Yazanlarda |
|
UlulEbsar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 26 mayis 2010 Yer: Micronesia Gönderilenler: 352
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Konu Sayın Hönülün isteği üzerine başka bir başlıktan buraya taşınmıştır.
UlulEbsar Yazdı:
Sayın Hönül,
Öncelikle hoşgeldiniz. Yazınızı baştan sona okudum; Hanif Akıma olan tepkinizi dile getirmişsiniz,herşey tartışılabilir. Günümüzde Bilgiye ulaşmak artık çok kolay. Hepimiz bir uyanışın arifesindeyiz.
Hepimizin önyargıları var.Onlarsız olmuyor... Bende sizin hakkınızda zanna kapıldım,lakin kısa bir araştırma ile geçmişde yazdığınız bir yazıya ulaştım; Onuda baştan sona okudum ve sizin 4*4 lük bir Hanif olduğunuz fikrine ulaştım. Müsadenizle o yazınızı buraya alıntılamak sureti ile paylaşıma sunmak istiyorum;
Eğer sonradan düşüncelerim değişti yada o yazıyı ben yazmadım derseniz,o da kabulum... Ancak henüz knou açma hakkınız olmadığı için buraya yazmış olabilirsiniz. Dilerseniz cevabi yazınız ile birlikte yeni bir başlıkta tartışabiliriz. forum yöneticilerinden ricam,konunu bu ileti ile birlikte yeni bir başlığa taşınması. Böylece Sn. Mevlut Honul'a dileyen arkadaşlar yeni bir başlıkta cevap verebilir,fikrini söyleyebilir.
Aşağıda ki metnin size ait olduğunu teyit ediyormusunuz=?
EĞER CEVABINIZ EVET ise SİZ dE BİR HANİFSİNİZ. Tekzip hakkınız saklıdır.
Mevlut Honul Yazdı:
De ki: "Ben, dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet etmekle emrolundum."
(Zümer 11)
Öncelikle ibadet kavramının ne olduğunu ele alalım:
İbadet kişilerin İnançları doğrultusunda, inandıkları değer yargıları
uğrunda yaptıkları, İtaat ettikleri her şeyi kapsamaktadır. Lakin
günümüzde özünde bütün bir hayatı kapsayan, İbadet kavramı daraltılmış
ve sınırlandırılmış belli başlı şeyler için kullanılmaya başlanmıştır.
Namaz, Oruç, Hac, Zekat vs kavramlar etrafında şekillendirilmeye
başlanmıştır. Bu anlayış ile İbadet kavramı belli kesimlerin inancı
haline dönüştürülmüştür, Bizler Mümin�ler olarak İbadet kavramının
gerçek değerini anlamadıkça, İslam�ın bir bütün olarak yaşanmasını
beklememiz hayalden ibaret olur. İbadet�i Allah�ın kulları olarak her
şeyimizi borçlu olduğumuz Allah�a has kılmadıkça ve gerçek manada
yönelmedikçe yanlış yoldayız demektir.
Bu yönelişimizde yaşamımıza ait ne varsa, Allah�ın emir ve yasaklarına
riayet etmeyi ilke edindiğimiz vakit, Müslüman�lar olarak yaptığımız her
şey İbadet kavramı içine girer. Bu temel ilkeler doğrultusunda Allah�ın
razı olacağı her şey ibadet�tir. İslami emir ve yasakları hayat
biçimine dönüştürmeyen, İslam�ın yeryüzüne hakimiyeti doğrultusunda
hareket etmeyen, yaşam tarzını gelenekler atalar vs inancı üzere inşa
edenlerin İbadet�lerinin hiçbir değeri olamaz.
Yaptığımız şeylerin İbadet hükmünde sayılabilmesi için, Ana hedefimiz
Yeryüzünden fitnenin kalkması ve Dinin yalnızca Allah�a ait olması
hedefini taşımalıdır. Yani gayesiz yapılan bir işin karşılığını ne kadar
bekleyebiliriz. Yaptığımız işlerin iyi veya kötü olması bu sonucu
değiştirmez. İbadetlerimiz de en hassas noktalardan biri olan RİYA�DAN
uzak durmak vazifemizdir, Çünkü RİYA ibadeti öldürmekle beraber, Şirke
sapmaya dahi yol açar, İbadetlerimizde Şirk�ten ve Riya�dan uzak
durabilmeliyiz.
Müslüman'lar sırf Dindar görünmek için İbadeti Atadan, babadan,
geleneklerden efendilerinden aldıkları bir anlayış ile yapmaları boş bir
uğraştan başka bir şey değildir. Günümüz İslam dünyasında belli başlı
yapılan şeyleri İbadet olarak görmek, Allah�ın bizden istemiş olduğu
Kulluk tanımını anlayamamışlığı ortaya çıkarır. Bu aynı zaman da
ibadettin de çemberini daraltıp belli başlı bazı hareketlere indirgemek
olur ki bu büyük bir kavram katliamıdır. Kulluğu anlayabilmek için her
anlayışımızda olduğu gibi İbadette de Tevhidi inancımızı korumak ile
mükellefiz. İbadeti Yalnız ve Yalnız Allah�a has kılmak için Allah�ın
dışında hiç bir şeye boyun eğmememiz gerekir.
Allah c.c bizden istemiş olduğu kulluk hususunda şöyle buyurmaktadır.
(Rabbimiz!) yalnız sana kulluk etiğimiz için. Yalnız senden yardım isteriz! (Fatiha /4 )
Siz Ey iman edenler! Sadece (Allah�ın huzurunda)eğilin! Onun sizin için
koyduğu yasaya tabi olun ve yalnızca Rabbinize kulluk edin! Birde
hayırlı işler yapın ki ebedi kurtuluşa nail olasınız!
(Hac Suresi/ 77)
Şüphesiz, sana bu Kitabı hak ile elbette biz indirdik; öyleyse sadece
zatına hasredilmiş saf ve samimi bir borçluluk bilinci ile Allah� kulluk
et!
(Zümer Suresi, 2)
Söz konusu edilen itaat sadece ve sadece Allah�a has kılınmış bir ibadet
olgusudur ve bu ibadet olgusunun çerçevesi tüm hayatı kuşatmıştır.
Ancak Günümüzde İbadet kavramı belli başlı davranışlarımızın
karşılığında kullanılmaya ve algılanmaya başlanması ile Allah�ın emir ve
yasaklarını Heva ve hevesleri uğrunda kullananlar başgöstermiştir.
Zahir�de Allah�a yöneldiklerini gösterseler de gerçekte Atalar dininin
temsilcisi oldukları aşikardır. İbadeti sadece sakal, tespih, takke,
cüppe, tövbe alıp verme rabıta, tevessül, sözde Salihler ile beraber
olma gibi vb şekilselciliğe hasredilen bir ibadet anlayışı ile ibadet
kavramını katleden zihniyetler kuranı asıl amacından saptırıp
kendilerince oluşturdukları atalar yolu din anlayışları ile sadece
kendilerini değil masumane yaklaşımlar ile dini öğrenmek isteyen
insanların da islamın özünden uzaklaşmalarına sebep olmaktadırlar.
Bu geleneksel atalar yolu yaklaşımı sadece ibadeti ifsat etmekle
kalmayıp. ekonomik, Kültürel, Sosyal, Hukuksal, Toplumsal, Evrensel vb
İslamın emrettiği ne varsa kendi yaşamlarında dejenere ederek ortaya
koydukları şekilci yaklaşımları ile dini yaşanmaz hale getirerek dini
ibadethanelere hapseden ruhban din sınıfı oluşturmuşlardır.
İbadetin kime yapıldığı hususunda soracağımız soru karşısında.
Müslüman�ların şüphesiz olarak söyleyeceği Allah�a yapmaktayız, eylemsel
olarak hayat biçimlerine baktığımızda Allah ile birlikte birçok şeye
İbadet edildiği görülmektedir. Şunu da belirteyim bilinçli olarak hiç
bir Müslüman Allah dışında birine İbadet etmeyi kabul etmez.
Mesela (onlar hahamlarını ve papazlarını rabler edindiler ) ayeti inince
buna adiy bin hatem itiraz eder ve der ki. Ey Allah�ın resulü biz
onlara tapmıyorduk. Efendimiz ise ey adiy siz onların her dediklerine
şüphesiz itaat etmiyor muydunuz? oda evet ya resulallah dedi efendimiz
ise işte tapınmak budur diyerek. her halukar da sorgusuz ve sualsiz
itaatin tapmak olduğunu ifade etmişlerdir.
Cehaletleri sebebiyle İbadet kavramını iyice anlayamamış kişilikler, Şu
hususu kavrayabildiklerinde İtaatin Allah�a ibadet olduğunu
benimsediklerin de doğru yolu bulmuş olurlar. Allah�ın emir ve
yasaklarını Her şeyin üstünde gören Müminler Hükümleri tereddütsüz bir
İman ile uydukları vakit İbadeti Allah�a has kılmış olurlar.
Tevhidi bir inancı özümsemiş olan Müminlerin inançlarında Hüküm ve
İtaatin Yalnızca Allah�a yapılması gerektiği hususunda yapılması
gerekenleri kur�anın bak dediği yerden bakarak öğrenmek zorundadırlar,
Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse,
Allah onları içerisinde yerleşip kalacakları tabanından ırmaklar
çağlayan cennetlere koyar; işte muhteşem kazançta budur.(Nisa Suresi,
13)
MEVLÜT HÖNÜL
MALAZGİRT
03/10/2009 |
|
|
|
|
|
|
Yukarı dön |
|
|
UlulEbsar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 26 mayis 2010 Yer: Micronesia Gönderilenler: 352
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
UlulEbsar Yazdı:
İmam Huseyin Yazdı:
Değerli kardeşim yazı bana ait İbadet hususunda
kime itaat ediyor isek ibadetimizin ona olduğunu Kuran beyanı ve Allah
resulünün tebliği ile açıkça belirttim Hanif veya başka bir şey olmam
hususunda Ben yalnızca Müslümanlardanım demekten daha güzel bir söz
yoktur.
İstediğiniz her konuda tartışmaya açığım yalnız ayrı bir başlık
açalım benim bu sizin değindiğiniz mevzularda 65 e yakın Kendi çalışmam
mevcut isterseniz burda isterseniz www.medineweb.net
sitesinde tartışabiliriz yeterki Rabbimizin emri gereği Vasat (orta)
yol üzere olalım. Allah elbette bizleri Kurandan sorumlu tutacak.Bu
hususta sorun yok ama Akli selim ile bakılan Kurandan yoksa Sefih olarak
bakılacak kurandan değil buyrun cevabınızı bekliyorum Allah'a emanet
olun.... |
|
|
Sayın İmam Huseyin,
Bu başlık altında farklı bir konu tartışıldığından dolayı,sizin de isteğiniz üzere bağımsız bir Konu başlığı açtım.
Aşağıda ki Linkten ulaşabilir ve Eleştirilerinizi yapabilirsiniz.
Saygılar...
http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=6520&PN= 1&TPN=1
|
|
|
__________________ Haşr -10
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizi inananlara karşı kin beslemekten koru.
Rabbimiz, sen şefkatlisin, Rahimsin,"
|
Yukarı dön |
|
|
İmam Huseyin Yeni Uye
Katılma Tarihi: 07 agustos 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 6
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kuran ve sünnet anlayışında düşülen yanılgılar:
Namaz,Zekat,Hac,Oruç vb ibadetlerden tutunda ceza,miras,evlenme, gibi hukuki konular gibi pek çok konuda Kuran'i Kerimde temel ilkeler verilmiştir, Lakin bir çoğunda tafsilata girilmemiştir.Böyle bir durum söz konusu iken Kuran dışında başka hiç bir bilgiye gerek kalmaksızın yeterlidir demek kendi kanımca her şeyden önce Hakikatlere ters düşer.Çünkü Peygamber efendimiz kendi döneminde,Kuran'ın anlaşılması ve uygulanması bazında teferruatlar ile ilgili hususları belirtmiştir.
Kuran'i kerimi bir ansiklopedi kitabı gibi görmek ve her konu ve hususta en ince ayrıntıya kadar,beşer hayatının her alanını düzenleyici nitelikte olduğunu iddia etmek yanlış bir yaklaşımdır.Çünkü İnsanların yaşamları boyunca karşılaşacakları Bireysel toplumsal evrensel problemler sınırsızdır bu hususlarda Kuran bizlere TEMEL ilkeleri vermiştir.Dinin tamamlanması hususu TEMEL ilkeler bazındadır demek doğru bir görüştür. Bu görüşe dayanarak Peygamber efendimizin SÜNNETİ ile bizlere ulaşmış olan açıklamaları reddetmek için yeterli bir sebep teşkil etmez.
Hadislerin ve Sünnetin İslam dininde delil olmadığını savunanların dayandığı Ayeti kerimeyi verip öyle devam edelim:
Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz. (Hicr 9)
Bu ayeti kerimede Kuran'ın korunacağı garantisi verilmiştir. Ve Bu ayeti kerimeyi deli olarak alanlar Allah'ın Kuran'ı koruyacağı garantisini verdiğini . Şöyle bir yaklaşım sergiliyorlar ''Şayet'' Sünnette Kuran gibi korunmuş olsa idi Allah onuda korurdu şeklinde bir mantık ile yaklaşmaktadırlar. Lakin Ayetin nüzuluna siyak ve sibakına baktığımızda burada anlatılmak istenen konunun Sünnetin korunup korunmadığı meselesi değildir.Bilakis ayeti kerime Kuran’ın gerçekliği ile alakalı tartışmalara cevap niteliğindedir.
Ayeti kerimeye birde şöyle bakalım?
Ayeti kerime’de ‘’Biz sadece Kuran’ı Koruyacağız’’ ifadesi geçmediği için,Kuran dışındakiler (Sünnet) korunmamıştır sonucu çıkarılamaz.Düşünen insanlar olarak Kuran indirilmeye başlandığı günden bugüne kadar bizlere İnsanlar aracılığı ile ulaşmıştır.Vahyin iniş sürecinde Peygamber efendimizin onu yazdırması,Ezberletmesi ve nesilden nesile aynı metod ile bizlere kadar ulaşması ‘’Tevatüren’’ suretiyle gerçekleşmiştir.
Aynı metod ile bizlere ulaşan ‘’SÜNNET’’ tevatüren olduğuna göre,Kuran’ın özü ile mütevatir olması arasında fazlaca fark yoktur..Mutezilenin deyimiyle ‘’Yaşayan Sünnetler ‘’.Yalnız şu noktayı belirtelim.Mütevatir olmayan ve Ahad hadisler aracılığı ile bize gelen ‘’SÜNNET’LERİN’’ Kesinlik ifade etmediği,sadece görüş olarak ileri sürülebilir, Bu görüşü mesnetsiz olarak değilde Birçok İslam Ulemasının aynı görüşte olduğu bellidir. Yalnız ‘’Ahad’’ hadisler yolu ile bizlere ulaşmış olan,Sünnet’lerin Kuran gibi korunduğu söylenemez.Bu söylenemeyeceği gibi Sünnet’in Müslümanların bilgi kaynağı olduğu ve bu durumunda olan Hadislerin tümünün uydurma ve asılsız olduğu anlamınada gelmemelidir.Böyle bir düşünce sistemi kesinlikle kabul edilemez bir olgudur.
‘’SÜNNET’İ’’ Delil olmaktan çıkarma amacında olanların başvurdukları Ayeti kerimelerden biride şudur:
"Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler." (Yusuf 40)
Bu ayeti kerime’de ‘’HÜKÜM YALNIZCA ALLAH’INDIR’’ kısmı bir dönemler Haricilerin ayaklanmalarında kullandıkları ‘’Sloganları’’ idi.Bu ayeti kerime Kuran’i Kerim’de 3 yerde geçmektedir.
De ki: "Ben, gerçekten Rabbimden kesin bir belge üzerindeyim, siz ise onu yalanladınız. Sizin kendisine acele ettiğiniz (azab) yanımda değildir. Hüküm yalnızca Allah'ındır. O, doğru haberi verir ve O, ayırd edenlerin en hayırlısıdır." (EN'AM/57)
Ve dedi ki: "Ey çocuklarım, tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben size Allah'tan hiç bir şeyi sağlayamam (gideremem). Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler." (YUSUF/67)
(Enam suresi 57 )Bu ayeti kerimeye bakarak, ‘’HÜKÜM’’ verme yetkisinin Allah’a ait olduğu .’’Onun’’ dışında kimsenin dinde Hüküm verme yetkisinin olmadığı ve Peygamber efendimizin ‘’KURAN’’ dışında hüküm koyamayacağı öne sürülmektedir ve Bu ayeti kerimeler ile ‘’Sünnet’in ‘’ delil olamayacağı sonucu çıkartmaktadırlar.
Bu sonucun doğru veya yanlış olduğu kanısına varmak için Ayetleri incelemeye tabii tutalım:
Ayeti kerimelerde açıkça Yasama yetkisine kimin sahip olduğu ve kiminde olmadığı hususu ile ilgili değildir. Konu ‘’Müşriklerin’’ Peygamber efendimizi susturmak için ortaya attıkları ‘’Kendilerine azabın gelmesi ‘’ İsteğinin gerçekleşmesinin. Peygamber efendimizin elinde olmadığının, Allah’ın yetkisinde olduğu ile ilgilidir. Bu ayetlerin ‘’Sünnetin’’ delil olmadığını ispat etmek için kullanılması apaçık Ayetleri saptırmaktan başka bir şey değildir.
(Yusuf suresi 40.) Ayeti kerimesinin ‘’Sünnet’in otoritesi ile alakalı olmadığını ispatlayalım:
Ayeti kerimede Yusuf (a.s) tarafından Zindan’da bulunan arkadaşlarını ‘’ŞİRK’TEN’’ kurtarmak amacıyla söylenmiştir.Ayeti incelemeye tabii tuttuğumuzda ‘’SÜNNET ‘’ile alakalı olmadığı bizzat ‘’ŞİRK’İN ‘’ yanlışlığı ve ‘ULUHİYET’İN ‘’ sadece Allah’a ait olduğu hususudur.Bu ayetin de siyak ve sibakını gözardı ederek ‘’Sünnet’in’’ otorite olamayacağını söylemek Ayet’i kerimeyi saptırmaktan başka bir gaye taşımamaktadır.
(Yusuf suresi 67) Bu ayeti kerimede’de Yakup (a.s) evlatlarına yaptığı nasihatler ile alakalıdır.Yakup (a.s) Mısır melikin huzuruna vardıklarında onlara nasıl gireceklerini ve şayet bir sorun ile karşılaştıklarında , Bunun ‘’ALLAH’IN TAKDİRİ ‘’ olduğunu ve bu konuda hiç bir şey yapamayacağını anlatmak bazında Ayeti kerimedeki sözleri söylemiştir.Önceki ayeti kerimelerde değindiğimiz gibi Bu ayetinde ‘’SÜNNET’İN ‘’ otoritesi ile alakalı bir durum söz konusu değildir.
Vermiş olduğumuz ayeti kerimelerde zikredilen Ayetlere dayanarak ‘’SÜNNET’İN ‘’otorite olmadığını çıkarmak mümkün değildir. Bizim anlayacağımız ‘’Hüküm ancak Allah’ındır’’ demek, Allah ihtiyaç duyduğumuz ve karşılaşabileceğimiz her konuda detaylı hükümleri tek tek göndermiştir, demek değildir. Bilakis ‘’Hüküm Vermede’’ başvurulması gereken ‘TEMEL’’ ilkeleri ve değerleri vazetmek sadece ‘’ALLAH’A ‘’ ait olduğudur.Peygamber efendimizin bu esasları göz önünde bulundurarak ‘KURAN’DA’’ açıkça çözüm olmayan konulara çözüm getirmesi ‘’HÜKÜM ANCAK ALLAH’INDIR’’ ilkesine aykırı değildir..KURAN’SIZ bir SÜNNET anlayışı olamaz. Zaten Peygamber efendimizin yaşamı KURAN ile bire bir di..
Bu güne kadar Klasik ''Sünneti'' reddetme eğiliminde olan kesimler, Yalnızca KURAN'IN yeterli olduğunu savunanlar,Peygamber efendimizin Görevini sadece ''Kuran'ın'' Tebliğcisi konumunda görerek, adeta Peygamber efendimizi bir ''Postacı'' konumuna getirmeye çalışmakla Kurandaki Peygamber tasavvuru dışında bir olguya doğru hızla kaymaktadırlar.Bu tür görüşlerin İslam ümmetine zarar vermekten başka yanı yoktur.
Bizim ''SÜNNET'' anlayışımız şu ilkeler kapsamındadır.
1:Kuransız bir sünnet anlayışı Kuran'ı anlayamamaktır. 2:Sünnet İslamın esas gerçeklerindendir. 3:Bu islam gerçekliği Peygamber efendimizin tabiatı gereği olduğu gibi, Kuranın bir çok ayetinde açıkça beyan edilmektedir. 4:Sünnet Peygamber efendimizin bizzat Kuran'ı yorumlayarak uygulama biçimidir.Sünneti sünnet yapan ana esas Şekilcilikten ziyade ihtiva ettiği mana yönü hiç bir zaman unutulmamalıdır. 5:Sünnetin günümüzde anlayışın aksine hem lafzi hemde manası ile çoğu zaman da şekilden ziyade o şeklin altında yatan ilkesi kavranarak bizlere rehberlik edebilmelidir.Yoksa Şekil ile anlamadan uymak rehberliği anlayamamaktır. 6:Günümüz Sünnet anlayışlarına doğru bir bakış açısı ortaya koymak adına Kuran'ın pratik hayattaki yaşama biçimi olarak tanımlanan bir Sünnet anlayışı sayesinde Sünnet'i anlamayan kesimlere net bir cevap Kuran'ı ve sünneti beraber ele almakla sonuçlandırılabilir. 7:Sünnetin getirmiş olduğu hükümleri Kuran ile karşılaştırma yapmak ve bu karşılaştırma ile Sünnet'in getirmiş olduklarını temellendirmek sağlıklı bir yaklaşım ile sonuçlanır. 8:Bir hadisin Sünnet konusunda bizlere bilgi verebilmesi için, Onun sağlam olmasını anlayabilmek adına ''KURAN'' ile uyumu ve Peygamber efendimizin yaşamına ve Kuran'ın Ruhuna ters düşmemesi gereklidir.
Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab 21)
Sonuç olarak:Peygamber efendimizin en zor durumlarda bile hiç bir zaman dik duruşunu bozmadığını,Alemlere rahmet olabilmenin,Bütün İnsanlığa örnek Model olmanın adı,duruşu,yaşantısı,modeli bizlere ''SÜNNET'' olarak uymamız hususunda bu ayeti kerime ve daha bir çok ayetle emredilmiştir. MEVLÜT HÖNÜL
Değerli Kardeşlerim Buyrun öncelikle Allah Resulü Muhammed (s.a.a) Efendimizin Kur'an ile belirlenmiş Tebliğ edici Açıklayıcı olma hususunda konuşalım ...
|
Yukarı dön |
|
|
HÜSEYİN-1975 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 01 haziran 2010 Gönderilenler: 197
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Denilmişki; "KURAN’SIZ bir SÜNNET anlayışı olamaz. Zaten Peygamber
efendimizin yaşamı KURAN ile bire bir di.." Eee sorun nerde o zaman? Benim yaşamım da Kuran ile birebir. Şimdi bu durumda Peygambere en yakın yaşayan kim? Kurana göre yaşayan ben mi yoksa sünnet adı altında uydurulan şeylere din diyenler mi? Dönüp dolaşıp bulabileceğimiz tek rehber yine Kuran olacaktır. Hala doğruluğundan asla emin olamayacağınız hadis ve sünnete neden balıklama dalıyorsunuz ki. İçine saçma sapan bir ton ritüel ve söz boca edilmiş. Bana gelince Ben Kuranı sanki bana vahyedilmiş gibi okurum. Akıl süzgecinden geçiririm. (çünkü anadilim Türkçe ve Kuranda çeviri yada anlamlandırma yapılırken Kuran ciddi anlam kaymalarına uğratılmıştır. Örn salat, örn avlanma yasağı zamanı gibi) Ayrıca Peygamberle 2 yıl kalıpda 5500 hadis nakleden bir adama da inanmam.Bu kadar söz eksiksiz nasıl olurda akılda tutulur onuda anlamış değilim Ehh kerametinden olsa gerek Ebu Hureyrenin :) Ve bakıyorum da hep aynı isimler hadis nakletmiş. Ebu Bekir den, Ömerden, Aliden hiç hadis yok mu Allah aşkına. Onlar değil miydi Peygamberin can dostları. Yok Yok ben dinimi olasılıklar üzerine kuramam. "Bu söz doğru bir hadis, bu davranış doğru bir sünnet olabilir" olasılığı üzerine kurulu bir din kaybetmeye mahkumdur. Allah ın dini İslam kitabı Kuran dır ve bir hanif olarak yüzümü İslama döndüm ben müslümanlardanım.
__________________ Ancak bir cehennem öğretebilir insana
Kırık ayaklarla cennete girilemeyeceğini...
|
Yukarı dön |
|
|
İmam Huseyin Yeni Uye
Katılma Tarihi: 07 agustos 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 6
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Değerli kardeşim neden hep toptancı olarak olaylara bakıyorsunuz, İsimler etrafında çok fazla takılmam Kuran ve açıklayıcısı Allah Resulü Hz.Muhammedin sünneti elbette Kuran idi bu hususta sorun yok.
Allah Resulünü devre dışı bırakacak tüm anlayışlar sakattır ve Dallin olanların yoluna götürür.
''Salat''
Kur'ani Kerimde Namaz/Rahmet/Dua Kelime kökeni ''S-L-V'' den gelir
Kelimenin Halleri 20 olup Hal Anlamları ile Birlikte 100 yerde geçer.
Geçtiği ayeti kerimenin manasına göre Dua/Yardım/Rahmet/Namaz olarak anlamlandırılır . Yok eğer siz Sadece Dua anlamında geçtiğini iddia edecek olursanız size Kur'an'da Geçtiği tüm ayetleri sıralayabilirim hangi ayette hangi anlamda kullanıldığını ispatlayabilirim.
salatuke-salatike Geçen ayetlerde NAMAZ anlamında iken
(TEVBE/103) Ayeti Kerimede DUA anlamındadır.salateke
Dikkat edecek olursanız tek bir Harf değişikliği mana olarak değişikliğe uğruyor o yüzden Lugat Sarf ve Nahiv İlimlerine vakıf olmak lazım bu ilimlere vakıf olunmadan Kuran Ayetleri üzerinde Tefsire kalkışmak haddini bilmemektir.
Elbette Kuran açıktır mucizedir rehberdir ama her şeyin bir kuralı olduğu gibi Kuranında bir kuralı vardır lütfen bu hususları gözden kaçırmayalım.
İmam Aliden Örnek istemişsiniz buyrun size İman Hususunda Örnek:
İmam Ali Nehcul Belağa, Hutbe:152
İman dört direk üstünde durur: Sabır, yakıyn, adalet, cihâd. Sabır dört kısımdır: Özlem, korku, çekinmek, tetikte durmak. Cenneti özleyen dileklerden vazgeçer. Cehennemden korkan haramlardan çekinir. Dünyada çekinen kişi, dünyâ musîbetlerini hiçe sayar. Ölüme karşı tetik duransa hayırlı işlere koşar.
Yakıyn de dört kısımdır: Akıllılık, hikmeti yormak, geçmişlerden öğüt almak, geçenlerin yolunu yordamını izlemek. Akıllılıkta gözü açık olana hikmet aydınlanır. Himeti apaydın gören ibret alır. İbret alansa geçmişlerdenmiş gibi hareket eder. Dünyaya da aldanmaz.
Adalet de dört kısımdır: Anlayışta derine dalmak, bilgide derin olmak, aydın hükümle karara varmak, hilimde direnmek. Kim anlayış sâhibi olursa, ilmin dibine dalar; kim ilmin dibine dalarsa hükümde yol yordam neyse elde eder; hilim sâhibi olansa yaptığı işte ileri gitmez, insanlar arasında tertemiz yaşar.
Savaş da dört kısımdır: Doğruyu buyurmak, kötülüğü nehyetmek, gerçek işlerde doğru olmak, gerçeğe uymayanlara düşmanlık gütmek. Doğruyu buyuran kişi inanan-ların bellerini doğrultur; kötülüğü nehyeden, münâfıkların burunlarını kırar; gerçek işlerde doğru hareket eden, kendisine gereken şeyi yapar; kötülüklere, gerçeğe uymayanlara düşman olan, Allah için kızan kişiyse öyle bir hâle erer ki, Allah onun yüzünden onun düşmanlarına kızar ve kıyâmet gününde onu razı eder.
Küfür de dört direk üstünde durur: Doğru olmayan şeylerde derine dalmak, kavga yolunu tutup ululanmak, gerçekten sapmak, aykırı yol tutmak. Gerçek olmayan şeylerde derine dalan, gerçeğe ulaşamaz; bilgisizlikle kavgaya girişen, kavgayı çoğaltan, gerçeğe karşı kör olur kalır. Kim gerçekten saparsa iyi şey ona kötü görünür; kötülükse güzelleşir; sapıklık sarhoşluğuna tutulur. Aykırı yol tutanınsa yolları güçleşir, işleri sarpa sarar, kurtuluş yolu da daraldıkça daralır.
|
Yukarı dön |
|
|
İmam Huseyin Yeni Uye
Katılma Tarihi: 07 agustos 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 6
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Allah'u Teala İnsana yeryüzünde, ''Halife '' olma ,Allah'ın emir ve yasaklarını,yeryüzüne hakim kılma görevi vermiştir.Lakin bu görevin,fertler bazında yeryüzüne,hakim kılma olarak algılanması yanlış bir olgudur.Çünkü ,Allah'ın bizlere görevi yüklerken verdiği isim ''ÜMMET '' ismidir.Çünkü bu isim altında,görevi üstlenecek ve yeryüzünde bulunan diğer toplumlara ''LİDERLİK '' yapacak bir toplumun inşaası söz konusudur.
Peygamber efendimizin 23 yıllık, Risaleti boyunca yaptığı, ''TEBLİĞ'' ve ''DAVET'' bu evrensel misyonu üstlenecek olan, bir Toplumun inşaası idi.Böyle bir toplumu,bizler ''MEDİNE İSLAM ''devletinde görebilmekteyiz.Bu toplumda, ''Siyasi'' ''Ekonomik'' ''Sosyal '' ve ''Ahlaki'' olmak üzere beşeri ilgilendiren her alanda birer örnek Model oluşturulmuştur.
İslam alemi,bir metod olarak ele almak istedikleri konularda ,örnek model olarak ‘’MEDİNE İSLAM’’devleti esaslarını alabilmelidirler.İslam toplumunun,yeniden bir araya gelerek, Tek Millet olan KÜFRE karşı,İslam toplumlarının hayatlarındaki uygulamalarda, esas olarak KURAN VE SÜNNET’İ yaşanır hale getirebilmemiz için,KURAN’SIZ BİR SÜNNET anlayışından kurtulmamız adına, ‘’SÜNNET ‘’kavramını çok iyi anlamalıyız.
Tarihten bizlere ulaşmış bilgiler ışığında, ‘’SÜNNET’’ kavramının tanımını şöyle anlıyoruz:Peygamber Efendimizin,kendi döneminde,İslam toplumunun,’’Akide’’ ‘‘İbadet’’ ‘’Tebliğ’’ ‘’Eğitim’’ ‘’Ahlak’’ ‘’Hukuk’’ ‘’Siyaset’’ ‘’Ekonomi’’ gibi Toplumu ilgilendiren alanlarda Bireysel-Toplumsal ve Evrensel olmak üzere,hayatın her alanında ,yönlendirip,yönetmede ‘’KURAN ‘’ temel kaynak alınarak ,bu esaslar ve prensipler dahilinde ,yapılmış olan uygulamaların oluşturduğu, ‘’ZİHNİYET veya DÜNYA GÖRÜŞÜDÜR’’
‘’SÜNNET’’ Peygamber efendimizin, yaşamı boyunca bireysel,toplumsal ve evrensel olmak üzere,İnsanların hayatlarındaki uygulamaları,şu belli kaideler üzere yaşanmasını sağlayan davranış biçimidir:
(Farz-Mendub-Mübah-Mekruh-Haram )Türünden,İnsanların yaşamlarında uygulama olarak davranış ve hükümleri içeren ,örnek sunulmuş bir yaşam biçimidir.Peygamber efendimizin, ‘’Sünnetini’’ Alimlerin ittifak ettiği şu 12 esas üzere inceler isek .Sünneti daha iyi kavramış olacağız,çalışma bizden TEVFİK Allah’tan :
1)YASAMA (ET-TEŞRİ )
Resulullah’ın sünnetinin çoğunluğu bu kapsama girer.Peygamber efendimizin, görevlerinden biri olan ,İnsanlara uymaları gerekli olan, konularda İslamın ahkamını bildirmektir: Örnek olarak: Peygamber efendimizin,‘’Haccın nasıl yapılacağını benden öğrenin,(Huzu anni menasikekum)Namazı ben nasıl kılıyorsam öyle kılın.(Sallu kema reaytumuni usalli ) sözleri bu kapsam dadır.Bu nedenle, Hacc ve Namaz hususunda,Peygamberimize uymak zorunludur.
2)FETVA (EL-FETVA )
Dini konularda,Peygamberimize sorulan sorulara,vermiş olduğu cevaplar bu kategoriye girer.Örnek olarak:Veda Haccı sırasında,gelip kurban kesmeden traş olduğunu, veya şeytan taşlamadan kurban kestiğini vb soru soranlara,böyle yapmalarının hacca zarar vermeyeceğini söylemesi,bu kategoriye girer.bunun benzeri olan uygulamalar içinde geçerli ve bağlayıcıdır.
3)YARGI (EL-KADA )
İhtilafla bir konuda iki kesim arasında verdiği hükümler bu kapsama girer: Örnek olarak:Habibe bintu sehl’in,kocasından ayrılmak istemesi üzere,Peygamberimizin,onun kocasından aldığı bahçeyi,geri vermesi şartı ile ayrılmalarına hükmetmesi gibi,hükümlerin ele alındığı bir kavramdır:Vermiş olduğumuz ilk üç madde,bağlayıcı olarak genel olabildiği gibi,özel şahıs ve durumlara da has kılınabilir.Bu üç madenin,bağlayıcılığı şahıs durum ve şartların varlığına bağlı olur.
Başka bir örnekte:Peygamber efendimizin,sıcak bölgelerde fermantasyona (bir maddenin bakteriler, mantarlar ve diğer mikroorganizmalar aracılığıyla, genellikle ısı vererek ve köpürerek kimyasal olarak çürümesi..) sebep olan kapların kullanılmasını yasaklaması genel olmayıp,Sıcak bölgeler için geçerli olan bir hükümdür.Yani soğuk bölgelerde,böyle bir durum söz konusu olmaz, bu bölgede yaşayanları kapsayacak bir yasaklama değildir.
4)DEVLET BAŞKANLIĞI (EL-İMARA)
Peygamber efendimizin, Beşer olarak, Devlet başkanı sıfatı ile,verdiği hükümleri içeren kavramdır. Örnek olarak: ’’Savaş esnasında bir düşmanı öldüren kişi o düşmanın üzerindeki silah mal teçhizat vs alma hakkına sahip olur.’’ Sözünü Peygamber efendimiz ‘’DEVLET BAŞKANI’’ olarak söylediğinden,öldürülen kişinin mallarını almak ancak devlet başkanı sıfatı ile müsaade ettiği takdirde mümkün olur.
5)İYİYE-GÜZELE TEŞVİK (EL-HEDY)
Peygamber efendimizin,bu kategoride söylemiş olduğu sözler,emir ve yasaklar,mutlak manada yerine getirilmesi zorunlu olmayan,iyiliğe ve güzelliğe,teşvik amaçlıdır. Örnek olarak: Peygamber efendimizin,Hz Ebu Zerre söylediği, ‘’Köleleriniz Allah’ın size verdiği bir nimettir.’’Ve kimin hizmetinde böyle biri varsa, ‘’Yediğinden yedirsin,Giydiğinden giydirsin.’’Sözü en iyiye ve güzele teşvik amaçlı bir sözdür.Yoksa Peygamber efendimiz, Kendilerinin hizmetinde olanlara,Kendisinin yediği ve içtiğinin,aynısını yapmaları zorunluluk teşkil etmemektedir.Bur da zorunluluk hizmetlerinde olan kişilerin,Gıda ve Giyim,ihtiyaçlarının karşılanması zorunluluğudur.
6)ARABULUCUK (ES-SULH)
Peygamber efendimizin,bu kategoride söylemiş olduğu ve uyguladığı emir ve yasaklar, Yargıdan farklıdır.Çünkü bu kapsama giren,Hükümler sadece iki tarafın anlaşması hususunda,kendi rızalarına dayalı,çözümleri sunmadır.Örnek olarak:Ka’b b Malik, Abdullah b Ebi Hadred’ten,alacağını istediği ve bu konuda tartıştıkları vakit, Peygamber efendimizin, Sulhu sağlama adına, Ka’b b Malike alacağının yarısından vazgeçmesi hususunda, tavsiyede bulunması bu kapsama girmektedir.Peygamber efendimizin,bu uygulamasına bakarak, şöyle bir olgu oluşmamalı .Yani Herkes,‘’Alacağının yarısından vazgeçmeli.’’diye bir hüküm çıkarılmamalı, Amaç Sulhu sağlamaktır.
7)FİKİR DANIŞANLARA YOL GÖSTERME (EL-İŞARATU ALE’L MUŞTEŞİR)
Peygamber efendimizin bu kapsama giren sözleri,Bir davranışın,Haram olmasından değil,hoş bir davranış olmamasındandır.
Örnek olarak: Hz Ömer Allah rızası için,Cihad’ta kullanmak üzere bir atı birine kullanmak üzere verir.Daha sonra, at sakatlanır ve Cihada elverişsiz hale geldiğinden,adam atı satmak ister.Hz Ömer adamın bu atı ucuza satacağını düşünerek,satın almak ister.Bu hususta Peygamber efendimize danışır,Peygamber efendimiz ‘’Bir dirheme bile verse atı satın alma,zira sadakasından cayan,kusmuğunu yiyen köpek gibidir ‘’ buyurur.Bu kapsama giren özellikle Sadaka namına verilmiş olan,bir şeyi tekrar geri alma gibi hoş olmayan davranıştır.
8)NASİHAT (EN-NASİHA)
Peygamber efendimizin bu kapsama giren sözleri,Nasihat bazındadır. Tercih Nasihatı isteyene bırakılmıştır,Yani Nasihat sonucu uyup uymamak,kendi isteğine bırakılmıştır.
Örnek Olarak: Fatıma binti kays ,Muaviye ve Ebu Cehmin kendisi ile evlenmek istediklerini, arz ettiğinde,Peygamber efendimiz ona şöyle bir nasihatte bulunur.’’Ebu Cehmin eli sopalının biri olduğunu.’’ ‘’Muaviyenin ise Cimri bir adam olduğunu söylemiştir.’’ Bu sözden bu ikisi ilede evlenmesinin caiz olmadığı sonucu çıkmaz.Sade kişiliklerinin ne olduğunu,Nasihat tarzında söylemedir.
9)İNSANLARI EN MÜKEMMEL OLANA YÖNLENDİRME. (TALABU HAMLİ’N-NUFÜS ALE’L-EKMEL)
Peygamber efendimizin emir ve yasaklarının bir çoğu ashabını en mükemmele ve kendilerinin şeref ve faziletlerine uygun olana yönlendirme amacını taşır.Bu tür emir ve yasaklar bilhasa sahabe için emir niteliği taşıdığından,İslam ümmetinin tamamının bu emir ve yasaklara muhatap olması her daim söz konusu olamaz.Zira bu emir ve yasaklar Farz veya Haram derecesinde emirler kabul edildiğinde Ümmetin zor durumda kalması söz konusu olabilecektir.
Örnek olarak: Bera b azibin rivayetine göre.Peygamber efendimizin asahabına hasta ziyaretini,cenazeyi takip etmeyi,aksırana Yerhakumullah demeyi,selamı yaymayı,davete icabet etmeyi emretmesi bu kapsama girmektedir.Burada anlatılan emirlerin Farz olarak algılamak doğru değildir,Farz özelliğine haiz değildir bu tür emirler.Peygamber efendimiz sizden biriniz komşusunun bir kalası sizin duvara dayamasına engel olmasın sözüde bu kapsama girer buradaki emir Farz niteliğinde değildir.Dolayısıyla bu Hadisten bir kimsenin komşusuna bu izni vermelidir sonucu çıkarılmamalı.Bu sözler İnsanları Mükemmel olana yönlendirme amaçlıdır.
10)YÜCE HAKİKATLERİ TELKİN (TA’LİMUL HAKAİKİ ALİYE)
Peygamber efendimizin sadakanın önem ve faziletlerini anlatmak adına,söylemiş olduğu sözlerdir.
Örnek olarak: Ebu Zerre ‘’Uhud dağı kadar Altının olsa,üç dinar kalana kadar onu sadaka olarak dağıtırdım demiştir.’’ Ebu Zerr’de bütün Ümmete şamil olarak kabul ettiğinden,Mal ve Para biriktirmeyi yasaklamıştır.Hz Osman’da bu anlayışı yanlış gördüğünü ifade etmiştir.Bu hadisten Ebu Zerre haksızlık yapmadan.Şöyle bir sonuç çıkarabiliriz,Ebu Zerre söylenen bu söz,her ne kadar,Ümmete söylenmemiş olduğu kanısı çıksa da,Ebu Zerrin karşı çıkış noktası sonuna kadar haklıdır.
Çünkü o dönemde,Beytül Mal Çapulcu takımının elinde idi.Hz Osmanın iyi niyetini,Kendi Heva ve Hevesleri uğrunda,kullanmaktan çekinmeyen Kişiliksizlerin elinde idi.Muaviye,Amr B as,Mervan dönmesi vs……..Bu hadisten anlam olarak Müslümanlar hiçbir yatırım yapamaz sözü çıkarılmamalı,Asl olan bu Mal biriktirmeyi İnfak etmeden,Müslümanları sömüren Ruhban ve Din sınıfı anlayışı, kesimlerin yaptığını anlamamız gerekir.
11)TEHDİT VE AZARLAMA (ET-TE’DİB)
Peygamber efendimizin.Tehdit ve Uyarı amacıyla,mübalağalı sözler söylediğine dair bir çok örnek vardır.Bu tür hadislerde söylenenler Zahiri manasını kabul etmek yanlış olur.
Örnek olarak: Peygamber efendimizin ‘’Cemaate gelmeyenlerin evlerini,başlarına yakmak istediğini söylemiştir.Peygamber efendimizin Cemaate gelmeyen Müslümanların evlerini gerçekten yakmak istediğini düşünmek yanlış bir olgu olur,Bu sözü söylemedeki amacı ‘’Cemaat ile Namaz kılmak hususunda Gevşek davranan Müslümanları uyarmaktır.Dilencilik hususunda söylemiş olduğu sözler de bu kapsama girer..
12) YARADILIŞ İCABI VE MADDİ İHTİYAÇLAR GEREĞİ OLARAK YAPTIKLARI (ET-TECERRUD ANİL-İRŞAD )
Peygamber efendimizin bu kategoriye giren sözleri ve davranışları Beşer Muhammed (s.a.a) olarak yapmış olduğu,işleri,davranışları, içermektedir.Bu davranışlardan amaç ne dini bir hüküm koymak, ne de Müslümanların kendisinin bu davranışlara uymasını istemektir. Nitekim fıkıh usulünde bir kaide olarak, Peygamber’in insan olarak yaratılış gereği ortaya koyduğu davranışların ümmeti bağlamayacağı kabul edilmiştir.
Yeme-içme tarzı, yediği içtiği yiyeceklerin cinsi, giyim,kuşam tarzı ve cinsi, yolda yürüyüşü, yolculukta hayvana binmesi, veda haccından dönüşünde ashabın toplanması için “el-muhassab” mevkiinde konaklaması, sabah namazından sonra sağ tarafı üzerine uzanarak uyuması, Bedir harbinde İslam ordusunun mevzilerinin belirlenmesi, hurma aşılama konusundaki tavsiyeleri bu kısma örnektir. Bu konular dini bir özellik taşımadığından ümmetin bu konularda Peygamber gibi davranması gerekmez.
Peygamber efendimizin sünnetinin azımsanamayacak bir bölümü teşri (yasama) amaçlı olup, müslümanları bağlayıcı niteliktedir. Ancak bu, sünnetinin tamamen bağlayıcı olduğu anlamına gelmez. Nitekim verilen örnekler sünnetin tamamının bağlayıcı olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla sünnete uymak,Peygamber efendimizden gelen her şeyi, hiç bir ayırıma tabi tutmadan ve bağlayıcılık açısından hepsini aynı düzeyde görerek, harfi harfine ve adeta bir robot gibi taklit etmek demek değildir. Bu tür bir yaklaşımı,hiç bir İslam aliminde görmek mümkün değildir. Bu nokta gerçekten önemlidir, zira özellikle günümüzde bir çok Müslüman, bağlaycılık açısından farklılıklar arzeden sünneti hiçbir ayırım yapmaksızın, bir bütün olarak bağlayıcı kabul etmekte ve bu anlayıştan hareketle, Hz.Peygamber neyi yapmışsa, onu aynen taklid etmenin sünnet olduğuna inanmaktadır.
Tabiatıyla bu tür bir sünnet anlayışı özellikle günlük hayatın çeşitli yönlerinde tezahür etmekte ve “sakal bırakmak, sarık sarmak, şalvar- veya Arapların giydiği elbise sevb- giymek, yerde yemek yemek, elle yemek yemek, yer minderleri kullanmak, camilerdeki halıları kaldırıp toprak zeminde namaz kılmayı teklif etmek v.b hususlar sünnet olarak kabul edilip, bu hususlar üzerinde bilhassa halk kesimlerinde ısrarla durulmaktadır.
(Bu Maddeler hususunda İslami eserlerden faydalanılmıştır.)
MEVLÜT HÖNÜL
Allah Resulünün Modelini bu vermiş olduğum hususlar göz önünde tutularak bakmalıyız...
|
Yukarı dön |
|
|
HÜSEYİN-1975 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 01 haziran 2010 Gönderilenler: 197
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayın adaşım Size inandığım tek ve yegane hadisi söyleyeyim: "Her kim benden olmayan birşeyi bendenmiş gibi naklederse cehennemdeki yerini hazırlasın." Selam üzerinize olsun.
__________________ Ancak bir cehennem öğretebilir insana
Kırık ayaklarla cennete girilemeyeceğini...
|
Yukarı dön |
|
|
UlulEbsar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 26 mayis 2010 Yer: Micronesia Gönderilenler: 352
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayın imam huseyin,
İsterseniz bu kopyala-yapıştır faslını geçelim. Elbette vakt-i zamanında kendinizce emek vermişsinizdir. Ancak takdir etmelisiniz ki DÜŞÜNCE Durağan değildir. Yok ben 10-20 yıl önce ki durduğum noktadayım,ne ileri ne de geri gittim diyorsanız;o halde zaten müzakere edecek birşeyimiz olamaz.
Siz dilerseniz Müslümanlık bir Fiilmidir yoksa Sıfat mı? Onu açıklayınız? İnsan doğuştan Müslüman olur mu? Almanyada ki Hansın Ailesinde doğmuş olsaydınız şimdi burada ısrarla Protestanığı ve Katolikliği mi savunacaktınız? Hiç bir insan Ana-Babasını,dünyanın neresinde-ne zaman Dünyaya geleceğini bilemez,seçme hakkı verilmemiştir. İnsan Dünya bomboş bir kaset gibi gelir.Ailesi,içinde bulunduğu toplumun ATALARI hangi Dine mensubsa,o din üzere yetiştirilir.
Ancak Rabbimiz Adildir.Hayat insana GERÇEĞİ araması ve bulması için sayısız fırsatlar verir. Düşünen ve Akleden bir insanın Sorgulaması bir başladı mı,artık onu kendisi dahi durduramaz. İbrahim babamız gibi araya-araya bulur.
Şimdi siz bana "Müslümanlık" fiilmidir,Sıfatmıdır bir anlatın,dilerseniz S-L-M kelime kökünden yola çıkın,zira ben Etimolojiye bayılırım. İsterseniz Gramerden yola çıkın,olmadı Felsefesine el atın...
Selametle...
__________________ Haşr -10
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizi inananlara karşı kin beslemekten koru.
Rabbimiz, sen şefkatlisin, Rahimsin,"
|
Yukarı dön |
|
|
UlulEbsar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 26 mayis 2010 Yer: Micronesia Gönderilenler: 352
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İnsanoğlu böyledir işte,kendini "sırat-el müstakim"de görürde "başkaları" hep himmete muhtaçtır onun gözünde...
Her nefis kendini daha iyi durumda görmek zorunda...
Herkes elinde ki bir parça ile mutlu olur...
Mutluluğu yetmediği yerde, ödünç alır...Teknolojinin gelişmesi ile Sanal ortamda tebliğcilikte aldı başını gitti...
Artık 6 ay sonramı uğrarsın bir daha yoksa yılı devirmisin bilemem.
Bizde kendi eleştirimizi kendimiz yaparız;
Hanif Akımda çürümeden,kokuşmadan ve ayrışmadan payını almıştır ve almaya devam etmektedir.
Dünyada bozunum,çürüme ve ayrışma durdurulamaz.
Akıl onu yavaşlatabilir ama durduramaz.
Bu sitede ne dostlar var...yorgun...
Çok çetin tartışmalar geldi geçti....Düşünceler havada çarpıştı ve ortalık aydınlandı... Lakin aydınlık kalıcı olmadı... Şimdi herkes bir kenara çekilmiş...Arada bir tıklama moduna geçmiş... Hayat herkesin eline bir oyuncak vermiş...Geçim derdi v.s...
Bir sonra ki Travmayı bekleyecek....yok,yok..tranvay demek istemedim...Travma/Darbe...
Bakmayınız siz bu siteye "takılanların" kendilerin HANİF diye tanımladığına... Çoğunluğu DEİST ancak ya farkında değiller... Ya da kendilerine dahi itiraf etme cesaretinden yoksunlar.
Bir çoğu öylesine Kibirlidir ki..."burnundan kıl aldırmaz". Her sözüne bir Ayet yapıştıranımı ararsın?..Birbirlerinin tepesine tepesine mealleri vuranları mı? Sonra birde küserler:), alınır ve darılırlar...
Pek kırılgandır gizli deistlerimizin kalbleri...
Bu kardeşlerimizin yanı sıra PIRLANTA gibi olanlarda 24 Ayar olanlarda var elbet.
Onlar bu sitede yazıları ile parıldıyorlar...Çoğunun ismi altında "Ayrıldı" ve "Yasaklı" yazsada...
Allah onlardan razı olsun... Bizim ki Gözlem yapmaktan ibaret,yoksa elimizde mihenk taşı yok kaç ayar olduklarını ifşa edelim... Elbette O yüce Sarraf Altını en iyi işleyendir. Sorgulama devam ediyor ve durdurulamaz...Tehir edenleri travmalar bekliyor... Neticede Altın Ateşe tabi tutulmadan Saflaşmıyor. selam ile....
__________________ Haşr -10
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizi inananlara karşı kin beslemekten koru.
Rabbimiz, sen şefkatlisin, Rahimsin,"
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba,
alınma ama;
1.adamı buraya davet eden sensin. Bir nevi ev sahibisin.
2. Sana saygı duymuş gelmiş.
3.Gece 12 den sonra (belli ki ciddi feragat ederek zira sabah namazına kalkıyordur.) yazmış,uzun notlar.
4. ama sen kopyala yapıştır faslını geçelim diye girişyapmışsın İLK CEVABINDA bu başlıkta.
5. Sonra 1 haftadır cevap yazmadı diye, adamı münazaradan kaçtı ilan etmişsin.
6. bu sitede defalarca olan şekilde olmasına MÜSADE edip, münazarayı TARTIŞMAYA/ATIŞMAYA çevirmekten kaçırdığı için, bu suçlamalarını HAK ETMİYOR.
7. Onu kendini sanal alemde TEBLİĞ edenlerden olarak gördüğünü, kinayeli bir şekilde söylüyorsun ama kendini de ibrahim peygamberin uygulamasını en yapanlardan olarak görüyorsun. yani onun muhammed peygamberi örnek almasını (kendince öyle düşünüyor) kabul etmiyorsun, ama sen KENDİNCE ibrahim peygamberin yolunda gittiğine EMİN oluyorsun.
8. En önemlisi, hoşgörü, sabır, sözü güzel söyleme, yeri geldiğinde ortamı terk etme gibi Kuranda bildirilen ve muhammed peygamberin örneklerinden olan uygulamayı yapan o arkadaşa, kuranı yaşayan sadece senmişsin gibi yaklaşıyorsun.
Bunlar da bu başlık altında yazılan notlar için benim gözlemlerim.
selamlar,
|
Yukarı dön |
|
|
|
|