HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an'da Dinde Olanlar/Olmayanlar
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an'da Dinde Olanlar/Olmayanlar
Konu Konu: Gayr-ı Metluv Vahye İlişkin Deliller Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
abidin107
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 17 mayis 2008
Gönderilenler: 43
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı abidin107

                           بســـم الله الرحمن الرحيم

Bu yazıda Resullullah'a(s.a.s) Kur'an'dan başka vahyin inip inmediğinden bahsedeceğiz inşallah.Bunu yaparken de Sünnet'ten değil Kur'an'dan delil getireceğim ki Kur'an dışında vahyin inmediği söylemlerinden vazgeçelim.Sünnet'ten delil getirmeyişimin nedeni;Sünnet'ten bu konu için deliller olmayışından değil,şüphenin zaten sünnette olup inkarın bizzat kendisinde vukuu bulmasıdır.

1 DELİL:

"Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber’e açıklayınca, Peygamber bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi.” (Tahrim 3)

Ayetten de anlaşıldığına göre Peygamber efendimiz, hanımlarından birine gizli bir söz söylüyor. Hanımı da bunu annelerimizden diğerine veya başka bir kimseye haber verince Allah-u zulcelal, Peygamber Efendimize vahiyle durumu bildiriyor. Allah (cc)’ın bildirdiği bu şeylerin bir kısmını, Nebi (as) hanımına bildiriyor, bir kısmını ise bildirmiyor. Böyle bir durumla karşılaşan hanımı ise bunu kimin bildirdiğini soruyor, Peygamber Efendimiz de “Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi”.

Peygamberimizin zevcesine bildirdiği kısım hakkında bazı rivayetler söyleniyor olsa da bunlar bir yorumdan öteye gitmeyecektir. Söylemekten vazgeçtiği kısım hakkında ise hiç bir fikrimiz yoktur ve olamazda.

Kur-an’ı Kerimin her hangi bir yerinde Allah (cc), Resulüne bildirdiği bu şeyin metnini vermemiştir. Yani Resulullahın eşine bildirdiği kısım ile bildirmediği kısmın metni Kur-an’da yoktur. Vahiy ise Allah’ın Resulüne olan bildirilerini taşır. İşte, yine böyle bir bildiriyi getirmiş olan Allah’ın vahyi, metniyle Kur-an’da mevcut olmayıp “vahyi gayri metluv” vahiyle Resulullah’a bildirilmiştir. Allah bildirdiğine şahadet ederken, Resul de “Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi”. (Ahzab 53) derken artık bundan öte bir kimsenin, Kur-anın iki kapağı arasından başka bir vahyin Resulullah’a gelmediğini söylemesinin, La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah, şahadetiyle bağdaşabileceğini söylemek mümkün değildir.

Haram ve helallerle hayatı bir intizam altına alınan insanoğlu başıboş bırakılmamıştır. (Kıyame 36) O halde, yüce Allah’ın, hanımları arasında ki basit bir konuşma için Kur-an’dan ayrı, Nebisine vahiy indirdiğini kabul edip, külli kaideler içeren şu Kur-anın ayetlerinin açıklanmasında Allah’ın vahiy göndermeyeceğini iddia etmenin ilim ve irfan adına ifade edeceği hiçbir gerekçesi yoktur. Allah “indirdim” derken “indirmedi” diyen bu insanlar acaba, Kur-an’dan bir hakikati inkar etmenin sahibini nasıl bir konuma düşüreceğinin bilincindelermi?çıkaracağını biliyorlar mı

2 DELİL:
(Resûlüm!) Hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah’tan kork! diyordun. Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki evlatlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.” (Ahzab 37)

Peygamber efendimiz, halasının kızı olan Zeyneb binti Cahşı, (Hadislerle Kur-anı Kerim tefsiri İbni Kesir c.12 sayfa 6544) Zeyd b. Harise’ye nikahlamak istemişti. (Lubabun Nukul fi Esbabin Nuzum, Suyuti s. 178,179 Medarikut Tenzil ve Hakakut Tenzil, Nesefi c.3 s. 304 Celaleyn s. 389 ) Fakat Zeyneb (ra) ilk önce tereddüt etmiş mazeret öne sunmuştu. (Nubabul Nukul s. 178 ) Bunun üzerine şu ayet:

“Allah ve Resûlü bir konu hakkında hüküm verince, inanmış bir erkek ve kadının kendiliklerinden seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36) ayet nazil oldu. Bu ayetten sonra Zeyneb, Zeyd ile evlenmiştir.( Nubabul Nukul s. 179)

Bir müddet iyi giden evlilikleri bozulmaya başlayınca Zeyd, Resulullah (sav)’e gelir ve aralarını ayırmasını ister. Efendimiz (as) Zeyd’e nasihat eder ve eşinden ayrılmamasını tavsiye eder. Aradan bir müddet daha geçince yürümeyen evliliğin tefriki için Zeyd, Peygamber Efendimize ikinci ve üçüncü defa gelir. Peygamber (as) her seferinde nasihat edip eşini nefsinde tutmasını ve Allah’tan korkmasını Zeyd’e tavsiye etmişse de artık başka çıkar yol kalmamıştı. Nihayet Zeyd ve Zeyneb’in aralarını tefrik eder. Ama bütün bunlar olurken Allah Resulünde bir korku bulunmaktaydı. Acaba bu korku neydi?

Doğrusu bu korkunun ne olduğu hakkında yenilmez yutulmaz öyle şeyler söylendi ki; bilmem Resulullahı böyle büyük bir iftiraya layık görebilmek için acaba (Resulullahın kadir ve kıymetini taktir konusunda) ilim ve irfandan ne kadar uzak ve vicdansızlığın hangi uç noktasında olmak gerekir.

Allah’ın kendisinde güzel örnekler bulunduğuna şahitlik ettiği (Ahzab 21), Rabbi Zülcelalin terbiyesinde yetişen, kendisine itaatın farz kılındığı, (Nisa 59, Ahzab 36, Nur 63, Nisa 80 ) ve bununda imandan addedildiği (Nisa 65,115) insanlara namusları korumayı öğretecek bir Resul olan Muhammed hakkında, oğulluğunun zevcesine göz dikip “boşasa da ben alsam” demeyi, o şahsiyete layık görebilmek, kasıt yoksa, bırakın da diyelim ki, büyük bir cehalettir.

Esasen bu gibi haberler zaten sahih olmadığı için (İbni Kesir age. c. 12 s. 6544) biz burada, “küçüklüğünden beri beraber yaşadığı Zeyneb’in güzelliğini yıllar sonra kapı ağzında mı gördü, oysa Zeyneb’i, Zeyd’e isteyen de Resulullahın bizzat kendisidir”, diyerek haberin metninin, İslam hakikatlerine uymayacağı bahisleriyle sayfaları kabartmayı istemiyoruz. Allah Resulünün Makam-ı Mahmud’ta tâcı güneş gibi parlamaktadır. Onun duruluğunda, aydınlığında hiç bir yarasa ruhlu insanın iftiraları bulunmayacaktır.

Yukarıda Zeyd’in, Zeyneb’ten ayrılışının ilk habercisi olan şikayetler başlayınca, Allah Resulünün nefsinde bir korkunun başladığından bahsetmiştik. O halde nedir bu korku? Onu açıklamaya çalışalım. Zeyd, cahiliyye de Resulullah’a köle olmuş, ama Resulullahın azat edip kendisine evlatlık olarak aldığı bir sahabedir. Fakat Allah Zeyd’in, Resulullahın evladı olmadığını, İslam da böyle şeyin olmadığını ve evladı olmadığı için de kişinin evlatlığının eşini boşadığı zaman, onunla evlenmesinde bir mahzur olamadığını göstermek istemişti. Yani Allah (cc) evlatlığı ortadan kaldırmak istemiş ve kişinin, oğulluğunun boşadığı hanımıyla evlenmesinde şer’an bir mahzurun olmadığını göstermeyi istemiştir. Fakat cenabı Allah bu ilk uygulamayı Resulullahın bizzat kendi nefsi üzerinde uygulamayı dilemiş ve Resulullah’a, Zeyd’i Zeyneble evlendirip daha sonra Allah’ın onları tefrik ettiği gün de Nebi (sav)in Zeyneb ile evlenmesini Peygamber Efendimize emretmişti. Yani Resulullah (as), Zeyd’i Zeyneb ile evlendirirken daha işin başında ne olacağını biliyordu. Konuyla alakalı olarak İbn Kesirde şöyle bir rivayet geçiyor: İbn Ebu Hatim der ki, “Bize babam… Ali b. Zeyd ibn Cüdandan nakletti ki o şöyle dedi:. Hüseyin oğlu Ali bana. “Allah’ın açığa vuracağı şeyi de içinde saklıyor, insanlardan da gizliyordun.” Kavli hakkında ne dediğini sordu. Ben de ona anlattım. Sonra dedi ki: “Hayır, Allah Resulü onu Zeyd’le evlendirmezden önce, Zeyneb’in kendi eşleri arasında olacağını çok iyi biliyordu. .Zeyd eşinden şikayet etmek üzere Peygambere gelince, Resulullah ona Allah’tan kork ve eşine sahip ol, dedi. İşte bunun üzerine Allah Teala Resulüne buyurdu ki: Ben, seni onunla evlendireceğimi haber vermiştim. Sen ise“Allah’ın açığa vuracağı şeyi de içinde saklıyorsun.” Suddi’den de bu şekilde söylediği rivayet edilir. (Age c. 12 s. 6544-6545) İbn Cerir Taberi bu konuda şöyle diyor: Zeyneb’in Peygamberle evlendirilmesini isteyen Allah Azze ve Celle idi. (Age c. 12 s. 6545)

Rivayetlerin ışığında tekrar edelim ki, Zeyd’in Zeyneb ile evlenmesini Peygamber (as)’a Allah (cc) emretmiş, ayrıldıklarında da Peygamberin, Zeyneb ile evleneceğini daha işin başında biliyordu. Bu evlendirme işini bizzat Cenabı Allah’ın emrettiği ayette:

“Allah ve Resulü bir şeye hükmettiği zaman…” Ahzab 36) ifadesiyle açıktır. Emir Allah’tan gelmiş, Resulullah uygulamıştır.

O günkü Mekkeli Arapların geleneklerine göre bir baba, evlatlığının boşadığı eşiyle evlenemez idi. Bunu tarihi kayıtlarda görebileceğimiz gibi bir sonraki ayette geçen

“…biz onu sana nikahladık ki (bundan böyle) evlatlıkları karılarıyla ilişkilerini kestikleri zaman o kadınlarla evlenmek hususunda mü’minlere bir güçlük olmasın.” (Ahzab 37) ibaresinden de anlamaktayız.

İşte şu açıklamadan sonra, sanırım Allah’ın Resulünü korkutan şeyin ne olduğunu daha iyi anlayacağız. Resulullahın korktuğu şey; toplumun çirkin gördüğü bir şey olan, babanın evlatlığının boşadığı eşiyle evlenmeyi, Allah’ın emriyle bizzat gerçekleştirmekle karşı karşıya kalma durumunda olması idi.

Düşünün, babanız size evlatlık bir kardeş alsaydı, sonra bir gün onu evlendirip yuvalarını kursaydı ve daha sonra onlar ayrılınca babanız, kardeşinizin bu hanımını nikahı altına alsaydı, bu size garip gelmez miydi? Ben bunu, İslam’ın bu gibi engelleri ortadan kaldırdığı şu ortamda söylüyorum. Bu garipsemenin boyutunu bir de Allah’ın Resulünün dönemi içerisinde düşünün. Soy-sop ilminin revaçta olduğu, insanların köle-hür statüsüne büründüğü asalet-sefalet kavramlarının topluma hakim olduğu, kölelerin insan mı yoksa değil mi düşüncelerinin zihinlerde dolaştığı dönemi düşünün. Herkesin birbirini tanıdığı bir ortamda, toplumun ayıp olarak nitelendirdiği bir şeyi yapacaksınız. Allah’ın Resulü utangaç bir bekar kızdan daha çok haya sahibi idi. Ve işte o Nebi böyle bir ortamda (tabir caizse) toplumca ayıp addedilen bir işi bizzat yaparak bunu Allah indinde ayıp olmadığını gösterecekti. O da bir insandı Zeyd kendisine gelip de evliliklerinin yürümeyeceğini haber verince, Allah’ın hükmüne bağlandığı anın yaklaştığını hissediyor ve toplumun ayıp dediği şeyin, artık adım adım kendisine yaklaştığını görmeye başlayınca korkusu ve kaygısı da başlıyordu. Ama Allah’ın Resulü Zeyd’e Onu nefsinde tutmasını ve Allah’tan korkmasını tavsiye etti. Bu hal üç kez tekrarlanınca Allah’ın Resulü onların arasını tefrik etti. İşte toplumun ayıp dediği şeyi Allah’ın Resulü o haya boyutunun genişliğinden dolayı insanlara söyleyemiyor, onlardan gizliyordu. Konuyla ilgili ayet şöyle:

“Resûlüm!) Hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah’tan kork! diyordun. Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki evlatlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.” (Ahzab 37)

Buraya kadar olan açıklamalarımız ayet hakkındaki yüzeysel bilgi idi. Şimdi gelelim vahyi gayri metluv’a delaletine. Dikkat ederseniz ayette şöyle bir ibare geçmişti, “Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun..”

Peygamberin nefsinde gizlediğinin ne olduğunu tekrar edecek olursak, Zeyd, Zeyneble boşandıktan sonra Resulullahın, Zeyneble evlenecek olmasıdır. Allah’ın Resulü bunu insanlardan gizliyordu ve çekiniyordu.

İkinci delilimizin başında Resulullahın gaibi bildiğini açıklamıştık. O halde soruyoruz: İleride Peygamber efendimizin Zeyneble evleneceğini Allah (cc) Kur-an’ın herhangi bir yerinde vahyetmemişken Peygamber Allah’ın açığa vuracağı bu gaibi bilgiyi nereden bildi? Oysa İsa dahi olsa bir insanın nefsinde ne olduğunu bilmeyeceğini Kur’an bize haber veriyor. (Maide116)

Peygamber Efendimizin ileride olacak olan böyle bir hadiseyi bildiğini Allah (cc) ikrar ediyor ve diyor ki; “Allah’ın açığa vuracağı şeyi insanlardan çekinerek içinde gizliyorsun.” Peygamber (as)’ın nefsindekini bilgiyi ve bu bilgiyi Kur-an’ın herhangi bir yerinde daha önce vahyedilmiş olarak da bulamayacağına göre bu bilgiyi nereden buldu? Resulullah bir kahin değildir ve kahine gidip onu tasdik edenin kafir olacağını da söylemektedir. (Resailüs Selefiyye, Şevkani,s.13)

O halde bu bilgi Resulullah’a, Allah (cc)’dan vahyin üç yoldan biriyle gelmiş bulunmaktadır. (Şura 51) Ve bu bilgi Kur’anın iki kapağı arasında bulunmamaktadır. Demek ki, Allah’ın Resulüne Kur-an’da bulunmayan vahiyler de gelmektedir. “İmana yer bulabilmek için bilgiyi inkar ettim” (Din felsefesi, Mehmet s. Aydın, s20) dediği gibi, “Kur-an’ın sıhhatini korumak için sünnetin vahiy olduğunu inkar edip terk ettim.” diyenler, acaba Kur’andan bir hakikati inkar ettiklerinin farkındalar mı? Allah Zulcelal, bu cehalete hidayet buyursun

3 DELİL:
"Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden haber beklediğini) görüyoruz. İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.” (Bakara 144)

Bu ayetle, Resulullahın Medine’de yöneldiği Beyt-ül Makdisten değil de, gönlünün Kabe’yi arzuladığı açıktır. Eğer Beyt-ül Makdise kendi isteğiyle dönmüş olsaydı, neydi onu Kabe’ye dönmekten men eden şey? Neden Beyt-ül Makdise kendi isteğiyle döndüğü gibi Kabe’ye de dönmüyordu?onlar diyeceklerdir ki; “Allah’ın Resulü önceki ümmetlere veya kendi görüşüne uydu.” Yani onlar bu sözleriyle, Resulullahın Beyt-ül Makdise yönelmesinin Allah’u Tealadan gelmediğini anlatmak isteyeceklerdir. Bu, onların, dinde samimi olmadıklarının bir sonucudur. Onlar hak zahir olunca işittik ve itaat ettik diyenler değil, (Nur 51) ifsat etmelerine rağmen, “Biz ancak ıslah edicileriz” (Bakara 11) diyecek kadar nankör olmalarındandır.

Oysa bu kimseler, Resulullahın hiç bir haram ve helal koyamayacağını, eğer böyle bir şey kabul edilirse Allah’ın Resulünün, ilah kabul edinilmiş olacağını söyler ve bu sözleriyle de bütün ulemayı tenkit ederler. O halde bu kimseler söylesinler, Allah’ın Resulü tecrübesinden veya Allah’tan bir haber gelmeden aklınca önceki şeriata uyduğunu söylemekle acaba, Resulullahı ilah edinenler bizzat kendileri olmuyorlar mı? Biz diyoruz ki, bu emir Allah (cc)’ın emridir ve Resulullahda bu emre uymuştur.O her iki yöne de Allah’ın emriyle dönmüştü. Zaten bundan öte bir yetkisi de yoktur. Resulullah (as) namazda Kudüs’e yönelirken de bizzat Allah’a itaat ediyordu. Zira kendisine vahyedilenlerden hiç dışarı çıkmaz, vahy gelmeden bir mesele hakkında karar vermezdi. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

<strong>“De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?” (En-am 50)</strong>

“De ki: Ben ancak Rabbim den vahyolunana uyarım.” (Araf 203)

“Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir! dediler. De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunan dan başkasına uymam. Çünkü Rabbim’e isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım.” (Yunus 15)

“De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” (Ahkaf 9)

Vahyedilenden başkasına uymam diyen Resulullah’a, hayır, uyabilirsin deyip de Kudüs’e dönmesini kendi arzu ve hevasına bağlayanlar hata etmişlerdir. Eğer Resulullah kendi heva ve hevesine uyduysa bu kıbleden, yani Beyt-ül Makdis kıblesinden memnun olması gerekirdi. Oysa Resulullah yahudilerin çıkardığı dedikodulardan dolayı kıbleyi, İbrahim’in kıblesi olan Kabe’ye dönmeyi çok arzu ediyordu.
Resulullahın Kabe’ye dönmesini emreden ayetler bellidir. Peki Beyt-ül Makdise dönmesini emreden vahiy nerededir? Kur-an’ın her hangi bir yerinde Allah (cc), Resulünün Beyt-ül Makdise doğru namaz kılmasını emretmiş değildir. O halde bu emir Resulullah’a hangi yolla gelmiş olabilir? Elbette ki, vahyi gayri metluv olan vahyin ikinci yoluyla. Demek ki, Resulullah (as) Kur-an’da mevcut olmayan veya mevcut olan mücmel ifadenin kapsamını, detaylarını nefsinden veya tecrübesinde değil, bizzat Allah Zülcelalden gayri metluv vahiyle almaktadır.

4 DELİL:
Nadiroğullarının Peygamber Efendimizi öldürme teşebbüslerinden dolayı, Müslümanlarla, Nadiroğulları arasında savaş olmuştur. (İbni Kesir, c.14, s.7800.7804) Bunun üzerine, Allah Resulü, Nadiroğulları’nın sağlam kalelerini muhasara etmiş, onların ümitlerinin kesilmesi ve teslim olmaları içinde, Nadiroğullarının hurmalıklarının belli bir bölümünün kesilmesini emretmişti. Bunun üzerine hurmalıkların bir kısmı kesilmiş, fakat daha sonra aralarında ihtilaf çıkmıştır. Resulullah’a gelip “Ey Allah’ın Resulü, kestiğimizden dolayı bize bir vebal, bıraktığımızdan dolayı da bir günah var mı?” diye sormuşlardır. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle Haşr suresinin 5. ayetini inzal buyurdu. (Lubabun nukul s.214, İbn Kesir c.14 s.7804) İnen bu ayetle Cenabı Allah müminlerin düşmüş olduğu meseleye çözüm getirmiştir. Ayette Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Hurma ağaçlarından, herhangi birini kesmeniz veya olduğu gibi bırakmanız hep Allah’ın izniyledir ve O’nun yoldan çıkanları rezil etmesi içindir.” (Haşr 5)

Ayetin ifadesinde de açıkça anlaşılacağı gibi, müminlerin arasında tartışmaya yol açan hurmalıkların kesilmesi, bizzat Allah’ın emriyle olmuştur. Kur-anın her hangi bir yerinde hurmalıkların kesilmesi hakkında daha önceden inzal olan bir ayet yoktur. Olaydan, yani tartışmadan sonra konuyla ilgili inen bu ayet tekdir. O halde Resulullah, Allah’ın izniyle olan bu hurmalıkların kesilmesi emrini, Kur-anda olmayan bu vahyi, vahyi gayri metluv olan vahyin ikinci yoluyla almıştır.

Ne var ki, konuyu gereği gibi anlayamayanlar bu hususta da hataya düşmüşlerdir. Müsteşriklerden veya Müslüman evlatlarından olan inkarcılar şöyle bir itirazda bulunmaktadır: “İlk bakışta tamamen doğru gibi görünen bu mantık yürütmenin, ayet yakından incelendiğinde tartışmalı bir hal aldığı görülmektedir. Zira ayetten, ileri sürülen mananın çıkarılması “izin” kelimesine, “müsaade etmek” anlamı verilmesi esasına dayanmaktadır. Ancak bu kelime Arapça da bu anlamda kullanılmakla beraber, onun asıl anlamı “bilmek, bilgisi dahilinde olmaktır.” (İslam düşüncesinde sünnet, Hayri Kırbaşoğlu s. 265), diyen yazar, söz konusu ayetin, ancak ilk anlamı kabul edildiği takdirde delil olabileceğini öne sürmekte ve Mevdudi’den bir nakil alarak, kesme emrinin Resulullah’a ait olduğunu söylemektedir. (age, s.266)
Doğrusu mezkur delilde öncelikli itirazın Müslümanlar tarafından geliyor olması bizi üzmektedir. Üstelikte hatalı olarak.

Olaya dikkatlice bir bakalım: Allah Resulünün emriyle sahabe hurma ağaçlarının bir kısmını kesmişlerdir. Ama daha sonra aralarında ihtilaf çıkmıştır. Konuyu Allah Resulüne arz ederek bir günah işleyip işlemediklerini sormuşlardır. Zira bu onlara ağır gelmişti. (Lubabun nukul s.214) Bunun üzerine Cenab-ı Allah, sahabenin bu ihtilafına dair vahy göndermektedir. Dikkat edilirse, vahiy sahabenin söz konusu durumuna binaen iniyor. O da, acaba “Biz hatamı ettik, bir günaha mı girdik” demeleridir. Buna göre ayetin ifade edeceği husus, “Hayır, bu sizin yaptığınız işten dolayı size bir günah yoktur. Zira bu, benim emrim ve müsaademle olmuştur.” şeklinde olacaktır. Yani mesele, Allah’ın olan şeylerden haberdar olması meselesi değildir. Bu yüzden ayetteki “izin” kelimesine Allah’ın olan şeylerden, yani hurma kesilmesi hadisesinden haberdar olması ve bilgisi dahilinde olması manasını veremeyiz. Çünkü bu mananın, sahabenin yaptığı ve aralarında çıkan “günah mı ettik acaba” tartışmasına cevap olacak bir konumu yoktur.

Eğer Allah Zülcelalin bir şeyden haberdar olması, o şeyin helal olduğuna delalet ediyorsa, Allah sarhoşun içkiyi içtiği anda da onun bu içişinden haberdardır, ve bunun da o içkinin helal olduğu anlamına gelmesi gerekirdi. Oysa içkinin haram olduğu bellidir. Yani Allah Zülcelal, her kötülüğün yapıldığı esnada ondan haberdardır. Ama Rabbimizin bir şeyden haberdar olması onun helal ve caiz olduğuna delalet etmez. Bu yüzden ayetteki “izin” kelimesi bu davranışlarının bizzat Allah tarafından müşahede edilmiş, izin verilmiş olması manasına alınması ayetin sebebi nüzul açısından uygun olanıdır. Zaten izin kelimesinin müsaade etmek manasına geldiğini beyan eden lügatlerde onun bir şeyi helal kılmak, birine veya birilerine söz konusu meseleyi mubah kılmak anlamlarının olduğu da belirtilmiştir. (Mu’cemul Vasit, bkz.. ezn mad)

Ayrıca konunun, Resulullahın ictihadıyla hiçbir alakası yoktur. Zira Efendimiz (as) Allah’ın emri gelmeden bir görüş belirlemez, bir meselede Allah’ın önüne geçerek meseleyi karara bağlama durumu yoktur. Bunu da inşallah ileride açıklayacağız. O Resul (as), Allah’ın emrinden başka bir şeye istinat etmez, Allah’u Tealanın emrini beklerdi.

Resulullahın emrinin Allah’tan geldiğini bilen ashabı kiramın aralarında ihtilaf çıkması, onların bu davranışlarından dolayı kimseyi tereddüde düşürmesin. Zira ashab gökten inmiş bir topluluk değildir. Onlar da bizim gibi bir beşerdirler.

Sahabenin ihtilafına sebep olan nokta şudur: Resulullah yağmacılığı nehyetmişti. Ben-i Nadir gazvesinde ki savaş bir hiledir. Peygamber efendimiz bir ara sahabesine, hurmalıklardan belli bir bölümünü kesmeyi emretmiştir. Bunun üzerine Nadiroğulları kalelerinden yüksek sesle şöyle bağırdılar: “Ya Muhammed doğrusu sen, bozgunculuğu yasaklar ve bozgunculuk yapanı kınardın. Hurmaları kesmek ve yakmakta ne oluyor öyleyse? (İbn Kesir,c.14,s.7801,7804)

Ağaçlardan bir kısmını kesmekte olan sahabe onların bu sözünü duyunca bazı kimselerin de bu sözden etkilenerek aralarında çıkan bu ihtilaftan kalplerini ve gönüllerini tatmin etmek, günahtan emin olmak için meseleyi Resulullah’a arz ederler. Cevap yüceler yücesi Allah Tealadan gelir ve yaptıklarının bizzat kendi izni ile olduğunu Resulüne belirtmiştir.

6. DELİL:

Fetih süresi Hudeybiye’den ayrıldıktan sonra nazil olan bir suredir. (Tefsir usulü, İsmail Cerrahoğlu, s81; Kur-anı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi, Ali Özek başkanlığında, s510) Peygamber efendimiz Kabe’yi ziyaret etmek istemiş ama müşriklerin muhtemel bir saldırısından da çekinerek civar kabilelerinde bu ziyarete katılmaları için haber göndermiştir. (Fizilalil Kur-an, Seyyid Kutub, c13 s 420) Fakat bazı kabileler Allah Resulünün bu çağrısına icabet etmemiştir. Daha sonra, Hudeybiye’den iki aydan daha az bir zaman sonra vuku bulan Hayberin fethiyle (age c13 s451) elde edilen ganimetler taksim edilmeye sıra gelince, Hudeybiye’de geride kalıp iştirak etmeyen bu bedevi Araplar da ganimetten pay istemişlerdi. İşte bu konuyla alakalı olarak Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır:

“Siz ganimetleri almak için gittiğinizde seferden geri kalanlar: Bırakın, biz de arkanıza düşelim, diyeceklerdir. Onlar, Allah’ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: “Siz asla bizim peşimize düşmeyeceksiniz! Allah daha önce sizin için böyle buyurmuştur.” Onlar size: Hayır, bizi kıskanıyorsunuz, diyeceklerdir. Bilakis onlar, pek az anlayan kimselerdir.” (Fetih 15)

Ayette de görüldüğü gibi Cenab-ı Allah, Resulüne şöyle demesini emrediyor: “De ki: “Siz asla bizim peşimize düşmeyeceksiniz! Allah daha önce sizin için böyle buyurmuştur.” Oysa Cenab-ı Allah’ın önceden indirmiş olduğu böyle bir emri Kur-an da mevcut değildir. Ama, Allah (cc) bunu daha önce buyurduğunu Resulüne bildirdiğine şahadet ediyor. O halde, Allah bunu Resulüne bildirmiştir ki, ayet buna şahittir. Bu bildirisi Kur-an da mevcut değilse o zaman Kur-an dışında başka bir yolla bildirmiştir ki, oda vahyi gayri metluv yoludur.

7. DELİL:

İlahi sıfatlara sahip tek varlık, Allah Zülcelaldir. İnsanların davranışlarını haram-helal yönünde kayıt altına almak ilahi bir sıfatı iktiza ettiği için bunu yapacak tek varlık da Allah’tır. Allah (cc) sıfatlarında hiçbir kimseyi ortak etmediği için haram ve helal belirlemede de tektir ve bunun tersi bir düşünceye sahip olanları da kınamıştır.

“Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimlere can yakıcı bir azap vardır.” (Şura 21)

İşte sıfatlarında hiçbir ortak tanımayan Allah Sübhanehu, Resulünü kendine ortak tanımamış, bilakis onu da koyduğu dine itaatle sorumlu tutmuş ve bu yüzdende Peygamber Efendimize hitaben:

“De ki: Ben, Rabbim’e isyan edersem gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım.” (En’am 15) buyurmuştur.

O halde dinin kaynağı Kadiri Mutlak Allah (cc) dır. Resul, Rabbimizin emirlerinden bize ulaşmasında kul ile Allah arasında bir elçidir. Dinin bir kısmında Allah’a ortak değil. Diğer bir ifadeyle Resul, Allah’ın mücmel olarak bildirdiği bir hükmü, tecrübesi veya başka herhangi bir anlayışıyla yorumlama, tefsir etme, değerlendirme veya yönlendirmede bulunamaz. Aksi taktirde Resulü, kendi değerlendirdiği düşüncesine itaatten sorumlu tutulması söz konusu olup, Allah insanlara şirk koşmayın derken bizzat kendisi bir aday teklif etmiş olacaktır. Bu konunun daha iyi berraklaşması için biz, Peygamberliğin vakıasını ileride tekrar ele alacağız. Ama burada hararetle vurgulamak isteğimiz nokta, dinin koyucusunun ancak Allah Zülcelal olduğudur.

Resulün Rabbinden gelen dine hiç kendi indinden belirleme yetkisi yoktur. İnsanlığa ışık tutmuş, onları saadete ulaştırmış ve ulaştıracak olan Kur-ana herhangi bir şey eklemesi mümkün müdür, desem siz elbette ki hayır, diyeceksiniz. Esasen doğrusuda budur. Peki, bu Kur-anın açıklamasında Resul, acaba kendi indinden bir şey katıp onu kendi tecrübe veya başka herhangi bir anlayışıyla yorumlama, tefsir etme, değerlendirme veya yönlendirmede bulunabilir mi, desem ne dersiniz? Dinin yegane kaynağı olan Allah’u Teala, dinin mücmel ifadeleri kendine has kılıpta acaba geri kalanını Resulün inisiyatifine mi terk etti?

Vacibül Vücut olan Allah’a iman eden her müminin buna vereceği yegane cevap “Hayır” olacaktır. Çünkü Kur-ana bir şey eklemesine Allah’ın razı olmadığı gibi Resulun eklemesi, Kur-anın tefsiri, açıklaması yani beyanında da olmayacaktır. Nitekim Cenab-ı Allah Kur-anın beyanının kendisine ait olduğunu bildirmektedir.

“Resûlüm!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir.” (Kıyamet 16-19)

Dini oluşturan iki kaynağının Kur-an ve onun açıklaması olan sünnetinde yalnız kendisine ait olduğunu bildiren Allah (cc) din alanında da Resulüne ortaklık teklif etmemektedir. Resulünde diğer insanlar gibi bir kul olduğunu ve Rabbisinden vahyedilene uymakla görevli olup cehennemin münziri ve cennetin de mübeşşiri olduğunu Allah (cc) Kur-anda buyurmaktadır.

“De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım.” (A’raf 203)

“De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım.” (Yunus 15)

Resulün vahiyden başkasına uyacak hali yoktur. Şimdi, şöyle bir soru soralım: Eğer Resul, Allah’ın Kur-anını kendi tecrübe ve bilgisine dayanarak açıklamış olsaydı ve yanlışlık yapsaydı, bir konuda Allah’ın muradının hilafına beyanda bulunsaydı, Kur-anın manasını değiştirerek nefsinden bir şey uydurmuş olmazmıydı? Ve böylece, vahye uymamış, fakat tecrübesine uymuş olmayacak mıydı? Oysa Allah (cc) yukarda ki ayetlerde onun durumunu belirtip Resulünün vaziyetini o hal üzere ikrar buyurmuştur. Zira Allah, şayet Resul din adına bir şey söyleseydi onu helak ederdi. Ama Resulün nefsinden dini yorumlamasını kabul edipte sonucu Allah’ın sözünü tatbik etmemesine bağlamak, Allah’a kudret noksanlığı atfetmek demektir. (İbn Kayyım el-Cevziyye, Et-Tibyan Fi Aksamil Kur-an)

Oysa Allah’u Teala Kur-anda Resulünün, Allah’ın kendi dininde söylemediği bir şeyi söylemesi halinde Resulünü ani bir ceza, dünyevi bir azapla helak edeceğini belirmiştir:

“Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık). Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.” (Hakka 44,47)

Peygamber Allah’ın dininde, Allah Zülcelalin bir vahy gelmeden söz söylemeye yetkisi yoktur. İşte Resulullahın içtihad etmediği hakikatı ve gerçeğinin esprisi de burada yatmaktadır.

Zira, Peygamber bile Allah-u Tealanın nefsinde olanı bilemeyeceğini Kur-anda bildiren Allah’ın dininde, Resul, bilemediği Allah’ın zatındaki hükmü beklemeden meseleyi bir karara bağlaması, görüş belirtmesi, o husustaki Allah’ın muradını, kastını, değiştirmek ve aksi bir yöne de karara bağlaması demektir. Bu ise, Resul için olacak şey değildir.

“Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir! dediler. De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım.” (Yunus 15)

işte, buradan hareketle diyoruz ki Resulullah, vahyin geciktiği zamanlarda içtihad da bulunup, o hususu kendi görüşüyle bir karara bağlardı, şeklinde düşünenler, Allah’ın ortak tanımadığı şu dini mübinin de, yukarda ki saydığınız bütün ayetlerin hakikatlerine rağmen vahiyden başka hiçbir şeye uymayıp, Allah’tan vahy gelmediği zaman kendisine meseleler sormaktan sahabesini men eden Allah Resulüne (İslam Fıkhında Rey Taraftarları, M. Esad Kılıçer s16-17), Allah’ın sözünün önüne geçerek indinden görüş belirtme cehaletini caiz görmüşlerdir.

O halde diyoruz ki, Allah’ın külli kaideler içeren Kur-anından ayrı olarak yapılacağını belirttiği Kıyamet suresinin 19. ayetinde ki beyan görevi yine Allah’a aittir. Ve bunu da Resul insanlara Allah’tan alarak belirtecektir. Nitekim Begavi’nin Buhari’den yaptığı bu ayetin tefsiriyle ilgili rivayet: “Onu senin dilinle beyan etmek bize aittir.” (Lubabut Tevil Fi Meanit Tenzil, Alauddin Ali Muhammed b. İbrahim Mu’cemut Tefasir adlı tefsir kitabının 6 cildinde mündemiçtir. S412) şeklinde geçmektedir. Lubabut Tevil Fi Meanit Tenzil adlı tefsirin sahibi ise bunu şöyle tefsir eder: “Yani onu, senin dilinle insanlara beyan etmek bize aittir. Böylece de sen Cibrilin sana okuduğu gibi sende bunu insanlara okursun. Ve yine bu ayet şöyle de tefsir edilmiştir. Eğer Kur-anın herhangi bir manası kapalı gelirse onu sana biz beyan ederiz. Kur-anda ki ahkamı, helalı, haramı beyan etmek bize aittir.”

Beyan lügatte, bir şeyin hakikatini, içyüzünü gösteren söz demektir. (Mu’cemül Vasit bkz. B-Y-N mad.) Demek ki, Kur-anın külli kaideler içeren ayetlerini açıklayacak beyanda Allah Azze ve Celleye mahsustur. Din belirleme, dini kaideler belirleme ancak, Allah’a mahsustur. İşte insan hayatını dini kaidelerle, haram-helal yönünde kayıt altına almak Resulün indinden değil, Allah’ın indinden olacaktır.

Bu kaidelerde iki türlüdür; biri Kur-an, diğeri de Kur-anın beyanı sünnet. Resul, bu iki kaynağı insanlara ulaştırmakla mesuldür. (Maide 67) İşte bu hakikati ifade ederek Allah Resulü şöyle buyuruyor: “Dikkat edin bana Kur-an ve benzeri verildi.” (Ebu Davut Süneni 6)

Ne var ki, sünnet münkirleri bu hadisle alay etmişler, duydukları zaman gülüp geçmişlerdir. Alay ettikleri şeyin bizzat Allah’ın dininden kati olarak küfrü icap ettirdiğini düşünerek onların bu hallerine bakan insanlar, niyetlerinde samimi olmadıklarını ve hakikatleri onların kalplerine gösterme imkanına kavuştukları hallerde yüzlerinin kızarıp inkarlarında devam ettiklerini görmek mümkündür.

Oysa Resul, bana Kur-an verildi ve birde benim onun gibi bir benzeriyle dine ekleme yapma hakkım var, demedi. Bilakis, “Bana Kur-an ve benzeri verildi.”

Yani Allah (cc) bana bu iki yönlü vahiyde bulundu demek istemiştir.

8.DELİL:

Allah (cc), Enfal suresinin başında, ganimetin kendisi ve Resulüne ait olduğunu beyan eder. Sonrada Müminlerin vasıflarından bahseder. Daha sonra Cenabı Allah Müminlerin halleri ile bir teşbihte bulunur ve Bedir Savaşı öncesine döner. Şöyle buyurur:

“Onların bu hali,) müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri) gibidir.” (Enfal 5)

Biz esasen önceki delillerimizde Nebinin, sadece vahye uyduğunu, vahye göre hareket ettiğini bazı ayetlerin eşliğinde izah etmiştik. İşte buradan da Cenabı Allah’ın gönderdiği emirle Resulullah Bedir Gazvesine çıkıyor. Cenabı Allah, emriyle yola çıkan Resulünün çıkışını; “….Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı…” ifadeleri ile izah ediyor.

Kur-anda Allah’u Tealanın bu emri, Resulüne çıkması için gönderdiği bu vahyi mevcut değildir.

O halde, Resulün (as), evinden çıkmasını emreden Allah’ın vahyi Peygamber Efendimize vahyi gayri metluv olarak gelmiştir.

Oysa; Allah Resulü bir işte kendisinden izin isteyene izin verebileceğine dair Allah Zülcelalin emri gelmiştir. (Nur, 62) Fakat, Resulullah, burada, Bedir’e çıkışta bazı kimselerin çıkmaya hiç de gönlü olmadığı halde, onlara izin vermedi. Nitekim Allah’u Teala bunu Kur-anda açıkça belirtmektedir:

“Onların bu hali,) müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri) gibidir. Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (cihad hususunda) seninle tartışıyorlardı.” (Enfal 5-6)

istişare etmesi istenen Allah Resulüne savaşmaya zorlayan, istişare sonucuna uydurtmayan, fakat Müminleri razı edene kadar onları dinlemeyen ve nihayet kılıçları çektirene kadar direttiren şey neydi? Allah (cc); “istişare et” “izin isteyene izin ver” derken, Müminleri savaşa sokup ta onlardan bazılarının ölümüne sebep olmak bir Peygamber için olacak şey değildir. Yoksa Resul, Allah’ın emrine isyan etmiş (haşa), Onun emrinin önüne geçecek, dinde dilediği gibi hareket etme, inisiyatifini mi ortaya koymuştu?

Hayır! Bunların hiç biri değildir. Vahiyden başka hiçbir şeye tâbi olmadığına şahitlik eden Allah (cc), Resulünün kervan değil orduyla savaşmasını emretmiş, bu hususta Allah’ın önceden sonuca bağladığı muradı yerine getirilmiştir. Yani Resule savaşa çıkması için vahiy gelmişti.

Oysa Kur-anda böyle bir vahiy mevcut değildir. Gerek bu vahiy gerekse Allah’ın (cc) vaat ettiği “iki taifeden biri” müjdesi Kur-anda mevcut olmayıp vahyi gayri metluv yoluyla gelen vahiylerdir. Şöyle buyuruyor yüce Allah:

“Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz.” (Enfal 7)

Mealini verdiğimiz bu ayette cenabı Allah’ın daha önceden vaat ettiği “iki taife” sözü vardır. (Geniş bilgi için tefsirlere bakılabilir) Bu iki taifeden maksat biri kervan, diğeri de Ebu Cehil’in başkanlığında gelmekte olan ordudur. Cenabı Allah, önceden karara bağladığı, bunun tahakkuku için Resulünü evinden hak ile çıkarıp Bedir meydanında buluşturduğu küfür ordusunun arkasını kesmeyi önceden murad etmişti. Allah (cc) bu orduyu istiyordu. Bunun içinde Müminlere: “Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu;” şeklinde hitapta bulunuyor. Bu hitap, Kur-anda daha önce geçmiş bulunmaktadır, yani, Allah’ın “yaptım” dediği hitabı Kur-anda yoktur. Çünkü bu hitap vahyi gayri metluv ile bildirilmiş, cenabı Allah, bu yolla Müminlere vaatte bulunmuştur.

9 DELİL:
Devam eden ayetlerde Allah’u Teala, karşılaşan iki ordunun durumundan bahsetmektedir. Müminler kendilerinin az, kafirlerin çok olduğunu gördükleri zaman yegane dayanakları olan Allah’a dua etmekteler. Onlarla beraber Resulullah ta dua etmektedir.

Geçmişte olan bu hadiseyi müminlere anlatan ve böylece onlara olan nimetini hatırlatan Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.” (Enfal 9)

Oysa Kur-anda bu vaat mevcut değildir. Zira bu vaat de Cenabı Allah’ın, Kur-anda değil vahyi gayri metluvla vahiy etmiş Resulüne bildirmiştir.

10 DELİL:
Öte yandan Kur’an’da, “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin. Sizden olan emir sahiplerine de (itaat edin). Eğer bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, onun çözümünü Allah’a ve Resulü’ne havale edin”[9> buyurulmuştur.

Burada “itaat edin” emri Allah Teala için ayrı, Hz. Peygamber (s.a.v) için ayrı zikredilmiş, bir diğer ifadeyle ikinci husus ile ilk husus atıf harfi ile birbirinden ayrılmıştır. Lügat kaidesi, atıf harfi ile birbirinden ayrılan hususların birbirinden farklı olmasını gerektirir. Dolayısıyla Allah’a itaat ile Resul’e itaat, birbirine karıştırılmaması gereken hususlardır. Allah Teala’ya itaat Kur’an’a itaat iken, Hz. Peygamber (s.a.v)’e itaat Sünnet’e itaattir.[10>

11 DELİL:
meryem süresi 4-10
4.) O şöyle demişti: “Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım.”

5,6.) “Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum. karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakub hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!”

7.) (Allah şöyle dedi:) “Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik.”

8.) Zekeriyya, “Rabbim!” “Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olur?”

9.) (Vahiy meleği) dedi ki: “Evet, öyle. (Ancak) Rabbin diyor ki: “Bu bana göre kolaydır. Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de yarattım.”

10.) Zekeriyya, “Rabbim, öyleyse bana (çocuğumun olacağına)bir işaret ver”, dedi. Allah da, “Senin işaretin, sapasağlam olduğun halde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır” dedi.

Hepimiz biliyoruz ki hz zekeriya tevratla hükm etmiştir ona bir kitap gelmemiştir.ayetlerden de anlaşılacağı üzere hz zekeriya ile allah cc arasında geçen bu konuşma vahiy olmasına rağmen kitabında yer almamıştır.yani diğer peygamberlerdede kendilerine verilen kitabın dışında vahiy geldiğine delildir. bunlar gibi peygamberlere verilen kitapların dışında vahiy vardır.Onlarca ayet delil vardır.

Selam ve Dua İle..

Yukarı dön Göster abidin107's Profil Diğer Mesajlarını Ara: abidin107
 
Xweser-Mirov
Yasaklı
Yasaklı


Katılma Tarihi: 17 mart 2008
Yer: Netherlands
Gönderilenler: 421
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Xweser-Mirov

Öncelikle, Efendimiz birdir O'da Allah'tir..

Bizleri ilgilendiren, dinin hukumlerini bildiren vahiyler Kuran'dadir..

Peygamber, Kuran disinda vahiy almis olabilir, Hz. Meryem'in veya Hz. Musa'nin annesi'nin aldigi vahiyler gibi, sahsini ilgilendiren konulardir..

Kuran'in indigi dönemi kapsayan vahiylerle verilen taktikler de ( savaslar icin ) o dönemi kapsadigindan, Kuran' savas tatbik kitabi, veya Peygamber'in her sozunun kaydedildigi, hersozune vahiyle destek verilen bir kitapta degildir..

Bu vahyin zenginligi nereden kaynaklaniyor ??? Hadisleri vahiy mi kabul edecegiz ? Yandigimizin resmidir ? Nasil ayirt edecegiz hadisleri ? Hangi sahabeyi dogru hangisini yalanci sayacagiz ? Buhari, kitabina aldig hadislerin hepsinin sahih olduguna sahitlik ediyor, gunumuzde diyanet dahi artik bazi hadislerin uydurma oldugunu soyluyor.. Yalanci sahidin diger sahitliklerine nasil guvenelim.. Nasil bir curuk kaynagi var Islam'in..

Kuran, her donemi kapsayan bir kitaptir.. Tarih kitabi degildir yalnizca, tarihi kissalarin özlerini ( verilmek istenen ) mesaji alir..!!

Kuran'a gosterilen ozen, hadislere gelince neden verilmedi ? Allah'in sozleri arasinda kim ayirim yapti ? Bukadar farkliliklar akli inkar degilmidir ? Allah niye akil verdi ki ? Hadislerde akli kullanmaya hic gerek birakmiyor..

Yahu bukadar zor ne var bu dinde ben bunu anlamiyorum.. Allah insanlara kaldiramayacagi yuk yuklemez.. Hadis kitaplarini, Kuran'i, ictihadi, alimlerin kitaplarini, mezhep kitaplarini okuduktan sonra amel etmeye vakit mi kalir.. !!!

Hayirda barista yarisin, iste size Kuran'dan hukum.. Adaleti ayakta tutun.. Selam'a karsilik verin.. Allah'tan sakinin/korkun.. Haksiz yere cana kiymayin.. Daha ne istiyor insanlar, sanki Kuran'da ki hukumleri yerine getirdilerde, baska hukumler mi istiyorlar.. Ictenlikten samimiyetten uzak, yaptim bitti diyebilecek hukumler degil mi.. :)

Insanlari once AKLA sonra KURAN'a davet ediyorum..



__________________
Hayat sen ne güzelsin
Yukarı dön Göster Xweser-Mirov's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Xweser-Mirov
 
hasanoktem
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 10 eylul 2006
Gönderilenler: 2837
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasanoktem

 

lütfen bakınız  :  SIKÇA SORULAN SORULARA CEVAPLAR



__________________
Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Yukarı dön Göster hasanoktem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasanoktem
 
muhliskul
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 nisan 2007
Yer: Australia
Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muhliskul

Merhaba,

Vahiy kelimesinin siradan kullanimiyla istilahi kullanimini birbirinden ayirmak gerekir. Allah'in mahlukatin isleyis mekanizmasina dair program yuklemesini, insanlarin umumuna yonelik mesajlarin iclerinden secilmis bir elciye bildirilmesiyle   ayni goremeyiz. Muhammed'e bildirilen vahiy  tamamen Allah'in tasarrufunda kalmistir. Vahyin okunmasi, Muhammedin kalbine kaydedilmesi tamamen Allah'in kontrolunde gerceklesmistir. Muhammed'in vahiy esnasinda hic bir faaliyetine  gerek duyulmamistir, vahiy inerken unutmamak icin tekrar etmesi bile beyhude gorulmustur. Allah vahyini koruyarak indirmis ve onu Muhammed'in kalbine silinemez bir sekilde kaydetmistir. Muhammed'den beklenen   Allah'tan olanlari kendisinden olanlarla karistirmadan iletmesidir. Muhammed bu konuda azami dikkati sergilemistir. Allah'in Kitabini butun icerigi ile insanlara bunlar Allah'in ayetleridir diye iletmistir.  Bunlari Muhammed'in sozlerinden apayri olarak ezberlemek inananlarin  Kuran kayitlarini tutuslarinin ilk sekli olmustur.Ezberin yanisira Allah'a ait olanlar Kuran muhtevasi  olarak yazili kayda gecmeye baslamis ve Muhammed basta olmak uzere butun inananlar bunlarin apayri bir sekilde korunmasina asiri itina gostermislerdir. Muhammed'in Allah'in vahyini kendi sozlerinin arasina katarak  onlari Kitabullahin   disinda  tutmasi , Kuran muhtevasindaki hic bir anlatimla bagdasmamaktair. Kuran harici kaynaklara kutsallik atfetmek icin uydurulmus bir anlayisi savunmak Muhammed'in risaletine    ters dusmektedir.

Allah'a emanet

 

Yukarı dön Göster muhliskul's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muhliskul
 
abidin107
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 17 mayis 2008
Gönderilenler: 43
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı abidin107

Selam Xweser-Mirov Kardeşim

Demişsiniz:

Öncelikle, Efendimiz birdir O'da Allah'tir..

Evet öyledir.Peygamberimize(salallahü aleyhi vesselem) saygı göstermek amacıyla O'na da Efendim diyorum.Bunu yadırgamamak lazım.

Demişsiniz:

Bizleri ilgilendiren, dinin hukumlerini bildiren vahiyler Kuran'dadir..

Size katılıyorum.Hiçbir ayet çeşitli sebeplerle safdışı bırakılmazsa böyle  olduğu  görülecektir.Peygambere itaati emreden ayetler bu cümledendir.Buna benzer ayetlerin bağlayıcılığını bugün tartışan arkadaşlara soruyorum:Siz Kur'an'dan hesaba çekilecekseniz ve Kur'an'ın evrenselliğini savunacaksanız bu ayetleri de hesaba katmanız lazımdır.Aksi taktirde bu ayetlerden de hesaba çekileceğinizi unutmamalısınız.İnsanlara,  ayetlerle tavsiyede bulunacağınıza ilgili ayetleri de gözönünde bulundursanız daha faydalı olacaktır.Yoksa sizlere acizane tavsiyem, ayetlerle ilgili nasih-mensuh veya ayetin hadisle neshi gibi söylemlerden vazgeçmelisiniz.

Hz.Peygambere(s.a.s),Kur'an'ın yanında "hikmet"inde indirildiğini[Nisa 115> ve insanlara "Kitab"ın yanında "Hikmet"i ve insanların bilmediklerini de insanlara  bildirdiğini[Bakara 151> gözönünde bulundurmakta fayda vardır. 

Demişsiniz:

"Peygamber, Kuran disinda vahiy almis olabilir, Hz. Meryem'in veya Hz. Musa'nin annesi'nin aldigi vahiyler gibi, sahsini ilgilendiren konulardir.."

Anladığım kadarıyla buna yukarıda bir-iki ayetle örnek verdim.

Demişsiniz:

"Kuran'in indigi dönemi kapsayan vahiylerle verilen taktikler de ( savaslar icin ) o dönemi kapsadigindan, Kuran' savas tatbik kitabi, veya Peygamber'in her sozunun kaydedildigi, hersozune vahiyle destek verilen bir kitapta degildir..

Bu vahyin zenginligi nereden kaynaklaniyor ??? Hadisleri vahiy mi kabul edecegiz ? Yandigimizin resmidir ? Nasil ayirt edecegiz hadisleri ? Hangi sahabeyi dogru hangisini yalanci sayacagiz ? Buhari, kitabina aldig hadislerin hepsinin sahih olduguna sahitlik ediyor, gunumuzde diyanet dahi artik bazi hadislerin uydurma oldugunu soyluyor.. Yalanci sahidin diger sahitliklerine nasil guvenelim.. Nasil bir curuk kaynagi var Islam'in.."

Verdiğim ayetlere binaen diyorum,hadisleri vahiy kabul etmek lazımdır.Kur'an'da,belki 90 küsür yerde namazı ikame edin,kılın emri geçiyor.Namazı nasıl kılmamız gerektiği belirtilmemişse Peygamber Efendim(iz)[s.a.s> bunu,şüphelere yer vermemek için açıklamıştır.Aynı şekilde diğer hükümleri bu şekilde ele alabiliriz.[Nahl 44,64 Bakara 151>

Hadisler önceden ayırt edilmiş,gerekli tetkikler yapılmıştır.Bu konuda hiçbir şey eksik bırakılmamıştır.Bu gün biri çıkıp şu hadisler aklımla uyuşmuyor dese,o zaman diyeceğiz ki Hz.İsa(a.s)'nın nüzuluyla alakalı  ve kabir azabını bildiren ayetler de bu gibi sebeplerle tevil(!) edildi.Aynı şekilde Hz.İsa(a.s)'nın mucizevi bir şekilde babasız dünyaya gelişini akılla sınırlandırırsanız uygun olmayabilir.   

"Kuran, her donemi kapsayan bir kitaptir.. Tarih kitabi degildir yalnizca, tarihi kissalarin özlerini ( verilmek istenen ) mesaji alir..!!"

Size katılıyorum.Kur'an alemlere bir uyarıdır.Emir ve yasakları zamanın tümünü ilgilendirir.

Demişsiniz:

"Kuran'a gosterilen ozen, hadislere gelince neden verilmedi ? Allah'in sozleri arasinda kim ayirim yapti ? Bukadar farkliliklar akli inkar degilmidir ? Allah niye akil verdi ki ? Hadislerde akli kullanmaya hic gerek birakmiyor.. "

Hadislere gereken önemin verilmediğini birkaç arkadaş hariç kim iddia etmiş ki bu güne kadar.Hadislerin İslamiyet'in teşr'i kaynağı olup olmadığının tartışıldığı bir sistemde buna benzer iddiaları ortaya atanlardan başka hiçkimse Allah'ın sözleri arasında ayırım yapmamış.Allah'a itaat ile Peygambere itaati birbirinden ayıranlar belki bunu daha iyi bilirler.Benzer konularda birçok ihtilafa rağmen Peygamber Efendimiz'in namazı nasıl kıldığını ve diğer hükümleri nasıl uyguladığını merak eden mi var?Sözüm onlara böyle düşünenler sanki Peygamber(s.a.s) zamanındaki yaşanan İslamiyet'i dondurup Emevilere takılı kalmışlar. 

"Yahu bukadar zor ne var bu dinde ben bunu anlamiyorum.. Allah insanlara kaldiramayacagi yuk yuklemez.. Hadis kitaplarini, Kuran'i, ictihadi, alimlerin kitaplarini, mezhep kitaplarini okuduktan sonra amel etmeye vakit mi kalir.. !!!"

İşte bizde bunu anlatmaya çalışıyoruz.Yüce Allah,bilmiyorsanız alimlere sorunuz,diyor.Peygamber'in Kur'an'ı açıklamak ve bu yönden insanlar arasında oluşacak ihtilafları ortadan kaldırmak için gönderildiği bildirilmiyor mu?O halde niçin Peygamberimizin(s.a.s) açıklamaları dikkate alınmasın ki.

Hayirda barista yarisin, iste size Kuran'dan hukum.. Adaleti ayakta tutun.. Selam'a karsilik verin.. Allah'tan sakinin/korkun.. Haksiz yere cana kiymayin.. Daha ne istiyor insanlar, sanki Kuran'da ki hukumleri yerine getirdilerde, baska hukumler mi istiyorlar.. Ictenlikten samimiyetten uzak, yaptim bitti diyebilecek hukumler degil mi.. :)

Insanlari once AKLA sonra KURAN'a davet ediyorum..

Allah razı olsun kardeşim.Selam ve Dua İle...

 

Yukarı dön Göster abidin107's Profil Diğer Mesajlarını Ara: abidin107
 
cin13
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 23 ocak 2007
Gönderilenler: 385
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı cin13

muhliskul Yazdı:

Merhaba,

Vahiy kelimesinin siradan kullanimiyla istilahi kullanimini birbirinden ayirmak gerekir. Allah'in mahlukatin isleyis mekanizmasina dair program yuklemesini, insanlarin umumuna yonelik mesajlarin iclerinden secilmis bir elciye bildirilmesiyle   ayni goremeyiz. Muhammed'e bildirilen vahiy  tamamen Allah'in tasarrufunda kalmistir. Vahyin okunmasi, Muhammedin kalbine kaydedilmesi tamamen Allah'in kontrolunde gerceklesmistir. Muhammed'in vahiy esnasinda hic bir faaliyetine  gerek duyulmamistir, vahiy inerken unutmamak icin tekrar etmesi bile beyhude gorulmustur. Allah vahyini koruyarak indirmis ve onu Muhammed'in kalbine silinemez bir sekilde kaydetmistir. Muhammed'den beklenen   Allah'tan olanlari kendisinden olanlarla karistirmadan iletmesidir. Muhammed bu konuda azami dikkati sergilemistir. Allah'in Kitabini butun icerigi ile insanlara bunlar Allah'in ayetleridir diye iletmistir.  Bunlari Muhammed'in sozlerinden apayri olarak ezberlemek inananlarin  Kuran kayitlarini tutuslarinin ilk sekli olmustur.Ezberin yanisira Allah'a ait olanlar Kuran muhtevasi  olarak yazili kayda gecmeye baslamis ve Muhammed basta olmak uzere butun inananlar bunlarin apayri bir sekilde korunmasina asiri itina gostermislerdir. Muhammed'in Allah'in vahyini kendi sozlerinin arasina katarak  onlari Kitabullahin   disinda  tutmasi , Kuran muhtevasindaki hic bir anlatimla bagdasmamaktair. Kuran harici kaynaklara kutsallik atfetmek icin uydurulmus bir anlayisi savunmak Muhammed'in risaletine    ters dusmektedir.

Allah'a emanet


Teşekkür ederim.

Sn.Muhliskul, bir süre önce bir iletinizi okudum.Laiklik ile ilgiliydi. Ben de birşeyler yazacaktım.Bulamadım.

Sizin ilminize duyduğum saygıdan dolayı  konu ile ilgili fikrimi belirtme gereği duydum:
Sekülerizm ile laiklik kavramları arasındaki fark nedir?






__________________
Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
Yukarı dön Göster cin13's Profil Diğer Mesajlarını Ara: cin13
 
Xweser-Mirov
Yasaklı
Yasaklı


Katılma Tarihi: 17 mart 2008
Yer: Netherlands
Gönderilenler: 421
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Xweser-Mirov

Abidin kardesim, hadislerde ki celiskilere nediyelim ? Akilla-bilimle-Kuranla hatta kendisiyle dahi celisiyor !!

"Hikmet dolu Kuran'a andolsun"

Hala hikmeti nerede ariyorsunuz ?!!! Peygamber'e itaatin Kuran'a itaat Kuran'a itaatin Allah'a itaat etmek oldugunu anlatmaktan bikmayacagim Ins Allah.. Peygamber'e Kuran 23 senede indi, bu Peygamber'e itaatin inen ayetleri takiple, onun teblig ettigi vahiyleri hemen isleme koymakla, ki Peygamber'de bunu yapmistir..!!

Size Selam olsun kardesim...!



__________________
Hayat sen ne güzelsin
Yukarı dön Göster Xweser-Mirov's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Xweser-Mirov
 
muhliskul
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 nisan 2007
Yer: Australia
Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muhliskul

Merhaba sayin arkadasim Cin 13.

Nezaketiniz icin tesekkur ederim. Mevzu bahis yazimi bende bulamadim .  isterseniz yeni bir baslik altina konu ile ilgili dusuncelerimi yazabilirim.

Allah'a emanet

 

Yukarı dön Göster muhliskul's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muhliskul
 
bombadil
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 11 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 24
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı bombadil

Selam!

Abidin kardeş acaba Mehmet Yaşar Soyalan'ın "Gayri Metluv vahyin imkansızlığı" eserini okudun mu? Tüm bu ileri sürdüğün delillerin hatta daha fazlasının yanıtı orada var. Okumayan arkadaşlara okumalarını öneririm.

Yukarı dön Göster bombadil's Profil Diğer Mesajlarını Ara: bombadil
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats