HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Cemaatler, Tarikatlar, Mezhepler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Cemaatler, Tarikatlar, Mezhepler
Konu Konu: SAMİ HOCAOĞLU İLE BAŞÖRTÜSÜ TARTIŞMAMIZ Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
halukgta
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 25 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 425
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı halukgta

YENİ ŞAFAK GAZETESİ YAZARI SAMİ HOCAOĞLU İLE KÖŞESİNDE BAŞÖRTÜSÜ KONUSUNDA TARTIŞTIĞIMIZ BİR KONUYA SİZLERİNDE ŞAHİT OLMASINI İSTEDİM LÜTFEN ÖNCE AŞAĞIDAKİ LİNK İ TIKLAYARAK YAZIYI OKUYUN DAHA SONRA BENİM CEVABIMI OKUYUNUZ.

http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=08.02.2008&y=Sam iHocaoglu

  Sayın Hocaoğlu önce üslubunuz konusunda üzüldüğümü söylemek isterim, ben kimsenin dolmuşuna binmeye çalışan birisi değil, Rabbim in konvoyuna katılma hevesinde bir kulum. Ayrıca üslubunuz hakkında üzüntümü kastettiğim bir konuda,  sözleriniz den haddimi bilmez birisi olduğum izlenimi almamdandır. Yazınızda ayrıca başkalarının kesesinden harcanan yalan-yanlış paketi diye söz etmişsiniz yazılarıma. Dikkat edin ben ilkyazınıza cevap verirken asla böyle bir üslup takınmadım size karşı. Ben asla Yaradan ın emretmediği bir konuyu, var diyecek kadar da haddimi aşmadım onu belirtmeliyim. Sayın Hocaoğlu ben yazımda hımar kelimesi ile ilgili bazı örnekler vermiş ve bu ayette kelime anlamıyla başörtüsünü kastetmiyor demiş ve bazı örneklerle başörtüsünün diğer adlarını yazmıştım gelenekte kabul edilen. Sizin verdiğiniz örnekte geleneğin verdiği isimlere asla itirazım olamaz zaten, benim konusunu yaptığım ve size bahsettiğimiz Kuran da geçen kelimeler ve onlara yüklediğiniz anlamlarıydı anlatmak istediğim. Sizde öyle örnekler vermişsiniz ki kim haddi aşmış bilemiyorum.

  Örneğin Cilbab kelimesine yüz hariç her tarafı örten örtü anlamını vermişsiniz, doğrusu Yaradan ın vermediği ve de hiç açıklamadığı anlamı nede güzel vermişsiniz haddi aşmadan kendinizce. Diğer kelimelerin anlamlarına gelince doğrusu Kuran da geçmeyen bir kelimenin yöresel anlamlar taşıyacağı için tam anlamıyla ne anlama geldiği de beni zaten ilgilendirmez. Ben size ayette geçen hımar kelimesinin başörtüsü anlamına gelmediği konusunda bazı örnekler vermiştim. Aslında burada rabbim eğer başörtüsü demiş olsaydı baş eki getirir diye açıklamaya çalıştığım konu, örneğin abdest alırken Rabbim in özellikle başın mesh edilmesi konusunda yaptığı vurguya örnek amacıyla vermiştim. Ama siz kelime oyunları ile böyle bir şey yok nereden çıkardınız diyorsunuz.

  Elbette böyle bir şey yok ben size Yaradan ın başörtüsü anlamında kullansaydı açıklık getirirdi örneğini vermekti asıl amacım.  Sayın Hocaoğlu size Rabbim in bazı ayetlerini hatırlatarak Kuran ın bahsetmediği bir anlamı sizin ya da birilerinin veremeyeceğini göstermek istiyorum. Ayette aynen şöyle diyor:( Ahzap suresib59. Ayet: Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle cilbablarını(elbiselerini) üzerlerine giysinler. Bilinip incitilmemeleri için bu daha uygundur.) Bu ayette Cilbab kelimesi tüm meallerde dış giysi diye geçer. Hiçbir mealde de yüz hariç her yeri kapatılan bir giysi diye asla geçmez( Çok özel mealler hariç olsa gerek). Size sormazlar mı acaba Rabbim in açıklamadığı ve kadına sizin gibi bir ünü forma tarif etmediği halde, siz bunu Rabbim in kastettiğini nereden biliyorsunuz diye?

   Bu hareketiniz Kuran a uymak değil Kuran ı kendi düşüncenize uydurmaktır. Gelelim yukarıda bahsettiğimiz hımar kelimesine. Kuran da bu kelimenin anlamında farklı sözcüklerle geçtiği ayetlere baktığınızda bakın nasıl kullanılıyor ayetlerde (Dediler ki: "Bizim kalplerimiz örtülüdür.)( Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz.)( Ey Kitap Ehli, neden hakkı batıl ile örtüyor….)( Kalplerimiz örtülüdür" demeleri nedeniyle….)( kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık.)( Gece, üstünü örtüp bürüyünce.)( Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini')( Onlar için cehennemden yataklar ve üstlerine örtüler vardır.)( yapacağınız işi karara bağlayın da işiniz size örtülü kalmasın)( Böylelikle onları örtüverdik, artık görmezler.)( kötülüklerini örtüp-bağışlamış,)( Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık.)( Ey örtüsüne bürünen..)( Yıldızlar 'örtülüp (ışıkları) silindiği' zaman.)

   
Bunların hepsi bahsettiğimiz kelimenin Kuran da örtü anlamında kullanılan ayet örnekleri. Dikkat ederseniz hepside mecaz anlamları dâhil örtü anlamında kullanılmıştır, farklı kelimerle. Ama her nedense Nur suresi 31. ayetinde başörtüsü anlamında olduğunu ısrarla söylüyorsunuz, yukarıda Cilbab örneğinde verdiğiniz gibi. Sayın Hocaoğlu acaba Rabbim bizlerin kafasını mı karıştırmak için öyle yapmıştır. Niçin Kuran da tüm ayetlerde farklı kelimelerde dahi  örtü mecaz anlamları dâhil örtmek, örtü anlamında kullanmışta o ayette özellikle burada başörtüsü anlamı vermiştir. Tam bu esnada size Rabbim in Kuran ilkeleri ile ilgili yani kitabın anlaşılırlığıyla ilgili bazı ayetlerini hatırlatmak isterim, bakın Rabbim Kuran ile ilgili ne diyor. Siz elbette bunları biliyorsunuz. (Enam Suresi 114. Allah size Kitap'ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah'ın dışında bir hakem mi arayayım? Araf Suresi 52. Yemin olsun ki, biz onlara, ilme uygun biçimde, ayrıntılı kıldığımız bir Kitap getirdik. İnanan bir topluluk için bir kılavuz, bir rahmettir o. Yasin Suresi  69. Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/layık olamaz da. Ona vah yedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kuran’dan başka şey değildir; Hud suresi 1 .Elif, Lâm, Râ. Hakîm ve Habîr olandan bir kitaptır ki bu, ayetleri önce muhkem kılınmış, sonra ayrıntılı hale getirilmiştir. Kamer Suresi 17. Andolsun biz, Kuran'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? İsra suresi 89. ayet; Yemin olsun, biz bu Kuran'da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler. İbrahim Suresi 4 ayet; Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık-seçik beyanda bulunsun.) 

     Sayın Hocaoğlu siz örneğinizde başörtüsüne birçok isimler vermişsiniz halk arasında söylendiği şekliyle doğru olabilir, doğrudur da siz de bir halkın mensubu olduğunuza göre böyle bir anlamda verebilirsiniz, ama sizin değil Rabbim in ayette verdiği anlam önemlidir. Ama Rabbim sizin bahsettiğiniz bir tek örneği vermemiş yani sizin verdiğiniz ayette bahsettiğiniz dışında. Yukarıdaki ayetleri neden yazdım dersiniz? Bakın Rabbim ne diyor Kuran için. Önce ayrıntılı bir kitap diyor, apaçık diyor, öğüt alınması için kolaylaştırdığından bahsediyor, yemin ederek de her benzetmeden örnekler verdiğini belirtiyor, ayrıca o toplumun dilinden indirme sebebi olarakta halka peygamberimizin açık seçik beyanda bulunması örneğini veriyor. Şimdi sizi ve söylediklerinizi düşünelim. Rabbim Cilbab (dış giysi) diyor, siz ise sanki Rabbim açıkça detaylandırdım dediği Kuran da söylemeyi, bahsetmeyi unutmuşçasına (HÂŞÂ) (Yüz hariç baştan ayağa her tarafı örten örtüdür.) diyorsunuz. Yaradan böyle istese söyleyemezmiydi, kadın dışarı çıkarken başı dâhil yüzü hariç her tarafını örtmelidir diye. İşte Kuran ın evrenselliği burada, Yaradan tüm âleme gönderdiği Kuran ı böyle güzelleştiriyor ve kullandığı kelimeleri özenle seçiyor. Çünkü Dünyada o kadar değişik iklim var ki, kadın ancak namusunu koruyacak ve kollayacak şekilde iklim ve geleneğine göre giyinmesinde hiçbir sakınca olmadığını daha nasıl anlatmalı sizce?

  İşte bu kadar güzel ayetleri açıklamış Rabbim, ama bazı kişiler ne yazık ki Kuran ın bu büyüsünü bu evrenselliğini bozmak istiyor, ama kimsenin gücü buna yetmez tabii ki. İçkide verdiğiniz örnekte bile bu kelimenin, aklın örtülmesinde kullanıldığı geçiyor asla başla ilgili olmadığı halde aklın başta olduğu benzetmesinden olsa gerek nerelere bağlamaya çalışmışsınız.  Düşünün orada bile Rabbim içki içen bir insanın aklını çalıştıramayacağı çünkü içkinin aklın önüne set çekeceği anlamında yani yine örtü anlamında kullandığı halde nasıl çekiştirme ve benzetme yolu ile başörtüsü kökü verilmiştir izahı yapıyorsunuz. Şimdi isterseniz her şeyi unutalım ve diyelim ki Nur suresi 31. ayetindeki bahsettiğimiz kelime başörtüsü olsun. Şimdide ayeti hatırlayalım. ( Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.) Ayetin devamını yazmadım. Çok fazla eğitim almamış, Kuran ı anladığı dilden hiç okumamış bir kardeşimize desek ki bu cümleden ne anlaşılıyor?

  Kadınların gözlerini haramdan sakınmasını namuslarını korumalarını, görünen kısım müstesna ziynetlerini teşhir etmemeleri gerektiğini ayrıca başörtüleri ile de yakalarının üzerini örtmesini söylüyor der.  Bu kişiye bizde bazı sorular sormaya devam edelim. Ama bak burada başörtüsü kelimesi de var, demek ki Allah başını da örtün diyor aslında desek ne der sizce? İşte İslam âleminin kendisine hiç sormadığı ve sorma cesareti bile göstermediği soru. Eğer o kişi Kuran ı anladığı dilden okumamış Rabbim in Kuran ilkelerini özünü benimsememiş ise sizlerin söylediği ile iman etmişse cevabı şöyle olacaktır. Haaaaa, doğru söylüyorsunuz yaaa. Bak işte Allah aslında başını da ört demek istiyor herhalde, ama açıkça söylememiş işte biz okusak bunu anlayamazdık demek ki Kuranı kendimiz okusak anlayamayacağız. İşte günümüzdeki iman şeklide ne yazık ki böyle. Böyle bir iman Rabbim in sözleri ile örtüşmez.  Size sorarım İmam hatip mezunları neden Kuran meali dersi görmezler acaba. Yani Kuran ın Türkçesini okuyup anlamadan bir din adamı nasıl yetişir sizce. Sorduğum tüm imam hatip mezunları daha tam okuyamadığını ama inşallah okuyacağını söylüyor. Nedeni aslında çok açık Kuran gerçekleri ile yüz yüze getirilmemek asıl amaç.

  Peki, Kuranı anlayan Rabbim in ayetlerinden haberdar olan bir insan ne derdi yukarıdaki ayeti okuyunca? Yaradan ben ayetlerimi açık seçik gönderdim diyor da eğer kadın başını örtmelidir emri yoksa bunu söylemek ya da Allah aslında bu ayette bunu ima ediyor, kimse diyemez derdi. Yani siz bir kelimenin anlamını değiştirmekle cümlede anlatılmak isteneni asla değiştiremezsin. Cümlede yüklem yapılması istenen göğsün örtülmesidir. Çünkü Allah ima etmez EMREDER. Bakın Kuran ruhunu gönlüne kazıyan kimsenin söyleyecekleri diğer sözler.

  Ankebut Suresi 51. Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Diyorsa Rabbim bana kuran yeter der. Biz bu Kitap'ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Diyorsa rabbim bu kitapta her şey vardır der. Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.  Diyorsa Rabbim Kuran dışı bilgileri süzerek almalıyım der. Ayetiyle de bizleri Kuran dışı bilgilere meylet mememizi açıklıyor. En önemlisi ise Meryem suresi 64 ayetinde de bakın ne diyor Rabbim (. Rabbin asla unutkan değildir.) Şimdi dikkat edin tüm bunları bilen bir insan Kuran ın genelinde kullanılan bir anlamdaki kelimenin yalnız bir yerde değişik anlamda kullanılacağına inanır mı? Ayrıca Kuran da her şeyden örnek verdim sizlere, ayetini bilen bir kul, nasıl olurda başörtünüzle göğsünüzü örtünüz sözünden kadın başını örtmelidir emrini çıkarır. Yaradan asla unutkan değildir ayetini hiç mi gören yok? Rabbim niçin kadın saçı namahremse bundan tek bir örnek dahi vermemiştir de, kelimelerin arkasından çıkarılıyor bu emir.

  Bu ayetlerin hiçbir hükmü yokta peygamberimizin zamanındaki giysinin ve geleneğin önemi vardır diyorsanız, doğrusu bu sizlerin seçimi, asla sözüm olamaz. Ama Peygamberimiz zamanından da örnekler vermek isterim. Peygamberimiz zamanında asla böyle bir sorun yoktu nedeni böyle bir konu yoktu da ondan. Tam tersine İslam tarihi çok açık yazar ki cariye ve köle Müslüman kadınlarının başlarını örtmelerine izin verilmezdi. Nedeni özgür kadınlarla fark edilmeleri ve rahatsız edilmemeleri içindir. Sizce başörtüsü Allah emri olsa böyle bir yasak olurmuydu, ya da peygamberimiz buna müsaade edebilir miydi? Tabii ki asla müsaade etmezdi.

  Hadislerde bile kadın erkek birlikte abdest alındığı örnekleri vardır. Sizce kadın başı namahremse başlarını ve kollarını nasıl onların yanlarında yıkayacaklar dersiniz? Çok ilginçtir Arabistan da iklim şartlarından başlarını örtmek zorunda olan kadınlara örnek veriliyor da o zamanda erkeklerinde tümünün başı örtük olmasına rağmen bundan bahsedilmiyor. Peygamberimizin sakal örneği veriliyor da saçının uzunluğu bahsedilmiyor. Sakal uzatmak gerçekten sevapsa o zaman bizde saçlarımızı da uzatalım. Ayrıca hadislere baktığınızda da çok açıkça peygamberimizin özellikle kadın saçı açık olması haramdır kesinlikle kapamalıdır hadisine de rastlayamazsınız. Şunu da söylemeliyim ki hadislerin bazılarında söylenen konular diğer hadislerde tam tersi olduğunu görürsünüz. Peygamberimizin hadisinde de çok açık, kendisinin asla Kuran ın haram demediği bir şeyi haramlaştırmadım sözü de dikkate alınmalıdır.

  Günümüzde başörtüsü imanlı halkımız ile nasıl oynandığına bir örnek vermek isterim. 1995 yılında Fethullah Gülenin bir sözünü hatırlayalım başörtüsü ile ilgili (     Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arz etmez. Allah’a karşı kulluk, umumi manada kulluk ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferruata ait meseledir. Nitekim Allah’a iman meselesi Mekke’de Efendimize tebliğ edilmiş, namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra da zekât bize farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum Peygamberliğin 16. ve 17. senesinde Müslüman kadınların başları açıktır. Temel meseleler varken, teferruatla uğraşılmamalı.” )

  Yine aynı kişinin yanılmıyorsam birkaç gün evvel açıklamasında kadın başını kesinlikle örtmelidir ve bu Kuran emri dir gibi değişik bir açıklaması olmuştur. Gerçi üstte söylenen sözü daha sonra yanlış anlaşıldı gibi bazı açıklamalar da yapılmıştır her nedense. Ne değişti de iki açıklama birbiri ile örtüşmüyor dersiniz?

   Sayın Hocaoğlu yazınızın son kısımlarında benim için şöyle demişsiniz (Okurumun cebinden harcadığı "kitabına uyduranlar takımı ne diyor:) Doğrusu bu sözünüzün analizini okuyanlara bırakıyorum ben asla bu tür bir üslup kullanmam. Bu ayetin inme nedenlerinden birinin o devrin kadınlarının gerçekten çok dekolte giyindiği gerçeğini dahi bilmediğinizi söylemeyin sakın. Evet, Sayın Hocaoğlu bu ayetin iniş sebebi o devir kadınlarının giyim sorunu ile ilgilidir. Yazınızın sonunda ise Rabbim in ayetini nasıl değiştirdiğinize örnekte sizin şu sözünüzde yatıyor. (aslında neyi emretmektedir.) Sayın Hocaoğlu Yukarıda size bazı ayet örnekleri verdim dikkat ederseniz Rabbim ayetlerinin anlamını sizin aslında şöyledir, aslında böyledir diye yazılmaması için anlaşılır gönderdiğini ve örnekler verdiğini söylüyor ama siz hala bu ayetleri görmezden gelip bakın cümleyi tamamlayalım ne diyorsunuz? (Nur 31. ayetin başörtüsünü emreden cümlesi aslında neyi emretmektedir?

   Açık ve net olarak şunu: Cahiliye döneminde bir aksesuar olarak başın üzerinden sırta atılan örtüyü bütün bir boynu ve gerdanı da kapatacak şekilde mazbutça örtmeyi.)

  HAŞA Rabbim detaylandırmasını, izah etmesini unutmuşçasına ne de güzel anlatmışsınız aslında ne demek istediğini. Birde açık ve net olarak diye başlamışsınız sözünüze. Sayın Hocaoğlu o günleri yaşamış gibi ne güzel izah etmişsiniz, Her çağa hitap ettiğini söyleyen kuran ı açıklarken sanki eksik tamamlar gibi teferruatı dahi vermişsiniz.(HÂŞÂ) O devirde başın örtülü olduğu bir gerçektir, bizim konumuz Allah emri olup olmadığıdır. Bir arkadaşımla tartışırken bana Tevrat ta geçen İncil de geçen ayet örnekleri vermiş ve bakın burada bile geçiyor başörtüsü demişti. Evet, orada geçiyor açık ve de net. Bende soruyorum niçin Kuran da açık ve net geçmiyor.

  Yaradan ayetinde bu kitaptan sorumlusunuz demiyor mu bizlere? Hatta biz bazı ayetleri nesih edersek yerine daha iyisini getiririz sözleri sizleri hiç düşünceye sevk etmiyor mu? Bakın bir ayeti daha hatırlatayım size (. Maide Suresi 101 ayet; Ey iman sahipleri; size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetti. Allah Bağışlayandır, Merhametlidir.) Sizce bu ayette bahsedilenler ne olabilir dersiniz? Yine yazınızda şöyle demişsiniz (Tabiî ki bu emir Allah'ın kitabına uyacaklar içindir. Kitaba uymak yerine kitabına uydurmaya ne gerek var? Yalan yanlış türrehatı yayıp vebale girmeye ne gerek var?) Sayın Hocaoğlu Dikkat edin ben mi kitaba uyarak ayet örneklerini sizlere gösteriyorum, yoksa siz mi? Siz bana göre diye ayetleri en ince detayına kadar açıklarsanız siz kitaba değil kitabı kendinize uydurmuş olmuyor musunuz?  

  Ben verdiğim örnekleri kuranın tümünde kullanılış biçimi ile anlıyorum ama siz tek bir ayette hayır bu şekilde değildir diyorsunuz. Ben Rabbim in huzurunda yemin ederim ki yalnız ve yalnız Rabbim in ayetlerinden bilgi alıyor ve onun sözlerinin, ayetlerinin arkasından değil, önünden anlamlar arıyorum, yani açıkça indirdim öğüt alasınız diye söylediği sözlere bakıyor ve yolumu çiziyorum. Hiçbir kitap aslolan manayı anlatmak için gizli üslupla, ya da yalnız birilerinin anlayacağı şekilde yazılmaz. İşte Kuran da öyle söylüyor zaten açık ve detaylı gönderdim derken. Ben ayetlerimi anlasınlar ve öğüt alsınlar diye açık ve detaylı indirdim. Ama bizler geleneği Kuran da aradığımızda bulmamızın mümkünü yoktur bulamadığımızda da göz göre göre, bakın Kuran da her şey yokmuş diyebiliyoruz.  Yazımızın özetine gelince. Kuran da Rabbim in bahsetmediği sınırını çizmediği iki kelimeye anlamlar vererek sınırlar çizmiş hatta kıyafeti tarif etmişsiniz. Bu kelimelerden birisi hımar diğeri cilbab. Siz Nur suresinde hımarın başörtüsü anlamında olduğunu söylemenize rağmen aynı kelime kökleri ve kendisi tüm kuran da mecazi anlamlar dahil asıl anlamını değiştirmemek şartıyla örtü anlamında kullanmıştır. Hatta içki örneğinde verdiğiniz dâhil. Orada da aklı örttüğü anlamı vardır. Diğer kelime cilbab ı Yaradan kesin bir giysiyi tarif etmeden toplumun geleneklerine bırakarak sınır çizmediği halde siz Yüz hariç baştan ayağa her tarafı örten örtüdür diye tarif etmiş, Rabbim in bahsetmediği sınırı çizmişsiniz. Sayın Hocaoğlu sizin tabirinizle bu kimin dolmuşudur bilmem ama Rabbim in ki olmadığı açık. Son sözümü umarım saygısızlık olarak almamışsınızdır, örnek sizin diye aynı örneği verdim. Hatam olduysa şimdiden özür diliyorum.

SAYGILARIMLA Halukgta

Yukarı dön Göster halukgta's Profil Diğer Mesajlarını Ara: halukgta
 
Muhtar
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 28 mart 2006
Gönderilenler: 63
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Muhtar

Fazla sıkıştırırsan iki sahih patlatır konuyu kapatır. Fazla birşey beklemeyin.

__________________
Onlar, iman etmiş ve kalbleri Allah zikriyle yatışmış olanlardır. Evet, iyi bilin ki, kalbler Allah'ın zikri ile yatışır. (Rad 28)
Yukarı dön Göster Muhtar's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Muhtar
 
Muhsin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 subat 2007
Gönderilenler: 401
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Muhsin

Slm, cahil kismi kandirabilirler bunlar, bu görüsleri ile,ama karsilarina apacik Kurani koydunmu,sasirip kalirlar,sevhetlerine uyarlar,isde bu yüzden/böylelerinin yüzünden ISLAM camiasi bu hallere gelmisdir,düsüncesindeyim.
Sen yaparsan yap,onlar, bildigini okur,tartismasini da bilmezler,islam düsmani diye ilan ederlerse bile hic sasmam.
Amma hesab günü????? vesselam.
Yukarı dön Göster Muhsin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Muhsin
 
muslumankul
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 12 kasim 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 22
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muslumankul

 

Sami Hocaoğlu müstear isimli yazarın Mustafa İslamoğlu olduğunu duymamış olanlar varsa ben hatırlatmış olayım.

selamlar

Yukarı dön Göster muslumankul's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muslumankul
 
bektas
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 13 subat 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 18
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı bektas

yeni şafak gibi bir gazete yazarından ne beklenebilir'ki..?

Nur 31 ayetinde geçen yaĞdudne min ebsarihinne - kıssınlar gördüklerinden, paragrafına hiç değinmemiş. saç'a karşı akşama kadar bakar'sanız ne olur, bakmaz'sanız ne olur..? selam.

 

Yukarı dön Göster bektas's Profil Diğer Mesajlarını Ara: bektas
 
Muhsin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 subat 2007
Gönderilenler: 401
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Muhsin

Slm,þu bildigimiz INAD yokmu,inadi üstüne diretenlerde maalesef cok.
bektas kardes size katiliyorum.
Selametle.
Zümer Suresi 3." Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz"  


Yukarı dön Göster Muhsin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Muhsin
 
luiz
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 10 eylul 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 4
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı luiz

gerçek imanlı olmak istiyosan oranı buranı kapatacaksın dinin en önemli şartıdır bu dinden çıkmak istiyosan açık saçık gez.
Yukarı dön Göster luiz's Profil Diğer Mesajlarını Ara: luiz
 
gondolcu
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 07 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 450
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı gondolcu

luiz Yazdı:
gerçek imanlı olmak istiyosan oranı buranı kapatacaksın dinin en önemli şartıdır bu dinden çıkmak istiyosan açık saçık gez.



selamlar,

Luiz kamil deki kafaya bak o kadar yazıyı oku çıkarılan sonuç.

Sanki biri açık saçık gezin demişte kamil de cevap vermiş.




__________________
saygılarımla

Aaydın
Yukarı dön Göster gondolcu's Profil Diğer Mesajlarını Ara: gondolcu Ziyaret gondolcu's Ana Sayfa
 
okumak
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 17 eylul 2011
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 19
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı okumak

Giyim kuşamı belirleyen ayetler

Bu konudaki ayetler Ahzab ve Nur sureleri içinde yer almakta olup, her iki sure de Medine'de inmiştir.
O günün şartlarında evlerin içinde tuvalet olmadığı için herkes def'i hacet için yerleşim yerlerinden biraz uzakta, tenha bir yerde ihtiyacını giderirdi. Bu durum ise Medine'nin berduşlarını, zamparalarını harekete geçirir ve bunlar evli olmayan cariyelere veya fahişe görünümlü kadınlara (cariyeler de fahişeler de örtüsüz olurdu) sarkıntılık ederlerdi. Kadının evli ve sahipli olduğu belli ise tacizde bulunamazlardı. Yani özellikle, başlarını örtmeleri yasak olan cariyeler ile fahişe görünümlü kadınlar, bu saldırıların hedefi durumundaydılar.
İşte böyle bir ortamda peygamberimizin eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına, "cilbab"larını üzerlerine almalarını söyleyen ayet inmiş ve tanınıp sataşılmaması için böyle yapmalarının uygun olacağı bildirilmiştir:

Ahzab; 59: Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Tanınıp incitilmemeleri için bu daha uygun bir yoldur. Allah Gafur'dur, Rahîm'dir.

Ayette açık ve net olarak "cilbab"larını/ ev dışı elbiselerini giyen kadınların tanınacağı, bilineceği, dolayısıyla da incitilmeyeceği söylenmektedir. Yani bu ayete göre kadınların örtünmelerinin gerekçesi incinmemektir, yoksa daha dindar, daha namuslu ve daha takvalı olacakları değil.
Bu ayetin iyi ve doğru anlaşılması için öncelikle "cilbab"ın ne olduğunun bilinmesi ve sonra da "cilbab" giymenin gerekçesinin, Kur'an'da bildirilenin dışına çıkarılmaması gerekmektedir.
Bazıları "cilbab"ı Arapların bugün "abâye" dedikleri; baştan aşağı salınan, dış giysiyi önden ve arkadan kapatan bir örtü olarak, bazıları da sadece gözleri açık bırakmak suretiyle yüzü ve bütün vücudu tepeden tırnağa kapatan bir örtü olarak tanımlarlar. Bu tanımlar örtünme konusunda ifrata kaçan kesimler tarafından ortaya atılmış görüşler olup, aslında Kur'an ile bağdaşmayan tanımlardır. Çünkü aşağıda görüleceği gibi kılık kıtafet konusunu belirleyen diğer ayette (Nur; 31), "... örtülerini/ başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar/ salsınlar." denilmektedir. Eğer "cilbab", bazılarının dediği gibi baştan aşağı vücudu örten bir elbise olsaydı, o elbise göğüslerdeki yırtmaçları da kapatır ve Rabbimizin Nur suresinin 31. ayetindeki emrine gerek kalmazdı. Soğuk, sıcak ve diğer haricî etkilerden korunmak amacı dışında iffet gerekçesiyle üst üste iki örtünün giyilmesi anlamsız olacağına göre, "cilbab" Kur'an'a göre de vücudu baştan aşağı örten bir örtü olarak kabul edilmemektedir.
"Cilbab", Ragıb'ın ifadesi ile; "Gömlek ve örtünün adı", Ikrime'nin tarifine göre de; "Boyundan aşağı salınan, dış giysileri kapatan örtüdür."
Bu durumda "cilbab", o günün Araplarının gelenekleri gereği giymiş oldukları -başlardan aşağı değil, boyunlardan, omuzlardan aşağıyı örten- bir elbise çeşidi olup, bu günkü ceket, pardösü, manto gibi giysilerin yerini tutmaktadır. Ayetten anlaşıldığına göre "cilbab" (pardösü, ceket) giyenler göğüs yırtmaçlarını açabilirler ve bu açıklardan da göğüsleri, gerdanları gözükebilir. Yani, "cilbab"ın mutlaka tulum gibi göğüsleri örtecek şekilde olması lâzım diye bir kayıt yoktur. Zaten o günün Arap kadınlarının bir kısmının çıplaklığa yakın, göğüsleri açıkta dolaştığı da bilinmektedir. Hatta İslâm'ın hâkimiyetinden önce putperestlerin Kâbe'yi çırılçıplak olarak tavaf ettikleri hem Kur'an'da hem de tarihî kaynaklarda yer almaktadır. (Geniş bilgi için: Kurtubî, el-Cami lil-Ahkâm-il Kur'an 7/189)
Her ikisi de Medenî olan Ahzab ve Nur sureleri arasındaki iniş sıralaması farkını ileri sürerek, Nur suresinin 31. ayetinin daha evvel inmiş olduğunu ve bu ayetin daha sonra inen Ahzab suresinin 59. ayeti ile neshedilmiş olduğunu iddia etmek ve bu iddiaya dayandırmak suretiyle "cilbab"ın, başı da örten bir elbise olduğunu savunmak, ayetin tümünün ahkâmını göz ardı etmek demektir. Hele bu iddia, ayetleri bir takım yanlış inançlara uydurmaya çalışmak için yapılıyorsa çok korkunç bir cinayettir.
Sonuç olarak Ahzab suresinin 59. ayetinin amacı, mümin kadınların cariyelere veya fahişelere benzetilmesini ve incitilmesini önlemek, hiç değilse tacizleri en aza indirmektir.

Konumuz ile ilgili olan diğer ayetler Nur suresinin 30 ve 31. ayetleridir:

Nur; 30, 31: Mümin erkeklere söyle:
bakışlarının bir kısmını kıssınlar.
Irzlarını/ bellerini korusunlar.
Bu onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz Allah, sizin yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

Mümin kadınlara da söyle:
Bakışlarının bir kısmını kıssınlar.
Irzlarını/ eteklerini korusunlar.
Ziynetlerini -görünenler hariç- açmasınlar.
Örtülerini/ başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar.
Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler:
Kocaları,
Yahut babaları,
Yahut kocalarının babaları,
Oğulları, yahut kocalarının oğulları,
yahut kardeşleri,
yahut kardeşlerinin oğulları,
yahut kadınlar,
yahut ellerinin altında bulunanlar,
yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar,
yahut kadınların avretlerini/ cinsel organlarını henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar.
Süslerinden gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar.
Ey Müminler, hepiniz topluca Allah'a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz.

Görüldüğü gibi bu ayetlerde iffet kuralları, kapsamı ve istisnaları ile açıklanmıştır. Ancak, bu konu kapsamında değerlendirilmesi gereken bir istisna daha mevcut olup, bu istisna da yine Nur suresinde yer almaktadır. Bu istisnanın baştan açıklanmasında, Nur suresinin 30 ve 31. ayetlerinin bütünlüğünü bozmaması bakımından yarar vardır:

Nur; 60: Artık nikâh arzuları kalmamış, hayızdan ve evlâttan kesilen kadınların, süslerini göstermek için ortalıkta dolaşmamaları şartıyla örtülerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama sakınmak için titiz davranmaları, onlar için daha hayırlıdır. Allah, her şeyi işitir, her şeyi bilir.

Bu ayette, ziynetlerini açığa vurmama talimatından müstesna kılınan kimseler bildirilmiştir. Gerçekten de yaşlı, menopoza girmiş kadınların sağlık yönünden (kemik erimesi) Güneş ışını almaya başkalarına nazaran daha fazla ihtiyaçları vardır ve ayet, müstesna kılmak suretiyle onlara bu imkânı sağlamıştır. Ama ne yazık ve ne gariptir ki kendilerine bu imkân sağlanmış olan kadınların çoğu, Yüce Allah'ın verdiği bu ruhsattan yararlanacakları yerde gençlerden daha fazla örtünmektedirler.

Yukarıdaki istisna dışında kalan mümin kadınların örtünmelerine ilişkin hükümleri içeren Nur suresinin 31. ayetini cümle madde madde tahlil etmekte yarar vardır:

Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarından bir kısmını kıssınlar.

30. ayette mümin erkeklere de aynı talimat verilmiştir. Dikkat edilirse, yasaklanan bakışların tamamı değil, bir kısmıdır, bazılarıdır. Ayetin sadedinden, bu bakışların, davetkâr, tahrik edici, şehvet uyandırıcı bakışlar olduğu anlaşılmaktadır. Yani, hem kadının hem erkeğin, fıtratlarında var olan arzuları uyandırarak şehvete dönüştürecek tarzda birbirlerine bakmamaları, iffetlerini korumaları gerekmektedir. Bu arzuları uyandırmadan birbirlerini görmelerinde ise sakınca yoktur. Fakat Âl-i Imran suresinin 14. ayetinde bildirildiği gibi erkek ile kadın arasındaki çekim, her ikisinin de fıtratlarında olduğu için, sürekli bakışların bu arzuları uyandırması kuvvetle muhtemeldir.

Irzlarını/ eteklerini korusunlar.

Yani, zina ve zinaya uzanan hareketlerden kaçınsınlar.

Ziynetlerini -görünenler hariç- açmasınlar.

Ziynet; Kur'an dilinde, güzelleştirmeye, güzel ve çekici göstermeye, hoşlanacak hâle getirmeye yarayan süs demektir. Nitekim dinimizde de bir takım süs eşyalarına "ziynet eşyası" denilmektedir. Sözcük Kur'an'da hem olumlu hem de olumsuz olarak bu anlamda kullanılmıştır.
Şeytanın, inkârcılara, kendi kötü amellerini güzel-hoş gösterdiğini bildiren En'âm suresinin 43. ve Enfal suresinin 48. ayetleri ile Karun'un, kavminin karşısına ziyneti ile çıktığını bildiren Kasas suresinin 79. ayeti, sözcüğün olumsuz anlamda kullanılışına birer örnek teşkil etmektedir. Olumlu anlamda kullanıma örnek ayetler ise; Allah'ın imanı müminlere sevdirerek kalplerini süslediğini bildiren Hucurat suresinin 7. ayeti, gökyüzünün kandillerle süslendiğini bildiren Fussılet suresinin 12. ayeti ile Mülk suresinin 5. ayeti ve Musa peygamberin, Firavun'un büyücüleriyle buluşma gününün -kendi zaferinden emin olduğu için- "ziynet günü" olmasını istediğini bildirdiği Ta Ha suresinin 59. ayetidir.
"Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür." (Kehf; 46) ayeti de, hem ziynet sözcüğünün kapsamını belirtmekte ve hem de Arapların ziynet sözcüğüne nasıl bir anlam yüklediğini en iyi şekilde anlatmaktadır.
Ancak, konumuz olan ayette, kadınlardan namahrem olanlara göstermemeleri emredilen ve ayaklarını yere vurmak suretiyle belli etmemeleri istenen ziynetler, hiç şüphesiz, bilezik, kolye, küpe, halhal, hızma, pazubent ve gerdanlık gibi takılar değildir. Bu ayetteki ziynetin bu çeşit takılar olduğunu düşünmek, ayetin hedefi açısından son derece isabetsiz olur ve ayet hiç anlaşılamaz. Çünkü, bir an için ziynet sözcüğü ile takıların kastedildiği düşünülecek olursa, Allah'ın bu ifadeyle kadınların takı takmalarını esasında uygun görmüş olduğu zımnen kabul edilmiş olur. Bu takdirde ise hem takı takmanın sakıncasız görülmesi hem de takıların saklanmasının istenmesi gibi bir durum ortaya çıkmaktadır ki bu düpedüz tutarsızlıktır. Zira takı, göstermek için takılır. Görünmemesi gereken takının herhangi bir anlamı olmaz.
Bu ayetteki "ziynet" sözcüğünden, takı türü eşyaların anlaşılması, ayetin bütünselliği açısından da mümkün değildir. Şöyle ki: Kadınların taktıkları süs eşyaları, cinsel tahrik unsuru olmaktan çok gururlanmak, büyüklenmek, argo tabiri ile hava basmak amacı ile takılan eşyalardır. Eğer bu ayet ile böbürlenmenin, hava basmanın önüne geçilmek istenseydi, ziynetlerin herkesten saklanması talimatı verilmesi gerekirdi. Oysa ayette kadınların ziynetlerini diğer kadınların yanında açabilecekleri ifade edilmektedir. Şu halde bu ayette konu edilen "ziynet", gösterişe yönelik takılar değil, erkeklerin yanında açığa vurulmaması gereken, bu sebeple de cinsel arzu uyandırdığının düşünülmesi gereken başka "ziynet"lerdir. Ayrıca da Rabbimiz, A'râf suresinin 31 ve 32. ayetlerinde "Ey Âdemoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez. De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş? ..." demek suretiyle, takı türünden olan ziynetlerini, kadın-erkek herkesin mescit gibi en kalabalık yerlerde teşhir etmelerini istemiş, hem de buna altın veya gümüş gibi bir istisna getirmemiş, kısıtlamamıştır. Demek oluyor ki, bu ayetteki "ziynet" sözcüğü süs eşyası değil, sözlük anlamına uygun olan bir mecazî anlamla; "kadının, erkekler tarafından cazibeli görülen, çekici bulunan, cinsel arzuların uyanmasına vesile olacak olan vücut organları" anlamındadır. Ancak, ziynet olan bu organlardan sadece belli organlar anlaşılmamalı, kadının hemen hemen bütün vücudunun ziynet olduğu unutulmamalıdır.

Rivayet dayanaklı tefsirlere (!) bakılacak olursa, bir kısmında ayette geçen "ziynet"in "takılar" demek olduğu, diğer kısmında da "ziynet" sözcüğü ile takılardan çok, bu takıların takıldığı ziynet yerlerinin kastedildiği şeklinde açıklamalar görülmektedir. Bu tefsircilere (!) göre ziynetin gösterilmesi haram olunca, takıldığı yerin gösterilmesi de haram olmaktadır. Bunlara göre sürme, kına, yüzük, bilezik, halhal, küpe ve gerdanlıktan ibaret bu ziynetlerin kendiliğinden gözükenleri olan sürme, kına, yüzük ve bilezik dışındakilerinin gösterilmesi haramdır.
Rivayetlere dayandırılarak ortaya atılmış olan bu gibi görüşler, rivayet sayısı ile doğru orantılı olarak bir hayli fazla sayıdadır. Kur'an'dan ayrılmamak için, zaten Müslümanlar tarafından bir çoğu bilinen bu görüşlere burada daha fazla girilmemiştir.

Sonuç olarak Nur suresinin 31. ayetindeki "ziynet" sözcüğü, ayetin devamından da kolayca anlaşılacağı gibi; "kadınların cazip yerleri, yani erkekler için cinsel tahrik unsuru olan, kadınların da erkeğe kendisini beğendirebilmek için kullanabileceği organlardır."

Kadının saçları ziynet midir?

Saçlar doğal hâlleriyle ziynet değildir. Ama erkeklerin dikkatini çekmek üzere boyanıp şekillendirilen saçlar, ziynet özelliği kazanır. Böyle saçlar, erkeklerin karşı cinse olan arzularını uyandıracağından, bu ayet kapsamında gizli tutulmalıdır. Zaten, kadınların başlarını örtmelerinin, ziynetleştirilmiş saçlarını gizlemelerinin gerekli olduğu, ayetin bu kısmından çıkartılır. Yoksa aşağıda yer alan "örtülerini/ başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar." bölümünden değil.

Kadının sesi ziynet midir?

Yine saçlar gibi doğal olan, konuşmada ve okumada kullanılan normal sesin ziynetliği konu edilemez. Ama sesin, çeşitli gayretlerle (meselâ, kısık ses çıkartılarak) sahibini şuh, istekli, işveli göstermesi mümkündür ve karşı cinse âdeta mesaj veren bu tip sesler ziynet sınıfına girer.

..... -görünenler hariç- ......

Bu istisna cümlesi ile ilgili olarak bugüne kadar bütün yazılanlar, anlatılanlar ayetin lâfzî manasını ifade etmekten uzak kalmıştır. Çünkü bu ayetin meal ve tefsirlerini (!) yazanlar, rivayetler ve hikâyeler arasında ayetin lâfzî manası ile birlikte kaybolup gitmişler, sonuçta da hiç kimseyi ikna ve tatmin edememişlerdir.
Meselâ, Abdullah ibn Abbas, bu ifade ile yüz ve iki avuç ile yüzüğün kastedildiğini söylemiştir. Çünkü dayandığı rivayette peygamberimizin öyle söylediği yazmaktadır:
"Hz. Ebu Bekr'in kızı Esma (Peygamber efendimizin baldızı) Peygamber efendimizin yanına ince bir elbise ile varmış, Peygamber efendimiz yüzünü öteye çevirmiş:
- Ey Esma, kadın ergenliğe erince şundan, şundan başkasını göstermesi doğru değildir, diyerek yüzünü ve avuçlarını göstermiş."

Yüz ve eller dışında kadın vücudunun her tarafının avret, yasak mıntıka sayılacağına dair yüzlerce farklı rivayet, binlerce farklı görüş vardır. Bu konuda mezhepler de farklı yaklaşımlar sergilemişler, hatta "görünenler hariç" ifadesiyle, kadınların giydiği elbisenin renginin, deseninin murat edildiği görüşünü ileri sürüp, kadının gözleri dahil tüm bedenini dışarı çıkarttırmayanlar bile olmuştur. Ama bu görüşlerin hiçbirisi kaynağını Kur'an'dan almamaktadır. Bu görüşlerin sahipleri, Kur'an'ın açıkça bildirimde bulunduğu bir konuda, Kur'an anlaşılmıyormuş gibi Allah'ın maksadını açıklamaya çalışmak görüntüsü altında, aslında Kur'an'ı Arapların cahiliye kültürüne kurban etmeye uğraşmaktadırlar. Halbuki ayetin anlaşılmaz bir ifadesi yoktur, ne kastettiği açıktır.
Yukarıda belirtildiği gibi, kadının hemen hemen bütün vücudu ziynettir. Erkek için çekici, cinsel istek uyandırıcı olan bu ziynet kadının kendisi için de, karşı cinsi cezbetmeye yarayan bir silâh gibidir. Fakat, Rabbimizin bizlere sunduğu hayat ev dışına, dünyaya çıkmayı ve sürekli çalışmayı gerektirmektedir. Yani herkes toplum içinde bir yer edinmelidir. İnsan; ayaklarıyla yürüyecek; elleriyle çeşitli işler yapacak, yazacak; gözleriyle görecek, okuyacak; dudaklarıyla konuşacak, gülecektir ki, toplum içinde yer alabilsin, tanınsın. Yani insanın toplum içinde yaşayabilmesi için ellerinin, ayaklarının ve yüzünün işlev görür vaziyette; açık ve serbest olması lâzımdır. Kadınlarda ise bu uzuvların ziynet olduğu şüphesizdir. Çünkü onların kaşlarına, gözlerine, dudaklarına, yanaklarındaki gamzelere binlerce, şiir ve gazel yazılmış, türkü ve şarkı bestelenmiştir. İşte açıkta olan ziynetler bunlardır; eller, ayaklar ve yüz. Tabiî ki yüzde olan kaşlar, gözler, dudaklar, yanaklar da. Ama bu ziynetler açıkta olmalıdırlar, olmazlarsa işlev göremezler. Ayrıca, bu uzuvlar, yani yüz ve yüzdeki uzuvlar, kişilerin kimliklerinin de simgesidir. Toplumdaki bireyler yüzleri ve yüzlerindeki uzuvlarıyla birbirlerinden ayırt edilirler ve bu tefrik, yani kimin kim olduğunun bilinmesi sosyal hayatın en önemli gereğidir. Toplum içinde yüzün saklanması, kimliğin saklanması anlamına gelir. Yüzü örtülü bir hırsız, bir cani, bir zâni tespit edilemez ve böyle bir duruma da toplum yaşamında hiçbir işlem için izin verilemez. Dolayısıyla bu organlar ziynet olmalarına rağmen açıkta tutulmalıdır. Bir kadının göğüsleri, kalçası, karnı, kasığı açıkta olmazsa, onun toplum içindeki yaşamında bir aksama meydana gelmez. Ama yüz ile normal işleve engel olmayacak şekilde ellerin ve ayakların açıkta bulunmaması, kişinin çalışmasına engel olur, toplum içindeki hayatını olumsuz yönde etkiler. Bunlar dışındaki organlar ise, mümin kadınlar tarafından açığa vurulmamalı, böylece erkekler için tahriklere ve kendileri için de tacizlere yol açılmamalıdır.
Temel kaynaklardan öğrendiğimize göre asr-ı saadet denilen dönemde peygamberimizin eşlerine yolda rastlayanlar, onlarla kim olduklarını bilerek, isimleriyle hitap ederek konuşmuşlardır. Onların yüzleri kapalı olup da elbiselerinin önünde ve arkasında, bugünkü araç plâkaları gibi, tanıtıcı yazılar olmadığına göre, müminlerin anneleri olan peygamberimizin eşleri de yüzlerinden tanınmıştır.
Bu konuda üzerinde durulması gereken diğer bir husus da erkeklerin durumudur. Zannedildiği gibi toplumun iffetini sağlamak sadece kadınların görevi değildir. 30. ayette kendilerine "bakışlarının bir kısmını kıssınlar" diye emir verilmiş olan erkekler de toplumda iffetin sağlanmasına mecburen katılacaklardır. Onlara düşen görev, kadınların örtmek zorunda olmadıkları ziynetlerine arzu uyandırmadan, davetkâr olmadan, "bakışlarını kısarak" bakmaktır. Böylece toplumun iffeti her iki cins tarafından ortaklaşa gerçekleştirilecektir.

Önemli not: Ayette kadınlara, görünenler hariç ziynetlerini örtüyle örtmeleri söylenmemiş, açığa vurmamaları söylenmiştir. Yani kastedilen cildin görünmemesi, üzerlerinin elbiseyle örtülmesi değil, ziynetlerin belli edilmemesidir. Gerçekten de çok dar kıyafetlerle belin inceliğinin, kalçanın ve kasıkların yapısının, göğüslerin büyüklüğünün, başkaları tarafından, çıplak olunmasından farksız biçimde anlaşılması, görülmesi mümkündür. İşte "açığa vurmak" tabiri böyle durumları kapsamaktadır. Allah'ın bu kurallarla kastı açıktır: İffet korunacak, dişilik dışa vurulmayacaktır. Günümüzde örtünmeye bir dönüş varmış gibi gözükse de bu yalancı bir görünüştür. Çünkü tesettür adı altında giyilen model model elbiseler, kadınların ziynetlerini daha da belirginleştirmekte, kapalıymış gibi gösterip daha da açmaktadır. Tesettür artık bir kazanç sektörü hâline gelmiştir ve modaya kurban gitmiştir. Bir başka ifade ile tesettür, kadını örtmekte ama aslında daha çekici hâle getirmekte, yani yeni bir "örtülü çıplaklar" kitlesi oluşturmaktadır.

Örtülerini/ başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar.

Ayetin bu kısmının iyi anlaşılabilmesi, "humur" sözcüğünün anlamının iyi bilinmesine bağlıdır.
"Humur" sözcüğü, "örtmek" anlamındaki "hamr" kökünden türetilmiş ve "örtü" demek olan "himar" sözcüğünün çoğuludur. Lisan-ül Arab, el-Mu'cem ül-Vasıf, el- Müncid, Tac ül-Arus gibi temel kaynak niteliğindeki lügatlerde "himar"ın özel olarak başörtüsü anlamında olmayıp, genel "örtü" anlamında olduğu yer almakta ve başörtüsü anlamında da "mikna'" ve "nasıyf" sözcükleri gösterilmektedir. Örfte ise kadının başörtüsünün adı olan "himar" sözcüğünün, Kur'an'ın indiği dönemde de bu örfî anlamı taşıyıp taşımadığı kesin olarak tespit edilememektedir.
"Ceyb", yaka, gömleğin göğüs yırtmacıdır. "Örtülerini yakalarının üstüne koysunlar." cümlesinde, "himar" sözcüğü genel anlamı olan "örtü" olarak değerlendirilirse, ayette kadınlara örtülerini yaka yırtmaçlarının üstüne koymalarının emredildiği söylenebilir ki bu durumda başörtüsü söz konusu değildir. Yani ayette başın değil, göğsün örtülmesi emredilmiş olur.
Ama "himar" sözcüğü özel anlamı olan "başörtüsü" olarak değerlendirilir ve Kur'an'da da bu anlamda kullanıldığı kabul edilirse, ayette kadınlara, başörtülerini yakalarının üstüne koyup gerdanlarını kapatmalarının emredildiği söylenebilir. Bu takdirde "himar", saçları kapatan başörtüsü olmaktadır. Kur'an'ın indiği dönemde hür kadınların başörtüsü kullandıkları bir gerçek olduğuna göre sözcüğün Kur'an'da bu anlamda kullanılmış olma ihtimali de vardır.
"Himar" sözcüğü üzerinde bugüne kadar bir çok yorum yapılmış ve bu yorumlar sonucunda olur olmaz bir çok görüş ortaya çıkmıştır. Ama maalesef sağlam bir ortak görüş belirlenememiştir. Bu durum, kesinlikle, toplumda yerleşmiş olan hataları, yanlışları açıklama ve düzeltme çabası ve cesareti gösteremeyen "din bilgini" denilen kesimin suçudur.
Arap kadınlarının göğüs kısmı yırtmaçlı elbiseler giydiği mütevatir bilgilerle sabit olduğuna göre bizim görüşümüz; göğüsleri açık kadınlara, başlarına örttükleri örtüleri göğüslerinin üzerine indirerek göğüslerini de örtmelerinin emredildiği yolundadır. Dikkat edilirse Kur'an'da açıkça "başlarını örtsünler" şeklinde bir ifade bulunmamakta, "başörtülerini salsınlar" ifadesi yer almaktadır. Bu durumda ayetten, mantıken, başların örtülü olarak kabul edildiği ve var olan bu fiilî durumun problem teşkil etmediği sonuçlarını çıkarmak mümkündür. Fakat Arap kadınları başörtülerini sırtlarına sarkıtıyor olmalılar ki, gerdan ve göğüs kısımları açıkta kalmakta ve ayette de bu kısmın, başörtüsünün göğüs yırtmacının üzerine salınması suretiyle kapatılması istenmektedir. O çağda sutyen tipi iç çamaşırlarının henüz keşfedilmediği gerçeği göz önüne alındığında, Arap kadınlarının göğüslerinin görülebilmekte olduğu ama onların bunu umursamadıkları anlaşılmaktadır. İşte başörtüsünün göğüs üzerine indirilmesi de bu gerekçe ile istenmektedir. Eğer başlardaki örtü Rabbimizin tasvip etmediği bir şey olsaydı, baştaki örtüden hiç bahsedilmeden sadece göğüslerin kapatılması üzerinde durulur ve "yırtmaçsız elbise giysinler" veya "yırtmaçlarını diksinler" türünden emirler verilirdi. Bu durum da göstermektedir ki, Yüce Allah toplumun başörtüsü geleneğine müdahale etmemiştir.
Sonuç olarak ayetin bu kısmında başların örtüleceğine dair bir anlam yoktur. Başların örtülmesi; ziynetleştirilmiş saçların saklanması, yukarıda açıkladığımız gibi, ayetin "ziynetlerini açığa vurmasınlar..." bölümünden anlaşılmaktadır.

Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler:
Kocaları,
yahut babaları,
yahut kocalarının babaları,
oğulları, yahut kocalarının oğulları,
yahut kardeşleri,
yahut kardeşlerinin oğulları,

Burada sayılan kişilerin ayrıca açıklanmasına gerek yoktur, herkes tarafından anlaşılmaktadır.

yahut kadınlar,

Buradaki "nisâihinne" sözcüğü Ahzab suresinin 55. ayetinde de geçmekte olup, "o kadınların kadınları" demektir. Ancak bu sözcüğün sonundaki "hinne" cem'i müennes zamiri, ayetin icaz ve edebî yapısından, armonik özellik sebebiyle burada yer almıştır. Yani bu zamirin, sözcüğün sonunda yer alması Üslûp birliği ve galip ihtimale göredir (ilm-i meânî). Dolayısıyla sözcük anlamlandırılırken bu zamir ihmal edilmeli, "nisâihinne" ifadesi "o kadınların kadınları" olarak değil, "kadınlar" olarak değerlendirilmelidir. Bu hususu dikkate almayan bir çok tefsir (!) ve fıkıh bilgini, kadınların kadınlarının kimler olacağı hakkında çıkmaza girmişler, olur olmaz fetvalar üretmişlerdir.
Ayetteki ifade ile tüm kadınlar, kadın cinsi kastedilmiştir. Dünyadaki tüm kadınlar (Müslim veya gayrimüslim) birbirlerinin mahremidirler yani birbirleriyle evlenemezler. Dolayısıyla kadının, kadına haram kılınmasının mantığı yoktur. Şeriatta da anlamsız hüküm bulunmadığından, kadınlar, ziynetlerin açığa vurulmaması emrinin istisnaları arasında yer almıştır. Ender karşılaşılan lezbiyenlik ise, bir sapkınlık, bir sapıklık olduğu için, hiç kale alınmamış, ihmal edilmiştir.

yahut ellerinin altında bulunanlar,

Bu ifade, o günkü yasalara göre kişilerin, üzerinde hak sahibi oldukları köleleri ifade etmektedir. Bazıları burada sadece kadın kölelerin, yani cariyelerin murat edildiğini söylemişlerse de ayetteki ifade geneldir ve kadın-erkek tüm köleleri kapsar. Gerçekten de köleler, üzerlerinde hak sahibi olan kişilerle sürekli beraber oldukları için aile bireyleri gibi olmuşlardır. Onlardan gizlenmek ve bir şeyleri gizlemek çok zordur. Dolayısıyla da bir mâlike (kölenin bayan sahibi) kölelerinin mahremi durumundadır.

yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar,

Bunlar, yaşlanmış, erkekliği kalmamış erkek hizmetçilerdir.

yahut kadınların avretlerini/ cinsel organlarını henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar.

"Avret" sözcüğü, kavram olarak "ziynet" sözcüğü ile karıştırılmış ve aynı anlamda kullanılmıştır. Bu yanlış sonucunda da "kadının her tarafı avrettir" görüşü ortaya çıkmıştır. Hatta ülkemizin bazı yörelerinde bu yanlış görüşün bir uzantısı olarak hanımlara "avrat" denmektedir. Bu yanlış ve ilkel anlayış Kur'an'ın ruhuna da aykırı olup, ne yazık ki çok uzun yıllardan bugüne kadar gelmiştir. Dikkat edilecek olursa Kur'an'da "kadınları henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar" denmeyip, "kadınların avretlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar" denmiştir. Bu ifadeden ise, kadınların her yerlerinin avret olmayıp, kadınlarda avret yerlerinin bulunduğu, yani kadınların bazı yerlerinin avret olduğu anlaşılmaktadır.
"Avret" sözcüğü, "ar" sözcüğünden türemiş olup, sözlük anlamı; "yarık, yırtık, açık, korumasız" demektir. Sözcüğün çoğulu da "avrât" diye söylenir. Bu sözcüğün Kur'an'da hangi anlamda kullanıldığını görmek için, sözcüğün geçtiği diğer ayetlere de bakmak gerekir:

Ahzab; 13: Hani onlardan bir grup şöyle demişti: "Ey Yesrib halkı, duracak yeriniz yok, hemen geri dönün." İçlerinden bir grup da şöyle diyerek Peygamber'den izin istiyordu: "İnan olsun, evlerimiz avret (açık, korumasız)". Oysaki evleri avret (açık, korumasız) değildi; sadece kaçmak istiyorlardı.
Nur; 58: Ey iman edenler! Elleriniz altında bulunanlarla, erginlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç durumda izin istesinler: Sabah namazından önce, öğle vaktinde elbisenizi çıkardığınızda, yatsı namazından sonra. Bunlar sizin için üç avrettir (açık ve korumasız, üç zamandır). Bunlar dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alim'dir, Hakim'dir.

Görüldüğü gibi "avret" sözcüğü Ahzab suresinin 13. ayetinde iki kez geçmektedir ve her ikisinde de "açık, korumasız" anlamındadır. Nur suresinin 58. ayetinde ise çoğul hâliyle "avrât" olarak geçen sözcük, bu kez insanların korumasız, savunmasız pozisyonunu anlatmak için kullanılmış ve sabah namazı öncesi, öğle vakti gaylûle denilen uyku zamanı ve yatsı namazı sonrası, üç avret olarak nitelenmiştir. Gerçekten de insanın kendisine ait, kişisel olan bu zamanlar, korunma, savunma, kendine çeki düzen verme imkânının olmadığı zamanlardır.
Yukarıdaki ayetlerden "avret" sözcüğünün, "muhkem olmayan, sağlam olmayan, kendini koruyamayan" anlamlarında kullanıldığı kesin olarak öğrenildikten sonra konumuz olan Nur suresindeki "avrâtünnisa/ kadınların avretleri" tamlamasının daha kolay anlaşılması mümkündür. "Avrâtünnisa" tamlamasındaki "avret" sözcüğü de yine aynı anlamda olup, kadınların korunmasız, karşı koyamayan, savunma yapamayan yerleri için kullanılmıştır. Kadınların bu nitelikli organları, yani pasif organları ise, cinsel organı ile makatıdır. Çünkü bu organlar el gibi, ayak gibi, göz gibi kendisini dış etkilere karşı koruyamaz, savunma yapamaz, haricî etkilere tepki veremez;

 


 



__________________
kusursuzluk allah'ındır
Yukarı dön Göster okumak's Profil Diğer Mesajlarını Ara: okumak
 
muratbeyazkalp
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2011
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 2
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muratbeyazkalp

bence sami hocaoğlu, namı diğer (mustafa islamoğlu) da bal
gibi biliyor orada başın örtülmesinin emredilmediğini.
bilmemesi mümkün değil. kuranı anlamaya çalışan bir
adamdır. gelenekçilerin de boy hedefidir. ama başörtüsü
konusunda öyle bir gelenek oluşmuş ki, ona karşı gelmek
kolay değildir. ağrı dağından daha büyük bir gelenek ve ön
yargı var. kolay mı böyle bir geleneği karşına almak. ama
sizi kutluyorum. bunu söylüyorsunuz. sizleri tebrik
ediyorum. geleneğini din yapmış millet inşaallah bir gün
kuranı din yapar.
Yukarı dön Göster muratbeyazkalp's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muratbeyazkalp
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats