HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: Tüyleri diken diken eden bir alıntı Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
hidayet
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 29 temmuz 2007
Gönderilenler: 3
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hidayet

Amerika'nın muhtelif üniversitelerinde görev yapan matematik Prof. Jefri Lang İslam'a giriş hikayesini yazmış olduğu "Melekler Soruncaya Kadar" isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle, ruhani duygular arasında ilk namazını şöyle dile getiriyor:

Müslüman olduğum gün cami imamı, bana namazın kılınışını açıklayan bir kitap verdi. Ancak Müslüman talebelerin buna endişelendiklerini gördüm, bana: Acele etme, rahat ol, zamanla yavaş yavaş yaparsın, dediler.
Ben de kendi kendime, namaz bu kadar zor mu, dedim ve talebeleri duymamazlıktan gelerek, hemen vaktinde beş vakit namaz kılmaya karar
verdim. O gece, loş ve küçük odama çekilerek kitaptan
abdest ve namaz hareketleri egzersizlerini yaptım, namazda okunacak bazı
surelerin Arapça okunuşlarıyla İngilizce anlamlarını ezberlemeye çalıştım.

İlk namaz denemesi için kendime güven gelince yatsı namazını kılmaya karar verdim. Vakit gece yarısıydı, kitabı alıp banyoya girdim, kitabı açarak, mutfaktaki ilk yemek denemesi yapan aşçı gibi kitaptaki talimatları dikkat ve incelikle bir bir uyguladım.

Abdest bitince odanın ortasında durup, kapı ve pencerelerin kilitli ve
kapalı olmasından emin olduktan sonra kıble olarak bildiğim tarafa
yöneldim, derin bir nefes aldım ve elimi kaldırarak alçak bir sesle Allahü
Ekber dedim. Kimsenin beni işitmemesini ve görmemesini umuyordum, yavaş yavaş Fatiha suresi ile kısa bir sureyi Arapça olarak okudum. İkinci bir tekbir alarak Rükua gittim, rükuda biraz tedirginlik hissettim, çünkü hayatımda hiç kimseye eğilmemiştim. Odada yalnız olduğumu hatırlayınca sevindim. Sübhane Rabbiyel Azim dediğimde kalbimin hızla çarptığını hissettim.
Tekrar tekbir getirerek doğruldum ve artık secdeye varma zamanı gelmişti. Secdeye varmak üzere ellerimi ve dizlerimi yere koyunca donakaldım, secdeye gidemiyordum, efendisinin önünde başını yere koyan köle gibi yüzümü, burnumu yere koyup kendimi zillet sandığım bir duruma düşüremiyordum, üstelik bacaklarım da katlanamıyordu,utandım gülünç duruma düştüm zannettim. Bu durumda beni gören, arkadaş ve
tanıdıklarımın önünde acınacak ve alay edilecek halimi düşündüm,
arkadaşlarımın kahkahalarını duyar gibi oluyordum.

Bir müddet tereddüt ettikten sonra derin bir nefes aldım, başımı seccadeye koydum, dikkatimi dağıtacak düşüncelere yer vermeden ikinci secdeye de vardım. Bu esnada kendi kendime "Daha önümde üç tur daha var" diye düşündüm ve kararlıydım: Neye mal olursa
olsun bu namazı tamamlayacağım. Son secdede tam bir sükûnet hissettim.
Nihayet teşehhütten sonra selam verdim.

Selamdan sonra bulunduğum yerde olduğum gibi kaldım, geriye dönüp nefsimle giriştiğim savaşı aklımdan geçirdim, bir savaştan çıktığımı hissettim, sonra başımı önüme eğerek mahcup bir şekilde “Allah'ım geri zekalılığımdan ve tekebbürümden dolayı beni bağışla, uzak
bir yerden geldim ve daha önümde kat edilecek uzun bir yol var,” diye dua
ettim.
Bu esnada daha önce hiç yaşamadığım bir şeyi hissettim. Bunu kelimelerle ifade etmek mümkün değil. Vücudumu, kalbimin bir noktasından çıktığını hissettiğim ve anlatmaktan aciz kaldığım bir dalga kapladı, soğuk gibiydi, ilk etapta irkildim, vücuduma olan etkisinden ziyade garip bir şekilde duygularımı etkiledi ve görünür bir rahmetin varlığını hissettim. Bu rahmet sonra içime nüfuz ederek içimde kaynamaya başladı.

Sonra sebebini bilmeden ağlamaya başladım, ağlamam artıp göz yaşlarım aktıkça, rahmet ve lütuftan harika bir gücün beni kucakladığını hissettim. Günahkâr olmama rağmen, günahlarımdan veya utanç ve sevinçten dolayı ağlamıyordum. Sanki büyük bir set açılmış ve içimdeki korku ve keder sel olup gidiyor.

Bu satırları yazarken kendi kendime diyordum: Allah'ın rahmet ve mağfireti, sadece günahları affetmiyor, o aynı zamanda bir şifa ve bir sekinedir. Uzun bir süre başım eğik bir şekilde öylece diz üstü kaldım. Ağlamam durunca, yaşadığım deneyi akıl ile izah etmenin mümkün olmadığını anladım. Bu esnada idrak ettiğim en önemli husus ise, benim Allah'a ve namaza şiddetle muhtaç olduğum gerçeği oldu. Yerimden kalkmadan önce de şu duayı yaptım: “ Allah'ım bir daha küfre girmeye cüret edersem beni, o küfre girmeden önce öldür ve bu hayattan kurtar” hata ve eksiksiz yaşamanın çok zor olduğunu biliyorum, ancak şunu yakînen biliyorum ki, bir tek gün dahi olsa Sensiz yaşamak, Senin varlığını inkâr etmem mümkün değildir.

Yukarı dön Göster hidayet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hidayet
 
hidayet
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 29 temmuz 2007
Gönderilenler: 3
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hidayet

Şeytanlar başında bekliyorlar.Belkide on'larca.O namaz kıldığında etrafında pervane oluyorlar.Ama ona dokunamıyorlar.Onu iteleyip namazdan uzaklaştıramıyorlar.Sadece fısıldıyorlar! şeytan ne kadar da çaresiz değil mi? O güzel insan secde etmesin diye neredeyse ona yalvaracak. Veee herşeye rağmen secdeye giden bir alın.İşte şeytanın çaresizliğinin kanıtı burda saklı.Birde zavallılığının ayan beyan görünmesidir bu. Hepimiz etrafımızda vızırdayan bir sürü sineğe sinir oluruz.Sinek en fazla bir ısırık alır. Şeytan, bizim kanımıza muhtaç olan bir sivrisinektir.Biz olmazsak onun bir manası olmaz.Varsın emsin kanımızı, canımıza da kastedemez ya...

Yukarı dön Göster hidayet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hidayet
 
omertsl
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 06 temmuz 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 107
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı omertsl

hidayet Yazdı:

"Abdest bitince odanın ortasında durup, kapı ve pencerelerin kilitli ve
kapalı olmasından emin olduktan sonra kıble olarak bildiğim tarafa
yöneldim, derin bir nefes aldım ve elimi kaldırarak alçak bir sesle Allahü
Ekber dedim. Kimsenin beni işitmemesini ve görmemesini umuyordum, "

Ah ah insanı bu şeytani duygular dinden uzaklaştırıyor işte...Kırmızı ile işaretlediğim bölümü açıklamak istiyorum.Bu insanın gerçek duygusu değildir bundan şüphem yok..!Bu toplum başlığı altında şeytan oyunudur.Toplum ne der!"Aman bu müslüman olmuş" diye gülerler alay ederler benimle!Bu insan dürtüsü değildir...Şunuda belirteyim bazı cahil insanlar yüzünden İslamiyet "o Medeni din o çağdaş din" Türkiye'ye ya yanlış tanıtıldı yada Türkiye yanlış tanıdı!...Yazık.Zaten git bir gence sor deki "müslümanları nasıl bilirsin?" der ki : Gerici(çağdışı) , kadınları örten Çok fazla baskıcı vs şeyler söylerler...Yazık çok yazık.Sormaya da gerek yok zaten gençlerin 4'de 3'ü bu düşünceleri paylaşır bundan hiç şüpheniz olmasın(çünkü çok cahiller)... Ki aynı şey büyük insanlar içinde söylenebilir... 

İslamiyeti yanlış tanıtanların , yanlış tanıyanların yakalarına elbet birgün yapışacağız ...



__________________
ZUHRUF/22:Hayır!"Sadece,biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk,biz de onların izinde gidiyoruz"derler.

ATALAR(beleşçilik) DİNİNE SON!!!(Öncenin Putperest'i , şimdinin Sözde Müslümanı...)
Yukarı dön Göster omertsl's Profil Diğer Mesajlarını Ara: omertsl Ziyaret omertsl's Ana Sayfa
 
akremkiran
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 06 haziran 2007
Gönderilenler: 2
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı akremkiran

   Rabbimm bağışlaması ve esirgemesi bol olandır ve her işinde mutlaka bir hikmet vardır bize namazı yazmışsa elbette bunda bir hikmet sahibidir...
   Benzer duyguları bende  inanmaya ilk başladığımda ve ilk namazımı kıldığımda hissetmişstim Yüce Allah'ıma şükürler olsun beni onun
kulluğuyla ödüllendirdi, hemde olanca inkarıma rağmen... Yüce Rabbimm'e
 sonsuz şükürler olsun...
  
Yukarı dön Göster akremkiran's Profil Diğer Mesajlarını Ara: akremkiran
 
zübeyr
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 30 mart 2008
Yer: Uganda
Gönderilenler: 126
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı zübeyr

http://www.taraf.com.tr. alıntı.

BİR ASKERİN SAVAŞ İTİRAFLARI - TUĞBA TEKEREK - Istanbul - 31.08.2010


    Trabzonlu er, savaşta insani değerlerini nasıl yitirdiğini anlattı: Kürtler’i zaten sevmiyordum Köylerini yaktık, yıktık. Öldürdükçe arkası geldi. 16 yıldır yaşadıklarımı üzerimden atamadım

    


Ali Altay “Ne varsa geçmişinde öyledir insanlar” diyor. Ali’nin albümünde anne babasının siyah beyaz resimleri, gülümseyen çocukluk fotoğrafları, haşarı liseli fotoğrafları var. Bir de ölü insan resimleri... Güneydoğu’da askerlik yaparken öldürdükleri ve sonra şiddet uyguladıkları PKK’lıların resimleri.

Ali Altay “Her katil cinayet mahalline dönmek ister” de diyor; “Bu bir hesaplaşmadır. Ben de Güneydoğu’ya gitmeyi çok düşünüyorum”. Nitekim benimle yaptığı konuşmada Güneydoğu günlerine epey zorlu bir yolculuk yaptı Ali. Hayatında ilk kez gördüğü bir kişiye ‘kulak’lı, bebekli, mayınlı hikayeler anlattı. Geçmişine şimdi sizin elinizde tuttuğunuz bu sayfayı da ekledi.

» Ne zaman askere gittin?

Kasım 94’te. 94-95 en hareketli dönemdi, ben de o dönem Bitlis’te komandoydum.

» Gitmeden önce neredeydin, ne yapıyordun?

Ben Trabzon doğumluyum. Ortaokulu bıraktım, 17-18 yaşında İstanbul’a geldim. İstanbul metrokent, orada bir fırsatın varsa, burada bin fırsatın var, ben de özgürlüğüne düşkün bir insanım. İstanbul’a gelirken burada hiç tanıdığım da yoktu. Kendi şartlarımı oluşturdum, geldim. Askere gitmeden önce gündüz kafede gece aynı gruba ait barda çalışıyordum.

» Nasıl bir aileden geliyorsun?

Babam işçi emeklisi, biz 6 kardeşiz. Kendimi bildim bileli, Trabzonluyuz, milliyetçi insanlarız. Dedem Kurtuluş Savaşı’nı yaşamış bir insan.

» Askere gidişin nasıl oldu?

Askere severek gittik. İstesem gitmezdim zaten, o dönem İstanbul’da ikametgâhım yoktu. Kurada Isparta Dağ Komando Eğitim çıktı. Yüzde 99 doğuya gitmeye hazırlıklıydım, istiyordum, içimde vardı.

» İlk görev yerin neresiydi? Oraya gidene kadar ruh halin nasıldı?

İlk görev yerim Bitlis Hizan’dı. Trenle İstanbul’dan çıktık, gidiyoruz. Bir tren düşün, ucu bucağı görünmüyor. Üstünde toplar, tanklar var, askeri mühimmat var. Güvenlik nedeniyle gündüz gidiyoruz, gece duruyoruz. Bingöl Genç’e gelene kadar biz hâlâ olayın dalgasındayız. Orada yaşamamışsın ya bilmiyorsun, hamsın. Askeri anlamda da olmamışsın. Teoride birşeyler öğrenmişsin, kendi kendine olduğun yerde bir şeyler yapmışsın. Macera yaşıyorsun, bir çeşit safariye gitmişsin o âna kadar... Ama ne zaman ki Bingöl Genç’e vardık... Vadinin bir tarafında terörist, diğer tarafından asker var, çatışmanın ortasından geçiyor tren, camlar kırılıyor. Bize çelik başlık vermişler, herkes savurup atmış, ben de benimkini koltuğun altına sokmuşum. Çıkartıp takacağım. Ama takılmış, çekiyorum çekiyorum gelmiyor. Olay koptu artık, sınırdasın. Baktım çıkmıyor. Yemin ederim, yattım kafamı orada içine soktum.

» İlk çatışmanı böylece görmüş oldun..

Asıl vadiyi geçtikten sonra, yola bomba koymuşlar, bizden bir önceki tren dere yatağına devrilmiş. O anda anladık ki, hiçbir şey sürpriz değil artık.

» Nerede kaldınız Hizan’da?

Bize Sakıp Sabancı Öğrenci Yurdu tahsis edilmiş. orda kalan az öğrenci varmış, bizim için boşaltılmış. Güzel, konforlu bir yer. Ama binaya girdik, psikolojimiz bozuldu. Orada öğrenciler her yere yazmışlar “Biji Apo” “PKK Büyük” “Yaşasın Gerilla”. Tuvalete gidiyorsun, oturuyorsun, kapıyı çeviriyorsun, arkasında Kürt bayrakları.

» “Biji PKK”yi görünce, orada yaşayan Kürtler için ne hissediyorsun?

Bizde eskiden beri vardır. Karadeniz insanı Kürtleri sevmez, ciddi anlamda sevmez, ne yalan söyleyeyim. Tabii onları görünce psikolojin bozuluyor. Buradan baktığın zaman; “Orada birkaç tane terörist var, halk ayrı”. Ama dışarıdan gördüğün gibi değil. Aslında hepsi bir. Tarladaki de bir dağdaki de bir. Halk onlara terörist falan demiyor, “Oğlumu askere gönderdim” diyor. Oradaki insanların PKK’ya müthiş desteği var. Eskiden bu çok anlaşılmıyordu da şimdi panellerde, mitinglerde, sanal alemde çok rahat görebiliyorsun. 11 milyon Kürt varsa bunun on milyonu rahat PKK’yı destekliyor. Diğer bir milyon da kişisel çıkarları için ayrı düşmüştür.

» Sen de Kürtleri düşman olarak görüp ona göre davranıyorsun o zaman?

18-19 yaşında birisin, çok sağlıklı düşünmeyebilirsin. O dönem öyle düşünüyorsun ama aslında öyle değil. O zaman “Herkesten her şeyi beklemen lazım” diye düşünüyorsun. Bekliyorsun da. Sürpriz de olmadı zaten. Ondan sonra olaylar gelişti.

» Nasıl gelişti?

Dediler ki; âdettendir, buraya gelen her birliğe bir “Hoşgeldin” yaparlar. Biz de “He yaparlar” falan, hâlâ olayın tam ciddiyetinde değiliz. Sonra bir gece “Hoşgeldin” yaptılar. Milli maç var. Herkes gazinoda maç seyrediyor. Biz de bir arkadaşla nöbetteyiz. Yağmur yağıyor, gök gürlüyor. Puslu bir hava. Roket geliyor. Kavak ağaçlarından birine vuruyor, ağaç yarılıyor. Biz yıldırım düştü sanıyoruz.

» Sonra?

Sonra silahlı tacizler başladı. Telsizden anons geçiyorlar: “Sizin tarafa doğru geliyorlar”. Biz iki kişiyiz orada, 20 yaşına daha yeni girmişiz. Oradan şallı şalvarlı geliyorlar. İki kişi 20 kişiye kahramanlık yapacak durumun yok. Can tatlı. Siperde kim duracak? Siper hedef. O kadar kafamız çalışıyor. Siperi terk ettik, bulunduğumuz yerin yan tarafı bataklıktı, yattık suya boynumuza kadar. Geçtiler, kalktık. Taciz ateşiydi zaten baskın değildi.

» Ciddi çatışmalara girdiniz bunun dışında herhalde...

Kimsenin yapamadığını yaptık, istikrar sağladık bölgede. Mesela Kolludere diye bir yer var. Orada, PKK 300-400 kişilik Jandarma Karakolunu tahliye etmiş, Örgüt, bayrağı çekmiş. Kurtarılmış bölge ilan etmiş orayı. Biz duyduk, şok olduk. O derece gelişmiş olaylar. İlk o bölge kurtarıldı bizim dönemimizde. Yüklü bir çıkarma yapıldı oraya.

» Peki bu süreçte psikolojinin yavaş yavaş değiştiğini hissetin mi?

Bölgeye gittiğinde insani değerleri olan bir insansın. Gayet nizami davranıyorsun, prosedürü uyguluyorsun. Ama sonra... İlk JİTEM olayını orda gördüm ben. Biz adamları teslim alıyoruz, helikopterle Jandarma İstihbarat binasına getiriyoruz. Helikopter pisti tepede. Nerden baksan 100- 150 basamak var aşağıya doğru jandarma binasının kapısına. Önce adamları kolunda indiriyorsun. Bunu bir kere yapıyorsun, iki kere yapıyorsun. Ama sonra o kadar insanlıktan uzaklaşıyorsun, yozlaşıyorsun ki...

» Ne yapıyorsun?

Pistin başındasın, adamın kolları bağlı, oradan aşağı yuvarlıyorsun; “Yolluyorum, geliyor, aşağıdan al.” Artık insani değerlerini kaybediyorsun, kontrolden çıkıyorsun. Gerek öldürülme korkusu, gerek onların sana yaptıkları... İlk ben orada anladım bir şeyler kaybettiğimi.

» Aşağıya yuvarladığınız adamlar yaralanıyor tabii...

Kolu bacağı kırılanlar olur ama ölmez, en fazla kırık çıkık olur. O da çok önemli değil zaten.

» Başka neler gördün askerde?

Bana “Senin hemşerin var Trabzonlu, terhis oluyormuş, JİTEM binasında. Onun yerine yerleşirsen operasyona çıkmazsın, rahat olursun” dediler. Benim de bir beklentim yok, ama “Gideyim tanışayım” dedim. Gidiyorsun, yerin altında tutuklular var. İçerisi bir pislik kokuyor, rögar yanından geçersin ya, öyle. Yemişler yapmışlar, yedikleri hücrelere yapıyorlar dışkılarını. JİTEMciler orada. Bir şiddet var içerde, bir şiddet var, böyle bir şey yok yani.

» Senin arkadaş ne yapıyor?

Koridorun sonunda. Çalışıyor, girmiş birine çalışıyor. Kan ter içinde kalmış adam, kalbi duracak nerdeyse. Prosedür gereği, sorgulananın gözü bantlı. Çocuk uyarmış ‘gözbantını açma’ diye. Bu da omzuyla açmaya çalışmış... Bizim Trabzonlu kırmış kafayı zaten. Dolayısıyla fena şiddet var. Ki o dönem herkese... Herkesten şüphelenmek zorundasın, şüpheleniyorsun da zaten. Bizim dönem olağanüstü haldi, belli bir saatten sonra dışarı çıkmak yasak... Vurabilirsin, yolda kimi görürsen gör. Vur emri var çünkü.

» Öyle vurduğunuz birileri oldu mu?

Bir asker vardı mesela... Çocuk askerliğini batıda yapmış, terhis olmuş. Köyüne gelmiş, akşam yan köye kız arkadaşını görmeye gidiyor. Orada herkesin evinde keleş (kalaşnikof silah) var. Yanına kendini korumak için silahını alıyor. Yan köye giderken bizim görüntüye giriyor, silahlı da görünce hiç sorgusuz sualsiz vurursun, vurduk.

» Sen mi vurdun?

O anda herkes ateş ediyor. Bunu “sen vurdun” diye kimse diyemez. Sen oradan ateş ediyorsun o oradan ateş ediyor. Bölgeyi komple tarıyorsun. Biz ilk başta ateş etmedik, bayağı yol verdik ona, bu öncü grup diye, arkadakileri bekliyoruz. Arkadan kimse çıkmayınca bari öncüyü kaçırmayalım, dedik. Vurduk. Ondan sonra soruşturma açılıyor, kimliği ortaya çıkarılıyor. Biz terörist vurduk, diye seviniyoruz tabii. Sonra masum çıktı ama olabilir. İş kazası.

» Başka ‘iş kazası’ oldu mu?

Mesela birini aldık, kamyoncu, kuru gıda getiriyor. Direkt örgüte yardım yataklıktan aldık. Soruşturma bitti, evrakları geldi, bırakıldı adam. Ama bir hafta da arabada yattı, gidemedi. Çünkü o evrakları gelene kadar boş durmuyorsun, adama çalışıyorsun. Bilgi bilgidir diyorsun, taze bilgi istiyorsun, çalışıyorsun.

» Askerlikte seni en çok etkileyen olay neydi?

Köylerin yakılmasına karşıydık. Yakıyorduk yıkıyorduk ama... 80’e yakın köy boşalttık. İnsanlar çaresiz, diyor ki “Nereye gideceğim?” “Ya nereye gidersen git, umurumda değil kardeşim, boşaltacaksın” diyorsun. Yağmalıyorsun, koyunu keçisi var, onu telef ediyorsun, şiddet uyguluyorsun. İlk yaptığında “Aaa yapamam” diyorsun, ikincide “Yapamam” diyorsun, üçüncüde herkesten güzel yapıyorsun. Ama bunları çaresizlikten yapıyorsun. Devlet o bölgede otoriteyi sağlayamıyor, onun için boşaltıyor, sen olsan sen de yaparsın.

» Köy yakmaları sırasında inanılması zor hikayeler anlatıyorlar. Ateşe atılan bebeklerden bahsediliyor. Sen gördün mü böyle şeyler, yaptın mı?

Ben yapmadım ama şiddet var tabii. İnsan psikolojisi bozuluyor orda. Bu tür şeyleri çok fazla yadırgamamak lazım. Dışarıdaki insan yadırgayabilir ama orada psikolojisi bozulmuş insan için çok anormal birşey değil o. Arkadaşını vuran bile var orda.

» Bir de anahtarlığında PKK’lılardan kestiği kulakları taşıyanlar var...

Doktor geliyordu, “Arkadaşlar lütfen ben gittikten sonra kesin kulakları” diyordu. Kestik biz de ama “Anahtarlık yapayım, saklayayım” demedik. Onlar da bizim askerlerin pipisini kesmişlerdi ama öyle deme. Bak mesela buna öldürdükten sonra şiddet uyguladık. (Ölmüş bir PKK’lının fotoğrafını gösteriyor albümünde) Ayaklarından bağlamıştık, sarkıttık yukardan aşağı.

» Hiç kopma noktasına geldiğin zamanlar oldu mu?

Oluyor tabii. Aylardır oradasın, görev yapıyorsun. Bir tarafta milliyetçi duygularla çatışıyorsun bir tarafta ölen insanlar var.Haberlerde bakıyorsun ki, Hülya Avşar’ın gözlerinin haberi yarım saat, ‘Hakkari’de şehit’ altyazı geçiyor, haber bile olmuyor. O kadar değerin var. Bunun ötesi yok yani. Saçma birşey.

» Yanında ölen arkadaşların oldu mu?

Biz en az zayiat veren bölüktük. Bir tane şehit verdik.

» Nasıl oldu?

Telefon hattını kesmişler, tamir etmeye gidiyor, mayın koymuşlar, basıyor o da. Çok kötüydü... Antipersonel mayın... Bastığın zaman kuruluyor, ayağını kaldırdığın zaman da mekanizma çalışıyor, yerden fırlıyor, bel hizana kadar geliyor, orada patlıyor. Dolayısıyla tahrip gücü çok yüksek. Kol bacak... Onu gördük zaten ya... Buradan bakınca film gibi ama orada olunca öyle olmuyor. Kolu kopmuş, bacağı kopmuş, çok hoş bir şey değil.

» Şimdi geriye baktığında bu Güneydoğu’da yaşananlar için ne düşünüyorsun?

Bizim dönemizde Çevik Bir, biz bölgeye gittiğimizde “Hayırlı olsun”a geldi. Bize dediği şuydu: Orada iki tane g... boklu Kürt var, siz dört buçuk ay eğitim aldınız, göz bebeğimizsiniz, çok iyi eğitildiniz. Gerillaya “iki tane g... boklu Kürt” dedi adam. Şimdi de aynı şeyi söylüyorlar. “Vatan sana canım feda”. Üstünde yaşamadıktan sonra, vatan nereye kadar, neye yarar. Tamam vatan uğruna öl ama bu saçmalık. Diyorlar ki 30 yılda 50 bin insan kaybettik. Komik! Ortada hiçbir şey yokken. Ortada harbiden hiçbir şey yok. Abdullah Öcalan bizim toprak talebimiz yok diyor, Türkiye sınırlarını değiştirmek gibi bir talebimiz yok, diyor.

» Askerden sonra devletin sana sahip çıktığını düşünüyor musun?

Burada öncelikle Güneydoğu gazisi arkadaşımla benden iki yıldır tek kuruş kira almayan ev sahibime selam ederim. Ondan gördüğümüz duyarlılığı TSK’mızdan göremedik. Senin yaptığın bir iş vardır, hakkıyla yapıyorsundur, dolayısıyla karşılığını beklersin. Devlet sana bir misyon vermiş, keyfine gitmemişsin ki oraya, safariye de gitmemişsin. Hayatını ortaya koymuşsun. Şu anda Vietnam gazilerine davranışa bak, aldıkları paraya bak, yaşama standartlarına bak, buradaki insanlara bak. Adam karısını asıyor, hızını alamıyor, aileyi komple katlediyor, kayınpeder. baldız, kayınço. Kontrolünü kaybediyor. Çocuk hepsini pusuya düşürüp öldürmüş, asker taktiğini uygulamış. Onu yaşamış orada, öğrenmiş biliyor.

» Senin için tanıdık bir hikaye mi bu?

Tanıdık. Sürpriz de olmadı. Oradan gelen insan ciddi anlamda yaşamışsa, iyi bir askerlik eğitimi almışsa, bir sorun yaşadığında bu sorunu mutlaka şiddetle çözer. Orada görev yapan askerlerin televizyonda konuşmalarına bak, konuşma tarzları çok farklıdır, sert konuşurlar, şiddet vardır onların içinde. Orada görev yapan herkes, subayından erine kadar herkeste vardır bu.

Bir insan uykusuz ne kadar durabilir ki. Maksimum 24 saat durabilirsin. Bizde gece uyuyamazsın. Gündüz uyuyorsun, ama uyuyamıyorsun. Dala kuş konuyor hemen fırlıyorsun. Sonra yatıyorsun, çıt, tekrar kalkıyorsun. Müthiş bir şey, acayip bir psikoloji, 16 sene oluyor. Atamıyorsun hala. Ben hâlâ, yemin ederim, uyurken odama gir, seni nefesinden hissederim, yataktan bir kalkışım vardır ışık hızıyla...

» Demin anlattığın, Zonguldak’taki tüm ailesini öldüren çocuğun ruh haline senin de girdiğin zamanlar oldu mu hiç?

Düşün, kendine bile yapabiliyorsun. Bak (göğsünde karın bölgesinden kalbine uzanan dikiş izlerini gösteriyor).

» Nasıl yaptın?

Bir gece alkol aldım, yaptım. O sırada evdeyim, , bazı özel problemler de var. Dokunsan ağlayacak moddaydım, haberleri izliyorum, “Adam cinnet geçirdi, çocuğunu vurdu kendisini vurdu, karısını vurdu” diyor. Ben de kendimi moda sokmuşum; sıkayım bir tane gideyim. Kalbime sıktım. Büyük de bir silahtı. Sıkınca sekti, buradan girdi, arkadan çıktı. Dolayısıyla kendine bile yapabiliyorsun, o anda gözün görmüyor. Gönül’ü vurmuşsun, Ahmet’i vurmuşsun, çocuğu var, ailesi var. Hiçbir şey umurumda olmuyor.

» Bu intihar girişimin özel sorunlarınla ilgili görünüşte...

Ama orada yaşadıkların var, psikolojin var. Bu şuna benzer: Sen çok iyi resim yapmayı biliyorsundur ama eline fırça almazsan onu hissetmezsin ya, sonuçta sana resim yapmayı öğretmişler orada. Bize resim yapmayı öğrettiler. İçinde yoksa da resim yapmayı öğreniyorsun.

» Resim yapmak dediğin?

Şiddet... Şiddeti öğreniyorsun orada. Normalde içinde yoktur, kursa gider öğrenirsin. Biz sonuçta orada resim yapmanın kursuna gittik. Sivildeyken şiddet yapan bir insan değildik. Silahı alıp kafana sıkmak çok zor bir şey gibi gelmiyor artık. Çünkü yapmışsın, sıkmışsın.

» Asker dönüşünde kabus görüyor muydun?

O zaman görüyordum ama uzun zamandır görmüyorum. Mayına basan arkadaşımız vardı ya, onu çok gördüm. Kolu bacağı kopmuş, gözünün önünden gitmiyor, bunlar kalıyor hafızanda. Ne yaparsan yap geçmişinden kurtulmazsın. Ne varsa geçmişinde artık öyledir insanlar. Hani derler ya “Her katil mutlaka cinayet yerine gelir”, insanın kendiyle hesaplaşmasıdır o. Ben Güneydoğu’ya gitmeyi de çok düşünüyorum.

» Askerliğin bittiğinde ne hissettin?

Bittikten sonra da enteresan bir şey var; boşlukta kalıyorsun. Havaalanına gelmişsin, sivilsin. Artık arınmışsın, silahını falan herşeyini bırakmışsın. Spor ayakkabılarını, kot pantolonunu giyiyorsun, o anda bir şey hissediyorsun, bir boşluk hissediyorsun. Sanki üzerinden bir yük kalkmış, çok hafifsin ama bir acayip... Ayakların gelmiyor. Oradaki yaşam tarzını benimsemişsin artık bir şekilde.

» İstanbul’a geldikten sonra nerede çalıştın?

O sırada doğuda komando görevi yapan askerlere çok güzel para veriyordu güvenlik şirketleri. Ben de güvenlik şirketinde çalışmaya başladım.

» Bir şekilde silahla bağın kopmadı yani...

Kopmadı. Birgün şöyle bir şey oldu. Beşiktaş’ta yemeğe çıkmışız, iş arkadaşları falan. Birkaç tane abla var yanımızda, evli. İki tane maganda laf attı. Ben “Nasıl laf atarsın ha” diye bir girdim. Bir dayak yedim kırolardan, bir dayak yedim. Beşiktaş’ta güzel bir kafedeyiz, şemsiyelikler falan var. Artık gözüm dönmüş, şemsiyenin borusu vardır, metal ve ağır bir boru, vurdun mu düşüyor. Bir tanesine bir vurdum, dağıldı, yıkıldı. Ötekine bir tane, olayı iki dakikada çözdüm.

» İşyerinden ne dediler bu duruma?

Oradan değil de ikincisinden benzer bir olay yüzünden atıldım. Beni simit almaya gönderen doktoru vuracaktım. Mesele çıkmasın diye simidi aldık, demesen mi ‘Bu sabah simidi, git öğle simidi al.’ Psikolojin bozulmuş bir kere, her şeyi şiddetle çözmeye çalışıyorsun. İhtilafa düşmüş olabiliriz, medeni insanlar ne yapıyorlar, ya mahkemeye gider ya da konuşur hakkını arar. Ben “mahkeme, konuşayım, falan, filan, amaaan...”

» Kadınlarla ilişkilerin değişti mi?

Askere gitmeden önce çok duygusaldım, mektuplar yazıyordum, şiirler yazıyordum. Ben şiir yazıyordum kızlara.

» Şimdi?

Şimdi nerdeeee. Pat pat. Askerden sonra bitiyor artık.

» Evlendin mi?

İki kere evlendim, iki kere boşandım, bir tane oğlum var.

» Niye bitti evliliklerin?

Hep antisosyalliğimden. “Bugün dışarı çıkalım.” Ay niye çıkalım, ben istemiyorum.

» Şiddet var mıydı ilişkilerinde?

Vardı. Bir kız arkadaşımla olan olayı anlatayım: Sinemaya gitmiştik. Onu harbiden çok seviyordum ama. Kavga çıktı kıskançlık yüzünden. Otoparkta kavga ediyoruz. İki tane vurdum zaten, yüzü gözü dağıldı. Öyle çok uzun bir şiddet değildi ama dozu yüksekti.

» Askerden önce de öyle kavgalara karışan bir tip miydin?

Kavgaya karışmak falan hiç yoktu, askerden önce çok sakin bir insandım ben. Şiddete meyilli değildim ama şimdi şiddete meyilliyim yani. O yüzden pek fazla dışarı çıkmamakta yarar var.

» Şimdi nedir ruh halin?

Üç aydır depresyondayım, içime kapanıyorum, evden dışarı çıkmıyorum. Evliliklerimi bitirdikten sonra da kapatmıştım kendimi. Askerden önceki halimle kıyaslıyorum, hiç kopmazdım böyle. Şimdi o kadar bağlı değilim hayata. Bedavadan yaşıyoruz.

» Niye bedavadan?

Depresyona girdiğin zaman hiçbir şey umurunda olmuyor ya. Yakıyorsun her şeyi. Bir boşluktasın artık. Hiçbir şeyden zevk almıyorsun.


Masa değil tabut çakıyoruz
» İlk çatışma gördüğünde koltuğun altında kafana başlığı geçirdiğini anlattın. Sonra kulak kestiğinden bahsediyorsun. Bu iki resim arasındaki karelerde neler var?

Sürekli bombalıyorsun abi, sürekli sıkıyorsun, attığın silahın haddi hesabi yok. Namlu bitiyor silahta, namlu değişiyorsun. Takılıyorsun. 100 bin mermide namlu bitiyor, o derece asılıyorsun, takır takır. Gece çatışmalarını izliyorsun ya televizyonda ışıklı ışıklı. Önde giden ışıklı mermiyle arkada giden ışıklı mermi arasında 5 tane de gözükmeyen var. O derece çalışıyorsun.

» Süreç içinde olanları sorguluyor musun?

İlk gittiğinde batıda gördüklerin var: “Vatan Millet Sakarya”. “Allah Allah” saldırıyorsun. Ama bir süre sonra “Biz burada ne yapıyoruz abi ya?” diyorsun. Saçma sapan bir şey: İki kişi onlar vuruyor, üç kişi sen vuruyorsun. Eskiden Trabzon’da vardı, tavuğun bizim bahçeye girdi, küt. Seninki bizim bahçeye girdi, küt. Doğuda savaş hala öyle devam ediyor. Benim şu andaki düşüncelerimle o zamanki düşüncelerim arasında dağlar kadar fark var. Savaşarak bitecek birşey değil bu...

» Orada yaşadığın, sana “Abi biz burada ne yapıyoruz” dedirten somut bir olay oldu mu?

Hergün bir olay yaşıyorsun. Sürekli cenazeler geliyor. Sürekli... Düşün, meslek soruluyor; “Marangoz var mı?”. Marangoza ne yaptıracaksın, masa sandalye yapacak değil ya tabut çakıyor insanlar sürekli. Bunu anlayacak kadar zekisin, o bile senin psikolojini bozuyor. Sivildeyken hiçbir zaman ölümle yaşam arasındaki sınırda değilsin, orada kaldığın gece ya da gündüz sürekli o sınırdasın. Dolayısıyla bir gün, iki gün, üç gün... Üzerinde sürekli o baskıyla yaşamaya başlıyorsun.


Kimse yaşadığı herşeyi anlatmaz...
Şimdi 19 yaşında olsan, askere aynı heyecanla gider misin?

Gitmem valla, gidersem namerdim.

» Oğluna askerlikte Güneydoğu çıkarsa ne yaparsın?

Güneydoğu’ya askere gitmesini tabii ki istemem, belki de askere hiç yollamam.

» Kime oy veriyorsun?

Ben BDP’ye vereceğim vallahi. Türkiye’nin partisi olsunlar artık.

» Ciddi mi söylüyorsun?

Ciddi söylüyorum. Kürtleri sevmezdim, nefret ediyordum. Kürtleri de seviyorum artık.

» Güneydoğu’da askerken yaşadığın herşeyi birilerine anlattın mı, yoksa hiç anlatamadığın şeyler var mı?

Kimse yaşadığı herşeyi anlatmaz ki. Kadın kocasından şiddet görür, mahkemeye gider bir kısmını anlatır, bir kısmını anlatmaz. Anlatamıyorsun... Sonuçta yaşıyorsun, sonra hesaplaşıyorsun. Amerikan filmlerini izlersen Vietnam filmlerinde adam geliyor, kendisiyle hesaplaşıyor. “Ben yaptıklarımdan hiçbir zaman gurur duymadım” diyor. “Benim hatam düşünmeden gitmek oldu” diyor, “Şu anda olsa gitmem” diyor, “Siz de gitmeyin” diyor. Bugüne kadar Güneydoğu’dan gelen kimse çıkıp da “Gitmeyin” demedi.

» Sen diyorsun şimdi...

Ben diyorum.


O çevreyle Facebook’ta yazışıyorum
» Askerdeyken yaptıkların için kendini suçluyor musun?

Öyle bir suçluluk duygusu yok içimde. Orada bir görev verildi, sen kendi başına yapmadın bunu. Zaman zaman şiddet de gördüm, şiddetin dozunu da artırdım, işin kuralı o. Ama sonuçta devlet oraya götürüyor seni, ‘Haydi haydi haydi’ diyor, ondan sonra salıyor topluma. Rehabilitasyon merkezleri olması lazım, devletin bu insanları rehabilite etmesi lazım.

» Tedavi görmek için devlet kurumlarına başvurdun mu?

Niye ben başvurayım ki? Bu devletin yapması gereken bir şey. Ben kendi inisiyatifimle gitmedim ki Güneydoğu’ya. Ben bunu kendimle ilgili söylenmiyorum, bu toplumsal bir sorun, kendimle ilgili birşey istediğim yok. Oraya gidip gelen binlerce insan var.

» Kendin psikologa gittin mi?

İhtiyar bir psikologum vardı. Ucuz diye gidiyorum, adamın kulakları duymuyor, bağıra bağıra anlatıyorsun. Bir seans parasına üç seans gidiyorsun. En son kız arkadaşımla ilgili mevzuda gitmiştim. Geçen bir gittim, Beyoğlu’nda ofis mofis kalmamış.

» Öcalan’ın geçmişinden, PKK’nın kuruluşundan falan bahsediyorsun. Bu konularda çok okudun mu?

Tabii. Orada birşeyler yaşadın, o birşeyler senden birşeyler aldı. Ben niye kaybettim bunları diyorsun ve araştırma içine giriyorsun. Okuyorsun. O çevreden yazıştıklarım var nette artık, öyle düşün.

» Nasıl buldun onları?

Face’den (Facebook) dostluk kuruyorsun, birini ekleyince diğerleri “ A bunun arkadaşıymış” diyor, onlar da seni ekliyor. Tabii ben orada görev yaptığımı falan söylemedim, “Tarafsızım” dedim. Onların ideoloji tarzı ne, düşünceleri ne, kafalarındaki ne, onu anlamaya çalışıyorum. “Aptalca bir şey sizin davanız” diyorum, “Yok öyle değil” diyorlar.



*******
Güneydoğu’da savaşırken 1984’ten bu yana ölen asker, polis ve korucuların sayısının altı bini aştığından bahsediliyor. Yaralananlardan ise pek bahsedilmiyor.

“Medya ‘3 şehit, 6 yaralı’ der. İsmini söylemez ama yaralanmış dediğinin kesin bir yeri kopmuştur, ya kolu yoktur, ya bacakları ya da gözü.” Böyle özetliyor durumu kendisi de gazetede ufak bir habere konu olmuş, iki bacağını Güneydoğu’da kaybetmiş Faruk Baştürk.

Bir de bir yerleri kopmayanlar ama kopmuş parçaları görenler var. Mermiler başının hemen üzerinden geçenler ya da ölen arkadaşları için tabut çakanlar. İntikam duygusuyla kulak kesenler, istemeye istemeye köy yakanlar, kurşun vızıltıları arasında ne hissedeceğini bilemeyenler.

Ve sonra gazetelerin siyaset sayfalarından üçüncü sayfalarına düşen haberler: “Şırnak’ta mayına basıp iki bacağını iki gözünü kaybeden 26 yaşındaki Hüseyin Ümit tedavi sürecinde intihar etti.” “Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde Şafak Köksal adlı genç, şiddetli geçimsizlik yaşadığı karısıyla birlikte aynı aileden 6 kişiyi öldürdü. Askerliğini Hakkari Çukurca’da yapmış olan Köksal, aileyi yolda pusu kurarak katletti”

Rakamlar kesin değil ama şu anda Güneydoğu’da aktif çatışma bölgesindeki operasyonel birliklerde 200 bin asker var. 1984’ten bu yana bölgede çatışmış askerlerin sayısı kaba hesapla 5 milyonu buluyor.

Devletin ilgi alanına bu gençlerden sakatlık oranı yüzde 40’ın üzerinde olup da ‘vazife malülü’ sayılanlar giriyor. (Güneydoğu’da bir savaş olduğu kabul edilmediği için orada sakatlanan askerlere ‘harp malülü’ değil ‘vazife malülü’ deniyor.) Vazife malüllerine sakatlık derecelerine göre artan oranda tazminat veriliyor, emekli maaşı bağlanıyor. Şansı yaver gidenler işyerlerinde gazi kadrosunda kendilerine bir yer bulabiliyorlar.

Güneydoğu’da savaşmış askerler arasında “Bu vatan için canım feda” diyenler de var, “Bir daha gidersem namerdim” diyenler de... Bir kısmı “Askeriye bize sahip çıktı” diyor, bir kısmı kendisini “kullanılıp bir kenara atılmış” gibi hissettiğini söylüyor. Ama hemen hemen hepsinde bir haksızlığa uğramışlık duygusu var: “Biz orada öldük öldürdük, burada televizyonda ‘üç şehit, beş yaralı’ kapat geç. Bu kadar mı değersiz”

Bu yazı dizisinde Güneydoğu’da savaşmış askerlerin orada ve sonrasında neler yaşadıklarını kendilerinin ve yakınlarının ağzından aktarmaya çalışacağız.





barbarım,barbarsın,barbar

barbarız,barbarsınız,barbarlar.

__________________
koymuş postasını,GÖRMÜŞ RESTİNİ!!! he canım sen getir üstünü!!!
Behr bı deva kuçka heram nabe!!!
hılas!!!
Yukarı dön Göster zübeyr's Profil Diğer Mesajlarını Ara: zübeyr
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats