin devamında erkek ve kadın tabirleri zaten ayrı ayrı kullanılıyor: “Sonra ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türetip çoğaltan…” (4/Nisa; 1).

***

Demek ki insan yaratılışının başlangıcı ne “ataerkil”, ne de “anaerkil” değildi. Tanrı ne güç ve kudret sıfatlarının (celal) tecellisi olarak önce erkeği, sonra da onun kaburga kemiğinden kadını yaratmış, ne de güzellik ve letafet sıfatlarının (cemal) tecellisi olarak önce kadını, sonra da ondan erkeği döllenmeden üreme (partenogenez) yoluyla doğurtmuştur.

Bilakis celal ve camal sıfatlarının her ikisi birden (aynı anda, hemdem, senkronik) bir şekilde tek bir insanlık özünde (nefs-i vahide) tecelli etmiş ve erkek ve kadın aynı anda bu tek özden varlık sahnesine çıkmıştır. Yani “işin kökünde” denklik vardır. Tek bir rahimden (sevgi ve merhamet yuvası) biri erkek, diğeri kız ikiz çocuğun doğması gibi.

Erkek ve kadın arasında dengesizlik ve eşitsizlik tarih sahnesine çıktıktan sonradır. Zamanla çeşitli toplamlarda iş ve üretim biçimleri veya sosyal sistemler kadının aleyhine işlemiş ve eşitsizlikler ortaya çıkmıştır. Allah da ilk doğuştaki adalet ve eşitlik durumunu sağlamak için adaletin yolunu gösteren peygamberler göndermiş, şeriatlar (adaleti sağlamaya yönelik hukuk düzenleri) vazetmiştir. Bunlardan en sonuncusu da Kur’anla gelendir. Kur’an’ın kadın-erkek ilişkilerine yönelik hükümlerinin neden sürekli kadınlardan yana olduğu buradan anlaşılabilir. Maksat ilk yaratılış anındaki denklik durumunu yeniden tesis etmek, onu bir toplumsal sistem dahilinde tezahür ettirmektir. Hak ve adalet mücadelesi bunun için vardır.

***

Yeri gelmişken, Kur’an’da Adem’in “cennetten kovulması” diye bir şeyi de göremiyoruz. Bu, Hıristiyan teolojisi olup dünyayı bir “kovulma yeri” olarak görür. Halbuki kovulan şeytandır; yani Adem’in veya Havva’nın (insanların) içinde dolanan kötülük dürtüleridir. İnsanoğlu (Adem) bunları içinden sürekli kovmalıdır. Bir hadiste geçtiği gibi şeytan, damarlarda kanın dolaştığı gibi insanın içinde dolaşır.

“Kovulma” diye yorumlanan olay Kur’an’da şu şekilde geçer:

Allah “Birbirinize düşman olarak gidin/dağılın. İşte size bir süreye kadar barınma ve geçinme yeri olacak yeryüzü! Orada yaşayacak, orada ölecek ve orada diriltileceksiniz” dedi.” (A’raf: 24-25)

Ayette geçen [ ihbitû] kelimesi “İnin” değil “Gidin, dağılın” anlamındadır (Ebu Muslim Isfehani). Yani: Yeryüzünün bağlık bahçelik bir diyarında (Kabe ve civarı o zamanlar cennet gibi yemyeşil bir yerdi) yaratıldıktan/göründükten sonra zaman içinde “dağıldılar, başka yerlere gittiler, birbirlerinden ayrıldılar” denmek isteniyor. Bu durum emir kipinde (gidiniz, dağılınız) şeklinde ifade ediliyor. Cennetten yeryüzüne kovulma yok, yeryüzünün cennet gibi yeşillik bir diyarından başka yerlerine gitme, dağılma var. “Mısır’a gidiniz” [İhbitû Mısran ] ayetinde (2/ 61) geçtiği gibi.

Aksi halde Hırıstiyanlığın “aslî günah doktrini” onaylanmış olmaktadır. Oysa ibareyi ilk insanların yaşadığı yerde çoğalmalarına, çevrenin genişlemesine, ilişkilerin giriftleşmesine, çıkar kavgalarının başlamasına, haset, aldatma, kin ve düşmanlıkların körüklenmesine ve giderek çıkan mücadele ve kavgalara yormak daha isabetli görünmektedir.

Bu durumda ayette (ilk) insanların bir arada yaşayamaz hale gelmeleri, bölünüp parçalanmaları ve yeryüzünün başka diyarlarına dağılmaları, gitmeleri anlatılmış olur. Bu okumaya göre kıssada aslî günah, cennetten kovulma, dünyaya sürgün, dünyada ceza çekme, insanlığa Tanrı’nın ölüm yargısı vs. diye bir şey yoktur. Anlatılmak istenen; insanlığın tabiî gelişimi, ilk ortaya çıktıkları yeryüzünün o bağlık bahçelik bölgesinde birlikte yaşarken giderek ayrılığa düştükleri ve yeryüzüne dağılarak ayrı ayrı toplumlar haline geldikleridir.

Nitekim sosyoloji ve antropoloji tarihi de bu yorumu desteklemektedir. İnsanların Ortadoğu denilen coğrafyadan yeryüzüne dağıldığı, bu bölgenin zamanla çöle dönüştüğü, zorlayıcı iklim koşullarının ve hayat şartlarının giderek insanları göçe zorladığı ve yeryüzünün belli başlı ırmak, göl ve deniz kenarlarına doğru gittikleri/göçtükleri/dağıldıkları hepsinde de ortak temadır.

Bu anlamda Mekke’deki Kabe’nin, “insanlığın ayağa kalktığı yer” (qıyamen li’n-nâs), insanlar için yapılmış ilk ev (evvelu’l-beyt) veya en eski ev (beyt-i atik) olmasının ne demek olduğu anlaşılabilir. Demek ki derin hac kültüründe Kabe’nin önemi sanıldığından çok daha büyüktür. Çünkü orası aynı zamanda hem Adem’in (insan türünün) , hem de Allah’ın evidir. Suların kuzeye çekilmesiyle (buzul çağından sonra) başlayan insanlığın yeryüzü serüvenini açıklar ve Allah-insan arasındaki ontolojik bağı sembolize eder.

İslam’ın büyük tarih filozofu İbni Haldun bu durumu şöyle açıklar: “Bil ki, alemin ahvalini inceleyen hükemanın (coğrafyacı filozofların) kitaplarından açıkça anlaşılmaktadır ki, arz küre şeklindedir. Her tarafı su unsuru ile kuşatılmıştır. Su üzerinde yüzen bir üzüm tanesi gibidir. Sonra arzın bazı yerlerinden sular çekilmiştir. Zira Allah orada hayvanları ve canlıları oluşturmayı (tekvin) ve diğer şeylere karşı hilafete haiz (Bakara, 30) insan türü ile oranın umranını irade etmiştir...” (Mukaddime).

***

Demek ki, insan türü, kadın-erkek tek bir özden (nefs-i vahide) birlikte yaratılmış/varlık sahnesine çıkmıştır. İşte bu varlık sahnesine çıkış, üzerine bastığımız yeryüzünün “bir yerinde” gerçekleşmiş, dünyadan ayrı cennet diye bir yerden buraya kovulmamış/düşmemişlerdir.

Cennet kıyamet koptuktan sonra, ahirette olacaktır.

Şu halde insanlığın ırk ve cinsiyet olarak kökleri birdir. Kur’an işte buna “nefsi-vahide” diyor.

Bu durumda Arab’ın Aceme, kadının erkeğe veya erkeğin kadına üstünlüğü yoktur. İnsanlığın birliği ve eşitliği esastır. Farklı yapı ve karakterde olmaları insanlık bakımından da üstün olacakları anlamına gelmez. Allah katında ve insanlık ilişkilerinde eşittirler. Çünkü varlık sahnesine birlikte çıkmışlardır. Birlikte yaşayacak, birlikte gülecek, birlikte ağlayacak ve birlikte güçlüklere göğüs gereceklerdir. Sonunda Allah’ın huzurunda, varlık sahnesine çıktıkları gibi birlikte hesap vereceklerdir. Üstünlük ancak Allah bilinci ile yaşama (takva) iledir.

Keza bu dünyada çektikleri acı sürgün cezası değil; oluş ve varoluş sancısıdır. Çünkü bütün doğuş ve oluşlar sancılıdır. Tohum topraktan, civciv yumurtadan, bebek rahimden yarılıp sökülerek doğar. Bunun için de doğuş ve oluş sancısı çeker. Kadının ay hali bu nedenle bir pislik, hastalık veya uğursuzluk değil; doğuş ve oluş sancısı (eza) dır. Allah’ın yaratma eylemine rahimlik etme hazırlığıdır: “De ki: “Yarılıp ortaya çıkanın Rabbi’ne (Rabbu’l-Felaq) sığınırım.” (Felaq; 113/1).

Şu halde kimi ırkların ve milletlerin kendini ana insanlık yolundan, kimi erkeklerin veya kadınların da kendilerini ana insanlık özünden ayırmaya kalkmasının manası yoktur. Bir tek kökten geldiğimizi görmüyor muyuz? İnsanlığın birliği (tevhid) ve eşitliği (adalet) fikrini bundan daha güzel hangi kitap anlatabilir?

Bunları eski çağarlardan masal olsun diye anlatmıyoruz.

Günümüzü, çağımızı, doğrudan doğruya kendimizi anlatıyoruz.

Çünkü her doğan çocuk Ademdir.

Her doğan çocukla birlikte Adem kıssası yeniden başlar…

Recep İhsan ELİAÇIK



__________________
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
Yukarı dön Göster savasen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: savasen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Ademin ve eşinin Cennet'ten kovulması hakkında Prof. Bayraktar Bayraklı'nın yorumu:

Bakara suresinin 35. ayetini yorumlayan bazı yorumcular, Hz. Adem'in yaşamı anlatılırken bahsedilen cennetin dünyada bir bahçe olduğunu, çünkü Hz. Adem'in dünyada yaratıldığını söylüyorlar. Ta-Ha suresindeki ayetlerde geçen, güneşten kavrulma, susuzluk çekme hisleri de dünyada yaşanacağından Adem'in yaşadığı cennet bu dünyada olmalıdır.

Hz. Adem'in dünyadaki cennette yaratıldığını kabul edenlerden biri de, bu konuda görüşlerine başvurduğumuz Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi öğretim üyesi Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı."Cennet, bostan anlamına gelir. Baktığın zaman toprak görülmeyecek kadar ağaç ve meyve ile örtülü yer, demektir" diyen Prof. Dr. Bayraklı'ya göre, öldükten sonra gideceğimiz cennet yaratılmadı. Çünkü Allah Hz. Adem'i topraktan yarattığını söylüyor; bu nedenle cennette ne toprak ne de şeytan ve günah olur. Hz. Adem'in Arabistan'da Mekke'de yaratıldığını söyleyen Prof. Dr. Bayraklı şu bilgileri veriyor:

"Allah, Hz. Adem'i yeryüzünde yarattım, diyor. Yeryüzünün neresinde olduğunu ise ilk mabedin Kabe olduğunu bildiren ayetten anlıyoruz. İlk mabedi yapan da Hz. Adem. Adem ile Havva'nın cennetten kovulma olayı ise, Allah'ın ceza olarak Arabistan'ı çöle çevirmesi demek. Çöle dönme olayı sırasında Hz. Adem ile Havva birbirini kaybediyor. Yıllarca yalnız yaşıyorlar. Daha sonra Arafat dağında buluşuyorlar. Cennetten indirilme olayı yok. İndirilme olgusu cennetin çöle çevrilmesidir."

www.ilkayet.net



__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
iblissavar
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 06 subat 2007
Gönderilenler: 363
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iblissavar


 Alıntı:
     "İnsanlığın Rabbi tek Allah’ın “ipine” sarılmadıkça, onun yarattığı fıtrî gerçeğe dönmedikçe, kendilerini normal insanlardan üstün ve seçilmiş ırk olarak görmeyip, insanlık ailesinin eşit fertleri olduklarını kabul etmedikçe ve de insanlığın “ipine”; yoluna, temel değerlerine, sağduyusuna ve vicdanına dönmedikçe alçaklık damgası yemeye mahkûmdurlar.
   Böyle kendilerini
üstün ırk veya seçilmiş millet sayarak kendilerini insanlığın gidişatından büyüklük taslayarak ayırdıkları, kendileri dışındaki milletlere üstten bakıp kendilerini onlarla eşit görmedikleri ve böylece insanlığın ortak yürüyüşüne katılmadıkları sürece Allah’ın gazabına uğrayacaklar ve “insanlık vicdanı” onları daima dışına atacaktır."
 
     Kendilerini seçilmiş ırktan görüpte,AllaH'ın tanışmamız için varettiği diğer ırk ve ulusları hor gören tüm kafatasçı ve kavmiyetçi anlayışlara ve aramızda bir sevginin oluşması için yaratılmış kadın ve erkeği düşman telakki eden anlayışlara karşı güzel bir yazı olmuş.
  Rabbim bizi Kurani kavramlar dışında birşeyle övünmekten ve yerinmekten uzak tutsun inşallah.



__________________
ŞEYTANDAN VE ONUN EVLİYASINDAN KAÇINMANIN EN İYİ YOLU,ŞEYTANA KÜLAHINI TERS GİYDİRMEKTİR!
Yukarı dön Göster iblissavar's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iblissavar
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats