HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Çalışmaları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Çalışmaları
Konu Konu: KURAN’I ANLAMADA METODOLOJİ Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Selam;

Kuran'ı anlama ve yaşama geçirme çabamızda izleyeceğimiz metod ne olmalıdır ?

Meseleye bir başlangıç olması açısından konunun ana başlıkları olabilecek bir kaç hususu aşağıda sıraladım.

Siz değerli kardeşlerimin katılımı ile faydalı neticeler elde edeceğimize inanıyorum.

Muhabbetlerimle...
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

A - KURAN LAFIZLARININ ANLAMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİNDE KULLANILACAK KAYNAKLAR


01 – Risalet öncesi ve sonrası dil kaynakları,

02 – Bir kelimenin birden fazla anlamının hangisinin tercih edileceğinde usul

03 – Kuran beyanının kelimeleri tanımlaması

04 – Hadislerin kavramları açıklaması

05 – Tevatürün kavramları açıklaması

06 – Ehli Kitap kaynaklarının kavramları açıklaması

07 – Arapça ile aynı dil ailesinden gelen farklı dillerin kavramları açıklaması

08 – Deyimlerin tespitinde ve Türkçe’ye çevrilmesinde izlenecek usul

09 – Delil çatışması ortaya çıkan durumlarda delillerin mukayesesi, delillerin göreceli üstünlük / tercih usulü

 

B – KURAN'DA ANLATILAN MESELELERİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE  KULLANILACAK KAYNAKLAR VE YÖNTEMLER
 

B-1 – Kuran’ı Kuran’ın açıklaması


01 – Ayetlerin siyak ve sibakının değeri

02 – Ayetlerin nüzul sıralamasının delil niteliği

03 – Bir kelimenin benzer kullanımlarının bir meselenin anlaşılmasında delil niteliği

04 – Kelimelerin sıralanışının delil niteliği, öncelik ve sonralığın anlam ifade edip etmediği

05 – Muhkem ve müteşabih kavramının varsa Kuran’a dayalı izahı ve hangi ayetlerin muhkem, hangilerinin müteşabih olduğu hususunda Kuran’a dayalı olarak izlenecek yöntem

 

B – 2 – Kuran’ı Sünnet ve hadis kaynaklarının açıklaması

 

01 – Senedin sahihliği

02 – Metin incelemesi, kullanılan kavramların ve gramerin haberin sahihliğinde ölçüt olup olmadığı

03 – Rivayetin Kuran’a uygunluğu sahihlikte ölçüt müdür ?

04 – Rivayetin Kuran’a uygunluğunun tespit edilmesi, Kuran’da bildirilen meselelere ilaveler getiren haberlerin Kuran’a uygun olup olmadığının nasıl takdir edileceği

05 – Rivayetin akla yahut diğer başka delillere (bilimsel tespitler) aykırılığının sahihlikte ölçüt olup olmadığı

06 – Senedin sahihliği haricindeki sahihlik ölçütlerinin bir ravi zincirini yalana çıkarması durumunda, aynı zincirle gelen diğer haberlerin nasıl değerlendirileceği

07 – Hadislerin birbiri ile çelişmesi yahut birbirine ilaveler getirmesi durumunda izlenecek yöntem ve bu durumun ravi zinciri bakımından getireceği sonuçlar

08 – Ashab ve sonra gelenlerin görüş ve uygulamalarının delil niteliği 

 

B – 3 – İcma ve tevatürün delil niteliği

 

B – 4 – Ehli Kitap kaynaklarının Kuran’ı açıklaması

 

B – 5 – Bilimsel bulguların Kuran’ı açıklaması

 

B – 6 – Arkeolojik veriler ile tarih kaynaklarının Kuran’ı açıklaması

 

B – 7 – Akıl ve kişisel tercihlerle / kabullerle Kuran’ın açıklanması

 

B – 8 – Delillerin birbiri ile çatışması durumunda delillerin mukayesesinde izlenecek yöntem

 

 

C – KURAN'DA ANLATILAN MESELELERDEN HÜKÜM ÇIKARMADA KULLANILACAK YÖNTEMLER


C – 1 – Ayetlerin zahirine hükmetmede izlenecek usul

C – 2 – Ayetlerin nüzul ortamının delil niteliği, şartların değişmesi durumunda hükmün durumu

C – 3 – Ayetlerin güttüğü maksadın delil niteliği, maksadın takdirinde usul, aynı maksada yönelik Kuran dışı hükümlerin durumu.

C – 4 – Kuran’da veya Kuran’ı açıklayan kaynaklarda neshin hükmü

C - 5 - Önceki Resullerin Kuran'da bildirilen şeriatının  nesh edilip edilmediği

C - 6 - Önceki Resullerin  Kuran'da açıklanmamış şeriatlarının bağlayıcılık durumu 

 


__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
baybora
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 06 eylul 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 547
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı baybora

78:31-34 ayeti (hasakcay  örneği)

Otoritelerin yorumu ve otoriter yorum

1.Giriş:  

Bu, yazının amacı “hanifdostlar”da “hasakcay” nikli kardeşimizin 78:33 ayeti ile ilgili “yorumu” dan yola çıkarak, Kur’an’ı Kerim’i “anlama ve yorumlama”da yöntemin/usûlün/metedolojinin önemine ve bu başlıkta yapılacak tartışmalara bir “giriş” niteliğindedir. “hasakcay”ın ve “78:33”ün seçilmesi maksadımızı anlatacak “misal” teşkil emesi nedeniyledir. “hasakcay”ın yorumu ile birlikte seçilmiş altı çeviri karşılaştıralacak ve bunlar üzerinde kritik yapılacaktır.

2. 78:33-34 ayeti altı çeviri:

   2.1. Prof. Dr. Süleyman Ateş, Kılıç kitabevi,  Ankara, Tarihsiz:

        

      “Tavka sahipleri için de başırı ödülü vardır. Bahçeler, bağlar, Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar. Dolu dolo kadah(ler).”  )

  

   2.2. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Yeni Boyut, İstanbul, 1994:

     

      “Takva sahipleri için bir kurtuluş ve  bir zafer vardır. Sulak bahçeler, bağlar, üzümler, Göğüsleri turunç gibi yaşıtlar. Dopdolu kadehler.”

 

   2.3. Prof. Dr. Tâlat Koçyiğit, Nükte, Konya, 2005:

      “Allah’tan korkanlar için ise, kurtuluş vardır; bahçeler, bağlar, göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar, dolu dolu kadehler vardır.”       

 

  2.4. Kur’an’ı Kerim ve Açıklamalı Meâli, Heyet, Medine, Suudi Arabistan Krallığı, 1987. (1982’ye ait Dr. Ali Özek’in takdim yazısı İstanbul):

      “Şüphesiz muttakiler için kurtuluşa erme zamanı, (yeri) ve orada bahçeler, üzüm bağları, göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar, içki dolu kâseler vardır.”

 2.5. Hasan Basri Çantay, Risale, tarihsiz, Neşre hazırlayan, Doç.Dr. M.A. Yekta Saraç.

“Şüphesiz takva sahipleri iin (her korkudan) selâmet (ve her arzuya) vuslat (kavuşma) vardır. (Ya o) bahçeler, üzüm bağları, memeleri tomurcuklanmış bir yaşıt kızlar, dolu kadehler.

2.6. Ömer Nasuhi Bilmen, Akçağ, Ankara, tarihsiz:

“Muhakak ki, müttakiler için necat bulacak yer vardır. Bahçeler ve üzümler- vardır- . ve nâr memeli, hep bir yaşta –cariyeler vardır-. Ve dopdolu kâseler”. 

 

  3. hasakcay (78:31-34) :

 

Sorumlu davrananlara ödüller var -  İnne l-müttekıyne mefâzâ (78:31)

Bahçeler, asmalar –Hedâika ve e’nâbâ (78:32)

Birbiriyle uyumlu daneler –Ve kevâibe etrâbâ (78:33)

Dolu dolu kadehler –Ve ka’san dıhâkâ  (78:34)

 

4. hasakcay’ın 78:31-34 ayetleri değerlendirmesi:

 

“Görüldüğü üzere bir önceki ayet olan 78:32’de bahçeler, üzüm asmaları anılıyor. 78:33’teki kevâib işte o asmalarla ilgili.  Kevâib, çoğuldur; üzüm daneleri demek. Tekil hali olan ka’be ise "dane"dir.

Ka’betü e’nab: üzüm danesi

"Ka’be"nin üzüm danesi anlamına geldiğini anadili Arapça olan herkes bilir. Çoğulu "kevâib"dir; üzüm daneleri anlamına gelir. Ka’be nin bir başka çoğulu olan unkûd ise "üzüm salkımı"dır.

Sonra, şuna dikkat edelim: 78:33’te  kız anlamına gelen bir isim yok; yaşıt diye algılanan atraban ise sıfattır; ayette bulunmayan "kız"ı değil bulunan "kevâib"i tanımlar.

Açıkça görülüyor ki 32, 33 ve 34 ncü ayetler arasında mantıki bir anlatım ve anlam örgüsü var:  

Bahçelerde asmalar (78:32)

Asmalardan devşirilen dane dane üzümler ki her biri ötekine denktir (78:33)

Ve üzümlerden yapılıp dolu dolu kadehlerde sunulan içecekler (78:34)

Bu üç ayetin üçü de bahçeleri, meyvaları ve içecekleri anlatıyor: son derece uyumlu bir bütünlük içinde. Araya sokuşturulan yaşıt (kızlar) ise bahçelerin, asmaların ve içki kadehlerinin uyumunu bozar; yaşıt (kızlar)ın bu anlatım ve anlam örgüsü içinde asla yeri olamaz.

Atraban kelimesine gelince, nedense hep yaşıt diye algılanmış bu kelime. Oysa denk anlamına da gelir. Ki bu içerikte meyvaların biribirine denk olduğunu vurguluyor. Örneğin her bir üzüm danesi ötekilere renk, boyut ve tad bakımından denk olup biri ötekine oranla biraz çürük, çelimsiz, tadsız değildir.”

 

5. Değerlendirme ve sonuç:

 

Yukarıda görüldüğü üzere “hasakcay”ın 78:31-34 ayetlere verdiği anlam farklıdır. Altı çevrinin kritiği yapılabilir sözü uzatmamak için ben buna gerek duymuyorum. Ben, “hasakcay”ın “Kur’an’ı Kerim”i anlarken ve yorumlarken kullandığı enstrümanlara dikkat çekerek bu konudaki fikrimi paylaşacağım:

a.       Kelime: etrâbe/TeRaBe: akran, yaşıt, yaşdaş, çağdaş, denk, türbe, toz, toprak anlamlarına gelmektedir. Elbette kelime insan organlarından göğüs anlamında da kullanılıyor (terîbe(t), çoğ. terâib). Yine muhtaç olmak, yoksulluk, fakirlik anlamındada kullanılmaktadır.   

b.       Kelime (etrâbe)  ve cümle bütünlüğü (78:31-34), siyak-sibak veya, metnin akışı. 31. ayet öncesi (ayn) durağı vardır.  Metnin veya cümlenin bağlamı.       

c.        “Her kelime cümlede anlam kazanır” ve sözlükler anlam belirlemede yardımcı aletlerdir.   "kelime anlamını cümlede kazanır/bulur" sözlüklerde değil. Aynı cümlede geçen (78:33) Kaf-Ayn-Be-kelime kökünün ikil/tesniye formunun bulunduğu ve “baş, yüz, el ve ayakla birlikte (aynı cümlede) kullanılan ve ayakta iki ‘dane’ veya "tomurcuk"a "benzer” olan şeylerde iki topuktur. (bak.5:6).

d.         “Otoritelerin yorumu”, “otoriter bir yorum” karşısında tutarsız gözükmektedir.   

e.       Elbetteki metnin “tabi bağlamı/Arapça” “hasakcay” tarafından ikna edici bir yöntemle sunulmuştur. 

f.       “hasakcay” kardeşime bu vesile ile teşekür ediyorum ve ürünlerinin devamını bizimle paylaşmasını bekliyorum. Bu yazının yazılmasına vesile olan ali aksoy’a da yine teşekkür ediyorum.

     

                Cehd bizden Te'vfik Allah(a.c)’den



__________________
Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
Yukarı dön Göster baybora's Profil Diğer Mesajlarını Ara: baybora
 
baybora
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 06 eylul 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 547
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı baybora

 

 

Anlama faaliyeti ve Kur’an’ı Kerim’in anlayan özne olarak muhatapları*

 

1.      Giriş:

 

Anlama faaliyeti:

Anlama faaliyeti , 'anlam' ın ortaya çıktığı süreçtir ve bu nedenle bir ucunda 'söyleyen' in, diğer ucunda da 'kendisine söylenen' in bulunduğu iki yönü vardır. Anlatan özneden hareketle bu çaba 'anlatım' (hitap) adını alır ve anlatılan'ın kavranması, anlatım'ın kavranmasıyla da alakalıdır. Anlam ise Bu iki tarafın (söyleyen ile kendisine söylenen) arasında, yani 'söylenen' dedir. Söyleyen taraf, anlam'ı iletmek isteyen taraf olduğundan, 'anlatan' konumundadır; söylenen de 'anlatılan'.” (D.Cündioğlu). Bu cümleleri doğru varsayarsak;

 

a. Anlama faaliyetini Kur’an’ı Kerim’in indiği nuzül bağlamı düşünüldüğünde:

 

·        Anlatan  -------------­­­­à Anlatım -----------------à Anlatılan      

        (Söyleyen)                          (Hitab)                     Kendisine Söylenilen    

    Muhammed (a.s)           Sözlü hitap/Kitap                     Mü’minler              

                                               Kur’an’ı Kerim                          Müşrikler

                                                                                                      Ehli Kitab

                                                         Kur’an’ı Kerim ß---------à İnsanlar

Muhammed (a.s)ß-----------------------------------------à İnsanlar

Ve/veya;

·        Şifahi muhatablar:

             a.Allah(a.c) -----à b. Muhammed(a.s) ----à c. Hitab ---à d. Muhatablar

 

Sosyo-Kültürel ve Okonomik Çevre:

Yer: Mekke ve çevresi

Zaman:M.S. 610-632

İletişim Dili: Arapça

 

b. Anlama faaliyetini Muhammed (a.s)’ın vefatı ve Kur’an’ı Kerim’in yazıya geçirilmesi düşünüldüğünde:

·        Anlatım ß----------------  Anlatılan/Okuyucu        

                        (Kitab)                         Kendisine Söylenilen

                    Yazılı hitap/Kitap                 Mü’minler              

                        Kur’an’ı Kerim                     Müşrikler

                                                                           Ehli Kitab

                    Kur’an’ı Kerim ß--------à  İnsanlar

Ve/veya;

·        Kitabi muhatablar:

    c. Hitab ß------ d. Muhatablar.                       

 

Sosyo-Kültürel Ekonomik Çevre:

Yer:  Herhangi bir yer

Zaman: Şuan

İletişim dili: Arapça, Türkçe, vs.

 

Şekillerinde kategorize edilebilir.

 

c. İki Anlama faaliyetinin karşılaştırılması:

 

Kur’an’ı Kerim’in indiği nuzül bağlamında Muhammed (a.s) vahyi insanlara “okuyor/hitap ediyor”,  olgular ve insanlar bu okumanın/hitabın canlı birer muhatabıydılar. Bazen sorular soruyorlar vahiy onlara sordukları soruların cevabını veriyor, bazen bir kişi, bazen bir topluluk vahyin konusu oluyordu. Vahiyle birlikte hayatı yaşıyorlar, kendilerine çeki düzen veriyorlar, bazen de sürekli yaptıkları bir davranışı bir daha yapmıyorlardı. İlişki yukarıda belirttiğimiz gibi şöyleydi:

 

Anlatan  -------------­­­­à Anlatım -----------------à Anlatılan veya

 

a.Allah(a.c)-----à b. Muhammed(a.s) ----à c. Hitab ---à d. Muhatablar

 

Bugün için insanlar özellikle Müslümanlar için Kur’an’ı Kerim “okunan” bir metne dönüşmüş, Kur’an’ı kerim’in indiği nuzül bağlamıyla, vahyin eğittiği ilk şahsiyet (Muhammed (a.s.))’la  aralarına bin dört yüz küsür yıl girmiştir. bugünün Kur’an’ı Kerim okuyucusu “Kur’an’ı Kerim’i kendine iniyormuş gibi” okumaya çalışmaktadır, okuduğu metinle arasındaki bin dört yüz küsür yılın mesafeyi bir anda kapatarak veya böyle bir mesafenin olmadığını varsayarak.

 

Bugün(2008) nuzül bağlamında yaşananların arka planı bilinmez olmuş, sosyo-Kültürel Ekonomik Çevre değişmiş, Hitapla-Kitap, Sözlü kültürle-Yazılı kültür yer değiştirmiştir. Bugün için ilişki şöyle olmuştur:

 

Anlatım ß----------------  Anlatılan/Okuyucu veya

 

c. Hitab ß------ d. Muhatablar. (iki kategorize edişte de eksik olanlara ve okların yönüne lütfen dikkat ediniz )

 

Bundan böyle her Kur’an’ı Kerim okuma süreci üç olmazsa olmazı var-saymak zorundadır:

 

1. Okuyucu,

 

2. Metin/Kur’an’ı Kerim

 

3. Okuyucunun metne yönelişi/Metni anlama ve yorumlama

 

II.    Değerlendirme Soruları:

 

·  Bizlerin Kur’an’ı Kerim’i anlama ve yorumlamasıyla Kur’an’ı Kerim’in nüzul bağlamında yaşayanların Kur’an’ı Kerim’i anlama ve yorumlamasında fark var mıdır?

Fark var diyorsanız;

Onların anladıkları mı doğrudur?

Bizim anladıklarımız mı?

 

·  a paragrafında olan anlatan/söyleyen  ve b paragrafında yoktur. Bu boşluk Müslümanlar tarafından Siyer, Hadis, Tefsir vs. gibi tarihsel malzeme ile giderilmeye çalışılmış/doldurulmuştur.

Kur’an’ı Kerim’i anlama ve yorumlamada “ilk Müslümanların” karşılaşmadığı ilmi disiplinler daha “sonraki Müslümanlar” için neden gerekli olmuştur ve/veya gereklimidir?

 

·  Kur’an’ı Kerim’in nuzül bağlamında Müslüman olacak insanlar veya Müslümanlar öncelikle sorularını, sorunlarını kime dile getiriyorlar? Ve  karşılarında kimi buluyorlardı?

  Bu gün için durum farklı mıdır? Değil midir?

 

·  Sohbet esnasında anlamadığınız ve/veya anlayamadığınız bir meseleyi sohbet esnasında sorup öğrenme imkanı mevcuttur. Elinize aldığınız bir kitapla bu imkanı bulabiliyor musunuz? (Bu imkanı Kur’an’ı Kerim’in indiği nüzul bağlamında düşünün)

 

·  Bizlerde Muhammed (a.s) ve arkadaşlarının anladığı gibi Kur’an’ı Kerim’i anlama imkanına sahip miyiz?

Bu anlamayı bugün için zorlaştıran şeyler var mıdır?

 

·  Hayır bugün için Kur’an’ı Kerim’i anlama ve yorumlamada hiçbir engel ve zorlaştırıcı bir şey yoktur, “Kur’an’ı Kerim apaçık bir metindir”, “Kolaylaştırılmıştır” diyorsanız.

Kur’an’ı kerim’i anlama ve yorumlamadan kaynaklanan farklı anlamaları, yorumlamaları nasıl izah ediyorsunuz?

 

·  Bugün için Kur’an’ı Kerim’in muhataplarının  ciddi bir yönteme/usule /metodolojiye ihtiyacı olduğuna inanıyor musunuz?

 

III. Sonuç:

Sorular çoğaltıla bilinir, cevaplarda üç aşağı bellidir. Bulunduğumuz “duruşa”,  tasavvura/paradigmaya göre bu soruları cevaplayabiliriz. İlk dönem için gerekli olmayan ilmi disiplinler, bu gün için hem anlama ve yorumlama sürecimize katkı sağlayacak enstrümanlar sunarlarken hem de bir kısım anlama ve yorumlama sorunları oluşturmaktadırlar. En önemlisi Kur’an’ı Kerim’i Anlama ve yorumlamada sorunumuz var mıdır? Yok mudur? Bu soruya cevap vermek durumundayız.

 

Cehd bizden Te’vfik Allah (a.c)’den

 

* Yazı daha önce "fikritakip"te  yayınlanmıştı. Düzenleyerek tekrar istifadenize sunuyorum.   



__________________
Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
Yukarı dön Göster baybora's Profil Diğer Mesajlarını Ara: baybora
 
baybora
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 06 eylul 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 547
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı baybora

Zikir ehli kimdir?

(Kur’an’ı Kerim’i indiği bağlamda okumak)

veya

(Metnin bağlamı ve ilk anlayan özneler)

 

 

1.      Giriş:

 

Önceki iki yazıda “Kelimelerin cümlelerde hayat bulduğundan, anlam kazandığından” bahsetmiştik ve Kur’an’ı Kerim’i anlayan özneler/muhatablar açısından bir ayrım yapmıştık. Bu yazıda her ‘iki enstrüman’ı kullanarak 21:7 ve 16:43’te geçen “zikir ehli” kimdir? Sorusuna cevab arayacağız. Bunu yaparak yöntemimizin tutarlı olup olamadığını “test” etmiş olacağız.  Kur’an’ı Kerim’i "anlama ve yorumlamada" kaosun, kargaşanın önüne geçmek için “ilkelere, yönteme, usûle, metedolojiye” ihtiyacımız olduğunu ve “doğru bir Kur’an anlayışının amellerimizi de etkileyeceği” unutulmamalıdır. Öncelikle bu ilkeler elbetteki bu yazıyı yazan kişiyi bağlamaktadır.  Kur’an’ı kerim’i “anlamamız ve yorumlamamızın”  hesabı bu ilkeler üzerinden sorulmalıdır.

 

2.      “ehle’z-zikri” ibaresinin geçtiği ayetler/cümleler:

 

“Ve ma erselna kableke illa ricalen nuhiy ileyhim fes'elu ehlez zikri in küntüm la ta'lemun” (21:7)

 

“Ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhiy ileyhim fes'elu ehlez zikri in küntüm la ta'lemun” (16:43)

 

“Ez-Zikr” kelimesinin geçtiği ayetler:

 

Ez-zikri için: 21:105, 25:29, 38:1 

Ez-zikra için: 15:9, 16:44, 25:18, 36:11, 43:5, 68:51

Ez-zikru için: 15:5, 38:8, 54:25,  

 

3.      İki enstrüman ve “Kur’an’ı Kerim’i indiği bağlamda okumak”:

 

3.a. Siyak-Sibak veya metnin akışı:

    

21:2-7:

 

Onlar Rabblerinden  gelen her yeni zikri oynayarak işitiyorlar, (2)

Kalbleri eğlencede. Gizlice tartışırlar. Zalim kimseler: “Bu beşer değil mi sizin gibi? Siz görürken sihremi geliyor sunuz? (3).

Dedi: “Benim Rabb’im  gökte ve yerin içinde sözü bilir, O Semî’dir Alîm’dir (4).

“Bilakis, bunlar karışık rüyalar, bunları uydurmuştur, o şairdir, biz evvelce gönderilenler gibi bir ayet getirsin(5)

Onlardan önce helak ettiğimiz karye (halkı) inanmadı, onlar mı inanacak? (6)

 

Senden öncede kendilerine vahyettiğimiz adamlar gönderdik. Siz Bilmiyorsanız zikir halkına sorun  (7).”

 

16:43:

 

Senden öncede kendilerine vahyettiğimiz adamlar gönderdik. Siz Bilmiyorsanız zikir halkına sorun” (43)

Beyyinelerle, zeburlarla (gönderdik). Sanada zikri verdik. İnsanlar için beyan edesin, kendilerine indirileni onlar(da) tefekkür etsinler diye (44) 

 

Ayetlerde ki;

 

Senden önce”: “kable-ke” (21:7), “min kable-ke” (16:43)

 

Biz gönderdik”:  “ersel-nâ” (21:7, 16:43)

 

 biz vahyettik onların kendilerine”:  “nuhiy ileyhim” (21:7, 16:43)

 

Bilmiyor sanız “zikir halkına” sorun”: “fes'elu ehlez zikri in küntüm la ta'lemun” (21:7, 16:43)

ifadelerine dikkat edilsin.

 

3.a.1. Ayete/Cümleye sorular (5N1K) ve cevabları:

 

“Senden önce” ifadesi kimi işaret etmektedir? ‘Muhammed(a.s)’

“Muhammed(a.s) önce” vahyedilen kimlerdir? ‘Rasuller ve Nebiler’

“Gönderilenler kimlerdir?” ‘Rasuller ve Nebiler’

“Muhammed(a.s)”’dan önce ‘Rasuller ve Nebiler’le muhatab olmuş “halk” kimlerdir? (ehle’l-Kitab)  

 

3.a.2. Ayettin muhatabları:

 

Ayet kimlere: “Sorun bilmiyorsanız” demektedir? Ve bunu kimden istemektedir?

    

3.a.3. Ayetin zamanı, mekanı:

Ayetler Hicretten önce midir?, Hicretten sonra mıdır?

 

3.b. Anlayan özneler:

 

Enbiya Suresi ve Nahl Suresinde geçen “Ehle’z-Zikri” ibaresi “ilk anlayan özneler” yani Muhammed(a.s) ve arkadaşları tarafından

 

a.      Kur’an ehli,

b.      Alimler,

c.       Sufilerin şeyhleri,

d.      İlim ehli.

 

Şeklinde anlaşılması mümkün müdür?

Zikir halkı Muhammed(a.s) arkadaşları mıdır?

Zikir ehli, Muhammed(a.s) ve arkadaşları ise “siz sorun” ifadesi anlamlı olmakta mıdır?

 

Bu gün ayetler nasıl anlaşılmaktadır?

 

4.      Sonuç:

Bu yazıda, Kur’an’ı Kerim “anlama ve yorumlama”da siyak-sibak’ın önemli olduğu kadar, ayetlere muhatab tayin etmeninde önemli olduğunu vurgulamaya çalıştık. “Kur’an’ı Kerim’i ilk anlayan özneler/ilk muhatablar “bu ayeti nasıl anladılar?” sorusuna verilecek cevab bizim için siyak-sibak kadar önemlidir. Ve ilk anlayan öznelerin/ilk muhatabların “anladıkları” bize göre “doğru anlamdır”.

 

21:7 ve 16:43 bahsedilen "zikir halkı" bize göre "Kitab Halkı/ehle'l-Kitab"tır. Muhammed(a.s)'dan önce pey(g)amberler(a.s) gönderilmiştir.  Babaları uyarılmayan yani Kitab ve pey(g)amber gelmemiş "halk" Kur'an'ın indiği bağlamda "Muşrik Arablar"dır. Kitab ve pey(g)amber'den haberi olan "halk" ise "Kitab halkı/ehle'l-kitab"tır ve bu "halk" Muhammed (a.s)'dan "önce" pey(g)amberlere muhatab olmuşlardır. 

 

Ayet ilk muhatablarına : "Muhammed'den öncede vahyettiğimiz adamlar gönderdik, bilmiyorsanız (gidin) ehl-i Kitab'tan öğrenin böyle (adamlar gönderdiğimizi)" demektedir.          

 

Cehd bizden Te’vik Allah(a.c)den

 

 



__________________
Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
Yukarı dön Göster baybora's Profil Diğer Mesajlarını Ara: baybora
 
ibrahimim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 17 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ibrahimim

baybora Yazdı:

Anlama faaliyeti ve Kur’an’ı Kerim’in anlayan özne olarak muhatapları*

 

1.      Giriş:

 

Anlama faaliyeti:

Anlama faaliyeti , 'anlam' ın ortaya çıktığı süreçtir ve bu nedenle bir ucunda 'söyleyen' in, diğer ucunda da 'kendisine söylenen' in bulunduğu iki yönü vardır. Anlatan özneden hareketle bu çaba 'anlatım' (hitap) adını alır ve anlatılan'ın kavranması, anlatım'ın kavranmasıyla da alakalıdır. Anlam ise Bu iki tarafın (söyleyen ile kendisine söylenen) arasında, yani 'söylenen' dedir. Söyleyen taraf, anlam'ı iletmek isteyen taraf olduğundan, 'anlatan' konumundadır; söylenen de 'anlatılan'.” (D.Cündioğlu). Bu cümleleri doğru varsayarsak;

 

a. Anlama faaliyetini Kur’an’ı Kerim’in indiği nuzül bağlamı düşünüldüğünde:

 

·        Anlatan  -------------­­­­à Anlatım -----------------à Anlatılan      

        (Söyleyen)                          (Hitab)                     Kendisine Söylenilen    

    Muhammed (a.s)           Sözlü hitap/Kitap                     Mü’minler              

                                               Kur’an’ı Kerim                          Müşrikler

                                                                                                      Ehli Kitab

                                                         Kur’an’ı Kerim ß---------à İnsanlar

Muhammed (a.s)ß-----------------------------------------à İnsanlar

Ve/veya;

·        Şifahi muhatablar:

             a.Allah(a.c) -----à b. Muhammed(a.s) ----à c. Hitab ---à d. Muhatablar

 

Sosyo-Kültürel ve Okonomik Çevre:

Yer: Mekke ve çevresi

Zaman:M.S. 610-632

İletişim Dili: Arapça

 

b. Anlama faaliyetini Muhammed (a.s)’ın vefatı ve Kur’an’ı Kerim’in yazıya geçirilmesi düşünüldüğünde:

·        Anlatım ß----------------  Anlatılan/Okuyucu        

                        (Kitab)                         Kendisine Söylenilen

                    Yazılı hitap/Kitap                 Mü’minler              

                        Kur’an’ı Kerim                     Müşrikler

                                                                           Ehli Kitab

                    Kur’an’ı Kerim ß--------à  İnsanlar

Ve/veya;

·        Kitabi muhatablar:

    c. Hitab ß------ d. Muhatablar.                       

 

Sosyo-Kültürel Ekonomik Çevre:

Yer:  Herhangi bir yer

Zaman: Şuan

İletişim dili: Arapça, Türkçe, vs.

 

Şekillerinde kategorize edilebilir.

 

c. İki Anlama faaliyetinin karşılaştırılması:

 

Kur’an’ı Kerim’in indiği nuzül bağlamında Muhammed (a.s) vahyi insanlara “okuyor/hitap ediyor”,  olgular ve insanlar bu okumanın/hitabın canlı birer muhatabıydılar. Bazen sorular soruyorlar vahiy onlara sordukları soruların cevabını veriyor, bazen bir kişi, bazen bir topluluk vahyin konusu oluyordu. Vahiyle birlikte hayatı yaşıyorlar, kendilerine çeki düzen veriyorlar, bazen de sürekli yaptıkları bir davranışı bir daha yapmıyorlardı. İlişki yukarıda belirttiğimiz gibi şöyleydi:

 

Anlatan  -------------­­­­à Anlatım -----------------à Anlatılan veya

 

a.Allah(a.c)-----à b. Muhammed(a.s) ----à c. Hitab ---à d. Muhatablar

 

Bugün için insanlar özellikle Müslümanlar için Kur’an’ı Kerim “okunan” bir metne dönüşmüş, Kur’an’ı kerim’in indiği nuzül bağlamıyla, vahyin eğittiği ilk şahsiyet (Muhammed (a.s.))’la  aralarına bin dört yüz küsür yıl girmiştir. bugünün Kur’an’ı Kerim okuyucusu “Kur’an’ı Kerim’i kendine iniyormuş gibi” okumaya çalışmaktadır, okuduğu metinle arasındaki bin dört yüz küsür yılın mesafeyi bir anda kapatarak veya böyle bir mesafenin olmadığını varsayarak.

 

Bugün(2008) nuzül bağlamında yaşananların arka planı bilinmez olmuş, sosyo-Kültürel Ekonomik Çevre değişmiş, Hitapla-Kitap, Sözlü kültürle-Yazılı kültür yer değiştirmiştir. Bugün için ilişki şöyle olmuştur:

 

Anlatım ß----------------  Anlatılan/Okuyucu veya

 

c. Hitab ß------ d. Muhatablar. (iki kategorize edişte de eksik olanlara ve okların yönüne lütfen dikkat ediniz )

 

Bundan böyle her Kur’an’ı Kerim okuma süreci üç olmazsa olmazı var-saymak zorundadır:

 

1. Okuyucu,

 

2. Metin/Kur’an’ı Kerim

 

3. Okuyucunun metne yönelişi/Metni anlama ve yorumlama

 

II.    Değerlendirme Soruları:

 

·  Bizlerin Kur’an’ı Kerim’i anlama ve yorumlamasıyla Kur’an’ı Kerim’in nüzul bağlamında yaşayanların Kur’an’ı Kerim’i anlama ve yorumlamasında fark var mıdır?

Fark var diyorsanız;

Onların anladıkları mı doğrudur?

Bizim anladıklarımız mı?

 

·  a paragrafında olan anlatan/söyleyen  ve b paragrafında yoktur. Bu boşluk Müslümanlar tarafından Siyer, Hadis, Tefsir vs. gibi tarihsel malzeme ile giderilmeye çalışılmış/doldurulmuştur.

Kur’an’ı Kerim’i anlama ve yorumlamada “ilk Müslümanların” karşılaşmadığı ilmi disiplinler daha “sonraki Müslümanlar” için neden gerekli olmuştur ve/veya gereklimidir?

 

·  Kur’an’ı Kerim’in nuzül bağlamında Müslüman olacak insanlar veya Müslümanlar öncelikle sorularını, sorunlarını kime dile getiriyorlar? Ve  karşılarında kimi buluyorlardı?

  Bu gün için durum farklı mıdır? Değil midir?

 

·  Sohbet esnasında anlamadığınız ve/veya anlayamadığınız bir meseleyi sohbet esnasında sorup öğrenme imkanı mevcuttur. Elinize aldığınız bir kitapla bu imkanı bulabiliyor musunuz? (Bu imkanı Kur’an’ı Kerim’in indiği nüzul bağlamında düşünün)

 

·  Bizlerde Muhammed (a.s) ve arkadaşlarının anladığı gibi Kur’an’ı Kerim’i anlama imkanına sahip miyiz?

Bu anlamayı bugün için zorlaştıran şeyler var mıdır?

 

·  Hayır bugün için Kur’an’ı Kerim’i anlama ve yorumlamada hiçbir engel ve zorlaştırıcı bir şey yoktur, “Kur’an’ı Kerim apaçık bir metindir”, “Kolaylaştırılmıştır” diyorsanız.

Kur’an’ı kerim’i anlama ve yorumlamadan kaynaklanan farklı anlamaları, yorumlamaları nasıl izah ediyorsunuz?

 

·  Bugün için Kur’an’ı Kerim’in muhataplarının  ciddi bir yönteme/usule /metodolojiye ihtiyacı olduğuna inanıyor musunuz?

 

III. Sonuç:

Sorular çoğaltıla bilinir, cevaplarda üç aşağı bellidir. Bulunduğumuz “duruşa”,  tasavvura/paradigmaya göre bu soruları cevaplayabiliriz. İlk dönem için gerekli olmayan ilmi disiplinler, bu gün için hem anlama ve yorumlama sürecimize katkı sağlayacak enstrümanlar sunarlarken hem de bir kısım anlama ve yorumlama sorunları oluşturmaktadırlar. En önemlisi Kur’an’ı Kerim’i Anlama ve yorumlamada sorunumuz var mıdır? Yok mudur? Bu soruya cevap vermek durumundayız.

 

Cehd bizden Te’vfik Allah (a.c)’den

 

* Yazı daha önce "fikritakip"te  yayınlanmıştı. Düzenleyerek tekrar istifadenize sunuyorum.   

 

 

baybora Yazdı:

Zikir ehli kimdir?

(Kur’an’ı Kerim’i indiği bağlamda okumak)

veya

(Metnin bağlamı ve ilk anlayan özneler)

1.      Giriş:

Önceki iki yazıda “Kelimelerin cümlelerde hayat bulduğundan, anlam kazandığından” bahsetmiştik ve Kur’an’ı Kerim’i anlayan özneler/muhatablar açısından bir ayrım yapmıştık. Bu yazıda her ‘iki enstrüman’ı kullanarak 21:7 ve 16:43’te geçen “zikir ehli” kimdir? Sorusuna cevab arayacağız. Bunu yaparak yöntemimizin tutarlı olup olamadığını “test” etmiş olacağız.  Kur’an’ı Kerim’i "anlama ve yorumlamada" kaosun, kargaşanın önüne geçmek için “ilkelere, yönteme, usûle, metedolojiye” ihtiyacımız olduğunu ve “doğru bir Kur’an anlayışının amellerimizi de etkileyeceği” unutulmamalıdır. Öncelikle bu ilkeler elbetteki bu yazıyı yazan kişiyi bağlamaktadır.  Kur’an’ı kerim’i “anlamamız ve yorumlamamızın”  hesabı bu ilkeler üzerinden sorulmalıdır.

2.      “ehle’z-zikri” ibaresinin geçtiği ayetler/cümleler:

“Ve ma erselna kableke illa ricalen nuhiy ileyhim fes'elu ehlez zikri in küntüm la ta'lemun” (21:7)

“Ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhiy ileyhim fes'elu ehlez zikri in küntüm la ta'lemun” (16:43)

“Ez-Zikr” kelimesinin geçtiği ayetler:

Ez-zikri için: 21:105, 25:29, 38:1 

Ez-zikra için: 15:9, 16:44, 25:18, 36:11, 43:5, 68:51

Ez-zikru için: 15:5, 38:8, 54:25,  

3.      İki enstrüman ve “Kur’an’ı Kerim’i indiği bağlamda okumak”:

3.a. Siyak-Sibak veya metnin akışı:

    

21:2-7:

Onlar Rabblerinden  gelen her yeni zikri oynayarak işitiyorlar, (2)

Kalbleri eğlencede. Gizlice tartışırlar. Zalim kimseler: “Bu beşer değil mi sizin gibi? Siz görürken sihremi geliyor sunuz? (3).

Dedi: “Benim Rabb’im  gökte ve yerin içinde sözü bilir, O Semî’dir Alîm’dir (4).

“Bilakis, bunlar karışık rüyalar, bunları uydurmuştur, o şairdir, biz evvelce gönderilenler gibi bir ayet getirsin(5)

Onlardan önce helak ettiğimiz karye (halkı) inanmadı, onlar mı inanacak? (6)

Senden öncede kendilerine vahyettiğimiz adamlar gönderdik. Siz Bilmiyorsanız zikir halkına sorun  (7).”

16:43:

Senden öncede kendilerine vahyettiğimiz adamlar gönderdik. Siz Bilmiyorsanız zikir halkına sorun” (43)

Beyyinelerle, zeburlarla (gönderdik). Sanada zikri verdik. İnsanlar için beyan edesin, kendilerine indirileni onlar(da) tefekkür etsinler diye (44) 

Ayetlerde ki;

Senden önce”: “kable-ke” (21:7), “min kable-ke” (16:43)

Biz gönderdik”:  “ersel-nâ” (21:7, 16:43)

 biz vahyettik onların kendilerine”:  “nuhiy ileyhim” (21:7, 16:43)

Bilmiyor sanız “zikir halkına” sorun”: “fes'elu ehlez zikri in küntüm la ta'lemun” (21:7, 16:43)

ifadelerine dikkat edilsin.

3.a.1. Ayete/Cümleye sorular (5N1K) ve cevabları:

“Senden önce” ifadesi kimi işaret etmektedir? ‘Muhammed(a.s)’

“Muhammed(a.s) önce” vahyedilen kimlerdir? ‘Rasuller ve Nebiler’

“Gönderilenler kimlerdir?” ‘Rasuller ve Nebiler’

“Muhammed(a.s)”’dan önce ‘Rasuller ve Nebiler’le muhatab olmuş “halk” kimlerdir? (ehle’l-Kitab)  

3.a.2. Ayettin muhatabları:

Ayet kimlere: “Sorun bilmiyorsanız” demektedir? Ve bunu kimden istemektedir?

    

3.a.3. Ayetin zamanı, mekanı:

Ayetler Hicretten önce midir?, Hicretten sonra mıdır?

 

3.b. Anlayan özneler:

Enbiya Suresi ve Nahl Suresinde geçen “Ehle’z-Zikri” ibaresi “ilk anlayan özneler” yani Muhammed(a.s) ve arkadaşları tarafından

a.      Kur’an ehli,

b.      Alimler,

c.       Sufilerin şeyhleri,

d.      İlim ehli.

Şeklinde anlaşılması mümkün müdür?

Zikir halkı Muhammed(a.s) arkadaşları mıdır?

Zikir ehli, Muhammed(a.s) ve arkadaşları ise “siz sorun” ifadesi anlamlı olmakta mıdır?

Bu gün ayetler nasıl anlaşılmaktadır?

4.      Sonuç:

Bu yazıda, Kur’an’ı Kerim “anlama ve yorumlama”da siyak-sibak’ın önemli olduğu kadar, ayetlere muhatab tayin etmeninde önemli olduğunu vurgulamaya çalıştık. “Kur’an’ı Kerim’i ilk anlayan özneler/ilk muhatablar “bu ayeti nasıl anladılar?” sorusuna verilecek cevab bizim için siyak-sibak kadar önemlidir. Ve ilk anlayan öznelerin/ilk muhatabların “anladıkları” bize göre “doğru anlamdır”.

 

21:7 ve 16:43 bahsedilen "zikir halkı" bize göre "Kitab Halkı/ehle'l-Kitab"tır. Muhammed(a.s)'dan önce pey(g)amberler(a.s) gönderilmiştir.  Babaları uyarılmayan yani Kitab ve pey(g)amber gelmemiş "halk" Kur'an'ın indiği bağlamda "Muşrik Arablar"dır. Kitab ve pey(g)amber'den haberi olan "halk" ise "Kitab halkı/ehle'l-kitab"tır ve bu "halk" Muhammed (a.s)'dan "önce" pey(g)amberlere muhatab olmuşlardır. 

Ayet ilk muhatablarına : "Muhammed'den öncede vahyettiğimiz adamlar gönderdik, bilmiyorsanız (gidin) ehl-i Kitab'tan öğrenin böyle (adamlar gönderdiğimizi)" demektedir.          

Cehd bizden Te’vik Allah(a.c)den

 

Selamlar sayın “baybora” kardeşim!

Seni bu sitede görmek çok güzel, aramıza hoş geldin.

Astığın çalışmalar belliki emek verilmiş değerli yazılar, bu çalışmalar alelade sıradan olmadığı gibi, uzun yılların tecrübesi bir kalem olduğunuzu ihbar ediyor…

Lütfen çalışmalarını paylaşmaya devam edin, burada değerli çalışmalara kıymet verecek ve faydalanacak kardeşlerimiz var…

Aslında daha önce sizi fark ettiğimde yazılarınıza cevap yazacaktım fakat bu aralar bir çalışmam var onun üzerinde durmam lazım, yoğun araştırma gerektiriyor. Neyse fırsat buldukça siz değerli dostlarla münazaraya devam edeceğim inşallah.

Allah ilminizi/ilmimizi artırsın

 



__________________
Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
Yukarı dön Göster ibrahimim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ibrahimim
 
Xweser-Mirov
Yasaklı
Yasaklı


Katılma Tarihi: 17 mart 2008
Yer: Netherlands
Gönderilenler: 421
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Xweser-Mirov

Selam Baybora kardesim calismalarindan oturu Rabbim'den ilmini arttirmasini dilerim..

Senden öncede kendilerine vahyettiğimiz adamlar gönderdik. Siz Bilmiyorsanız zikir halkına sorun  (7).”

Zikr Kuran olarak'ta kullanilmistir. Bu ayeti okuyan/teblig eden Resul, bilmiyorsaniz bana/bize ( Kuran'a tabii olanlara ) sorun demesi, zayif gorunuyor. Ben Zikr ehlinden Kuran'a tabii olanlar olarak anliyordum ancak, sizin bakis acinizdan baktigimda, zikr ehlinin ( kitap verilenler, yani Peygamber gonderilenler ) daha yerinde olduguna kanii oldum..

Cunku, Kuran teblig edilmektedir, inanmayanlar ( musrikler ) Kuran hakkinda ve Peygamberin resullugu konusunda emin degiller, suphedeler.. Bu durumda Kuran ehline sorun yerinde olmaz.. Zaten Resul kendisinin Allah'in elcisi oldugunu bildirmistir, musrikler Kuran ehline tekrar neyi soracaklar..

Selametle..



__________________
Hayat sen ne güzelsin
Yukarı dön Göster Xweser-Mirov's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Xweser-Mirov
 
baybora
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 06 eylul 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 547
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı baybora

aleyke selam "ibrahimim"

aleyke selam "Xweser-Mirov"

 

Hoş bulduk, kardeşim Allah hepimizin ilmini ziyade etsin. 

Xweser-Mirov kardeşim "hakk"a ve olan teslimiyetiniz bir kardeşiniz olarak beni fazlasıyla mutlu etti. Rabbim  kalblerimizi birbirimize ısındırsın.

Aşağıdaki yazı "Ehle'l-Kitab/Kitab halkının" "elllerinin arasında" bulunanların, "Kur'an'ı Kerim'i anlama ve yorumlamaya" etkisinin bulunup-bulunmayacağı sorunu veya sorusu bağlamında değerlendireceğinizi umuyor katkılarınızı, eleştirilerinizi,   bekliyorum. 


 

 

Kur’an’ı Kerim ve Tevrat*

1

 

(Bakara Suresi özelinde )

 

 

1. Bakara 243:

“Baksana binlerce kişi oldukları hâlde, ölüm korkusuyla (ölümden kaçmak için) yurtlarından çıkanlara; Allah da onlara “ölün” dedi, sonra da onları o diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütuf sahibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler” (2:243)

 

Metnin çözümlenmesi ve yorumlanması:

 

1.a. “Elem tera”: Baksana!

 

“E lem tera?” şekilde başlangıç şu ayetlerdeki gibidir ve maziye atıf vardır.

E lem tera keyfe fe’ale rabbuke bi eshâbi’l- fili” (105:1)

“E lem tera keyfe fe'ale rabbuke bi'âdin.” (89:6)

“E lem tera ilel melei min benî isrâile mim bâ'di mûsâ” (2:246)

“E lem tera ilellezî hêcce ibrâhime fi rabbihi en êtêhullahu’l- mulke” (2:258)

“E lem tera il’e-llezîne haracu min diyarihim ve hum ulûfun hazera’l-mevti fe kâle lehumullahu mûtû summe ehyâhum…” (2:243)

 

1.b.Binlerce kişi:

Binlerce” anlamına gelen “ulûf” kelimesi, “elf,bin” kelimesinin çoğuludur. “Binlerce kişi oldukları halde” buyruğunda “Cem'u'l-kesret” çokluk çoğulu kipi kullanılmıştır. On bin ve aşağısında “Ulûf” tabiri kullanılmaz. Yine “ULûF” kelimesinin “alışmış, kaynaşmış” anlamına gelen “ÂliF” in çoğulu olduğu da söylenmiştir. Yani birbirleriy­le ülfet halinde idiler “kaynaşmış idiler” demektir. Sure Medine inişlidir, ayetinde Medine inişli olduğu kabul edilirse “Binlerce kişi” ya Arapların tarihine ya da Ehl-i Kitab’ın tarihine atıf yapıyor olmalıdır.

 

1.c. “HaRaCû”:

Bu ibare Kur’an’ı Kerim’de “2:243, 5:61, 8:47, 9:47, 47:16” ayetlerde geçmektedir. Enfâl Suresinde aynı kalıbla “Haracû min diyârihim” şeklinde geçmektedir. Muhammed Suresinde “min” harf-i ceriyle “Haracû min indike”, Maide Suresinde “bi” harf-i ceriyle “Haracû bihi”, Tevbe suresinde harf-i ceriyle “fi” “Haracû fîkum” şeklinde geçmektedir. “Çıkanlar” anlamındadır. Harf-i cerre göre anlam verilmektedir. “..den.. çıkanlar” gibi.

 

1.d. “Hazer’el-Mevti”: Ölüm Korkusu veya öldürülme korkusu: (2:19,243. Bkz. 33:16)

‘ölüm korkusu’yla, insanların binlerce kişiyle yurtlarından çıkmaları ya doğal afet, salgın, sistematik katliam veya işgal nedeniyle olur. Arapların birlerce kişiyle ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıkları veya çıkarıldıkları bilinmemektedir. Surede İsrail oğullarının tarihine atıfların bol olması, bu ayetinde İsrail oğulları tarihinde bir olaya atıf yaptığını düşündürmektedir. İsrail oğulları tarihinde bununla ilgili üç olay söz konusudur. İlki Mısır’dan “huruc”, İkincisi Mabedin ilk yıkılışı ve üçüncüsü mabedin Romalılarca yıkılışı.

 

1.e. “Diyâr”:

Kelimenin aslı “DâRa” dır. “Deveran, devre, devriye, idâre” gibi dönen, dönüşümlü birçok şey bu için kelime kökü kullanılır. “DâRî, Diyârî” evcil, yerli için kullanılır, yine “DâRâ” hale, çember anlamındadır. “DâR” ise etrafı herhangi bir şeyle çevrili, sınırları belli ev, konut, ikamet yeri anlamındadır. “Diyâr” ise “Dâr”ın çoğuldur. Kelimenin kökünden hareketle “DâR ve DiYâR” ın “dönüp dolaşılan,” yer, konut, ev, bölge, yurt olduğunu söyleyebiliriz. (Bknz. ed-Diyâri: 17:5, Diyârihim: 2:85, 243, 3:195, 8:47, 11:67,94, 22:40, 59:2,8, Diyârinâ: 2:246, Diyârikum: 2:84, 4:66, 60:8,9)

 

 

2. Bakara 243’te geçen “diyar”ın İsrail oğullarının yaşadıkları sürgün öncesi toprakları olabilir mi?

Yukarıdaki kelimelerden “ed-Diyâri” kelimesi İsra Suresi beşinci ayette İsrail oğullarının yurdundan bahsetmektedir. Yani bilinen bu yurt “Kudüs”tür. Yine bu kelime İsrail oğullarıyla ilgili bağlamlarda; “2:84 ‘Diyârikum’, 2:85 ‘Diyârihim’, 2:246 ‘Diyârinâ’” şeklinde geçmektedir. Ayetin Mısır’dan “huruc”la ilgili olduğu söylenmişse de bize göre bu mümkün değildir. Çünkü ayette “ölüm korkusu” söz konusudur. İsrail oğullarının Mısır yaşantılarıyla ilgili Tevrat ve Kur’an’ı Kerim’e bakıldığında Firavun’un İsrail oğullarının özgürlüğüne engel olduğu, onları zalimce çalıştırdığı, ucuz iş gücünü elinden bırakmak istemediği görülecektir. Yine İsrail oğullarının Mısır’dan ‘Huruc’u kendilerinin özgürce yaşayabilecekleri ‘diyârlarına’ gitme ülküsüdür. Musa(a.s) onları özgürce yaşayacakları “Cennet” gibi bir “diyâra” götürecektir. Firavun buna izin vermemektedir. Kısaca Mısır’dan çıkışa Firavun engel olmakta, Musa(a.s) kavmini özgür kılmak istemektedir. Tevrat ve Kur’an’ı Kerim’in şahidliği bu görüşümüze delil olmaktadır. Bu ise “ölüyken dirilmedir”

 

3.Kısa Tarihsel arka plan:

 

İsrail oğullarına hükümdar olarak Davud(a.s)’ın krallığından sonra, oğlu Süleyman(a.s) Kral olarak gelir. Davud’(a.s) ve Süleyman(a.s)’ın krallığıyla ilgili hem Tevrat hem de Kur’an’ı Kerim bilgi vermektedir. Özellikle Kral-peygamber Süleyman(a.s)’ın Kur’an’ı Kerim’de; Bakara Suresi 102. ayet, Enbiya Suresi, Neml suresi, Sad Suresi ve Tevrat’ta; 1.Krallar, 2.Krallar, 1.Tarihler 28. Ve 29. Bölüm, 2. Tarihler 1. Ve 9. Bölüm, Süleyman’ın özdeyişleri, ezgilerin ezgisi kitaplarında ismine rastlamak mümkündür. Davud(a.s) Kudüs’ü/Yeruşalayim başkent yapmıştır. Davud(a.s)’ın oğluna vasiyeti bir mabed yapmasıdır. Süleyman(a.s) mabedi Kudüs’te inşa eder. Bu inşa faaliyetine Kur’an’ı Kerim işaret eder, Tevrat’ta ise detaylı bir şekilde anlatılır. Mâbed; Beyt el-Mukaddes, Bet Ha-Mikdaş, Kudüs tapınağı, Süleyman Mabedi, Süleyman Tapınağı ismiyle anılır. Müslümanlar tarafından Kur’an’ı Kerim sonrası Mescid’i Aksa ismiyle bilinir.

Süleyman(a.s) vefatından sonra krallığı ikiye bölünür, Güney Yehuda ve Kuzey İsrail Krallığı. Yehuda Krallığı Yehuda ve Benyamin kabillerinden, İsrail ise geri kalan on kabileden oluşur. Kudüs ve dolayısıyla mabed Yehuda devletinin sınırları içinde kalır. İsrail devletinde alternatif tapınak inşa edilir. İki devlet arasında sık sık savaşlar ve taht kavgaları yaşanır. M.Ö. 725’te İsrail Krallığı Asur Kralı 2.Sargon tarafından yıkılır. M.Ö. 586 yılında Yahuda Krallığı ve mabed yıkılarak, İsrail oğullarının hemen hemen tamamı Babil Kralı Nabukadnezar tarafından Babil’e sürülür.  Süleyman(a.s)’dan bu olaya kadar geçen zamana “Birinci Mabed” dönemi ismi verilmektedir. Yine Sürgün; “Birinci Sürgün, ilk Diaspora” ismiyle anılmaktadır. (Bkz. 2Kr.24 ve 25; 2Ta.36.)

Pers Kralı Cyrus M.Ö 539 yılında Babil’i alarak İsrail oğullarının tekrar Filistin’e dönmelerine izin verir. Yetmiş sene sonra M.Ö. 520’de 1.Darius’un izniyle Mabed tekrar inşa edilir. M.Ö. 350’de mabed tamamlanır. Altı yüzyıl süren bu sürece “İkinci mabed” dönemi ismi verilir. Mabed, M.S. 70 yılında Romalı Titus tarafından “Ağlama Duvarı, Batı Duvarı” haricinde tamamen yıkılır. İsrail oğulları sürgüne gönderilir “İkinci Diaspora” yaşanır. İnanışa göre mabed, iki defada Yahudi takviminde “Av ayının dokuzu” tarihinde yıkılır.  Bugünlerin anısına “Teşa-Beav” orucu tutulur.

Tevratta sürgün ve sürgün sonrası; Hoşea, Ovadya, Yeremya, Hezekiel, Nehemya, Daniel, Sefenya, Hagay peygamberler İsrail oğullarına önderlik etmişlerdir. “Ağıtlar” Kitabıda Kudüs’ün düşüşünü ve sürgünü anlatır.

Kur’an’ı Kerim’de iki sürgüne de İsra Suresinde 4-8 ayetler arası işaret edilir. Yedinci ayetteki “el-Mescide” ibaresi belirli, bilinen mescid “Beyt-i makdis”tir.

 

4. Ölüm-Diriliş metaforu:

 

4.1. “Mûtû”: Ölün

 

Bu kelime iki bağlamda geçmektedir (Bkz. Mûtû: 2:243, 3:119). Üçüncü surenin 119. Ayetinde “ölün, geberin, kahrolun” şeklinde çevrilmektedir. Aynı şekilde Bakara Suresindeki ayette de mecazi olarak “Ölün, Kahrolun” anlamında kullanıldığını düşünmekteyiz. Yine Türkçede “Bugün öldüm öldüm, dirildim” sözü gibi, Kur’an’ı Kerim’de kullanılan “ölü ve diri” motifleri bazen biyolojik ölümü değil zihinsel ve toplumsal “ölümü” ima etmektedir. Bu ayetin, İsrail oğullarının özgürlüklerini kaybederek sürgün de yaşamaları, birlikteliklerini yitirmeleri, birliğin bozulması, darmadağın olmaları yani “Ruhlarını kaybetmelerini”, Kur’an’ı Kerim bize göre “ölüm metaforu”yla anlatmaktadır. Buna Tevrat “Ağıtlar” Kitabından alıntıladığımız “Birinci ağıt” İsrail oğullarının Kudüs’ün düşüşüne ve mabedin yıkılışına nasıl kahrolup üzüldükleri örnektir; 

 

“Kent ki, insan doluydu, Nasıl da tek başına kaldı şimdi! Büyüktü uluslar arasında, dul kadına döndü! Soyluydu iller arasında, Angarya altına düştü! Geceleyin acı acı ağlıyor, Yanaklarında gözyaşı; Avutan tek kişi bile yok bunca oynaşı arasında. Dostları ona hainlik etti, Düşman oldu. Yahuda acı çekip ağır kölelik ettikten sonra Sürgün edildi, ulusların arasında oturuyor, ama rahat bulamıyor. O sıkıntıdayken ardına düşenler ona yetişti. Siyon'a giden yollar yas tutuyor, çünkü bayramlara gelen yok. Bütün kapıları ıssız, kâhinleri inliyor, erden kızları sıkıntıda, kendisi de acı çekiyor. Hasımları başa geçti, düşmanları rahat içinde. Çok isyan ettiği için Rab ona acı çektiriyor, yavruları hasımlarının gözü önünde sürgüne gitti. Siyon kızının bütün güzelliği uçtu, önderleri otlak bulamayan geyiklere döndü, dermanları kesildi Kendilerini kovalayanların önünde. Yeruşalim sıkıntı içinde başıboş dolaşırken sski günlerdeki varlığını anımsıyor. Halkı hasmının eline düşüp de yardımına koşan çıkmayınca, hasımları haline bakıp yıkılışına güldüler.  Yeruşalim büyük günah işledi, bu yüzden kirlendi. Ona saygı duyanların hepsi Şimdi onu hor görüyor, çünkü onu çıplak gördüler. O da inleyip öbür yana dönüyor. Kirliliği eteklerindeydi, Sonunu düşünmedi; Bu yüzden düşüşü korkunç oldu, Avutanı yok. “Ya Rab, düşkün halimi gör, çünkü düşmanım kazandı!” Değerli her şeyine düşman el uzattı. Tapınağına başka ulusların girdiğini gördü, topluluğuna girmesini yasakladığın uluslar. Halkı inleyip ekmek arıyor, yeniden güçlerine kavuşmak için değerli neleri varsa ekmekle değiştiler; “Bak da gör, ya Rab, ne kadar sefil oldum.” “Ey sizler, yoldan geçenler, sizin için önemi yok mu bunun? Bakın da görün, başıma gelen dert gibisi var mı? Öyle bir dert ki, Rab öfkesinin alevlendiği gün başıma yağdırdı onu. Ateş saldı yukarıdan, Kemiklerimin içine işledi ateş; ağ serdi ayaklarıma, Geri çevirdi beni; Mahvetti, baygın kaldım bütün gün. İsyanlarım boyunduruğa döndü, Rab'bin eliyle birbirine tutturulup boynuma geçirildi, gücüm tükendi. Rab karşı duramadığım İnsanların eline verdi beni. Hiçe saydı beni savunan yiğitleri, gençlerimi kırıp geçirmek için çağrı yaptı ordulara, Rab erden Yahuda kızını üzüm sıkma çukurunda çiğnedi adeta. “Ağlıyorum bunlara, Gözlerimden yaşlar boşanıyor; Çünkü beni avutan, canımı tazeleyen benden uzak. Çocuklarım şaşkına döndü, çünkü düşmanım üstün çıktı.” Siyon ellerini açmış, ama onu avutan yok. Rab Yakup soyuna karşı buyruk verdi, komşuları ona hasım olsun, dedi. Yeruşalim aralarında paçavraya döndü. “Rab haklıdır, çünkü buyruğuna karşı geldim. Şimdi dinleyin, ey halklar, çektiğim acıyı görün; Erden kızlarım, gençlerim sürgüne gitti. Oynaşlarımı çağırdım, ama aldattılar beni. Yeniden güçlerine kavuşmak için yiyecek ararken kâhinlerimle önderlerim kentte can verdi. Gör, ya Rab, ne sıkıntılar çektiğimi, İçim kanıyor, yüreğim buruk, çünkü çok asilik ettim; Dışarıda kılıç beni çocuklarımdan ayırmakta, İçerdeyse ölüm kol gezmekte. İnlediğimi duydular, beni avutan olmadı. Bütün düşmanlarım başıma gelen felaketi duydu, Sen yaptın diye sevinçten coştular. İlan ettiğin günü getir, onlar da benim gibi olsunlar. Yaptıkları her kötülüğü anımsa, İsyanlarımdan ötürü bana ne yaptınsa onlara da yap; Çünkü sürekli inliyor, baygınlık geçiriyorum."

 

                                              

4.2. Diriliş: (Bkz. Ehyâhum: 2:243, Ehyâhâ: 5:32, 41:39, Ehyeynâhâ: 36:33, Ehyeynahu: 6:122, Ehyâkum: 22:66, Ehyâun: 2:154, 3:169, Ehyâin: 16:21, Ehyâen:77:27)

 

Allah(a.c), İsrail oğullarının sürgün yaşantısından dönmeleri ve mabedi tekrar inşa etmelerini “tekrar diriltme” metaforuyla anlatmaktadır. Babil sürgününde Hezekiel peygamber İsrail oğullarına önderlik etmiş ve kavmini hayat veren şeye çağırdığında kavmi de dirilmiştir.

“Böylece bana verilen buyruk uyarınca peygamberlik ettim. Ben peygamberlik ederken bir gürültü oldu, bir takırtı duyuldu. Kemikler birbirleriyle birleşiyordu. Baktım, işte üzerlerinde kaslar, etler oluşuyor, üstlerini deri kaplıyordu. Ama onlarda ruh yoktu. Sonra bana şöyle dedi: "Rüzğara peygamberlik et, insanoğlu, peygamberlik et ve de ki, 'Egemen Rab şöyle diyor: Ey rüzgar, gel dört yandan es. Bu öldürülmüşlerin üzerine üfle ki canlansınlar!" Böylece bana verilen buyruk uyarınca peygamberlik ettim. Onların içine Ruh girince canlanıp ayağa kalktılar. Çok, çok büyük bir kalabalık oluşturuyorlardı. Sonra bana, "İnsanoğlu, bu kemikler bütün İsrail halkını simgeliyor" dedi, "Onlar, 'Kemiklerimiz kurudu, umudumuz yok oldu, bittik diyorlar. Bu yüzden peygamberlik et ve onlara de ki, 'Egemen Rab şöyle diyor: Ey halkım, mezarlarınızı açıp sizi oradan çıkaracak, İsrail ülkesine geri getireceğim. Mezarlarınızı açıp sizi çıkardığım zaman benim RAB olduğumu anlayacaksınız, ey halkım. Ruhumu içinize koyacağım, canlanacaksınız. Sizi kendi ülkenize yerleştireceğim. O zaman, bunu söyleyenin ve yapanın ben Rab olduğumu anlayacaksınız." Böyle diyor Rab.” (Hezekiel, 37:7-14).

 

Ruh kelimesi Arapça ve İbranicede (ruah) hem rüzgar, vahiy, anlamında kullanılmaktadır. Ruh’tan(vahiy densin) yoksun kişi ve kişiler “ölü”, Ruh’una “ruh” üflenmiş olanlar ise “diri” olarak anlatılmıştır. 

Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimsenin misali, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamayanın misali gibi midir?” (Enam:122)

Peygamberler kendilerine gelen “Ruhla” toplumlarına “Ruh üflemişler” ve hayat vermişlerdir. Şu ayet gibi;

" Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resulüne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız” (Enfal:24)

 

 

Cehd bizden Te’vfik Allah (a.c)’den

 

Devam edecek…

 * Bu yazı "fikritakip"te yayınlanan iki makalenin birleştirilerek, tekrar gözden geçirilmiş halidir. 



__________________
Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
Yukarı dön Göster baybora's Profil Diğer Mesajlarını Ara: baybora
 
baybora
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 06 eylul 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 547
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı baybora

Kur’an’ı Kerim ve Tevrat

2

(Bakara Suresi özelinde )

Kur’an’ı Kerim:

“Baksana! Musa’dan sonra İsrail oğullarının ileri gelenlerine hani, Nebilerinden birine, “Bize bir kral göndersinde (onun önderliğinde) Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O, “Üzerinize savaş yazılığında, savaşacak mısınız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan (uzaklaştırılmış) olduğumuz hâlde gerçekten Allah yolunda niye savaşmayalım” cevap vermişlerdi. Onlara savaş yazıldı içlerinden azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri bilir” (2:246).

Tevrat:

“Bu yüzden İsrail'in bütün ileri gelenleri toplanıp Rama'ya, Samuel’in yanına vardılar.  Ona, "Bak, sen yaşlandın" dediler, "Oğulların da senin yolunda yürümüyor. Şimdi, öteki uluslarda olduğu gibi, bizi yönetecek bir kral ata.  Ne var ki, "Bizi yönetecek bir kral ata" demeleri Samuel'in hoşuna gitmedi. Samuel Rab'be yakardı.” (1. Samuel 8:4-6)

Kur’an’ı Kerim:

“Nebileri onlara, “Allah, (sizin dileğinizi kabul etti) size Tâlût’u Melik olarak gönderdi” dedi. Onlar, “O, bizim başımıza nasıl kral olabilir? Bizim kral olmaya ondan daha çok hakkımız var. O (daha önce) varlıklıda değildir” dediler. (Nebileri şöyle) dedi:

“Gerçekten Allah, onu sizin başınıza (melik) seçti, onun bilgisini ve becerisini artırdı.” Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah, Vâsi’dir, Âlim’dir” (2:247).

Tevrat:

“Ne var ki, halk Samuel'in sözünü dinlemek istemedi. "Hayır, bizi yönetecek bir kral olsun" dediler, "Böylece biz de bütün uluslar gibi olacağız. Kralımız bizi yönetecek, önümüzden gidip savaşlarımızı sürdürecek." Halkın bütün söylediklerini dinleyen Samuel, bunları Rab'be aktardı. Rab Samuel'e, "Onların sözünü dinle ve başlarına bir kral ata" diye buyurdu. Bunun üzerine Samuel, İsrailliler’e, "Herkes kendi kentine dönsün" dedi.” (1.Samuel 8:19-22) “Benyamin oymağından Afiyah oğlu Bekorat oğlu Seror oğlu Aviel oğlu Kiş adında bir adam vardı. Benyamin’li Kiş sözü geçen biriydi.  Saul adında genç, yakışıklı bir oğlu vardı. İsrail halkı arasında ondan daha yakışıklısı yoktu. Boyu herkesten bir baş daha uzundu.” (1.Samuel 9:1-2)

Kur’an’ı Kerim:

“Nebileri onlara şöyle dedi: “Onun krallığının ayeti, size meleklerce taşınan (Ahid) sandığının (tekrar geri) gelmesidir. (Sandığın) içinde Rabbinizden bir Sekine ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin bıraktığından bakiye vardır. Gerçekte bu şekilde inanıyorsanız, bunda sizin için ayetler vardır.” (2:248).

Tevrat:

“Şimdi yeni bir arabayla boyunduruk vurulmamış, süt veren iki inek hazırlayın. İnekleri arabaya koşun; buzağılarını artlarından ayırıp ahıra götürün.  Rab'bin Sandığı'nı alıp arabaya koyun; suç sunusu olarak O'na göndereceğiniz altın eşyaları da bir kutuya koyup yanına yerleştirin. Sonra bırakın arabayı yoluna gitsin. Ama ardından gözetleyin. Eğer kendi ülkesine, Beytşemeş'e giden yoldan ilerlerse, demek ki, üzerimize bu büyük yıkımı getiren O'dur. Yoksa bu yıkımın O'ndan gelmediğini, bize bir rastlantı olduğunu anlayacağız.”  Adamlar denileni yaptılar. Süt veren iki inek getirip arabaya koştular, buzağılarını da ahıra kapadılar. İçinde farelerle urların altın benzerlerinin bulunduğu kutuyu Rab'bin Sandığı'yla birlikte arabaya koydular. İnekler dosdoğru Beytşemeş yolundan gittiler. Sağa sola sapmadan, böğüre böğüre ana yoldan ilerlediler. Filist beyleri onları Beytşemeş sınırına dek izledi.” (1.Samuel 6:7-12)

Kur’an’ı Kerim:

“Tâlût, ordusuyla hareket edince, “Gerçekten Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benimle (savaşa) katılamaz. Kim onu (daha önce) tatmamışsa işte o benimle (savaşa katılır) ama tek bir avuç içen müstesna.” Diye emretti.  İçlerinden azı hariç, çoğu ırmaktan içtiler (Talut’un emrini dinlemediler). Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (emri dinlemeyenler); “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak takatimiz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını zannedenler dediler ki: “Allah’ın izniyle nice az topluluk kalabalıkları yenmişlerdir. Allah, sabredenlerle beraberdir.” (2:249).

Tevrat:

“Derken, her yanı bal dolu bir ormana vardılar. Askerler ormana girince, toprakta akan balları gördüler. Ne var ki, içtikleri anttan korktukları için hiçbiri bala dokunmadı. Yonatan babasının halka ant içirdiğini duymamıştı. Elindeki değneği uzatıp ucunu bal gümecine batırdı. Biraz bal tadar tatmaz gözleri parladı. Bunun üzerine oradakilerden biri Yonatan'a, “Baban askerlere, “Bugün kim yemek yerse lanetli olsun diye ant içirdi” dedi, “Askerlerin bitkin düşmesi de bundan.”. Yonatan, “Babam halka sıkıntı verdi” diye yanıtladı,”Bakın, bu baldan biraz tadınca gözlerim nasıl da parladı!.  Bugün halk düşmanlarından yağmaladığı yiyeceklerden özgürce yeseydi, çok daha iyi olurdu! O zaman Filistliler'in yenilgisi de daha ağır olmaz mıydı?”. O gün İsrailliler, Filistliler'i Mikmas'tan Ayalon'a kadaryenilgiye uğrattılar. Ama İsrail askerleri o kadar bitkindi ki” (1. Samuel 14-25-31)

Kur’an’ı Kerim:

“Allah’ın izniyle onları hezimete uğrattılar. Davud, Câlût’u öldürdü.” (2:251)

Tevrat:

“Böylece Davut Filistli Golyat'ı sapan ve taşla yendi.Elinde kılıç olmaksızın onu yere serdi.  Sonra koşup üzerine çıktı. Golyat'ın kılıcını tutup kınından çektiği gibi onu öldürdü ve başını kesti. Kahraman Golyat'ın öldüğünü gören Filistliler kaçtılar.”  (1.Samuel 17:50,51)

Kur’an’ı Kerim:

Bakara 259


         “Veya Baksana! Çatıları, duvarları çökmüş bom boş bir beldeye uğrayan kimse gibisine; O, “Allah, nasıl diriltir ki burayı ölümünden sonra?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu yüz yıl öldürdü, sonra uyandırdı ve ona dedi: “Ne kadar bekledin?” O, “Bir gün veya günün bir kısmı (kadar) bekledim” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: “Tam aksine, yüz sene bekledin. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, değişmedi. Ve eşeğine de bak! (oda değişmedi). (Böyle yapmamız) seni insanlara ayet kılmamız içindir. Kemiklere de bak, onları nasıl üst üste kaldırıyoruz, sonra onlara et giydiriyoruz?”. Ona bu şeyler apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Bildim ki; gerçekten Allah her şeyi takdir edendir” (259).

Tevrat:

Hezekiel: 37:1-14

Kuru Kemikler

“Rabbin eli üzerimdeydi, Ruhu'yla beni dışarı çıkardı, kemiklerle dolu bir ovanın ortasına koydu. Beni onların arasında her yöne dolaştırdı. Ovada her yere yayılmış, tamamen kurumuş pek çok kemik vardı. Rab, “İnsanoğlu, bu kemikler canlanabilir mi?” diye sordu. Ben, “Sen bilirsin, ey Egemen Rab” diye yanıtladım. Bunun üzerine, “Bu kemikler üzerine peygamberlik et” dedi, “Onlara de ki, “Kuru kemikler, Rabbin sözünü dinleyin!  Egemen Rab bu kemiklere şöyle diyor: İçinize ruh koyacağım, canlanacaksınız. Size kaslar verecek, üzerinizde et oluşturacağım, sizi deriyle kaplayacağım. İçinize ruh koyacağım, canlanacaksınız. O zaman benim Rab olduğumu anlayacaksınız.”  Böylece bana verilen buyruk uyarınca peygamberlik ettim. Ben peygamberlik ederken bir gürültü oldu, bir takırtı duyuldu. Kemikler birbirleriyle birleşiyordu. Baktım, işte üzerlerinde kaslar, etler oluşuyor, üstlerini deri kaplıyordu. Ama onlarda ruh yoktu. Sonra bana şöyle dedi: “Rüzgâra peygamberlik et, insanoğlu, peygamberlik et ve de ki, “Egemen Rab şöyle diyor: Ey! Rüzgâr, gel dört yandan es. Bu öldürülmüşlerin üzerine üfle ki canlansınlar!” Böylece bana verilen buyruk uyarınca peygamberlik ettim. Onların içine soluk girince canlanıp ayağa kalktılar. Çok, çok büyük bir kalabalık oluşturuyorlardı. Sonra bana, “İnsanoğlu, bu kemikler bütün İsrail halkını simgeliyor” dedi, “Onlar, “Kemiklerimiz kurudu, umudumuz yok oldu, bittik diyorlar. Bu yüzden peygamberlik et ve onlara de ki, “Egemen Rab şöyle diyor: Ey halkım, mezarlarınızı açıp sizi oradan çıkaracak, İsrail ülkesine geri getireceğim. Mezarlarınızı açıp sizi çıkardığım zaman benim Rab olduğumu anlayacaksınız, ey halkım.  Ruhumu içinize koyacağım, canlanacaksınız. Sizi kendi ülkenize yerleştireceğim. O zaman, bunu söyleyenin ve yapanın ben Rab olduğumu anlayacaksınız.” Böyle diyor Rab”.

İbrahim(a.s) ve ahid:

Kur’an’ı Kerim:

“Hani, Rabbi İbrahim’i birtakım kelimelerle sınamış, onları tamamlayınca Rabbi şöyle buyurmuştu: "Gerçekten, ben seni insanlar için İmam yaptım. " (İbrahim de), "Soyumdan da (İmamlar yap, Ya! Rabbi!)" demişti. (Bunun üzerine Allah), "Ahdime zalimler erişemez" demişti” (2:124).

Tevrat:

“Rab Avram'a, "Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git" dedi, "Seni büyük bir ulus yapacağım, Seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım, Bereket kaynağı olacaksın. Seni kutsayanları kutsayacak, Seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar Senin aracılığınla kutsanacak."(Yaradılış12:1-3)
“Avram doksan dokuz yaşındayken Rab ona görünerek, "Ben Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'yım" dedi, "Benim yolumda yürü, kusursuz ol.  Seninle yaptığım antlaşmayı sürdürecek, soyunu alabildiğine çoğaltacağım." Avram yüzüstü yere kapandı. Tanrı, "Seninle yaptığım antlaşma şudur" dedi, "Birçok ulusun babası olacaksın. Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım. Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak. Antlaşmamı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca, sonsuza dek sürdüreceğim. Senin, senden sonra da soyunun Tanrısı olacağım. (Yaradılış 17:1-7)

Son söz:

Tarih ancak şâhitliklere dayalı olarak yazıldığından, tarihte doğruyu yanlışı ayırmak, üç temel işleme indirgenir: Her şeyden evvel şâhitleri araştırmak, sonra onları kontrol etmek, nihayet onları anlamak. Yani belgeleri araştırmak, tenkid ve metinlerin yorumlanması. Elbette ki, şahitlik olmaksızın tarihte olmaz. Fâiller ve Şâhitler, bazen konuşurken bir takım şeyleri kapalı geçerler (İşaret veya Hazf), bir tarihsel bağlamda bir metninde bazı şeyleri konuşurken kapalı geçtiğini düşündüğümüzde, imaları açığa çıkarmak, bir noktada onu anlamak ve yorumlamaktır da. Bu öncülle; İncil’de İsa(a.s)’ın soyu zikredilirken babalığı Yusuf’un soyu zikredilir. “İsa(a.s) babasız doğmuş ise babalığı Yusuf’un soyu neden zikredilir?” Sorusuna “İsa(a.s)’ın validesi Meryem Harun(a.s)’ın soyundan, Levililerin (kohenlerin) kızlarındandı. İnanışa göre ve Tevrat’a göre (Mezmurlar 132:17, 2. Samuel: 22:51) Yahudilerin beklediği Mesih Davud(a.s)’ın soyundan bir aileye mensub olmak zorundaydı. İşte bu Yahudi inanışı bilindiğinde İncil’de İsa(a.s)’ın babalığı Yusuf’un soy kütüğünün Davud(a.s)’a bağlanması anlamlı olmaktadır.”  Cevabı verilir.  

Kur’an’ı Kerim hitablarının muhatabları tesbit edildiğinde, “kime söylüyor?” sorusuna cevab bulunmuş olmaktadır. Elbette ki,  Kur’an’ı Kerim’in “Ne söylediği?” önemli olduğu gibi “Nasıl söylendiği?” de önemlidir. Bakara suresi özelinde “Nasıl söylüyor?” ve “Kime söylüyor?” sorularına cevab bulmaya, yorumlarımızı temellendirmeye çalıştık (yorumlarımızın hesabını verdik). Yorumumuzun bizi ikna ettiği gibi bir başkalarını da ikna edip etmeyeceğini sınamak için paylaşılmasını uygun gördük. Sözü Tevrat’tan Eyüp kitabından bir alıntıyla bitirelim;

 “(Rab) Eğer niyet eder de Ruhunu ve soluğunu geri çekerse, bütün insanlık bir anda yok olur, insan yine toprağa döner” (34:14)

Cehd bizden Te’vfik Allah (a.c)’den

 

Bitti.



__________________
Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
Yukarı dön Göster baybora's Profil Diğer Mesajlarını Ara: baybora
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Selam Baybora;

Allah senden razı olsun. Yazdıklarından isitifade ettik. Nüzul ortamı  ve  vahyin muhatapları bağlamında bir kaç meseleye değinmek istiyorum.

Kuran'ın beyanını maksadı veya içeriği yönünden bir çok açıdan kategorize edebiliriz.

Bir kısmı öyle ayetlerdir ki, onlar öğüttür. İnsanları,  ahiret  yaşamı hususunda uyarır. Ahiret yurdunda güzel bir akıbete erişmek için Allah'a ve Resulüne tabi olmaya çağırır. Önceki resulerden misaller getirir. Onların başına gelen misallerle gah ihtar eder, gah yüreklendirir.

Bir kısmı öyle ayetlerdir ki, bireylere ve topluluklara vecibeler yükler. Toplumun bir kesimine, başkaları üzerinde denetim, gözetim ve cezalandırma yetkisi verir. Bunlar, müminler topluluğunun kendi iç düzenlerinin sağlanması için emredilen şeylerdir.

Her ne kadar bu iki grup meselenin birinin diğerinden daha ehemmiyetli olduğu gibi bir şey söylenemez olsa da,  şimdi ve burada doğurduğu / doğurabileceği sonuçlar bakımından pratik düzenlemeler getiren ayetlerin değerlendirilmesinde daha titiz olunması gerektiği muhakkaktır.

Bir örnek olarak, "binlerce kişi oldukları halde ölüm korkusu ile yurtlarından çıkan" kimselerin kimler olduğu ve hadisenin "nasıl"lığının anlaşılmasının toplum nezdinde doğuracağı sonuçlar ile, hırsız için tatbik edilecek cezanın ne olduğu ve nasıl tatbik edileceği meselesinin bilinebilmesinin doğuracağı sonuçlar aynı değildir.

Kıssaların anlaşılmasında Ehli kitap veya diğer Kuran dışı kaynaklara müracaat keyfiyeti, muamelat meselelerinde müracaat ile eşdeğer görülmemelidir.

Keza, beşer ceza hukuku -bile-, "kanunsuz suç ve ceza olmaz" prensibini benimsemiştir. Kuran, bu ilkeyi çok önce hüküm altına almış, sünnetullahta kendilerine uyarıcı gelip, tam olarak uyarı ve müjde tebliğ edil(e)memiş kavimlerin sorumluluğunun bulunmadığı açıklanmıştır.

Suç veya cezanın ve yahut her nevi hukuk kaidesinin "kanuniliği"nden kasıt; bağlayıcı emrin, varlık aleminde yargılamaya konu bir vakıanın vukuundan önce belirlenmiş ve muhataplarınca "bilinir yahut en azından  bilinebilir" olmasıdır.

Tartıştığımız meselenin gayesi, din hükmünde "kanun" yani  normun  ne olduğu ve nasıl belirleneceği hususudur.

Şimdi, norm Kuran ise, işte o ortadadır ve bellidir. En azından metin bellidir. Yorumlar muhtelif olabilir.

Fakat, norma nüzul ortamı ve oradan alınan deliller dahil edilirse olsa olsa iki sonuç çıkabilir.

1) Kuran beyanının tam bir tebliğ olarak anlaşılabilmesi ve mükellefiyet doğurabilmesi için Resulün Kuran'ı açıklaması ve nasıl uygulanacağını göstermesi gerekir. "Kanunilik" ilkesi gereği, bu mükellefiyet ancak Hz. Resul döneminde yaşayıp bu tebliğe muhatap olanları bağlar. Ondan sonrakiler, yahut aynı dönemde yaşayıp bahse konu tebliğe muttali olmayanların sorumluluğu, tebliğe erişme kapasiteleri ile doğru orantılı olarak azalacaktır. Çünkü, onların muhataplığı zanna dayalıdır. Bizzat, görmedikleri, işitmedikleri şeylerden yükümlü tutulmaları, hele hele bu hususta zikredlen şeylerde ak ile kara neredeyse birbirinden ayrılamayacak derecede karışmış ise ancak zanni olabilir.

2) Muhatapların mükellefliği, zanni de olsa muteberdir. Bu nedenle amma uydurma amma değil, sahih zincirle eriş(ebil)en her bilgi bağlayıcı ve yükümlülük doğurucudur.

Ben bir hukukçu olarak Kuran beyanını okuduğumda ilk görüşün doğru / olması gereken görüş olduğu kanaatindeyim.

Bana göre de, Kuran beyanı  Hz. Muhammed'in  risaleti ile bir bütündür.  Biri diğeri ile birlikte ele alınmalıdır. Risalet sırasında, hem Kuran hem de Hz. Resul var idi. O dönemde buna şahit olan kimseler için mükellefiyet tam ve mükemmel olarak zuhur etmiştir.

Ondan sonrakiler için ise, elde sahih olarak sadece Kuran kalmıştır. Eğer, Kuran'ın anlaşılmasında Hz. Resul'ün beyanlarının yahut nüzul ortamının bilinirliği mutlak bir şart ise, bu ortamı bil(e)meyen hiç bir kimse için mükellefiyet tam olarak zuhur etmez. Zira onlar Kuran'ı anlamakta dahi acziyet içerisindedirler.

Nasıl ki, vahyin ilk muhataplarının (gerek müşrik - gerek mümin) Kuran'ı anlama kaabiliyeti bizden evladır, bunun gibi anlayanın anladığından mesuliyeti hususunda da bizden evla olsalar gerektir.

Bu yargı, mükellefiyeti top yekün ortadan kaldırmaz. Sadece onun göreceliliğini ve bölünebilirliliğini anlatır. Nasıl ki, iman artar ve azalır, mükellefiyet te artar ve azalır.

Kuran'ı anlama adına Kuran dışındaki kaynakları referans gösteren her düşünce, aynı anda zorunlu olarak Kuran'ın doğurduğu mükellefiyeti, "gösterdiği Kuran dışı kaynak miktarınca" azaltmış, kaldırmış olmaktadır.

Muhabbetlerimle...


__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Selam;

Konumuz kapsamında ele alınması gerekli olan bir diğer husus da, Kuran beyanının "hüküm" mü, "emsal" mi olduğu meselesidir.

Bu forumda mesela İbrahimim kardeş gibi bir kısım arkadaşlarımız, Kuran'ın muamelata dair beyanının "hüküm" değil, "emsal" olduğunu beyan ettiler.

Bu, Kuran beyanının muamelat sahasındaki her meseleyi bütün zamanlar için çözücü değil, çözümü öğretici olması hasebiyle bir emsal olduğu fikridir.

Yani, Kuran'ın mesela mirasa dair hükümleri bizatihi bütün toplumların miras mükellefiyetini ortaya koyan mutlak bir hüküm değil, Allah'ın somut koşullar altında / bu koşullara bağlı olarak emir buyurduğu  "emsal" hükümler olup, esasen "murad-ı ilahi" yi beyan ederler. 

Dolayısı ile, Kuran'ın muamelata dair bildirdiği hükümler tamamen "tarihsel" dir.

Şimdi bu bir görüş. Ancak bu görüşün getirdiği şöyle bir problem var:

Eğer, Kuran'ın muamelata dair beyanı "murad-ı ilahi" yi anlama adına değerlendirilecekse, emrin vukuu bulduğu ortamın, emrin nüzul sebebinin bilinmesi zaruridir.

Yani, "şu emr-i ilahideki gaye şudur" diyebilmek için; "bu emir şöyle şöyle şartlar altında, şu şekildeki bir vakıa / vakıalar sebebi ile  indirilmiştir"  diyebilmek gerekir.

Kuran'ın mesela miras meselesine getirdiği çözümün gayesinin ortaya çıkarılabilmesi için indiği toplumun evvelki miras düzenlemesinin bilinebilmesi şarttır.

Kuran, evvelki miras uygulamasını bildirmediğine göre, bu uygulama ne şekilde bilinebilecektir ?

Yani, siyer ve diğer rivayet kaynakları olmaksızın muamelata dair bir çok hükmün "gaye" sinin anlaşılması cidden müşkil bir durumdur.

Bir önceki yazımda ifade ettiğim gibi, nüzul ortamının bilinebilirliğinin şart koşulması da mükellefiyeti değiştirir.

Sonuç olarak, bu iki yargı bir paradoks oluşturmaktadır.

Yine bu yargının bir diğer açmazı, aynı mantığın neden muamelat dışındaki sahalara tatbik edilmediğinin açıklanamamasıdır.

Mesela, neden miras hükümleri birer emsaldir de "oruç" konusundaki beyanlar emsal değil de bizatihi tatbiki gerekli emirlerdir ?

Bu ayrım neye göre, hangi usulle açıklanabilir ?

Bunun aksini savunan görüşün de bir hayli açmazları var.

Keza, onlar da ayetlerinin zahirini esas alarak meseleye yaklaşıyorlar. Halbu ki, her ayetin zahiri ile hüküm vermek iddiasında olan kişi mesela savaş için sadece at besleyebilecektir.

"Haram aylar" meselesini nasıl tatbik edecektir ?

İşte bütün bu meseleler esasen bu günün "yeni" meseleleri değildir.

Hicri 2. ile 4. yüzyılların da temel meseleleri olmuşlar ve bunun değerlendirmesi olarak ta mezhep literatürü oluşmuştur.

Ben şunu iddia ediyorum. Diyorum ki, bizden öncekiler bu açmazları çözmek için temel olarak iki inanışı benimsemişlerdir.

1) Nesih inancı

2) Kuran dışı vahiy inancı.

Nesih inancı ile hükümlerin bir kısmını bir kısmına boğdurup İPTAL etmişler, Kuran dışı vahiy inancı ile de rasyonel, sorgulayıcı aklı devre dışı bırakmışlardır.

Bu ise zamanla Kuran'ın devre dışı bırakılışına neden olmuş ve ümmetin hali bu günkü görünümünü almıştır.

Bu tartışmaların bu gün tekrar alevlenmesindeki en temel etken bu iki inancın Kuran delilleri ile ortadan kaldırılması / inkar edilmesi olmuştur. Bu iki temel inanç olmaksızın "gelenek dini" nin ayakta kalması, varlığını sürdürebilmesi hiç bir hal ve şartta olanaklı değildir.

Muhabbetlerimle...

 


__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats