HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: A.Süruş’un Düşünceleri ve Eleştiriler Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

değerli ali aksoy kardeşim...

farklı kıraatler konusunu incelediğimde de hissettiğim şeye yakın bir yere geldim...

sahip olduğumuz bir takım ön kabuller bazı şeyleri görmemizi engelliyor yada olduğundan farklı gösteriyor ...

aynı yeri farklı okuyan iki kişinin peygambere gidip ikisinede doğru denmesi benim için ilgi çekicidir...

hafızlık yaparken bir harfi yada harekeyi yanlış okuduğumuzda kulağımız çekilir bazen dayak yerdik...

sanki şöyle bir şey....

okulda hoca bir konuyu anlatıyor...

anlatırken bakın buraları yazın diyor...

ama anlatmaya devam ediyor bazı açıklamalar misaller veriyor...

daha sonra dinleyen öğrenciler bu konuyu kendi aralarında müzakere ederken farklı ifadelerle anlatıyorlar...

hocaya danıştıklarında her ikisine doğrudur diyor..

evet siz konuyu anlamışsınız ama farklı ifade ediyorsunuz buda olabilir bir şey diyor...

yani aslında önemli olanın işin özünü anlamak meseleyi kavramak espiriyi yakalamak olduğu anlaşılıyor...

o öz yakalandığında onu kendi ifadenle bilginle görgünle ifade edebiliyorsun...

peygamber de o özü çok iyi bir şekilde yakalmış ve çevresindekilere ifade etmiş...

onu doğru olarak ifade eden her söylem geçerli oluyor...


yani şu ağaç benzetmesi de güzel...


ağaç yüce allahın yarattığı verdiği bir şey...

meyveside öyle...

ama meyve aynı zamanda ağacın yetiştiği toprağın iklimin ve çevrenin etkilerini tadını meyvesine katıyor...

o ağacı başka yere diktiğinde yine aynı meyveyi veriyor ama tadında biraz fark olabiliyor...

peygamber bir ağaç gibi sözleri davranışları onun meyvesi gibi...

yüce allah o meyveyi bize veriyor...

o nimeti sunuyor...

gibi bişey...

doğrusunu allah bilir...


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
HAKgelenek
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 05 ocak 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 611
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı HAKgelenek

selam

Aslında bu çıkmazlarının ana sebebi şii ve sünni anlayışlarda egemen olan "artık Allah elçi göndermiyecek" yanılgısıdır.Durum böyle olunca hiç kimse tek bir anlayışı kabullenmek istemiyor buda doğal olarak demokratik açılımları haklı çıkarıyor.Oysa elçinin olduğu dönemde muminlerin örneğin salat konusunda ihtilafı söz konusu olabilirmiydi!Şimdi bu entellektüellerin istediği şu :"elçi gelmiyeceğine ve olmadığına  göre hiç kimse benim sözüm doğru diyemez.Yanı islamın tek bir yorumu olamaz." Evet, elçi gelmiyecekse bu fikir doğrudur.Burada da çelişki şudur:İnsanlık kimin kriterleriyle sınanacak?Durum ortada insan sayısı kadar islam var.O halde kimin islamı imtihanın belirleyicisi olacak?

Yada elçi gelecek net olarak Kurani projeyi ortaya koyacak iman edenler-inkar edenler ayrışacak.



__________________
Nahl.6:Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada. Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn
Yukarı dön Göster HAKgelenek's Profil Diğer Mesajlarını Ara: HAKgelenek
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

İnsanlık kimin kriterleriyle sınanacak?Durum ortada insan sayısı kadar islam var.O halde kimin islamı imtihanın belirleyicisi olacak?

güzel sorular...

üzerinde kafa yorduğum ve bence herkesin ciddi kafa yorması gereken şeyler...

çok temel bir konu buradan doğru bir çıkış yapamazsak bir süre sonra yolun bir çıkmazla bittiğini görüyoruz...

çıkmazları görüp geri dönmeyi bilmeli ve nereden yanlış sapağa saptığımızı tekrar anlamaya çalışmalıyız...

ben bir çok sapağı olan bu temel noktada oturmuş hala düşünüyorum...

aslında imtihanın nasıl olduğunu anlamaya çalışan birisiyim sadece...

siz bu konuyu çözmüş bitirmiş olabilirsiniz...

yolunuz açık olur inşaallah...




__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
Saffet Metin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 07 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Saffet Metin

Sayın Ali Aksoy ve Hasan Akçay,

Harekelendirme konusunu şöyle izah edeyim.

Şimdi bir dil vardır. Bir de bu dilin lehçesi ağızları vardır değilmi. ?

Şimdi Kur'an Peygamberimizin konuştuğu ve yaşadığı yerin Arapçasıyla indi değilmi. Bu da Mekkenin, Kureyşin konuştuğu Arapçaydı. 

Mekkeli bir kişi bunu harekesizde yazsa bunu doğru okuyordu.(Ama zamanla Mekkenin de ağzı değişti. Örneğin 900 lü yıllardaki bir Mekkelinin konuşmasıyla, 600 lerde ki bir mekkelinin konuşmasında biraz değişiklik olmasını normal karşılarız değilmi. Çünkü dil de değişiyor ve gelişiyor. 

Şimdi memleketimizde bir İstanbul ağzı var, bir karadeniz ağzı var, ege ağzı var. İç anadolu var, doğu ağzı, trakya ağzı vb.  var.

Örneğin Kur'an 'ın  Türkçenin İstanbul ağzıyla indiğini farz edelim.

Ayet.-  Namazı Allahı Anmak için kılınız. - İstanbul.

Okumalar.  Namazı Allahı Anmak için çılaysunuz da.- Karadeniz.

                Namazı Allahı Anmak için kılın gari - iç ege-(Ayşe teyze)  

                Namazı Allahı Anmak için kılasınız ba- Trakya (Hüsmen aga)

                vb. 

Dilde gelişmeler oluyor, yeni adetler , alışkanlıklar geliyor. Örneğin 19 yüzyıl İstanbulunda adam demek çok kaba bulunup, yerine adem kullanırlarmış. Şimdi de adam yerine adem demek çok komik oluyor.

Her dil gibi, arapçada da bu tip değişimler oluyor.

Arapça yazı da sesli harfleri az bir lisan. Zaten Türkçe yazının latin alfabesine geçişi de bu yüzden. 

Ayrıca bugünkü gibi televizyon yok.O zamanlar  İnsanlar hangi memlekette hangi ağızla konuşmayı öğrendilerse, ömrünün sonuna kadar böyle gidiyor.

Latin alfabesinde sesli harf tam olduğu için seslerin kaybolması tehlikesi yok. Benim bugün yazdığım bin sene sonra da en ufak bir ses kaybolması ile karşılaşmaz.

Ama Arapçada böyle bir tehlike var.  Arap yazısında sesli harfler tam yansıtılmıyor. Zamanında rahat okunan bir kelime zaman geçince  doğru okunamıyor. Veya kendi devrinde okunduğu gibi okunamıyor.

Bir de aynı yazıyı Mekkeli farklı, Iraklı farklı, Suriyeli farklı seslerle okuyabiliyor.

Sonuçta Kur’anın zaman içinde İndirildiği zamanın ağzıyla okunamaması tehlikesi belirdi.

Bunu farkeden Emevi Halifesi Mervan Bin Hakem(öl. 685) dir. Kendisi Mekkede yetişen, ama Şamda hüküm süren bir halife. Lehçe farkının, Kur’an okuma tarzının değiştiğinin farkını anlamış ve aynı Kur’anı kendisi ile bir suriyelinin farklı okuduğunu görmüş ve bir çözüm bulmak için  kendisi  bizzat çalışmıştır. Bu noktalı sistemi bulduğu söylenir. Hasan beyin gösterdiği Kufi yazı üzerindeki noktalı harekeleme sistemi Mervan Bin Hakem in bulduğu sistemdir.

Bir de Bizim bildiğimiz Kur’an lardaki üstün, esire, ötüre sistemi ni bulan kişi Haccac bin Yusuf tur. Bu kişi bizim tarihten Zalim Haccac  diye tanıdığımız kişidir. Sahabe neslinin neredeyse yarısından fazlasını yok eden bir haindir. Kabe’ye mancınıklarla taş ve alev attırmıştır. Abdullah bin Ömer gibi bir sahabenin  kabede zehirli bir oka basmasını sağlayarak, zehirletip öldüren bir kişidir.

Mervan bin hakem de Hz. Osmanın ölümüyle sonuçlanan fitnenin baş sorumlusudur. Sarayda alem yapan, cariyelerin ayakkabılarına doldurduğu şarabı içip sarhoş olan bir karakterdir. İslamiyete bakışı içten bir iman değilde, iyiki Hz. Muhammed bu dini getirmiş yoksa biz Şamda Sultanlık yapacağımıza, Mekkede aşiret reisliği yapıyorduk düşüncesidir.

Ama her ikisinin de Kur’anın Kureyş lehçesiyle doğru okunmasını sağlamak için gayretleri olmuştur. Bugün bütün Kur’an lar Haccac bin Yusuf ‘un  bulduğu harekelendirme sistemi ile basılmaktadır.

İslam tarihinde genelde kötü bilinen, iki olumsuz kişinin,  dine böyle bir yararı olması Yüce Allahın şaşılası işlerindendir.

Herkese selamlar.

 



__________________
Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Yukarı dön Göster Saffet Metin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Saffet Metin
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım


Hamd önde de sonda da Rahman ve Rahim Allah�a(a.c)dır.
 
Allah�ın salât ve selamı yarattıkları içerisinde en güzeli, sırrının koruyucusu, âlemlere rahmet Hatem�ul Enbiya Muhammed Mustafa ve onun tertemiz, pak Ehl-i Beyt�i üzerine olsun.
 
Allah�ın(a.c) rahmetinden kovulmuş şeytandan Rahman Rabb�e sığınırız.

Bugün kâfirler, dininiz yüzünden meyus olmuşlardır artık sizden, korkmayın onlardan, benden korkun. Bugün dininizi ikmal ettim, size verdiğim nîmetimi tamamladım, size din olarak Müslümanlığı verdim de hoşnut oldum.(Maide 3)

Hülasa edilen konuların azaldığı, her kafadan bir sesin çıktığı, kimsenin anlamlı cümleler etme isteği içinde olmadığı bir devir. Abidlerin ya da zahitlerin sokaklarda dolaştığı o bizim için bugün akıl almaz olarak görünen devirleri de geçtik çoktan. Kapitalizmin bizleri yani halkı köleleştirdiği ve zengini ise başımıza padişah diktiği şu günlerde artık herkesin başvurduğu bir kitap var: Cahiliye oyunları�
 
�Abdulkerim Suruş�a ne oldu?� sorusuyla başlayalım işe isterseniz. Daha sonra da şu malum cahiliye oyunlarının sosyolojik bir zemin incelemesini yapalım. Ne oldu Suruş�a acaba? Bir dönem İslam�ın en ateşli savunucularındandı. Üstat Süphanî�nin deyimiyle �nasıl da Nehc�ül Belaga�yı anlatırdı yürekten�. Dinlemeye doyum olmazdı. Ne olduysa devrim sonrası oldu. İran İslam Devrimi akabinde İran radyolarının ateşli hatibi, üniversitelerin güzide hocası Suruş acayip açıklamalarda bulundu. �İlk önce Keyhan-i Ferhengi adlı dergide "Kabz-u bast-i Teorik-i Şeriat" diye adlan¬dırdığı bir dizi makale yayınlandı. Buna İran halkı ve birçok âlim karşı çıktı. Sadık Larecani, Hüccet'ül-İslam Gareviyan, Hüccet'ül-İslam Seyyid Muhammed Bakır Harrazi, Ayetullah Mekarim Şirazî  vd��(Kadri Çelik Bir Devrimin Anatomisi). Ancak Türkiye�de İslam devriminin diğer konuları gibi bu konu da göz ardı edildi ve sadece halkın tepkisi yersizdir diyerek geçiştirildi konu. Fakat elbette İran halkının tepkisi yersiz değildi. Bu teoride Suruş alelade İslam�ın dinamiklerine dil uzatıyor ve oryantalistlerin, emperyalistlerin ekmeğine yağ sürüyordu. Suruş�un bu görüşleri acaba nereden kaynaklanıyordu? Öncelikle dilerseniz Suruş�un kuramına bir göz atalım.
Suruş�un bu meşhur kuramı üç temel basamaktan oluşmaktadır:
1- Her ne olursa olsun, tüm bilgilerin değişim gösterdiği gibi dini bilgiler de sabit değil, değişim gösterebilirdir.
2- Dini veriler değişir çünkü dini veriler diğer beşeri tecrübelerle ilintilidir.
3- Din beşeri bilgilerle donandıkça büyür ve kâmil olur. Dolayısıyla güncel beşeri bilgilere sahip olan dini veri daha sıhhatlidir.
 
Bu yüzden de bir müçtehit namaz rekâtlarını bilmekle kalmayıp, günümüz fiziğinin rükünlerinden de nasibini almalıdır.
İşte Suruş�un bizlere sunmuş olduğu kuram. Bugünlerde dediği şeyin altyapısı tam da bu kuramda yatmaktadır. �Kuran: Kelam-ı Muhammed�dir� diyor ya hazret. İşte bu kuramın sonuçlarıdır bunlar. Ancak bizler bazı bilgilerle bu kuramın geçersizliği ispat ettikten sonra Suruş�un İsfahan�da bardağı taşıran son damla olarak yaptığı konuşma ve Hollanda�da bir dergiye verdiği röportajı üzerine de Allah nasip buyurursa birkaç kelam edeceğiz. Gelelim Suruş�un kuramın eleştirisine.
 
Dilerseniz madde madde ilerleyelim.
 
Birinci olarak hazret buyuruyor ki; her bilgi gibi dini bilgiler de değişir. Acaba bunu nereden hangi delille çıkarıyor ortaya hazret? Gerçi üstat Süphanî�nin de buyurduğu gibi Suruş bir tür her şeyden şüphe etme hastalığına yakalanmış. Ve bu yüzden de her şeyden şüphe edenler gibi delil sormak yasaktır prensibini belirlemiştir. Çünkü şüpheciler şöyle buyururlar her soruya �j�espère�, �sanırım!�. Yine de bizler birkaç açıklamada bulunalım.
 
Her bilginin değişebileceği prensibi Marksizm�e aittir ve kesinlikle temelsiz bir düşüncedir. İnsanoğlunun beşeri tecrübesinde de, dini olarak da her zaman sabit/değişmez bilgiler vardır ve hayat da bu değişmez bilgilerin üzerine inşa edilmiştir. Örneğin, iki ile ikinin toplamı dörttür yargısı değişmez bir yargıdır. Dünyanın bir uydusu olduğu ve onun da ay olduğu değişmez bir yargıdır. Bunun gibi kesin veriler vardır ve hayat bunlar üzerine kuruludur. Bunun yanında dinde de değişmez yargılar vardır ve dini veriler, dini hayat bunlar üzerine kurulmuştur. Örneğin, zinanın haram olması, ahretin varlığı gibi bilgiler dinde değişmez kabul edilmiştir. Değil bir yüzlerce müçtehit bir araya gelse zinayı helal sayamaz. Ve Allah dini bu değişmez hükümler üzerine kurmuştur. Bunun yanında Abdulkerim beyin bana göre atladığı yer şurasıdır: � tüm bilgiler değil, bazı bilgiler değişkendir�. Eğer böyle demiş olsaydı onunla hemfikir olabilirdik. Çünkü dinde de bazı yargılar zamanın gereklerine göre değişebilir. Örneğin Kadri Çelik hocanın bu konuda vermiş olduğu örnek çok manidardır. Şöyle diyor üstat: � Peygamberimiz (s.a.a) döneminde kanın bir hükmü yoktu bu yüzden de alınıp satılması yasaktı, ama bugün insan hayatını kur¬taran bir fonksiyon taşıdığı için bu hükümde değişme arz etmiştir�. Ya da satranç ve tavla gibi oyunların ülkelere göre helal ve haram olmaları gibi durumlar söz konusudur. Ancak bu demek değildir ki dini verilerin tümü değişebilir. Eğer dini verilerin tümü değişseydi ortada İslam diye bir din kalmazdı. Herkes kafasına göre bir yorum üretir ve öylece yaşardı. Tıpkı Marksistlerin dünya yorumları gibi.
İkinci olarak hazret şöyle buyurmuş: dini verilerin gerçekliği beşeri tecrübelerle ilintilidir. Allah aşkına bu ne demek? Aslında hazret aynı şeyleri bugün daha açık şekilde dillendiriyor. Dilerseniz bu maddeyi geçelim ve Suruş�un Kuran�ı Kelam-ı Muhammed olarak tanımladığı röportajının şerhinde bu konunun da açıklamasını yapalım.
 
Gelelim hazretin son buyruğuna. Şöyle buyuruyor: Din beşeri bilgilerle donandıkça, büyür kâmil olur. Dolayısıyla güncel beşeri bilgilere sahip olan dini veri daha sıhhatlidir. Bu yüzden de bir müçtehit namaz rekâtlarını bilmekle kalmayıp, günümüz fiziğinin rükünlerinden de nasibini almalıdır. Bu ne büyük çelişki ya Rab! Din nasıl kâmil olur anlamıyorum. Din ilahi bir sistemken insani/beşeri tecrübelerle nasıl kâmil olacaktır? Tüm bir ahret hayalimiz yoksa deneme yanılmalara mı bağlı? Elbette hayır. Ancak neden böylesine bir aydın bu kadar pervasız konuşmakta? İşte burada karşımıza iki seçenek çıkmakta. Ya Suruş ne dediğini bilmiyor, yani İslamî görüşünün İslam�la alakalı olmadığının farkında değil, ya da Suruş, İslam ve İslam devrimi karşıtı olan emperyalizmin oyuncağı olmuş. Ben bunu Muhammed Arkoun eleştirilerini yaptığım �İslam Islah mı Edilmeli?� başlıklı makalemde Muhammed Arkoun için de sormuştum. Ve şimdi Arkoun hakkında dediğimi sayın Suruş hakkında da tekrar etmek istiyorum. Ancak gerçekten onun hakkında aynı temennilerde bulunmak imkânsızlaştı. Çünkü son dönemde yaptığı yorumlar onun İslam olanların arasından çıktığının göstergesidir. Ve bence Suruş artık bir İslam düşünürü değil, bir oryantalist olmuştur. Elbette onun üzerine söylenecek çok şey var ancak, Üstat Süphanî bunları dile getirdi. Ve Onun sözlerinin olduğu yerde bize konuşmak düşmez. Dilerseniz şimdi ise Suruş�un İran�dan ayrılması sonucunu doğuran İsfahan�daki konuşmasına geçelim. Neler demişti ki Suruş, İran halkı onu tekfir etmişti.
 
Bu konuşmasında Suruş önce ilimleri ikiye ayırıyor: dini ilimler ve gayri dini ilimler. Bu nasıl oluyor diye sormayın. Oluyormuş işte. Bizler de hazretten öğrendik. Şöyle devam ediyor sözlerine: medresede okutulan ilimler dinidir, üniversitelerde okutulan ilimler gayri dinidir ve İslam ümmetine ait değildir, dışarıdan alınmıştır. Bu sözlerin bir üniversite hocasının ağzından çıktığına inanabiliyor musunuz? İlimlerin dışarıdan geldiğini iddia etmesi bir facia, ilimleri ikiye bölmesi bir başka facia. Üniversite ilimlerinden kasıt olarak fizik, kimya, tarih, sosyoloji gibi ilimleri kasteden Suruş acaba hiç mi tarih okumamıştır? İslam�a kimya, fizik dışarıdan mı gelmiştir? İbni Sina Aristo okudu diye her şeyi ondan mı öğrenmiştir. Acaba İbni Nedim ve Cabir bin Hayyan isimlerini hiç mi duymamıştır? İbni Nedim�in �el-fihrist� adlı kitabı şu gün bile kitap tanıma konusunda dünyanın en muteber kitabıdır. Cabir bin Hayyan hayatını tıp, kimya ve fizik üzerine çalışmalarla geçirmiştir. Ve hepsi de hicri 2. Yy.da yaşamış, İmam Cafer-i Sadık�ın öğrencileridir. Ben bir millet ilimleri şuradan almıştır diye bir söylemin saçma olduğuna inanıyorum. Aksine ilimler insanlığın ortak ürünüdür. Burada da hazrete teessüf ediyorum bu cehaletinden dolayı. İlimleri ikiye bölmek de aynı rükün içindedir. İlimleri neden ikiye bölelim ki, medrese ilimleri, üniversite ilimleri diye. Medreselerde okutulan kaynakların hepsinden modern tarih de yararlanmaktadır. Ve ikisi karşılıklı etkileşim içindedir. Suruş bir de alttan alta şunu dayatıyor insanlara medreselerde düşünce özgürlüğü yok! Bu konuya ben değil dilerseniz senelerini medresede geçirmiş olan Kadri Çelik hoca yanıt versin. Bir Devrimin Anatomisi başlıklı kitabında şöyle diyor üstat: �Vicdan sahibi olan herkes bilir ki bugün medreselerde yapılan eleştiri ve tartışmalar üniversitelerde yoktur. Medrese âlimleri ilk andan itibaren öğrencilerine tartışmayı ve soru sormayı öğret¬mektedir. Hatta bazen bu tartışmalar o kadar çok uzamaktadır ki tartışmaya katılmayan öğrenciler rahatsız olmakta ve "ders oku-madık" demektedirler. Özellikle "ders-i hariç" denilen merhalede âlimler aylarca bir tek fikhi kaide üzerinde durmakta, ince eleyip sık dokumaktadırlar. Medreselerdeki özgürlük ortamı üniversite¬lerde mevcut değildir. Hatta medrese öğrencileri en açık dini ilke¬leri bile tartışmaktadır. Bu husus da hiç kimse tarafından eleşti¬rilmemektedir�. Bir ekleme de ben yapmaktayım. Sayın Suruş siz bu konuşmayı yaparken bulunduğunuz devleti medrese çıkışlı bir adam yönetmektedir ve sizin yaptığınız bu kadar hatalı yoruma rağmen sizi tenkit etmemiş aksine sükûnetle sizin düşüncelerinizi belirtmenize saygı göstermiştir. Şimdi size soruyorum acaba medreselerde düşünce özgürlüğü yok mudur? Mutahhari üniversitelerde komünizm kürsüsü kurulmasını önermiştir. Acaba o da bir medreseli değil miydi?
 
Konuşmasının devamında Suruş eleştirilerini Rehberiyyet makamına kadar yöneltiyor ve şöyle diyor: �üniversiteliler iş bile bulamazken, bir medreselinin rehberliğini neden kabul edelim?� �Bu Suruş�un aşağılık kompleksine işarettir�.(Kadri Çelik Bir Devrimin Anatomisi). Bu konudan sıkılan hiç de üniversiteli öğrenciler değildir Sayın Suruş. Siz ve sizin arkanızda olan emperyalistlerdir bu konudan esefte olan. Halk işte tam da bu yüzden size karşı kinlenmiş ve sizi tekfir etmiştir. Siz de ülkeyi tek edip kendi fikirdaşlarınızla birlikte olabileceğiniz bir yeri tercih etmişsiniz. Buna saygı duyuyoruz. Ancak geçen ay Hollanda�da yeniden İslam�ı yaralayıcı sözlerinize devam etmeniz gerçekten teessürle karşıladığımız bir şey. Sizin gibi birisi halen nasıl oluyor da böyle bir hataya düşüyor anlamıyorum doğrusu.
 
Hollanda�da bir dergiye verdiği röportajda şöyle buyurmuş hazret: � Kuran kelam-ı Muhammed�dir.� İşte tam da burada Suruş kendi kuramının 2. Prensibine işaret etmektedir. Neydi o prensip hatırlayalım: Dini veriler değişir çünkü dini veriler diğer beşeri tecrübelerle ilintilidir. İşte dini verilerin beşeri tecrübeyle ilinti olması durumunu bu söylemiyle açıyor Suruş. Diyor ki Kuran bir şairin ilhamı gibi Hz. Resul�ün(s.a.a) ilhamı sonucu ortaya çıkmıştır. Yani Kuran Hz. Resul�ün(s.a.a) nefsinin ürünüdür. Kuran kelam-ı Muhammed�dir. Öncelikle şunu sormak lazım Peygamber kimdir? Vahiy nedir? İlim nedir? Tüm bu soruların yanıtlarını biliyor mu sayın Suruş? Bence kesinlikle hayır. Eğer bilseydi, bu şekilde temelsiz konuşmazdı. Kuran�daki görünmeyen alanla ilgili veriler sahih ancak diğerleri hatalıdır diyor. Acaba görünene bu kadar güzel hükmeden kitap görünmeyen üzerinde neden hata yapıyor? Sonra sayın Suruş�un kuramının üçüncü prensibinde de üstü kapalı olarak sunduğu şey de budur. Beşeri tecrübe ile kamil olan din söylemi. Bu nasıl da saçmadır. Din insanların ebedi mutluluğu için gelen ilahi bir sistemdir. Ve bu sistemde insanlara sunulan yol hem bu dünyada hem de ahrette mutluluğu yakalamak üzeredir. Bunun yanında İslam neden kamil olacakmış ki? Allah Maide Suresi 3. Ayette �bugün dininizi kamil kıldım� diye buyurmuyor mu? Allah�ın kamilleştirdiği İslam�ın beşeri tecrübeye hiç mi hiç ihtiyacı yoktur sayın Suruş. Bu cahiliye düşüncelerine son verin. Şairle Peygamberi bir tutanlar cahiliye insanıydı. Sizin gibi birisinin ilmine yakışmıyor bu söylemler. Kuran�ı, Nehc�ül Belaga�yı, Sahife-i Seccadiye�yi bu kadar iyi bilen birisi böyle konuşamaz. Bize bu tür söylemlerin arkasında başka şeyler varmış gibi geliyor. Sizi �yüzünüzü dosdoğru hanif dine dönmeye davet� ediyorum. Cuma Suresi 5. Ayette şöyle buyuruyor Allah: �Kendilerine Tevrat yüklenenler, sonra da onunla amel etmeyenler, eşeğe benzerler ki koca-koca kitaplar taşımada; Allah'ın delillerini yalanlayan topluluğa getirilen örnek, ne de kötü bir örnek ve Allah, zâlim topluluğu doğru yola sevk etmez�. Siz de sahip olduğunuz ilmi amel boyutunda kullanın ve gerçeği görün sayın Suruş. Umuyorum ki doğru yolu bulup açıklamalarınıza bir aydınlık getirirsiniz. Unutmayınız ki sizler istemeseniz de �Allah nurunu tamamlayacaktır�.
 


26 Mart 2008 

YORUMLAR (1)

mustafa yıldırım-29 Mart 2008
Allahın dinimi?
slm. öncelikle şunu söylemekte fayda var,vahiy;akılı yani kalbi tetikleyicidir.akıl vahiyden daha geniş ve daha agırlıklıdır.vahiy allahtan insana değil insandan allaha ulaşan bağlantının kesiştiği noktadır.akkılı olmayanı allahınvahiyden muaf tutmasındaki sebebte budur.şunu unutmayalımki vahiy zaman coğrafya ve kültüre göre farklılıklar gösterir ama asıl amaç kesişen nokta aynıdır;din islam; genişlik olacaktır .kimse kimsenin üzerüinde din belirleyici olmayacak allaha aklı üzere imnan edecek.aklını kullanmadan vahye tabi olanlara Allah ikazda bulunuyor aman şeytan sizi allah ile aldatmasın.ve günümüzün en büyük sıkıntısı vahyin bir kitab olark sınırlandırılıp kavramların anlam kaybına uğramasıdır.din,yaşam demektir.yaşamda ancak akılla güzelleşebilir yoksa tanrı sünnetullahını bozacak değildir.abdulkerim suruşa teşekkür edsiyorum.akıllarını kullananlara allah mutluluk vaad ediyor. gerekli olan allahı doğru taktir etmek.




__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
Saffet Metin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 07 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Saffet Metin

Sayın Ali Aksoy,

Harekelendirme ve Kıraat ile ilgili cevabımı göndermiştim.

Okudunuzmu.

Aslında bu bu başlığın konusu değil de, Suruşun konuştuğu laflar içindeki bir ifadeyi açmak, insanları aydınlatmak için burada geçti.

Herkese selamlar,



__________________
Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Yukarı dön Göster Saffet Metin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Saffet Metin
 
hasakcay
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 22 ocak 2008
Gönderilenler: 1236
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasakcay

Merhaba Saffet Metin. Benim anladığım, Suruş'un yaptığı, Kuran'ın denetiminden sıyrılmanın bin bir türlü hilesinden yalnızca biri. Basbayağı bir hile.

ALLAH'IN SÖZLERİNİ nesh aracılığıyla iptal etmek, hadisler açıklar bahanesiyle çarpıtmak, parantez içi sözüm ona açıklamalarla beşerî müdahaleye uğratmak gibi. 

Sonunda hepsi Allah'ın sözlerine, dolayısıyla hükümlerine, beşeri ortak etmektir.    

HAREKELEME olup bittisi de odur aslında; sizin hayırlı bir iş diye nitelemenizi hak etmiyor. Âl-i İmran 7′deki vakfe "mim"ine itiraz eden Yaşar Nuri Öztürk'ün dile getirdiği ÖRTÜLÜ TAHRİF olup bittisi: 

Ayetlerin orasına burasına harf ekleme hakkı Kuran’ın tebliğicisi olan Peygamber’e bile verilmemişken başkalarına nasıl verilebilir! Bu müdahale Kuran bünyesinde ÖRTÜLÜ BİR TAHRİF olarak algılanırsa ne olacaktır?

 

Bu insanlara bu yetkiyi kim vermiştir? Kuran’da eksikler mi var da bunlar düzeltiyor? “O ayeti şöyle anlıyacaksınız!” deme cüretini kimden alıyorlar? (İSLAM NASIL YOZLAŞTIRILDI, S. 225).

 

Sevgi ile.



__________________
hasanakcay.net
allahindini.net
Yukarı dön Göster hasakcay's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasakcay
 
Saffet Metin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 07 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Saffet Metin

Sayın Hasan Akçay,

Bu konularda Arapça bilgim yetersiz.

Biraz araştırarak , birazda osmanlıca bilgimle bu sonuçlara ulaştım.

Örneğin Osmanlıca da  kürk, kürek ve gevrek aynı şekilde yazılır ve okunur. İlik ile ılık aynı yazılır. ütü ile oto aynı yazılır.

Şimdi şöyle bir problem olsun. Bir ova düşünün 1500 lü yıllarda. şimdi bu ovanın adı kürek ovası olsun. Bu ovada bir meydan savaşı geçsin. Ayrıca bu ovanın ismi 1700 lerden beri değişmiş olsun. Atıyorum yeni ismi faraş  ovası olsun.  

Şimdi bizim tarihçilerimiz arşivde araştırma yapıyor. Konuyla ilgili osmanlıca  metinlerle boğuşuyor. Yahu bu meydan savaşına  Kürk ovası meydan savaşımı diyeceğim, kürek ovası meydan savaşımı diyeceğim, gevrek ovası meydan savaşımı diyeceğim.

Canlı bir şahitte bulmam zor. Amca siz küçüklüğünüzde bu ovaya ne derdiniz. Büyükleriniz, yaşlılarınız ne derdi diye.

Gel çok işin içinden.

Oruç bey tarihi diye bir Osmanlı tarihi okuyorum. Edirneli Kazzaz Oruç bey yazmış. Nihal Atsız beyefendi bunu eski yazıdan yeni yazıya aktarmış.

Şimdi sanırım fetret devrinde bir savaş. Bir komutan adı. ddmzrk . Akın yapmış. Savaşta şehit düşmüş falan. Çevirmen dip notu koymuş  diyorki ddmzrk gibi birşeyler yazıyor. Çözemedim diyor.

Ben bunu diğer tarihlerde araştırdım bir şey bulamadım. Daha Sonra Namık Kemal 'in Osmanlı tarihinde buldum. Adamın adı Dedemızrakoğlu Mehmet bey.  Ayrıca Osmanlıca değişik, Oruç bey zamanının metinleri (1450 li yıllar) farklı bir şekil yazılıyor. 19 yüzyıl Namık Kemal devrinin Osmanlıcası farklı bir şekil yazılıyor. Okunuyor okunmasına ama ustalaşmak için iyide çalışma gerekiyor.

Ayrıca Arapçada sadece a,e,i,u var. ı,o,ö,ü yok. Şimdi içinde bu harfler olmayan kelimelerin doğru okunması problem. Örneğin Ötüken nasıl yazacaksın.

Peki diyeceksin madem böyle netameliydi. Bugünlere nasıl geldi. Sana o bilgiyi, Macar,Rus türkolog aktardı da öyle geldi. Yoksa zor gelirdi.

Buna benzer sıkıntı Arapçanın şivelerinde var olabilir.

Hele ki eski tarım toplumu. Yan yana iki vilayetin bile lehçesi değişik olabiliyor.

Bugün herkes standart istanbul lehçesi konuşabiliyorsa, bunda eğitimin yaygınlığının ve televizyonun büyük faydası var.

Ben o gününün dünyasında bir Mekkeli ile Medinelinin aynı lehçeyle konuştuğunu düşünemiyorum. Arada 700 km. var. Ama birbirini anlıyorlar o başka.

Türkçe ekli bir dil olduğu için lehçe farkı kelimeye ek hece getiriyor.

Ama arapça bükümlü dil. Lehçe farkı belki kelimeye ek harf getirmiyor.Ama heceyi uzatıyor, vurguyu değiştiriyor. falan.

Tahmin edebiliyorum. Ama bilgim sınırlı olduğu için Arapça konusunda örnek veremiyorum.

Yani böyle problemler var.

Mervan bin hakem ve Haccac bin Yusuf çok kötü çocuklar. Bunlar değil böyle hayırlı iş yapsın, Allah birdir dese inanılmayacak karakterde insanlar.

Ama bu harekelendirme yapılmasaydı, Kuran harekesiz tutulsaydı. Nasıl olurdu. Buna benim ilmim yetmez ama Örnek bir Kur'anı bilgisayarda harekesiz hale getirip, öyle yorumlamak Arapçayı iyi bilen ilim adamları için iyi bir proje olur.

Belki eğer varsa, harekelendirme iyi niyetle yapılmamışsa, anlam kaymalarına neden olduysa bu konu hakkında bilgimiz olur.

Herkese selamlar.

Ama yapılan nekadar

 



__________________
Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Yukarı dön Göster Saffet Metin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Saffet Metin
 
Saffet Metin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 07 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Saffet Metin

pardon  selamdan sonra kalan " Ama yapılan nekadar " cümlesi yanlışlıkla kalmış. Silmeyi unutmuşum. Bir anlam ifade etmiyor.

 



__________________
Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Yukarı dön Göster Saffet Metin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Saffet Metin
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Yine Kur'an'da sıkça tekrarlanan "lehv-i mahfuz" kavramı insanoğlunda böylesi "Dipdiri, sağlam bir menbağın" bulunduğunu gösteriyor; "Bilakis yalan dedikleri bu Kur'an, yüce bir hitabedir. Lehv-i mahfuzun içindedir ." (85/21-22) Lehv-İ Mahfuz sözlükte "korunmuş levha" manasına geliyor. "Levh" in kök anlamı "Belirmek, görünmek, ortaya çıkmak, meydana gelmek" demektir…

Kaldırmak, görmeleri için yukarı kaldırmak, ima etmek, değinmek, üstü kapalı olarak anlatmak (telvîhan), şerh, yorum, açıklama, dipnot (telvîhun), talimatname, katolog, liste, rapor, sunu (leiha, layiha), tabela, levha, pano (levha), düz tahta ya da tabela şeklinde olan her şey (levh) kelimeleri bu köktendir…

Yukarıdaki Buruc suresinin sondan bir önceki ayetinde "Bilakis bu (Kur'an) yüce bir hitabe (Kur'an-ı Mecîd)'dir" deniyor ve ardından "Lehv-i Mahfuz'dadır" denilerek sure bitiyordu. Bu durumda Lehv-i Mahfuz kavramı, esas kelimenin (levh) görünmek, aşikar olmak anlamına geldiğinden hareketle yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru iki anlamda yorumlanabilir. Aynı zamanda bu Allah'dan insana ve insandan Allah'a doğru iki yorum olacaktır. Birinci anlamda "Görünme süreci (inzali) korunmuş olan", ikinci anlamda "Korunmuş olandan (vicdan ve sağduyudan) çıkıp görünen" demek olur. Yani yukarıdan aşağıya "Sağlam bir yerden insana korunmuş olarak, sağlam bir yolla, şeytan, cin vs. karışması olmadan inen, insanların dünyasında böylece görünen, aşikar olan Kitap" demek olur. Ki Kur'an'ın başka yerlerinde müşriklerin "Muhammed cinlerle konuşuyor, söylediklerinde cin ve şeytan karışmaları var" iddiasına cevap olarak gelen "Açıkcası, o zikri biz indirdik Biz, onu (indirirken ) koruyacak olan da biziz"(Hicr; 9), "O meknun (korunan) bir kitap, şerefli bir Kur'an'dır" (Vakıa; 77-78), "Ona (indirirken) ancak tertemiz olanlar dokunabilir" (Vakıa; 79) ayetleri bu manadadır. Yani "Kur'an'ın iniş süreci tümüyle kontrol altındadır, endişeye gerek yok" denmek istenmektedir.

İkinci anlamda, yani aşağıdan yukarıya ise "İnsanlığın korunmuş, unutulmamış, diri kalan, hala sağ duran duyularından; sağduyusundan, vicdanın derinliklerinden fışkırarak çıkan, böylece görünerek aşikar olan, ortaya çıkan Kitab" demek olur. Kur'an'ın hem asil bir peygamberin sözü (kavli rasulün kerim) hem de Allah'ın sözü (kelamullah) olarak anılmasının nedeni işte bu ikili okumayı yansıtır.

Demek ki Lehv-i Mahfuz kavramı Allah ile insanlık vicdanının karşılıklı dinamik ilişkisini betimliyor. Zira Allah bizatihi korunmuş olup O'ndan tertemiz olan yayılıyor. Aynı şekilde vicdan da korunmuş olup, ondan da tertemiz olan fışkırıyor. Bu ikisi zaman zaman Tur-i Sina'da, Zeytin ve İncir ağaçlarının altında, güvenli şehir Mekke'nin Hira'sında buluşuyor ve insanlığa yepyeni levhalar yazıyor, layihalar getiriyor…

r.ihsan eliaçık

__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats