| adalet Uzman Uye
 
  
  
 Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
 Gönderilenler: 1195
 | 
          
           | Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP |   |  
           | 
 |  Yasemin Çongar-Taraf
Öldürmekle barışabilmiş bir insan türüCebinde
 Fransız ve Amerikan pasaportlarıyla dünyayı dolaşıp duran, Paris’te 
Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi’nde çalışırken, bir yandan da 
okyanusun öte yakasındaki Michigan Üniversitesi’nde ders veren 1952 New 
York doğumlu antropolog Scott Atran için tek soruyla başlamış her şey:“Kendimden başka tür bir insan olmak nasıl bir şey olurdu acaba?” Başka bir insan demiyor bakın, başka tür bir insan diyor; zaten beni de ilk bu sözüyle durdurdu kitap. Nedense tırtıllarla kelebekleri düşündüm. Atran'ın ABD'de 2010 sonunda yayımlanan kitabının adı,Talking to the Enemy: Violent Extremism, Sacred Values and What it Means to be Human (Düşmanla
 Konuşmak: Şedid Aşırıcılık, Kutsal Değerler ve İnsan Olmanın Anlamı). 
İnsan olmanın anlamı, diyor bakın; sadece insan olmanın. Sahiden böyle 
bir anlam varsa eğer, içinde sessizce ipeğimizi dokuduğumuz bir örnek 
kozalarımız varsa yani senin ve benim; burada bize hayattaki her şeymiş 
gibi ve hiç bitmeyecekmiş gibi gelen bu geçici uğraşa böylesine 
gömülmüşken, kendimizden başka bir tür insanın da olma ihtimalini 
nereden bileceğiz? O türü nasıl anlayacağız? Kozasındaki tırtıl, 
kozayı parçalayıp giden kelebeği ne kadar görür? Bir tırtıl ya da bir 
kelebek, bu kısacık ömrüne dut yaprağına bırakılmış bir yumurta olarak 
başladığını ne kadar düşünür? Bu yumuşak sorularıma sert 
cevaplar vermesini bekleyerek okudum Atran'ın kitabını. Sert cevapların,
 öldürmekle barışabilmiş bir insan türüne bakışımı ne denli 
yumuşatabileceğini bilmeden okudum. Durarak. İrkilerek. Kuralı, ölçüyü, 
mantığı terk etmiş bir mânâyla her satırda sarsılarak.  Mantığın bittiği yerde hakikat başlıyorEndonezya'da,
 Sulawesi Adası'nın büyük liman şehri Poso'dayız. Atran “düşman”la 
konuşuyor; 2005'te Bali Adası'nda yirmi kişinin ölüp yüz kişinin 
yaralandığı saldırıyı düzenleyen intihar eylemcisinin de mensup olduğu 
İslamî Cemaat örgütünden otuzlu, kırklı yaşlarda adamlar bunlar. Çoğu 
“Afganistan mezunu” diyor kendine, çünkü hakikati de en az üzerine düşen
 günışığı kadar keskin olan ülkenin dağlarında yürümüşlükleri var, çünkü
 serde “mücahitlik” var. Atran'ın koruması Farhin onlardan biri; bir 
kardeşinin “şehitlik” mertebesine yükseldiği haberini aldığında 
gözündeki yaşı, “80’lerden beri savaşıyorum, hâlâ şehit düşemedim” diye
 açıklıyor. Farhin ve diğer cihadçılara üç soru soruyor Atran. Tek 
başlarına, birbirlerine bakmadan, danışmadan yanıtlamalarını istiyor. 
Bir tür test. “Eğer karşılığında size Mekke'ye tek bir Hac yapma 
hakkı verilecek olsa, yol kenarına bomba koymanızı gerektiren bir 
eylemden vazgeçer misiniz?” Çoğunluk “evet” diyor bu soruya.“Eğer onun yerine yol kenarına bomba koyma eylemi yapmanız mümkün olsa, bir intihar saldırısından vazgeçer misiniz?” Çoğunluğun cevabı yine “evet.” Ve son soru: “Eğer hayatınızda Mekke'ye yapacağınız tek Hac yolculuğunu mümkün kılacak olsa bu, bir intihar saldırısından vazgeçer misiniz?” Cevabı,
 tahmin ettiğiniz cevap değil. Çoğu mücahit, “hayır” diyor bu kez. Çünkü
 mücahitlerin dünyasında, eğer A (Hac) B'ye (yol bombası) tercih 
ediliyor, B de C'ye (intihar saldırısı) yeğleniyorsa, A illâ ki C'ye 
tercih edilecek değil. Çünkü bir tür insanın alıştığı mantık işlemiyor 
bu âlemde; davranış kurallarını bir başka tür insanın "ahlakî mantığı" 
belirliyor ve Atran, kitabında gösteriyor ki, siz ancak o “mantıksız” 
kurallar evrenine girmeyi başardığınız ölçüde, bu insanların hakikatini 
anlamaya başlıyorsunuz. Bu evrende, Atran'ın uzun söyleşilerden ve
 ortak hayat tecrübelerinden süzdüğü kadarıyla, bize muğlak ve bazen 
birbiriyle tutarsız gelebilecek hedefler var; denemeyanılma usulüyle 
sürekli yenilenen pragmatik davranış kodları var; genişliği ve sınırları
 devamlı değişen bir grubun katı “ahlakî” iç dinamikleri ve grup üyeleri
 arasındaki bağların med-cezirli bir derinliği var. Tarifi zor bir 
akışkanlık bu; Atran'ın deyişiyle bir nevi “organize karışıklık” ortamı.  Dava için değil, birbirleri için ölüyorlarAtran'ın,
 Sulawesi'deki “terörist” kamplarındaki izlenimlerini, İsrail ve 
Filistin'de dört bin kadar eylemciyle yaptığı anketi, Afganistan'da ve 
Avrupa'da El Kaide hücrelerinde mümkün olduğu kadar çok can alarak 
“şehit” olacakları güne hazırlanan genç adamlarla sabırlı ve samimi 
sohbetlerini biraraya getirerek yazdığı beş yüz altmış sayfalık Talking to the Enemy, inançları adına şiddet uygulayanlarla ilgili fikirlerinize tutunup kalarak okuyabileceğiniz bir kitap değil. İşe,
 başta Amerikan devleti olmak üzere, küresel müesses nizamın bütün 
merkezlerinin yıllardır sorduğu "İntihar eylemcisi kimdir" sorusunu 
tersyüz ederek başlıyor Atran. Ona göre, “kim” değil sorulması 
gereken soru; “nasıl” demeliyiz, “niçin” demeliyiz. Zira herkes, yani 
senin gibi, benim gibi kozasında ipek dokuyan tırtıllar, yani bizim 
türümüz, hepimiz bir gün ölmeyi ve öldürmeyi göze alabiliriz. Biz de bir
 gün kozamızı parçalayıp, uçabiliriz. “Zira,” diyor Atran, “sabit bir
 tipolojisi yok bunun, bütün iddiaların aksine, intihar saldırganlarının
 bir kimliği, önceden belirlenmiş bir türü yok. Daha ziyade bir evrim 
yaşıyor onlar. Mesele, bu evrimin nasıl gerçekleştiğinde; kimin kimi 
öldürdüğünden ziyade, niçin öldürdüğünde işin sırrı...” Atran'ın
 ipuçlarını en başta verdiği hakikat, kitabı okurken giderek etleniyor, 
kemikleniyor, huzursuzlanmış yabani bir hayvan gibi sık ve ıslak 
nefeslerle solumaya başlıyor sayfaların içinde. Rahatsız edici bir 
hakikat bu. Tedirgin oluyorsunuz. “İnsanlar öyle basit bir dava uğruna ölüp öldürmüyorlar. İnsanlar birbirleri için ölüyor, birbirleri için öldürüyorlar.” İntihar eylemcisinin profili adına bugüne dek ne işitip okuduysanız, unutmaya davet ediyor sizi Atran:“Teröristlerin,
 hayatlarını terorizme adamaları genelde intikam hırsıyla dolu oldukları
 ya da vicdansız, yoksul ya da eğitimsiz oldukları için değil; 
kendilerini aşağılanmış hissettiklerinden ya da özgüvenleri olmadığındam
 hiç değil; çocukken beyinleri radikal dincilikle yıkandığından, 
intihara meyyal olduklarından değil; cinsel tatminsizlikten ya da 
cennette hûrilerin kendilerini beklediğine inandıklarından da değil...” Peki
 niye öyleyse? Atran'a göre, intihar eylemcisinin yolu nihilizmin 
mahallesine uğramıyor hiç; aksine, aşırı ahlâkçılıktan ve yanlış yerde 
bile olsa adaleti aramaktan geçiyor. Velhasıl, komünal bir yol bu, 
cemaatçi bir yol. Sigara içmek gibi, hattâ obezite gibi, öğrenilen, 
öykünülen ve ancak belli bir grup dinamiği içinde hoşgörüldüğü ya da 
övüldüğü müddetçe devam ettirilebilen bir hayat biçimi. Atran karısı, 
sevgilisi, çocuğu, mesleği, işi, düzeni, görünür bir geleceği, parası, 
bilgisi, fırsatı olan müstakbel intihar eylemcileriyle konuşurken, siz 
de yavaş yavaş anlıyorsunuz bunu. “Yalnız kurt” değil onların çoğu; 
toplumlarının safrası, çöpü değiller; değersiz hissettikleri için değil,
 kendilerince kutsal ve ahlakî bir görevi bütün varlıklarını ortaya 
koyarak, birbirleri, aileleri, toplumları ve gelecek nesiller adına 
üstlenebilecek kadar kararlı olabildikleri için böyleler. Ve belki
 en önemlisi de, bize bu kadar benzemezlerken bize bu kadar benzedikleri
 için, onlar da kelebek olmadan önce dut yaprağına bırakılmış birer 
yumurta oldukları için anlıyorsunuz ki, pekâlâ konuşabiliriz onlarla, 
konuşmalıyız. Atran konuşuyor. Mantığın, sözün bitmiş göründüğü 
yerlerde, bitmediğini sadece şekil değiştirdiğini bilerek daha çok 
konuşuyor.Kitabın sonlarına doğru, Amerika'da İç Savaş’ın 
muzaffer lideri Abraham Lincoln'ün o çok meşhur diyalogunu hatırlatması 
boşuna değil. Lincoln, Güneyli isyancılarla savaşırken, onlara büyük 
sempati ve nezaketle hitap ettiği bir konuşması sonrasında, yanına gelip
 “Ne yapıyorsunuz, düşmanlarınızı yok edeceğinize onlarla samimi 
konuşmalar yapıyorsunuz” diyen kadına tek cümlelik bir cevap verir:“Neden öyle diyorsunuz hanımefendi; düşmanlarımı dostum yapabildiğimde, onları yok etmiş olmuyor muyum zaten?” Bu cevabın “naifliği,” alaycı bir tebessüm konduruyorsa eğer yüzünüze, Atran'ın kitabını okuyun derim. 
 
 __________________
 "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
 |