Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
bu konuda hakkı yılmaz beyin yaklaşımı nıda incelesek iyi olur...
ERKEKLERİN ÇOK HANIMLA EVLENMESİ Toplumda din adına yapılan yanlışların en önemlilerinden birisi de, erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesidir. Çok
uzun zamandan beri Kur’an ile haşir-neşir olmuş ve Allah’ın lütfettiği
bilgiyi, herhangi bir etki altında kalmadan, herhangi bir akıma
kapılmadan, doğrudan Kur’an’ı anlamaya hasretmiş bir kişi olarak
amacımız; yanlışlarını Kur’an’a, yani İslâm’a fatura etmeye
çalışanların karşılarına Kur’an ile dikilmek ve bu gibi yanlışların
Allah’ın arı-duru dininden temizlenmesine hizmet etmektir. Yoksa, kadın
hakları savunucusu olmak, kadınların avukatlığını yapmak gibi bir
niyetimiz yoktur. Şam ve Ezher
ulemasından bazıları, Mustafa Es Sıbaî’nin “Kadının Adı” adlı eserinde
ifade ettiği gibi, burada tahlilini yapacağımız ayetleri, sahabe,
tabiîn ve tabe-i tabiîn dönemlerinden bu yana anlayanın olmadığını
ileri sürmüşlerdir. Bize göre ise bu ayetlerin anlaşılamaması veya
yanlış anlaşılması, ayetlerin orijinal metinlerindeki bir anlam
bozukluğundan değil, birileri tarafından üzerlerine rivayet tozları
serpilmesi suretiyle ayetlerin âdeta bir perde ile örtülmesinden
kaynaklanmaktadır. Bu perde de hadis kitaplarında yer alan ve “Urve
Hadisi” diye meşhur olmuş rivayettir. Bu rivayeti esas alan ulema,
ayetleri, parantezli veya parantezsiz bir çok eklentiler yaparak veya
bazı sözcükleri ya yok sayarak ya da gerçek anlamları dışında
kullanarak, rivayete uygun şekilde anlamaya ve anlatmaya
çalışmışlardır. Ayetlerin nasıl çarpıtıldığı aşağıda tek tek açıklanmış
olup, bizim dileğimiz, bu konunun burada okunmasından önce, Nisa
suresinin 1-3. ayetlerinin (özellikle de 3. ayetinin) bulanacak bir,
iki, üç… beş başka mealden okunması ve sonra buradaki tahlilimizin
değerlendirilmesidir. “Teaddüd-ü zevcat”ın meşruiyetinin kaynağı olarak gösterilen Nisa suresinin 1-3. ayetleri ve tahlilleri aşağıdadır: Nisa; 1: &nbs p; &nbs p; Ey insanlar! Rabbinize
takvalı olun. O Rabbiniz ki, sizi bir tek canlıdan yarattı. O canlıdan
da eşini yarattı. Onlardan da birçok erkek ve kadın türetti. Ve Allah’tan sakının! O Allah ki, O’nunla istekleşiyorsunuz. Ve akrabalardan sakının! Muhakkak Allah sizin üzerinize tam bir kontrol edicidir. Ey insanlar! Allah’ın
haklarını ve akrabalık haklarını ön plâna çıkararak bir çok sosyal
konuyu düzenleyen ve akraba hakları kapsamında da yetim haklarını
işleyen surede, sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa, kamuya, kamu
otoritesine seslenilmektedir. Rabbinize takvalı olun. Bir çok mealde “saygılı olun”, “sakının” veya “korkun” şeklinde Türkçe’ye çevrilmiş olan “ اتّقاء
ittika” sözcüğü, bilinen, basit “korku” anlamına gelmediği gibi,
insanın kendisine zarar vermesinden korktuğu şeylere karşı duyduğu
“sakınma” veya böyle bir korku kaynaklı “saygı” anlamında da değildir.
“İttika”; “takvalı olmak” demektir. “Rabbinize takvalı olun” ifadesi
de, insanların Allah’ın adaletini sağlamak üzere davranmaları
gerektiğini hatırlatmaktadır. … sizi bir tek canlıdan yarattı. O canlıdan da eşini yarattı. Onlardan da birçok erkek ve kadın türetti. Bu
ifade, yaratılışın gelişimini ve değişimini açıklamaktadır; önce tek
bir canlı, ondan eşi, onlardan da erkekler ve kadınlar yaratılmıştır. Klâsik
meal ve tefsirciler (!) ile onların anlayışını hiç farkı olmadan bugüne
aktaran yeni meal ve tefsirciler (!), Yüce Allah’ın Kur’an’ın bu
ayetinde yaptığı açıklamayı değil de, Kitab-ı Mukaddes’in Tekvin, 2.
Bab, 1-25. cümlelerinde anlatılan; “önce Âdem’in yaratıldığı, Âdem’den
Havva’nın yaratıldığı, onlardan da bir çok erkekler ve kadınların
yaratıldığı” şeklindeki açıklamayı kabullenmişlerdir. Halbuki
ayetin anlattığı bu değildir. Âdem ve Kitab-ı Mukaddes’te yazdığı gibi
meal ve tefsircilerin (!) de Havva dedikleri eşi, ayetin anlatımına
göre üçüncü aşamaya ait canlılardır. Çünkü Âdem’in ve eşinin
cinsiyetleri bellidir ve ayetteki ifadeye göre cinsiyetler üçüncü
aşamada ortaya çıkmaktadır. Yani, birinci aşamada tek bir canlı
yaratılmış, ikinci aşamada ilk yaratılan canlıdan eşi yaratılmış,
üçüncü aşamada da erkek ve dişiler olarak ayrı cinsiyetteki canlılar
yaratılmıştır. Onların, “Havva’nın yaratıldığı aşama” olarak kabul
ettikleri ikinci aşamada ise canlıların cinsiyetlerinin olmadığı
EŞEYSİZ ÜREME söz konusudur. Aslında
Kur’an’daki bu ifadenin, yaratılışla ilgili diğer ayetlerle birlikte
FEN BİLGİNLERİ tarafından ya da onlara birlikte değerlendirilmesi,
ayetin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. İstekleşme; ihtiyaçlarının
giderilmesi için kulların Allah’tan dilekte bulunmasını ve Allah’ın da
kullarından “kulluk” yapmalarını istemesini ifade etmektedir. Ve akrabalardan sakının! Ayetin
ikinci cümlesinde nasıl, insanların kendilerini Allah’a karşı adaleti
sağlamakla yükümlü hissetmeleri isteniyorsa burada da aynı adalet
yükümlülüğünü insanların akrabaları ile aralarındaki ilişkilerde de
duymaları, akrabaların haklarını gözetmeleri istenmektedir. Dikkat edilirse ayette tüm insanlığa iki temel görev verilmektedir. İnsanlar öncelikle Allah`a
karşı saygılı olacaklar, Allah’ın hak ve hukukunu gözetecekler ve sonra
da aynı şekilde akrabalara karşı saygılı olacaklar, akrabaların hak ve
hukukunu gözeteceklerdir. İnsanlığa verilen bu görevlerin yerine getirilip getirilmediği, tabiî ki Allah’ın gözetiminde ve denetimindedir. Nisa;
2: &nb sp; &nb sp; Ve yetimlerinize mallarını verin. Temizi pise
değişmeyin. Onların mallarını kendi malınıza katarak yemeyin. Bunu
yapmak kesinlikle büyük bir suçtur. 1.
ayette Allah’a ve akrabalara karşı takınılması istenen tavır, bu
ayetten başlayarak onuncu ayete kadar yetimlerin haklarının korunması
için de istenmekte ve bu ayetlerde insanlığın yetimlere karşı olan
görevleri belirtilmektedir. Ayette
geçen “ اليتامىyetama” sözcüğü; “yetimler” demektir. Bu sözcük çoğuldur
ve hem erkek hem de kız yetimleri kapsar. Sözcük hakkındaki bu bilgi
kesinlikle hatırdan çıkarılmamalıdır. Zira ayetlerin anlamını bozma
çabalarından bir tanesi de aşağıda görüleceği gibi, bu sözcüğün
anlamının çarpıtılması; kapsamının daraltılması şeklinde yapılmıştır. Sözcük
ayette, sözcüğün önüne “ الel” takısı getirilerek kullanılmıştır. Lam-ı
tarif denen bu takı, Türkçe’deki “bu”, İngilizce’deki “the” işaret
sıfatı gibi nekre (belirsiz) olan sözcüklerin belirli, özel bir duruma
getirilmesini sağlamaktadır. Ancak yapılan çevirilerde bu husus
genellikle dikkate alınmamakta ve sözcük “yetimler” olarak, genel,
belirsiz şekilde çevrilmektedir. Bizim çevirimizde “ اليتامىelyetama” sözcüğü; “yetimleriniz” olarak çevrilmek suretiyle belirginleştirilmiş, özelleştirilmiştir. Nisa:
3: &nb sp; &nb sp; Ve eğer ki yetimleriniz konusunda adaleti
koruyamayacağınızdan korktuysanız; o takdirde sizin için hoş (helal,
uygun) olan, yetimlerin kadınlarından ikişer ikişer, üçer üçer, dörder
dörder nikâhlayın. Şayet o
takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, bir tanesini
nikâhlayın. Ya da sahibi bulunduğunuz cariyenizi nikâhlayın. Bu haksızlığa sapmamanız için en uygunudur. Ve eğer ki yetimleriniz konusunda … 2.
ayette geçen ve “yetimleriniz” demek olan “ اليتامىelyetama” sözcüğü bu
ayette de karşımıza çıkmıştır. Piyasadaki meal ve tefsirlerin (!)
bazılarında, 2. ayette “yetimler” olarak çevrilen bu sözcük, 3. ayette
“KIZ yetimler” olarak çevrilmiş ve cümleye de “Evlendiğinizde” diye hiç
alâkası olmayan bir sözcük daha eklenmiştir. adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız ; 2.
ayette insanlara, “yetimlerin haklarına saygılı olmak, onların
mallarını yememek, kendilerine vermek” görevi verilmişti. Ancak
Rabbimiz, konunun bu kadarla kapanmadığını, “Yetimleriniz konusunda
adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız” ifadesi ile bildirmektedir.
Bu ifade, 2. ayette verilen “yetimlerin mallarını yememek, kendilerine
vermek” dışında insanlara bir de “yetimler hakkında adaleti korumak”
görevi yüklemektedir. Bu ilâve görev de; yetimlere, öz evlâtlara
davranıldığı gibi davranılmasından başka bir şey değildir. Yani,
onların beslenmeleri, büyütülmeleri, eğitilmeleri… de en az öz evlâtlar
kadar iyi şekilde sağlanmalıdır. Ayette
“geçmiş zaman kipi” kullanılmış olması, bunun bir görev, bir mecburiyet
olduğunu göstermektedir. Eğer ayette “adaleti koruyamayacağınızdan
korkuyorsanız” denseydi, insanlara bir tercih imkânı verilmiş olurdu ve
baştan adaleti koruyamayacağını düşünen insanlar, adaleti korumakla
ilgili bir çaba sarf etmeden, kendilerine bir sonraki cümlede
gösterilen yolu tercih edebilirlerdi. Ama ayette “adaleti
koruyamayacağınızdan korktuysanız” denmek suretiyle, insanların önce
adaleti korumakla görevli oldukları bildirilmiş olmaktadır. Yani,
insanlar önce görevleri olan adaleti sağlayacaklardır. Eğer görevlerini
yerine getirememişlerse, yani adaleti sağlayamadıkları ortaya çıkmış ve
insanlar bundan korkuyorlarsa, bir sonraki cümlede kendilerine
gösterilen diğer yolu uygulayacaklardır. Dolayısıyla buradaki fiilin
geçmiş zaman kipinde olması insanlara, yetimlerin topluma iyi birer
birey olarak kazandırılması görevini yüklemekte ve bu görevi yerine
getirmek için bir çaba sarf etmeden kendilerine gösterilen diğer yolu
tercih etmelerine engel olmaktadır. o takdirde de sizin için hoş (helal, uygun) olan , Yani:
“Sizin için hoş; öncelikle helal, evlenilmesinde sakınca olmayan, yaşı
yaşınıza denk, ihtiyaçlarını karşılayabileceğiniz, varsa sorunlarını
giderebileceğiniz, yeni bir probleme sebep olmayacak ve hoşlandığınız
uygun kadınlar…” yetimlerin kadınlarından Arapça’da
nekre (belirsiz) olan sözcükler “lam-ı ta’rif” veya “izafet (belirtili
isim tamlaması)” ile belirli, özel hâle getirilirler. “Lam-ı ta’rif”
ile özelleştirilmiş sözcüklerin ifade ettiği anlamın daha iyi
anlaşılmasını sağlamak için “izafet-i maneviyye” ile sağlamasını yapmak
en uygun yoldur. Bazı hallerde de İzafet’te muzafun ileyh hazfedilip
bundan bedel olarak “lam-ı ta’rif” getirilir. Burada
da “ النّساءennis ai (kadınlar)” sözcüğünün önünde ma’rife takısı olan
“ال el” bulunmakta ve “kadınlar” sözcüğü, belirli, özelliği olan
kadınları ifade etmektedir. Yani buradaki “Lam-ı ta’rif”, hazfedilmiş
olan “elyetama” kelimesinden bedel olarak bulunmaktadır. Tamlamanın
takdiri “من نساء اليتامى ” şeklindedir. Bunun böyle olduğunun kanıtı ise Nisa suresinin 127. ayetidir. Nisa; 127: &n bsp; Ve senden YETİMLERİN KADINLARI hakkında fetva isterler. De ki: Onlar hakkında fetvayı, size Allah verir. Ve kendilerine farz kılınmış olarak verilmesi icap edeni, vermeyişiniz hakkındaki, Ve nikâhlamaya rağbet etmediğiniz KADINLARIN YETİMLERİ hakkındaki, Ve ezilmek istenmiş, zayıf düşürülmek istenmiş çocuk yetimler hakkındaki, Ve
yetimlerinize adaleti yerine getirmeniz hakkındaki, kitapta okunan
ayetler verir. Ve yaptığınız her şeyi Allah muhakkak bilicidir. Fetva;
problemli, anlaşılmayan zor bir konuda, meseleyi açıklığa kavuşturmak,
doğru olanı açıklamak demektir. Yani bu ayetten, insanların
peygamberimize “Bu yetimlerin kadınlarının hâli ne olacak, bu problem
nasıl çözülecek?” diye sorular sordukları ve soruna çözüm bulmasını
istedikleri anlaşılmaktadır. Bize
göre burada insanlar konuyu peygamberimize olumsuz yönüyle götürüp
çözmesini istemişlerdir. Çünkü bu ayet, Nisa suresinin ilk on ayetinin
beyanıdır ve ilk on ayette görülmektedir ki, kimse yetimlerin
kadınlarını isteyerek nikâhlamamakta, Allah tarafından bir görev olarak
nikâhlamaya zorlanmaktadır. Piyasadaki
meal ve tefsirlerde (!) ise ayetin, ATFI farklı yerlere yapılması
sebebiyle, bazılarında olumlu bazılarında olumsuz manalandırıldığı
görülmektedir. Yukarıda
belirttiğimiz gibi buradaki “ النّساءen-nisae” ifadesi de, “yetimlerin
kadınları” demektir. Bunlar, haklarında fetva istenen kadınlar olup,
aynı zamanda 3. ayetteki “النّساء ennisai” sözcüğü ile kastedilen
kadınlardır. Ki bunlar, yetimlerin anneleri, teyzeleri, nineleri gibi,
yetimlere bakmakla yükümlü olan ve tabiî ki nikâhlanmaya uygun olan
kadınlardır. Ayetteki
“ يتامى النّساءYetamennisa i” tamlaması ise; “KADINLARIN YETİMLERİ”
demektir. Dikkat edilirse bu ayette ifadeler 3. ayettekinin tersinden
ifade edilmektedir. Üçüncü ayette “yetimlerin kadınları” denilirken
127. ayette “kadınların yetimleri” ifadesi yer almaktadır. “يتامى
ال 1606;ّساء Yetamennisai” ifadesi, belirtili isim tamlaması olmasına rağmen
piyasadaki meal ve tefsirlerin (!) bazılarında sıfat tamlaması olarak
manalandırılmış ve Arapça dilbilgisinin çok basit kurallarını bilenler
tarafından bile hemen fark edilebilecek bir hata ile “YETİM KADINLAR”
şeklinde Türkçe’ye çevrilmiştir. İşte
bu Nisa 127. ayetteki “يتامى النّساء yetamannisai” tamlaması 3.
ayetteki “النّساء ennisai” sözcüğünün hangi anlamla özelleşmesi
gerektiğinin ipucudur. Ayette geçen “okunan ayetler” ifadesi ile, Nisa suresinin ilk on ayeti kastedilmektedir. Üçüncü
ayetin yanlış anlaşılmasına sebep olan ve büyük bilginlere bu hatayı
yaptıran, bize göre yine Urve rivayeti olmuştur. Başka bir ifade ile
Urve rivayetine bilim ve din heba edilmiştir. İlmini, dirayetini,
cesaretini takdir ettiğimiz nice başka bilginler de maalesef
gelenekçiliğin baskısıyla üçüncü ayete eklemeler, çıkarmalar yapmak,
sözcükleri yanlış anlamlarda kullanmak ve izafeti, sıfat tamlaması
olarak manalandırmak suretiyle hatalarını sürdürmüşlerdir. &n bsp; Piyasadaki
meal ve tefsirlerin (!) bazılarında ise “ النّساءen-ni sai” ifadesinin
ma’rife oluşu hiç dikkate alınmamıştır. Ayrıca, cümlenin anlamının
içinden çıkamayan bu eserlerin yazarları, kelimenin başına bir de tam
belgisizlik ifade eden “diğer” sözcüğü eklemişlerdir. İkişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın. Ayetteki
“ مثنىmesna”, “ ثلاثsülase” ve “ رباعrüba” sözcükleri üleştirme sayı
sıfatları olup, anlamları; “ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder”
demektir. Dolayısıyla bu ifade ile; “bölüşürken topluluktan, ikişer
ikişer, üçer üçer, dörder dörder kadını nikâhlayacaksınız” denmek
istenmiştir. Yoksa bu ifade kesinlikle “ikinci kadını
nikâhlayabilirsiniz, üçüncü kadını nikâhlayabilirsiniz, dördüncü kadını
nikâhlayabilirsiniz” demek değildir. Buradaki anlamı aşağıdaki şekilde açıklamak mümkündür: “Ey insanlar! (Surenin başındaki hitap sadece Müslümanlara değil, tüm insanlaradır. Yani topluma, kamuya, kamu yönetiminedir.) Toplumdaki
yetimlere karşı adalet korunamamışsa, yetimler mağdur durumda iseler;
toplanacaksınız ve yetimlere bakmakla mükellef olan kadınları, onların
özelliklerini ve kendi özelliklerinizi dikkate alarak, ikişer ikişer,
üçer üçer, dörder dörder nikâhlamak üzere bir kampanya
düzenleyeceksiniz. Böylece yetimler üvey çocuklarınız, yetimlere
bakmakla mükellef kadınlar da eşleriniz olacak. Bu işlem sonucunda,
yetimler ile onlara bakmakla mükellef kadınlar akrabalarınız durumuna
gelecek, siz de onlara artık akrabalık hak ve hukukunu
uygulayacaksınız.” Piyasadaki
meal ve tefsirlerde (!) ise, yapılan eklentilere rağmen ifadelerde
görülen anlam bozuklukları ve cümle düşüklükleri, bu yazarların ayeti
anlayamadıklarını göstermektedir. Ayrıca, bu meal ve tefsir
sahiplerinin, ayetin gerçek anlamını kavrayamadıklarını ortaya koyan
bir diğer husus da, ayetteki “NİKÂHLAYINIZ” emri hakkında vucup ifade
etmeyip nedb ifade ettiğini ileri sürmeleridir. Yani, onlara göre ayet
güya, Müslümanlara iki kadınla, üç kadınla, dört kadınla evlenmeyi
mecbur kılmazmış da, “ister evlenin ister evlenmeyin, serbestsiniz”
anlamında bir keyfîlik ifade etmekteymiş. Ama isteyen, ikinci, üçüncü,
dördüncü kadını nikâhlayabilirmiş. Halbuki
yukarıda gösterdiğimiz gibi, ayetin dörde kadar evlenebilmekle hiç
ilgisi yoktur. Ayet, olağanüstü hâllerde (yetimlerin mağduriyetleri
korkusu oluştuğu şartlarda) başvurulması gereken bir kampanyadan
bahsetmekte ve insanları (evli olsun, bekâr olsun), bu kampanyaya
katılmaya mecbur etmektedir. Şayet
o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, yetim
kadınlarından bir tanesini nikâhlayın. Ya da sahibi bulunduğunuz
cariyenizi nikâhlayın. Yani;
“YETİMLERİN KADINLARININ ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder
paylaşılması sonucunda, eşler arasında yeme içme, barınma, evlilik
ilişkileri bakımlarından adaletli davranamayacaksanız, bir tane yetim
kadınını nikâhlayacaksanız ya da hürriyeti olmayan cariyenizi (kadın
kölenizi) nikâhlayacaksınız.” Görüldüğü
gibi bu sosyal kampanyadan kaçmak yoktur. Olağanüstü hâllerde yapılacak
olan bu kampanyaya herkes mutlaka katılacak, toplumdaki sorunun
çözümüne katkıda bulunacaktır. Piyasadaki
meal ve tefsirlerde (!) ise “Bir tane ile yetinin” şeklinde, ayetin
kelime ve harfleriyle hiç mi hiç ilgisi olmayan bir ifade
uydurulmuştur. Ayette “YETİNİN” diye bir yüklem yoktur, ayetteki
yüklem; “NİKÂHLAYINIZ”dır. Konu
ile ilgili Kur’an ayetleri gayet açık ve net iken, konunun hadis
kitaplarında yer alan o meşhur (!) rivayete uydurulması amacı ile bazı
mealciler ve bazı tefsirciler (!), Kur’an’a bile ilâve yapmaktan
çekinmemişlerdir. Yeğeninin,
peygamberimizin eşi Ayşe’ye Nisa suresinin 3. ayetinin ne demek
olduğunu sorması üzerine, Ayşe’nin verdiği cevabı konu etmesine rağmen
hadis kitaplarında yer alan bu rivayetin aslında peygamberimize SÖZ,
UYGULAMA ve UYGUN BULMA yönleriyle nispeti yoktur. Bu bir sahabe
bilgisi, sahabe sözüdür. Buna Hadis İlminde “Mevkuf rivayet”, “Eser”
denilmektedir. Urve hadisi
denilen bu rivayet, bazı farklılıklarla bir kaç yoldan nakledilmiştir.
Bunların en detaylısı ise Sahih-i Buhari’deki metindir
(Kitab-üt-Tefsir, 73. Bab, 96 numaralı hadis): “.........İbn-
Şihab şöyle demiştir: Bana Urve ibn-ü-Zübeyr haber verdi ki, kendisi
Âişe’den, Allahü Teâlanın “Eğer yetimleriniz hakkında adâleti
koruyamayacağınızdan korktuysanız.....” (konu ettiğimiz Nisa suresi 3. ayet) sözünün ne anlama geldiğini sormuş. Âişe de şöyle demiştir: Ey kız kardeşimin oğlu, Bu âyetteki yetim kız, (Halbuki ayette YETİME yani yetim kız diye bir ifade yoktur. H.Y.) velisinin
velâyet ve vesâyeti altında bulunup malında erkeğe ortak yapar. Kızın
malı ve güzelliği, velisi olan erkeğin hoşuna gider. Bu sebeple velisi
onunla evlenmek ister. Fakat kızın mehrinde adâlet etmek ve başkasının
vereceği kadar mehir vermek istemez. İşte bu âyette o çeşit velilerin
velâyeti altındaki yetim kızları - haklarında adâlet ve onların
mehirlerini en yüksek miktarına yükseltmedikçe- nikâh etmeleri
nehyolunup, bunlardan başka kendilerine helal olan kadınlardan nikâh
etmeleri emrolunmuştur. Âişe devamla dedi ki : Bu
âyet indikten sonra insanlar Rasulüllah’a sorup fetva istediler. Bunun
üzerine Allah şu âyeti indirdi. ‘Senden yetimlerin kadınları hakkında
fetva isterler...’ (Nisa suresinin 127. ayeti. Bu ayet de tarafımızdan genişçe açıklandı. Oradan detaylı okuyabilirsiniz.) Âişe dedi ki : Yüce Allah’ın bu diğer âyetteki (127. ayet) ‘Ve
terğabûne en tenkihûhünne’ kavli de herhangi birinizin himayesinde
bulunan yetim kıza, mal ve güzelliği az olduğu zaman onunla evlenmeye
rağbet göstermemesidir. Âişe dedi ki : Bu
mal ve güzelliği az olan yetim kızlara rağbet etmediklerinden dolayı
malına ve güzelliğine rağbet ettikleri yetim kızları- adalete riâyet
etmedikçe- nikâh etmekten yetim velileri nehyolundular.” Peygamberimizin
özellikleri hakkında kendisine yöneltilen her soruya Kur’an’ı
göstererek cevap veren ve Kur’an dışı kültürlere pek rağbet etmemiş
olan Ayşe’nin Kur’an’ı anlama ve anlatma dirayeti herkes tarafından
bilinmektedir. Dolayısıyla, açık ve net ifadesiyle dağdaki çobandan
üniversitedeki profesöre kadar herkesin anlayabileceği Muhkem olan bu
ayetin, Ayşe tarafından metin anlamı dışında ve anlaşılmaz ifadelerle,
rivayetteki şekilde yorumlanmış olması hiç de inandırıcı değildir. Ama
ne yazık ki, Ayşe’ye atfedilen bu açıklamalar yüzünden bu ayetler hiç
anlaşılmamış, ayetin metnini Ayşe’nin anlatımına sokabilmek için
kelimelerin önüne arkasına kural dışı bir çok eklentiler yapılmıştır. Sonuçta
ortaya, ayetlerin gerçek manasının aksine olarak bir TEADDÜD-Ü ZEVCAT
(çok evlilik) kurumu çıkarılmış ve zorlama yorumlarla, uydurma
gerekçelerle Müslümanlara kabul ettirilmek istenmiştir. Bu zorlama
yorum ve uydurma gerekçelerden bazıları şunlardır: -
Çok evlilik ilk defa İslâm tarafından konulmamış, eski toplumların
tümünde, Hıristiyan ve Yahudilik’te de bu uygulama varmış. Tevrat’a
göre Süleyman peygamberin yedi yüz tanesi hür, üç yüz tanesi cariye
olan tam bin tane hanımı varmış. -
Bazı dönemlerde, bazen de savaş ve umumî felâket hâllerinde, kadın
cinsi erkekten daha çok sayıda olurmuş. O zaman çok eşlilik sosyal
zaruret hâlini alırmış. (Ya tersi olursa?) - Kadın çocuk doğuramaz durumda olup, erkek de çocuk isterse bu usulden başka çare yokmuş. (Ya erkek kısır olursa?) - Kadın müzmin bir hastalığa müptelâ olursa, yine başka çare yokmuş. (Ya erkek hasta olursa?) -
Erkek cinsel istek yönünden güçlü olursa, eşi de ihtiyar, aybaşılı,
lohusa ya da hamile vs. olursa, erkeğin cinsel ilişkisi aksarmış. (Peki
kadının canı, duygusu, hazzı yok mu? Erkeğe tanınmak istenen haklar,
kadın için söz konusu olmuyor mu? O erkeği tatmin için mi yaratıldı ya
da görevlendirildi?) Sonuç: Bir
çok meal, tefsir (!) ve tüm fıkıh kitaplarında, Nisa suresinin 3.
ayetinin gerçek anlamı Urve rivayetiyle örtülmüş, kelimelerin evvel ve
ahirine kelimeyle hiç alâkası olmayan eklentiler yapılmış ve çok
evliliğe izin çıkartılmaya çalışılmıştır. Ayrıca, aklı evvel geçinenler
tarafından da bunun sosyal ve bireysel zorunluluk olduğu iddia edilmiş
ve bu konuyla ilgili ahkâm yürütülmüştür. Ama
işin aslının öyle olmadığı, yukarıda görüldüğü gibi aşikârdır. Yani,
İSLÂM’DA, NORMAL ŞARTLARDA ÇOK EVLİLİK YOKTUR. ÇOK EVLİLİK, ANCAK
OLAĞANÜSTÜ DURUMLARDA; YETİMLERİN HİMAYESİ İÇİN UYGULANAN SOSYAL BİR
KAMPANYADIR. İslâm’a göre çok evlilik, kamusal kararla topluca
uygulanır, kişisel olarak uygulanamaz! Başka
bir yazımızın konusu olan peygamberimizin çok evliliği, çok eşliliği
ise, yine özel durumlardan kaynaklanmıştır ve sadece ona özgü bir
uygulamadır. Hakkı Yılmaz Hakkı Yılmaz
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|