HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: kötülük problemi... Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

arkadaşlar...
sabah gazeteyi açtığımızda yada  televizyonda  haberlerde öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki...
amam allahım bu nasıl olur....aman yarabbi  bunuda mı yapmışlar...
diye diye bir hal oluyoruz...
küçücük çocukların başlarına gelen işkence tecavüz yakma eziyet öldürme gibi hadiseler...
öte yandan peygamberlerin bile öldürüldüğü tarih zamanları...
nasıl oluyor bunlar...
herşeye gücü yeten kendisinin izni dışında yaprağın bile düşmeyeceği rabbim bunları görüyor....
bunlara neden izin veriyor...
neden oluyor bunlar...
bir çok kötülüğe kafamda çare buluyorumda  bazılarını aklım almıyor...
bazı kötü görünen şeyler aslında kötü değildir...
aslında alemde genel olan iyilik sakinlik huzur dur ama kötülük çok azdır...
ama bazı kötülükler bilhassa çocukların başlarına gelenler anlamlandırmakta zorlandığım şeyler...
sizler bu konuda neler düşünürsünüz...


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Felsefeyi, özellikle de din felsefesini meşgul eden en önemli meselelerden birisi şer problemi’dir. Evrendeki düzen ve mükemmellik bu işin tanrısız olamayacağını gösterir, buna diyecek yok. Ama Tanrı hep hayırdan ve güzellikten yana ise dünyada cereyan eden bunca kötülüğe neden müsaade etmektedir? Savaşlar, yangınlar, feláketler, zulüm ve haksızlıklar, hayvanların birbirlerini parçalaması gibi şeyler neden sürüp gitmektedir. Bütün bu olumsuzlukları engellemeye tanrının gücü mü yetmiyor, yoksa yettiği halde bunların sürmesini mi istiyor? Derler.

Öncelikle diyebiliriz ki, tanrıların gücü yetmeyebilir, ama müminlerin inandıkları Allah (cc) her şeye kadirdir. Hakîm’dir, yani her yaptığı hikmetlidir, olabileceklerin en güzelidir. Abes iş işlemez Allah. Ádildir, kimseye zerre kadar zulmetmez. Rahman’dır, Gafûr’dur, kullarının pek çok suçlarını bağışlar, bağışlamayı sever, affetmek için bahane arar. ‘Rahmeti gazabına galiptir’. Küçücük aklımızla biz tanrıyı da şekillendirmeye, yönlendirmeye ve ne yapacağını öğretmeye kalkışmamız gülünçtür. Böyle bir tavır onu hakkıyla bilememek olur. İnsanın en kötü yanı haddini bilmemesidir.

Sonra hayatta şer olarak gördüğümüz her şey aslında şer değildir. Kötü sanılan nice görüngüler; yağmur, fırtına, deprem ve seller bir açıdan kötü olarak görünseler de kötüleri cezalandırmaları, atmosferi temizlemeleri, dünyanın dengesini sağlamaları gibi pek çok açıdan büyük hayırların ve bereketlerin sebebidirler. İğne acıtır ama acıtması faydaları yanında hesaba katılmayacak kadar küçüktür.

Şer ya da kötülük izafîdir / görecelidir. Birisine göre şer olan, birçoğuna nispetle hayır olabilir. Hüküm toplam orana göre verilir.

Dünya hayatının kısalığı, öbür álemin kalıcılığı hesaba katıldığında buradaki şerler de hayırlar da üzerinde durmaya değmeyecek kadar kısa ve küçüktür. Önemli olan öbür álemin hayrıdır. Burada şer görülen şeyler de oranın hayrının bir çekirdeği mesabesinde ise aslında şer değildirler demektir. Nice kötü sanılan şeylerin, kısa dünya hayatı için dahi içlerinde nice hayırlar barındırdıklarına şahit olmaktayız. İnsanoğlu acûldür, acelecidir. Her iyiliğin hemen olmasını ister. Dikende gül bitirilmesine değil, gülde diken olmasına takılır.

Allah’ın yaratması elbette bizim aklımıza göre olmayacaktır. Çünkü onun bilgisi ve kudreti de bizimki gibi değildir. Onun için zaman ve mekán yoktur. Biz anlık düşünen varlıklarız. O ise bize göre milyarlarca yıldır yaratmakta, yaşatmakta ve öldürmektedir. Biz bir olaya sadece bir yönüyle bakabiliriz, geçmişini ve geleceğini hesap edemeyiz ve bir noktaya kilitlenerek onun sadece bize görünen yönleriyle hayır ya da şer olduğunu sanabiliriz.

Tabiatta insan iradesinin sonucu olanlar dışında şer yoktur. Pek çok şerre insan kendisi sebep olur. Hataları cezalandırılır ve sonucu itibariyle bu dahi hayra dönüşür. Tabiatı hoyratça kullanır, çevre bozulur, denizler kirlenir, ozon yırtılır. İnsan da yaptıklarının cezasını çeker, aklını başına toplar. İkbal: ‘İnsan hürriyetinin var olabilmesi için Allah kendi kudretini sınırlar’ diyor.

Her şeyden önemlisi, bir mümin için bu dünya hayatı bir imtihan alanıdır. Hem kısadır, hem de imtihanda elbette sıkıntılar çekilir. Bu sıkıntılarla dünyadaki mücadeleye alışacak ve imtihan edene saygısızlık etmediği sürece, karşılaştığı her durum, puan alması için bir sebep oluşturacaktır.

Yumurtadan çabuk çıksın diye kabuğunu kırdığımız civcive biz aslında iyilik yapmış olmayız. Onun hayata alışması için zorluklarla boğuşması gerekir. Aksi halde cılız kalır, hayatla mücadele edemez. Kozasından insan eliyle çıkan kelebeği kanatları uzun süre taşıyamaz.

Bilgisayar oyunları sürekli kazanılacak şekilde yapılsa ne anlamları kalır. Bu oyunların her kademesinde oyuncunun önüne farklı canavarlar çıkar, oyuncuya onlar da karşı hamle yaparlar. Bazen oyuncu yenilir, yeniden başlar ve düştüğü hataya düşmemeye çalışarak daha ileriki düzeylere doğru ilerler. Ne kadar büyük ve güçlü canavarları alt ederse kendini o kadar başarılı sayar ve o kadar çok zevk alır.

Sonra biz kalıcı olan dünyanın burası değil, áhiret olduğunu kabul ediyoruz. Burada her şeyin isteğimize uygun olması, cennetin buraya taşınması anlamına gelir. Peki, iyiler için bunun var olduğunu düşünelim, kötülerin cehennemi neresi olacaktır?

Durum Allah’ın dediği gibidir: ‘Biz sizi hayırla da şerle de imtihan ediyoruz’

faruk beşer....


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım


DOĞAL FELAKET VE ISTIRAPLAR KONUSUNDA KELAMCILARIN GÖRÜŞLERİ -Tahlil, Tenkid ve Öneriler-

Hulusi ARSLAN


İnsan, varoluluşundan itibaren hep içinde yaşadığı dünyayı bir anlama kavuşturma çabası içerisinde olagelmiştir. Onun bu çabası, son çözümlemede bir mutluluk arayışı olarak değerlendirilebilir. Bu açıdan bakıldığında Allah inancı, varlığı ve hayatı bir anlama kavuşturan en temel unsurlardandır. Bu inanç sayesinde varlık, kaos ve tesadüf olmaktan çıkıp alîm, kadîr, mürîd bir müdebbirin eseri olarak insana hizmet eden bir nizam haline dönüşür. Buna ilaveten adalet, hikmet, rahman, rahim ve vedûd gibi adalet ve şefkat içerikli sıfatları da insanın Allah�a karşı güvenini besleyen ve onu iyimserliğe sevk eden hususlardır.

Ancak tecrübî hayat, insanı karamsarlığa sürükleyen bazı olaylarla karşı karşıya olduğumuzu da göstermektedir. Deprem, sel, kasırga, hastalık, açlık, kıtlık vs. birçok insanın acı çekmesine hatta ölümüne neden olan ve kalbimizde derin izler bırakan doğal olaylar mevcuttur. İşte bu gibi olayların, Allahın yukarda saydığımız sıfatlarıyla nasıl bağdaşacağı sorunu, bizim burada ele alacağımız konunun esasını teşkil etmektedir. Aslında konu, Din Felsefesinde �kötülük problemi� olarak ele alınmaktadır. Bu sebeple, meselenin daha iyi anlaşılmasıısından felsefî anlamda, kötülük problemi üzerinde kısaca durmak istiyoruz.

Kötülük problemi, dünyadaki kötülüklerin iyi, her şeye kadir, her şeyi bilen bir Tanrı tasavvuru ile nasıl bağdaştırılabileceği sorunu olarak tanımlanabilir.[1] Problemin, kuramsal düzeyde ele alınışı Grek Felsefesine dayandırılır.[2] Bu probleminin, bazı dinî ve felsefî akımların doğmasına da tesir ettiği görülmektedir. Mesela o, Eski İran dinlerinden Mecûsîlik ya da Maniheizm�de olduğu gibi çift kutuplu tanrı anlayışının (dualizm) ortaya çıkma nedenlerinden sayılır.[3] Keza, kötülüğün varlığı, Teizme karşı ileri sürülen bir itiraz olarak karşımıza çıkar. Nitekim kötülüğün varlığı, ateistlerin fikir planında en büyük dayanaklarından biridir.[4] Zira ateistin geliştirdiği argümana göre; Tanrı varsa ve her şeyi biliyorsa, kendisi yapmasa bile, kötülüğün hangi şartlardan kaynaklandığını bilecek, keza o, her şeye kâdir ise kötülüklerin gerçekleşmesini önleyecek, böylece kötülük olmayacaktır. İşte bu sebeple ateistlere göre, Tanrının varlığı kötülüğün olmamasını, kötülüğün varlığı da Tanrının olmamasını gerektirir.[5]

Bu problemin çözümü noktasında gerek diğer din ve düşüncelerde ve gerekse İslâm düşüncesinde çeşitli fikirler ileri sürülmektedir. Allah�ın kötülüklerden sorumlu olmadığını belirtmek için genellikle kötülük, tabiî ve ahlakî diye ikiye ayrılmakta; birincisi İslâm filozoflarının yaptığı gibi maddenin her kemâli kabul edecek durumda olmadığına, ikincisi ise insana dayandırılmaktadır. Buna ilaveten kötülüğün, iyiliğin bilinmesi için gerekli olduğu, alemdeki estetik yapıyı tamamladığı gibi çözüm önerileri de ileri sürülmektedir.[6]

Biz, belli başlı kelam okullarına göre meselenin yalnızca tabiî veya doğal kötülük boyutunu inceleyeceğiz. Ahlakî kötülükler, insan iradesinden kaynaklandığı için, doğal kötülük problemi, Allah�ın sıfatlarıısından, ahlakî kötülük problemine oranla daha tartışmalı bir alandır. Nitekim yaşanan doğal felaketler karşısında, bunların, Allah�ın cezalandırması mı yoksa ibreti mi olduğu yolundaki sorular ve cevaplar sürekli gündemde kalmaya devam etmektedir. Bu yönüyle konunun önemli olduğu söylenebilir.

Konuya yaklaşım tarzımız, kesin bir çözüm getirme iddiasını içermemektedir. Problemi, tespit, tahlil ve tenkit şeklinde ele alacağız. Bunun yanında, bazı değerlendirmeler de yapmaya çalışacağız. Dolayısıyla, bu araştırmanın temel amacı, klasik İslâm Kelam okullarının probleme ilişkin görüşlerini tespit etmek ve yeni çözüm ve arayışların yolunu açmak için bu görüşlerin getirdiği sorunları ortaya koymaktır.


[1] Bkz. Cafer Sadık Yaren, Kötülük ve Theodise, Ankara, 1997, s. 34

[2] Charles Werner, Kötülük Problemi, çev. Sedat Umran, İstanbul, 2000, s. 13-21.

[3] Bkz. Şehristânî, el-Milel ve�n-Nihal, Beyrut 1993, I, s. 277; Ayrıca bkz. Werner, Kötülük Problemi, s. 61

[4] Peter Berger, Dinin Sosyal Gerçekliği, çev. Ali Coşkun, İstanbul, 1993, 96; Necip Taylan, �Din Felsefesinde Kötülük Problemi�, M. Ü. İ. F. D. , sy. 11-12, İstanbul, 1997, s. 47.

[5] Richard Swinburne, The Existence of God, O. U. Pess, 1985, s. 200.

[6] Bkz. Mehmet Aydın, Din Felsefesi, İzmir, 1990, 4. Bölüm

__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

                                                                       KÖTÜLÜK PROBLEMİ
       Konuyu "Kaza ve Kader"  konumuzda her ne kadar işlemişsek te daha detaylı olarak burada yeniden ele almak istedik!
    David Hume:Tanrı;
Kötülüğü önlemek istiyor, gücü yetmiyorsa:Güçsüzdür,
Kötülüğü önlemek istiyor, gücü yetiyor, önlemiyorsa:Kötüdür,
Hem güçlü hem iyi niyetli ise, kötü değilse bu kötülükler neden oluyor?
    Tanrı ne güçsüz ne de kötüdür!
a-Kötülük iki kısımdır:Tabii ve ahlaki kötülük.Tabiattan kaynaklanan kötülüklere karşı tedbir almak bizzat dinin emridir.Geri kalan zarar durumları ise "imtihandır!"Ahlaki kötülüklerden dolayı ise tanrı sorumlu tutulamaz.Çünkü insan hürdür.İyiliği de kötülüğü yapanda insandır.Allah iyi olmamızı ister ve kitap ve pratik örnekleri -Kutsal kitaplar ve peygamberler - ile bizlere bu talebini bildirir.Hala kötülük yapanlara ise cezayı hatırlatır.Ayrıca Allah iyilere, kötülüklere engel olma görevi de vermiştir.Yani asla tanrı kötülük istemez!Allah insanı özgür iradeli yaratmıştır.Sonucu insana bırakmıştır.Allah doğru yolu da gösterir.İyilik yapanı  cennete, kötülük yapanın cehenneme gireceğini bildirir.İyilik ve kötülüklerin listesi de kitapla bildirilmiştir zaten.İyiliklerin nasıl uygulanacağını ise görevli peygamberler pratiği  ile gösterir.Geriye kalan iyi olduğunu iddia edenlerle , kötülerin mücadelesine kalmıştır.Kısaca insanlara...!Kötülüğü yapan insandır.Eli ile kötülük yapar sonra cezasını da kendi çeker.Mesela Ozon'u egzoz gazı, parfüm ile biz deldik.Şimdi iklim değişi.Cezasını çekiyoruz...!
b-Tanrı her maddeye kemale ulaşma yeteneği vermiştir.Ama kemale ulaşma gerek kendi kapasitesi gerekse dış etkenlerden ötürü tam olamayabilir.Mesela tohumun büyümesi.Tohumda büyüme yeteneği vardır ama her tohumda ağaç olamaz.Ama tanrı o yeteneği vermiştir.Önemli olanda budur.
c-Kötülük, iyiliğin bilinmesine neden olur.İyiliğin önemi ve değeri, kötülük ortaya çıkınca anlaşılır.
d-Kötülük kemalin yokluğudur.Kainatta genelde iyilik hakimdir.Su boğar ama genellikle insanın iyiliği için vardır...Aynı zamanda kötülük diye algıladığımız bir çok durum aslı itibari ile iyilik olarak nitelendirilebilir.Mesela bazı kötülükler vardır, büyük hayırların meydana gelmesine vesile olur.Atalarımızın deyimi ile " bir musibet bin nasihatten iyidir" cümlesi ile kastedilen gibi.Veya bazı kötülükler daha büyük kötülüklere engel olur.Mesela kangren olan kolun kesilmesi gibi.
    Kötülüğün olmasının sebebi tanrı değil, tanrısızlıktır.Tanrı inancı kötülüğün en büyük engelidir.

                                                                         
İyilik Problemi
     Ayrıca materyalizmin  ana dayanağı olan Darwinizmin "iyilik problemi"nden de söz etmek gerekir:"İyilik sorunu" şu: Materyalizmin canlılığı açıklama yöntemi olan rastlantısal evrim teorisi ve onun en gelişmiş biçimi olan Darwinizm, yaşamın "yaşam mücadelesi" ile ortaya çıktığını ileri sürüyor. Bu mücadele, her bireyin bencil bir yaşam savaşı sürdüğünü öngörüyor. Dahası, böyle olmayan davranışların da "hayatta kalma değeri" taşımadığı için elenmesi gerekiyor. Çünkü eğer bir canlı fedakarlık yapıp kendini tehlikeye atıyorsa, aldığı risk yüzünden yaşama şansı azalıyor. Yani fedakarlık bir "aptallık". Öyle olduğu için de elenmesi gerekli.Eğer bu teori doğru olsaydı, bugün hiç bir fedakar insan davranışı görmememiz gerekirdi; çünkü hepsi çoktan elenmiş olmalıydı. Oysa insanlık hayranlık verici fedakarlık örnekleriyle dolu. Yaşamını sadece başka insanlara iyilik yapmaya adayan hayırseverler, doktorlar, hemşireler, eğitimciler, din adamları vs. var. Ve bunların gösterdiği samimi "iyilik", Darwinizm ile açıklanamayan bir problem.


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Elie Wiesel 1944 yılında, 13 yaşında bir çocukken Transilvanya’daki köyünden alınarak, bütün ailesi ve köydeki tüm yahudilerle birlikte Auschwitz’e götürülmüş. Ailesini fırınlara kurban vermiş ancak kendisi sağ kalmayı başarmış. 1958′de yaşadıklarını kitap haline getirmiş ve 1986′da Nobel Barış Ödülü’nü kazanmış. Bu ince kitap (”Night”) Auschwitz-Birkenau ve sonrasında Buchenwald’da başından geçenleri anlatıyor.

Kitap oldukça vurucu. Keyifle değil gerginlikle okudum diyebilirim. Wiesel iki kere fırının ucundan dönmüş, “Ölüm Meleği” Dr. Josef Mengele tarafından muayene edilmiş (ve sağ kalmış!), önce annesini ve kardeşlerini, daha sonra da babasını kaybetmiş ve kendi deyimiyle “hayatta kalmak için birşey yapmadan”, tamamen şans eseri kurtulmayı başarmış.

Kitap, konusu ve önemi itibariyle okunmayı gerektiriyor zaten. Ama bence bir önemli özelliği daha var: dindar bir gencin, karşılaştığı kötülükler karşısında inancıyla hesaplaşmasını ve yitirme noktasına gelmesini anlatıyor. Bunun, felsefede “kötülük problemi” adı verilen argümanla doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyorum.

Kötülük problemi Tanrı’nın varlığına karşı kullanılan argümanlardan birisidir. Tanrı’ya atfedilen özelliklerle dünyadaki gerçeklerin örtüşmemediğine dikkat çeker. Şöyle:

Eğer Tanrı’nın gücü herşeye yetiyorsa,
Eğer Tanrı herşeyi biliyorsa,
ve eğer Tanrı iyi yürekli, kullarını seven ve koruyan bir varlıksa,

Dünyada neden acı, kötülük ve ızdırap var?

Dünyada acının, kötülüğün ve ızdırabın olması tartışılmaz bir gerçek. Durumun böyle olması garip, çünkü Tanrı herşeyi bilir ve dünyadaki halin böyle olacağını biliyordu. Gücü herşeye yettiği için eğer isteseydi tüm acıyı, kötülüğü ve ızdırabı yok edebilirdi.

Yani Tanrı eğer isteseydi insanı yaratırken insan psikolojisinden zalimliği, saldırganlığı, iktidar hırsını çıkarabilirdi. Diğer canlıları yaratırken mikropları, parazitleri ve virüsleri yaratmayabilirdi. Evrenin ve Dünya’nın düzenini kurarken depremleri, fırtınaları ve tayfunları ortadan kaldırabilirdi. Bütün bunları yapmadı, ancak yapmamasının nedeni “yapamıyor olması” olamaz, çünkü gücü herşeye yeter. Olayların böyle olacağını “bilmiyor olması” da olamaz, çünkü herşeyi bilir.

Geriye ne kalıyor? Tanrı kötülüğü ve acıyı ortadan kaldırmadı, çünkü kaldırmak istemedi. Böyle bir Tanrı nasıl sonsuz derecede “iyi” olabilir? Nasıl bizi seviyor olabilir?

Dünyadaki ortamla ilgili gözlemimiz, bizi Tanrı’nın bu üç özelliğinin tutarsız olduğu sonucuna götürüyor. Tanrı’nın ya herşeye gücü yetmiyor, ya herşeyi bilmiyor, ya da iyi kapli değil; bizi sevmiyor.

Bu argümana verilen klasik cevaplara da bakalım:

1) İyilik olması için kötülük olmak zorundadır.

O halde Tanrı kötülüğün olmadığı, ancak iyiliğin olduğu bir dünya yaratamıyor ve bu da Tanrı’nın herşeye gücünün yetmesi ile çelişiyor. Bazen deniyor ki Tanrı ancak mantıksal olarak imkanı olan şeyleri yaratabilir (örneğin dört kenarlı üçgen mantıksal olarak mümkün değildir) ve iyiliğin olup kötülüğün olmaması mantıksal olarak mümkün değildir. Tabii bunun neden mantıksal olarak mümkün olmadığını göstermek pek kolay değil.

2) Kötülüğün olması insanların suçudur. İradesizliğin, inançsızlığın sonucudur.

Bu cevap da yine Tanrı’nın özellikleri ile çelişiyor. Tanrı insanların ne mal olduğunu hepimizden iyi bilmektedir. Öyleyse neden insanları böyle yaratmıştır? İnsanları daha farklı yaratma seçeneği varsa (ki olmak zorundadır), neden bu şekilde, iradesiz ve zayıf yaratmayı seçti? Ayrıca bu alemdeki bazı kötülükler ve acılar insanlar tarafından meydana getirilmiş değildir. Deprem gibi doğa olayları bu kadar acı ve ızdıraba yol açarken Tanrı neden bunlara izin vermektedir? Afrika’da, 4-5 yaşında masum çocukların ne günahı, ne yanlışı, ne suçu vardır ki gözleri kurtlar ve parazitler tarafından yenmektedir?

3) Tanrı insanları denemektedir. Kötülük yapanlar için adalet sonraki dünyada gelecektir.

Kimse kusura bakmasın ama böyle bir Tanrı’nın “iyi” olduğu iddia edilemez. Tanrı pekala insanları kobay haline getirmeden de sonsuz mutluluk ve sonsuz acı dağıtabilir. Neden bu kadar vahşi bir test kafesini tercih etmiştir? Bütün dünyada masum bebeklerin çektiği acılar böyle açıklanabilir mi? Doğuştan tip 1 diyabet hastası bir çocuğa bunu nasıl açıklayacaksınız?

4) Tanrı bütün evreni kusursuz bir sistem olarak yaratmıştır. İyilik ve kötülük kaynakları da bu sistemdeki yerleri sebebiyle vardır.

Bu biraz 1. cevaba benziyor, dolayısıyla benim de cevabım benzer olacak: Kötülük kaynaklarının daha az olduğu ya da hiç olmadığı bir sistem mümkün değil miydi? Tanrı’nın böyle bir sistem kurmaya gücü yetmez miydi? Tamam, bize acı çektiren bazı şeylerin bu sistemde çok önemli yerleri var (zehirli yılanlar, akrepler, çeşitli mikroorganizmalar). Ancak bazıları için bunun doğru olduğunu sanmıyorum. Örneğin Tanrı neden HIV’i yaratmıştır? Bu virüsün sistemdeki elzem rolü nedir, insanların ölümüne yol açmak dışında? Hangi biyolojik süreçlerde HIV “olmazsa olmaz” bir rol oynamaktadır? Bilgim dahilinde söyleyebileceğim, HIV’in böyle elzem bir rolü yoktur. O halde Tanrı neden HIV’in olmadığı bir dünya yaratmayı seçmemiştir?

5) Tanrı’nın metodları ve düşündükleri bilinemez. Elbet vardır bir bildiği. Sen kimsin ki bunu anlamaya çalışıyorsun?

Maalesef bu cevaba karşı verilebilecek bir yanıt yoktur çünkü hiçbir argüman, hiçbir mantık, hiçbir düşünce bu duvarı geçemez. Bu cevap insan aklının bittiği, teslimiyetin başladığı yerdir. Bu sebeple ben kaçar… kkthxbai



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

KÖTÜLÜK PROBLEMİ VE THEODİSE


  1. KÖTÜLÜK PROBLEMİ NEDİR?  

 

Hayatta karşılaştığımız şeylerden bazıları bize mutluluk verirken bazılarından da üzüntü duyarız. Bazen bu mutluluk ve acılar bireyin ötesinde toplumsal çapta olabilir. Depremler, savaşlar, haksızlıklar ve bunalımlar geniş kitleleri derinden etkileyebilir.

Bu tür zorluklarla karşılaşan insanlar “neden bu olaylar başıma/ başımıza geldi” şeklinde bir soruyu düşünmesi doğaldır. Bu olaylarla ilgili nedenler araştırılırken doğa ve insan kaynaklı gerekçeler ileri sürülür. Yine aynı olaylar ve acılar bir de Tanrı inancı açısından değerlendirilir ve sorgulanır.

Sonsuz güç, bilgi, irade ve iyilik sahibi bir Tanrı’nın yarattığı ve idare ettiği bir evrende kötülüğün yeri ve anlamının ne olduğu sorusu dindar olsun olmasın bütün insanları ilgilendirmiştir.

            

2.      İNSANDAN ÖNCEKİ EVREN: Kötülüğü ve iyiliği daha iyi kavramak için evrenin ve insanın neden yaratıldığını yani var oluşu kavramamız gerekir. Günümüz gökbilimcileri eskilerden farklı olarak evrenin bir başlangıcı ve sonu olduğunu savunmaktadır. Üç çeşit delil evrenin bir başlangıcı olduğunu göstermektedir: Galaksilerin hareketleri, termodinamik yasaları ve yıldızların hayat hikâyesi…

Termodinamiğin ikinci yasasına göre kapalı bir sistemde kullanılabilir enerji miktarı azalmaktadır. Yani, bir ısı kaybı vardır. Bu durum evrenin çöküşe doğru gittiğini; dolayısıyla bir başlangıcı olduğunu göstermektedir.

             1925’te Hubble teleskopundan elde edilen verilere göre galaksiler birbirinden uzaklaşmaktadır. Bunun anlamı evrenin genişlediğidir. Filmi tersine sararsak evren bir zamanlar çok daha küçüktü..Bilim adamları 15 milyar yıl önce iğne ucu büyüklüğündeki sonsuz yoğunlukta bir maddenin patlaması sonucunda evrenin oluştuğunu bulmuşlardır. ( Bing bang teorisi ).

             Gözlemlediğimiz tüm gezegenlerin bir yaşı vardır. Örneğin Dünya’nın yaşı en az değişen maden olan uranyumun yaşı hesaplanarak tahmini olarak bulunmuştur. Yani Dünya gibi evrende var olan bütün cisimlerin bir yaşı vardır; hepsi de sonradan var olmuştur.

Bütün bunlardan çıkardığımız sonuç şudur: 

 

Her sonradan var olanın bir var edicisi vardır.

Evren ve içindekiler sonradan var olmuştur.

Evren ve içindekilerin de bir var edicisi vardır; o da Tanrı’dır. 

 

Aynı önermeyi şu şekilde de kurabiliriz: 

 

Başlangıcı olan her şeyin bir sonu vardır.

Evrenin de bir başlangıcı ve sonu vardır.

Başlangıcı ve sonu olan şeyler Tanrı olamaz; çünkü yaratılmıştır.

Şu halde evren de yaratılmıştır. Onu yaratan da tanrı’dır. 

 

Evrenin Allah tarafından yaratılmadığını düşünürsek o zaman evrenin maddesinin yokluktan ve yokluk tarafından geldiğine inanmamız gerekir. Evrenin “yokluk tarafından” yaratıldığını öne sürmek akıl dışı acıklı bir durumdur.

Evrenin başlangıcı ve sonu olması evrenin kendisinin Tanrı olmadığını delillendirmektedir. Evrende gece ve gündüzün, mevsimlerin peşi sıra gelmesi, gezegenlerin yörüngelerinde hareket etmesi, diğer fiziksel ve biyolojik kurallar da evrende bir düzen olduğunu ve bu düzenin de bir yöneticisi olması gerektiği anlamına gelir ki, o mutlak güç Allah’tır. Evrendeki düzen Tanrı’nın tek olduğunu göstermektedir.

 

  1. İNSANDAN SONRAKİ EVREN VE KÖTÜLÜĞÜN ORTAYA ÇIKIŞI: 

 

Evrenin ve içindekilerin Yaratıcı tarafından meydana getirildiğini kabul ettiğimize göre insanı da O yaratmıştır. İnsan yaratılmadan önce de volkan patlamaları ve depremler oluyordu. Doğadaki bu olayların kötülük olarak vasıflandırılması insanla birlikte oldu. Şu halde kötülük problemi de insanidir.

             Öyleyse insanın niçin yaratıldığını ve kötülüğün ne şekilde ortaya çıktığını anlamamız gerekir.

 

İNSANIN YARATILIŞI:

 

             İnsanın nasıl yaratıldığı ile ilgili pek çok bilimsel teori ortaya atılmıştır. Son bilimsel verilere göre insan, maymun ve orangutan, birbirinden değil, aynı ortak atadan evrimleştirilerek türetilmiştir.

             Kur’ân – ı Kerîm’e göre insanın yaratılışı safha safha olmuştur. Toprak, su ve balçık gibi safhalardan sonra embriyo safhasına geçilmiştir. ( 4/ Nisa Sûresi, 1 ; 22/ Hac Sûresi, 5 )

             Teoloji açısından insanın nasıl yaratıldığından daha önemli olan soru niçin yaratıldığıdır:

“Rabbin meleklere ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ dediği zaman, melekler ‘Orada fesat çıkaracak, kan dökecek bir kimse mi yaratacaksın? Oysa biz seni öve öve tesbih ediyoruz ve seni yüceltip duruyoruz’ dediler. Allah ‘Şüphesiz ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim’ dedi.” ( 2/ Bakara Sûresi, 30 )

             Sonraları siyasi bir sisteme ad olacak olan “Halife” kavramı Kur’ân’da çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Bu âyette kullanılan anlam ise, “sonradan gelen, birinin yerine geçen” şeklindedir. İnsan yeryüzünde biri ya da birilerinin yerine geçmiştir. Taberî’nin rivayetine göre bu birileri, insandan önce yeryüzünde “irade” sahibi varlıklar olarak yaşamış ve bu iradelerini kötülük yapmak için kullanmış; bundan dolayı da bedensel olarak ortadan kaldırılmış olan cinlerdir.        

             Yine, Hz. Âdem’den önce belki bin tane daha Âdem’in geldiği ve şu andaki insan neslinin babası olan Âdem’in son Âdem olduğu da bazı rivayetlerde bildirilmiştir. Kısacası, melekler insanın kan dökeceğini, yerini aldıkları önceki türlerin kan döküp karışıklık çıkarmasından dolayı biliyorlardı. Çünkü irade sahibi bu türler iradelerini kötülük için kullanmışlardı. Melekler ise, kötülük yapmak için programlanmamış varlıklardır. Bundan dolayı insanın niçin yaratıldığını soruyorlar. Sonraki âyetlerde bu sorunun cevabı eşyanın adları melekler ve Âdem’e sorulunca meleklerin bilemeyişi; Âdem’in ise adları tek tek söylemesi ile anlaşılır.

Meleklerin kendiliğinden öğrenme kabiliyetleri yoktur. İnsan ise adlarla yani kavramlarla düşünür. Sembollerle düşünen insan bu sembolleri başkalarına aktarır. Her insan nesli yeni kavram ve sembolleri ekleyerek sonraki nesle okullar aracılığı ile birikmiş ( kümülatif ) olarak aktarır. Bu bilgi birikimi sonucunda insan tabiata egemen olur, medeniyet ve kültürü oluşturur.

             Şu halde insan, evren ve içerisindekilere bakarak tümevarım yoluyla Allah’ı aradığı gibi; Allah da varlık türleri içerisinde insanı aramıştır, denebilir. O, öyle bir varlık türü aramaktadır ki, melekler gibi programlanmış olduğu için değil, kendi isteği ile O’nu arasın, O’na ibadet etsin ve sevsin… İşte insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik budur…

             “Biz âdemoğullarını diğer yarattıklarımızdan üstün kıldık. Onları karada ve denize çeşitli vasıtalarla taşıdık. Onlara temiz yiyeceklerden rızklar verdik. Onları yarattıklarımızın birçoğundan gerçekten üstün kıldık.” ( 17/ İsrâ Sûresi, 70 )

             Bu üstünlüğünden dolayı meleklere, Âdem’e secde etmeleri emredilir. O sıralarda ruhani bir varlık olarak çokça ibadet ettiği için meleklerin arasında gezen İblis adlı cin bu emri yerine getirmez. “ Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın “ diyen İblis,  Allah’ın huzurundan kovulacak ve Şeytan adını alacaktır. Şeytan insan ile Allah arasındaki bağı koparmak ve bu şekilde insandan intikam almak için süre ister. Allah da ona kıyamete kadar süre tanır ve samimi kullar dışındakileri yoldan çıkaracağına yemin eder. ( 71/ Sad Sûresi, 71 – 83 )

             Bunun gibi Şeytan’dan bahseden âyetler incelendiğinde Şeytan’ın, insanın düşmanı olduğu, kendine inanan ve dostluk kuranlar üzerinde etkisi olduğu, samimi inananlar üzerinde zorlayıcı bir etkisinin olmadığı ifade edilmiştir. Şeytan Allah’ın dengi veya düşmanı değildir. İnsanın düşmanıdır. Şu halde İslâmiyet’te kötülük, Allah’ın bir süreliğine izin vermesinden dolayı ortaya çıkan ve iyiliğe zıt olmakla birlikte Allah’ın zıttı şeklinde düşünülemeyecek olan bir kavramdır.

             Bu durumda Allah kötülüğe neden izin vermiştir? Şeytan’ın kıyamete kadar da olsa kötülük için çalışma yetkisine sahip olmasının anlamı nedir?

             Kur’ân – ı Kerîm bunu, “imtihan” kavramı ile açıklamaktadır:

             “Her can ölümü tadacaktır. Biz, bir imtihan olarak sizi kötülükle ve iyilikle deneriz. Sonunda bize döndürülürsünüz.” ( 21/ Enbiya Sûresi, 35 )

             Kötülük ve iyilik insanın önüne iki seçenek olarak çıkmaktadır. İnsanın yükselmesi iyiliği seçmesi ile; düşüşü ise kötülüğü tercih etmesi sonucunda meydana gelmektedir. İyiliği seçip yükselen insanın kötülüğü seçip düşenlere göre az olması insanın dünyaya gönderiliş projesinin başarısızlığı anlamına gelir mi?  “Büyük hayır için az şer” terk edilemeyeceğinden; sözgelimi tarlaya ekilen yüz elma fidanından sekseni tutmasa bile yeşeren yirmi fidan için bu işleme devam etmek doğru olacağından dolayı cevabımız “hayır” olacaktır.

             Başka türlü olamaz mıydı? Şeytana izin verilmeseydi, daha çok ve hatta bütün insanlar iyiliği seçseydi daha doğru olmaz mıydı?

             Kötülüğün yaratılması bizatihi kötülük değildir. Ameliyat yapması için eline neşter verilen bir doktorun hastayı öldürmesinden dolayı ona ameliyat görevi veren hastane suçlanabilir mi? Allah’ın, insana kötülük tercihi vermesinin nedeni de onun kötülük yapması için değil; kötülük yapabilmesine rağmen iyiliği tercih etmesi içindir. Bunu “meşiet” ve “mardiyet” kavramları ile açıklayabiliriz: Meşiet, Allah’ın kötülüğü yaratması ve istediği zaman yok etmesini anlatan mutlak iradesidir. Mardiyet ise, Allah’ın kötülükten razı olmaması; iyilikten hoşnut olması anlamındadır. Şu halde “imtihan” kavramını göz önüne aldığımızda “bizim dünyamız Tanrı tarafından olabilecek dünyalar arasında en iyi dünya olarak seçilmiştir.”

        

  1. BATI DÜŞÜNCESİNDE KÖTÜLÜK PROBLEMİ:  

 

“Evrendeki kötülüklerin iyi bir Tanrı ile bağdaşmayacağı” savını ilk formülleştiren Epikür ( ö. M.Ö. 270 ) olduğu söylenir. David Hume’un , Epikür’e atfederek öne sürdüğü formül etkisini sürdürmektedir:

Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?

Öyleyse O, güçsüzdür.

Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?

Öyleyse O, iyi niyetli değildir.

Hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da varoldu?”

             Kötülük problemi, bize kısaca şunu hatırlatmaktadır: Tanrının ilim, kudret ve iyilik sıfatlarını aynı kuvvetle savunamazsınız. Bunu savunanlar, büyük bir çelişki içindedir.

             Kötülük problemine karşı Hristiyan düşünürler “teodise” yani “savunma” tarzında görüşler ileri sürmüştür.

St. Augustine’e göre “…özgür iradesinden dolayı günah işleyen yaratık sadece hiçbir özgür iradesi olmadığı için günah işlemeyen yaratıktan daha mükemmeldir.” Burada Augustine, geniş anlamda, Tanrı’nın kötülüğe izin vermekle daha mükemmel bir dünya yaratmış olduğunu iddia ediyor.  Kötülüğe izin verme nedeninin ne olduğunu da açıkça belirtiyor: “Yaratıkların, akıllı, ahlâklı ve bilhassa özgür olmalarının murat edilmesi.”

             “Özgür İrade Savunması” böylece ahlâki iyilik için ahlâki kötülüğün zorunlu olduğunu iddia etmektedir. Çağdaş filozof J.L. Mackie, bu anlayışın sonucunda Tanrı’nın özgürce daima iyiyi seçen bir varlığı yaratamadığı düşüncesine ulaşır ve bunu kadir – i mutlak olmasıyla çelişkili olarak görür.

             Buna karşılık Plantinga, özgür iradenin, determinizmin hiçbir biçimiyle bağdaşamayacağını savunur: “Eğer bir kişi belli bir eylemle ilgili olarak özgürse, o eylemi yapmakta da onu yapmaktan kaçınmakta da özgürdür; hiçbir ön koşul ve yasa bu eylemi yapacağını veya yapamayacağını belirlemez.” Yani, Tanrı, daima iyilik yapan yaratıklar yaratabilir, ancak bu durumda onlar özgür değildir. Tanrı, özgür yaratıklar yaratabilir, ancak onlar gerçekten özgürse, onların eylemlerinin daima doğru ve iyi olması zorunluluk ve kesinlik içinde önceden belirlenemez.

             Prof. Mehmet AYDIN da, Mackie’nin görüşünü sadece zayıf değil; aynı zamanda anlamsız ve emprik içerikten yoksun bulur. “her şeyden önce ‘daima iyiliği seçmek’, insanda kötülüğe karşı herhangi bir yatkınlığın bulunmaması demek olur. İnsan kötülüğe rağmen iyiliği seçiyor. Onun seçiminin ahlâki değeri de bundan ileri gelmektedir. Oysa ‘İnsan şu şekilde de yaratılabilirdi’ dediğimiz zaman, artık yatkınlığa, dolayısıyla ahlâki seçime yer kalmaz. Bundan başka, Tanrı’nın insanı hem özgür hem de daima iyiliği seçecek şekilde yaratabileceğini varsaymak emprik bir içerikten de yoksundur.  Çünkü “ortada böyle bir reel varlık yoktur. Var olsaydı da ona ‘insan’ değil başka bir ad bulmak gerekirdi.

             Özgür irade savunmasının geliştirdiği bu cevap karşısında kötülük problemi savunucuları sağlam bir kanıt oluşturamamıştır.

             Öte yandan özgürlük kavramının sorgulanması tartışmayı fiziksel kötülük alanında devam ettirdi. Özgürlük, uğruna çekilen acı ve sıkıntıları mazur gösterecek kadar değerli mi? Özgürlüğün mazur gösterileceği kötülük, özgür insanların kendi özgür iradeleriyle yaptıkları kötülüktür, yani ahlâki kötülük dediğimiz kötülük çeşididir. Oysa bir de insan karar ve eylemleriyle alakası olmayan fiziksel kötülükler vardır. Depremlerin, sellerin ve benzerlerinin insan iradesiyle bir alakası gözükmediğine göre bunlara özgür irade savunması ne diyebilir?

Bu konuda geniş bir araştırma ve açıklama için http://h_h_yildiz.sitemynet.com/bilimvekut.htm adresindeki “Bilim ve Kutsal Metinler Açısından Evrenin Başlangıcı, Sonu ve Tabiî Afetler” adlı makaleme bakılabilir. St. Augustine’e dayanan geleneksel Hristiyan düşüncesi, doğal kötülüğün çoğunu şeytan ve avanesine atfeder. Şaytan, Tanrı’ya isyan ettiğinden beri elinden gelen kötülüğü ardına bırakmamaktadır. Sonuç, doğal kötülüklerdir. Bu durumda doğal kötülükler, insan olmayan ruhların özgür eylemlerinden kaynaklanmaktadır.  

 

             İnsan özgürlüğü Tanrı’nın lutfunu ve cömertliğini gösterdiğine göre büyük doğal afetlere sebep olabilecek derecede olağanüstü güçlerle donatılmış şeytana verilen özgürlük ve güç nasıl izah edilebilir? Büyük doğal afetlere neden olacak kadar güçlü bir ontolojik kişiliği, gücü ve etkisi olan şeytan anlayışı monoteizmden oldukça uzaklaşmakta, bir dinsel düalizme oldukça yaklaşmaktadır. İslâm dininin anlayışına da uymayan böyle bir şeytan anlayışı çözümden çok problem üretmektedir.  

 

             Fiziksel afetleri üç başlıkta inceleyebiliriz: Birincisi, insan yaratılmadan önce de var olan ve aslında doğadaki dengenin bir parçası olan afetler. ( Volkan patlamaları, depremler vs. ), İkincisi, Tanrının yeryüzüne müdahalesi olarak Kutsal kitaplarda geçen afetler ( Bu afetler “adaletsizlik” anlamında “kötülük” olarak kabul edilmemektedir.), üçüncüsü ise, özellikle günümüzde gittikçe önem kazanan insan kaynaklı afetlerdir ( Ozon tabakasının delinmesi, bazı türlerin yok edilmesi, nükleer gücün ve savaşların çevreye etkisi vs.. ). Bunların hepsinde de kötülük yine insan kaynaklı olarak ortaya çıkmaktadır.  

 

             Kötülük problemi savunucularından bazıları teistlerin önermelerini tutarlı bulmakla birlikte makul kabul etmemektedir. Gazali ve Leibniz tarafından ileri sürülen “ Bu âlem mümkün âlemler arasında en iyisidir” önermesine karşı çıkan ve “delilci kötülük problemi” adı verilen bu düşünceye göre, gerçek dünyada bulduğumuz kötülük ile Tanrının varlığı mantıksal olarak çelişik değildir. Ne var ki, dış dünyadaki kötülük ve yetersizlikler Tanrı’nın varlığını makul olmaktan çıkarmaktadır. Delilci kötülük bu düşüncesini, Siz her şeye gücü yeten, her yönü ile iyi ve bilen biri olsaydınız ve içinde mutlu ve üzgün olan, hazdan hoşlanan, acıyı hisseden, sevgi, öfke, merhamet, nefret ifade eden duygulu varlıkların bulunduğu bir evren yaratacak olsaydınız ne çeşit bir dünya yaratırdınız?  Besbelli ki, her yönüyle iyi olduğunuz ve yaptığınız her şeyde en iyi şeyi yapmayı isteyeceğiniz için, tüm mümkün dünyaların en iyisini, yani mümkün olan en az miktarda kötülük içeren dünyayı yaratırdınız? Şu andaki gibi bir dünya yaratır mıydınız?  

 

             Bu yönlendirmeli önerme bilinenden bilinmeyen hakkında kesin bir hükme varmayı gerektiriyor. Hâlbuki hem Tanrı ile ilgili bilinenler hem de dünya ve geleceği ile ilgili bilinenler böyle bir karara varmamız için yeterli gözükmemektedir. Bilinçli ve özgür bir varlık bir eser ortaya koyacağı zaman, bu amaç onun gücü, bilgisi ve iyiliği ile orantılı olarak yapabileceği en mükemmel eseri, daha başlangıçta, hedeflediği mükemmelliği ortaya koymasını gerektirmez. Mekanik varlıkların ürünü önceden kestirilebilir; ancak özgür varlıların ürünü ileri planda ortaya çıkar. Örneğin ünlü bir ressamın bir tablo yaptığını gördüğümüzde, henüz başlangıç aşamasında baktığımız bu tablonun beklediğimiz kadar mükemmel olmadığını söylememiz doğru olabilir mi? Bize anlamsız gibi gözüken şeyin gerçekte öyle olduğundan emin olabilir miyiz?  

 

             Kısaca, Tanrı’nın yaratma süreci devam ettiğine göre, şu sonuçlara ulaşabiliriz: “Mümkün evrenlerin en iyisi” henüz yaratılmamıştır ya da yaratılmaktadır. Mevcut evren oluşum halindeki bir sürecin parçasıdır. Bizim evren hakkındaki bilgimiz oldukça yetersizdir; dolayısıyla topyekûn evrende gereğinden fazla kötülük var mı, yok mu, bu konuda bir şey söyleyemeyiz. Delilci kötülük problemini savunanların da çok sağlam bir temellendirmeye sahip olmadıklarını söyleyebiliriz.   

 

  1. SONUÇ:  

 

Kötülüğün insan ile ilintili olması ile ilgili olarak insan iradesi ile Tanrı’nın dilemesi arasında nasıl bir denge olduğu tartışılmıştır. İnsanın ne kadar özgür olduğu hakkında yapılan tartışmaları burada sıralamak bile yazının amacını aşacaktır. Ancak bu konuda şunları söyleyebiliriz. İnsan dünyaya geldiği zaman fiziksel kanunların, biyolojik kanunların ve hatta sosyolojik kanunların kendi dışında belirlenmiş olan hazır bulmuşluğu içindedir. Bu konularda hiçbir iradesi yoktur. Öte yandan, seçme hürriyeti ve iradesi kavram oluşturma ve araç yapabilme gücü ile birleşince insanın tabiata egemen olması; diğer varlıkları egemenliği altına alması sonucunu doğurmuştur. Şu halde insana verilen kısıtlı özgürlük gerçekte oldukça güçlü bir etkiye sahiptir. Bazı düşünürler insanın eylemlerini kendisi yaratacak kadar özgür olduğunu iddia etmiştir. Böyle bile olsa insansın yaratması son derece izafidir ve Tanrı’nın meşieti çerçevesine mümkündür. Bu durum Tanrı’nın gücü ve bilgisinin sınırsızlığı ile insanın özgür ve sorumlu olduğu iç içe bir çözümlemeyi doğuracaktır.  

 

             Mutlak kötülük kötülüğün yaratılması değil; iyiliğe rağmen seçilmesidir. Kötülüğün yaratılmasında bir takım faydalar olabilir ve yaratma süreci tamamlanmadığı için insan kötülüğün önlenemediği ya da önlenmek istenmediğine dair kesin bir yargıya ulaşılamaz.  

 

             Hristiyan düşüncesinde kötülük ilk günah anlayışı ile dile getirilmiştir. Bu nesilden nesile devam eden günah anlayışı Augustine’nin anlayışına göre tabii afetlerin de nedenidir ve bu cezalar adaletlidir. İslâm düşüncesinde ise ilk günah anlayışı olmamakla birlikte insanın seçim gücü ile kötülüğün ortaya çıkması arasında ilinti vardır. Tabii afetlerden bazıları insandan önce de var olduğuna göre bunların hepsini kötülük olarak nitelemek doğru değildir. Kutsal kitaplarda bahsedilen ve Tanrı’nın yeryüzüne müdahalesi şeklinde ortaya çıkan afetler kötülük olarak değil adalet olarak vasıflandırılmıştır. Temelinde insan iradesinin kötüye kullanımı olan bu müdahalelerin en büyüğü kıyamet şeklinde olacaktır. 

 

KAYNAKLAR  

 

  1. Aydın, Mehmet S., Din Felsefesi, Selçuk Yay., Ankara, 5. Baskı, 1996  
  2. Gusdorf, Georges, İnsan ve Tanrı, Çev: Zeki Özcan, Alfa Yay., İstanbul,2000  
  3. Heyet, Satanizm Girdabı ve Sahte Metafizik Akımlar, Işık Yay., İzmir, 2003  
  4. Heyet, İslâmî Bilimde Metodoloji Sorunu, Yay.Haz.: Mehmet Paçacı, Fecr Yay., Ankara, 1991  
  5. Manafov, Rafiz, John Hick’in Din Felsefesinde Kötülük Problemi ve Teodise, İz Yay., İstanbul, 2007  
  6. Öztürk, Yaşar Nuri, Kur’ân Açısından Şeytancılık, Yeni Boyut Yay., İstanbul, 2002  
  7. Tillich, Paul, Din Felsefesi, Çev.: Zeki Özcan, Alfa Yay., İstanbul,2000 
  8. Ünal, Ali, Kur’ân’da Temel Kavramlar, Nil Yay., İstanbul, 2001 ( 2. Baskı )  
  9. Vergote, Antoine, Din, İnanç ve İnançsızlık, çev: Veysel Uysal, M.Ü.İlahiyat F. Vakfı Yay., İstanbul, 1999  
  10. Wernwr, Charles, Kötülük Problemi, çev: Sedat Umran, Kaknüs Yay., İstanbul, 2000  
  11. Yaran, Cafer Sadık, Kötülük ve Theodise, Vadi Yay., Ankara, 1997 

     

     

     

     

    hasan hüseyin yıldız



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

selam...

Dün akşam üzeri evde uzanmış haber seyrediyorum tabi ki yine yürek acıtan sahneler, çıkar uğruna her yolu ortaya koyan siyasiler, dünyadaki sistemden ve yaşamdan bihaber ve umursamaz görünen insanlar vs vs. 

Her haber seydedişimdeki ruh sıkıntısı içinde olduğum bir haldeyken, 5 yaşında olan çocuğum geldi kucağıma babacım babacım diyerek yattı. işte o anda; şimdi ben şu an ölmüş olsam bu yavrucuk babacığım diye kime sarılacak Allah'ın bu masumu babasız koyarak bu acıyı ona yaşatması merhametine sığarmı diye düşünmeye başladım. Ama hemen ardından böyle bir durumla karşılaşacak ne ilk nede son çocuk olacağı aklıma geldi hatta daha doğmadan babasını kaybeden çocukları ve bunun tam tersini yani çocuklarını kaybeden babaları ve anneleri düşündüm.

Evet ilk bakışta, bizim öğrendiğimiz ve iman  ettiğimiz   merhametli olan Allah bu olamazdı. Lakin unuttuğum bir şey varki, bu olaylar bizdeki imanın kanıtı olarak vukuu buluyordu. Bizim sınırlı aklımız ve merhametimiz bunu anlayamasada sistem böyle idi. Kendi başıma veya yavrumun başına gelebilecek, ama benim engelleyemeyeceğim bir durumda sınırlı imkan ve gücüm nasıl yeterli olmayacaksa çevremde buna mani olamayacaktı. Bu gücün yanlız  Allah'ta olması, işte bu düşünce insanı yatıştıran tek duyguydu. (Rabbim bu duyguyu eksik etmesin inşaallah) 

İman bize bu anlaşılmazı anlamlı kılıyor. Nasılki kendimizin ve hiç bir şeyin gerçek sahibi değiliz. (sahip olduğunu düşünenlerden belli bir süre sonra kim kalmış) Bunları bize verenin sınama için emanet olarak verdiğini ve mutlu olmak istiyorsak sadece ona itaat etmemiz gerektiğini bildirmiş.

Mutluluk sahip olduklarımızda değil, neden sahip olduğumuzun bilincinde olmakta. Ben bu bilince daha ulaştığımı hissedemiyorum. Demek ki sorun bizde.! Her işi Hikmetli olan  Allah'ta değil. İnsanlar ona gitse başa gelen herşeye katlanacak. O hikmetsiz hiç bir iş yapmadığını da bize bildiriyor.

Herkezin bildiği meşhur bir hikaye vardır;  

Adamın biri berbere girer, bir yandan traş olurken bir yandan da berber ile sohbet eder. Sohbet döner dolaşır Allah'a gelir. Berber adama orada  dur bakalım der, Ben Allah diye bir varlık olduğuna inanmıyorum ve başalar;

Eğer bir Allah olsaydı dünyada savaşlar olmazdı.

Eğer bir Allah olsaydı dünyada afetler olmazdı.

Eğer bir Allah olsaydı dünyada açlık olmazdı.

Eğer bir Allah olsaydı masum çocuklar ölmezdi.

Bu böyle devam etmiş, ama bizim adamda hiç ses yok, nasıl olsun ki insan aklı her zaman her şeyi açıklayamıyor ki. işi biten adam çıkmış berberin kapısından dışarı, aaa ne görsün saçı sakalı birbirine girmiş bir adam oradan geçmez mi.! hemen dönmüş berbere doğru, yok yaa ben dünyada berber diye bir şey olduğuna inanmıyorum. Bunu duyan berber hemen dışarı çıkar, nasıl olur.! şimdi traş olmadın mı bana. yok yaa ben inamıyorum diye tekrarlar adam. berber; arkadaş şimdi çıktın nasıl inkar edersin benim varlığımı der. Adam saçı sakalı birbirine dolanmış adamı göstererek; Eğer berber diye bir varlık olsaydı bu adam bu halde olmazdı der. berberde eee ben burdayım ama o adam bana gelmiyor ben ne yapayım der. Bizim adamda işte tam bu lafın üstüne evet berber efendi, işte Allah'ta vardır ve insanı kendine gelip gelmemekte özgür bırakmıştır.

Arkadaşlar bir sınama hayatındayız bazı olaylar bizim idrakimizi aşar bunuda kimse izah edemez. Sadece sınamada olduğumuzu unuttuğumuzda izaha kalkarız ki bunuda yapamayız ve zaten engelleyemeyeceğimiz bu sistem içinde böyle bocalar dururuz. İyisimi biz şu var mı bu yokmu, bu niye böyle değil gibi idrakimizi aşan düşüncelerden sıyrılmaya çalışalım, her yerde hazır ve nazır olan Allah'a doğru yürümeye gayret edelim ve etrafımızdakileri de yürütmeye çalışanlardan olalım, birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye edelim.

Erzurumlu İbrahim Hakkı dedem ne güzel demiş;

"GÖRELİM MEVLAM NEYLER, O NEYLERSE GÜZEL EYLER."  

 

selamet dilerim..

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

selamlar...

üzerinde düşündüğümüz bu mesele önemli...

bir zamanlar bu forumda kuranı savunuyorken şimdi ateist olduğunu ifade eden biri
o zaman peygambere üç bin melekle yardım eden neden tecavüze uğrayan yada açlıktan ölen çocuklara birkaç meleğini gönderip te yardım etmiyor diyor...

bu düşünce onun dini ve allahı ve kuranı terketmesine neden olmuş...

hala da ateistlerin en büyük argümanları bu...

açlıktan ölmek üzere olan ve onun ölmesini bekleyen leş yiyici kuşun fotoğrafına bakıp tanrı buna nasıl izin veriyor diyerek imanlarından oluyorlar...

her şeyi bilemeyiz bunları sorgulamayız hikmetinden sual olunmaz türü cevaplar zaten imanını kaybetmiş biri için pek bir şey ifade etmiyor...

hangi konuda bir şey anlatsan mesele gelip buraya dayanıyor...

bu konuda akla mantığa vicdana uygun söylemler varsa onları önce bir iyice belleyip sonra güzelce anlatabilmek için aynı zamanda kendi imanımızı da koruyup devam ettirebilmek için bu konuda açık anlaşılır anlatımlara ihtiyaç var..




__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
öğrenci98
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 21 kasim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 432
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı öğrenci98

Merhabalar

Konuya ilişkin belki okunabilecek bir kitap:

Başlangıcı; "İyi veya kötü oluşan olaylar raslantı gibi görünse de her şey gereklilikten doğar." sözüyle başlayıp...

"Başkalarını tanıyarak onları 'bilge-tanrı' yapacağınıza, neden kendinizi tanıyarak 'bilge-kul' olamıyorsunuz?" sözüyle biten bir kitap...

"Bilinmeyen bir bilgi/Mehmet Ali Şadoğlu" (UNO yayıncılık 2006)

Muhabbetle...



__________________
Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
Yukarı dön Göster öğrenci98's Profil Diğer Mesajlarını Ara: öğrenci98
 
mert8
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 23 nisan 2006
Yer: Saudi Arabia
Gönderilenler: 111
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı mert8

Bıisim Allah erRahman erRahim

Allah ın izni ile

aşağıdaki yazımı bu sitede bir forumda açmış veya başlık yapmıştım. yazdıklarımın içinde çok şeye itiraz edeceksiniz veya hadi canım sende diyeceksiniz. biliyorum ama bu yazdığım sonuçlara yaşadığımız hayattan ve Kur'an-ı Kerim den yorumlar ile ulaştım. şunu bana Kur'an-ı Kerim den göster derseniz cevap vermeyeceğim/veremeyeceğim. çünkü, yukarıda da belirttiğim gibi yazdıklarım benim yorumlarım üzere çıkmıştır.

 

sanıyorum, sorduğunuz soruların hepsine cevap verebilmek açıklığına sahip bir yazı okuyacaksınız.

================================================

 

 

Bıisim Allah erRahman erRahim

 

Allah ın izni ile...

 

            ezel den ahiret e

 

(1)    zaman, bizim evrenimizin zaman dilimleri çalışmaya başlamadan önce idi. Allah bir şeyden dolayı (ihtiyaç, eğlence veya bir görev. Kur’an-ı Kerim e ters gelse de, benim yanımda birinci şık ağır basıyor.) bir şeyler yaratma ihtiyacı duydu.

 

(2)   önce bu yaratılacak şeyde yani evrende bir nizam, bir intizam olması için tabiat/doğa kanununu yazdı. “en sonuna kadar bu kanun değişmez” şartını koydu.

 

(3)   sonra bu evrende görevleri yapacak ve hareketliliği sağlayacak varlıkları (yani melekleri, cinleri ve insanları), kendi Ruhundan üfleyerek, ruhları, yarattı ve onları görevlendirip kademelere ayırarak/derecelendirerek gönül gözü açıklığı verdi.

 

 

melekleri (ruhlarını) yarattı ve kademe kademe görevlendirdi: Meleklerin temel görevleri, Allah'a kulluk etmek; O'nun emirlerini yerine getirmektir Melekler görevleri açısından bir kaç gruba ayrılır Melekler yüklendikleri görevler itibariyle farklı isimlerle anılmışlardır Bunlardan dördü, büyük melek olarak bilinmektedir: Cebrâîl, Mikâîl, İsrâfîl ve Azrail Bilinen diğer melekler de şunlardır: Kirâmen Kâtibin/Hafaza (İnsanların amellerini yazmakla görevli melekler), Hamele-i Arş (Arşı taşıyan melekler), Hazin (Cennet ve cehennemde bekçilikle görevli melekler), Zebânî, Mâlik (Cehennemde görevli melekler), Rıdvân (Cennette görevli melekler), Mukarrabûn ve İlliyyûn (Allah'a çok yakın ve onun katında üstün mevkie sahip melekler) (alıntı,internet) meleklerde sadece ruh vardır ve sadece verilen görevleri yaparlar.

 

 

 

cinleri (ruhlarını) yarattı ve kademe kademe görevlendirdi:

 

zamanı gelince, cinlere ayrıca insiyatif, nefis/nefs verildi.

zamanı gelince, cinlere ayrıca ateşten beden verildi.

 

 

 

{[( cinlerdeki ve insanoğlundaki bütün iyi ve kötü özellikler (ruhlarımızı kendisinden bize aktardığından dolayı, ve, insiyatif ve nefis verdiği için) Allah tan gelmiştir.

 

bütün özellikler Allah tandır.

 

insan veya cin kendisinde olmayan hiçbir şeyi açığa vuramaz/çıkaramaz.

 

bu yaratılışa aykırı olur.

 

ayrıca insanoğluna, kendine benzeyen beden ve yüz güzelliği vermiştir. )]}

 

 

 

 

insanları (ruhlarını) yarattı ve kademe kademe görevlendirdi: derecelerine göre kimi din adamı olacak, kimi bilim adamı olacak, kimi zengin olacak, kimi yönetici olacak, kimi ... , ve geri kalanlar da (görevsizler) ibadet edeceklerdir.  herbir görevin derecesine görede insanoğluna gönül gözü açıklığı (eminim bundan daha güzel bir (3) kelime vardır) verilmiştir. bu görevlerin hepsi levhi mahfuzda kaydedilmiştir. (zaman içerisinde, kıymetli görevleri olan insanları (çocukluk ve gençlik yaşlarında), şeytanın direkt şerrinden, uzak tutabilmek  için bu görevlerin yazıldığı kitap/defter yani levhi mahfuz Allah tarafından korumaya alınmıştır.)

 

zamanı gelince, insanoğluna ayrıca insiyatif, nefis/nefs verildi.

zamanı gelince, insanoğluna ayrıca maddeden beden verildi.

 

 

(4)   Allah, evrenin özünü/plazmayı eline aldı(???) ve “ol...” dedi. big bang oluştu ve evren doğa kanununa göre genişlemeye başladı.

 

 

(5)   evrenin çok sıcak ve yeterli bir döneminde ve yerinde, cinlerin faaliyet gösterebilicekleri bir ortam yaratıldı/oluşturuldu/oluştu. aynı dünyamızdaki sistem gibi, orada da melekler görev yapıyordu ve orada da vahy leri aktarıcı resul ve nebi cinler vardı. en büyük ve en son resulleri şeytan dı(???). Allah orada (da) cinlerden kendisine ibadet etmelerini istemişti.  oradaki faaliyet (yaşantı diyemiyorum, çünkü herhangi bir yorum yapamıyorum.) birkaç milyon yıl sürdü. taaa ki, ta ki evrenin soğuyupta cinlerin ateşten bedenlerinin oluşamamasına kadar, yani cin kıyametine kadar sürdü. cin kıyametinden sonra bedensiz cinler ahireti beklemek/yargılanmak için bir yerde toplandılar.

 

(6)   evrenin az sıcak ve yeterli bir döneminde ve yerinde, insanların faaliyet gösterebilicekleri bir ortam yani dünya yaratıldı/ oluşturuldu/oluştu. uygun zaman ve ortamda Allah, inşa ettiği Hz Adem in bedenine, daha önce kendi Ruh undan üfleyerek oluşturduğu ruhunu koydu ve melek ve cinlerden bu maddi bedenli ruha secde etmelerini istedi. sadece, bunu kendi içine sindiremeyen şeytan bu emri yerine getirmedi ve Allah tan “kıyamete kadar insanoğlunu doğru yolundan saptırabilme” müsaadesi aldı.

 

(şeytana Allah tarafından verilen “insanoğlunun insiyatif ve nefsine müdahale ile onu doğru yoldan ayırabilme müsaadesi”ne “hayır ve şer Allah tandır” cümlesini bağlıyabilirmiyiz acaba?) (pekiii şeytana ve cinlere kötülüğü emreden/fısıldayan ne/kim idi diye sorarsanız: cevabım: bilmiyorum/yanıt yok...   olacaktır.)

 

  

(7)   Allah, insanoğlunu yaratarak insiyatif ve nefis/nefsi vermiş ve çeşitli dini hükümleri/emirleri (görev değil/demiyorum) vererek onu dünyaya yaşamaya salmıştır. bu yaşantımız sırasında, Allah’ın (resul ve nebi aracılığıyla; gerek kitap, gerekse sayfa(lar) çokluğunda veya gerekse sırf vahy vasıtasıyla) bizden istediği/bize emrettiği, O’na ibadet etmek, şükretmek ve kötüden tövbe etmek, kul hakkı yememek, ... ; bizlerden istediği en büyük emirlerdendir.

 

bunun yanında sabır, iyilik, doğruluk, aşk, sevgi, muhabbet, sadakat, hoşgörü, ... , barış ve affetme duyguları Allah’ın insanoğluna verdiği yüksek değerlerdendir.

 

(8)   Allah, bunları insanoğlundan ister. çünkü bu görev, emir ve değerlerin yapılıp uygulanması O’na iyi gelmektedir.

 

(9)   Allah adildir, kendisini hoşnut edeni, zamanı gelince, kendiside hoşnut eder. bunun için Allah ın verdiği görev ve emirleri yerine getirmeliyiz.

 

(10)  Allah, insanoğluna insiyatif ve nefis vererek onu dünyada hür bırakmıştır. ruhuna verilmiş görevi ve bedene verilmiş emirleri yapıp yapmamasına istinaden, insanın  seçeceği yola ve iki omuzu üzerindeki meleklerin tuttukları kayıtlara göre onu yargılayacak ve cennet ödülü veya cehennem cezası verecektir.

 

(11)  yukarıda da değindiğim gibi (ruhlara değişik kademelerde görevler verilmesi)  bu dünya üzerinde hiçbir insanoğlu eşit yaratılmamıştır. bu Bıisim Allah erRahman erRahim den de anlaşılabilir (ne anlaşılır: bu dünyada iyiye de kötüye de veren, ahirette de sırf iyiye veren Allah ın adı ile (edebiyatı güzel olan bu cümleyi daha güzel döktürebilir)). onun için ben niye fakirim, benim niye buyum yok şuyum yok, çocuk niye bir veya beş yaşında öldü, bu adam niye çok zengin akıllı ve yakışıklı ama bende yok... gibi boş fikir ve kuruntular ile günaha girmeyelim.

 

 

bu dünyada adalet yoktur. bu dünyada insanın 1, 5, 10 veya 20 yaşında ölmesi Allah ı ilgilendirmez, çok fakir olup cehennemi veya zilleti dünyada görmen, yaşaman  Allah ın sorunu değildir. bunlar dünya ve insan sorunlarıdır. sen Allah ın görev ve emirlerini layıkıyla yap. Allah ın bu dünyada insanoğlundan istediği budur.

 

 

{[(Bıisim Allah erRahman erRahim den de anlaşılacağı üzere, bu dünya üzerinde adalet aramam. sizde aramayın bulamazsınız.)]}

 

Allah insanın cinsiyetini önceden bilir, ne zaman ve nerede doğacağına ise zaman,yer ve ortam şartlarına göre karar verir (ruhlara verdiği görevlerden ötürü).

 

insanın ruhuna verdiği görevlere istinaden dünyada manevi olarak insana müdahalelerde bulunur.

 

ama insanoğlunun ileride ne yapacağını ve ileride nasıl öleceğini ve ne zaman öleceğini bilmez.

 

verilen görevin yapılıp yapılmaması şartlarına/durumlarına göre insanoğluna yardımcı olur veya canını alır veya bu dünyada yaşayabildiğin kadar yaşa diye müsaade verir.

 

en sonunda ahirette, cinleri ve insanoğlunu herşeyiyle, ne bir eksik ne bir fazla, yargılar ve sonuca kendisininde isteğini ekleyerek cennet veya cehenneme yollar.

 

{[(adalet yargılamada ve sonuçtadır.)]}

 

 

(12)  bu dünyada Allah a ibadet vardır. görevler ve emirler vardır. insiyatif vardır, nefis/nefs vardır. ahirette nereye gideceğin senin bu emir ve görevleri yapıp yapmamana bağlıdır. her insan kendi yolunu seçer ve oraya gider.

 

(13)  adalet yargılamadadır ve sonuçtadır.

 

bundan hiç şüpheniz olmasın.

 

       

{[(daha önce de/yukarıda bahsetmiştim. Allah ın ruhlara verdiği görevler vardır. bir insan dünyaya geldikten ve yaşı kemale erdikten sonra (veya Allah a karşı sorumluluğu başladıktan sonra) kendi ruhuna verilmiş olan görevi yapmaya veya yapmamaya başlar. yapmaya başlarsa görevini ne zaman bitireceği kendi insiyatifine ve zamana kalmıştır.  işte bunun için Allah insanoğlunun ne yapacağını ve ne zaman öleceğini bilmez. insanın görevi bitince (yani yapınca) veya görev sekteye uğrayınca (görev sonuçlanamayacak bir hale gelirse veya görevi yapmamaya başlarsa (veya yapmaz ise)) işte o zaman Allah devreye girer ve isterse o insanın canını alır veya isterse ((1)) ihtiyarlayıp ne yapacağını bilemez bir duruma gelinceye kadar onu dünyada bırakır.

((1)) tabi bunun anlamı insanoğlu 100 veya 150 sene garanti yaşayacak değildir. yorum (gerekmez ama yinede yapacağım): Allah onun canını almak için meleği görevlendirmez. o insan o andan sonra kendi yaşayış tarzına ve kendine dikkat etmesine göre ve kendi vücuduna ne kadar özen göstermiş ise o kadar uzun yaşayacaktır. ta ki kendi vücut organları yaşlılıktan dolayı iflas etmeye ve görev yapamamaya başlayıncaya kadar. yani vücut görev yapamayınca ölür. bu arada insanın kendine dikkat etmesi, sağlığını koruması, kazaya uğramaması, ayağı kayıpta kafasını yere vurmaması, başka biri tarafından öldürülmemesi, .... lazım gelir.   ölüm anı gelince Allah ın izni ile ölüm meleği ruhu alır.)]}

 

 

 

ALLAH, canları, ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. Sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. ZÜMER 42.

 

O O’dur ki; sizi önce topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan yarattı. Sonra sizi bebek olarak annelerinizin karnından çıkarıyor, sonra güçlü çağınıza ulaşasınız ve nihayet ihtiyarlar olasınız diye sizi yaşatıyor. İçinizden bir kısmı daha önce vefat ettiriliyor. Tüm bunlar, belirlenen bir süreye ulaşasınız ve aklınızı işletesiniz diyedir. MÜMİN 67.

 

Andolsun ki, senden önce de ümmetlere elçiler göndermiştik. O ümmetleri, bize yaklaşıp sığınsınlar diye zorluklar ve darlıklarla yakalamıştık. Zorluğumuz kendilerine gelip çattığında bir sığınabilselerdi! Ne yazık ki kalpleri katılaştı; şeytan, yapmakta olduklarını onlara süslü-püslü gösterdi. Öğütlenmeye çağırıldıkları şeyi unutunca, her şeyin kapılarını üzerlerine açıverdik. Nihayet, kendilerine verilenle sevinç şımarıklığına daldıkları bir sırada, ansızın onları yakaladık. Tüm ümitlerini bir anda yitirdiler. Böylece, zulme saplanan topluluğun kökü kesilmişti; hamt olsun âlemlerin Rabbi’ne! ENAM 42…45

 

 

 

Bir kent inansa da imanı kendisine yarar sağlasa ya! Yunus’un kavmi müstesna… Onlar inanınca, dünya hayatında rezillik azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerini belirli bir süreye kadar nimetlendirmiştik. YUNUS 98

“Bu ayette yunus peygamberin kavmi inandığında üzerlerinde var olan rezillik azabının kaldırıldığı ve belli bir süre kadar nimetlendirildikleri belirtiliyor. Dikkat çekici nokta ise, inanmalarından sonra azabın giderilmesi ve belirli bir süreye kadar nimetlendirilmeleridir. İnanmayıp var oldukları yolda devam etselerdi tam zıttı bir durum söz konusu olabilirdi.” (alıntı)

 

“Kimi helak edeceğini kime zaman vereceğini rabbimiz daha iyi bilir. Elbet O her şeye kadirdir. Yaşarken yaşatanlar, yaratılışına uyanlar elbet rabbimizden refaha erenler olacaktır. Zalimleri, inkâr edenleri ise görüldüğü üzere dünya ve ahirette zor bir yaşam beklemektedir. Ki uyarılara uyup, zalimlikten inkârdan dönenler ve ALLAH’a sığınanlar hariç.” (alıntı)

 

 

 

Muhakkak rabbim bizi bizden daha iyi bilendir. Hayra iş yapanlar veya zulme sapanlar hakkındaki hüküm onun katındadır. Dilediğinin ecelini önce alır dilediğini sonraya bırakır. O sonsuz rahmetin sahibidir: Eğer ALLAH, insanları, kazandıkları yüzünden hesaba çekseydi, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar, ecelleri gelinceye kadar erteliyor. ALLAH, kullarını iyice görmektedir. FATIR 45.

 

 

 

Ey insanlar! Ölümden sonra dirilme konusunda kuşku içinde olabilirsiniz. Ama şu bir gerçek ki, biz sizi bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan, sonra ne olduğu kısmen belirli, kısmen belirsiz bir et parçasından yarattık ki, size açık-seçik beyanda bulunalım. Ve sizi rahimlerde, belirlenen bir süreye kadar dilediğimiz şekilde bekletiyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz. Daha sonra da tam kuvvetinize ulaşmanızı sağlıyoruz. Bununla birlikte içinizden bir kısmı öldürülüyor, yine içinizden bir kısmı ilimden sonra bir şey bilmesin diye ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün. Nihayet onun üzerine suyu indirdiğimizde titrer, kabarır ve her güzel/bereketli çiftten bir şeyler bitirir. HACC 5.

 

 

 

O, odur ki, geceleyin sizi öldürür. Gün boyunca neler yapıp neler kazandığınızı bilir. Sonra, belirlenmiş süre işletilip tamamlansın diye, gün içinde sizi diriltir. Nihayet O’nadır dönüşünüz. Sonra, yapıp ettiklerinizi size haber verecektir. ENAM 60.

 

 

not: Kur’an-ı Kerim in birçok yerinde, türkçeye çeviride ve tefsirde birçok hata olduğunu hatırlatmak isterim...

 

 

Allah a emanet olun

 

 

mehmet rende

 

...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



__________________
16cdgaabçcg
Yukarı dön Göster mert8's Profil Diğer Mesajlarını Ara: mert8
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats