HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Hükümleri ve Kavramları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Hükümleri ve Kavramları
Konu Konu: Lâ İlâhe İllâllah’a Kilitlenmek Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
zaza
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 09 mart 2006
Gönderilenler: 54
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı zaza

Lâ İlâhe İllâllah’a Kilitlenmek

İktibas Dergisi, Ramazan Yazçiçek, Sayı 309, Eylül 2004.

İki Cehennemi Yaşamak

Günümüz insanı, modernizm ile gelenekçilik arasında iki cehennemi yaşamaktadır. Modern olana teslimiyet ile geleneksel olanı sürdürmenin kuşatmasındadır insan. İnsanın, Allah tanımaz ütopyaya teslimiyeti, tükenmesidir. Çünkü pozitivist talep, manevî olan her bir değere düşmandır. İnsanın, olduğu hal üzere kalması, geçmişin ayıklanmamış geleneğine mahkumiyettir ki, modern olanın kuşatmasından daha az riskli değildir. Modern olanda tükenmek veya geleneğe tabiiyette devamlılık, doğru ile yanlışın harmanlandığı bataklığa rıza göstermektir.

Gelenek ve modern eğilimli değişik siyasal öneriler, ideal yönetim tanımlarında; eşitlik, adalet, özgürlük gibi kavramları ön plana çıkarmışlardır. Bir de bunların yanında ütopik tasarımlar vardır ve bunlar, ya özendirici ya da korkutucudurlar. Diğer öneri ve uygulamalarla birlikte bunların genel karakteri, vahyi ve insanî gerçekliği bir bütün olarak dikkate almamış olmalarıdır.

Bu bağlamda farklı izm ve yönelişleri, modernizm ve gelenekçilik iki üst kimliği altında toplayabiliriz diye düşünüyoruz. Üst ayrımını yaptığımız bu yönelimlerin ortak paydası, İslâm vahyinin dışında mutlak değer kriteri/leri üzerine oturmuş olmalarıdır.

Geçmişten günümüze vahyi devre dışı bırakan eğilimler geçici oldukları gibi tarih sahnesinden çekilmeleri de kaçınılmaz olmuştur. Çözümsüz oluşları da burada yatmaktadır kanaâtindeyiz. Başarıları mevziîdir, keza ortaya koydukları, kalıcı ve faydalı olmanın çok uzağındadır. Zira bu iki unsur, bir olgunun doğruyu işaret/temsil etmesi noktasında önemli hatta belirleyicidir.

Bugün tehdidi altında olunan globalleşme de unutulmamalıdır ki ne mutlak ne de tartışmasızdır. Zira tarih bir çok üretmelere şahit olduğu gibi bir o kadar da bunların tarih sahnesinden çekildiğine şahitlik etmiştir. Yine tarih güneş batmaz imparatorluklara tanıklık ettiği gibi kudretinden hiç bir şey eksilmeyecek sanılan nice firavunlara da tanıklık etmiştir. Zamanında nice yenilmez sanılanlar bugün papirüsleri süslemenin ötesinde bir işe yaramamakta çoğu kez isimleri bile hatırlanamamaktadır. Dolayısıyla ne dünün gelenekleri ne de günümüzün modern izmleri ebedidir.

İnsanın, modernitenin kuşatmasından ve geleneğin gizeminden kurtulma zorunluluğu vardır. Bunun, sosyaliteye direnme ile olmayacağı kanaâtindeyiz. Çözüm, tarihin çöplüğüne razı olmanın dışında bir yerde aranmalıdır. Bu zorunluluğu aşma, bir bilinç ve buna dayalı olarak da pratik geliştirmeden olası gözükmüyor. Dolayısıyla bireysel değişim ve toplumsal dönüşümü mümkün hatta zorunlu kılacak inşâî bir potansiyel keşfine yeniden ihtiyaç vardır.

Lâ İlâhe İllâllah’a Kilitlenmek

İnsanlık tarihiyle birlikte sürekliliği kesintiye uğramayan tek değer, vahyin işaret ettiği tevhidtir. Karşısındaki şirke de tanımını veren aslında yine tevhidin tanımıdır. Değişen sorunlara değişmeyen değerlerle çözüm bulma dinamizmi, çağı şekillendirme ve dizayn etmede başat rol oynama kabiliyeti, "lâ İlâhe illâllah" eksenli ebedî İslâm inancındadır. Gelip geçmiş izm ve paradigmalar, çağı şekillendirebilecek bir yaklaşım olmadıkları gibi bu potansiyele de sahip değillerdir. Aksine bunlar, tarihin/çağın şekillendirdiği zihin ürünü birer felsefî yaklaşımdan öteye gidememişlerdir. Ancak maddi ve manevi bütün unsurlarıyla medeniyet inşâ etmiş "lâ İlâhe illâllah" inancı, çağı şekillendirmeye ma’tûf epistemik ve tecrübî imkanlarıyla medeniyetini yeniden inşâ yetkinliğine sahiptir. Bu potansiyel onun İlâhi bir sistem oluşundan kaynaklanmaktadır.

Binaenaleyh çözüm vardır ve adeta göremeyeceğimiz kadar yakınımızdadır. Bu, "Lâ İlâhe İllâllah" hakikatıdır. Farklı bir ifadeyle değişim bilinci de, alternatif pratik de özün özetinde saklıdır. Buna ulaşmanın yolu, inananların inandıklarını söyledikleri asıllarına dönmeleri, inanmayanların ise iki cehennemden birine razı olmayarak çözüm keşfine çıkmalarındadır.

İslâm, tarih boyunca yaşama müdahale hedefli olmuştur ve müdahale karakteri de hiç değişmemiştir. İslâm, vahye rağmen merkeze alınanlara itibar etmediği gibi bireysel ve toplumsal yaşama müdahalesini hep tevhid; yani "Lâ İlâhe İllâllah" eksenli kılmıştır. Bu, ister kadîm dönemlerde olsun isterse modern toplumların problemlerine dayalı olarak gelişen sorunlar karşısında olsun fark etmez. Dolayısıyla İslâmî anlayışta süreklilik, üretilmiş değerlere karşı netlik ve kararlılığı muhafaza ile sağlanabilir.

Ancak günümüzde tehlike, "Lâ İlâhe İllâllah"ın, profan veya metafizik yönelimlere eklemlenmesindedir. Bizce İslâmî popülizm(!), sosyolojisi reddedilen diğer paradigmalardan daha az tehlikeli değildir. Bu sebeple adı ne olursa olsun İslâm, beşeri bir paradigmaya eklemlenmeden kendi inanç ve yöntem gerçekliği içerisinde sahiplenilmelidir.

İslâm, sosyal-siyasal hayata müdahaleyi gerekli gördüğü gibi bunun imanın zorunlu sonucu olduğunu gündeme taşımayı da ihmal etmez. Bu sebeple islâm, her sapmada vahye rücû edişi telkin eder. Vahye dönüşte öncelik, tevhîd ve ümmet bilincini yeniden ihya ile mümkündür. Çünkü sonraki sorunların çözümü bu merkezi noktanın doğru anlaşılmasına bağlıdır. Biz, bu ahenk ve bütünlüğü, "İslâmî bütüncü yaklaşım" olarak tanımlamış; bunu, İslâm’ın sosyal yaşama müdahale talebi yani bütüncü özelliğinin gereği olarak izah etmiştik. Buradan hareketle, "gökte İlâh olanın yerde de İlâh olduğu", "yaratmanın da emrin de Allah’a ait olduğu" hakikatini hatırlatmıştık. Bu ön değerlendirmeden sonra şimdi de, İslâm’a bütüncül yaklaşımın, ancak tevhide yani "Lâ İlâhe İllâllah"a kilitlenmek ile yaşama aktarılabileceğini izaha çalışacağız.

"Lâ İlâhe İllâllah" İmanî Zorunluluktur.

Tevhid, birlemek; Allah’tan başka İlâh olmadığına inanmaktır. Bu tanım İlâh kavramının anlamıyla yakından ilgilidir. İlâh, yaratmada eşi ve dengi olmadığı gibi emr, irade, kudret ve otoritesinde de eşi ve ortağı olmayandır. Hangi anlamda olursa olsun; ister umut ve korkuların sevk ettiği duygusal yönelişler şeklinde, ister Allah katında bir vesile ya da aracı arama tavrı içinde, isterse toplumsal ve siyasal planda egemen beşeri yasa ve düzenlere uyup, itaat etmek şeklinde olsun Allah’tan başkasını bu mevkiye koymak Allah’tan başkasını İlâh edinmektir. Kur’an’ın bize öğrettiği İlâh kavramının anlam bütünlüğü; İlâhın bir tek İlâh olduğu, yaratanın ancak "O" olduğu, yaratamayanların yaratan gibi olmadığı, O’nun göklerin ve yerin İlâhı olduğu; rızıklandıranın, gaybı bilenin, evirip çevirenin, yaratma gibi emrin de kendisine ait olduğu şeklindedir. Tevhid inancında dualar Allah’a yapılır ve dualara ancak O cevap verebilir. Yaratan, diriltecek ve daha sonra hesaba çekecek O’dur. İzni olmadan hiç bir şefaât ve şefaâtçinin fayda vermediği es-Sâmed olan da O’dur. Dilediklerini rahmetiyle yargılayacak da yine O’dur.

"İlâhınız bir tek Allah’tır. O’ndan başka İlâh yoktur."

Kur’an-ı Kerim muhatabını terbiye etme ve onu hareket adamı kılma merhalelerinin hiç birinde "lâ İlâhe illâllah"tan bahsetmeyi ertelememiştir. Bireysel ve toplumsal yaşamın her merhalesinde kılavuz "o" olmuştur. Bu hassasiyet, Peygamberimizin de her söz ve pratiğinde aşikardır. Zira bu inşâ parolası, salt bir akide olmayıp yaşamın tümüne müdahaleyi hedefleyen İlâhi yönlendirme bütünüdür.

"Lâ İlâhe İllâllah", iman ile küfrün yol ayırımıdır. Varlığın gayesi/yaratılışın gerekçesi olan kulluk, ancak "Lâ İlâhe İllâllah" hakikatinin doğru anlaşılması ile gerçekleşebilir. Bu kabul, sözün telâffuzundan öte anlamıyla birlikte gereklerine teslim olmakla sağlanır. İnsan-Allah, insan-çevre ilişkisi, bu hakikatin içselleşirken sosyalleşmesi üzerine anlam kazanır. Bu tercih öylesine ehemmiyet arz eder ki, "o" doğru anlaşıldığında her şey doğru anlaşılacak; "o" yanlış anlaşıldığında her şey yanlış anlaşılacaktır. Zira bu hakikat bir defaya mahsus bir kabul itirafı olmayıp karşılaşılan her bir sorun karşısında kendisine yeniden başvurulması gerekli bir ölçü, formül hatta mutlak bir kriterdir. Yaşama dair değişkenler karşısında tevhidin gözetilmemesi, doğru yoldan sapma riskini kaçınılmaz kılacaktır.
İlkokulda öğrenilmeye başlanan harfler ve rakamlar yaşamın sonraki her bir okuma-yazma eyleminde nasıl zorunlu ise "müslümanca" duruş belirleyebilmek için de yaşamın her anında "lâ İlâhe İllâllah" öylece bir zorunluluktur.

Hafızada tutulması açısından vermek istediğim bir örnek de çarpım tablosu (kerrat cetveli)dur. Çarpım tablosu, ilkokul matematiğinde öğrenilir. Bu bilgi, daha sonra bir tarafa bırakılmayıp matematiksel işlemlerde esas alınır. Bir işlemin en basitinden en karmaşığına kadar doğru yapılabilmesi için bu cetveli ilk öğrenildiği değerleriyle kullanma zorunluluğu vardır. İşte öylece "lâ İlâhe İllâllah"ta önce ve sonra bir zorunluluktur ve yaşamın her anında ve de alanında gerekli ve değişmez bir ölçüdür. Hülâsa yaşamak için nefes almak nasıl bir zorunluluk ise doğru inanç ve istikamet için de "lâ İlâhe İllâllah" öylece zorunluluktur. Zira o, bir yapıyı ayakta tutan; temel, sorunlu sütunlar gibi hayat-memat meselesidir.

Lâ İlâhe İllâllah, Mücadeleye Rengini Vermiştir

İlâhi mesaja muhatap olan insanın karşılaştığı ilk çağrı, yaratanın biricik Rabb olduğu uyarısıdır. Ve son emir de tevhidin, toplumsal boyuttaki karşılığı olan dini Allah’a has kılmadır. Bu, Allah nezdinde dinin ancak İslâm olduğu ve ondan başka dinin kabul olunmayacağı çağrısıdır.

Peygamberlerin mücadele tarihine baktığımızda herşeyin kendisiyle anlam bulduğu, her tavrın kendisine endekslendiği nokta, tevhid yani "lâ İlâhe İllâllah" olmuştur. Peygamberimiz, bu değeri hep canlı tutmuş, onun, arı-duru saflığı hep muhafaza edilmiştir. İlk gelen hakikatle birlikte son hakikatte de bu nokta vurgulanmıştır.

Peygamberimiz (s), son hastalığının ızdırabı içinde ümmetini tevhide karşı duyarlı olmaya çağırıyordu. Yaşamının son anında dahi O’nun, "lâ İlâhe İllâllah" hakikatini canlı tutmaya çaba sarf ettiğini görmekteyiz. O, kendisinden sonra muhtemel şirk tehlikesine karşı ümmetini uyarırken, tevhid toplumunun oluşmasının da ancak "lâ İlâhe İllâllah"a kilitlenmek ile mümkün olabileceğini öğretiyordu bizlere.

Kur’an’ın muhatabına kazandırdığı bu hassasiyet davet tarihine adeta rengini vermiştir. Davetin her safhasında "lâ İlâhe İllâllah" mührünü görmek mümkündür. "Lâ İlâhe İllâllah" bütünlüğü, iki temel başat karakter ile ön plana çıkar. Bu özellikler, netlik ve kararlılıktır. Bu temel ayraçlar İslâm davet tarihi boyunca, tevhid akidesinden ayrılmaz prensipler olmuşlardır. Bu bütünlüğün, akide, amel ve hareketi kapsadığı kanaâtindeyiz. Bütün bunlara yön ve renk veren aslî unsur yine "lâ İlâhe İllâllah"tır.

Mücadele tarihinde peygamberlere yapılan nice teklifler vardır ki salt aklî değerlendirmeyle bakıldığında cazip, hatta nihaî hedefe götürücü gibi gözükebilir. Bunların içinde, mal-mülk, başkanlık, kadın ve daha başka dünyalık teklifler olduğu bilinen gerçeklerdir. Peygamberimiz (s)’in kendisine yapılan tekliflere verdiği cevaplar tarihsel birer vakıadan öte ümmetin önüne konulan yol işaretleridir. Bu örneklik bütün İslâm tarihi boyunca yaşanmıştır. Dolayısıyla bu örnekler sonraki kuşaklar için haberî olmaktan öte inşâî nitelik taşımaktadırlar. Bu sebeple ilkeselliğe riayet, dönemsel olmayıp neredeyse bütün peygamberlerin davet aşamalarında vardır; dolayısıyla evrenseldir.

İslâm, olaylara faydacı bir yaklaşımla bakmayı baştan reddeder. Ayrıcalıklı statülere; başkanlık, reislik, zenginlik gibi fırsatlara ulaşmak, ‘istediğini gerçekleştirmek için imkan’ olarak düşünülebilir. Ancak bütün bunlar kolaycı ve sınırlı mantık ürünü yaklaşımlardır ve Peygamberî tarz olmadığı görülmektedir.

Allah Resulüne (s) yapılan uzlaşı tekliflerine verdiği cevaplar da maalesef sonraki kuşaklar tarafından gereği gibi değerlendirilmemiştir. Bu tekliflerin, davetin en zorlu dönemlerinde yapılıyor olması da manidardır. Ancak yaşanılan zorluklar takınılması gerekli tavrı değiştirmiyordu. Peygamberimiz, Ebu Cehil’in, "bizden istediğin nedir?" sorusuna verdiği cevapta net ve kararlıdır: "Sadece putlardan vazgeçip Allah’u Teâla’ya ibadet etmenizdir." Ebu Cehil’in, "sen bizden başka bir şey isteyemez misin?" teklifine karşılık ise Allah Rasûlü; "gökyüzünden güneşi indirip elime koysalar yine bu sözden yani "lâ İlâhe İllâllah"tan vaz geçmem" diyordu. Peygamberimiz, mücadelenin her aşamasında tevhidî tavrını tekrarlamıştır. O, "lâ İlâhe İllâllah"a muhalif çözüm (!) önerilerine yönelik, "Ben huzur ve rahat aramaya görevli değilim. Hicrette Allah-u Teâlâ’nın emrini beklerim. Ne emrederse ona göre hareket ederim" diyerek stratejisinin de Allah (c)’ın emirine dayalı olduğunu bildirmiştir. Görülüyor ki, davanın, başı da sonu da aynı hakikattır. Bununla da yaşanılanların, anın haberî olmakla birlikte sonraki kuşaklar için inşâî bir nitelik taşıdığı tescil edilmektedir.

Peygamberimizin Ebu Cehil’e cevabındaki "Sadece putlardan vazgeçmeniz", farklı ifadelendirmeyle; "Allah’tan başka İlâh olmadığına inanmanız" uyarısını onlar çok iyi anlıyorlardı. Onlar, dini, bütünüyle Allah’a has kılmanın, hayatlarına nasıl bir değişim getireceğinin farkındaydılar. Nitekim davetin zorlu yıllarında, "Mekke halkının, "Ya Muhammed! eğer dilersen biz senin tanrına tapalım. Sen de bizim tanrılarımıza tap" dediklerinde, Allah, ümit ve direniş telkiniyle, "yalnız Allah’a kulluk et" diye emrediyordu.
Tevhid mücadele tarihinde çok farklı değişim gerekleri bu olgu ile anlam kazanmış, değişimin yönünü bu kelime belirlemiştir. Rasûlullah (s), "Ey insanlar lâ İlâhe İllâllah deyin felâhı bulacaksınız" derken, Ebu Lehep ise ardından giderek; "bu adam sizi Lât ve Uzzâ’dan uzaklaştırıp bid’ate ve sapıklığa götürmek istiyor. Sözlerini hiç dinlemeyin ve O’na itaât etmeyin. Bu yalancıdır" diyordu. Ebu Lehep bunu söylerken kendisinden istenenin kuşkusuz sadece lafızdan ibaret bir kabul itirafı olmadığını iyi biliyordu. Arap toplumunda akrabalık bağı son derece ehemmiyetliydi. O’nun, böyle bir yapıda karşı çıkmayı göze alması, değişim talebinin boyutunu ortaya koymaktadır. O’nun, Kur’an’da ismiyle zikredilmeye taşıyan canhıraş karşı çıkışı bundandı. O, Peygamber yakını olması itibariyle mesajı etkisiz kılmaya çalışırken, buna mukabil Peygamberimiz(s)’de yakınlarına rağmen dinin değişmezlerini yani lâ  İlâhe İllâllah’ı tekrarlıyordu.

Sözün Özü

Sözün özü, "lâ İlâhe İllâllah" hakikatinin doğru anlaşılması her meselenin doğru anlaşılmasını sağlayacaktır. Çünkü o söz, var oluş hakikatinin önü ve sonudur. O söz, özdür. ‘Kopmak bilmez kulp’ olarak ona kilitlenmek, ona tutunmak zorunluluğumuz vardır. İslâmî kimliğin başlangıcı olan iman için "lâ İlâhe İllâllah" gerekli olduğu gibi, İslâmî mücadelenin sonu olan şahitlik de vefa da yine "lâ İlâhe İllâllah" ile mümkündür. Bu mübarek kelime salt bir akide olmayıp yaşamın tümüne müdahaleyi hedefleyen İlâhi bir yönlendirmedir.
İslâm açısından sorunların farklılaşması çözüm arayışında başvuru kaynağını değiştirmemektedir. Adres vahiydir. Bunun özeti de "Lâ İlâhe İllâllah"dır. Lâ İlâhe İllâllah’ı sorunlara uyarlamak, tecdidtir. Her peygamberde gördüğümüz kendi kavminin sapmasına yönelik, "lâ İlâhe illallah" mesajının tekrarıdır. Çünkü çözüm ondadır. Peygamberliğin sona ermesiyle ihya hareketlerinde de sorunlara Lâ İlâhe İllâllah ile çözüm arama esastır.
Bu mübarek kelimenin süreç içerisinde içinin boşalması; yükümlü olunmayan, tekrarlanan, anlamsız bir söze(!) dönüşmesi, onu olduğu yerde bırakmayı değil bilakis daha bir kaygı ve coşkuyla bu kelimeye yönelmeyi ona kilitlenmeyi zorunlu kılmaktadır. Çünkü inanmayanların sorunu onunladır. Biz de inanıyoruz ki çözüm ondadır. Modernlik ve gelenek kıskacında ızdırap çeken günümüz insanı için çare öze dönüştür. Zira köpük gider öz kalır.
O halde ilk günkü gibi, ertelemeden, hem de şimdi: Lâ İlâhe İllâllah.
1- Bkz.: Yazçiçek, Ramazan "İslam’a Bütüncü Yaklaşım ya da Tevhid", İktibas Dergisi, Ankara, 2004 s: 305, s. 30-37.
2- Bakara, 2/163; Bkz.: Maide, 5/73; En’am, 6/19.
3- Bkz.: Mevdudî, Kur’an’ı Kerimde Dört Terim, Türkçesi:Cahit Koytak, Seçkin Yayınları, İstanbul, 1990, s. 23-50; Mevdudî, İslâmîKavramlar, Türkçesi: Süleyman Akyüz, Pınar Yayınları, İstanbul, 1991; Kutup, Muhammed La İlâhe İllallah, Çev.: M. Lütfü Özbey, İhtar Yayıncılık, İstanbul, 1996; Kavram, "Tevhid" , İktibas, Ankara, 2004, s: 307, s. 8-18.
4- Zariyat, 51/ 56.
5- Bkz: Sahîh-i Buhârî ve Tercemesi, Terc.: Mehmed Sofuoğlu, Ötüken. İstanbul, 1987, 9/4133.
6- İbn İshak, Siyer, Yayına haz.: Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Çev.: Sezai Özel, Akabe Yayınları, İstanbul, 1988, s. 257, 267; Siret-i İbn-i Hişam, Terc. Müterc.: Hasan Ege, Kahraman Yayınları, İstanbul, 1985, 1/389.
7- Mahmud Esad Seydişehri, Tarihi Dini İslâm, Sadeleştiren: A. Lütfi Kazancı, Osman Kazancı, Marifet Yayınları, İstanbul, 1995, s. 420
8- Tarih-i Taberî Terc. Müellifi: Ebu Ca’fer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Can Kitapevi, Musatfa Can, İstanbul, 1982, 2/ 369.
9- Zümer, 39/64,65,66.
10- Mevdudi, Tevhid Mücadelesi, Türkçesi: Ahmed Asrar, Pınar Yay. İstanbul, 1985, 3/170.

Yukarı dön Göster zaza's Profil Diğer Mesajlarını Ara: zaza
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

İslamın en temel özelliği olan Haniflik nedir?

Haniflik, Lailahe İllallah'ı Anlamak ve Kabul Etmektir.

Haniflik, Lailahe İllallah'a Uygun Hayat Sürmek ve Bu Uğurda Mücadele Vermektir.

Haniflik İslam Binasının Temelidir. İslam Dininin Omurga Konusudur. islam Dininin En Temel Özelliğidir. İslam Dini Hanif Bazlı, Monoteist Tabanlı Bir Dindir.

Haniflik Çekirdek İmandır. Başlangıç Noktasıdır. İslam Dininin Giriş Kapısıdır. Önce Hanif Olursunuz, Sonra Müslüman, Sonra Mümin.

Haniflik şirksiz imandır. Gizli-açık, soyut-somut her türlü şirkten sakınmaktır. Haniflikte ideal nokta "sıfır şirk"tir.

Hz. Muhammed ve Diğer Tüm Peygamberlerimiz Haniftir. Onlar Hanifliğin Başöğretmenleridir. Tüm Peygamberlerimiz Hanifliği tebliğ etmişlerdir. Haniflik için mücadele Vermişlerdir. Haniflik uğruna dövülmüşler, sürülmüşler ve öldürülmüşlerdir.

Atamız İbrahim’in Çağları Aşan Yegane Mesajı da, Yegane Mirası da Hanifliktir.

Üç semavi din mensubu için biricik referans noktası Ataları İbrahim'in Hanifliğidir, Hanif Karakteridir. 

Allah'ı birlemeyi hayatın odağına oturtma anlayışı, Ehl-i Kitap ile aramızdaki "ortak söz"dür.

Haniflik kimsenin tekelinde değildir. Allah'ı birleyen herkes haniftir.

HANİFLİĞİN İLKELERİ

Zuhruf 26-   Bir zaman İbrahim, babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."

Zuhruf 27-   "Yalnız beni yaratana kulluk ederim. Bana, O kılavuzluk edecektir."

Zuhruf 28-   O, sözünü,
kendinden sonra yaşayacak bir mesaj yaptı ki, insanlar hakka dönebilsinler.

   1-     İnsanların -Allah’ın dışındaki- taptıklarından uzak olmak.

   2-     Yalnız yaratana kulluk etmek.

   3-     Sadece Allah’ın kılavuzlayıcılığına inanmak.


http://63.231.71.139/hanifnet/hanifliknedir/index.html




__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Mircan
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 25 agustos 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1277
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Mircan

Selam,

Din=tevhiddir yani din tevhidden ibarettir.En güzel özet budur diye düşünüyorum.

Detay içinde arkadaşlarla hemfikir olduğumuda ayrıca belirtmek isterim.

Yukarı dön Göster Mircan's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Mircan
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats