HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: ASLOLAN BUGÜNÜ YAŞAMAKTIR Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Kuran'la müşerref olmuş insanları ve onların durumlarını çeşitli kategoriler altında inceleyelim:

1.Grup: Kuran'ı bizzat Hz. Peygamber'in eşliğinde okumuş, onun bir husustaki emir yahut izahına bizzat yahut, eminlik derecesine yakın bir aktarımla ulaşmış kimseler. Bu kişiler, muhtemelen Hz. Peygamber'in sağlığında yaşamış, O'na yakın olmuş, O'nun bir husustaki emir yahut sözüne ya doğrudan doğruya muhatap olmuş, yahut doğrudan doğruya muhatap olmamışsa da doğruluğunu sorgulama imkanına  sahip olmuş kişilerdir. Bu kişiler, aynı zamanda Kuran'ın indirildiği toplumun dilini ve anlayışlarını bilen kimselerdir. Kuran'ın lafızlarını kolayca anlayabilmekte, Kuran bir şeye yeni bir anlam yüklüyor yahut onu değişikliğe tabi tutuyorsa, gözleri önündeki resul aracılığı ile durumu idrak edebiliyorlardır. Kısacası bu insanların Kuran'ı anlama ile ilgili hiç bir problemleri yoktur. Hatta bunlar iman etmemiş kimseler dahi olabilir. Çünkü bizim üzerinde durduğumuz husus işin Kuran'ı anlama boyutudur. Şu var ki, bu insanlar içinden iman etmiş  olanları  Resulün emrini  harfi  harfine tatbik ve yaptığı açıklamaları da aynen kabul etmek durumundadırlar.  Zira, Kuran Resule itaat edilmesini emretmiştir. Onların, Resulün emri ile Kuran'ın uyumluluğunu sorgulama gibi bir hakları yoktur.

2.Grup: İman ettiği Kuran'ı atalarından okumuş, Peygamber'in bir husustaki emir ve açıklamalarını bizzat görmemiş kimselerdir. Bunlar, Kuran'a iman etmekle içinde yazılı her şeye iman etmişlerdir. Hiç bir hükmünü, diğer hiç bir hükmünden ayrık tutamazlar. Orjinal kelimeleri hususundaki en küçük bir şüphe, işi Kuran'a iman noktasından çıkarır. Bunlar, resule yahut etrafında olanlara atfedilmiş ve duyuma, sözel iletime dayalı bir mirasla karşılaşmışlardır. Gözleri önünde bir takım eylemler icra edilmektedir. Bu eylemlerin kimisi Kuran'a dayandırılmış, kimisi rivayetlere dayandırılmıştır. Ataları, pek çok hususta ihtilaf etmişlerdir. İhtilafların çoğu, rivayet ve Kuran'ın rivayetlere dayalı olarak anlamlandırılmasından kaynaklanmıştır. İşin açığı itirafı zor da olsa kendilerince, resule aidiyetine inanılan şeyler yani dolaylı olarak ta Resul sebebi ile ihtilaf etmişlerdir.

Bu rivayet yığınının içerisinde birbirini tutmayan, bilimsel verilerle apaçık olarak çelişen, hatta çok zaman Kuran ile çelişen şeyler vardır. Belki de, içtihat kapısının kapatılması, Kuran ile rivayetler arasındaki yahut rivayetlerin kendi arasındaki açık çelişkilerin örtbas edilmesi gibi bir amaca da hizmet etmektedir.

Yine bu kişiler, "Biz Kuran'ı anlayamayız, Kuran'ı bize resul açıklar. Onun açıklamaları da bize rivayet edilen hadislerdir" diyerek Kuran'ın (Kuran'ı anlama çabasının)  büsbütün terkedildiğine şahit olmuşlardır.

Bu kişilerin iman ettiği Kuran, onları zanna dayalı şeylerden sakındırmaktadır. İman ettikleri Kuran, atalar dini hususunda onları uyarmakta, geçmiş ümmetlerin yoldan çıkarılışı hakkında pek çok detaylı kıssalar ortaya koymaktadır. Hatta bu kıssaların birisinde, ümmet başlarında bir Peygamber olduğu halde,-O'na rağman- kırk gece içerisinde yoldan çıkmış, Allah'ı bırakıp Buzağıyı Tanrı edinebilmiştir.

Bu kişilerin iman ettiği Kuran, kendisinin apaçık olduğunu vurgulamaktadır. Bir taraftan kapsamlı bilgiler ihtiva ettiğini çağrıştıracak anlamda "ağır bir söz" olduğunu vurgularken, bir taraftan da aynı sure içerisinde olmak üzere dört defa "kendisinin öğüt alınması için" kolaylaştırılmış olduğunu ilan etmektedir.

Bu kişiler, farklı çevirilere dayalı çeşit çeşit meallerle karşı karşıyadırlar.

Bu kişiler içerisinden bir grup, "Meal okumayın, sapıtırsınız" diyerek asırlar öncesinde kapatılan içtihat kapısını işaret etmekte, ataların yoluna uymayı en güvenli yol olarak öğütlemektedirler. Onlar, şu başlığa konu olan makalede "geçmişe saplanıp kalmış" kişilerdir.

Bir grup, hadisleri dikkate alalım, ama kendimiz de akıl yürütelim demektedirler. Onlar, bir hadisi senet yönünden sağlam ise delil olarak almakta hiç bir tereddüt göstermezler. Delil edindikleri hadisler nedeni ile Hz. Peygamber'i din koyucu olarak ilan etmişlerdir. Yani, senedi sahih olmak kaydıyla, Peygamber'in dine ilişkin mevzularda ortaya koyduğu tavır Muhammedi bir okuyuşun eseridir. Görünüşte her ne kadar dine Kuran haricinde yapılmış bir ilave gibi görünseler de, esasen onlar Kuran'ı gerektiği gibi yani Muhammedi bir okuyuşun eseridir. Dolayısı ile dine Allah'ın haricinde bir ilave sayılmazlar. Fakat bu grubun şöyle bir çelişkisi vardır. Bunlar, senedi sahih te olsa, Kuran'ın açık lafzı ile çelişen hususlarda tereddütlüdürler. Bir kısmını bu farklı okumadır diye kabul ederken, bir kısmını Peygamber Kuran'a aykrı bir şey söylemez diye reddederler. Halbu ki, kendileri Muhammed olmadıklarına göre, O'nun Kuran'dan böyle bir anlam çıkaramayacağına ne sebeple itiraz ettikleri meçhuldür. Onlar, senedi sahih olan rivayetlerin bir kısmını alıp bir kısmını almamakla kendi tutundukları deliller itibariyle Hz. Muhammed'e ait olmayan bir akıl yürütmüş, keyfe keder bir uygulamanın içine düşmüşlerdir.

Bunların içinden bir grup, hadislerin tümünü şüpheli addetmiş, Kuran'ın hadislerin tercihinde bir ölçüt olacağını söylemiştir. Böylece, Kuran ölçüt olunca bir şeyin hadis olarak sunulmasının da bir anlamı kalmamıştır. Kuran'a arz edilen şey Hz. Muhammed'den değil, Mao'dan da olsa, Kuran'a uyduktan sonra bir sorun yoktur. Zira, ölçüt Kuran'dır. Fakat bu grubun da kendi içinde çelişkileri vardır. Bir sözü Kuran ölçeğine vururken, Kuran'ı neye göre yorumlayacaklarını tam olarak tanımlayamamışlardır. Yeri gelmiş, bilimsel verileri ölçüt olarak kullanmışlar, yeri gelmiş sadece akıl yürütmüşlerdir. Bu grup, temelde Kuran'ı tarihin buyurduğu şeylerle değil, insan aklı ve fıtratı ile anlama yanlısıdır. Ne var ki, bu grup içerisinden bir kesim, aklını "tabu" sayılan hususlarda çalıştırmaya başladığında iş karışmış, önceleri savunur oldukları "akıl" devre dışı kalmıştır. Bu defa devreye Muhammedi okuyuş, ataların okuyuşu, ataların tevatüren eriştirdiği şeyler girmiş, akıl küçümsenmiş, keyfi davranmakla suçlanmıştır. Halbuki, bu tutumun totalde gerektirdiği şey, ilk gruba yani Kuran'ı sadece atalarımız anlayabilir anlayışına geri dönmektir. Hangi konuda akıl yürütülüp, hangi konuda atalarımıza başvuracağımızın ölçütü nedir ? Ölçütsüz bir Kuran okuyuşu, keyfi değil de nedir ?  Safsata, Kuran'ı akılla anlama çabası mıdır, yoksa işine geldiğinde akılla işine gelmediğinde atalarımızdan görüp bildiklerimizle anlama çabası mıdır ?

Bu hususa devam edeceğim.

Muhabbetlerimle...           


__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Selam;

Bu yazımda Kuran'ı anlama çabasındaki niyetler ve Kuran'ın "oku" emrini "ahkam kes" olarak anlama hususundan bahsetmek istiyorum.

Kuran'ın oku emrini "ahkam kes" olarak anlamanın yanlışlığı hususunu sevgili Semazen'den ödünç aldım. Çok hoş bir tabir. Ancak, titizlikle kullanılması gereken bir söylem.

Kuran hakkındaki konuşmaları 3 başlığa bölelim:

Birincisi; Kuran'ın tercümesi yani kelimelerin yahut cümlelerin anlamları hakkında konuşmak. Bu saha, "ahkam kesme" ye tamamen kapalıdır. Keza, tamamen teknik bir meseledir.  Bir metnin tercümesi  tamamen tercüme edilecek her iki dili de  pek iyi bilme koşluna  sıkı sıkıya bağlıdır.  Her iki  dili de çok iyi derecede bilmeyen kimsenin yorumu  ancak "ahkam kesme" olarak nitelenebilir.  Bunun gibi,  her iki dil hususunda uzman oldukları halde  tercüme yaparken  olasılıkları yok ederek, bir metni, bir kelimeyi rivayetlere kurban edip, 1.000 sene öncesinde donduranlar da ancak ahkam kesmiş olurlar.

İkincisi; Kuran'ın tercümesini okuyup, basit bir mantıkla metnin ana mesajını anlama çabası. Bu "ahkam kesme" değildir. Bu, Rabbin kelamını muhatap almaktır.

Üçüncüsü; Kuran'ın tercümesindeki kelimeler üzerinden "hüküm kurmak" tır. Evet, bir yönü ile bu da ahkam kesmek olarak nitelenebilir. Her ne kadar arapça bilmesem de, ahkam ile hüküm kelimelerinin benzer bir kökten türediğini zannediyorum.

İşte bu noktada "ahkam kesme" eleştirisini kullanırken titizlik göstermeliyiz. Kişileri kınarken yaptığımız iş asla onların Kuran'ı anlama çabalarını örselememelidir.

Peki, Maide 97'deki "Kabe" sözcüğünü "Sistemin ayak bileği olgunluğu" diye anlamaya çalışan kişinin traji komik acemiliğinin durumu nedir ?

Ben diyorum ki, din adamı sıfatı ile mimbere çıkıp, Allah'ın alemlere rahmet olarak gönderdiği, o çok şerefli, o büyük bir ahlak üzerindeki nebilerin sonuncusu hakkında; "Peygamber falanca kabileye deve sidiği içmelerini emretti, onlar bunu kabul etmeyince gözlerinin oyulup, öldürülmelerini ve bir kuyuya atılmalarını emretti, biz de öyle yaptık" diyen veya demeye hazır olan her ahlaksızdan çok daha hallicedir. 

Ben diyorum ki, bu adamın durumu; Allah'ın indirdiğinden yüz çeviren, onu muhatap bile almayan, terkeden her kişinin durumundan daha hallicedir. Daha iyidir.

Çünkü O, alemlerin Rabbinin kelamını muhatap almış, hakikatte pek zor bir iş olan atalar dininin prangasından kurtulmuş, O'nu anlamaya çalışıyor.  Hata edebilir, hatta saçmalayabilir.  Fakat ben,  O'nu  sırf Allah'ın kelamını ciddiye alıp anlamaya çalışması nedeni ile takdire layık görürüm. Aynı hepimizin yaptığı yahut yapmaya çalıştığı gibi...

O, ölülere okunan, dinde yeri olmayan mevlüt ayinlerine meze yapılan, duvarlara asılıp beşerden uzaklaştırılan çok şerefli Allah kelamını muhatap almış, anlamaya çalışmış, kendi anladığının doğruluğunu siz değerli kardeşlerime arz ederek sınamaya çalışmıştır.

Deniyor ki, bu tutum çok kişileri sapıtır. Hayır. Hiç kimse hiç kimseyi sapıtmaz. Sapanlar, ya çoktan sapmış, yahut ta sapmaya ehil kişilerden başkası değildir.

Öte yandan, kadınların başını örtmek gayretiyle bir ayetteki bir tek kelimeden hiç de kastetmediği anlamları çıkarıp din budur diye insanların önüne süren iki yüzlü, yalancı, aşağılık sözde din adamlarının, Kuran'ın diğer her kelimesi, hükmü karşısındaki duyarsızlıkları yanında çok daha hayırlı bir iş yapmaktadırlar.

Tüm bu nedenlerle, Kuran'ı anlamaya çalışan insanları horlayıcı, insanları Kuran'dan uzak kılacak her hareket tarzından kaçınılması gerektiği kanaatindeyim.

Bizler esasen, İslamın 2. ila 4. yüzyılları arasındaki döneme benzer bir dönem yaşıyoruz. Nasıl ki, o zamanlar "peygamber şunu söyledi" diye ortaya çıkan pek çok uydurma sebebi ile bu hususta bir bilim dalı ortaya çıktı ve dini anlama çabaları mezhepleri meydana getirdi, işte bu gün de, o gün yapılan hatalar anlaşılıyor, yeni veriler ışığında Kuran hayatın içine yani bu güne çekilmeye çalışılıyor.

Muhakkakki bu, yorumların çeşitliliği sebebiyle karmaşa doğuracak bir durumdur. Ben, bu karmaşanın önümüzdeki yıllarda çok değerli bilim adamları çıkaracağını, ve bunların Kuran'ı anlama hususunda yeni yeni ve tutarlı yöntemlerle karşımıza çıkacağını düşünüyorum. Esasen, 19. yüzyılda İslam adına çıkan bilim adamlarının Kuran'a yönelme çabaları belli bir ritim ile bu günleri doğurmuştur. Bu günler de yarınları doğuracaktır. İşte bu nedenle ben Kuran'ın toplumlara nizam vermesi hususunda gelecek adına cidden umutluyum. Bu gün ahkam kesenler, yarın Kuran'a dayalı hüküm çıkaran değerli alimlerin gerekçesi olacaklardır.

Bu hususlarda yazmaya devam edeceğim inşaallah...

Muhabbetlerimle...
 


__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Selam;

Kuran'ı anlama çabasında zaman zaman içine düştüğümüz bir handikap üzerine yazmak istiyorum. Esasen ben de bu işin içinden tam olarak çıkabilmiş değilim.

Kuran terimlerine şu veya bu kaynağı esas alarak yüklediğimiz anlamlar sonucunda oluşan cümlelerde esas olan ayetin zahiri midir, yoksa genel ve ortalama bir mantık süzgecinden çıkarılan ayetin maksadı mıdır ?

Yani bu başlıkta önceki yazılarında İbrahimim kardeşimin işaret ettiği husustur.

Allah'ın bir cümle içinde belirginleşen sözünde esas olan, orada anlatılan şey mi, yoksa bu sözün buyurulması ile güdülen amaç mı?

Ayetin zahirini mutlak bir emir olarak telakki etmek bazı ayetlerde müşkil bir durum ortaya çıkarıyor. Mesela;

"Onlara karşı, gücünüz yettiğince kuvvet hazırlayın. Ordugâhlarda atlar besleyin. Böylece hem Allah'ın düşmanını hem kendi düşmanınızı hem de bunlardan başkalarını korkutabilirsiniz. Siz onları bilmezsiniz ama Allah hepsini bilir. Allah yolunda harcadığınız herşey size tam olarak ödenir; hiçbir haksızlığa uğratılmazsınız." Enfal,60 ayetinde,

"...atlar besleyin..." sözünü bir fiil zahirine hamletmek, müminleri sıkıntıya sokar. Burada kastedilen şeyin, savaşa hazırlıklı olmak olduğunu hemen anlayabiliyoruz. Fakat, ibadet yahut muamelat meselelerine de böyle yaklaşılabilir mi ?

Yani ayetleri maksadına bağlı olarak okumanın ölçütü nedir ?

Çeşitli örnekler verelim;

"Kadınlarınızdan eşcinsellik/sevicilik yapanlara karşı içinizden dört tanık getirin; eğer tanıklık ederlerse o kadınları, ölüm canlarını alıncaya ya da Allah kendileri için bir yol açıncaya kadar evlerde tutun." Nisa,15

ayetindeki, 4 tanığı 4 kişi olarak anlayan arkadaşlarımız da var, pozitif bilimin verileri ışığında kuşkusuz sayılabilecek her türlü delil olarak anlayanımız da... Hatta, objektif, kuşku götürmez bir delilin yeterli olacağını savunanlar da olabilir.  Bu görüşü savunanlar, burada  Allah'ın maksadının "iftira" yı önlemek olduğunu iddia edebilirler.

Yine bazı kimseler, dört şahit lafzını "alenilik" prensibi olarak anlayabilirler. Bu yorumların hepsi, ayetin maksadını okumaya dayalı şeylerdir. Bu doğru bir yöntem  midir, doğru bir yöntemse, başka nerelerde uygulanabileceğinin ölçütü nedir ?

Diğer bir misal de, ibadet alanına özgü olarak salat ile ilgili tartışmamızda delil olarak kullandığımız,

"Karşılarında Kur'an okunduğu zaman secde etmiyorlar." İnşikak,21 ayetidir.

Biz, bunu "Kuran'ın duyulması anında secde gerekir" olarak yorumlayabilir miyiz ? 

Ben bu misali verdiğimde arkadaşlarımın itham yahut tevatüre yapışmak yerine,

"Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kuran'a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?" Necm,59-60 ayetini delil olarak getirmelerini beklerdim.

Keza, ilk ayette secdeyi mecbur kılan anlayış, ikinci ayette ağlamayı da mecbur kılmalıdır.

Şu halde, bu konuları tartışırken ayetin zahiri ile maksadı arasındaki dengeyi gözetme zorunluluğumuz vardır. Peki bunun ölçütü nedir ?

Yani hangi ayette, ayetin zahirini, hangi ayette ayetin maksadını esas alacağız ?

Aynı sorun, özellikle muamelata dair konularda yukarıda bahsedilen "şahitlik" ten daha derin bir boyutta tartışılmaktadır.

Mesela, miras hükümlerini  nasıl anlamalıyız ? "Bunlar Allah'ın sınırlarıdır, sınırı çiğnemeyin" uyarısını da dikkate alarak, çeşitli yorumlar getirilebilir;

1) Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Zahiri dikkate alınıp sadece bunlar uygulanabilir. Bunlardan yüz çevirmek fasıklık ve haddi aşmadır.

2) Burada Allah'ın maksadı topluma nizam vermek, kadının durumunu iyileştirmektir. Beşer hukuku, kadının mirastaki durumunu Kuran'dan daha ileri bir seviyede koruyorsa bununla hüküm verilmelidir.

İşte bu iki yön, birbirinin tam zıddı yönlerdir ve birisinde ayetin zahiri, öbüründe maksadı okunmaktadır.

Ayetin maksadını okuyanlar için bir handikap, erkeğin bu görüşe itiraz ederek, "Allah bana kız kardeşimin hakkının iki katını isteme hakkını vermiştir. Siz, beşer olarak benden bu hakkımı alamazsınız" demesi karşısında verilebilecek makul cevabın ne olduğudur.

Görüleceği üzere, Kuran'ın bir toplumun hayat nizamı haline getirilmesinde, bu iki zıt görüş kendi handikap ve çelişkileri ile karşımızda durmaktadır.

Zahire hükmedenler, savaş için at beslemek yükümlülüğünde kalırken, maksada ağırlık verenler, hükümlerin çoğunun değiştirilmesi ve keyfi yorumlanmasına kapı aralamak gibi bir paradoks içinde kalmaktadırlar.

Yazılarımın en başından beri vurgulamaya çalıştığım temel esas ise, hangi yöntem tercih edilirse edilsin, bunun kendi içinde tutarlılık arzetmesi ve sürdürülebilir olması zorunluluğudur.  Yani Kuran'ı hoşumuza gittiğinde ayetin zahiri ile anlamak, hoşumuza gitmediğinde maksadına dayanıp, başkaca hoşumuza gitmeyen hallerde de tevatüre yapışmak gibi, ölçüsüz bir okuma hiç bir ciddiyet taşımaz. İşte, asıl safsata budur.

Muhabbetlerimle...
 




__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
muhliskul
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 nisan 2007
Yer: Australia
Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muhliskul

 Merhaba,

 Sayin Ibrahimim hastaligim kismen duzeldi cok sukur. Ataklarin devam etme riski ise ortadan kalkmadi. Insallah ozel bir mesajda daha detayli basinizi agritirim.Mesajimi muteakip yazdiklariza katiliyorum. Kuran butunlugunu anlamis olmanin yansimasi niteligindeki ifadeleriniz sevindirici. Rabbim bu aydinlanmayi,Kitab'ina yonelen her kuluna nasib etsin. Bazi teferruat farkliliklarimizin olusu gayet dogaldir. Ben bunlara deginmeyi bile gerekli gormuyorum.

Ali Aksoy arkadasim, gercekten muthis gayretler gostererek anlayisinizi berraklastirmaya calisiyorsunuz. Rabbim hem sizi hemde bizleri cabalarimizda muvaffak kilsin. Arkadasim, kendimize gore yanlis anlayis uzere olanlara agir ithamlar kullanmaktan, kacinalim. Biz kutsal bir goreve namzet insanlarsak onun vakarini tasiyarak hareket edelim. Batil inanclarin temsilcilerine karsi kullandigimiz ifadeler ilmi kalitede olmalidir. 

Ali Aksoy arkadasim gayretinizi takdir ediyorum,ama yonteminizi dogru bulmuyorum. Takip ettiginiz yontem ile kendi kafanizi karistiriyorsunuz. Anlatimlariniz  sizin henuz bir netlesmeye ulasamadiginizi gosteriyor. Bu kafa karisikligini giderecek yontemleri denemeniz gerekir. Kafamizin netlesmesinden once, kesinlik iceren ifadelerden kacinmaliyiz. Ornegin Kuran'in korunmasi konusu. Bu konuyu henuz kavramamis oldugunuz acikca gorulurken, su veya bu fikirleri ileri surenleri, dislar tarzda konusmaniz dogru degil. Sunu soyleyenlerle konusacak bir seyimiz yok, gibi ifadeler fikri olgunlugun onundeki buyuk engellerdir. Ben Kuran'in vahyedilirken Allah tarafindan, bunu takibende(Resulun dilinde okunusunun ardindan) Resul ve inananlar tarafindan korunmus olduguna dair bir goruse sahibim. Bu anlayisim bir anlik beyin simseklerinin sonucu olarak bende olusmadi. Arastirmalarim beni bu kanaate sevketti. Ben kuran'in elimizdeki haliyle icerik olarak Resul'e vahyedilenin aynisi olduguna iman ediyorum. Boyle dusundugum icin sizin ifadenize gore ben artik sizce muhatap bile alinmayacaklar listesine mi dahil oluyorum.  Kuran'in korunmasina dair bircok yaziyi bu forumda astim buna itiraz niteliginde bir yaziniz olmadi. Sizce bu dusuncelerim yanlissa, izahlarimi esas  alarak cevap yazarsaniz memnun olurum. Sizce Kuran aynen elimizdeki haliyle duzenlenerek mi resule inmistir? Noktalamalar, harekeler, hemze ilaveleri ilk orjinal vahiy de mevcutmudur? Eger oyleyse bu sonuca hangi arastirmalariniz sonucu ulastiniz? Ilk vahyedilen ve korunan Kuran nushasi nerdedir?  Bilindigi uzere birakin resul gunundeki mevcut nushayi Osman doneminde ki dort nusha  oldugu soylenenler dahi   soru isaretleri tasimaktadir. Topkapi sarayindaki nushayi inceleyen yerli yabanci bir cok uzman bu konuda hem fikirdir. 

 

Diger bir konuda,Kuran'in muhtevasinda anlatilanlardan, tarihi ve cografi degisimlerden oturu farkli uygulamalar sizce mumkunmudur? Sizce gunumuzde bu kurallarin tumunu  aynen uygulamak ilahi bir emirmidir?  Eger oyleyse bu anlayisinizi nasil temellendirmektesiniz? bu konuda bir degisimi kabul ediyorsaniz sizce neler degisebilir-gelisebilir, neler dokunulmazlik tasimaktadir?

 Kuran'a cahilce yaklasim sergileyenleri  savunusunuza hayret etmekteyim. Hadisle Kuran'i saptiran ile bilmediklerini biliyor gecinerek kendi hevasi adina Kuran'i saptiranlarin hic bir farki yoktur. Kuran'i tanima firsati buldugu halde ona aksi gidisat sergileyenler, bence daha tehlikeli bir yolu benimsemislerdir. Bilgi edinmenin cok kolaylastigi bu cagda, hala kendilerini cahil birakmayi basaranlarin yarin icin buyuk bir umit  vadettiklerini hic zannetmiyorum. Cehaleti yol edinenler ancak cehalette uzmanlasabilirler.

 Ali Aksoy arkadasim sizin, sahsim adina degerli bir kimse olmaniz hasebiyle kirilmaniz beni cok muzdarip eder. Ben sizin anlayislarinizin netlesmesi sonucu bu davaya cok katkisi olacak bir kisilige sahip oldugunuza inaniyorum.

 

Bir kac ay cok yogun is calismalarim   olacak, kendi hastaligim esimin ve bes aylik bebegimin saglik sorunlari da bunlara ilave olunca fazla yazma firsatim olmayabilir.

Allah'a emanet olun.

Yukarı dön Göster muhliskul's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muhliskul
 
ibrahimim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 17 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ibrahimim

aliaksoy Yazdı:
Kuran'la müşerref olmuş insanları ve onların durumlarını çeşitli kategoriler altında inceleyelim:

1.Grup: Kuran'ı bizzat Hz. Peygamber'in eşliğinde okumuş, onun bir husustaki emir yahut izahına bizzat yahut, eminlik derecesine yakın bir aktarımla ulaşmış kimseler. Bu kişiler, muhtemelen Hz. Peygamber'in sağlığında yaşamış, O'na yakın olmuş, O'nun bir husustaki emir yahut sözüne ya doğrudan doğruya muhatap olmuş, yahut doğrudan doğruya muhatap olmamışsa da doğruluğunu sorgulama imkanına  sahip olmuş kişilerdir. Bu kişiler, aynı zamanda Kuran'ın indirildiği toplumun dilini ve anlayışlarını bilen kimselerdir. Kuran'ın lafızlarını kolayca anlayabilmekte, Kuran bir şeye yeni bir anlam yüklüyor yahut onu değişikliğe tabi tutuyorsa, gözleri önündeki resul aracılığı ile durumu idrak edebiliyorlardır. Kısacası bu insanların Kuran'ı anlama ile ilgili hiç bir problemleri yoktur. Hatta bunlar iman etmemiş kimseler dahi olabilir. Çünkü bizim üzerinde durduğumuz husus işin Kuran'ı anlama boyutudur. Şu var ki, bu insanlar içinden iman etmiş  olanları  Resulün emrini  harfi  harfine tatbik ve yaptığı açıklamaları da aynen kabul etmek durumundadırlar.  Zira, Kuran Resule itaat edilmesini emretmiştir. Onların, Resulün emri ile Kuran'ın uyumluluğunu sorgulama gibi bir hakları yoktur.

2.Grup: İman ettiği Kuran'ı atalarından okumuş, Peygamber'in bir husustaki emir ve açıklamalarını bizzat görmemiş kimselerdir. Bunlar, Kuran'a iman etmekle içinde yazılı her şeye iman etmişlerdir. Hiç bir hükmünü, diğer hiç bir hükmünden ayrık tutamazlar. Orjinal kelimeleri hususundaki en küçük bir şüphe, işi Kuran'a iman noktasından çıkarır. Bunlar, resule yahut etrafında olanlara atfedilmiş ve duyuma, sözel iletime dayalı bir mirasla karşılaşmışlardır. Gözleri önünde bir takım eylemler icra edilmektedir. Bu eylemlerin kimisi Kuran'a dayandırılmış, kimisi rivayetlere dayandırılmıştır. Ataları, pek çok hususta ihtilaf etmişlerdir. İhtilafların çoğu, rivayet ve Kuran'ın rivayetlere dayalı olarak anlamlandırılmasından kaynaklanmıştır. İşin açığı itirafı zor da olsa kendilerince, resule aidiyetine inanılan şeyler yani dolaylı olarak ta Resul sebebi ile ihtilaf etmişlerdir.

Bu rivayet yığınının içerisinde birbirini tutmayan, bilimsel verilerle apaçık olarak çelişen, hatta çok zaman Kuran ile çelişen şeyler vardır. Belki de, içtihat kapısının kapatılması, Kuran ile rivayetler arasındaki yahut rivayetlerin kendi arasındaki açık çelişkilerin örtbas edilmesi gibi bir amaca da hizmet etmektedir.

Yine bu kişiler, "Biz Kuran'ı anlayamayız, Kuran'ı bize resul açıklar. Onun açıklamaları da bize rivayet edilen hadislerdir" diyerek Kuran'ın (Kuran'ı anlama çabasının)  büsbütün terkedildiğine şahit olmuşlardır.

Bu kişilerin iman ettiği Kuran, onları zanna dayalı şeylerden sakındırmaktadır. İman ettikleri Kuran, atalar dini hususunda onları uyarmakta, geçmiş ümmetlerin yoldan çıkarılışı hakkında pek çok detaylı kıssalar ortaya koymaktadır. Hatta bu kıssaların birisinde, ümmet başlarında bir Peygamber olduğu halde,-O'na rağman- kırk gece içerisinde yoldan çıkmış, Allah'ı bırakıp Buzağıyı Tanrı edinebilmiştir.

Bu kişilerin iman ettiği Kuran, kendisinin apaçık olduğunu vurgulamaktadır. Bir taraftan kapsamlı bilgiler ihtiva ettiğini çağrıştıracak anlamda "ağır bir söz" olduğunu vurgularken, bir taraftan da aynı sure içerisinde olmak üzere dört defa "kendisinin öğüt alınması için" kolaylaştırılmış olduğunu ilan etmektedir.

Bu kişiler, farklı çevirilere dayalı çeşit çeşit meallerle karşı karşıyadırlar.

Bu kişiler içerisinden bir grup, "Meal okumayın, sapıtırsınız" diyerek asırlar öncesinde kapatılan içtihat kapısını işaret etmekte, ataların yoluna uymayı en güvenli yol olarak öğütlemektedirler. Onlar, şu başlığa konu olan makalede "geçmişe saplanıp kalmış" kişilerdir.

Bir grup, hadisleri dikkate alalım, ama kendimiz de akıl yürütelim demektedirler. Onlar, bir hadisi senet yönünden sağlam ise delil olarak almakta hiç bir tereddüt göstermezler. Delil edindikleri hadisler nedeni ile Hz. Peygamber'i din koyucu olarak ilan etmişlerdir. Yani, senedi sahih olmak kaydıyla, Peygamber'in dine ilişkin mevzularda ortaya koyduğu tavır Muhammedi bir okuyuşun eseridir. Görünüşte her ne kadar dine Kuran haricinde yapılmış bir ilave gibi görünseler de, esasen onlar Kuran'ı gerektiği gibi yani Muhammedi bir okuyuşun eseridir. Dolayısı ile dine Allah'ın haricinde bir ilave sayılmazlar. Fakat bu grubun şöyle bir çelişkisi vardır. Bunlar, senedi sahih te olsa, Kuran'ın açık lafzı ile çelişen hususlarda tereddütlüdürler. Bir kısmını bu farklı okumadır diye kabul ederken, bir kısmını Peygamber Kuran'a aykrı bir şey söylemez diye reddederler. Halbu ki, kendileri Muhammed olmadıklarına göre, O'nun Kuran'dan böyle bir anlam çıkaramayacağına ne sebeple itiraz ettikleri meçhuldür. Onlar, senedi sahih olan rivayetlerin bir kısmını alıp bir kısmını almamakla kendi tutundukları deliller itibariyle Hz. Muhammed'e ait olmayan bir akıl yürütmüş, keyfe keder bir uygulamanın içine düşmüşlerdir.

Bunların içinden bir grup, hadislerin tümünü şüpheli addetmiş, Kuran'ın hadislerin tercihinde bir ölçüt olacağını söylemiştir. Böylece, Kuran ölçüt olunca bir şeyin hadis olarak sunulmasının da bir anlamı kalmamıştır. Kuran'a arz edilen şey Hz. Muhammed'den değil, Mao'dan da olsa, Kuran'a uyduktan sonra bir sorun yoktur. Zira, ölçüt Kuran'dır. Fakat bu grubun da kendi içinde çelişkileri vardır. Bir sözü Kuran ölçeğine vururken, Kuran'ı neye göre yorumlayacaklarını tam olarak tanımlayamamışlardır. Yeri gelmiş, bilimsel verileri ölçüt olarak kullanmışlar, yeri gelmiş sadece akıl yürütmüşlerdir. Bu grup, temelde Kuran'ı tarihin buyurduğu şeylerle değil, insan aklı ve fıtratı ile anlama yanlısıdır. Ne var ki, bu grup içerisinden bir kesim, aklını "tabu" sayılan hususlarda çalıştırmaya başladığında iş karışmış, önceleri savunur oldukları "akıl" devre dışı kalmıştır. Bu defa devreye Muhammedi okuyuş, ataların okuyuşu, ataların tevatüren eriştirdiği şeyler girmiş, akıl küçümsenmiş, keyfi davranmakla suçlanmıştır. Halbuki, bu tutumun totalde gerektirdiği şey, ilk gruba yani Kuran'ı sadece atalarımız anlayabilir anlayışına geri dönmektir. Hangi konuda akıl yürütülüp, hangi konuda atalarımıza başvuracağımızın ölçütü nedir ? Ölçütsüz bir Kuran okuyuşu, keyfi değil de nedir ?  Safsata, Kuran'ı akılla anlama çabası mıdır, yoksa işine geldiğinde akılla işine gelmediğinde atalarımızdan görüp bildiklerimizle anlama çabası mıdır ?

Bu hususa devam edeceğim.

Muhabbetlerimle...           

 

Selamlar Ali kardeş nasılsınız inşallah iyisinizdir.

Biraz hızlı gitmiyor muyuz, size yetişemiyoruz. Maşallahınız var.

Aslında Hz Resulü istisna tutarak, o çağdaki insanlar (sahabe) ilahi hitabı rahat anlıyorlardı, fakat şöyle bir dezavantajları da vardı, Kuran’ı bizim gibi masaya yatırıp analiz etme ve genel mantalitesini anlama şansları yoktu çünkü Kur’an henüz iniyordu ve ayrıca bizim bilimin ve teknolojinin yardımıyla konuları kategorilere ayırma anlamada yoğun bir entelektüel çıkarım elde edebilme şansımız var. Sorunlar farklı olsa da çabasız olmuyor. Dönemin nerede ne zaman olduğunun önemi yok, her çağ kendi konumunu yaşar, tam bir teslimiyetle iman etmek anlamanın birinci kuralıdır.

8/Enfal/29 Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırt edici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir. 

 

Durum ne olursa olsun, zaman çizelgesi neyi gösterirse göstersin, gerçeği yakalamak halis bir imanla bağlantılıdır, gerçek iman da vicdani inkişafın iyiden yana olan göstergelerinin dikkate alınmasıyla mümkündür. Yani kişi vicdanının sesine kulak verecek, aksi taktirde hidayeti Resuller dahi insanın içine sokamaz.

Kişi inanacak, inandığını samimiyetle yaşayacak, yaşantısını işine geldiği gibi değil inandığı gibi yaşayacak, bu uğurda taşın altına elini koyacak, zaman zaman bedel ödeyecek, inandığından ödün vermeyecek ve sadece Allah rızası için yapacak. Bu kimse yanlışta da olsa sonunda doğruyu yakalaması kaçınılmazdır.  

29/Ankebut/2 İnsanlar yalnız "inandık" demekle, hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? 

 

29/Ankebut/69 Bizim uğrumuzda didinenleri biz, yollarımıza elbette ulaştıracağız. Allah, güzel düşünüp güzel davrananlarla mutlaka beraberdir.


İman, samimiyet, Salih amel, bir birine bağlı şeylerdir. Güzel iş yaparsın, iman etmene sebep olur. İman edersin Salih ameli zorunlu kılar. Bunlarda ne kadar samimiysen o kadar gerçeğe yakınsın demektir.

67/Mülk/2 O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır. 

 Adalet odur ki koşullara bakmıyor yüreklere bakıyor. Avantajları dezavantajları hesabını yapmaya gücümüzün olmayacağı bir düzlemde yapıyor, kim şanslı kim değil diye bir şey yok, her birey kendi kulvarında, kendiyle yarışıyor, başka rakibi yok imtiyazlı torpilli insan yok, verilenlere göre bakış açısı ve bu bakış açısına göre hesap ve sorumluluk. İşte adalet bu.

Kurban olayım “O” adaletle hükmedene.

 



__________________
Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
Yukarı dön Göster ibrahimim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ibrahimim
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Selam Muhliskul ve İbrahimim;

Muhliskul kardeşime Allah'tan şifa diliyorum.

Değerli kardeşim, Kuran'ın orjinal nüshaları hususunda şöyle bir kanım var. Bu gün okuduğumuz Kuran'ın orjinalinin "harekesiz" olduğunu ve bunun anlamda değişiklik ifade edebileceğini savunan kişilerin öncelikli görevinin bu nüshalar her nerede sergileniyor ise, diğer tüm işlerini bırakıp bir şekilde  bunun kopyalarını elde ederek tüm müslüman alemine büyük bir hizmet sunmak olduğunu düşünüyorum. Eğer, harekelendirme işi anlamda değişiklik yaratmamışsa zaten tartışma ortadan kalkıyor.

Benim ilk yazımda işin taa bu kısmından açılış yapmamın sebebi, tevatüre dayalı okumanın zihnimizde yer işgal etmesinin altında yatan Kuran'ı beşerin koruması olgusunun yatmasıdır. Esasında bu hususta aynı şeyleri düşünüyoruz da benim bu işi kurcalamamın sebebi, tevatürün çok zaman Kuran'ı anlamada yardımcı olduğu kadar engel de oluşturduğunu görmemdir. Tevatür, Kuran'ı anlamada ya olmazsa olmaz bir koşuldur, yahut değildir. Bu ikisinin ortasında bir yol izleyebilmek için böyle bir yol izleyenlerin eskilerin tabiri ile "usul" denen hususu (Kendi usullerini) açıklamaları, artık tüm açıklamalarını da bu usul çerçevesinde yapmaları icab eder. Salatın ne olduğu hususundaki tartışmamızda  karşılaştığımız temel açmaz, usulsüzlüktür.  Benim üstüne basa basa kullandığım "safsata" tabiri, bana ait değildir.  Bu forumda önceki bahislerde bu forumun çok değerli müdavimleri tarafından kullanılmış bir tanımdır.  Onlar,  bu tanımı yaparken bunu yaklaşan açık bir tehlikeye  dikkat  çekmek için yapmışlardır. Buna katılıyorum.  Fakat, şimdi ben de "usulsüzlük" gibi benzer bir tehlikeye işaret etmek için aynı tabiri kullanıyorum. Yani diyorum ki, kınadığınız insanların yaptığı şey hangi nedenlerle tehlikeli ve "safsata" ise, sizin şu anda yapmakta olduğunuz şeyler de aynı nedenlerle tehlikeli ve "safsata"dır. Yoksa, kimseyi kırma gayretim yoktur. Bunu "niyet okuma" girişimine karşı verilmiş haklı bir tavır olarak ta değerlendirebilirsiniz. Çünkü bir insanın niyetini okumak ve buna dayanarak onu bir şeylerle itham etmek, ona karşı yapılmış kati bir haksızlıktır. Katkılarınız için size teşekkür ederim. Umarım sağlığınıza kavuşmuş olarak bundan böyle de düşüncelerinizi bizlerle paylaşırsınız.


Sevgili İbrahimim;

Son iletinizdeki hususların tümüne tamamen katılıyorum. Bendeniz de aynı sizin gibi düşünmekteyim. Esasen yazılarımın içerisinde bundan da bahsetmek istiyordum.

Benim bu husustaki görüşüm şudur:

Her kul, Rabbi önünde tek başına hesap verecektir. Herkesin hesabı özgündür. Yani her kişinin durumu, yaptıkları, niyetleri birbirinden farklıdır. Allah'ın hesabı çabuk görücü olması, her kişinin özgün durumunun yargılamada göz ardı edileceği anlamına gelmez.

Ve bizler Kuran'ın genel buyruklarından, esasen yapılanlar yanında yapılanların ne niyetle yapılmış olduğunun yargılanacağını anlayabiliyoruz. Zaten, mahşer hesabının mutlak adaleti yansıtması ancak bu şekilde sağlanabilir. Hiç bir beşer, eylemden niyete uzanıp niyeti okuyamaz. Ama Allah, eyleme gerek kalmaksızın niyetleri yani kalplerin özünü okur. Kişiyi, o niyete nelerin sevkettiğini de en küçük ayrıntısına kadar bilir.

Bu nedenle internet sitemde de çok zaman dile getirdiğim gibi, hiç kimse Kuran'ı atalarının yahut kendisi dışındaki bir başkasının okuduğu gibi okumak zorunda değildir.  Yeterki,  okuması hangi sonuca ulaşırsa ulaşsın mahşerde bu yaptığının kabul edilebilir bir  iyi niyete dayandığı ortaya çıksın.  Zaten bu niyet  Allah 'tan başkası tarafından bilinemez. Hatta kişi bunu kendisi dahi tam olarak bilemeyebilir. Unutkanlıklar, hayat kargaşası, bilinç altının koşullanmaları, çocukluktan sarkan deneyimler vs. vs. pek çok şey, kişinin eylemini yönlendirebilir. Nihayetinde kimin niyetinin ne olduğu ve neye dayandığı ancak ve ancak Allah tarafından bilinebilir. İşte O da, kullarına karşı asla zulümkar değildir. Hiç kimseyi gücünün üstünde bir şeyle mesul tutmaz. Kişi, halis bir niyetle gücünün yettiğince anladığından ve yaptığından mesuldür.

Daha doğrusunu anlayabilmesi için imkanları dahilinde başvurabileceği olanaklar da bu halis niyetin içerisine dahil olacaktır.

Nihayetinde bu hususta sizinle aynı fikirdeyim.

Muhabbetlerimle...



__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
muhliskul
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 nisan 2007
Yer: Australia
Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muhliskul

 Merhaba,

Sayin Ali Aksoy sizin   Kuran'in korunmasina dair sahsi goruslerinizi tafsilatli bir sekilde yazarmisiniz. Kuran'in ilk yaziya gecisindeki halin aynen gunumuzdeki sekliyle olup olmadigina dair dusuncelerinizi de bilmek istiyorum.

 1-Noktalar ve harekeler   ilk Kuran yaziminda kullanildi mi?

2-Eger kullanildi ise mevcut Kuranlardaki okuyus farkliliklarini nasil izah ediyorsunuz ve siz hangi okuyusu korunmus olarak kabul ediyorsunuz?

3-Allah'in Kuran'i korumasina dair ifadelerinin vahyolunustan sonraya has olduguna dair Kuran'i delilleriniz nedir.

4-Diger vahiylerde korunmus mudur, degilse nicin?

5- Kuran'in gecirdigi surecleri arastirip ogrenerek  ve bunlari kavrayarak iman etmenin sizce ezbere bir inanistan farki varmi?

6-Bahsettiklerimin dogru olmasi Kuran'in hak olduguna golge dusurur mu? Eger bunlar dogruysa Kuran'a olan inancinizda bir degisiklik olur mu?

Allah'a emanet olun

 

Yukarı dön Göster muhliskul's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muhliskul
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Selam Muhliskul kardeşim;

Noktalar ve harekeler ile kastettiğimiz şey, Kuran'ın anlamını değiştiriyorsa evet burada ciddi bir sorun vardır. Zira hem biz hem de atalarımız Kuran olmayan bir şey hususunda konuşup durmuşuzdur. Kuran'ın orjinali bulunup insanlara arz edilmedikçe hiç kimsenin Kuran'a dayalı bir sorumluluğundan bahsedilemez. Delilim, "...bundan sorguya çekileceksiniz"  ayetidir.  Sorguya çekileceğim şeyin  değişmemiş orjinal haline erişim imkanım yoksa, bana bir uyarıcı gelmemiştir. Kuran sebebi ile sorguya çekileceğim hiç bir husus ta yoktur.

Bu hareke meselesi, anlamı tam olarak değiştirmiyor fakat, tek bir anlamda sabitliyorsa bu da bir değişimdir. Harekelendirme, Kuran'ın indirildiği toplumun anlayışına uygun olarak yapılmışsa yani anlamı dondurma buna uygun icra edilmişse yine bir sorun yoktur. Burada sorun yaratan şey, Allah'ın indirdiği Kuran hakkında konuşup konuşmadığımızdır. Eğer ben Allahın indirdiğine erişemiyorsam, bundan sorumlu olmam mümkün olmaz. İşte bu noktada bundan hemen önce ifade ettiğimiz niyet devreye girecektir. Ben, elimde okuyup durduğum Kuran'ın Allah'ın indirdiği olduğuna inanırım ve tüm yorumlarımı bunun üzerine kurarım. Hakikatin bu olmaması, beni bağlamaz. Kuran'ı okuyuşumda bunu bana eriştiren beşer için, yine bana ulaştırdıkları hadisleri kabul etme zorunluluğu anlamında bir minnet de duymam.  "O'nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur" sözü bana ait bir söz değildir.

O'nun kelimeleri kapsamlı olarak yani tam bir değişim ile değiştirilebilmiş ise, zaten O'nun varlığı kuşkulu olur. O'nun kelimelerinin korunması işi ne bana ne de atalarıma  ait bir iş değildir.  Allah'ın kelimelerini  hangi usulle koruyacağı, hakikat başka bir şey idi ise bunu ne suretle açığa çıkaracağı da O'nun bileceği bir iştir.  Benim gücüm,  O'nun bu eylemini anlamayı  aşar.  Benim yükümlülüğüm,  elimde olana imandır. Filanca müzede bulunan fotoğrafların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı, gerçeği yansıtsa bile, orada yazılı olan belgenin kim tarafından, ne zaman hangi maksatla yazılmış olduğunu bilmek te benim için gaybe ilişkin bir mevzudur. Bunun hakikatini araştırmak, kuşku sahiplerinin işidir.  

Farklı kıraatler de aynı şekildedir. Farklı kıraatlerde Kuran'ı kendi kendisiyle çelişkiye düşürmeyen anlam doğru olandır. Farklı kıraatin her versiyonu anlamı temel olarak değiştirmiyor, yahut Kuran'ı çelişik bir konuma düşürmüyor ise, onların hepsini doğru kabul etme zaruretim vardır. Çünkü bu olup biten Allah'ın iradesi dışında cereyan etmeyecek ve ben gerçekte bunların hangisinin doğru olduğu hususundan mesul de olmayacağımdır.

Vahyolunuştan sonraki korumaya ilişkin delilim,  "O'nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur" , " O,  gerçeği kelimeleri ile ortaya çıkaracaktır " ,  "Zikri biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz"  ,  " ...siz bundan sorguya çekileceksiniz" gibi ayetlerdir. 

Diğer vahiyler, inandığım Kuran nedeni ile bağlayıcılık anlamında ortadan kalkmıştır. Allah'ın onları ne maksatla korumadığı benim meselem değildir. Allah'ın onların orjinalini korumadığı hususu ise zaten zandan ibarettir. Beşerin elinde gezdirdiği nüshaların gerçekten Allah tarafından indirilen şey olmaması, orjinalinin bulunamayacağı anlamına gelmez.

Kuran'a geçirdiği evreleri araştırarak iman etmekle, ezbere iman etmek arasında hiç bir fark yoktur. Esas olan, bir şeye inanıyor ve onu müzakere ediyorsak aynı şeyden bahsedip bahsetmediğimizdir. Ben, bu gün elimde olan şeyi okumamı beşere değil Allah'a bağlarım. Çünkü, O eğer varsa, beni sorumlu tutacağı şeyi bana eriştirmekle mükelleftir. Bana erişmemesini irade buyurmuşsa, bu ancak O'nun hikmetindendir vebu nedenle bana zulmedecek de değildir.

Bu konuştuğumuz şeylerin doğru olması Kuran'a hem de tam göbeğinden gölge düşürür. Ama, elimizde olan Kuran'a gölge düşürür. Eğer, Kuran'ın orjinali başka bir şey idi ise, bu O'nun orjinaline hiç bir gölge düşürmez. Lakin, ben orjinali ile muhatap olamadığım müddetçe elimizde okuduğumuzun benim için hiç bir bağlayıcılığı olmaz.

Bağlayıcılığı olmayan bir metin hakkında konuşmak ta abesle iştigalden başka bir şey değildir.

İtirazımın özü; elinde tuttuğu Kuran'da bahsedilen ayetlerin mevzuunda müzakerelere girişip, bir taraftan da O'nun orjinal olmadığını, değiştiğini iddia edenedir. Zira, onun elindeki Kuran, artık Kuran değildir. O, böyle inanmaktadır. Aynı şeyden bahsedemediğimize göre neyi tartışacağız ?

Elinde okuyup durduğu Kuran'a iki ayet ilave edildiğini söyleyen kimse, artık o Kuran'daki tüm kelimelerin hangi ölçüye göre orada bulunduğunu kanıtlamak zorundadır. İki ayet hakkında ileri sürülen şüphe, onun nezdinde Kuran'ın tamamını şüpheli kılar.

Yine, Kuran tertibinin beşeri olduğunu düşünen kimse için de aynı şey geçerlidir. O, bir kısım surelerdeki bir kısım ayetlerin tertibinin yanlış olduğunu, bunların tertibinin beşer tarafından yapıldığını söylüyorsa, öncelikli olarak diğer ayetlerin kim tarafından tertip edildiğini ortaya koymalıdır. Eğer, tertibin tümü yahut çoğunluğu beşere ait ise,  artık bu kişi hangi  izahında, ayetlerin öncesinden sonrasından bahis açarak  bunu delil edinebilir ?

Sözün özü, bir metni müzakere ediyorsak, öncelikle aynı metin hususunda müzakere ettiğimizden emin olmak zorunluluğumuz vardır. Metin hakkında ittifak ettikten sonra, bu metindeki hükümlerden yola çıkarak çıkarsamalarda bulunabiliriz. Metin hakkında ihtilafımız varsa, çıkarsama yapmaya lüzum yoktur. Zira, hiç kimse Allah tarafından korunup kendisine eriştirilmeyen bir metinden mesul değildir.

Eğer ben elimde okuyup durduğum metinden mesul isem, bunu bana kimin eriştirdiğinin benim için minneti gerektirir bir önemi yoktur. Elimde yazan metine göre, bu erişimi sağlama görevini Allah üstlenmiştir. O, bunu kime eriştirirse onu mesul tutacaktır.

Muhabbetlerimle...


__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
ibrahimim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 17 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ibrahimim

Selam..

Sayın muhliskul ve aliaksoy

Muhliskul görüşlerimizin ağır ekser örtüştüğünün bende farklındayım ve bu benim için sevindirici bir olay. Özelde başımı ağırtma mevzuunda memnuniyet duyarım.

 

 

Sevgili ali kardeşim

Bizler robot değiliz, yukarıdan aldığımız buyrukları programlanmış gibi uygulayalım. Bizler insanız ve harika varlıklarız.

Allah gönderdiği vahiylerde bütün sorunları çözecek hükümler göndermiyor, sorunları ortadan kaldırabileceğimizin nasıllığını veriyor. Bizlerden, Hz Resul nasıl uyguladıysa sizde öyle uygulayın demiyor, şablonculuk, taklitçili yok, ama Resulü örnek almak var “usvetün hasenetün” (60/6) kendi toplumuna o günün koşullarında uygulama nasıldı!?.. biz nasıl uygulayacağız?

Kuran’ın o günün koşullarında kullandığı kişiler, mekan, eşya ve malzeme asıl özüne engel değil, asıl amacını ortaya koymak bakımından daha iyi bir olanak sunar. Araçların eşyanın kullanımı asıl amaç içindir. Ör: amaç iletişim olduğunda, dün mektup kullanıyorken, bugün bilgisayar kullanıyoruz vs.. Amaç değişmez araçlar ve vasıtalar değişir.

Kur’an sana (A) noktasından (B) noktasına git der, ama nasıl gideceğini sana bırakır. Sana akrabaya iyilik yap der, sende akrabanın hangisinin neye ihtiyacı olduğunu kendin belirlersin.

Ekonomik ihtiyacı olmayana akrabana, “ben akrabama yardım ediyorum” diyerek götürür para verirsen bu iyilik değil haksızlık, paraya ihtiyacı olana da “ya şuna ziyarete gidelim mert adamdır bize bir ziyafet çeker” diyerek adamı masrafa sokmak ve “ya keşke şundan borç almasaydın şundan alsaydın” gibi sözlerle de akıl vermek o akrabaya yardım değil zulüm olurdu. Şimdi kişi “kardeşim ben Rabbimin emrini yerine getirip akrabama yardım ettim” diye bilirmi?..

İlletlere bakarak davranılmalı. Allah bizden münkeri def etmemizi ister, ortadan kaldırmamızı ister, bunu nasıl yapacağımızın fazla önemi yok. Hırsızlığı ortadan kaldırın illa el kesmeniz gerekmez, düşmanlarınıza karşı silahlanın bugün atla deveyle olması mümkünmü?..

Kuran’ın belirlediği ana amaç vardır, o amaçtan çıkılmaz, o amaçtan çıkmamak için Kuran’ın haram ettiği bir fiili işleyebilirsiniz. Bildiğiniz gibi Allah’tan başkası adına boğazlanmış hayvan eti yemek haramdır, ama ölmemek için yenmesinde bir mahsur yoktur. Çünkü Kuran’ın ana amaçlarından biri de canın yaşatılmasıdır. (5/32)

Şimdi iki çocuğumuz var ve ikisine de ayrı zamanlarda aynı görevi verdiniz.

Görev:

Ana amaç: Hormonsuz domates alınması..

Sizin çocuklara tembihiniz: Her ikisine de aynı tembihi vererek “beş sokak ötede manav Osman git kg si 2 ytl olan domatesten 3 kg al 6 ytl ver şöyle hormonsuz bir domates yiyelim” dediniz.

1.Çocuk gidip söylediklerinizi aynen yerine getirip manava vardığında 2 kg domates kaldığını ve kasanın dibindeki seçile seçile kalan bir kısmı ezilmiş domatesleri alıp geldi. Ama sizin sözünüzden çıkmadı.

2. Çocuk gidip manavda kalan domateslerin vaziyetini beğenmedi, köylü pazarına gidip, bahçe malı hormonsuz domateslerden kg 1 ytl den 3 kg aldı ve eve geldi. Ama sizin sözünüzden çıkmıştı.

Hangisi doğruyu yaptı? Elbette ikinci çocuk amaçtan sapmamak için sizin sözünüzden çıkmıştır. Amaç belliydi.. ““Hormonsuz domates alınması””

  

Selam ve saygılar..



__________________
Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
Yukarı dön Göster ibrahimim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ibrahimim
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Selam İbrahimim,

Peki, konu ibadete dair meseleler olduğunda tavrınız nedir ?

Kişiler, ibadetlerin kendilerini ve toplumları eriştireceği seviyeyi başka yollarla yakalayabileceğine inanır, bu hususta samimi ve azminde dirayetli de olursa aynı tarz düşünüş geçerli midir ?

Muhabbetlerimle...


__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats