Kur'an-ı Kerim'e Göre Namaz

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki: Kur'ana göre namazı anlatırken, Kur'anı yeni tanıyan ve bu yolda gitmeye çalışanların anlayabilmeleri için sade/anlaşılır/basit anlatmaya çalıştım ve uygulamaya yönelik çok soru geldiği için ayrıca örnek namaz tarifi yaptım. Hem de bu konuda orta düzeyde araştırma yapan kardeşlerimiz için orijinal ayetlerle örnek vermeye çalıştım. Kısaca her düzeyden inananlara hitap etmeye çalıştım. Elbette kusurlarımız olabilir. Varsa kusurlarımız Allah'tan şimdiden af dileriz. Amacımız; hikayelerden müteşekkil, Allah'ın kitabında anlatmadığı din ve uygulamalardan sıyrılmak ve onun eksiksiz, tam ve anlaşılması kolay dediği Kitap'tan GERÇEK Dini ve uygulamalarını izhar edip yaymaktır..

Halkımızın "alim" olarak bildiği ilahiyat profesörlerini, Allah'ın kolay-anlaşılır ve EKSIKSIZ/TAM dediği Kitabındaki ISLAMı ve uygulamalarını anlatmaya davet ediyoruz. Onlar istemese dahi taşıdıkları etiket nedeniyle Allah katında bu halka karşı sorumlu olduklarını hatırlatmak zorundayım. Kur'andaki ISLAM bilinmesine rağmen, gelenekten gelen bir kısmı tutarlı da olsa büyük kısmı Kur'ana ve Efendimize hakaret ve onları 2. plana atan uydurmalardan kopamayan, Söze Kur'anla başlarken dahi, islamın 2. kaynağı sanılan bu uydurmaları dönüp dolaşıp zorlama yorum ve tevil ile Kur'anla örtüştürme gayretlerini hayretle izliyoruz. Bu "alim"lerimizin vebal altında olduklarını bir kez daha hatırlattıktan sonra konumuza dönüyoruz.    

  Kur'an-ı Hakim'de vakte binaen  üç değişik namaz/salat ismi geçmektedir. Bunları sıralayacak olur isek: Salat-el Fecr-SABAH NAMAZI, Salat-el Vusta- ORTA NAMAZ. ve Salat-el İşa-AKŞAM NAMAZIdır. 

Genel anlamıyla baktığımızda, Salat(sala) kelimesi; hem dua hem namaz hem de destek anlamlarını içerir. Fakat Yüce Allah,  vakte bağlı farz namazlarından bahsederken dua ile ayrımı bilinsin diye, "sala" kelimesini "ikame" fiiliyle birlikte kullanır. Yani Türkçe anlamıyla "salayı ikame etmek" anlamına gelir. Sadece "sala", yani dua için, ikame/yerine getirme fiiline gerek yoktur. Yani hiç bir fiil/hareket gerçekleştirmeden kalben de Allah'a dua edebiliriz. Ama salayı ikame etmek deyince bunun fiili bir hareket olduğu anlaşılır. Bu yüzden ben şahsen, salayı ikameyi,  Allah'a beden dili ile dua etmek olarak nitelendiriyorum. Rüku ile O'na boyun eğmek, secde ile O'nu Yücelterek tenzih ettiğimizi beden dili ile tasdik etmektir. Bu benim şahsi tanımlamamdır katılan olur katılmayan olur bu önemli değil. Şimdi demek ki: Kur'an-ı Hakimde sala kelimesi ikame ile birlikte kullanıldığında biz bunun bizlere belirli vakitlerde yapmamız gereken NAMAZ olduğunu anlıyoruz. Şimdi salayı ikame geçen ayetlerden bir kaç örnek verelim:

 

الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

2/3 Onlar ki gayba inanırlar. Namazı kılarlar (salayı ikame ederler) ve kendilerine rızk olarak verdiğimiz şeylerden de infak ederler.

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَءَاتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ

2/43 Ve namazı kılınız (salayı ikame edin), zekâtı da veriniz ve rüku' edenler ile beraber rüku' ediniz.

 

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَءَاتُوا الزَّكَاةَ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

2/110 Namazı kılın (Salayı ikame edin), zekâtı verin, kendi hesabınıza önceden gönderdiğiniz her iyiliği Allah katında bulursunuz. Hiç şüphesiz Allah yaptıklarınızı görür.
 

إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ ءَامَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ

5/55 Sizin velîniz ancak Allah'tır. Ve O'nun Resulüdür ve imân edenlerdir. O imân edenler ki, namazı kılarlar (salayı ikame ederler) ve zekâtı verirler ve onlar rükua varanlardır.

 

وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

6/72 Ve namaz kılın (Salayı ikama edin), ve O'ndan ittika ediniz/korkunuz, ve O, ki, huzurunda haşrolunacağınız O'dur.

 

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ

21/73 Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi.

 

 Kur'anda diğer elçiler için salat-ı ikame tabiri bulunmaz. Sadece SECDE kelimesi geçer. Salat-ı ikame İbrahim (AS) ile anılmaya başlar. Rabb'imiz namazı Hz. İbrahim'e öğretmiş ve bu namaz kılma uygulaması nesiller boyu tevatüren gelmiştir. Yani bu uygulama zaten devam ede geldiğinden Kur'an sil baştan/sıfırdan namaz tarifi yapmamıştır. Bu bağlamda şu ayetlere bakacak olur isek:

 

يَامَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ

3/43 Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et.

 

التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ

9/112 Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Mü'minleri müjdele!

 

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

22/77 Ey iman edenler; rüku edin, secde edin, Rabb'inize kulluk edin ve hayırlı fiiller işleyin ki kurtuluşa eresiniz.


 

وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا

25/64 Ve onlar ki Rableri için secde edenler ve kıyamda bulunanlar olarak gecelerler.

 

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِمْ مِنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنْجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ ءَامَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا

 

48/29 Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vaat etmiştir.


"Rüku edenler birlikte rüku, secde edenler birlikte secde ediniz!" Demek ki süregelen bir uyguluma var ki böyle deniyor. Ve böyle yapmaya devam edin diyor Allah. Şayet bilinmemiş/tamamen unutulmuş uygulama olsa idi, bunun öce ayrıntılı tanımı yapılırdı. Lakin gerek görülmemiş. Ama Allah bu konuda olmazsa olmaz kuralları vermiş. Nedir bu kurallar:

1- Kıyam - Rüku - Secde

2- Kur'andan ayet/ler okumak.

Demek namazdaki diğer ince ayrıntılarda gelenek olan değişen/yanlış olan bir şey yoktu. Yalnız 2. maddeye dikkat ederseniz: Namaz içinde mutlaka Kur'andan ayetler okunacak. Risalet öncesi ortada henüz Kur'an yok!!! mevcut olanlar ise Muharref!!! Bilenenler ise Allah'ın ismi, Sıfatlarından bir kısmı, ve Tekbir.....vs gibi. Bu sebepten İbrahim (AS)dan geleneksel babadan oğula görsel/uygulama olarak devam eden salat-ı iqame uygulamasında "Rüku&secde edenlerle birlikte.....ediniz" diyerek devamını emretmiş ek olarak artık Kur'an indiğinden dolayı, salat-ı iqame içinde SADECE KUR'AN AYETLERI OKUNMASIna dikkat çekilmiştir.

Ehli Sünnetçiler veya sünneti/hadisi din sayan çoğunluğa şu ayetleri okuduğumuzda:

17/41 Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.

17/89 And olsun ki, biz Kuran'da insanlara türlü türlü misal gösterip açıkladık. Öyleyken insanların çoğu nankör olmakta direndiler.

18/54 And olsun ki, Biz bu Kuran'da insanlara türlü türlü misali gösterip açıkladık. İnsanın en çok yaptığı iş tartışmadır.

54/22 And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?

39/27Yemin ederim ki bu Kur'anda insanlar için her türlüsünden temsil getirdik, gerek ki iyi düşünsünler

54/17 And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?

21/10 Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki. bütün şanınız ondadır; hala akıllanmayacak mısınız?

17/41 Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.

39/23 Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitab'ı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rabb'lerinden korkanların bu Kitap'dan derileri ürperir; sonra hem derileri hem de kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir; O'nunla dilediğini doğru yola iletir. Allah kimi de saptırırsa, onu doğru yola eriştirecek kimse bulunmaz.

....Evet bu ayetleri onlara okuduğumuzda "Amenna" dedikleri halde, Amerika'da, Almanya'da, Hollanda'da yaşayan Müslümanlarımızdan tutunda tâ Türkiye'de yaşayanlara kadar, anlaşmışçasına hep aynı soruyu sorarlar:

"İyi diyonda kardeşim, hani Kur'anda Namazı nasıl kılacağımız yazıyor mu?"

"Kur'anda Hac uygulaması anlatılıyor mu?" "..........................vs."

Tabi bu soruların altındaki mantık şudur: Kur'anda her şey yok, hadisler olmazsa Kur'an tek başına asla yeterli değil" Hani yukarıdaki ayetlerde Allah : "Biz bu kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık" derken "Amenna" diyordunuz. Ardından bu kıvırma niçin? Tabi hadislerdeki Namaz tasvirini bekledikleri için bunu Kur'anda asla bulamayacaklar. Çünkü Kur'an gerçekten Aktif olan/Çalışan Akla hitap eder. Bir de Gönülleri/Vicdanları Temiz olanlara. Neyse bu iddia sahiplerine "bana öyle bir hadis getir ki; namazın nasıl kılındığını başından sonuna kadar anlatmış olsun" Fakat, böyle bir hadis getiremediler, getiremezler de. Çünkü bu ehli sünnetçilerin kendileri de biliyor ki; hiç biri namaz kılmayı hadislere bakarak öğrenmediler. Namazı Kılanlardan (anne-baba-hoca-imam/atalar) öğrendiler. Ya da ilmihalden öğrenildi ki; ilmihalde anlatılan da yine gelenekten gelen uygulamalardan müteşkkil tasvirdir.

Bizler de diyoruz ki; kardeşler! işte aynen böyle bu uygulama İbrahim (AS)'dan bu yana uygulamalı olarak bizlere kadar gelmiştir. Fark sadece şudur: Son Elçi Hz. Muhammed (SAV)'e elçilik verilmeden önce az sayıdaki hanifler bu namaz uygulamasını devam ettiriyordu. Bu yüzden Kur'anda: "Rüku edenlerle rüku, secde edenlerle birlikte secde edin" diyor yani bu uygulamayı devam ettirin ama artık Kur'an indiğinden dolayı, namazda "KUR'ANDAN (AYET/LER) OKUYUN" diyor Yüce Allah. Ve hem de "Kolayınıza Geleni" Yani işi en baştan özetleyecek olur isek:

İbrahim (AS) dan bize kadar gelen ve BILINEN bu uygulamayı, zaten bilinip uygulandığından, sil baştan bir tarifi ön görmemiş Yüce Allah......Devam edin diyor ve bizlere bu uygulamanın olmazsa olmazlarını veriyor. =>Kıyam-Rüku-Secde,  =>Namazda SADECE KUR'ANDAN OKUMAK...Bir de Namaz vakitleri ve sayısı konusu var. Allah'ın zikrettiği namazlar ki yukarıda bahsettik. Namaz vakitlerini anlatan ayetlerin tamamını toplayıp baktığınızda göreceksiniz ki; 3 vakit anlatılmaktadır (Ayrıntı için TIKLA) üçün ortası ikidir, yani salat-ı vusta/orta namaz ki halkımızca bilinen adıyla buna  buna öğle namazı da diyebiliriz. Allah sadece Kur'andan dediğine göre; demek ki, subhaneke, ettehiyatu, Allahumme salli-barik.....vs gibi DUALAR okunmayacak. Bunların içeriği kötü olduğundan mı? Elbette hayır. Amma Rabb'imiz; Kur'andan diyorsa, uzatmaya, fetva aramaya gerek yok. Bu duaları namaz dışında dilediğiniz kadar okuyunuz, sorun YOK! 

Yanlış olan hususlardan biri de Kaçırılan/kılınamayan, Namazın kaza edilmesi. Kur'anda kılınamayan namazın kazasının gerektiğine dair emir/bilgi bulunmamaktadır. Bunu Allah böyle istediği için böyledir demek yerine, şu şekilde algılandığını görüyoruz: "Bakın Kılınmayan namazın kazası gerektiği halde, Kur'anda yok hadisler olmasaydı biz bu kazanın gerekliliğini nerden bilecektik" Biz de diyoruz ki: Tutulmayan/Bozulan Orucun kazasından bahseden Allah: (ayete bakınız)

2/184 Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

Tekrar ediyorum, Tutulmayan/Bozulan Orucun kazasından bahseden Allah Namazın kazasından bahsetmiyorsa namazın kazası olmaz. İşte bu yüzdendir ki; Namaz Savaş esnasında dahi terk/tehir edilmiyor. Ancak kısaltılabiliyor ki: Bununla ilgili ayet bize namazın; olağan üstü hallerde nasıl kısaltılacağını hem de normalde kaç rekat olması gerektiğini uygulamalı olarak anlatıyor.

4/101 Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. (elmalı meali)

4/102 Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. (elmalı meali)

Yukarıdaki ayetten de anlaşıldığı gibi (...onlara namaz kıldırdığında...) Hz Muhammed (SAV) imam ve önce sahabenin bir kısmı geliyor TEK rekat ile namazı tamamladıktan sonra, kılmayan diğer kısım sahabe Efendimizin ardından saf tutup TEK rekat namazını kıldıktan sonra namaz tamamlanmış oluyor. Sahabe tek rekat ile namazı yarı yarıya kısaltılmış haliyle kılıyor. İmam olan efendimiz ise 2 rekatla namazı tamamlamış oluyor. Ayetlere yeniden bakalım:

- .....içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun....

- .....Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar.....

Ayet son derece açık ne açıklama ne de tevile gerek var. Bunu yetersiz görenler, Allah'ın ayetini sözde TAM, pratikte ise açıklanmaya muhtaç/eksik görenlerdir ki; bunlar bilerek veya bilmeden Allah'ın ayetlerini (hadis yoluyla) hükümsüz bırakma çabası içerisindedirler.

34/5-Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlar için de pislikten acı bir azap vardır.

Bu ayeti ibret ile tefekkür etmek lazım. Acaba Allah'ın ayetini kimler, hükümsüz bırakmaya çalışır. Atesitin, hristiyanın, yahudinin Kur'anla işi olmaz. Onlar kitabı bir bütün olarak yalanlarlar. Ayete dikkat edin lütfen, ayetlerin hükümsüz/tesirsiz bırakmak için çaba gösterenlerden bahsediyor Allah, inkar edenlerden değil!!! Tam yeri gelmişken, yaşadığım bir olaydan bahsedeyim ki; buna benimle birlikte bir kaç dostum da şahit oldular. Internetten sesli sohpet ederken konuştuğumuz odaya kamil yaşta (müftünün) biri girdi. Konuştuğumuz konu aşağı yukarı bu konuydu. Namazın 3 vakit değil 5 vakit olduğunu, hadissiz namaz meselesinin anlaşılmayacağını iddia eden bu zata, hadisler ile Kur'an ayetlerinin nasıl çeliştiğine bir örnek verdim. Ayrıca, hadislere bel bağlamanın/iman etmenin aslında Hz Muhammed'e saygı değil, saygısızlık olduğunu, çünkü çok sayıdaki hadislerin Efendimizi; (onu tenzih ile) Şevhete düşkün, Ahlaksız, Allah ile pazarlık edebilen......vs. konumuna koyduğunu söyleyip şöyle bir örnek verdim. Ona dedim ki sizce aşağıdaki hadisteki çirkin davranışı efendimizin yapmış olması mümkün müdür? Ve siz sünnettir diye aynını yapar mısınız? Aldığım cevap beni şok etti. Önce ilgili hadisi vereyim:

(2722)- Abdullah İbnu'ş-Şıhhîr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte namaz kıldım. Namazda onu öksürerek boğazını temizleyip (yere attığını ve) sol ayağıyla sürttüğünü gördüm.

(2723)- Ebû Dâvud'un rivâyetinde şöyle gelmiştir: "...Sol ayağının altına tükürdü, ayakkabısıyla sürttü.

(2724)- Ebû Dâvud'un Ebû Nadra'dan kaydettiği bir rivâyette: "Elbisesine tükürdü, kıvrımları arasında ovaladı" denmiştir.

Soru şuydu: Sizce Efendimiz Namazın ortasında boğazını temizlemek için öksürüp balgamını ağzına aldıktan sonra, bu balgamı elbisesine tükürüp, elbisesini ovmuş olabilir mi? dedim: "evet, hadis öyle yazmışsa öyledir" dedi. Ben de madem öyle, yani Efendimizin yaptığını yapmak sünnet ise siz de namaz ortasında balgamınızı/sümüğünüzü elbisenize tükürüp elbisenizi ovar mısınız? diye sordum. Ve bana, "Evet" dedi. "Efendimiz yapmıştır ve ben de aynısını namaz içinde yaparım yaparım" dedi ve bunu yemin ile söyledi.

Şu zihniyete bakar mısınız? Normal şartlarda dahi yapılmayan bu iğrenç hareketi, efendimizin Namaz ortasında yaptığı iftirasını atan ve sanki efendimiz yapmış gibi sorgulamadan, Kur'an göz ardı edilerek inanılan bu hadis yazarının ve buna Allah'ın emri gibi iman edenlerin, ahirette Efendimize verecek hesapları olacaktır! Bu yalanın elbette bir yaptırımı olacaktır. Oysa Kur'andaki Hz Muhammed için Yüce Allah der ki:

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ

68/4- Ve Kuşkusuz Sen; yüce/Azim bir ahlak üzeresin.

Evet, Burada Sormak lazım. Allah'ın Azim ahlak üzeresin dediği bir Elçi, Namaz ortasında bu iğrenç hareketi yapmış olabilir mi? Bu mümkün mü? Hiç mi aklınız ve azıcık dahi vicdanınız yok. Sağlamlığına Allah'ın söz vermediği bir takım isim/etiket/unvan yapmış Ebu hureyre/Buhari/Muslim/Ebu davud/tirmizi/İbni mace....nin sözlerine Allah'ın Kelamıyla çatışmasına Rağmen, Allah'ın Kelamı gibi iman ediyorsunuz? 68/37- Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz? Unutmayın ki Allah SADECE KUR'ANIN KORUNACAGINA SOZ VERMISTIR!!! Kur'an dışındaki hiç bir kaynağın masumiyeti yoktur! Allah'ın koruyacağına dair sözü de yoktur!  68/39- Yoksa, "ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?

Allah'ın Hikmetli, TAM dediği ve eksik olan HIC BIR SEY bırakmadık dediği Kitap'da birileri eksiklik ve (haşa) Allah'ın açıklarını bulmuş olmalı ki Kur'ana yama yapmaya çalışıyorlar. Onlara ayetlerden okuduğumuz zaman adeta arı sokmuş gibi rahatsızlandıklarını görüyoruz. Biz Allah'ın ayeti diyoruz, Onlar Buhari'nin sözü diyor, Biz Allah'ın ayeti diyoruz, onlar Müslim'in sözleri diyor, Biz; Ya Huuuu ALLAH'IN AYETİ diyoruz, onlar Tirmizi'nin sözü diyor..........Bu konuda yine ibret verici diğer ayete de baktıktan sonra, konumuza dönelim.

22/51 Ayetlerimiz konusunda acze düşürücü çabalar harcayanlar, onlar da alevli ateşin halkıdır.

KUR'ANDAKİ NAMAZ 3 VAKİTTİR!

11/114 Ve ekımıs salate tarafeyin nehari ve zülefem minel leyli innel hasenati yüzhibnes seyyiat zalike zikra liz zakirın

11/114. Gündüzün her iki tarafında ve gecenin saçaklarında (gündüze yakın olan saatlerinde) namaz kıl! Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere bir öğüttür.

tarafeyin nehari: burada gündüz(nehar)ün iki kısımı için vurgu yapılmaktadır. Bizce doğu yönünden itibaren güneşin izlediği seyir anlatılmaktadır. Doğan güneşimiz devamlı irtifa almak suretiyle zirve(tepe) yapacağı zamana değin irtifa almaya devam eder. Zirve yaptığı nokta da, tam gün ortası olup, gündüzün 1.kısmı tamama ermiştir.

Devamında yine güneşimiz seyrine devam ile batı istikametine doğru irtifa kaybederek(duluk) hareketine devam etmekte, sonra da geceye değin bu sürecini tamamlamaktadır(gündüzün 2. kısmı).

 

Ne oldu? bizce gece tarafından geldi ve yine gece tarafına döndü. Gündüz bir ayetti ve bitti! devamında gece ayeti başladı. Gece ve Gündüz iki farklı ayettirler(17/12).

[017.012] [IK] Biz, geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık. Rabbınızdan lutuf dileyesiniz ve yılların hesabını, sayısını bilesiniz diye gece ayetini silip gündüz ayetini aydınlık kıldık. Ve her şeyi uzun uzadıya açıkladık.

"tarafeyin nehari" hitabından da, aynen yukarıdaki ayetimizde belirtildiği gibi! gündüzün "iki kısımda(eyn)" bize verildiği açıkça anlaşılmaktadır. Bu iki kısımı çizen de güneşimizdir ki; bunu da yukarıdaki yazımızda tasvir etmeye çalışmıştık. Gündüz ayeti gece ayetini sildi, gece ayeti de gündüz ayetini sildi. Gündüzde tepe yapan güneşimiz de, gündüzü iki-ye böldü! geldiği kısım 1.tarafa, tepeden itibaren gittiği kısımda taa gece ayetine değin 2.tarafa işaret etmektedir(17/78).

"trf" kökü aynı zamanda "göz" manasına da işaret etmektedir. Şimdi arkamıza yaslanıp şu tasviri güzelce bir düşünelim!

Gece kısmı; gözümüzün gözyatağındaki dışardan görünmeyen karanlık(gece) kısmı olsun. Dışarıdan görünen(gündüz~yarıküre) kısmı da hep beraber temaşa edilen ve kapaklar arsından bakan, bildiğimiz zahiri kısmı olsun diyelim. Yarıküre şeklinde olan bu zahiri gördüğümüz "göz"ümüzün bir tepe(merkez) noktasına sahip olduğunu görmekteyiz. Her iki gözkapağımız da bu tepe noktasına değin bir uzanış yapmakta(kapanma) sonra da açılmaktadırlar. Gündüz olan bu dışardan görülen gözümüzün, kapaklarca da ikiye bölündüğünü görmekteyiz. Gözkapağımızın biri, güneşimizin gündüzün 1.kısmında çizdiği hareket sürecini, diğer kapak da gündüzün 2.kısmında çizdiği hareket sürecini bizlere anlatmaktadır. Diğer bir şekilde şöyle de düşünebiliriz; gözler kapalı halde iken "gece"yiz ve "gece"miz bile sanal olarak iki-ye bölünmüştür. Her bir göz kırpmalarımızla bile gündüz olan açık bakışlarımızın da iki-ye bölündüğünü görebiliyoruz. Gözkapaklarımız da güneşimizin hareket sürecini bizlere açıklamaktadır.

ve zülefem minel leyli: "zlf" kökü bizlere "zûlfa~yakınlık" manasını vermektedir. Bu ayetimizde "gecenin ilk bölümü" diyebileceğimiz! zûlfeh(t) kelimesinin cemisi(zûlefûn) şeklinde veyahut "zûlefen" hitabı ile bizlere "gece(leyl)nin ilk saatleri"ne işaret buyurulmaktadır. Zira, yakınlığın azamisi %50 olup, bunu geçen zaman dilimleri için artık bir yakınlıktan söz edememekteyiz. Dikkat edilecek olursa "gece"ye vurgu bulunmakta olup, konunun gündüz ayeti ile bir alakası bulunmamaktadır.

Veyahutta  gecede kalmak şartı ile;"gecenin gündüze yakın saatlerinde" olan zaman dilimleri için, resulullah'ın yaşamına uygun anları da bizlere anlatmaktadır! resulullah, gece vakti girince  öncelikle akşam namazı olan salat-işa'yı iqame ediyor, yemek-misafir derken yatıyor ve ona(SvS) emr edilen "gece kalkışı" için "gece" kalkıyordu. Bu gece kalkışlarını da gündüzün başlangıcına şahid olmak üzere devam ettirmekte ve böylece "qur'an-el fecr" yahutta "salat-il fecr"i iqame ediyordu. Yani burada "gece ve gündüze şahid olma" bağlamına da işaretler vardır da diyebiliriz.

Şimdi sıra, bana e-mail ile en çok sorulan soruya geldi. Kur'ana göre bir vakit namazının tarifini yapmam hakkında istek nedeniyle ben kendi kıldığım namazı tarif ediyorum: (Örnek: Sabah Namazı)

Abdest var sayarak en baştan şahsım olarak kıldığım namazı anlatıyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim seccade/namazlık kullanmıyorum. Temiz olan halının üzerinde kılıyorum... Yönümü kıbleye döndükten sonra:

Niyyet ettim salat-ı Fecri ikame etmeye......veya....Niyet ettim vaktin salasını ikame etmeye.

Allah-u Ekber diyorum ==>74/3, 87/15 Ellerinizi dilerseniz bağlarsanız, dilerseniz bağlamazsınız. Ben bağlıyorum (Size kalmış)

Sonra Euzu-Besmele çekiyorum. Özellikle Euzu... okunmalı! ==> 16/98

Sonra dilediğim sureyi/ayeti okuyorum. İşim varsa kısa, yoksa uzun sureleri TERCIH ediyorum.( Subhaneke Duası YOK!)

Sonra Rükuya varıp Subhane Rabb'iyel Azim Diyorum(Kaç defa tekrar edeceğiniz size kalmış ister 1 ister 100 kez)==> 7/206

Rükudan Kıyama doğru durduktan hemen sonra secdeye varıyor ve Subhane Rabb'iyel Âla we BiHamdihi diyorum==> 7/206, 15/98, 25/58, 32/15 (yine kaç defa tekrar edeceğiniz size kalmış)

Secdeler bittikten sonra, ikinci son rekata kalkıp, aynen 1. rekattaki gibi yapıyorum ve nihayet secde bittikten sonra ettehiyatu dua olup, Kur'andan olmadığı için bu kısımda ayet okuyorum. Ben şahsen burada Enam/161. ayeti okuyorum. Sonra sağıma ve soluma "SELAM!" vererek namazı tamamlıyorum. Şimdi tam bu kısımda bilmeyen/yeni arkadaşlar namazdan sonra tesbih var mı? diye sorabilirler. Böyle bir emir yoktur fakat, Şu ayete birlikte bakalım:

50/40 Geceleyin de onu tesbih et, secdelerin ardından da.

Ayete baktığımızda bu emrin, Efendimize ait/özel olduğunu görürüz. Fakat yine başka bir ayette Efendimizle birlikte bir topluluğunda ece namazına devam ettiğini bildirmektedir. Bu emir olmamasına rağmen Allah'ın ayetlerde zaman zaman bahsettiği "Sakınanlar/ittika edenler" yani Takva ehlinin devam ettirdiği bir ibadettir. Çünkü Namaz'ın Allah'a yaklaştırıcı özelliği vardır:

96/19 Hayır! Ona boyun eğme! Rabbine secde et, O’na yaklaş.

Son olarak gelelim cenaze namazına. Kur'anda cenaze namazı var mı? yok mu? Aslında Rükusu ve secde olmayan Salat-ı Mevte Cenaze namazından ziyade <Cenaze Duası> demek daha doğru olurdu. Ama Müslüman halkın diline bu şekilde yerleşmiş. Her neyse önemli olan içeriği bilmek. Bunla ilgili ayet yine açık. Bunu Allah'ın Resul'ünün de yaptığını Allah bizlere söylüyor. Daha doğrusu kimlerin Cenaze namazının/Duasının yapılmaması gerektiğinden bahsediyor Allah... Demek ki: normal şartlarda yerine getiriliyor: Yine yorum yapmadan son derece açık olan ayete bakalım:

9/84 Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah'ı ve peygamberini inkar ettiler, fasık olarak öldüler.

Demek ki bunlar dışında kalan normal Müslimler için Cenaze salası yapılmış. Ayrıca islam tarihi kaynaklarını tetkik edenler bilir. Şöyle enteresan bir tarihi bilgi vardır. Kitap ehlinden olan habeş kralı Necaşi ki: Mekke'den hicrete zorlanan müslümanlar ona sığınmıştı. O kendine sığınan müslümanlara sahip çıkmış ve onları süre kıstlaması olmaksızın ağırlamıştı. Onun ölümünü duyan Hz. Muhammed (SAV) gıyabında Cenaze Namazını Kıldırmıştır.

Tabi işin bu kısmı tarihi bilgi. Yanlış da olabilir mi? olabilir? Dileyen son kısma inanır dileyen inanmaz. Allah'ın ayetleri dışında hiç bir bilgi masum değildir! Varsa bir hatamız Rabb'imiz Af ede.