HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: İki Numaralı Mahkeme Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
hasakcay
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 22 ocak 2008
Gönderilenler: 1236
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasakcay

Vatan dedik, hain olduk.

 

Savcının esas hakkındaki görüşünü hazırlaması için duruşmaya sekiz gün ara verildi. Bir türlü sona ermek bilmeyen sekiz gün. Ders kitaplarımız elimizden alınmıştı. Okuyabileceğimiz öykü, roman alabildiğine kıttı. İki saat için avluya bırakılıyorduk. Bir aşağı bir yukarı  volta atıyorduk.

 

Van Gogh: Tutuklular

 

Savcı, odasında çalışırken avludan görülüyordu. Ama biz hâlâ işin şakasındaydık. Mahkumiyeti aklımızdan bile geçirmiyoruk. Lütfi Güleç gibi bazı hocalarımız bize sürekli moral veriyordu.

 

İki gecede bi film izliyorduk. Şakalarımız eskisinden de bol ve duruma uyarlıydı. Örneğin film izlediğimiz anda üstümüzden uçak geçiyor. Bir arkadaş ciddiyetle duyururdu. "Korkmayın. Uçaklar bizden." Filmde senet imzalanıyor. Bütün arkadaşlar bağırırdı: "Hey! Oku da öyle imzala. Sonra TALAT’I GÖRDÜM yazarlar." Sinema günüdür; toplanırız. Ama "Film gelmedi; bugün sinema yok," denir. "Tuh!" diye yakınırız. "Yine aldatıldık!"

 

Sandalyelerin arkasına kalemle içimizi döktük, çakıyla öfkemizi kazıdık:

 

1459 MASUM HARBİYELİ

İNBE TALAT

VATAN DEDİK HAİN OLDUK

MİLLET DEDİK SANIK OLDUK

HÜRRİYET DEDİK MEVKUF OLDUK

ADALET DEDİK…

Adalet dedik…?

 

*

 

Oh be. Sonunda sekiz gün doldu. Savcı esasla ilgili görüşünü okuyor. Ama o da ne. İddianame nerdeyse hiç değiştirilmeden esas hakkındaki görüş diye bir daha sunuluyor. Hani derler ya, temcit pilavı. Tanıkların ifadeleri hiç kâle alınmamış. Hattâ bazı tanıkların lehimizdeki ifadeleri çarpıtılıp aleyhimize kullanılmış. Savcılığın çürütülen iddiaları hâlâ geçerli imiş gibi yineleniyor.

 

Umut yerini önce düş kırıklığına, sonra giderek öfkeye bıraktı. Salonu bir homurtudur aldı. Yargıç uyardı: "Sessiz olmazsanız sizi dışarı atarım. Yalnız başıma dinlerim. Usul yasası açık."  Ama savcının bazı yersiz iddialarına o da tepkili; başını dikti, tavanı inceliyor.

 

Savcılar özetle 320 öğrencinin beraatını, 1139 öğrencinin beş yıldan onbeş yıla kadar hapsini ve kamu hizmetlerinden men edilmesini istediler; Harb Okulu’nun onurundan dem vurarak diyeceklerini dediler.

 

Yargıç öfkeyle, "Tamam mı?" dedi; yazıyı alıp dosyaya koydu.

 

Salonda disiplin kalmamıştı. Savcılığın açıkladığı "Hapırsan da ceza var sana köpürsen de!" anlamına gelen görüş, öğrencilerin kendilerini kapıp koyuvermelerine yol açtı. Kimi sandalyesini tekmeliyor, kimi dışarı çıkıyor; kimi içeri geri dönüyor.

 

Güvenlik subayı öğrencileri yatıştırmaya çalışıyor: "Arkadaşlar! Kendinizi koyuvermeyin! O savcıdır; şeker de verir çikolata da. Onun istediği olacak diye bir şey yok."

       

Okul Komutanı salona girdi. Hani TIP diye bir oyun var. Birisi "Tıp!" der, oynayanlar her ne yapıyorsa bırakıp öylece donarlar ya, öyle oldu. Öğrenciler donuverdi. Kedinin önündeki fare oldular yine.

 

 

 

Savunmaların hazırlanması için duruşmaya on gün ara verildi.

 

Salondan çıkan öğrenci yanındakine bağırıyordu: Arkadaşım! Hani savcılık kamu kurumuydu ya; hani sanıkların lehine olan kanıtları da kâle alırdı ya?

 

"Bunları ben uydurmadım; tanıklar söyledi!" imiş. Adını verdiği tanıklar bizim azimli olduğumuzu mu söyledi? Nuri Hazer? Ali Elverdi?

 

Adaaam sen de. Köpeğin havlamasıyla deniz murdar olmaz. Kılımıza dokunamazlar. Nasıl olsa foyaları dökülecek. Onlar kendilerine baksın.

 

 

Ertesi gün iç avluda  "ictima"ya çıkacaktık. 20 Mayıs’tan önce nerdeyse istemiye istemiye çıktığımız ictima şimdi gözümüzde tütüyordu.

 

Toplanma yerine varırken çoğumuz dokunuversen ağlayacak durumdaydık. Gülümseyenler bile ağlıyor gibiydi. Hocalarımız yine pencerelerden bize bakıyordu; biraz sonra aramızda olacaklardı. Tamam, yine  "Sıraya gir! Hizaya gel!" diye komutlar veriliyordu. Ama bütün bunlar iğretiydi. Biz artık onurlu Harbiyeliler değil vatan haini sanıklardık.

 

Bölük komutanlarına, tabur komutanlarına tekmil verildi. Alay komutan yardımcısının "Merhaba arkadaşlar"ına candan bir sağol çekildi. Ama alay komutanına kırgındık. Ona çok cılız bir sağol çıktı.

 

Okul komutanı Burhan Ercan’a da gür bir sağol çekildi. Ayaklar rap diye vuruldu. Sanırım sayın Ercan etkilendi bundan. Kısa süre önce bizim de yüce ülkülere sahip, kalbi vatan sevgisiyle çarpan gençler olduğumuzu düşündü; yumuşadı. Kısacık ama hoş görülü bir konuşma yaptı:

 

Şu anda boştasınız. Onun için her zamandakinden daha fazla disiplinli davranmanız gerekiyor. Vatan ve millet sevginiz bunu gerektirir zaten. Yazgınız sizi bu noktaya getirdi diye kendinizi kapıp koyuvermeyin. Uygarca bekleyin. Adalete güvenin. Siz kültürlü insanlarsınız.

 

 

Savunmalar 

 

Toplu savunma sırasında Avukat Asım Ruhacan’ın özetle söyledikleri:

 

(1)Hukukçular kuram konusunda bazan ayrı düşseler de maddi olaylar konusunda daima birleşirler. Elimizdeki davada bu ilke gözardı edilmiş durumdadır; öyle ki sayın savcı, tanıkların asla söylemedikleri şeyleri söylediklerini öne sürüyor. Biz tanık ifadelerini okumakla yetinip takdiri yüce yargınıza bırakacağız.

 

(2)Bu eylemde suçun manevî öğesi olan kasıt yoktur; dolayısıyla suç hukuken oluşmamıştır. Yasanın aradığı anlamda eyleme katılım da yoktur.

 

(3)Olay öncesinin siyasî ortamı öğrencilerde hükümete ve rejime karşı birilerinin darbe girişiminde bulunacağı izlenimini yaratacak niteliktedir. Artı, öğrencilerin sınavlara yoğunlaşmış olması nedeniyle sınavla ilgili olmayan bir konuda yanılabileceği bir andır. Nitekim o gece olup biteni herkes kendine göre anlamış; kimisi "isyan olmuş, bastırılmış," diye, kimisi de "Silahlı kuvvetler ihtilal yapmış ve ihtilal başarılı olmuş" diye düşünmüştür. Kendilerinin olağan bir görev yapmakta oldukları inancındadırlar.

 

(4)Savcılık esas hakkındaki görüşünü malum bir rapora dayandırıyor. Ama o raporun hukuki hiçbir değeri yoktur. Yargının bağımsızlığı hiçe sayılarak, adalete müdahale edilerek hazırlatılmıştır. Benim üzülüşüm bu raporu kanıt sananların birer hukukçu olmasıdır. Bakınız, raporun uyku saatlerinde yazdırılması çok anlamlıdır. Bellekleri tazelemek için şunu anımsatayım: RAPORUN hazırlanmasını sağlayan tanık, hukuk öğrenimi gördüğünü huzurunuzda önce saklamış; ancak üstelenince itiraf etmiştir.

 

 

Bundan sonra bireysel savunmalar yapıldı. Bizim bölüğe bağlı olan öğrencilerin savunmasını Mustafa Gökalp adında emekli bir subay yaptı. Bireylerin durumunu doğru dürüst incelemediği ortadaydı. O yüzden ek olarak bize suçlar bile yükledi.

 

 

 

İş başa düştü. Ama ben zaten hazırdım; savunmamı kendim yaptım:

 

Efendim, söylemek istediğim iki husus var. Birincisi, savcılık Bircan Sevgör’ün beyanına dayanarak benim mermi sandığı taşıdığımı öne sürüyor. Oysa anılan beyan isimler karıştırıldığı için ortaya çıkmış olup gerçek, Hasan Şenerbay’ın burada sorgulanışı sırasında  anlaşılmıştır. Ben bunu dikkatinize sunmaya çalışmıştım.

 

İkincisi, biz hareketten kendimiz çekildiğimiz halde savcılık bizim zorla teslim alındığımızdan dem vuruyor; Muhafız Alayından gelen imzasız bir raporu kâle alarak grubumuz için "Teslim oluş şekilleri malumdur," diyor. Bu konuda tanıkların söylediklerini anımsatıyorum izninizle. (Kurmay albay Orhan Çokdeğer’in, topçu yüzbaşı Ziya Karahan’ın ve kurmay albay İsmail Hakkı Bayındır’ın ifadelerini okudum.)

 

Efendim, aklanmamı istiyorum.

 

Hemen ardımdan Bircan Sevgör kalktı; mermi sandığı konusunda isimleri kendisinin karıştırdığını, benim doğru söylediğimi açıkladı.

 

 

Savunmalarda edilen ilginç sözler:

 

(1)Meclis’in bu yanında kalan öğrencilerin aklanması, Meclis’ten öteye geçenlerin cezalanması isteniyor. Pascal’ın dediği gibi "Bu ne biçim bir adalettir ki hudutlarını bir dere boyu çizer?"

 

(2)Hükümet, bu olayı önceden haber aldığı halde neden engellemedi? O gece sivil arabalar Meclis’ten beriye bırakılmazken darbeci subaylar ellerini kollarını sallaya sallaya okula nasıl gelebildiler?

 

(3)Bu öğrenciler zerrece suçlu değil. Belki derece derece biz suçluyuz.

 

(4)Bu öğrencileri cezalandırmak hiçbir yarar sağlamaz. Ders alınır, bir daha darbeye kalkışılmaz mı sanılıyor? Hükümet edenler ehil olmayan kişilerse…

 

Yargıç: Sadede gelin efendim, sadede gelin.

 

Avukat Demiraslan: İzin verin efendim, konuşayım. Buraya gerçekleri söylemeye geldik. Evet, eğer yönetenler ehil değilse ve yalnızca kendi çıkarlarını düşünüp darbe ortamı yaratırlarsa darbe girişimi yine olur.

 

(5)Albay Ethem Baykara (oğlu sanıktır; oğlunu savunuyor): Ben oğlumu Genel Kurmayın kontenjanından, K K komutanı ve Genel Kurmay başkanı rica ettiği için buraya verdim. Ben buraya geleceği güvende tertemiz bir oğul verdim. Oğlumu hiç kimsenin şu ya da bu amaç için kurban etmeye hakkı yok. Ben oğlumu tertemiz verdim; tertemiz geri almak isterim.

(6)Bir tabur komutanı ki kendisine selam durup bağlılıklarını bildiren öğrencilerine sırtını dönüp gider; bir alay komutanı ki hareket başlar başlamaz gider Genel Kurmay’a sığınır, bir okul komutanı ki yıl içinde yaptığı konuşmayı teybe aldırıp olası bir duruşmada kanıt olur diye saklar; nöbetçi kurulundaki subayların o geceki kavuk sallayıcılığı malum. Sonra bir de kalkar bu suçsuz gençleri hesaba çekersiniz. Siz kime paravan ediyorsunuz bu gençleri? Ben bu sanık sandalyelerinde okul yönetimini görmek isterdim.

 

(7)Ben Muhabere Okulu komutanıyım. Emrimde 5 000 (beşbin) asker var. Ama hükümet, olacaklardan pek âlâ haberdar olduğu halde beni uyarmadı. Peki, ben de alıp askerlerimi Harbiyeliler gibi o gecenin kör dövüşüne dalsaydım ne olacaktı? 

 

 

Ve karar

 

mahkeme hakim tokmağı resimleri

Çeşitli tahmin ve söylentilerle dolu bir ara devre yaşadık. Büyük gün geldi. Kararlar okunacak. Duruşma salonunda her zamanki yerlerimizi aldık. Heyecan içinde bekliyoruz.

 

Diğer günlerin aksine salonda çıt yok. Galiba en sakin görünen benim ama aslında içimin yağı eriyor. Dudaklarımı sıkıyor, çoraplarımla oyalanıyorum.

 

Avukatlar girdiler. Bir üsteğmen avukat, sanıklar arasındaki kardeşine gülümsedi. Kaç kişi; kaç kişi? Üsteğmen ellerini ölçü diye kullanarak saydı. On, yirmi, otuz, kırk, elli, aştmış, yetmiş... Çocuklar "Çok!" dediler; "fiyuuu" yaptılar. Üsteğmen "İyidir, iyidir!" dedi.

 

Mahkeme kurulu geldi. Yerlerini aldılar. Duruşma yargıcı her zamanki sözleriyle duruşmayı açtı:

 

Duruşmanın ertelendiği gün ve saatte mahkeme kurulu ve zabıt katibi aynı olduğu halde toplanıldı. Savcılık makamında askeri adlî yüzbaşı Talât Onmuş. Avukatlar hazır. Kara Harb Okulu Alay Komutanlığının X gün ve Y sayılı yazısında belirtildiği üzere bütün sanıkların getirildiği görülmekle duruşmaya geçildi. Kararlar okunacak.

 

Kurul başkanı mikrofona uzanarak uyarıda bulundu: Kimse disiplin ve sükuneti bozmasın. Gerekli önlemler alınmış olup uygulanacaktır.

 

Duruşma yargıcı önce kararın gerekçesini okudu. Özet olarak:

 

(1)Harekete Kara Harb Okulunun bütün öğrencileri katılmış olup bunların bir kısmı "İsyan olmuş, bastırılmış; biz nöbet tutmaya gidiyoruz", bir kısmı ise "Silahlı Kuvvetler ihtilal yapmış," diye düşünmüştür. İkinci düşüncede olanların harekete bilerek katıldığı açıktır. Ancak hangi öğrencinin hangi düşünceyi taşıdığı tesbit edilememiştir.

 

(2)Onsekizler raporu diye anılan rapor hazırlanışı ve şekli dolayısıyla hukuki olmaktan uzaktır. Raporda adı geçen sanıklar hakkında başka kanıtlar da bulunmuşsa rapor değerlendirmeye alınabilmiştir.

 

(3)Harbiyelilerin tümü suçsuzdur. Ceza alanlar bütünün önemsiz bir istisnasını teşkil etmektedir.

 

(4)Hareket gecesi Harb Okulu öğrencilerinin ihmal edildiği kanısına varılmıştır.

 

(5)HARBİYELİ ALDANMAZ parolası bu hareketin niteliğini belirleyen bir işaret sayılmamıştır.

 

(6)Tanıkların büyük çoğunluğu sanıkların söylediklerini destekler mahiyette ifade vermiştir. Ahmet Eroğlu, Kenan Güven ve Mustafa Uzun’un ifadeleri örnek gösterilebilir.

 

 

Gerekçe tamam. Ceza alanların açıklanmasına geçildi.  Adı okunan öğrenciler mikrofonun önüne gidiyor, on kişi olunca dışarı çıkıyorlar.

 

En ummadığım arkadaşlar ceza almaya başladı. Tamam, şimdi sıra bende diye yüreğim ağzıma geliyordu. Adı okunan arkadaşın yüzü allak bullak oluyor, tarifsiz duygularla yüklü  bir "Hopala!" çıkıyordu ağzından.

 

Ceza alanların sayısı çok ama çok çok fazlaydı. Gerekçedeki hoş görü ifadeleri yanıltmıştı beni. Büyük dış kırıklığına uğradım. 

 

 

 

Ceza alanların hiç biri ağlamadı. Ama oturanlar kendini tutamadı. (Ben ağlama erdemini çok sonradan edindim.) Orada benim gördüğüm herkes ağlıyordu. Kimisi sessizce. Kimisi hüngür hüngür. Kimisi saçını başını yolarak. Hattâ sara nöbeti geçiriyor gibi sandalyesinden yere yıkılıp çırpınanlar vardı. Yakınlarındaki arkadaşları bunları koltuklayıp dışarı tuvalete götürdüler.

 

Kenan Dikici’nin ceza alıp salondan çıkarken gülümsediğini gördüm. "Ne ağlıyorsunuz len İNEKLER!" dercesine. Işıklar Askerî Lisesinden beri arkadaşımdı. Bu kelimeyi çok kullanırdı.

 

Salonda yine disiplin kalmamıştı. Duruşma yargıcı bir kaç defa "Sessiz olun!" dedikten sonra uyarının işe yaramadığı gördü. Sağırmışçasına, başını hiç kaldırmadan okumayı sürdürdü. Sesi titriyordu. 

 

75 arkadaşımızın dört yıl ikişer ay hapsine karar verilmişti. Yargıç Karaaslan cezalı öğrencinin adını okuyor, karara katılmamışsa bunu da açıklıyordu. Bunlar epeyce vardı.

 

*

 

İki köşe yazısı

 

İlhan Selçuk (CUMHURİYET gazetesi, 17 Aralık 1964): Devlet Bakanının bu iki yönlü cevabı üstünde de dikkatle durmak isteriz.

 

1. Eğer Millî Emniyet başkanı ödevini yapmadıysa, lastikli sözlerle değil, kesin olarak açıklanmalıdır.

 

2. Eğer Millî Emniyet başkanı 21 Mayıs hareketini  başbakana ulaştırmışsa ortaya ikinci bir dâva çıkıyor. 18 Mayıs gününden 21 Mayıs gününe kadar -üç gün- ihtilali önlemek için ne gibi tedbirler alınmıştır?

 

Bu soruların cevabı yalnız bazı tarih gerçeklerinin üstüne ışık serpmekle kalmıyacaktır. Bin beş yüz genç Harbiyelinin kaderini değiştiren ve onları genç yaşlarında boşlukta bırakan bir büyük olayda sorumluların ödevlerini yapıp yapmadıklarını da ortaya koyacaktır.

 

 

Çetin Altan (AKŞAM gazetesi, 25 Haziran 1965): Bugün ise giriştikleri hareketin çok büyük bir suç olduğuna canı gönülden inandığım kadar bu suça katılmalarındaki çocuksu iyi niyete de o kadar inandığım altmış küsur Harb Okulu öğrencisi memleketin çeşitli ceza evlerinde yatmakta ve haklarında değil af fırtınası yaratmak, ricalı bir ima dahi yapılmamaktadır.

 

Birinci tutum ile ikinci tutum arasındaki fark beynime ve yüreğime diken gibi batmaktadır. Talandan yana olan suçlar daima hoş görüye doğru yönelmekte, talana karşı olan suçlar buz gibi bir katılıkla karşılanmaktadır.

 

İki tutum arasındaki manevî adaletsizlik insanı rahatsız etmektedir... 

 

Eminim ki onlar bu alandaki acemiliklerini meseleler ortaya çıktıkça yeni yeni sezinlemektedirler. Eksiklerini ve hatalarını yeni yeni görmektedirler. İhtilal kavramının ne demek olduğunu yeni yeni anlamaktadırlar. Ama Türkiye'de hiç kimse acemiliklerini onlar kadar ve o yaşta ödememiştir. 

 

 

SON SÖZ

 

Mahkemede aklandım. Köyüme geldim. Haber bekliyorum.  "Okula dön!" derlerse döneceğim ve kalan sınavlarımı verip subay çıkacağım, Allah isterse.

 

Yaz bitti. Güz mevsimindeyiz.

 

İlçenin jandarma karakoluna çağırdılar. Resmî yerdir diye Harb Okulu üniformamı giyerek gittim. Komutan, "Bir yazı geldi. Sizinle ilgili. Tebliğ etmem isteniyor," dedi. Üzgün. Okudu. Özetle, disiplin kurulu, okulla ilişiğimin kesilmesine karar vermiş. Yani subay olamıyorum. Komutan, "Üniformayı çıkarın!" dedi. Tamam.  

 

Okumak isteyenler üniversite ya da yüksek okullara yerleştirildi. Ben İngilizce öğretmeni olmaya karar verdim. Önümüzdeki ders yılı okul bitiyor.  

 

Bazan evlerde özel ders veriyorum.

 

Ankara’da bir gün dersten okula dönerken otobus durağında Almanca öğretmeni yüzbaşı Turgut Ekmekçi’yi gördüm. Hiç benim öğretmenim olmamıştı ama ona minnet borcum vardı. Tutuklama kararı okunurken düşüp bayılan bir arkadaşımızı mendilini ıslatıp ayıltmaya çalıştığı için.

 

O da beni gördü. Bir birimize doğru yürümeye başladık. Ama ı-ıh, olmadı. O mu önce döndü ben mi, bilmiyorum. Ama döndük. O, yoluna gitti; ben yoluma.

 

elveda resimleri

Hoşça kal askerlik. Merhaba yeni hayat.

 

Hasan Akçay, 1965.



__________________
hasanakcay.net
allahindini.net
Yukarı dön Göster hasakcay's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasakcay
 
hasakcay
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 22 ocak 2008
Gönderilenler: 1236
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasakcay

12 Eylul 1980 darbesinin eli kulağında. Ders yılının sonu. 19 Mayıs gençlik ve spor bayramının hazırlıkları yapılıyor.

Birden okulun duvarlarında İBRAHİM KAYPAKKAYA yazıları belirdi. KAYPAK... Şaka sandım. Hani BURDAN ZIPIR GEÇTİ gibi. Sonra yazı, SER VERİP SIR VERMEYEN KAYPAKKAYA oldu.

Kaypakkaya meğer bir kürt devrimcisiymiş; sıkıyönetimde işkence edilirken ölmüş. Başını vermiş ama dava arkadaşlarını ele vermemiş. 19 Mayıs onun doğum günüymüş.   

18 Mayıs günü okulda nöbetçi öğretmendim. Koridora çıktım. Merdiven camına kocaman bir afiş asmışlar. Kaypakkaya'yı anlatan bir yazı. Başında kızlı erkekli dört beş öğrenci.

"Bu afişin yanına karşı görüşün bir afişi asılabilir mi?" dedim. "Hayır." "Niye? Siz özgürlükten yana değil misiniz?" "Özgürlük gerçek içindir." "İyi ya. Bu sizin gerçeğiniz; o da onların gerçeği." Bir an durakladılar. Sonra: "Olmaz öyle şey! Gerçek tektir." "Anlaşıldı," dedim.

Sınıfıma gittim. Derse başladım. Biraz sonra kapı tıklatılmadan açıldı. İri yarı bir öğrenci. "Arkadaşlar!" "Bi dakka," dedim. "Arkadaşlardan önce ben varım. Bana söyle." "Hocam, boykot var. Bütün okul sahilde toplandı. Bi tek bu sınıf..." "Ben ders yapıyorum; dersime devam edeceğim." "Ama!"

Elini beline götürdü. Beni silahla korkutacak. Günde en az yirmi kişinin anarşide can verdiği günlerdi. Korktum elbet; kim korkmaz. Ama bu durumda ve öğrencilerimin gözleri üzerime dikilmişken yapabileceğim tek şey vardı. Onu yaptım. "Bana bak!" dedim. "Sen defolup gideceksin de ben dersimi yapacak mıyım ya da...?" Gırtlağına atılmak üzereydim. Gözlerimde bunu görmüş olmalı. Çekip gitti.

Sesim titreye titreye dersimi yaptım. Ama "İyi ettin, Hasan!" diyordum kendime. "Öğrencilerine anaç bir tavuk gibi kanat gerdin." 

Harbiyeden atılmış, askerliği başaramamıştım ama başarılı bir öğretmen oldum. Sanırım.



__________________
hasanakcay.net
allahindini.net
Yukarı dön Göster hasakcay's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasakcay
 
hasakcay
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 22 ocak 2008
Gönderilenler: 1236
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasakcay

Askerin görevi

Fatih Çekirge (HÜRRİYET. 25 Ocak 2010) http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13574780.asp?&hid=13 575201

 

CUMARTESİ günü bir yazı yazdım... Ortalık birbirine girdi... Yüzlerce değişik yorum... Kimi beni “Asker düşmanı hükümet yalakası” ilan etti. Kimisi teşekkür edip kutladı...

 

Yazının özeti şuydu:

 

*  Türk Silahlı Kuvvetleri soğuk savaş döneminde ABD ve NATO’nun desteğindeydi. Ve bu destekle SSCB’den gelecek muhtemel bir komünist işgale ya da ülke içinde demokrasiyle gelebilecek bir komünist-sosyalist iktidara karşı darbe yapabilirdi... Kanat ülke Türkiye ordusuna böyle bir misyon yüklenmişti. Gayri Nizami Harp organizasyonu buna göre yapılmışı. Asıl amacı uluslar arası haber almak olan MİT, üniversitelerde, mahalle aralarında komünist ve sosyalist avlama fişleme işine göre organize edilmişti...

 

*  TSK’nın İç Hizmet Yasası’nın 35’inci maddesinin, (Cumhuriyeti Koruma ve Kollama görevinin) arkasındaki asıl niyet buydu...

 

*  Yani ABD ve NATO desteğiyle komünizme karşı darbe yapabilme gerekçesi.

 

*  Ama soğuk savaş bitti. Komünizm tehlikesi gitti. Yani o görev bitti. Misyon gereksizleşti. Ama o ana kadar buna göre örgütlenmiş, yetiştirilmiş ordu sistemi, senaryolar yazıp oynamaya devam etti.

 

*  İşte şimdi olan budur. Asker soğuk savaştaki misyonunu kendi içinde devam ettireceğini sanıyor. Ve işte şimdi askere “O dönem kapandı. Senin o görevin bitti” deniyor. Bu yüzden içindeki faaliyetler, gizli senaryolar deşifre ediliyor.

 

*  Peki asker acaba bunun farkında mıdır? Yoksa hâlâ zaman tünelinde midir?

 

KIZMACA YOK

 

Yazının özeti buydu. Ve ciddi bir tartışma çıktı. İki gün boyunca herkes istediği yorumları gönderdi. Hakaretler de oldu. Övgüler de... Uyarılar da... Özgür ve demokratik bir ortamda bu eleştirilerin hepsini kabul ediyorum.

 

Ancak kızmaca yok... Ben sözüme devam ediyorum... Çünkü artık bunları konuşmanın zamanıdır diye düşünüyorum... Çünkü birisinin artık şunu söylemesi gerekiyor:

 

*  Türk Silahlı Kuvvetleri kendi halkına karşı ölüm timleri kuracak kötü niyetli, darbeci subaylardan oluşmuyor. Şerefli bir halkın evlatları vardır o çatı altında...

 

*  Bu yüzden mesele kişilerle değil sistemledir... Ordunun subayları nasıl yetiştirdiğiyle ilgilidir. Soğuk savaş döneminde desteklenen o misyonun yarattığı eğitim sistemiyle bağlantılıdır. Her subayın kendisini cumhuriyetin bekçisi gibi görmesini sağlayan eğitimdir.

 

BEDAVA SÜT TOZU

 

Evet kızmaca yok... Bunu tartışacağız. Bunu konuşacağız. Kim için konuşacağız. Ordumuzun daha fazla yıpranmaması için konuşacağız... Albaylarımızın silahı şakağına dayayıp intihar etmemesi için konuşacağız... Genelkurmay Başkanı’na soracağız:

 

*  Nedir sözünü ettiğiniz, “Türk ordusuna karşı yürütülen psikolojik savaş? Düşmanımız kim?

 

Bunu demokrasi için, halk için konuşacağız... Ama kurum olarak askeri yıpratmayacağız... Meseleyi kökünden tartışacağız... ABD’nin ilkokullarda çocuklarımıza “bedava süt tozu” dağıttığı günleri düşüneceğiz.  

 

Neden?

 

Silah yardımlarını. Milyarlarca dolarlık tankın topun, uçağın, savaş gemisinin neden hibe edildiğini soracağız... Elbette komünizme karşı güçlü bir Türk ordusu için...

 

Sovyet komünizmine karşı direnebilecek bir tampon halk, bir kanat ülke ordusu için...

 

Türkiye'nin ilk cumhur başkanına, “Komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir” gibi palavra bir laf bu nedenle yakıştırılmıştır...

 

Evet TSK buna göre dizayn edilmiş polis yine böyle örgütlenmiştir.

12 Mart’ta “sol darbe” bekleyenler, şapkalarını havaya atıp sevindiklerinde, karşısında Faik Türün faşizmini böyle bulmuşlardır..

 

O zaman da ordunun içinde bugünkü gibi, “deşifre hareketleri” olmuştur... Darbe planları bulunmuştur. Sola yakın subaylar benzeri bir sistemle ordunun içinde tutuklanmış, ayıklanmıştır.

 

Tıpkı, şimdi askerin içindeki yapılanmalara yönelik bilgiler sivil alana nasıl çıkartılıyorsa, o zaman da askerin kendi içinde çıkartılmıştır.

 

Sol hazırlık, sağ darbeyle bastırılmıştır. Yani o dönemde darbeye görünmez bir el yardım etmiştir. İşte şimdi o görünmez el şöyle demektedir: “NATO kodlu o görev bitti. Soğuk savaş bitti. Misyon değişti.”

 

DİN SÖMÜRÜSÜ

 

12 Eylül yine öyle olmuştur... Yani ABD ve NATO’nun komünizme karşı açtığı “sessiz şemsiyesi” altında...

 

12 Eylül üniversite gençliğinin soru sormasını yasaklamıştır. Halkın “başka bir alternatif var mıdır” diye soracağı düşünce tarlalarını zehirlemiştir. Milletin “soru işareti”ni elinden almıştır.

 

Ve böylece başka bir kuşak çıkartmaya yönelmiştir. Antikomünist bir kuşak. Siyaset ve gündem dışı bir kuşak...

 

Zorunlu din dersi bu nedenle konmuştur.. Çünkü ABD için Sovyetlere karşı en büyük silah dindir...

 

Pakistan’da da benzeri bir organizasyon yapılmıştır... Pakistan yıllarca güçlü ordusu zayıf halkıyla idare edilmiştir. Mollalara destek verilmiştir.

 

Bugün dünyanın başına bela olan Taliban’ı, Sovyet işgalindeki Afganistan’da komünizme karşı yine ABD üretmiştir...

 

Tekrar bize gelirsek... Tarifimiz şudur: Güçlü ordusu, borç içindeki halkıyla bir ülke...

 

Yıllarca komünizm korkusuyla bastırılmış bir millet... Sınırları kapatılmış bir Türkiye...

 

*  Güney’de ne var? Suriye... Mayın döşeyin terörist geliyor. Kapatın sınırları... 

 

*  Kuzey’de ne var? Sovyetler var... Kapatın sınırları. Sinop’a ABD dinleme üssü. Adana’ya İncirlik...

 

*  Sonra Ermenistan... Kapatın sınırları... Ermeni tehdidi var...

 

*  İran’dan irtica gelecek. Kapatın orayı da...

 

Batı’da Yunan jetleri... Daha fazla F-16 alın. Milyarlarca dolara silahlanın... Her gün havada “it dalaşı” yapın...

 

Yannis Ristos okuyacağına, ihtiyar balıkçı diyeceğine. Ortak türküleri söyleyeceğine savaş gemisi alın...

 

Ege’nin iki yakasında yanık yüzlü insanların sirtakiyi zeybeğe bağlamasına izin vermeyin.

 

Türk ve Yananlı balıkçıların rakı içtiği geceleri yasaklayın... İki ülkenin askerini silaha boğun... Milyarlarca dolar böyle gitsin. Bırakın halk bu korkuyla fakir kalsın...

 

KORKUYLA KUŞATILDIK

 

Yani korktuk ve korkutulduk kardeşim...

 

Kendi oylarımızdan demokrasimizden korkutulduk. Sınırları kapatılmış, korkuyla kuşatılmış bir ülkede yaşadık yıllarca... Ordusu, “koruma ve kollama” görevindeki bir demokrasi olduk.

 

lutfen ve arkadaşları Kurtuluş Savaşı’nı Ulus’taki Meclis’ten yönetti. Ama biz, barışta bu korkular yüzünden bu ülkeyi Meclis’ten yönetemedik...

 

Muhtıralar, darbeler, sıkıyönetimler...

 

Bu yüzden kızmaca yok. Ben soruyorum... Sen de sor kardeşim: Neden korktuk? Bu millet yıllarca “silah sandığı” ile “oy sandığı” arasında neden sıkışıp kaldı?

 

*  Asker o desteğin ve soğuk savaş misyonunun bittiğinin farkında mı?

(Siz yorumlarınıza devam edin. Ben de bu soruları sormaya.)



__________________
hasanakcay.net
allahindini.net
Yukarı dön Göster hasakcay's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasakcay
 
evrensel
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 16 kasim 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 422
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı evrensel

Yıllarca üzerimizde korku imparatorluğuna ait balyozlarla yaşadık/yaşamaktayız...!

Bugün bu ülkede herkes dinlenmektedir...

İnsanların tüm özel hayatı konuşmaları yatak odalarına kadar dinlenmekte...

Kendi insanından korkan zavallılar her olayı kendi aleyhler'inde sandılar...!

Ya korku imparatorluğundan medet uman ve çığırtkanlık yapan suçlular'a ne demeli?

Korkaklar ve suçlular korku imparatorluğundan medet umarlar...!

Bu ülkede sistem kurulmuştur...!

Yapılan seçimler ve politik çabalar gösteriden ibarettir...!

Yasalarda(!) her şey açıkça yazmasına rağmen korku imparatorluğu,yıllarca kişi ve insan haklarını hiçe sayarak, gece yarıları insanların evini basarak arayarak, tutuklamalar yapmadımı?

ve aylar hatta yıllar geçmesine rağmen sorgulamadan da yatırılmadılarmı?

Firavnlar'ı hatırlayınız...!

Erkekleri boğazlamıyorlarmıydı?(güçten düşürüyorlar)...!

İsimler değişsede sıfatlar değişmedi/değişmeyecek...!

Bize düşen sistem içerisinde her ne durumda olursak olalım yusuf gibi duruşumuzu sergilemek zorundayız...!

 


 



__________________
BİLİNÇSİZ BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKAN ALIŞKANLIKLARIN BEDELİNİ HİSSİZLEŞEREK ÖDERİZ...
Yukarı dön Göster evrensel's Profil Diğer Mesajlarını Ara: evrensel
 
İbrahimizm
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 22 aralik 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 127
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı İbrahimizm

Yıllarca üzerimizde korku imparatorluğuna ait balyozlarla
yaşadık/yaşamaktayız...!Evrensel yazdı

CUMARTESİ günü bir yazı yazdım... Ortalık birbirine
girdi... Yüzlerce değişik yorum... Kimi beni “Asker
düşmanı hükümet yalakası” ilan etti. Kimisi teşekkür edip
kutladı...Fatih yazdı

İşte sebep,konumlarda birlik sistem eliyle sağlandığı
halde taraf kısmında bu orantının kurulamaması..

İdeoloji gerçek anlamda yok,zamanında ne hedef
gösterildiyse onun peşinde koşturmaca,güncelleme
yok,kaldı ki komunizm tehlikesine!!??karşı yetişen
adamlar,doğanın işleyişine engel olabilirler mi?Isınan su
100 derecede kaynar,belki geciktirebilirler ama su yolunu
her zaman bulur..



__________________
Konfüçyüs:"Bir Devlet aklın ilkelerine göre yönetiliyorsa, düşkünlük ve yoksulluk yüz karasıdır.Bir Devlet aklın ilkeleriyle yönetilmiyorsa,o zaman da, zenginlik ve şan şeref utanç verici şeylerdir."
Yukarı dön Göster İbrahimizm's Profil Diğer Mesajlarını Ara: İbrahimizm
 
İbrahimizm
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 22 aralik 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 127
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı İbrahimizm

Kapitalist abd kendi yönetim anlayışını sürekli ihraç
etti.Ben aslında halkçı demokrasi istiyorum diyen
lütfenin aksine bizler kapitalizmle bugünlere
geldik..Bizler neden kapitalistiz?

Anadolu halkı saftır,temizdir,misafir
perverdir,haksızlığın   karşısında, mazlumun hep
yanındadır,en yoksulunun kapısını çalsanız da sizi
ötelemez,karnınızı doyurur size tanrı misafiri gözüyle
bakar..öyleyse biz neden kapitalistiz?Giydirdikleri frenk
elbisesi içinde işte tamam sen busun diyorlar da,aynadaki
hala bir acip görüyor kendini..büyüklerim bilir dedi
demesine de..alışamadı bir türlü..ama yinede bu temiz,saf
adam kendini idare edenleri de oğlu bildi,evladını göreve
çağıranları da oğlu,kızı atası bildi..söylediği hep şu
oldu,vatan sağolsun,yani varlığımız birliğimiz adına ne
yapılsa helaldir..o hep öyle bildi..bu frenk elbisesi
hala eskimedi mi?

Biz neden kapitalistiz?
Kapitalist vicdan sahibi..nasılda bu iki kelime sırıttı
yanyana...

__________________
Konfüçyüs:"Bir Devlet aklın ilkelerine göre yönetiliyorsa, düşkünlük ve yoksulluk yüz karasıdır.Bir Devlet aklın ilkeleriyle yönetilmiyorsa,o zaman da, zenginlik ve şan şeref utanç verici şeylerdir."
Yukarı dön Göster İbrahimizm's Profil Diğer Mesajlarını Ara: İbrahimizm
 
hasakcay
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 22 ocak 2008
Gönderilenler: 1236
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasakcay

Merhaba. Görüşünüzü açıkladığınız için teşekkür ederim. Aklıma iki soru geliyor. Lütfen cevaplar mısınız.

(1)Darbe yasa dışıdır ama bizde onun yasal gerekçesi var. Bu çelişki nasıl giderilir? 

TSK İç Hizmet Yasası Madde 35: Silahlı Kuvvetlerin görevi Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.

TSK İç Hizmet Yönetmeliği Madde 85: Görevi yurdu ve cumhuriyeti içe ve dışa karşı lüzumunda silahla korumak olan Silahlı Kuvvetlerde her asker kendine düşeni... icabında son kuvvetini sarf ederek yapmaya mecburdur.

 

(2)TSK aradan çekilirse laiklik ilkesi, dolayısıyla, laik cumhuriyet sahipsiz kalır mı?

 

Sevgi ile,

Hasan Akçay



__________________
hasanakcay.net
allahindini.net
Yukarı dön Göster hasakcay's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasakcay
 
evrensel
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 16 kasim 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 422
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı evrensel

Selam Sevgili Hasan Akçay abi,

Tsk bu ülkede üzülerek belirtmeliyimki,Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumak maskesi altında dışarıdan ihraç edilen doktrinler'i uygulamak zorunda kalmıştır...

Sebebi ise stratejik ortaklık adı altında kostümler'in evvelinde biçilmiş olmasıdır...

Tsk bu ülkede ihtilaller yaparken hangi gerekçelerle meşru zemin hazırlayıp yaptı onu irdelemek lazım...!

Bu ülkede her zaman suni düşmanlıklar körüklenmedimi?

Bunlar kimler ve ne adına yapıldı?

Bu ülkede ideolojik eğitimi dayatanlar kimlerdi?

Ne uğruna bunu yaptılar?

Yasak, baskı ve dışlamalarla dolu eğitim-öğretimler kimler ve ne adına yapıldı?..!

Acaba yüksek duvarlarla ve dikenli tellerle çevrili okullarda, “rahat-hazır ol” komutlarıyla başlayan...!

Resmi hurafelerle dolu derslerle devam eden...!

Diğer farklı inançların, kimliklerin, değerlerin, dillerin ve kültürlerin yok sayıldığı bu seküler ve zorunlu eğitim kimler ve ne adına yapıldı?

Bizler'e hep masallar anlatılıp duruldu...!

Artık resmi tarihin hurafelerine, efsanelerine kanacak değiliz...!

Bu ülkede Tsk'nın yetki ve sorumlulukları belirlenmeli ve bir daha ülkeyi geriye götürecek ihtilaller'in önü kapanmalıdırki, halk rahat bir nefes alabilsin...!

Eğiitim ve öğretim yeniden çerçevesi çizilip aradaki engeller'in kaldırılması lazımdırki,bir daha bu ülke insan'ı birbirler'ine girip kavga etmesinler...!

Biz özgürce düşünebilmeyi, konuşabilmeyi ve yaşamayı istiyoruz...!

Egemenlerin köhne düşüncelerini, ideolojilerini ve yalanlarını ezberlemeyi değil...!

Eğitimde ayrımcılığın, dayatmacılığın, inkarın ve ötekileştirmenin bütün çeşitlerine karşıyız...

Darbe dönemlerinden kalma eğitim programlarına, emir-itaat kültürünü besleyen ritüellere ve resmi ideolojiyle dolu derslere artık son verilmesini istiyoruz...

Tek tip ve yasakçı kılık-kıyafet yönetmelikleri, hem öğrenciler hem de öğretmenler için derhal kaldırılmalıdır...

Özgürlük, adalet ve barış temelinde farklılıkları yok saymayan ve kimsenin inancı ve kimliğinden ötürü dışlanmadığı bir eğitim-öğretim ortamı oluşturulmalı, herkese ibadet, kendini ifade etme, temel hak ve özgürlüklerini yaşama hakkı tanınmalıdır...!

Bu ülke ne zaman özgürleştirilip kendi halk'ından korkmayan büyükler'in yetişmesinin önü açılırsa,işte o zaman hiçbirşeye gerek kalmayacaktır...!

 



__________________
BİLİNÇSİZ BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKAN ALIŞKANLIKLARIN BEDELİNİ HİSSİZLEŞEREK ÖDERİZ...
Yukarı dön Göster evrensel's Profil Diğer Mesajlarını Ara: evrensel
 
İbrahimizm
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 22 aralik 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 127
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı İbrahimizm

Milleti bir haline bırakamadılar çünkü bu millet hala
cahildir işte bu sebeple onların yönetimleri şu erklerin
elinde olmalıdır ki herkes selamet içinde olsun..

Millete bir güvenemediler gitti,bırakın düşe kalka da
olsa ilerlesin ama olmaz erk illa bizde olacak,şimdi bu
yarım akıllılar kazandıkları parayı bir günde yerler evi
köyü de ertesi gün satarlar..onun için millet iradesi adı
altında mevcut işleyişe bakarız,baktık ki rayından
çıkıyor hemen müdahale eder gereğini yaparız..kim bu
milleti,milletten daha çok düşünen vatan evlatları..??

35.maddeninde 85.maddeninde anlattığı budur hele 85 ki iç
düşmanları!!??bile silahla ortadan kaldırma yönlü..

herşey değişiyor ama bunlar hala sabit kalacaklar?herşey
her zaman hep böyle gidecek..?

İnsanız..

korunan ve kollanan şimdi ki düzende insanlar,insanca
yaşayabiliyorlar mı?
neden varım,nereden geldim nereye gideceğim sorgularına
bile geçim kaygısından zaman ayıramayan kitle haline
getirilmiş bu halk,kimler eliyle?işte bu sistemin bekçi
ve devamını isteyenlerce..ne yapılmalı..?

Bir kere şu düşünen gurubun önü kesilmemeli,adam yerine
konmalılar,rütbe veya makam yükseldi diye bilgin olmaz
insan,insan ancak düşünerek aklederek bir sonuca
varır..bu göz ardı ediliyor..içerde bilenler
desteklenmeli ki rayında ilerlesin herşey..

aklı havada çoğunluk erki yerine aklı başında tek kişi
olsun yeter bu millet düze çıkar..

__________________
Konfüçyüs:"Bir Devlet aklın ilkelerine göre yönetiliyorsa, düşkünlük ve yoksulluk yüz karasıdır.Bir Devlet aklın ilkeleriyle yönetilmiyorsa,o zaman da, zenginlik ve şan şeref utanç verici şeylerdir."
Yukarı dön Göster İbrahimizm's Profil Diğer Mesajlarını Ara: İbrahimizm
 
İbrahimizm
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 22 aralik 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 127
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı İbrahimizm

Velhasılı milleti milletten daha çok düşünenler!!??...(ki
bir rejim kaygısıdır gidiyor..)asıl bu milletin önündeki en
büyük engeldir,onların umurlarında olan yalnızca,bağnaz ve
yaşanmaz gördükleri dini anlayışın sisteme hakim olmamasına
bakmaktır...senin işin ne?ben kasabım..peki su tesisatından
anlar mısın?anlamam..o halde burada işin ne?hımm
görev..yani bunların aslı astarı savunmaları özürleri falan
toptan palavradır..işini yap..sen devletin ordusu
ol..meclis seni yönlendirebilsin,sen meclise yön
verme..hala taş devrinden kalmış fikirlerle
yaşıyorlar..burası iran olur mu?olmaz kardeşim...ama burası
küçük amerika olur mu?oldu bile..

__________________
Konfüçyüs:"Bir Devlet aklın ilkelerine göre yönetiliyorsa, düşkünlük ve yoksulluk yüz karasıdır.Bir Devlet aklın ilkeleriyle yönetilmiyorsa,o zaman da, zenginlik ve şan şeref utanç verici şeylerdir."
Yukarı dön Göster İbrahimizm's Profil Diğer Mesajlarını Ara: İbrahimizm
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats