HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Cemaatler, Tarikatlar, Mezhepler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Cemaatler, Tarikatlar, Mezhepler
Konu Konu: BARAKA-BUDA-MEVLANA-SEMA GARİP BİR İSLAM Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Huysuz Melek
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 18 mart 2006
Yer: United States
Gönderilenler: 75
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Huysuz Melek

BARAKA-BUDA-MEVLANA-SEMA-GARİİP BİR İSLAM
1992 Montreal film festivali en iyi film ödülü alan BARAKA isimli filmi ilgiyle izledim. dünyanın çeşitli bölgelerinden gerek tabiat, gerek hayvan gerekse insan görüntüleriyle müzik eşliğinde, kafamızı avuçlayıp kendisine çeken bu filmde, insanın kendisini basit algılaması amaçlanmış olsa gerek diye düşünmeden alamadım kendimi. Çünkü dalgın ve düşünceli bir maymunun havuz sefasıyla başlayıp, budist putperestlerin günah çıkardığı denizle devam eden bu film aklı başında insanlar için ibretçiklerle dolu. Benim üzerinde durmak istediğim filmin aldığı ödülü hak edip etmemesi değil.




Filmin emekçilerinin insanlığa hangi gözle ve inançlara nasıl baktığı yeterince yansıtılmakta.

Bizi ilgilendiren kısmı inançların hafife alınarak -ve hepsi de birbirinden saçma- kanaatiyle takdim edilmesi ve bu takdimin içerisinde örneklendirmelerin bir kısmının da İslam'dan olmayışı.

Bir diğer husus ki bizi daha yakından ilgilendiriyor, garip âyinlerle tapındıkları mabudu memnun etmeye çalışan din mensuplarının arasında da İslamı temsilen SEMA GÖSTERİSİ YAPAN MEVLEVİLERİN AYİNLERİ’nin gösterilmesi idi. Elin gâvuru istediğini çeker istediğini gösterir tabii, bize mi soracak?

yapılan bu sema gösterilerinin ve ayinlerin İslamla hiçbir alakası olmadığını bilen bir müslüman olarak soruyorum:
"Bu Mevlevi semazenleri bu gün birçok yerde ne hakla İslamı veya müslümanları temsil ediyorlar?"
Yapılan bu sema gösterilerinin İslamla ne alakası var? Ne peygamberin, ne sahabenin, ne de onlardan sonraki hayırlı nesillerin bilmediği, yapmadığı bu işi İslamla ilintilendirenler şu suçları işlemiş olmaktalar.

1- İslamın orjinalinde olmayan bir merasimle hem kendilerini, hem de izleyenleri batıl bir manevi huzura (psikolojik yanılgıya) sevkediyorlar.

2- Bu merasimleri dindarlık adına izlemeye gelen -Allah için ameli az cimri- kimseler, asıl dindarlığın gereklerinden –yapacakları az ibadetten dahi- koparılmış oluyorlar.

3- Nitekim günümüzde Mevlana'nın kabrini ziyaret etmek dini bilmeyen halk ve cahil sosyete nezdinde büyük sevaplardan kabul edilmektedir.

4- İslamı hiç tanımayan kimselere bu gibi gösterilerin ulaşması, onların ilk olarak asılsız bir bid'atı İslamdandır diye kabul etmelerine sebep teşkil edeceğinden, onların bu gösterileri saçma bulması islamı reddetmelerine sebep olacaktır ve bu reddin müsebbibi de bu işlerle uğraşanlardır.

5- Bu sema gösterilerini ve bazı tarikatçıların uyduruk zikir metodlarını bu güne değin Türkiyedeki kafir medya insanları İslamdan ve müslümandan tiksindirmek için kullanmışlardır. Örneğin acz-i mendilerin –İslamda olmayan bir zikir olmasına rağmen- uzun saç ve sakallarını birbirine karıştırarak başlarını bir arkaya bir öne sallayıp garip sesler çıkarmaları gibi. Bunu onlar yapmış, kafirlerde Müslümanların aleyhine zehir gibi kullanmışlardır. Caferilerin zincirle kendilerini yaralamalarından tutun da, Rufâilerin kendilerine şiş sokmasına kadar birçok günahkarlık İslam diye takdim edileli beri Müslümanlar dinlerini kaybetmeye başlamışlardır.

6- Kendi memleketinde İslam garip hale gelmiş ve Müslüman ismiyle anılan insanlar İslamı bilmezlerken, bir de bu kozmopolit cehaletin dışarı İslâm diye sunulması bizler için ayıp olarak yeter. Ayrıca Allah'ın dinini reddedilmeye müsait hale getirenlerin günahı elbette kendi başlarını da yakacaktır.

7- Bu bidatların bir yıkıcı tarafı daha var ki Müslümanlar çaresiz kaldığı, köşeye sıkıştığı her dönemde çözümlerini İslama yakınlaşarak aramak yerine islamdan uzaklaşarak bulmuşlar ve bu kaçamak çözümler de gerçek çarelerin yerini aldığından artık çare aranmaz olmuştur. Örnek mi?

· Başörtüsüyle okula alınmayan öğrencinin okulun kapısında başını açması ve okuldan çıkınca örtüsünü takması veya şapka giymesi gibi.

· Başı açıklığı bir şekilde telafi ederek örtünmek isteyenlerin, uydurdukları moda kıyafetler gibi.

· İslam çatısı altında birleşmenin fedakarlıklarından kaçıp demokrasi şemsiyesine sığınmak gibi.

· Demokratik yollardan hükümet yaptığı adam asılmış olsa, çenesini tutsaydı deyip haklı olarak sıvışmak gibi.

· Dininin gereklerini ilmin menbaından öğrenmek ve hayatının dümenini elinde tutarak Allah'a kul olmak yerine bir efendinin eteğine tutunup cennete uçmak gibi.

· Namaz kılmak yerine bir hrıstiyan gibi diz çöküp dua etmekle yetinmek, gibi

· Zekat vermek yerine evlenen yavrucağızlarını Holiwood’a, Dubaiye balayına salmak gibi

· Oruç tutmak yerine yağlarım sarkmasın diye perhiz yapmak gibi

· Hacca gitmek yerine Mevlana’yı ziyaret etmek gibi kaçamak ibadetlerimiz,

· İslamın dışında böyle birçok dini rükünlerimiz olduğu gibi,

· Ne kadar çook dönseler de ne bir avuç yarma, ne de bir ölçek bulgur çıkmayacağı gibi.
 
Eklenme Tarihi: 03-09-2005
Yazarı: TasavvufaSon
Okunma Sayısı : 304  
http://www.tasavvufason.com/?mod=content&act=topicshow&a mp;id=112
Yukarı dön Göster Huysuz Melek's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Huysuz Melek
 
Semazen
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 ocak 2006
Gönderilenler: 679
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Semazen

 

Her insanın gönlü tekkedir


 

 

 

 

Marifatname sahibi Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin divanını okurken karşılaştığı şiirlerden bazıları ona çok tanıdık gelir. Mevlânâ’nın Divan-ı Kebir’ini okuyor gibi hisseder. Tetkik sonucunda Marifetname’de ve divanında Mevlânâ’nın şiirlerinin tercümesi olan 50 şiir bulur, 93 yaşındaki son Mesnevihan Şefik Can. Bugün sıkça rastlandığı gibi bu bir intihal, yani başkasının eserini kendininmiş gibi gösterme çabası değildir. Çünkü İbrahim Hakkı Hazretleri kitabında çeşitli İslam şairlerinden şiirler tercüme ettiğini söylemektedir, lakin isimlerini vermemektedir.

Tesbit edilen 50 şiir Konya Belediyesi tarafından kitap olarak bastırılır. Ve Şefik Can, İbrahim Hakkı’nın eserlerinden çıkardığı Mevlânâ’ya ait şiirleri ihtiva eden kitabı Fethullah Gülen Hocaefendi’ye şu satırlarla takdim eder: “Erzurumlu büyük mutasavvıf, veli İbrahim Hakkı Hazretleri’nin, Mevlânâ’nın asırlardır solmayan gül bahçesinden topladığı bu deste gülü yine Erzurumlu büyük, eşsiz, kamil insana takdim etmekle çok bahtiyarım. İmza: Erzurumlu bendeniz Şefik Can.”

İlerleyen yaşı ve rahatsızlıklarına rağmen Mevlânâ Hazretleri üzerine çalışmalarına devam eden Şefik Can’la Erzurum vurgularıyla başlayan sohbetimiz, asistanı Nur Hanım’ın da yardımıyla yine Erzurum’a yapılan atıflarla devam ediyor. İlkokulun ilk yıllarını “Padişahım çok yaşa”, son yıllarını “Mustafa Kemal Paşa çok yaşa” diyerek okuyan, Kuleli ve Harbiye gibi askeri okullarda eğitimini tamamlayıp, sonra yine askeri okullarda edebiyat öğretmenliği yapan Şefik Can Beyefendi ile gâh Mesnevi bahçelerinde dolaşarak, gâh yakın tarihimizin çelişkilerine uzanarak yaptığımız sohbete katılmak isterseniz, buyurun.

-Sizin dünyanızda Erzurum’un yeri nedir? Hangi özellikleri dolayısıyla bu şehir çok değerli insanlar yetiştiriyor?

Memleketimizle, hemşehrilik düşüncesiyle iftihar etmiyoruz, ama Erzurum da diğer şehirler gibi çok büyük adamlar yetiştirmiş. Daha Hz. Osman devrinde İslam orduları Kafkaslar’a kadar gittiler. Erzurum o zamanlar İslam’la müşerref oldu. Havası ve suyu çok güzel. İnsanları çok güzel. Tarihte de en fazla ezilen, en fazla istilalar gören bir memleket. Hakkında birçok kitaplar yazılmış. Bunların belki en iyisi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yazdığı Beş Şehir’deki Erzurum kısmıdır. Hem edip, hem şair, imanlı bir insan, çok severim Tanpınar’ı. Orada Erzurum yaşamaktadır.

-Babanız, Erzurum’da bir ilçede mektep hocalığı ve müftülük yapıyor. İbn-i Fariz Hazretlerinin divanını şerhettiğini söylüyorsunuz. Bir taşra ilindeki mektep hocasında bu seviye nasıl mümkün olabiliyor?

O dönemde ilim öğrenmek, ibadet telakki ediliyor. Yunus ne diyor; “İlim ilim bilmektir / İlim Hakkı bilmektir / Sen hakkı bilmezsen / Ya nice okumaktır”. Bu aşkın büyük tesiri olmuştur. Dedem Hacı Hilmi Efendi de Tebrizoğlu Medreresinde müderrismiş. Babam hem Dar’ül Muallimin’i bitirmiş, hem de medresede okumuş. Münevver hocalardandı. Birgün hocanın birisi zelzeleyi öküz boynuzunu salladı diye açıklamış. Hutbeden indikten sonra yanına gitmiş, demiş ki “Cenab-ı Hakkın bu dünyayı boşlukta tutma gücü yok mu ki onu öküzün boynuna koyuyorsun?”. Hoca da “Sen bilmiyor musun, Peygamberin bir hadisi vardır. Peygamber’e sormuşlar: Dünya bugün neyin üstünde. Buyurmuş ki öküzün” demiş. Yani Peygamberimiz’e burçları sormuşlar; balık burcu, boğa burcu... Belki onların ihlasını bulamayız ama bugün o cahil hocalar yoktur. Eski hamiyet kalmamıştır, o ayrı dava.

-Birçok şairi tedkik ettikten sonra Mevlânâ’yı tanıdığınızı söylüyorsunuz. Mevlânâ’ya Batı’da yakın hangi isimler var?

Goethe’nin Muhammed (a.s) adlı bir eseri var. İslamiyet’e hayran, Hz. Muhammed’i çok seviyor. Voltaire’in de Muhammed adında bir kitabı var. Katolik inancın etkisinde olduğu için pek takdir edemiyor. Halbuki Goethe Hz. Muhammed’e gönlünde yer vermiş, onun sesi Tanrı’nın sesidir, onu dinlemek lazım diyor. Hıristiyan olmasına rağmen bunu anlamış. Çünkü Hz. Muhammed büyük bir peygamber ve büyük bir insan. Sultanahmet’te bir dikilitaş var. O kocaman taş kocaman bir kayanın içinden yontularak çıkarılmış. Onu oymak için Mısır sıcağı altında kaç köle can verdi kırbaç altında. Onun gibi bütün şaheserler kölelerin eseri. Fakat ne Eflatun, ne Aristo, hatta peygamberlerden ne Hz. Musa, ne İsa kölelerle meşgul olmamış. Yalnız Hz. Muhammed köleler de insandır, onlara kendi yiyip, giydiklerinizden verin, onları azad etmek en büyük sevaptır diyerek ilk kez köleleri koruyor. 1824’te dünya milletleri köleliği kaldırma kararı aldılar ama yakın döneme kadar bu da sözde kaldı.

-Bugün süper güç olan Amerika’da en çok okunan kitapların başında Mesnevi’nin gelmesi ne anlama geliyor?

Mevlânâ tamamen Hz. Muhammed’in yolundadır. Dünya edipleri arasında hem büyük bir veli, büyük bir şair ve aynı zamanda çok müsamahakâr bir şahsiyet. Onun en büyük özelliği, tecelliye mazhar olduğu için insanı sevmesi. İnsanı sevmenin adeta Hakk’ı sevmek kadar değerli olduğunu anlatıyor. “Ve nefahtü fihi min ruhî” sırrınca, Cenab-ı Hak ruhumdan insana üfledim buyuruyor. Hâşâ Allah maddi bir varlık değil ki bildiğimiz gibi bir üfleme düşünelim. Anlamamız için. Yani her insanda onun bir emaneti var. İnsan olarak tekin değiliz. Yunus’un “Bir ben vardır bende benden içeri” dediği şey işte o emanettir.

Bu bedenin ötesinde Allah’la beraber yaşıyoruz. Kur’an’da “Nerede olursan ol ben seninle beraberim” diyor. Namaz kıldığımız, secde ettiğimiz zaman biz onu göremiyoruz ama o bizi görüyor. Varlığını içimizde hissediyoruz. Bunun için namaz müminin miracıdır. İnsan böyle bir şeye mazhar olduğu için Mevlânâ’nın sevgilisidir. Bizans’tan Konya’ya onu görmeye gelmiştir papazlar. Dergah’a gidecekler, yolda Mevlânâ’ya rastlamışlar. Onlar eğilmişler, Mevlânâ’da atından inmiş onlara eğilmiş. O, onların insanlığına, hakikatine hürmet ediyor. Hıristiyandır vs. orada önemini yitiriyor. Bazıları Fethullah Hocaefendi’nin Papalık’la görüşmesini tenkit ediyorlar. Bütün insanlar Mevlânâ’nın yolunu bulsa, papaz hocayla tanışacak, kardeş olacak. Sen öyle ibadet ediyorsun, öteki başka türlü yapıyor. Bu, dinimizin onlarınkiyle eşit olduğu anlamına gelmez. Dinimiz en son din olduğu için, Hz. Muhammed (a.s) vahiy yoluyla insanlara bildirdiği için en büyük dindir ve bütün dinleri lağvetmiştir. Fakat bütün diğer dinlere saygı göstermemizi, din adamlarını ve bütün insanları sevmemizi emretmiştir.

Şibli Hazretleri, Bağdat pazarından buğday almış, sırtına atıp köyüne gitmiş. Yolda bakmış ki buğdayın içinde bir karınca var. Yuvasından ayırdım diye 6 saat geri yürüyüp karıncayı yerine bırakmış. Hey babacığım! Avrupa insan haklarıyla meşgul oluyor. Hangi insan hakları? Hangi insan zayıfsa eziliyor, kuvvetli ayakta. Müslüman karıncaya bu kadar saygı duyarsa, varın ondaki insan hakkı düşüncesinin derinliğini siz düşünün. İnsan, ahsen-i takvimdir. Hangi milletten olursa olsun Allah’ın en güzel yarattığı varlıktır. Günün birinde mümin de olabilir. Onun için Hz. Mevlânâ, kafir demedi. Bu yüzden lâyıkıyla tercüme edilse, etrafa yayılsa, Batı’da bulunan Müslüman kardeşler bu hayatı yaşasalar, Avrupalılar en kısa zamanda Müslüman olur. Ama zavallılar hayat mücadelesi içinde ve onları kendilerine uydurmak yerine onlara uyuyorlar. Batılılar’dan tetkik edenler hayran oluyorlar.

-Niçin özellikle Hz. Mevlânâ?

Hz. Mevlânâ da okunuyor, Bediüzzaman da okunuyor. Değişik dillere tercüme edilmiş. Hangi milletten olursa olsun, Mevlânâ insanı sevdiği için İslamiyet’e o köprü olacaktır. Mevlânâ dinde reform yapmamıştır. Yoldan çıkmış olan Müslümanlığı yoluna koymaya uğraşmıştır. Tam Muhammedî yoldadır. “Men bende-i Kur’anem, eğer candârem / Men hak-i reh-i Muhammed muhtarem - Yaşadığım müddetçe Kur’an’ın kölesiyim / Hz. Muhammed’in ayağını bastığı yerin toprağıyım” diyen insan reform yapmaz. Hz. Mevlânâ’nın tutulması insanî yönünden dolayıdır. Cenazesi arkasından Hıristiyan da, Musevi de, Müslüman da ağladı. Çünkü kimseye kâfir demedi. Kimseyi dini yüzünden ayıplamadı, hoşgördü.

Tarikat dönemi geçti

-Tarikatler olmasaydı, belki Osmanlı’nın sanat yönü eksik kalır, İtriler, Dede Efendiler olmazdı. Geşmişte bu kadar kıymetli şahsiyetler yetiştiren bu kurumlar niçin bugün eskisi kadar verimli olamıyorlar?

Her müessese gibi tarikatler de maalesef dejenere oldu. Peygamberimiz’in zaman-ı saadetinde ne tekke, ne tarikat vardı. 3-4 asır sonra doğdular. Doğmalarına sebep de, Müslamanlar’ın İslamiyetten ayrılması oldu. Gittikleri yerlerdeki insanların adetleri onları etkiledi. Özellikle Abbasiler devrinde bütün Yunan eserleri Arapça’ya tercüme edildi. Okuyanlar, Mutezile gibi bazı yanlış inançlara kaydılar. İşte tekkeler, büyük veliler tam Muhammedî yolda, Geylani de, Nakşibendi de, Ahmet Rufai de, hepsi vârisleriydi. Hedefleri, yolundan çıkmış İslamiyeti yoluna koyma uğraşı. Yoksa yenilik yapma değil. Hz. Mevlânâ Mevleviliği kurmadı, Abdülkadir-i Geylani de Kadiriliği kurmadı. Onlardan sonra gelenler tesbitlerine, fikirlerine, konuşmalarına dayanarak kendilerine yol çizdiler. Bu şekilde tarikatler doğdu. Tarikat yol demektir, bunların hepsi Muhammedî bir yoldur. Bir şadırvan düşününüz. İçinde Muhammedî bir su var. Oluklar üzerinde Kadiri, Nakşi, Rufai, Mevlevi, vs. yazıyor.

Bu tarikatlar birtakım sanatları geliştirdi. Sema yapılırken okunan na’tlar, besteler, ilahiler insanları başka âleme götürür. Batılılar’ın da Bach gibi kilise müziğinde bu eda var. İnsan Dede Efendi’nin eserini dinlerken kendinden geçer. Bu yüzden dergahlar birçok sanatkârlara kaynak olmuş.

Fakat zamanla bunlar bozulmuş. Şeyhler kendi havalarına düşüp, başkalarını hor görmeye başlamışlar. Nakşi, Mevlevi’ye yukarıdan bakıyor; “Namaz yok, niyaz yok, dönüyor sadece” diyor. Mevlevi, Nakşi’ye yukarıdan bakıp “Amma sofu” diyor. Tarikatler böylece bölücü olmaya başlıyor. Dikkat ederseniz, Said-i Nursi Hazretlerinin kendisinde hiçbir zaman tarikat yok. Ayetten, hadisten söz ediyor. Tam İslamî yolda yürüyen büyük bir mücahit. Atatürk tarikatlari kapattı diyoruz, ama ona bunu Allah yaptırdı. Atatürk dejenere olmuş, tembeller yatağı haline gelmiş kurumu kapatıyor. Mevlânâ da Mesnevi’sinde şikayet ediyor. 7 asır önce Konya’daki dergahta dervişlerin güzel bir delikanlıya çirkin bakışlarını anlatıyor. “Siz mi insanlara doğru yolu göstereceksiniz?” diyor. İslamî yoldan inhiraf var. Tarikatler yapacağını yapmış, büyükler yetiştirmiş, tarihe karışmış.

-Mevlânâ’nın tarikatlere karşı bu tutumunu nasıl anlıyoruz?

Mevlânâ’nın zamanında Kadiri vardı, Rufai vardı. Konya’da Sadrettin-i Konevi vardı. Muhyiddin-i Arabi’nin oğluydu. Ama Mevlânâ hiçbir zaman, ne Divan’da, ne Mesnevi’de, ne diğer eserlerinde hiçbir tarikat pirinden bahsetmiyor. Bayezid-i Bistami, Hallac-ı Mansur, Cüheyd-i Bağdadi’den bahsediyor. İlaç için arasanız Abdülkadir-i Geylani yok. Ahmed Rufai’den de bahsedilmiyor. Mevlânâ’nın çağdaşı Sadi bu konuda bakın ne diyor: “Tarikat becüz hizmet-i halk nist / Be tesbih ü saccade vü delk nist - Tarikat insanlara hizmet etmekten, yararlı olmaktan başka birşey değildir / Yoksa hırka giymek, tesbih çekmek, başına o tarikatin tacını giymek değildir”. İnsan olmaktır. Peygamberimiz de bunu emrediyor.

Gel gel... Mevlana’nın değil

-Hz. Mevlânâ’ya atfedilen ‘Gel gel ne olursan gel’ meşhur sözünün onun olmadığını söylüyorsunuz. Bu doğru mu ve bu sözün ona ait olmaması bir eksiklik midir?

Bütün İslam şairleri fanatik değillerdir. Mevlânâ’nın görüşlerinde “Gel gel, her ne isen gel” görüşleri var ama bu rubai, şiirleri arasında yok. Akademik olarak onun değil, yoksa onun düşüncesini yansıtmıyor değil. Üzerinde durmak da istemiyorum. Kirmani isminde birisi söylemiş bunu. Ziya Paşa’nın harabatında var Kirmani’den. Mevlânâ dergahında Necati Bey adında bir katip eski bir dergide bunun Mevlânâ’nın adı altında yazılı olduğunu görmüş. Sonra bunu her yerde söylemeye başladılar. Kimse Mevlânâ’nın Kur’an’ın kölesi olduğu, Hz. Muhammed’in ayağını bastığı yerin toprağı olduğu şiirini söylemiyor.

Ham sofularla derviş kişiler arasında daima çatışmalar olmuştur. Bir derviş bunu şiirinde şöyle söylemiş. “Medreseden iyi adam çıkmaz. Eğer medreseden çıkan adam Müslüman ise ben kafirim” diyor. Bu kadar hocalara düşman. Mevlânâ daima bunlardan uzak kalmış ve her sözünde Kur’an’dan bir ayet ya da hadis almıştır. İsmail Hakkı Bursevi, Ruh’ül Beyan’ını hep Mesnevi ile tefsir etmiştir. Bunun için Mevlânâ, Geylani, Nakşibendi, Rufai gibi Muhammedi yoldadır. Onu başka türlü gösterenler kendileri sapık yolda oldukları için onu da o tarafa çekmeye çalışıyorlar.

-Mevlevilik geleneği hayli sekteye uğramış. Eski terbiye metodu, çile kalmadığına göre onun neş’esini gönlüne nasıl yerleştirebilir gençler?

Yalnız Mevlânâ’yı değil, her müminin evvela Kur’an-ı Kerim’i, Elmalı gibi bir tefsiri olacak. Sonra tanınmış velilerin, Geylani’nin sohbetlerini, Kuşeyri’nin risalesini, Mevlânâ’nın Mesnevisini okuyacak. Said-i Nursi’yi okuyacak. Bunlar İslam’a rehber olmuş insanlar. Tekkeye gerek yok, onlar hayatiyetlerini kaybetmişler. Resmen de kapatılmışlar. Bunlar insanın gönlünü uyandırmaya kâfidir. Gerçek tekkeler bugün gönüllerdir. Fethullah Hocaefendi’nin bir eserini Almancaya tercüme edip Alman Cumhurbaşkanı’na sunmuşlar. Onun eserlerinde büyük derinlikler var. Bugün tarikatlerde birbirine yukarıdan bakmalar oluyor; en doğru yol Kadiri’dir diyor biri, diğeri Nakşiliktir, diğeri Mevleviliktir diyor. Kurtuluş yolu Kur’an yolu, Hz. Muhammed yoludur.

Bektaşilik Mevleviliğe sızdı

-Bektaşilik ile Mevleviliğin birbiriyle karışması ve halk içinde bu iki grubun dinde gayri ciddi bulunmaya başlaması hangi döneme rastlıyor?

Raif Yelkenci diye bir kitapçı vardı Sahaflar’da. Bir gün bana Mısır Mevlevihanesi’nin şeyhinin hatıralarını verdi. Yeniçeri Ocağı’nın lağvinden sonra yaşamış biri. Diyor ki bu ocak lağvedildikten sonra bu ocağın manevi mimarı olan Bektaşi tekkeleri de kapatılmış ve bazı Bektaşi babaları takibata uğramış, bazıları asılmıştı. İçiyorlar, başka türlü işleri var. Evlenmiyorlar, bunu İslam adına etrafa yayıyorlar. Bektaşiler Viyana’ya kadar giden ordunun özünü oluşturmuş. Bulgar bahçelerinden yeniçeriler geçerken aldıkları üzümlerin yerlerine paralarını takmışlar. Böyle iyi dönemi olmuş, sonra dejenere olmuş. Birçokları da ocak lağvedilince Mevlevi tekkelerine sığınmış ve onların Muhammedî adetlerini bozmuş. Çok ünlü bir Mevlevi, Evrad-ı Mevleviye’de Hz. Ali dışında Hulefa-i Raşidin’in üç büyüğünün ismini silmişti. Bunlar Mevlânâ’yı başka tarafa çekiyorlar.

-Neredeyse tüm 20’nci yüzyıl tarihimizin şahidisiniz. 1930’lardaki Türkiye’ye göre milli, manevi, ekonomik açıdan nereye geldik?

Maddi yönden çok ilerideyiz. Eskiden dikiş iğnesi İngiltere’den geliyordu, bugün radyo, uçak, otomobil yapıyoruz. Manevi ve bilhassa kültür ve maziden kopma bakımından kötü durumdayız. Bizim zamanımızda ilkokul 6 yıldı. Tarihe, hendeseye, Kur’an-ı Kerim dersine, güzel yazı dersine ayrı hoca gelirdi. Hatta ilkokul son sınıfta Fransızca ders aldık. Çanakkale Şehitleri, Fikret’in şiirleri ve başka şairlerin şiirleri vardı ilkokul talebesinin kitabında. Sonraları o hale geldi ki bu ilkokul kitabını liseyi bitiren birisine verseniz anlayamaz oldu. Bugün lisede Fikret’in Mavi Deniz şiirini anlayacak kişi yoktur. Tarih bilgimiz de, coğrafya bilgimiz de öyle.

Eski devirde Şark klasikleri Türkçe’ye tercüme edilmemişti. Yunan, Fransız, Rus eserleri Hasan Âli Yücel zamanında tercüme edilmeye başlandı. O zaman Mevlânâ gibi İslam büyüklerinin eserleri de tercüme edildi. Gazaliler, Geylani’ler vs. Bugün hangi velinin kitabını isteseniz bulursunuz. Eskiden bu mümkün değildi. Gazali’yi okumak için Arapça bilmeniz şarttı. Mevlânâ’yı bilmek için Farsça bilmek şarttı. İyi taraflar var, hoş olmayan taraflar var.

Tahirü’l Mevlevi’nin talebesi

1910 yılında Erzurum’un Tebricik köyünde dünyaya gelen Şefik Can Arapça ve Farsçayı çocuk yaşta iken babasından öğrendi. Kuleli Askeri Lisesi ve Harp Okulu’nda okudu. 1935 yılında Kuleli Askeri Lisesi’nde Tahirü’l Mevlevi merhumun maiyyetinde stajını tamamlayarak öğretmenliğe başladı. 1965’te emekli oluncaya kadar çeşitli askeri okullarda, sivil kolej ve liselerde Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Mesnevi Şerhi (Hocası Tahirü’l Mevlevî’nin vefatı üzerine yarım kalan şerhinin 5 ve 6. ciltleri kendisi tarafından tamamlandı), Mesnevî Tercümesi, Cevahiri Mesneviye, Divanı Kebir, Mevlânâ’nın Rubaileri, Klasik Yunan Mitolojisi, Mevlânâ ve Eflâtun, Mevlânâ Hayatı Şahsiyeti ve Fikirleri, gibi eserleri bulunuyor. İçlerinde pek çok kıymetli el yazması eserin de bulunduğu Arapça, Farsça, Türkçe, İngilzce, Fransızca ve Rusça 10 bin civarında kitaptan oluşan kütüphanesini Fatih Üniversitesi’ne bağışlayan Şefik Can, Mesnevii Şerif üzerine çalışmalarını devam ettiriyor. Onbeş günde bir salı günleri Erenköy Kâzım Karabekir Kültür Merkez’inde (0 216 360 70 51) Mesnevi üzerine sohbetlerde bulunuyor.

AKSİYON: 26.01.2002- sayı:373
http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=12201

 

Not:Farklı ve gözden kaçan detayların bulunduğu bu röportajı paylaşmak istedim. Şefik Can vefât etmiştir...


 

Yukarı dön Göster Semazen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Semazen
 
Mircan
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 25 agustos 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1277
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Mircan

Selam,

Eğer yazılanlar doğru ise ve Mevlana kendisine atfedilen bir çok yazıyı kendi yazmamış,sözleri kendi söylememiş ise bence sorun çözülmüyor aksine ortada daha korkunç bir manzara var.

Mevlana iyisi ve kötüsüyle bu alemden göçtü,hesabını vermek için din gününü beklemekte,bu yüzden aynı dönemde yaşamadığım bir insan hakkında demiştir,dememiştir,sapıktır değildir diye bir yorum yapmak istemiyorum.

Korkunç olan Mevlanayı seven insanlar onu yazılagelmiş/atfedilmiş menevisi ile seviyorlar.Mesnevinin içinde bulunan din ile ahlak ile hiçbir alakası olmayan hikayeleri Mevlananın söylediğini kabul ediyor ve birde kendilerine göre açıklama yapabiliyorlar.Bu kadar tevilcilik olurmu şaşmış durumdayım.

Yukarı dön Göster Mircan's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Mircan
 
Semazen
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 ocak 2006
Gönderilenler: 679
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Semazen

Mircan Yazdı:

Korkunç olan Mevlanayı seven insanlar onu yazılagelmiş/atfedilmiş menevisi ile seviyorlar.Mesnevinin içinde bulunan din ile ahlak ile hiçbir alakası olmayan hikayeleri Mevlananın söylediğini kabul ediyor ve birde kendilerine göre açıklama yapabiliyorlar.Bu kadar tevilcilik olurmu şaşmış durumdayım.

Sevgili Mircan,

Çok haklısın!

İşte bu durumumuz, İslâm dünyasında "hanif" niteliğin buharlaştığının alâmetidir...

Sorgu yok; sual yok... Muhakeme yok; ilmî tenkit yok!

Ezberlerimiz var! Ezbere müslümanlık var!

:((

 

 

Yukarı dön Göster Semazen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Semazen
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats