--Ebu Hureyre--

Giriş                                                                                                     Mahmut Ebu Reyye


Allah Rasulü (s)'nün hadisleri eğer Kur'ân-ı Kerîm gibi Din'in temel bir kaynağı ve her müslümanın bilmesi ve uyması gereken bir esas olsaydı, Rasul (s) kendinden sonrakilere taşınması için Sahabe'den bunları ezberlemelerini isterdi. Böyle bir durumda ise
Sahabe'nin imanca ve de takvaca en üstünleri ve ilimce en güçlülerinin hadisleri en çok rivayet edenler olması gerekirdi. Yani çok rivayette bulunanların (Muksirûn), az rivayette bulunanlardan (Mukıllûn) daha üst bir mertebede bulunmaları ve bu ikincilerin, gerek takva ve gerekse ilim açısından diğerlerinin gerisinde olmaları icap ederdi, ne var ki meşhur hadis kitaplarında da mülahaza ettiğimiz gibi durumun tam aksine olduğunu görüyoruz. Râşîd Halîfeler, Rasul (s)'ün ölürken kendilerinden hoşnut olduğu -bir rivayete göre Cennetle müjdelenen(!)- on Sahabe, Muhacirlerin ileri gelenleri, Ensar'ın öncüleri gibi Din'de yüksek bir mertebe ve ilme, dîni hükümlerde ihtiyat ve danışmanlık yetkisine sahip Sahabîler en az rivayette bulunanlar olduğu gibi bunlar arasında kendilerinden tek bir hadis dahi rivayet edilmemiş olanlar vardır!

Onlar açısından durum ve noktada da kalmamış, Sahabe'nin büyükleri hadis rivayetinden çekinerek, kardeşlerini bundan  menetmişlerdir. Bazıları daha da ileri giderek yazılı bazı hadis sahifelerini yaktırmıştır. Bu durum bizi Sahabe'nin avamından olmasına rağmen, en geniş çaplı rivayette veren fazla hadis aktarımından bulunan Ebu Hüreyre'yi, müstakil bir başlık altında ele almaya itti.

Ebu Hüreyre'nin -genelin kendisine güvenmesi sayesinde- rivayet ettiği bu kabarık hadis yekûnu; içerdiği bir çok şüphe ve çelişkiyle ve Yahudilik, Hristiyanlık vb. inançlar için malzeme teşkil edecek mahiyette unsurları bünyesinde barındırmasına rağmen, eğer meşhur hadis kitaplarında yer almayıp Müslüman zihinlerde hakimiyet tesis etmemiş olsaydı yine bu başlık için kalem oynatmaz, kendimizi yormazdık. Ama...

İsmi Üzerindeki İhtilaflar, Aslı ve Medine'ye Gelişi

Ne Cahiliyye ne de İslam döneminde insanlar, Ebu Hüreyre'ninki kadar hiçbir şahsın ismi üzerinde ihtilafa düşmemiştir. Hiç kimse, ailesinin ona verdiği ismi kesin şekilde bilmemektedir.

 

en-Nevevî: "Ebu Hüreyre'nin kendi ismi, otuz görüşten en sahihine göre Abdullah b. Sahr'dır."der.

İbn Abdi'l-Berr ise şunları dile getirmiştir.

"Ebu Hüreyre'nin ve babasının isimleri üzerinde ne Cahiliyye ne de İslam döneminde emsali görülmemiş bir ihtilafa düşüldü. Böyle bir ihtilafın sözkonusu olduğu bir hususta itimada şayan bir gerçeğin ortaya çıkması çok uzaktır. Bu durumda Ebu Hüreyre, ismi olmayan biri gibi yalnızca künyesiyle bilinir."

Tebrîzî ise şunu kaydetmiştir: "Halk, Ebu Hüreyre'nin gerçek ismi ve nesebi üzerinde büyük bir ihtilafa düşmüştür. İsmi olmayan biri gibi künyesiyle alınırdı. Çok ihtilaf edildiğinden dolayı asıl ismi unutulmuş ve künyesiyle meşhur olmuştur.

Görüldüğü üzere Ebu Hüreyre'ye has kesin bir isimden bahsetmek bir nevi tahmin yürütmek olacaktır. Künyesine gelince bunun hikayesini kendi ağzından dinleyelim:

"Ailemin sürüsünü otlatırdım. Küçük bir kedim vardı. Gece onu bir ağacın üzerine koyar, gündüz de yanıma alıp oynardım. Bu yüzden bana "Kedicik Babası" (Ebu Hüreyre) künyesini taktılar."

Ebu Hüreyre'nin ismi üzerinde nasıl ihtilaf edildiyse, aslı ve İslam'dan önceki hayatı hakkında da, kendi  anlattıklarından başka bir şey bilinmemektedir. Kendi anlattıklarıyla bilinense, karın tokluğuna insanlara hizmet eden ve küçük kedisiyle oynamayı seven yoksul bir adam olduğudur. Aslı hakkında bilinen yegane şeyse, Devs Kabilesinden Ezdîler'in bir oymağından oluşudur.

İslamdan önceki hayatını kendisi şöyle anlatmıştır:

"Yetim büyüdüm. Yoksul olarak hicret ettim. Karın tokluğuna çalışan bir işçiydim."

İbn Quteybe, "el-Maârif" adlı eserinde, Ebu Hüreyre'nin ismi üzerindeki ihtilaflara değindikten sonra onun Yemen kabîlelerinden Devs'ten olduğunu şöyle ifade eder:

"Ebu Hüreyre dedi ki: "Yetim büyüdüm ve yoksul olarak hicret ettim. Büsre bn. Gazvan'ın yanında karın tokluğuna çalışan bir işçiydim. İkametlerinde onlara hizmet eder, yola çıktılarında onları takip ederdim. Küçük bir kediyle oynadığımdan dolayı Ebu Hüreyre diye künyelendim.

Ebu Hüreyre otuz yaşlarında Medine'ye geldi. Geldiği sıralarda Rasul (s) H. 7. yılda vuku bulan Hayber gazvesinde bulunuyordu. Konuyla ilgili olarak İbn Sa'd der ki: "İçlerinde Ebu Hüreyre'nin de bulunduğu Devsiler Rasul (s)'ün Hayber'de bulunduğu bir sırada Medîne'ye geldiler. Allah Rasulü Hayber ganimetinden Ebu Hüreyre'ye de verilmesi için arkadaşlarına danıştı. Onlar da muvafakat ettiler. Fakirliğinden dolayı Ashab-ı Suffe'ye katıldı. Hayber dönüşünden sonra Medine'de ikamet ettikçe Suffe'de kaldı. O ashab-ı Suffe'nin en meşhur mensubuydu."

 
Rasul (as)'le Beraberliğinin Sebebi:

Gerçek aslını açıklama hususunda yaptığı gibi, Rasul (s)'le beraberlik sebebini açıklama hususunda da samimi ve içten davranan Ebu Hüreyre, -sair müslümanlar gibi- onunla sevgi ve hidayet için beraber olmadığını söylemiştir. Bizzat kendi ifadesiyle; "Rasul (s)'le karın tokluğuna" beraber olmuştu. İbn Hanbel ve Şeyhân'ın rivayet ettiği bir hadiste Abdurrahman b. El-A'rac şöyle der: "Ebu Hüreyre'yi şunu derken duydum: "Kuşkusuz ben karın tokluğuna Rasul (s)'le beraber olan yoksul biriydim." Diğer bir rivayette: "... karnımı doyurmak için...", Müslim'in rivayetinde ise,"... Allah Rasulü'ne hizmet ederdim..." ifadeleri yeralmaktadır.

Müslim'in bir başka rivayetinde Ebu Hüreyre şöyle der: "Ben, karın tokluğuna Rasul (s)'e hizmet eden zavallı bir adamdım." Başka bir rivayette: "... karın tokluğuna Rasul (s)'Den ayrılmazdım..." ifadesi yeralmaktadır.

Tarih kaynakları onun obur biri olduğunu kaydetmişlerdir. Her gün Rasul (s)'ün veya Ashab'tan birinin evinde karnını doyururdu. Hatta Sahabe'den bazıları bu yüzden ondan nefret ederdi.

Buharî'nin Ebu Hüreyre ile ilgili bir rivayeti de şudur: "Ebu Hüreyre dedi ki: "Yanımdaki yazılı ayeti adamın birine okuturdum. Oda beni alıp karnımı doyururdu. Yoksullara ve zavallılara en iyi davranan Cafer b. Ebî Talib'ti. Devamlı bizi alır ve evinde ne varsa bizi onunla doyururdu."Tirmizî ise ondan şu rivayette bulunmuştur: "Cafer'e bir ayet sorduğumda bana cevap vermezse evine giderdik." Bundan dolayı Cafer (r) Ebu Hüreyre'nin nazarında Sahabe'nin en faziletlisiydi. Ebu Hüreyre; Onu Ebu Bekir (r); Ömer (r), Ali (r), Osman (r) ve Sahabe'nin diğer büyüklerinden üstün tutmuştur. Bunu aşağıdaki rivayetiyle de teyid etmiştir.

"Allah Rasulü (s)'nden sonra kimse Cafer b. Ebî Talib gibi ayakkabı giyememiş, deveye binememiş ve toprağı çiğneyememiştir."

"Şeyhu'l-Mazîra":

Ebu Hüreyre "Şeyhu'l-Mazîr" lakabıyla biliniyordu. Asırlar boyu alimler, yazarlar ve şairlerin başka hiçbir yemek türüne göstermedikleri ilgiye mazhar olan "Mazîr" Ebu Hüreyre'den bahsedildiğinde bir nükte olarak devamlı hatıra gelmiştir. Bakın es-Seâlibîne diyor:

"Şeyhu'l-Mazîra" Ebu Hüreyre, Rasul (s)'de olan beraberliğine ve faziletine rağmen nükteyi seven bir oburdu. Mervan b. Hakem onu Medine'de kendi yerine bırakırdı. O da başında hurma lifinden bir halkası bulunan bir eşeğe biner gezerdi. Bir adama rastladığında ona: "Yoldan çekil! Yoldan çekil! Emir geliyor!" diye bağırırdı".

 

Ebu Hüreyre tıptan anladığını da iddia ederdi. Yalnızca midenin iştah hastalığına ve karnın şişirilmesine yarayacak bir çok yemek türünü sayan es-Seâlibî Ebu Hüreyre'nin bu büyük ilaçlarını zikrettikten sonra şöyle der: "Mazîra yemeği onun çok hoşuna giderdi. Muâviye'nin yanında devamlı "Mazîra" yer, namaz vakti gelince de Ali (r)'nin arkasında namaz kılardı. Bu durum kendisine sorulunca şu cevabı vermiştir: "Muaviye'nin muzîrası çok lezzetli ve çok güzel, Ali (r)'ye gelince onun arkasında namaz daha faziletli." Bu yüzden ona "Şeyhu'l-Mazîra" denirdi" Es-Seâlibî, Ebu Hüreyre hakkındaki yazısını onu hicvettiği iki beyitlik bir şiirle bitirmiş. Ancak onları burada zikretmemeyi uygun bulduk.

Bedîü'zemân el-Hemedânî de bu "Mazîra" için özel bir bölüm açmış ve Ebu Hüreyre için iğneli sözler söylemiştir.

"İsa b. Hişâm bize şunu haber verdi: "Basra'daydım ve yanımda fesâhat ve belagatta eşsiz bir insan olan Ebu'l-Feth el-İskenderî vardı. -O fesâhatı çağırdığında fesâhat gelir, belagatta emrettiğindeyse belâgat ona itaat ederdi.- onunla birlikte bazı tüccarların davet ettiği bir ziyafete gitmiştik. Bize, hazretlere övgü yağdıran, lüks ve bolluk içinde sallanan, kurtuluşu müjdeleyen ve Muaviye'nin halifeliğine şahitlik eden bir "mazîra" sunuldu.

Bunu şerhederken İmam Muhammed Abduh şunları söylemiştir: "Ali b. Ebî Tâlib (r) için biat tamamlandıktan sonra hilafet iddiasında bulunan Muaviye'ye -Ali (r) hayattayken- lezzet ve şehvet düşkünlerinden başka hiçkimse hilafeti için şahitlik yapmamıştır. Eğer Muaviye'nin yemeklerinden olan bu 'mazîra', -meşru biat sahibi hayattayken- yiyenlerini Muaviye için halifelik şehadetinde bulunmaya itmişse, söz konusu şehadetin, sahiplerine değil bu yemeğe isnad edilmesi gerekir. Zira onları buna iten sebep bu yemektir. Hilafet ve imamet aynı manaya gelir." Ez-Zemahşeri de "Esasü'l-Belağa" isimli eserinde şöyle der: "Olumsuz şartlarıyla Ali (r), muzîrasıyla Muâviye'den daha hayırlıdır."

"el-Hılye" adlı eserinde Ebu Nuaym şunu aktarır: Ebu Hüreyre Kâbe'yi tavaf ederken şöyle derdi: "Karnımdan dolayı bana yazıklar olsun. Onu doyurduğumda beni sıkıştırır. Aç bıraktığımdaysa bana küfreder." İbn Kesir'de yer alan rivayette "... beni zayıf düşürür..." ifadesi yer almaktadır.

Es-Seâlibî şunu kaydetmiştir:

Ebu Hüreyre şöyle derdi: "Sıcak ekmeğin kokusundan daha güzel bir koku koklamadım. Ve hurmanın üzerindeki tereyağından daha yeğin bir süvari görmedim."

Ebu Hüreyre, yemek yemeyi de insanîlikten saymıştır: Bir defasında kendisine; "İnsanîlik nedir?" diye soruldu. Dede ki: "Allah'tan korkmak, iyi iş yapmak ve bahçelerde öğle ve akşam yemeği yemektir."

Bazılarının daha fazla rahatsız olmaması için bu alıntılarla yetiniyoruz.

 

Başkalarını Rahatsız Etmesi, Mizahcılığı ve Rivayetinin Değersizliği:

Allah Rasulü (s) birgün Ebu Hüreyre'ye şöyle dedi: "Arasıra ziyaret et. Daha çok sevilirsin!" Rasul ashabı için en güzel terbiyeciydi. Sürekli olarak onların benliklerine güzel ahlakın tohumlarını ekerdi. Onun, Ebu Hüreyre gibi sık sık başkalarının evlerine dalan birini olduğu hal üzerine bırakması düşünülemezdi. Onu yüce ahlakıyla düzeltmeliydi. Bu
hadisin söylenişine neden olan olay şöyle gerçekleşti: Rasul (s), Ebu Hüreyre'ye dedi ki: "Dün gece neredeydin, Ebu Hüreyre?" O şu cevabı verdi: "Akrabamdan bazılarını ziyaret etmiştim." O zaman Rasul (s) üstteki hadisi söyledi.

Ebu Hayyan et-Tevhidî şunu kaydetmiştir: Ebu Hüreyre dedi ki: "Arapların dilinde, 'Arasıra ziyaret et. Daha çok sevilirsin' sözü dolaşırdı. Bilahare bu sözü, Rasul (s) bana söylerken duydum..."

el-Ascedî der ki: "Bu söz genel için geçerli olmayıp söylenmesi gereken bazı yerler vardır. Herşeyden önce misafirin bunu haketmesi gerekir. Görmüyor musunuz? Allah Rasulü (s)bunu Ebu Bekir (r), Ali (r) ve benzerlerine söylememiştir. Ebu Hüreyre'ye gelince: O,
bırakması ve terketmesi gereken bazı huylarından dolayı bu sözün tam muhatabıdır."

el-Ascedî'nin ima ettiği bu huylarının başında; onun, oburluğundan dolayı vakitli vakitsiz Sahabe'nin evlerine dalması gelir. Hatta Sahabe'den bazıları ondan yüz çevirir, kendisinden kaçarlardı. Bundan dolayı Rasul (s) ona misafirlik ve evlere girme adabı hususunda bir ders vermek istemiştir. O, devamlı ashabının eğitimiyle ilgilenir ve güzel ahlakla davranmaları için çabalardı.

Ebu Hüreyre'nin biyografisini yazanların tümü onun mizahı ve şakalaşmayı sevdiği üzerinde müttefiktirler. Bol hadis rivayetiyle insanların sempatisini toplar, onları oyalardı. Çok garip hadisler rivayet ederek onların kendisine meyletmelerini ve değer vermelerini
hedeflerdi. İşte bunu teyid eden haberlerden bazıları:

Aile (r.a), ömürlerinin uzunluğu sebebiyle onu en iyi tanıyan bir şahsiyet olarak el-Mihras hadisinde şöyle der: "O çok düşük ve hatalı konuşan bir adamdı."

Ebu Râfi'den nakledilir ki: Kureyş'ten bir adam yeni elbisesinin içinde böbürlenerek Ebu Hüreyre'nin yanına geldi ve şöyle dedi: "Ey Ebâ Hüreyre! Sen Allah Rasulü'nden çok hadis rivayet ediyorsun. Onun bu elbisem hakkında bir şey dediğini duydun mu?!" Ebu Hüreyre: "Ebu'l-Kasım (Rasul)'ın şöyle dediğini duydum: 'Sizden öncekilerden bir adam elbisesinin içinde böbürlenirken Allah ondan dolayı yeri karartır. O da kıyamet kopuncaya kadar yerin üzerinde şiddetli sesler çıkartarak döner.' Belki de o adam senin kavminden veya yakınlarındandır."

Adamın sorusundan da anlaşılacağı üzere o, bir şey öğrenmek için değil onunla alay etmek için bunu sormuştu. Zira o, soruyu sorarken: "Sen Allah Rasulü'nün çok hadisini ezbere biliyorsun." dememiş, "Sen Allah Rasulü'nden çok hadis rivayet ediyorsun..."
demiştir. Haberin akışı adamın Ebu Hüreyre'yle alay ettiğini göstermektedir.



Rivayetlerinin Çokluğu, Gerekçesi ve Tedlis:

Hadis ricali, Allah Rasulü (s)'nden en fazla sayıda hadis rivayet eden Sahâbî'nin Ebu Hüreyre olduğunu ittifakla ifade etmişlerdir. Halbuki o, Allah Rasulü (s)'yle ancak bir yıl dokuz ay birlikte olmuştur. İbn Hazm, Bakî b. Mahled'in müsnedinde, Ebu Hüreyre'ye ait 5374 hadis olduğunu zikreder. el-Buhârî bunlardan 446sını rivayet etmiştir.

 

-el-Buhâri'nin de rivayet ettiği üzere-- Ebu Hüreyre "O yazıyordu bense yazmıyordum." dediği Abdullah b. Amr dışında Sahabe'nin en fazla hadis rivayet edeni olduğunu ifade eder. Eğer İbn Amr'ın rivayetlerine bakarsak, bunların hiçte fazla olmadığını, İbn
el-Cevzî'de 700, İbn Hanbel'de 722 ve el-Buhârî'de sadece 7 hadis olduğunu görürüz! Ebu Hüreyre'nin çok hadis rivayet etmesi Ömer b. Hattâb (r)'ı endişeye düşürmüş, elindeki çubuğuyla ona vurarak şunu demiştir:

"Ey Ebâ Hüreyre, fazla hadis rivayet ediyorsun. Rasul (s)'e yalan isnat etmenden korkuyorum." Ömer (r) bunu söyledikten bir müddet sonra hadis rivayetine son vermezse kendisini Devs yurduna sürgün edeceğini vaadetmiştir.

İbn Asâkir, Sâib b. Yezîd'den şunu nakletmiştir: "Allah Rasulü'nden hadis naklini muhakkak bırakacaksın. Yoksa seni Devs'e sürerim!"

Bu yüzden Ömer (r)'in vefatından sonra Ebu Hüreyre menşeeli hadisler artmıştır. Ömer (r)'in sopası da olmadıktan sonra Ebu Hüreyre için korkulacak bir şey kalmamıştır. Kendisi de bunu ifade etmiştir: "Size rivayet ettiğim şu hadisleri Ömer (r) zamanında
rivayet etseydim deyneğiyle beni döverdi."
Bir diğer rivayette "... kafamdan çekerdi..." ibaresi yer almaktadır. Zührî, Ebu Seleme'den şunu rivayet etmiştir: "Ebu Hüreyre'yi şöyle derken duydum: "Ömer (r) ölünceye kadar 'Allah Rasulü (s) buyurdu ki: 'diyemedik." Sonra şunu söyledi:

"Ömer (r) hayatta olsaydı bu hadisleri size rivayet edebilir miydim? Vallahi, asla! Çünkü o takdirde sopasının sırtımı okşayacağını kesin olarak biliyorum. Ömer (r) şöyle derdi: "Kur'ân'la ilgilenin! O, Allah'ın kelâmıdır."

Büyük muhaddis Reşîd Rıza da bu hususta şöyle demiştir: "Eğer Ömer (r)'in ömrü Ebu Hüreyre'nin ölümüne kadar olsaydı bize bu kadar çok hadis ulaşmazdı." Yine onun çelişkili hadisleri hakkında şunu söylemiştir: "Bu hadislerin her biri, Dinin ûsulünden bir asla mesned teşkil edemeyecek mahiyettedir."

Ebu Hüreyre çok hadis rivayet edişini; helalı haram, haramı helal kılmadıkça rivayette bulunmakta bir beis olmayacağını söyleyerek, haklı göstermeye çalışmış ve bu mantığı doğrudan Rasul (s)'e izafe ettiği merfû hadislerle teyide gitmiştir. et-Taberânî, Ebu Hüreyre'den rivayet eder ki: "Allah Rasulü (s) şöyle buyurmuştur: "Helalı haram, haramı helal kılmadıkça ve manaya isabet ettikçe bunda bir bela yoktur."

Diğer bir hadisinde Rasul (s)'ün şöyle buyurduğunu haber vermiştir:

"Kim Allah rızası için bir hadis rivayet ederse, onu söylememiş olsam bile söylemişimdir."

Tehâvî, Ebu Hüreyre'den şunu rivayet etmiştir:

"Size, benim -gönlünüzün ısındığı ve yadırgamadığınız- bir hadisim rivayet edilirse onu doğrulayın. Zira ben, gönlün, ısınacağı ve yadırgamayacağı söz söylerim. Eğer gönlünüzün ısınmadığı ve yadırgadığınız bir hadisim size haber verilirse onu da yalanlayın. Zira ben gönlün ısınmadığı ve yadırgayacağı bir söz söyleyemem."

Hadisçiler, Ebu Hüreyre'nin tedliste bulunduğunu da kaydetmişlerdir. Bilindiği üzere tedlis: ravinin görüp dinlemediği veya muasırı olmasına rağmen görmediği bir
şeyhten ondan duymuş imajını uyandırarak hadis rivayet etmesidir.
Tedlisin bir çok türü olup hükmü tedlisin,mutlak surette kötülenmiş olduğudur. Ulemadan bir grup tedlisi mekruh görmüştür. Şu'be, tedlise belki de en çok kızan şahsiyetti. Bunu şu sözünde
görmemiz mümkün: "Zina yapmam benim için tedlis yapmamdan daha iyidir." Yine o, "Tedlisin yalanın kardeşi olduğunu" söylemiştir.

eş-Şafiî'nin de ifade ettiği üzere hadis hafızları arasında yalnızca bir defa dahi tedlis yaptığı sabit olan bir ravinin -senedi muttasıl bile olsa- rivayet ettiği haberi reddeden ve tedlisi sebebiyle raviyi cerheden şahsiyetler vardır."

Müslim b. el-Haccâc, Busrb. Saîd'den şunu rivayet etmiştir: "Allah'tan korkun ve hadiste dikkatli davranın. Allah'a yemin ederim ki biz Ebu Hüreyre'yle oturduğumuzda o bize, Rasul (s)'den ve Kabu'l-Ahbar'dan haberler naklederdi. O kalkıp gittikten sonra yanımızda bulunanlardan bazılarının, Rasul (s)'ün hadisiyle Ka'b'ın haberini karıştırarak
rivayet ettiklerini görürdüm
!" Diğer bir rivayette: "Ka'b'ın dediğini Rasul (s)'e, Rasul (s)'ün dediğini Ka'b'a isnat ettiklerini görürdüm. Allah'tan korkun! Hadiste dikkatli davranın!" ifadesi yer almıştır.

Yezîd b. Harûn, Şu'be'nin şöyle dediğini duyduğunu haber verir: "Ebu Hüreyre tedlis yapardı." -Yani Rasul (s)'den duyduğuyla Ka'b'tan duyduğunu birbirine karıştırırdı.- Şu'be bununla, "Kim cünüp olarak sabahlarsa onun üzerine oruç yoktur." hadisine işaret ediyordu. Bilindiği üzere önce Rasul'den bizzat işittiğini iddia eden Ebu Hüreyre sıkıştırılınca: "Onu Rasul (s)'den duymadım, biri bana haber verdi" demek zorunda kalmıştır.

İbn Kuteybe ise şunu kaydetmiştir: Ebu Hüreyre "Allah Rasulü şöyle, şöyle buyurdu..." dediğini ancak nezdinde sika (güvendiği) olan birinden duymuş ve nakletmiştir.

İtham Edilen İlk Ravi:

İbn Kuteybe şöyle der: "Sahabe'den hiçbirinin, benzerini rivayet edemediği sayıda yüklü hadis rivayet eden Ebu Hüreyre, bu yüzden ithama uğramış ve bazılarınca yadırganmıştır. Onlar kendisine şunu sorarlardı: "Bunu nasıl yalnız sen duyuyorsun? Seninle bunu duyan kimdir?" İkisinin de ömrünün uzun olması itibarıyla Ebu Hüreyrenin bu bol sayıda rivayetini en fazla kınayan Aişe (r.a) olmuştur. Ebu Hüreyre'yi yalancılıkla itham edenlerin başında Ömer (r), Osman ve Ali (r) gelir. Büyük İslam düşünürü Mustafa Sadık er-Râfiî de "İslam'da itham edilen ilk Ravi" başlığı altında şunları kaydetmiştir.

Aişe (r.a) kendisine: "Sen Rasul (s)'den duymadığım hadisleri rivayet ediyorsun!" dediğinde ona, edep ve hayadan uzak bir cevap vermiştir: "Ayna ve sürme seni Rasul (s)'le ilgilenmekten uzak tuttu." Farklı bir rivayette; "Sürme ve boya beni Rasul(s)'le
beraberlikten alıkoymuyordu. Ama bunların senin daimi işin olduğunu görüyorum."

Ne var ki çok geçmeden Aişe (r.a)'nin kendinden daha güçlü bir anlayışa ve bilgiye sahip olduğunu, ayna ve sürmenin onu pek de meşgul etmediğini itiraf eder. Ebu Hüreyre'yi bu itirafa zorlayan üstte gördüğümüz "Kim cünüp olarak sabahlarsa..." rivayeti hakkındaki
tartışmadır. O, bu hadisi rivayet edince, Aişe (r.a) onun bu hadisini inkâr ederek şöyle dedi: "Allah Rasulü (s) -ihtilam olmaksızın- cünüp olarak sabahlardı da, gusledip orucunu tutardı." Aişe (r.a) bir haberci göndererek Ebu Hüreyre'den söz konusu hadisi rivayet etmemesini istemiş, o da buna uymaktan başka çıkar yol göremeyerek: "O, benden daha
bilgilidir. Hem ben bu hadisi, Rasul (s)'den değil el-Fazl b. el-Abbas'tan duymuştum." demiştir. O günlerde hayatta olmayan el-Fazl'ı şahid göstererek, Rasul (s)'den duymadığını ondan duymuşçasına rivayet ederek insanları kandırmaya çalışmıştır."

Ali (r) de onun hakkında iyi düşünmezdi. Bir defasında şöyle demişti: "Dikkat edin, o insanların en yalancısıdır." Başka bir rivayette Ali (r)'nin sözü: "Yaşayanlar arasında Allah Rasulü (s)'ne en fazla yalan isnad eden Ebu Hüreyre'dir." Şeklindedir. Ali (r), onun "Sevgili dostum bana haber verdi ki..." dediğini duyunca kendisine: "Rasul (s) ne zaman senin sevgili dostun oldu?" demiştir. Ebu Hüreyre, "Sizden bir uykusundan kalkınca, kaba sokmadan önce elini yıkasın. Zira elinin nerde gecelediğini bilmez." Hadisini rivayet ettiğinde Aişe (r.a) bunu kabullenmeyerek şöyle demiştir: "Peki, 'mihras' varsa
ne yapacağız?"

Zübeyr (r) onun hadislerini duydukça; "Doğru söylemiş veya yalan söylemiş" derdi.

Ebu Hassân el-A'rac'tan rivayet edilir ki: "İki adam Aişe (r.a)'ye giderek şöyle dediler: "Ebu Hüreyre Rasul (s)'ün 'Uğursuzluk ancak, kadın, binek ve evdedir.' buyurduğunu rivayet ediyor." Aişe (r.a) korkuyla sıçradı ve dedi ki: "Kur'an'ı Ebu'l-Kasım'a
indirenin hakkı için, bu hadisi aktaran yalan söylemiş. Rasul (s) ancak şunu dedi: "Cahiliyye ehli şöyle derlerdi: "Uğursuzluk; binek, kadın ve evdedir."Aişe (r.a) daha sonra şu ayeti okudu: "Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen hiçbir musîbet yoktur ki biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılı olmasın."

İbn Mesûd da onun; "Ölü yıkayan ve taşıyan kişi abdest alsın!" sözünü kabul etmeyerek, hakkında ağır sözler söylemiş ve sonra şöyle demiştir: "Ey insanlar, ölülerinizden dolayı necasete bulaşmazsınız."

Muhammed b. Hasan, Ebu Hanife'nin şu sözünü rivayet eder: "Sahabe'den Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve Abadile'den üçü gibi fetva ehlini taklid ederim. Bunların dışındakilerden üç kişi hariç kavillerine reyimle karşı çıkmayı caiz görmem." Bir başka rivayette ise bu söz "Sahabe'nin hepsini taklid eder, üç kişi dışında reyimle onlara muhalefet etmeyi caiz görmem. O üçü, Ebu Hüreyre, Enes b. Malik ve Semra b. Cündeb'tir." Bu hususta kendisine sorulunca şöyle dedi: "Enes'e gelince: O, ömrünün sonlarında haberleri karıştırmaya başlamış, kendisine fetva sorulunca, kendi aklından fetva verir olmuştur. Bu durumda ben onun aklını taklid etmem. Ebu Hüreyre'ye gelince; o, duyduğu her şeyi -manası üzerinde kafa yormadan- rivayet etmiş nasih-mensuhu bilmeyen biridir."

Ebu Yusuf ise şunu rivayet eder: "Ebu Hanife'ye şöyle dedim: "Bize Rasul (s)'ün hadisi geliyor ve kıyasımızla çelişiyor. Bunu ne yaparız?" dedi ki: "Eğer o hadisi sika (güvenilir) raviler aktarmışsa onu alır, re'yi terkederiz." Dedim ki: "Ebu Bekir (r) ve Ömer (r)'in rivayeti hakkında ne dersin?" Dedi ki: "O ikisinden iyisini nerden bulacaksın!" Dedim ki: "Peki Ali (r) ve Osman (r)?" Dedi ki: "Aynı şekilde." Bütün Sahabe'yi saymaya başladığımı görünce şöyle dedi: "Bazı adamların dışında, Sahabe'nin tümü adildir." İstisnalardan olarak, Ebu Hüreyre ve Enes b. Malik'i zikretti."

İbrahim en-Neha'i'den şu söz aktarılmıştır: "Arkadaşlarımız Ebu Hüreyre'nin bazı hadislerini terkederdi." A'meş, en-Neha'i'de şunu nakletmiştir: "Ebu Hüreyre'nin her hadisiyle amel etmezlerdi."

Es-Sevrî, Mansur-İbrâhim kanalıyla der ki: "Ebu Hüreyre'nin hadisinde bir şey görüyorlar ve onun hadislerinden; Cennet ve Cehennem'in sıfatları, Salih amellere teşvik veya Kur'anda bahsi geçen bir kötülükten menetmekle ilgili hadislerin dışındakilerle amel etmiyorlardı."

Ebu Şâme, A'meş'ten şunu nakleder: "İbrâhim, hadis musahhiydi. Bir hadis duyduğumda ona gider ve hadisi arzederdim. Bir gün Ebu Sâlih'in Ebu Hüreyre kanalıyla rivayet ettiği hadislerden birini kendisine arzettim. Bana şöyle dedi: "Ebu Hüreyre'yi bırak! Alimler onun bir çok hadisini terkederdi."

Ebu Cafer el-İskâfî der ki: "Ebu Hüreyre'ye gelince: O, rivayetinden pek hoşlanılmayan şeyhlerimizden olup, Ömer (r) kendisini tartaklamış ve şöyle demiştir: "Çok fazla hadis rivayet ediyorsun. Seni, Allah Rasulü'ne yalan isnad edip etmediğini anlamak için sınayacağım."

İbnu'l-Esîr dedi ki: "Ebu Hüreyre'nin rivayetine gelince, çokluğundan dolayı bir topluluk ondan kuşkuya kapıldı."

Âmidî ise şunu kaydetmiştir: "Sahabe Ebu Hüreyre'nin çok hadis rivayet etmesinden hoşlanmamıştır. Zira sayının kabarık olması halinde, az rivayet edenlerin maruz kalmadıkları iyi zaptedememe ve karıştırmadan emin olunamaz."

"Musarrat" meselesi Halife Reşid'in huzurunda tartışılıyorken, sesler iyice yükselmeye başladı. Bir grup Ebu Hüreyre'nin konuyla ilgili hadisiyle iddiasını delillendirmeye çalışırken, diğer taraf Ebu Hüreyre'nin itham edilen bir ravi oluşundan dolayı hadisi reddediyordu. Halifede ikinci tarafa meyletti.