HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: İSRAİL VE KATLİAM Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
yalnız_kürt
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 27 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 155
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı yalnız_kürt

s.a

Gelişmeleri dakika dakika takip etmek için

http://www.israhaber.com/

Dramla beraber iyi haberler de duymuyor değiliz.

-Örneğin İslami Direniş füze menzili 60 km'ye çıkmış.
-Bir Siyonist hava üssü 2 defa vurulmuş.
-Kara harekatının başlama ihtimaline karşı Hizbullah'ın da anında misillemede bulunmak için teyakkuzda olduğu haberleri geliyor.
...
Nasrallah'ın da dediği gibi umuyor ve dua ediyoruz ki Gazze zaferi, ilahi vaadin gerçekleştiğinin büyük bir delili olacaktır.


''Talut askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Talut ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Calut'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.'' (bakara 249)

Allah sizlerle olsun aslanlar!!!



__________________
Gideni az olan yoldan gidin (İncil)

Yeryüzünde yaşayanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar (Kur-an)
Yukarı dön Göster yalnız_kürt's Profil Diğer Mesajlarını Ara: yalnız_kürt
 
yalnız_kürt
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 27 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 155
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı yalnız_kürt

 Mutlu yıllar Hanzala...

 


 Mutlu yıllar Hanzala...

     Yıldıray OĞUR

Hanzala’yı tanır mısınız?

1969 doğumlu 10 yaşında Filistinli çıplak ayaklı, yırtık kıyafeti bir çocuk o.

1973’ten beri de yüzünü gören olmadı.

Filistin özgürlüğüne kavuşuncaya kadar da yüzünü bize dönmeyecek.

Hanzala’nın babası Naci Ali, 1938 yılında Hz. İsa’nın köyüne yakın bir köyde doğdu.

15 Mayıs 1948’ de İsrail’in kurulmasıyla da 10 yaşındayken köyünden kovuldu.

Bütün ömrü mülteci kamplarında, ABD korkusuyla yüzlerine bakmayan totaliter Arap rejimlerindeki Filistin gettolarında, ondan bundan merhamet, adalet dileyerek geçti.

Çok çalıştı, Lübnan’daki ölüm tarlalarından kurtuldu, sonunda Londra’daki Arap gazetelerinde işleri çıkan ünlü bir çizer oldu.

Babası Hanzala’yı dünyanın 1968 ile sarsıldığı günlerde dünyaya getirdi.

Bu haylaz çocuğun çizgileri aşan büyük direnişi kısa zamanda onu Ortadoğu’nun yerli “che” figürü yaptı. 1973’te ABD Dışişleri Bakanı Kissinger meşhur çözüm planını açıkladıktan sonra da bu adaletsiz dünyaya kızıp, sırtını döndü.

Hanzala hep 10 yaşında.

Çünkü onun için de hayat tıpkı babası Naci Ali gibi 1948’de durdu.

Filistinliler o güne “Nakbah” diyor. Yani felaket.

Bir gün evlerinde otururlarken tanımadıkları insanlar kapılarını çaldı “2000 yıl önce buralar bizimdi, geri geldik, zaten bakın kutsal kitabımıza göre bu topraklar bizim üzerimize tapulu” dedi ve 2000 yıldır oturdukları topraklarından onları kovdu.

Çorumlu köylülerin binlerce yıl sonra kapısını çalan Hititler tarafından evlerinden kovulması gibiydi.

İstanbul’da evinde otururken bin yıl sonra geri gelen Bizanslılar tarafından sürgüne gönderilmek gibiydi.

Sahiden absürttü, felaketti.

Ama dünya, Yahudilerin başına gelen başka bir büyük felakete sessiz kalmanın mahcubiyetiyle, Yahudilerin neden olduğu bu büyük felakete sesini çıkaramadı, hâlâ da çıkaramıyor.

Filistin sorunu Türkiye’de ise iç politikanın bir parçası oldu hep. Toplum duyarlıydı, ama “Şeriatçı, ilkel, geri Ortadoğu’nun ortasında kalmış terörle başı dertte olan modern, laik iki yalnız devlet: Türkiye ve İsrail” zokasını yutan da çoktu.

İsrailli devlet adamları da Türklerin bu zaafını keşfetti. Ne zaman yine bir suç işleyip, Türkiye’nin suç ortaklığına ihtiyaç duydularsa, halkla ilişkiler için Türkleri bu hassas yerlerinden acımasızca vurdular.

“Atatürk 100 yıl önce dünyanın nereye doğru gittiğini görmeyi başardı ve laikliğin önemini kavrayarak laiklik ilan etti. İsrail’in şu an söylediklerini o 100 yıl önce söyledi. Onun yaptıklarını biz şimdi yapıyoruz” diyen bir Şimon Perez’i duyan Hürriyet sevindirik olmaz, bu sözleri hangi puntoyla, kaç sütuna manşet yapacağını şaşırmaz mı?

İsrail Lübnan’ı yerle bir etmeden birkaç ay önce ender yurtdışı seyahatlerinden birini İsrail’e yapan Ahmet Necdet Sezer’in yüzüne buna benzer sözler söylendiğinde onun da dizlerinin bağı çözülüp “HAMAS’ın Türkiye ziyareti AKP’nin bizimle ilgisi yok” gibi açıklamalar yapmamış mıydı?

Peki, birkaç yaz önce İsrail bu kez Lübnan’da katliam yaparken Vatan gazetesinin attığı “İsrail’e öfke ve kıskançlık” manşetini nasıl unutabiliriz? Aynı günler PKK eylemleri de artınca “İsrail’in acımasızlığı nedeniyle hedef olduğu öfke, yerini yavaş yavaş takdir ve imrenme duygusuna bırakmaya başladı” diye ağzı sulananları, “terörle mücadele” için en acımasız taktikleri İsrail’den alanları unutmak mümkün mü?

Ya Filistin’i savunacağım derken Yahudi düşmanlığının dibine vuranları? Her taşın altında Yahudileri, Siyonistleri arayanları hatta akıl almaz komplo teorileriyle bulup çıkaranları, bazen Hitler’e bile göz kırpanları?

İşte 10 yaşındaki Hanzala 35 yıldır bu adaletsiz ve kötü dünyaya ve bu kötü insanlara poposunu gösteriyor.

Sadece onu evinden kovan İsrail’e değil, onu sokaklarda bırakan totaliter Arap rejimlerine, İsrail’e ses çıkaramayan Batılı demokrasilere, hatta yolsuzluklara batmış FKÖ’ye bile.

Herhalde böylece herkesi kızdırmış olacak ki Hanzala yine 10 yaşındayken, 1987’de babası Naci Ali, Londra’da Filistin Kurtuluş Örgütü üyesi bir genç tarafından öldürüldü. Ama FKÖ cinayeti üstlenmedi ve MOSSAD’ı suçladı. Soruşturmanın derinleştirilmesine İsrail yardımcı olmayınca İngiliz hükümeti Londra’daki MOSSAD ofisini kapattı. Ama cinayet fail-i meçhul kaldı.

Babası öldürüldü ama Hanzala yaşıyor ve hâlâ da 10 yaşında. Yıllar geçiyor büyümüyor Hanzala. Onu evlatlık alan Filistinli yeni annesi tarafından yaşatılıyor.

Babasının ölümünün ardından iyice kızdı bu dünyaya. Öfkesinden yanlış bir şey yapmamak için de ellerini arkaya bağladı. Ancak bir gün barış gelir, Filistin devleti kurulursa yeniden görebileceğiz yüzünü. 2009’da Hanzala yüzünü bize döner mi, bilinmez. Ama bu aralar ağzında İbranice bir çocuk şarkısı var. Yeni yıla girerken siz de Hanzala’ya eşlik edin...


Sonra Ölüm Meleği geldi
Babamın aldığı
Kuzuyu yiyen
Kediyi boğan
Köpeği döven
Sopayı yakan
Ateşi söndüren
Suyu içen
Öküzü kesen
Kasabın aldı canını

Zalimin mazlum ile,
Celladın kurban ile
Dönüp durduğu
Bu dehşet çemberi

Bunca delilik ne kadar daha sürecek böyle?
Bu yıl, benim değişen.
Eskiden uysal bir kuzuydum,
Sonra bir kaplan oldum
Ve vahşi bir kurt.
Güvercindim önceden, bir ceylandım.
Bugünse bilmiyorum ne olduğumu.

Babamız almıştı onu bize
Sadece iki paraya
Kuzucuk! Ah kuzucuk!

Ve her şey yeniden başlıyor işte

Taraf

NOT:Hanzala'yı tanımayanlar  profil resmime bakınız lütfen



__________________
Gideni az olan yoldan gidin (İncil)

Yeryüzünde yaşayanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar (Kur-an)
Yukarı dön Göster yalnız_kürt's Profil Diğer Mesajlarını Ara: yalnız_kürt
 
yalnız_kürt
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 27 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 155
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı yalnız_kürt

 

Gülen Hareketi’nin, Gazze vesilesiyle araçsallaştırdığı şizofreni / Serdar Özmen

                                                                                         www.fikritakip.com

 

İsrail’in Gazze’ye saldırısı önemli bir durumu ortaya çıkardı. Gülen Hareketi, Ortadoğu’nun sorunlarını İsrail’i eksene oturtan bir bakışla değerlendiriyor. Böyle olunca İsrail’in varlığı ile ilgili tartışmaların tümü Hareket tarafından geçersiz kabul ediliyor. O varlığı tartışıp işgal altındaki Filistin topraklarını kurtarmaya dönük bütün girişimler de gayri meşru görülüyor.
 
Filistin konusunda tarihsel ve siyasi gerçekler apaçık ortadayken sorunu gerçeklikten koparak algılaması, Gülen Hareketi’ni kendi topluluğunu kendi pozisyonuna ikna etmek için şizofreniyi araçsallaştırmaya zorluyor anlaşılan.
 
Ayrıca kimlik meselesinde de hem Müslüman olup hem de Müslümanlardan ayrı hareket etmeleri de aynı şizofreni yönteminin önemli ayaklarından birini oluşturuyor.
 
Arap dünyasında da gizli açık İsrail yanlısı tutum içinde olan ülkeler var kuşkusuz, ama onlar kendilerini izah edebilmek için böyle bir şizofreniye başvurmuyorlar. Çünkü tavırlarının gayri meşru olduğunu biliyor, ama siyasi olarak böyle davranmak zorunda olduklarını ifade ediyorlar.
 
Yani durumlarından meşruiyet çıkarmak yerine, pragmatik davranarak pozisyonlarının şimdilik İsrail yanlısı olması gerektiğini savunuyorlar.
 
Gülen Hareketi ise Müslüman kimlikten kopmamak veya kopmuş algılanmamak için meşruiyet ihtiyacına sıkı sıkıya yapıştığından ister istemez şizofreniyi araç olarak kullanıyor ve kendi durumunu temellendirmeye çalışıyor.
 
Gülen Hareketi’nin yayın organlarında bunun sayısız örnekleri var.
 
Son örnek ise bugünkü Zaman gazetesinde Mehmet Yılmaz’ın yazısı.
 
“İsrail ile İran müttefik mi?” başlıklı yazısında Gazze’ye İsrail saldırısının bilançosunu ve dünyanın suskunluğunu herkesin bildiği şekilde sıraladıktan sonra Türkiye ile İran’ın tutumlarını değerlendiriyor Yılmaz.
 
Şöyle diyor:
 
Bu karamsar ortamda iki ülke yükseltti sesini. Hem de güçlü biçimde.
Onlardan biri Türkiye, diğeri de İran.
Tel Aviv'le Şam arasında bir barış anlaşması yapılması için çalışan Türkiye, İsrail'in Gazze'de orantısız güç kullanmasını 'insanlık suçu' olarak nitelendirdi. Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin barış çabalarını sabote eden bu katliamın, kendilerine yapılmış bir ayıp olduğunu söyledi.
Haklı bir tepkiydi bu.
Zira Türkiye, Ortadoğu'da kalıcı bir istikrarın ancak 'diplomasi' ile mümkün olabileceği tezini işliyordu bir süredir. Bunun için de bölgedeki aktörlerin barış süreçlerine dâhil edilmesi gerektiğini savunuyordu.
İran da sert tepki gösterdi İsrail'e. Ancak Tahran'dan yükselen ses 'yapıcı' değil 'yıkıcı' nitelikteydi.
İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejat, 'intikam ve savaş' temalarını vurguladı art arda yayınladığı mesajlarda:
-İsrail ve müttefikleri yolun sonuna geldi.
-Gazze Şeridi'ne saldırılar İsrail için sonun başlangıcı olacak.
-Varlığını kan dökerek sürdüren İsrail'deki rejimi gün gelecek hiçbir güç kurtaramayacak.
Bu açıklamalar sırasında Ahmedinejat, Filistin halkını da unutmadı. Gösterdikleri direnişi övdü:
-Filistinliler şimdi cihat ve şehadet meydanında mücadele ediyorlar. Bu meydan zafer meydanıdır.
- Sizin yolunuz en doğru olanıdır. Biliniz ki izzetli yaşamanın tek yolu direniştir ve sonunda zafer sizlerin olacaktır.
İran'da tepkiler sokağa da yansıdı. Halk İsrail'i protesto etti. Din adamları Gazze'de savaşacak 'gönüllüler' toplamak için seferber oldu.
Hizbullah, Hamas ve İran'ın kendisini 'tehdit' ettiğini savunuyor İsrail. Bu düşmanlara karşı mücadele ettiğini öne sürüyor. Bunun için de sık sık silaha başvuruyor.
Karşısındakiler de tepki gösteriyor İsrail'in bu saldırgan tutumuna.
İsrail de bu iki cepheyi sürekli bombalayarak İran'ın nüfuz alanını büyütüyor.
Barış için çabalayan Türkiye ise arada kim vurduya gidiyor.
O zaman sormadan edemiyorsunuz:
-Armagedon mucizesi bekleyenlerle Hüccetiye rüyası görenler müttefik mi yoksa?
 
Gülen Hareketi’nin İsrail’in saldırganlığından Hamas’ı sorumlu tuttuğunu biliyoruz. Hareket’in Amerika ve İsrail ile ilişkilerine bakarak böyle davrandığı izahını hiç kullanmaya gerek yok. Çünkü böyle bir siyasi ilişki eğer Hareket’in tutumuna temel oluştursaydı diğer Arap liderler gibi pragmatik davranır ve gayri meşru olmasına rağmen öyle davranmak zorunda olduklarını pek zorluk çekmeden izah edebilirlerdi.
 
Burada yapılan iş çok daha vahim!
 
İsrail’in saldırganlığının sorumluluğunu, o saldırganlığa direnen Hamas’ın boynuna yüklemek, hatta bununla yetinmeyip Hizbullah ve İran gibi, İsrail’in saldırganlıklarına fiilen de direnen güç odaklarını suçlamak farklı bir değerlendirmeyi gerektiriyor. Hele tutarlılık içinde olacağız derken İran ile İsrail’i müttefik ilan etmek ancak şizofreniyi araçsallaştırmakla mümkün değil mi?
 
İran ile İsrail’in müttefik olduğunu söyleyebilmek için şizofrenik labirentlerde bu kadar yorulmak yerine, İsrail’in 60 yıldır Filistin ve çevresine saldırdığını, işgal ve etnik arındırma politikaları güttüğünü söylemek daha kolay değil mi?
 
İsrail’in saldırganlığından mazlumu sorumlu tutarak, mazlumun kendine çeki düzen verip saldırganı kışkırtmaması gerektiğini düşünen bir zihnin akıl sağlığından kuşku duymakta haklı değil miyiz?
 
Şunu sormak gerekir: Saldırganın tecavüzlerine karşı koyma eşiği nerededir? Saldırgan ne yaparsa artık ona isyan etme zamanı gelmiş olur? Yoksa o zaman hiç gelmez mi?
 
Diyelim ki Gülen Hareketi’nin isyan eşiği yok, hiçbir saldırganlığa itiraz edip karşı koymaya niyetli değiller, iyi de herkesin neden kendileri gibi olması gerektiğini düşünüyorlar?
 
Gülen Hareketi’nin teslimiyetçilik, boyun eğme, yabancıların etki ve nüfuzu altında faaliyet gösterme, egemenlerin her türlü zulmüne rıza gösterme gibi tavırları eleştirildiğinde çıkıp “bizi böyle eleştirmeniz yersiz, biz farklı bir yöntem izliyoruz” demiyorlar mı? Ama o zaman kendileri neden başka yöntemleri “İran ve İsrail müttefik mi?” diyecek kadar soruna yabancılaşarak eleştiriyorlar?
 
Sorunun cevabı var şüphesiz: Gülen Hareketi, İsrail’i sorumlu ve suçlu ilan edemediğinde İsrail’e direnenleri suçlama yoluna sapıyor. Çünkü İsrail’e direniliyor olması Hareket’in bir anda gayri meşru sahaya düşüvermesine yolaçıyor. Kendini gayri meşruluk batağından kurtarabilmek için İsrail’in saldırılarından mağdur ve mazlum olanı da İsrail’in saldırganlığına boyun eğme batağına sürüklemeye çalışıyor.
 
İran, göç ve işgallerle kurulan İsrail’i meşru kabul etmiyor. Bunda kimseye gizli bir yan yok. Ayrıca İsrail’in kuruluşundaki gayri meşru sürecin yanısıra siyonist rejimin 60 yıldır savaş çıkartmasını da eleştiriyor İran. Bunda da anlaşılmayacak bir şey yok.
 
İsrail’in saldırganlığına boyun eğmemesi İran’ı neden İsrail’in müttefiki yapıyor da o saldırganlığa karşı koymamayı, boyun eğmeyi, rıza göstermeyi öneren Gülen Hareketi İsrail’in müttefiki olmuyor?
 
Böyle şeyleri ciddi fikir gibi yazabilen bir zihnin akıl sağlığı gerçekten tartışmalıdır ama asıl bundan da vahimi, Gülen Hareketi’nin kollektif biçimde bu ruh halinde olmasıdır. Yılmaz’ın bu sayıklamalarının Hareket’in hemen her kademesinde tekrarlanan bir fikir olduğunu bilen biliyor. Çünkü bu fikir, en tepeden, bizzat Fethullah Gülen’den neşet ediyor, aşağıya doğru yayılıyor.
 
Kendilerinin bugün için böyle söylemek zorunda oldukları yolundaki ifadeler de Hareket’in durumunu kolaylaştırmıyor. Çünkü şizofreninin araçsallaştırılması bir kez kollektif ve kurumsal nitelik kazandığında onun bireyler tarafından içselleştirilmesinin önünde hiçbir engel kalmayacaktır.
 
Nitekim böyle oluyor.
 
Gerçek şu ki, Gülen Hareketi, yıllar önce dini vaazlar veren bir dinadamı olarak Fethullah Gülen’in temsil ettiği “cemaat” olmaktan çok uzaklaştı. Hızla da İslami kültüre ve geleneğe yabancılaşıyor. 28 Şubat darbesi günlerinde Erbakan hükümetine karşı darbecilerin yanında yeralmaları zihinlerdeki sıcaklığını koruyorken şimdi Gazze katliamında zımnen İsrail’in yanında yeralmaları en temel konularda bile artık Müslüman topluluktan ayrı hareket ettiklerini kanıtlıyor.


2 Oca 2009 


__________________
Gideni az olan yoldan gidin (İncil)

Yeryüzünde yaşayanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar (Kur-an)
Yukarı dön Göster yalnız_kürt's Profil Diğer Mesajlarını Ara: yalnız_kürt
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Acı bir siren sesi ve bir anda etrafa kaçışan insanlar. Kimse kimseyi görmüyor. Yaşlısı, genci, askeri, çocuğu herkes bir yere sığınmak için deliler gibi koşuyor. Ve birkaç saniye sonra patlayan Grad füzesinin çıkardığı gürültü... Siren sesi duruyor ve korkudan dizleri, dudakları titreyen insanlar, sığındıkları yerlerden çıkmaya başlıyor.


Ancak bu kez yaklaşık 10 km uzaktan insanı delirtecek düzeyde dehşete düşüren ağır bombardıman sesleri geliyor. Hem de arka arkaya birkaç tane. Taksi şoförü, büyük bombardıman sesinin Gazze'den geldiğini söylüyor. Son günlerin hatta son yılların değişmez sahnesi olan bu birkaç saniyelik manzaraya, gazetecilerin akınına uğrayan Gazze'nin hemen yanı başındaki Aşkelon kentinde şahit oluyoruz.

Aşkelon'dan çıkıp bir yandan İsrail'in modern binaları ve büyük çiftlikleri, diğer yandan da uzaktan zar zor fark edilen Gazze'nin tepesinde dumanlar yükselen binaları arasında ilerlerken yüzlerce tank ve zırhlı araca şahit oluyoruz.

Çoğu daha çocuk denecek yaştaki İsrail askerleri, eğlenceye gider gibi tanklarının başında son hazırlıklarını yapıyor. Birkaç yüz metre ilerideki 1,5 milyon Gazzeli artık onların insafına kalmış durumda. 20 km'den fazla sınır boyunca pek çok noktada tanklar ve diğer savaş aletleri konuşlanmış. Yollar zırhlı araçlar ve binaları yıkmakta kullanılan araçları taşıyan TIR'larla dolu. Hepsinin yönü Gazze'ye dönük.

Yabancı gazetecilerin çokluğunu fırsat bilen bazı askerler zafer işaretleri de yapmaktan geri kalmıyor. Askerlerden bir tanesi "Hamas bekle bizi, geliyoruz!"diye bize bağırıyor.

Aşkelon terk edilmiş şehir!

Gazeteci olduğumuzu gören İsrailliler ise bu saldırılarda Tel Aviv'in haklı olup olmadığını sorup cevabı da ekliyorlar: Yağan füzelerden dolayı kesinlikle İsrail haklı. Onlara göre Hamas'ın artık yaşam hakkı yok.

Bir Aşkelon sakini savaş korkusunu en çok kendilerinin yaşadığını belirtiyor. Gazze'deki insanların dramını sorunca ise 'sorumlusu biz değiliz' diye cevap veriyorlar. Turistik bir kent görüntüsü veren Aşkelon, hafta içi olmasının da etkisiyle neredeyse terk edilmiş. Halkın çoğunun kenti terk ettiğini söylüyor bir lokanta sahibi. Kentte olanların ise işten çıkar çıkmaz evine sığındığını belirtiyor.

Aşkelon'un hemen ilerisinde bulunan Erez sınır kapısında yabancı gazeteciler, içeride ne olup bittiğine şahit olmak için günlerdir İsrail makamlarının giriş iznini vermesini bekliyor. Bu iznin ne zaman çıkacağı belli olmadığı için gazeteciler için tek malzeme Gazze'ye saldırı hazırlığı içindeki İsrail tankları kalıyor.

CUMALİ ÖNAL/AŞKELON



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
yalnız_kürt
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 27 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 155
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı yalnız_kürt

 Filistin'e Yardım Etmek İstiyorsak...

     Zeki Savaş

                                                               www.fitrat.com

İsrail'in Filistin'e yönelik son saldırıları üzerine genel olarak dünyada ve özellikle de Mısır ve Türkiye'de yapılan gösteri ve kınamalar, çok olumlu, yerinde ve bir çok faydası olan itirazlar olmakla birlikte, İsrail'i caydıracak ve durduracak nitelikte olmadığı açıktır. Çünkü İsrail, bu cinayete girişmeden önce Amerika'ya ek olarak Mısır ve Arabistan'ın onayını aldı. İngiltere ve Ürdün, İsrail'e bu girişimden sonuç alamayacağı şeklinde uyarıda bulunmakla beraber saldırıya karşı çıkmayacaklarını bildirdiler. Türkiye hükümetini ise, onay alamayacakları zann-i galibiyle bilgilendirmediler.


Savaşın yedinci gönünde de İsrailli yetkililer, isim vermeden bazı Arap yöneticilerinin bu konudaki desteğinin devam ettiğini bildirdi ki, bu destek Mısır ve Arabistan'a aittir. Özellikle Mısır, bu savaşa karşı çıksaydı, İsrail bu cinayetleri işleyemezdi. Ortadoğu'ya ilişkin olarak söylenen, "Mısırsız savaş, Suriyesiz barış olmaz" sözü bu olayda da geçerliliğini korudu. İkinci derecede de Arabistan ve Ürdün kesin karşı çıksaydı, İsrail yine böyle bir vahşete cesaret edemezdi.


İsrail, Türkiye hükümetinin böyle bir insanlık suçuna evet demeyeceğini biliyor ama Türkiye'deki ABD-İsrail hattını destekleyen iç mihrakların ve dışarıda da Amerika'nın hükümet üzerindeki etkilerini bildikleri için, Türkiye hükümetinin İsrail'i caydırabilecek önlemler alamayacağından emindir.


İsrail, böyle bir siyasal tablo ve konjonktür içinde savaşı başlattı. Bu tablo değişmediği veya İsrail, Hamas tarafından yenilgiye uğramadığı sürece habis rejim, cinayetlerine devam edecektir.
Dünya müslümanları olarak Hamas'ın galibiyetini beklemekle avunamayacağımıza göre, yapılması gereken yukarıda resmetmeye çalışılan tablonun değişmesi yönünde üzerimize düşeni yapmaktır. Bu durumda en büyük sorumluluk Mısır, Türkiye ve Ürdün'ün müslüman halklarına düşmektedir.


Mısır halkı, eğer Filistin'e yardım etmek istiyorsa, kendi rejimleriyle yüzleşmek zorundadır. Kendi rejimlerini sarsacak bir tepki vermelidir ki, Mısır rejimi İsrail'e dönüp, "ben sana daha fazla destek veremem" desin. İsrail'e destek ile rejim krizi arasında tercihe zorlansın ki, böyle bir durumda İsrail'e verdiği desteği geri çekmek zorunda kalsın. Mısır halkının Filistin'de kana bulanmış bebeklere yüreği yanıyorsa, vahşetten dudakları titreyen Filistinli çocukların kana karışmış göz yaşları veya kana bulanmış minik cesetleri Mısır halkının vicdanını sızlatıyorsa, kendi rejimlerini zorlamalıdırlar. Sadece Refah sınır kapısının koşulsuz açılması ve Mısır halkının her türlü desteğinin sağlanması bile tek başına İsrail'i caydırır.


İsrail, Mısır'ın desteğini yitirmesini göze alamayacağı gibi, Türkiye'nin de stratejik ilişkilerini gözden geçirmeyi veya daha radikal bir çıkış olan İsrail'i tanıma kararını gözden geçirmeyi hiç bir şekilde göze alamaz.  Bu durumda biz Türkiyeli müslümanların da İsrail'i caydıracak ve durduracak tepkisi, devleti İsrail ile stratejik ilişkilerini kesme noktasına getirecek nitelikte olmalı. Türkiye'de İsrail ile ilişkileri savunan odaklar bellidir. ABD-İsrail hattını savunanların başında ordu gelmektedir. Sonrasında medyanın bir kısmı yer almaktadır.  İslam ülkelerinden her kim ve hangi yönetim, İsrail'i tanıyor ve onunla çok yönlü ilişki kuruyorsa, hiç kuşkusuz İsrail'in işlediği cinayetlere ortaktır. Bebek katiline yardım ve yataklık yapmaktadır. İnsanlık suçuna ortak olmaktadır. Milyarın üstünde müslümana hakaret etmektedir.


İsrail'in destek aldığı siyasal tabloya baktığımızda, tepkilerimizin İsrail'e yöneldiği kadar ona destek verenlere de yönelmesi gerekir. Milyonlarca müslümanın meydanlarda sadece İsrail'i protesto etmesi, katliamı önlemeyecektir. İsrail kadar ona destek verenleri de kınamalı ve ilişkileri gözden geçirmeye zorlamalıyız. Eğer Filistinlilere yardım etmek istiyorsak, kendi rejimlerimizi zorlamalı ve onlarla karşılaşmalıyız. Onların nasıl bir cinayete ortak olduklarını haykırmalı ve fiili adım atmaları yönünde ısrarlı olmalıyız. İsrail'i lanetleyip İsrail'in destek aldığı güçleri görmezlikten gelmemiz, Filistinlilere bir katkı sağlamayacaktır. Filistinli kardeşlerimize yapabileceğimiz en iyi yardım, Mısır, Ürdün, Türkiye ve Arabistan halklarının kendi rejimlerini ciddi anlamda zorlaması olacaktır. Bu dört ülkeden sadece bir tanesi bile fiili ve ciddi bir adım atsa, İsrail geri çekilecektir. İsrail, adı geçen bu dört ülkeden sadece bir tanesinin bile tepkisini göğüsleyemez.


Mısır'ın sınırlarını açması, Türkiye ve Ürdün'ün İsrail ile ilişkilerini gözden geçirmeye karar vermesi veya Arabistan'ın tavır değiştirmesi, saldırganlığının sonuçlarından kaygılı olan İsrail'i durdurmaya yeter. Dikkat edilirse, İsrail bu vahşi saldırganlığının hedefleri konusunda birinci ağızdan somut bir açıklama yapmadı ve yapmıyor. Çünkü nasıl bir sonuca ulaşabileceğini kendisi de bilemiyor. Sonuçtan emin değil. Kara hareketini başlatma konusunda da ciddi kuşkular içindeydi. İkinci bir Lübnan yenilgisini yaşamak istemiyor. İsrail, kara hareketini kuşku ve tereddütle başlattığı için yenilgisi muhakkak olacaktır. Ürdün ve İngiltere makamları da saldırıdan önce İsrail'i sonuç alamayacağı konusunda uyarmıştı. İsrail çok emin bir konumda değil. Adı geçen dört ülkeden biri dahi, ciddi anlamda İsrail'e tepki verse ve ilişkilerini keseceği yönünde adım atsa, İsrail kesinlikle geri çekilecektir.


Bu bağlamda Seyyid Nasrüllah'ın Mısır halkına ve askeri erkanına çağrıda bulunması çok yerinde bir siyasetti. Nitekim bu çağrı üzerine, Mısır rejimi, üst düzey bir çok subayı göz altına aldı ve korku içine düştü. Olağan üstü güvenlik önlemleri aldı. Hüsnü Namübarek korkulu anlar geçiriyor. Ne var ki, Mısır halkının tepkisi, sonuç alacak kadar şiddetlenmedi. Mısır halkıyla rejim arasında ciddi bir hesaplaşma başlasa, kesinlikle Mısır rejimi kendini korumak adına İsrail'e desteğini sürdüremez. Bu bakımdan Mısır'ın duyarlı müslüman halkına büyük sorumluluklar düşmektedir.


Türkiye de tarihi sorumlulukları bakımından ve özellikle Filistin'e ilişkin tarihi tavrı ve yükümlülükleri açısından ağır sorumluluk altındadır. Türkiyeli müslümanlar olarak, Türkiye devletinin İsrail ile stratejik ilişkilerini sürdürmesine, İsrail savaş uçaklarının Konya'da eğitim görmesine, İsrail ile çok yönlü ilişkilerin sürdürülmesine, Filistin'de işlenen vahşet, katliam ve cinayetlere ortak olmasına sessiz kalamayız. Türkiye'nin Filistin'de camilerin bombalanmasına, hastanelerin vurulmasına, doktorların öldürülmesine, ambulansların yaralılarla birlikte vurulmasına ortak olmasını kabullenemeyiz Çünkü sessizliğimiz, bir şekilde bizi de bu cinayetlere ortak kılar. Yapılan gösterilerde Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerini gözden geçirmesini ve hatta İsrail denen bir devletin meşruiyetini  sorgulamasını sağlamalı ve bu konuda referandumda ısrarlı olmalıyız. Türkiye'nin yardım ve yataklık suçu işlediğini, kardeşlerimizin kanına dolaylı ortak edilmeyi kabullenemeyeceğimizi, imkanlarımızın hunhar İsrail'in ordusu için kullanılmasını hiç bir surette kabul etmeyeceğimizi her fırsatta ve her türlü vesileyle gündeme taşımalı ve sorumluluğumuzu eda etmeliyiz. 


 Eğer Filistinlilere yardım etmek istiyorsak, Türkiye'nin hunhar İsrail'e verdiği askeri, diplomatik ve ekonomik desteğini kesmeyi sağlayacak türden tepkiler vermek zorundayız. Orduya, İsrail yanlısı medyaya, meclise ve hükümete baskı yapmalı, harekete geçmemeleri halinde kendilerini de katil, cani ve İslam düşmanlarının işbirlikçisi olarak göreceğimizi/gördüğümüzü açıkça haykırmalıyız.
İsrail'i lanetlemek doğru ama içimizdeki destekçilerine sessiz kalmak, doğru bir siyaset olamaz. Bu cihette gelişen olumlu duyarlılığı zirveye taşımalıyız.


Amerika, İsrail, Mısır, Arabistan, Ürdün, İngiltere ve Fransa elçiliklerinin dünyada ve Türkiye'de ciddi baskı altına alınması da önemli bir adım olmalı. Bu yönde dünya sathında gelişen süreci Türkiye'ye de etkin bir tarzda taşımalıyız.
İsrail'in Gazze savaşında da Lübnan'daki gibi bir yenilgiyle geri çekileceği ve Hamas'ın galip geleceği Aziz ve İntikam sahibi Allah u Tebareke ve Teala'nın izniyle yakındır.




__________________
Gideni az olan yoldan gidin (İncil)

Yeryüzünde yaşayanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar (Kur-an)
Yukarı dön Göster yalnız_kürt's Profil Diğer Mesajlarını Ara: yalnız_kürt
 
Eren Erdem
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 30 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 484
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Eren Erdem

SİON PROTOKOLLERİ

1 Nolu Protokol:
-Yaratılışın kanununa göre hak kuvvette yatar
-Siyasetin ahlakla bağı yoktur ahlaklı hükümdar tahtında duramaz.Bu gibi vasıflar Yahudi olmayan krallıklara ait olmalıdır.
-Gayemiz uğruna rüşvetçilik düzenbazlık ve hıyanetten çekinmeyiz.
-Hürriyet eşitlik kardeşlik gibi kelimeleri biz bağırdık 'budala papağanlar' bu oltamıza takıldı.Gerçekte eşitlik yoktur.Bu sloganlar Yahudi olmayan hükümetleri mahvedici kurtçuklar oldular.

2 Nolu Protokol:
-Seçeceğimiz yöneticiler kabiliyetleri zayıf ve kölece itaat edecek kimseler olmalıdır.Kendilerinin müşaviri veya uzmanı olan bizim çocuklarımız sayesinde ellerimizde oyuncağa dönecekler.
-İlmin emridir diye körü körüne nazariyetleri emrimizdeki basın aracılığıyla yayacağız.
-Basın halkın şikayetlerini sürekli dile getirerek hoşnutsuzluk yaratmalıdır.

3 Nolu Protokol:
-Anayasal devletlerin dengesini bozduk.
-Liberalizmi kullanarak onları rekabet haline soktuk.Kısa bir zaman sonra karışıklıklar ve iflaslar tüm dünyayı kaplayacaktır.
-Fransız ihtilaline büyük adını biz verdik.Çünkü o tamamen bizim eserimizdir.O vakiten beri daima dünya için hazırladığımız Siyon kanından kral lehine çalışıyoruz.
-Biz iktidara gelince hürriyet kelimesini lugatten sileceğiz.

4-5 Nolu Protokol:
-Görünmeyen bir kuvveti kim devirebilir.Biz böyle bi kuvvetiz.
-Bir zamanlar dünyadaYahudi olmayanların koalisyonu bizimle baş edebilirdi ama bu artık mümkün değildir.Çünkü onların arasına dini ve milli kinler soktuk.Şimdi bize karşı koyacak bir devlet diğerlerinden destek göremeyecektir.
-Halkın zihnini bozmalıyız.Zihinlerini boş nutuklarla meşgul etmeliyiz.

6-7-8- Nolu Protokoller:
-Yahudi olmayanların sanayiini tamemen çökertmek için Yahudi olmayanların arasında geliştirdiğimiz lüksü ve spekülasyonu artıracağız.
-Siyasi vasıtalar ekonomik anlaşmalar veya borç yükümlülükleri ile her devletin kabinlelerine gördüğümüz bütün iplikleri entrikalarımızla karmakarışık hale getireceğiz.Müzakereler ve anlaşmalar esnasında kurnaz davranacağız.
-Biz hükümetleri iktisatçıların dünyası ile kuşatacağız.Bu sebeple iktisadi ilimler Yahudi öğreniminin başlıca konusunu oluşturur.Bizim etrafımızda bankerlersanayicilrsermayedarlar olacaktır.Çünkü herşeyi rakamlarla halledeceğiz.
-Hükümetlerde sorunlu mevkileri mazisi kötü halk arasında kötü şöhretli kişilerin eline vereceğiz.Eğer o kişiler bizim emirlerimize boyun eğmesse cezai sorumluluk ve silinmeyle karşılaşaklardır.Son nefeslerine kadar bizim menfaatlarımızı savunmak zorunda kalacaklardır.

9-10 Nolu Protokoller:
-Yanlış olduğu bizce bilinen prensipleri gençliğe vererek onların gençliğini şaşırttık ve bozduk.
-Hükümet darbemizi başardığımız zaman haklara şöyle diyeceğiz:éherşey çok kötü şekildeydi.Herkes ızdırap ile ezildi.Biz size eziyet veren sebeplerimilliyetlerihudutlarıtedavüldeki paraların farklılıklarını ortadan kaldırıyoruz.Tabii itaat sözü vermemekte serbestsiniz". ozaman avam bize dönecektir.
-Liberalizmi devlet organizmasına soktuğumuzdaonun büyün siyasi görünüşü değişikliğe uğradı.Devletler öldürücü bir hastalığa yakanlanmışlardı.
-Yahudi olmayanlar eğer zamanı gelmeden önce neler geldiğini tahmin ettiğinde biz onlara korkutucu terör manevrası uyguladık ki en cesur kalpler bile ürker.Metrolar yeraltı geçitleribaşkentlerbütün teşkilatları ve arsivleriyle birlikte havaya ucurulacaktır.

11 Nolu Protokol:
-Yahudi olmayanlar bir koyun sürüsüdür ve biz onların kurtlarıyız ve sizler biliyorsunuz ki kurtlar koyun sürüsüne daldıklarında neler olur?
12 Nolu Protokol:
bizim fikirlerimizi veya bizim için makbul gören herhangi bir fikri tekrar etmiş olacaklardır.
-Basındaparola gibi işleyen masonik dayanışmayı açığa vuran haller vardır.
-Bizim kontrolümüzde olmadan tek bir tebliğ bile halka ulaşmayacaktır.Hatta bütün haberleri toplayan birkaç ajans tarafından yayılması sebebiyle bu neticeyi elde etmiş bulunmaktayız.

13 14 Nolu Protokoller:
-Siyasi meseleler onları asırlardır meydana çıkaran ve yönetenlerin haricindeki kimselerin idraklerinin dışındadır.
-İlerleme Allah'ın seçtiği kavim olan bizlerden başkası bilmesin diye aldatıcı fikirlerdir.
-İlerici ve aydınlanmış olarak tanınan memleketrede manasız bir edebiyat meydana getirdik.İktidara gelene kadar bu tüp bir edebiyatın gelişimini destekleyeceğiz.
-Bütün bu halkarı yüzyıllar boyunca kimsenin keşfedemediği bir siyasi plana göre kademe kademe aldattığımızdan ozaman kim şüphe edebilir.
-Filozoflar Yahudi olmayanların inançlarının kusurlarını münakaşa edeceklerdir.Fakat bizim inancınız bizden başka kimse tarafından tamamıyla öğrenilemeyeceğinden bizim inancımızı hiç bir bakış açısını hiçbir zaman münakaşa konusu yapamayacaklardır.

15 Nolu Protokol:
-İsrail kralı Avrupanın kendisine sunduğu tacı giydiğinde dünyanın atası olacaktır.
16 Nolu Protokol:
-Biz önceki yüzyılların hoşumuza gitmeyen bütün olaylarını insanların kafasından sileceğiz ve sadece Yahudi olmayan hükümetlerin hatalarını tasvir edeb bölümlerini yakacağız.
17-18 Nolu Protokoller:
-Biz gizlenip tüm hükümetleri yıkıncaya kadar asla dışarıya çıkmayacağız.Yahudi kralı dünyanın gerçek papası enternasyonal kilisenin atası olacaktır.
-Biliyorsunuz ki ajanlarımız vasıtalarıyla Yahudi olmayan kralların hayatlarına karşı sık sık suikastlar yaparak onların nüfuzunu kırdık.

Yorum:Bu madde KennedyTurgut Özal ve hatta Atatürk olarak yorumlandırılıyor.
20-21-22 Nolu Protokoller:
-Yahudi olmayan devletlerin dikkatsizlikle müsaade ettikleri borçlanma metotları yüzünden onların hazineleri boştur.Bunula birlikte borçlar birbirini takip etmeke olacak ve bütün devletler iflasa sürüklenecektir.
-Yahudi olmayan devletlerin faiziyle bizden borç para almaları onların beyinlerinin gelişmediklerine delalettir.
-Yahudi olmayan hükümetlere o devletlerin ihtiyacı olmayan bor paralar vvererek o paraları iki üç misli ve daha fazla olarak geri almak hususunda idarecilerin rüşvet almalarınddan ve hükümdarlarının gevşekliklerinden yararlandık.
-Günümüzün en büyük kuvveti olan altın ellerimizdedir.İki gün içerisinde depolarımıdan istediğimiz kadar tedarik edebiliriz.

24 Nolu Protol:
-Sadece kayıtsız şartsız sert kabiliyetli hatta zalim bir şekilde hükmedecek şekilde kimseler iktidar dizginlerini bizim Siyon liderimizden alacaktır.
-Yalnız Kral ve onu korumak için yanında duran üç kişi ne yapılacağını bilecektir.
-HükümdarımızDavudun kutsal zürriyetindedir.

Yukarı dön Göster Eren Erdem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Eren Erdem
 
yalnız_kürt
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 27 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 155
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı yalnız_kürt

'İsrail uzatmaları oynuyor'

ÇALINTI TOPRAKLAR ÜZERİNDE UZATMALARI OYNAMAK

Gilad Atzmon*

İsraillerle konuşursanız küçük dilinizi yutarsınız. İsrail Hava Kuvvetleri, gün ışığında yüzlerce sivil, yaşlı, kadın ve çocuk cinayeti işlerken, İsrail halkı bu şiddet destanında asıl kurbanların kendileri olduğuna inandırmaya başarabilir.

İsrail halkıyla aşina olanlar onların hayatlarında hüküm süren savaşın kökleri hakkında tamamen bilgisiz oldukları gerçeğini fark edecektir. İsrailliler sıklıkla İsrail jargonunda anlamlı tuhaf savlar ortaya sürmelerine rağmen, bunlar Yahudi mahallesi dışında işe yaramaz. Bunlardan biri: “Bu Filistinliler neden bizim (İsrail) toprağı üzerinde yaşamakta diretiyorlar ki, neden Mısır, Suriye, Lübnan ya da diğer bir Arap ülkesine gitmiyorlar?”. Diğer bir İbrani bilgelik incisi de, “Filistinlilere ne oluyor? Onlara su, elektrik, eğitim veriyoruz ve onların yapmak istedikleri bizi denize dökmek” diyecektir.

Şaşılacak şekilde, İsrailliler arasındaki sözüm ona “sol” ve hatta eğitimli “sol” bile, Filistinlilerin kim olduğunu, nereden geldiklerini ve neden direndiklerini anlamayı başaramaz. Filistin’in Filistinliler için vatan olduğunu kavrayamaz. Mucizevi olarak İsrailliler, İsrail’in, Filistin halkının harcama pahasına, Filistin toprağında, Filistin köylerinde, kasabalarına, tarlalarında ve bahçelerinde kurulduğunu anlamayı beceremez. İsrailliler Gazze ve bölgedeki mülteci kamplarındaki Filistinlilerin aslında Ber Shive, Yafo, Tel Kabir, Şeyh Munis, Lod, Hayfa, Kudüs ve diğer kasaba ve köylerden yerlerinden edildiklerini bilmez. Eğer İsraillilerin kendi tarihlerini nasıl bilmediklerini merak ediyorsanız, cevap basittir, onlara öğretilmez. İsrail-Filistin çatışmasına neden olan şartlar kültürleri içinde iyi saklanmıştır. Bölgedeki 1948-öncesi Filistin uygarlığı silinmiştir. Yerli Filistinlilerin 1948’deki etnik temizliği Nakba, İsrail müfredatında yoktur. Hatta İsrail resmi ya da akademik toplantılarında bile tartışılmaz ve adı geçmez.

Neredeyse her İsrail kasabasının tam merkezinde, epey tuhaf, neredeyse soyut bir boru işi, 1948 abidesi yer alır. Bu tesisat işinin adı Davidka’dır ve aslında 1948’de kullanılan İsrail havan topudur. İlginç olan şudur ki Davidka aslında inanılmaz etkisiz bir silahtır. 300 metreden uzağa işlemez ve çok sınırlı zarar verir. Davidka’nın zararı asgari olsa da, oldukça fazla ses çıkarır. Resmi İsrail tarih anlatımına göre, Araplar, yani Filistinliler, Davidka’nın sesini uzaktan duyduklarında hayatları için kaçışırlarmış. İsrail anlatımına göre, Yahudiler, yani “yeni İsrailliler”, biraz havai fişek yapar ve “Arap ödlekler” aptallar gibi kaçarlarmış. İsrail resmi anlatımında, Davidka’nın öncesinde gelen genç IDF ve paramiliter birimlerinin yaptıkları katliamlardan bahsedilmez. Aynı zamanda Filistinlerin topraklarına ve evlerine dönmelerini yasaklayan ırkçı kanunlardan da iz yoktur.

Yukarıda anlatılanın anlamı oldukça basittir. İsrailliler tamamen Filistin davasından bihaberdir. Yani Filistin davasını sadece kanlı mantıksız bir delilik olarak yorumlayabilirler. İsrail’in Yahudi merkezci soliptik evreninde, İsrailli masum bir kurbandır ve Filistinli barbar bir katilden başka bir şey değildir.

İsrailliyi geçmişiyle ilgili karanlıkta bırakan bu mezarsı durum, herhangi bir gelecek uzlaşı olasılığını da yok etmektedir. İsraillinin çatışmayla ilgili idraki asgari olduğu için, “düşmanı” temizlemek ya da yok etmek dışında herhangi bir muhtemel çözümü tasavvur edememektedir. Tüm İsraillilerin bilmesine izin verilen yegane şey Yahudi acılamasının fantezi anlatımlarıdır. Filistinlilerin acısı onların kulağına tamamen yabancıdır. “Filistinlilerin dönme hakkı” ona matrak gelmektedir. Hatta en ileri “İsrailli insancıllar” bile, toprakları yerli sakinlerle paylaşmaya hazır değillerdir. Bu Filistinlilere, her şeye rağmen özgürlükleri dışında başka seçenek bırakmamaktadır. Açıkçası, İsrail tarafında barış için bir muhatap yoktur.

Bu hafta Hamas’ın balistik yetkinliği hakkında daha fazla şey öğrendik. Besbelli ki Hamas İsrail’e uzun zamandan daha fazla olarak itidalli olmuş. Güney İsrail’e çatışmayı yaymaktan hep kendini geri tutmuş. Bana göre Sderot ve Ashkelon’a tek tük düşen Kassam füzeleri bana esaret altındaki Filistinlilerin verdiği mesajlarından başka bir anlam taşımıyor. Çalınmış topraklara, ev arazilerine ve bahçelere verilen ilk mesaj, “Ey sevgili toprağımız, seni unutmadık, senin için burada hala savaşıyoruz, er ya da geç geri geleceğiz, bıraktığımız yerden yeniden başlayacağız” diyor. Ancak mesaj aynı zamanda da İsraillilere de: “Siz, oradakiler, Sderot, Beer Sheva, Ashkelon, Ashdod, Tel Aviv ve Hayfa’dakiler, farkında olun ya da olmayan, çalıntı topraklarımız üzerinde yaşıyorsunuz. Hemen toplanmaya başlasınız iyi olur çünkü zamanınız doluyor, sabrımızı tükettiniz. Bizlerin, Filistin halkının, kaybedecek artık hiçbir şeyi yok”.

Bununla yüzleşelim, İsrail’deki gerçekçi durum daha çok ölümcüldür. İki yıl önce Hizbullah roketleri kuzey İsrail’i vurdu. Bu hafta Hamas, İsrail’in Güney’ine balistik intikam kokteylleri servis edebileceğini ispatladı. Hizbullah ve Hamas’ın her iki durumunda da, İsrail askeri cevap veremedi. Sivilleri öldürebileceğinden şüphe yok fakat roket atışlarını durdurabilmekten aciz. IDF, ya tüm İsraillin üzerini örtecek bir beton tavan yapacak ya da koruyamayacak. Belki de ilahi nihayette bunu planlıyorlardır.

Ancak hikayenin sonundan daha çok uzağız. Hatta daha başındayız. Her Orta Doğu uzmanı, Hamas’ın Batı Şeria’nın kontrolünü saatler içerisinde ele geçirebileceğini bilir. Aslında, Batı Şeria’daki PA ve Fetih kontrolü IDF sayesindedir. Hamas, Batı Şeria’yı aldığında, İsrail’in en büyük nüfus merkezi Hamas’ın merhametine kalacaktır. Bunu göremeyenler için söyleyelim, bu Yahudi İsrail’in sonu anlamına gelmektedir. Bugün, üç ay sonra ya da beş sene sonra olabilir; olay “eğer”den çok “ne zaman”dır. Tüm İsrail Hamas ve Hizbullah’ın füze menzilinde olduğunda, İsrail toplumu çökecek, ekonomisi iflas edecektir. Kuzey Tel Aviv’deki müstakil bir villanın fiyatı, Kiryat Shmone ya da Sderot’taki kulübeyle aynı olacaktır. Tel Aviv’i tek bir füzeyle vurulduğu zaman, Siyonist rüya sona erecektir.

IDF generalleri bunu bilir, İsrailli liderler de. Bu nedenle zaten Filistinlileri yok etmek için bu savaşı başlattılar. İsrailliler Gazze’yi işgal etmeyi planlamıyorlar. Orada istedikleri bir şey yok. Tek istedikleri Nakba’yı bitirmek. Filistinlileri silmek için üzerlerine bombalar yağdırıyorlar. Filistinlilerin bölgeden gitmesini istiyorlar. Açıkça görülüyor ki işe yaramayacak, Filistinliler kalacak. Sadece kalmayı istedikleri için değil, İsrail ölümcül taktiklerini uyguladığı sürece topraklarına dönüş günleri yaklaştığı için.

İsraillinin gerçeklerden kaçtığı yer de tam burası. İsrail, “dönüşü olmayan noktayı” çoktan geçti. Yok olmaya mahkumiyeti, Filistinli siviller üzerine attığı her bombaya nakşediliyor. İsrail’in kendini kurtarmak için yapabileceği hiçbir şey yok. Çıkış stratejisi yok. Çıkış yollarını müzakere edemez çünkü ne İsrailliler ne de liderliği çatışmadaki temel parametreleri anlayabilmiş değil. İsrail’in harbi sonlandıracak askeri gücü yok. Filistin’den çıkan liderleri öldürmeyi başarabilir, senelerdir de yaptığı bu, buna rağmen Filistin direnişi ve mukavemeti zayıflayacağına daha da güçleniyor. İlk intifada da bir IDF generalinin öngörüsünde olduğu gibi: “Kazanmak için Filistinlilerin yapması gereken tek şey hayatta kalmak”. Hayatta kaldılar ve gerçekten de kazanıyorlar.

İsrail liderleri de bunun farkında. İsrail şimdiden her şeyi denedi, tek taraflı çekilme, aç bırakma ve şimdi de soykırım. Demografik tehlikeyi sıkı bir Yahudi gettosuna dönüştürerek savuşturmayı bile düşündü. Hiçbir şey işe yaramadı. Hamas siyaseti görünümündeki Filistin mukavemeti bölgenin geleceğini tayin edecektir.

İsraillilere kalan tek şey, körlüklerine ve şimdiden hazır ve nazır ölümcül kaderleri olduğu gerçeğinden kaçmaya sıkıca sarılmaktır. Aşağıya doğru yuvarlanırken, İsrailliler bilindik çeşitli kurban ilahileri söylemeye devam edeceklerdir. Benmerkezci üstülükçü gerçekle doldurulmuş olarak, başkalarına yaşattıkları acılara şimdilik kör olarak kendi acılarına boğazlarına kadar gark olacakları günler uzak değildir. Benzersiz şekilde İsrailliler başkaları üzerine bombalar bırakırken birleşik bir topluluk gibi davranmalarına rağmen, biraz canları acıdığında incinebilir masumiyetin ayrık birimlerine, monatlara dönüşmeyi başarırlar. Benlik bilinciyle ve geri kalanlar tarafından algılanan görünümleri arasındaki bu tutarsızlık İsrailliyi canavar bir soykırımcıya dönüştürür. İsraillin kendi tarihini idrak edememesinin de nedeni bu tutarsızlıktır, kendi Devletleri’ni yok etmek sürekli ve sayısız teşebbüslerini kavramalarını da bu engeller. İsraillilerin Shoah’ın (Nazi Soykırımı’nın İbranicesi) anlamını idrak etmelerini ve bir sonrakini önleyebilmelerini engelleyen de aynı tutarsızlıktır. Bu tutarsızlık İsraillileri insanlığın bir parçası olmaktan alıkoyar.

Bir kez daha Yahudiler bilinmez bir kadere doğru yola çıkmak zorunda. Bir nebzeye kadar, kendi yolculuğuma az evvel başladım.

*İsrailli dünyaca tanınmış müzisyen.

www.timeturk.com

 



__________________
Gideni az olan yoldan gidin (İncil)

Yeryüzünde yaşayanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar (Kur-an)
Yukarı dön Göster yalnız_kürt's Profil Diğer Mesajlarını Ara: yalnız_kürt
 
gondolcu
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 07 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 450
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı gondolcu

KAN İÇEREK SARHOŞ OLUYORLAR!!!!

 

Çoluk-çocuk, masum demeden Gazze'de Filistinlilerin kanlarını döken Yahudilerin bazılarının kan içici (vampir) özelliklerinin de olduğunu biliyor muydunuz? Peki Yahudiler bu eylemlerini muharref Tevrat'taki hangi ayetlere dayandırıyorlar?

"Et yiyin ve kan için. Yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını içeceksiniz. Sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz." (Tevrat, Hezekiel Bölümü 39/18-20)

"Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla." (Tevrat, Yeremya Bölümü, 12/3)

Bu sapık adet asırlardır bir kısım fanatik Yahudiler tarafından uygulanmaktadır. Bazı bağnaz Yahudi kolları, Tevrat'ın insan kanı içme ve insan boğazlama konusundaki emirleri doğrultusunda, sayısız insanı kanlarını almak için öldürmüşlerdir. Özellikle küçük erkek çocuklarını kaçırırlar ve 2 tür olayda kullanırlar; büyü ayininde ve Pesah (Mayasız) bayramında. Büyü ayinlerini yapmak için kan kullanırlar. Mayasız bayramında da kan kullanılır. Mayasız bayramında insanlar bir hafta boyunca mayasız ekmek yaparlar ve ekmeklerin en makbulü de kanla yapılmış olanıdır.

Kan alma törenleri "İğneli Fıçı" ile gerçekleştirilir. Hahamlar küçük çocuğu iğneli fıçının içine koyarlar ve dakikalar boyunca fıçıyı yuvarlarlar. Böylece çocuğun kanı tamamıyla çekilmiş olur.

Kan içme konusunu şimdiye dek en iyi açıklamış kaynaklardan biri, 1803'te Moldovyalı rahip Neophite'nin yazdığı kitaptır. Bir haham oğlu olan Neophite, Yahudilikten çıktıktan sonra Hıristiyanlığı kabul edip rahip olmuştur. Babasının inancındaki bütün kanla ilgili ayinleri açıklamıştır. Bazı Yahudi tarikatlarının, insan kanı kullandıklarında Yehova katında "üstün" olduklarına inandıklarını anlatmıştır.

Yahudi tarihinde görülen bazı kan içme hadiseleri şöyle;

İngiltere 1144
20 Mart (Musevilerin Pesah Bayramı), ilk kan içme töreni Avrupa'da görüldü. Norwichli Yahudiler ritüel cinayet, kan içme törenlerini yapmakla suçlandılar. Öldürdükleri çocuk Norwichli William (William of Norwich) idi. Zavallı çocuğu klasik çivili fıçı yöntemiyle öldürmüşler ve daha sonra da kanını içmişlerdi. Norwich halkı çocuğu kanı çekilmiş bir halde buldular. 1189 tarihinde Richard the Lionheart'ın taç giyme töreninde bir grup insan tarafından Yahudiler saldırıya uğradılar. Bu olay İngiltere'nin her yerine yayıldı. 6 Şubat 1190 tarihinde, Yahudiler, kaleye sığınan çok az Yahudi dışında, kendilerini kılıçtan geçirilmiş halde buldular. 1290 göçe zorlandılar. 1655 tarihine kadar da dönmelerine izin verilmedi.

Belçika 1250
Aynı tören 1250 tarihinde Belçika'da da yapılmıştır.

İngiltere 1255
1255 yılında da bu olaylar meydana gelmişti. Lioncolnlü Huge (Hugh of Lincoln) de aynı vahşi saldırıya maruz kalmıştı. Bu olayı ünlü İngiliz yazar Chaucer (1343-1400) dile getirmişti. Daha sonra da çok iyi bilinen bir olay haline gelmişti. 8 yaşında bir çocuk, adın Huge, adı Beatrice olan bir kadının çocuğu, Lincolnde 31 Temmuz günü kayboluyor. 29 Ağustos günü bulunuyor. Pisliğe bulanmış bir halde bir madende bulunuyor.

Almanya 1267
Yahudiler bu yıllarda da ayinlerine devam ettiler. Pforzheimda bir balıkçı tarafından yedi yaşında bir kıza ait ceset bulundu. Küçük kızın kanı tamamen çekilmiş ve tören için kullanılmıştı.

Almanya 1286
Bu inanılmaz vahşet Oberwesel'de tekrar yaşandı. Werner adında 11 yaşında ki bir çocuğun kanı çekilmiş cesedi bir nehrin yakınlarında bulundu. Sonuç olarak Oberwesel'de ve yakınlarda yaşayan pek çok Yahudi bu yıllarda zulme uğradı.



__________________
saygılarımla

Aaydın
Yukarı dön Göster gondolcu's Profil Diğer Mesajlarını Ara: gondolcu Ziyaret gondolcu's Ana Sayfa
 
yalnız_kürt
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 27 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 155
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı yalnız_kürt

 
İsrail’i izole eden başka ülkelerin liderleri devlet değil bakkal mı yönetiyor! / Fikritakip
 
Başbakan Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye yönelik vahşi saldırıları karşısında Türkiye’nin caydırıcı bir seçenek olarak ikili askeri ve ticari anlaşmaları ilk aşamada dondurması, İsrail saldırılarını durdurmazsa iptal etmesi talebine yine kendince cevap verdi: Biz Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetiyoruz, bakkal değil!
 
Başbakan bu açıklamayla Türkiye-İsrail ilişkilerinin kısa tarihini bile bilmediğini ortaya koymuştur. Türkiye, İsrail’le ilişkilerine hep pragmatik bakmış ve Arap-İsrail ihtilaflarında çoğu kere Arap ülkelerinin tarafında yeralmıştır. Özellikle Filistin’i bölen BM kararı (1947) ve bunun ardından gelen savaşlar sırasında.
 
Hatta Türkiye, 1969’da başlayan Mescid-i Aksa’yı yakma girişimleri karşısında, laik bir devlet olmasına rağmen İslam Konferansı Örgütü’nün kurucu üyesi bile olmuştur.
 
1991 yılına kadar İsrail ile Türkiye’nin ilişkilerinin maslahatgüzar seviyesinde olduğunu, bu tarihte Demirel’in girişimiyle ilişkilerin yeniden büyükelçilik seviyesine çıkarıldığını Erdoğan’a birisi söylemiyor mu?
 
Bazı çevrelerde Türkiye’nin İsrail’le ilişki kurmasına belli ki ideolojik gözle bakılıyor. Ulusalcı kesimlerin (hususen Ergenekon’un) Erbakan’a karşı 28 Şubat 1997 darbesini yaparken İsrail’den destek aldığı ise kimseye gizli değil. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in gizli açık Tel Aviv ziyaretlerinde Amerikalı ve İsrailli yetkililerle İran’a ve Suriye’ye karşı üçlü inisyatif planlarına katıldığı biliniyor. Bu kesimlerin Türkiye’de laikliğin korunması ile Türkiye-İsrail ilişkileri arasında kaçınılmaz bağ kurdukları anlaşılıyor. Hatta ulusalcı yazarlardan biri, “Arap emperyalizmine karşı İsrail’le ilişkiyi savunuyorum” bile diyebilmişti.
 
Gazze saldırısına bakınca İsrail’le ilişkinin bu yazara mübarek olmasını dilemekten başka elden ne gelir!
 
Fakat aynı kafası karışık yazarın her defasında Kuzey Irak’ta İsrail’in bölgesel silahlı güçlere eğitim verdiğini hatırlattığını da unutmayalım. Yine BOP’la bağlantılı bölgesel sınır değişiklikleri ve PKK konularında da bütün işaretlerin İsrail’i gösterdiğini yine aynı yazar yazar durur.
 
Ama buna rağmen Türkiye’nin İsrail’le ilişkisinin özellikle ulusalcı çevrelerde büyük önem taşıdığına kuşku yok.
 
Başbakan Erdoğan’ın bugünlerde ulusalcı çevrelerle aynı ideolojik hassasiyette olması elbette şaşırtıcı. Başbakan bir yandan İsrail’i sert bir dille eleştiriyor, ama öte yandan Baykal’ın dediği gibi İsrail’le “al gülüm ver gülüm” halinde hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor.
 
İsrail Gazze’ye saldırmadan bir gün önce silah alımı anlaşmasına onay veren, İsrail yönetimini sert eleştirdiği söylenen Erdoğan.
 
2002’de iktidara geldiğinde İsrail’in yine Filistin’e ağır saldırılar yönelttiği bir sırada da Erdoğan tank modernizasyonu anlaşmasını imzalıyor ve aynı anda da bu saldırıları eleştiriyordu.
 
Şeyh Ahmet Yasin Mart 2004’te feci bir roket saldırısıyla İsrail tarafından şehid edildiğinde AK Parti hükümetinin önde gelen isimleri “terörle savaşın suikast yöntemleriyle yapılmaması gerektiği”nden sözediyorlardı.
 
İsrail’in gerçekleştirdiği katliamın nasıl durdurulabileceği uluslararası siyasetin en önemli sorusu haline gelmişken Erdoğan bu sorunun cevabına yaklaşmıyor bile. Erdoğan’ın sadece İsrailli liderlere çağrıda bulunduğunu ya da öfkeli olduğu yorumlanan çıkışlar yaparken katliamı protesto eden kitleler somut adım atılmasını bekliyor ve İsrail’le ilişkiler de dahil olmak üzere Türkiye-İsrail askeri anlaşmalarına el atılmasını istiyorlar.
 
Erdoğan, kitleler somut adım atılmasını talep etme aşamasına geldiği an protestoculara pençelerine gösteriverdi: Biz Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetiyoruz, bakkal değil!
 
İsrail’le diplomatik ilişkilerini bile kesen devletlerin yöneticileri bakkal mı yönetiyor oluyorlar bu durumda! Ortadoğu sokakları kendi liderlerinden İsrail’e ve onun zulmüne bir adım bile yaklaşmamaları uyarıları yaparken kendi ülkelerinin bakkal gibi yönetilmesini mi talep etmiş oluyorlar?
 
Bunlar bir yana, aynı zamanda İsrail’e sert diplomatik tepkilerin de tarihi olan Türkiye-İsrail ilişkileri tarihi boyunca Türkiye bakkal gibi mi yönetilmişti?
 
Erdoğan’daki “devlet adamı” kabul edilme kompleksinin İsrail’le ilişki konusunda da nüksetmesi muhtemelen pek çok aklı başında insanı gülümsetiyordur. Fakat bu gülümsemenin Gazze’ye ağır bedelinin Türkiye’nin bölgesel itibarına kesilecek bir faturası da olacağını akıldan çıkarmamak lazım.
 
Bir sözümüz de protestoculara: Günlerdir İsrail’in vahşi katliamlarını protesto ederken kimseyi huzursuz edecek bir şey yapmadıklarına ama kendi hükümetlerinden yaptırım içerecek bir talepte bulunduklarında nasıl sorun çıktığına ve karşılaştıkları muameleye dikkat etmeliler.
 
Erdoğan, Gazze’ye saldırı karşısında esip gürlerken protestocuların beğenisini kazanıyor belki ve onların öfkelerine tercüman olmakla memnuniyet de yaratıyor olabilir, fakat bunun Gazze’ye hiçbir yararı yok. İsrail’in bu öfkeli açıklamalarla saldırılardan vazgeçmeye de niyeti yok. Oysa Türkiye’nin, geçmişte olduğu gibi, somut diplomatik tedbirlere başvurmasının çok önemli etkileri olacağından kimse kuşku duymuyor.
 
Peki o zaman Erdoğan’ın neden İsrail’le anlaşmaları bu saldırıları gerekçe göstererek durdurmadığını nasıl açıklayacağız?
 
Erdoğan’ın, böyle davranılırsa ülkeyi bakkal gibi yönetmiş olacağı iddiası geçerli mi?
 
Yoksa işin içinde 2002’deki AKP iktidarına ve Erdoğan’ın başbakan olmasına dek işleyen hızlı sürecin ardında Amerikan siyonistleri ve İsrail’le temasın bulunduğu gerçeği mi var? Erdoğan, verdiği sözlerin esiri olmuş bir politikacı olarak mı bugün, geçmişteki politikacılardan farklı olarak İsrail’e asgari düzeyde bile yaptırım içeren bir tepki veremiyor? Yaptığı öfkeli açıklamalarla yetinmemizi istiyor ve gerçekçi tepki beklediğimizde bizi, ülkeyi bakkal gibi yönetmesini beklememiz gerektiği konusunda uyarıyor!
 
Erdoğan’daki dışpolitika cehaleti, iç ve dış siyasi ortamlarda kabul edilme kompleksiyle birleşince ortaya işte böyle tablolar çıkıyor. Fakat tuhaf ve acı olan, Erdoğan’ın sergilediği tavırlar değil. Bu açıklamalarına rağmen onun sözlerine aldırış etmeyen protestocuların tutumu. Her halükarda Erdoğan’ı kendi mahallelerinin parçası sayıyor ve “kol kırılır yen içinde” anlayışıyla Erdoğan’a desteklerini esirgemiyorlar. Ama hiç hız kesmeden İsrail’i protesto etmeye de devam ediyorlar kuşkusuz; Türkiye’nin caydırıcılık kapasitesini kullanması için baskı yapmayı akıllarına bile getirmeden!


İşte BAKKAL DÜKKANI YÖNETEN ADAM GİBİ BİR ADAM:HUGO CHAVEZ

Venezüella’nın İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği insanlık dışı katliamlar sebebiyle İsrail büyükelçisini istenmeyen adam ilan ettiği bildirildi.

 

İran televizyonunun Karakas’tan bildirdiğine göre Venezüella Dışişleri Bakanlığı bugün bir açıklama yaparak “Venezüella hükümeti, İsrail rejiminin Gazze’de işlediği son cinayetler sebebiyle Venezüella’daki İsrail Büyükelçisi Şalomo Koinen’i sınır dışı etme kararı almıştır” ifadesine yer verdi.

 

Venezüella Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Venezüella hükümetinin İsrail saldırılarında hayatını kaybeden kurbanların aileleriyle ve Filistin halkıyla dayanışma içinde olduğu belirtilerek uluslar arası yasaları ayaklar altına alan İsrail rejiminin kınandığı ifade edildi.

 

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısını kınayarak İsrail ordusunu savunmasız sivillere saldıran “korkaklar” diye niteleyen Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez ise İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’in de Gazze’de işlenen cinayetlerden dolayı yargılanması gerektiğini belirtti.

www.yakindoguhaber.com



__________________
Gideni az olan yoldan gidin (İncil)

Yeryüzünde yaşayanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar (Kur-an)
Yukarı dön Göster yalnız_kürt's Profil Diğer Mesajlarını Ara: yalnız_kürt
 
yalnız_kürt
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 27 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 155
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı yalnız_kürt

                           Filistin ve Tarihi Sorumluluk

                                                                         Zeki SAVAŞ

Filistin topraklarının işgal edilmesinden ve özgürlük mücadelesinin başlamasından bu yana sanıyorum Filistin davası bu denli dünya halklarının gündemine girmemiş ve bu denli bir yaygın destek hâsıl olmamıştı.

Siyonizm'in etkisindeki medya merkezlerinin savaşın fecaatini gizleme ve işgalci güçleri haklı çıkartma çabalarına rağmen, dünya halkları gerçeği gördü ve ayağa kalktı. Filistinlilerin tek propaganda gücü, haklı mukavemetleri ve mazlumiyetleridir. Hamas'ın hiç bir medya gücü olmamasına rağmen dünya halklarının Hamas'ın arkasında yer alması, sadece direnişin haklılığıyla izah edilebilir.

Türkiye halkları da Filistin'e sahiplenmede en ön sıralarda yer alıyor ve her geçen gün, hedefler daha doğru saptanmaya başlanıyor. Konya'daki protesto ve gösterinin hedefinin isabetliliği, diplomatik ilişkilerin kesilmesi yönündeki talepler ve Siyonist elçiliğe yönelik baskıları, tepkilerin asıl mecrasını bulmaya başladığı şeklinde yorumlayabiliriz. Milletimizin Filistin'e sahip çıkmasını, milletimizin Filistin'e ilişkin tarihi sorumluluğunu unutmadığı şeklinde anlamak lazım.

Filistinli kardeşlerimizle aramızdaki akidevi bağların yanında onlarla tarihi bağlarımız da vardır. Asırlarca bir bütün olarak yaşadık. Asırlarca Filistin'in başkenti İstanbul idi. Her Filistinli istediği zaman gelip İstanbul'da ikamet edebilirdi; İstanbulluların ve Diyarbakırlıların Filistin'de ikamet edebildiği gibi. Asırlarca süren bu birlikteliğin üzerinden daha bir asır geçmedi.

Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı'nın Filistin topraklarında verdiği savaş ve bu toprakların işgal edilmemesi için verdiği kayıplar da tarihi bağların ve sorumlulukların bir başka boyutunu oluşturmaktadır.

Bu tarihi bağlar karşılıklıdır. Hatta Filistinliler açısından bu bağlar daha güçlüdür denebilir. Sultan Abdulhamid'in Filistin ile ilgili onurlu tutumu, Siyonistlerin emellerini fark edince Filistin topraklarının bütün Filistinliler arasında dağıtılması ve Filistinlilerin bütün köylere yerleşmesi ve her köye bir cami yapmalarının istenmesi ve topraklarına sahip çıkmaları yönündeki karşı ataklarını Filistinli Müslümanlar unutmamıştır. Bu tarihi bağlara binaen Filistinli kardeşlerimizin Türkiye halklarından ve yönetiminden beklentileri de farklıdır. Farklı beklenti içinde olmaları da onların hakkıdır. Bu beklentilere cevap vermek de bizim görevimiz ve ödevimiz.

Türkiye'nin Filistin'e ilişkin tarihi sorumluluğuyla ilgili temel problem, Cumhuriyetin teşkiliyle egemen kılınmaya başlanan devletin ideolojisiyle ilgilidir. Cumhuriyet ideolojisi, Türkiye halklarının tarihinin üstünü çizdi, bu milletin tarihine sırt döndü; milletin dinine ve kültürüne sırt döndüğü gibi. Sanki Osmanlı diye bir geçmiş yoktu, İstanbul asırlarca İslam dünyasının önemli bir kısmına başkentlik yapmamıştı ve Birinci Dünya Savaşı'nda 720000 bin askerini Orta Doğu'nun işgal edilmemesi için kaybetmemişti.

Cumhuriyet kadrolarının bu tutumu, asil bir aileden geldiği halde soyunu, nesebini ve aslını inkâr eden, soyu ve nesebi belli olmayan, ne olduğu belirsiz bir adam kimliğini savunan, gerçekte soylu ama köksüz olduğunu iddia eden anormal bir insanın davranış biçimini andırıyor.

Devletin bu tavrına karşılık halklar kendi gerçeğini, inancını ve tarihi sorumluluklarını unutmadı. Bugün Filistin konusunda devlet ile milletimizin gösterdiği farklı siyasal davranışların nedeni, devletin ideolojisiyle halkların inancı arasındaki farktan kaynaklanıyor. Devletin tarih anlayışı ve yorumu ile halkların tarih anlayışı ve tarih yorumu birbirinden bir hayli uzaktır. Devlet ve millet arasındaki bu tezat, din ve kültür konusunda da aynen ve fazlasıyla geçerlidir. Devletin ideolojisi ve tarih yorumu, milleti temsil etmiyor. Onun için millet ayakta, millet meydanlarda, millet kan ağlıyor, millet gözyaşı döküyor, millet yardım etmek için çırpınıyor ama devlet bir ayrı gezegene aitmiş gibi, ayrı bir dünyaya mensupmuş gibi Filistin'de işlenen vahşete sessiz kalıyor ve milletin duyarlılığını görmüyor. Daha doğrusu devlet, halkının yanında değil, işgalci güçlerin yanında yer alıyor. İşgalci güçlerle yapılan askeri anlaşmaların devam etmesi, düşman uçaklarına eğitim imkânlarının tanınmaya devam edilmesi, stratejik ilişkilerin korunması devletin kimin yanında yer aldığını gösteren somut deliller hükmündedir.

Türkiye'de hükümetler, her zaman devleti temsil etmez. Devletin kırmızı kitabına uymayan hükümetler, devlete sızmış yabancı ve tehlikeli unsurlar olarak algılanır, tahdit ve tehdit edilir. Şimdiki hükümetin durumu da böyledir. Hükümetin başkanı, Filistinlilerin yanında olduğunu deklare etmesine, hendeğin hangi tarafında yer aldığını ilan etmesine rağmen somut adımlar atmaması/ atamaması biraz da devlet-hükümet farkından kaynaklanıyor. Elbette ki bu durum, hükümetin görevini yerine getirdiği anlamına gelmez.

Son zamanlarda seslendirilen "Mehmetcik Gazze'ye" sloganı, halkın tarih anlayışını ve yorumunu, daha doğrusu Filistin'e ilişkin tarihi sorumluluğunu ve duyarlılığını ifade ettiği söylenebilir. Ancak hangi Mehmetcik? Ordunun kademe komutası, İşgalci güçlerin müttefiki iken, bu slogan nasıl hayata geçebilir? Mehmetcik Gazze'ye sloganından önce, Mehmetcik-İsrail işbirliğine hayır dememiz gerekiyor. Önce bu utanç verici işbirliği sona ermeli ki, Mehmetcik Gazze'ye sloganı anlam kazanabilsin.

Türkiye Müslümanları ve Türkiye toplumu olarak Filistin işgali ile ilgili şekillenmekte olan global düzeydeki halklar kıyamında kendi tarihi sorumluluklarımıza uygun tepkiyi göstermeye, tepkinin dozajını netice verecek şekilde arttırmaya ve doğru hedeflere yöneltmeye devam etmekle yükümlüyüz.

Gün, Filistin'e sahip çıkma günüdür.

Gün, İşgale karşı çıkma günüdür.

Gün; cemaat, dernek, vakıf ve patent yarıştırma günü değildir. Milletimizin duyarlılığını kendi patentine mal etme yönündeki kaygı ve çabalar, hiç bir müslümanın şanına yakışmaz. İslam ve Siyonizm arasında, İslam ve küfür arasında bir savaş veriliyor. Acımız büyüktür. Bu büyük acı içerisinde kimsenin küçük hesaplara takılacak kadar basitleşmeyeceğini umuyorum.

Gün, isimsiz kahramanların günüdür.

Gün, hepimizin teklifini eda etme günüdür.

Teklifin edası, patent şartına bağlı değildir

http://www.fitrat.com/yazi_detay.php?id=4696

 



__________________
Gideni az olan yoldan gidin (İncil)

Yeryüzünde yaşayanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar (Kur-an)
Yukarı dön Göster yalnız_kürt's Profil Diğer Mesajlarını Ara: yalnız_kürt
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats