Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
abi karınca ile ağaçlarla aborjinlerle ve muhammedlerle nasıl konuştu ise öyle konuşacak....
bize verdiği akıl-vicdan yetilerimize ilhamlar ederek doğruluğu hatırlatacak
hasanoktem Yazdı:
elbette -bizim gibi beşer olan - bir kul(lar)'ı yani Rasulleri üzerinden bizimle temasa geçecek...
elbette ki bize bir mesajı, bir mektubu'ı, bir hitâb'ı olacaktır...
yoksa bizi karanlıklarda mı bırakacaktı, - sizi harika bir şekilde yarattım, sonra da başımdan attım!...- gidin ne haliniz varsa görün, diye...
güzel abim bu mantığına göre ortadoğudan bilmem kaç kilometre ötede yaşayanlar...
ya da o rasullerin bilmem kaç bin yıl uzak bir çağlarda yaşayanları eksik,karanlıkta yaratıp zulmetmiş olmuyor mu?
Yaratıcı kulları arasında ayrımcılık yapar mı?
onlarca rasule seslenen birinin gücü herkese seslenmeye yetmez mi?
hasanoktem Yazdı:
ve gönderdiği mektup(lar) muhakkak ki bizim anlayabileceğimiz harflerden müteşekkil olacaktı...biz kullara isimlendirme yetisini tüm ekipmanlarıyla birlikte niçin vermişti ki bize?
abi anlayabileceğimiz diyorsun da ..burada dahi adaletsizlik yok mu?
kureyşlilerin anladıklarını biz ..bizim anladıklarımızın kaçta kaçını anlayabilir bizden bin yıl sonra yaşayanlar?
hasanoktem Yazdı:
hem, bize gönderdiği kitap :mushaf'ı aşan bir şeydir, Kur'an'dır O...
lafzı bir kere, manası sürekli inen...
kitap dedim doğru ,fakat o kitabın içinde üç kitap var...
vahiy kitabı + kainat kitabı + insan kitabı...
bu üç kitap, Yüce Allah'ın ayetleri ile doludur...
abi bak benim sormak istediğim bir şey de bununla ilgili
o kitapta "eğer Yaratıcıdan olmasaydı içinde çelişkiler bulurdunuz"deniyor ..değil mi?
peki bu doğrulama o sayfalarla sınırlı bir oğrulama mı olacak yoksa buna bahsettiğin asıl kitabı da (tabiat)katacakmıyız?
açık söylemeliyim o sayfaların içinde dahi çelişkiler bulmuşken buna tabiat/yaşam kitabını katarsak bir çok şey çıkar..
en başta da dediğim gibi Tanrının adaletinden söz etmesine rağmen onlarca...insanların bir kısmına kıyak yapıp havadan diyaloglar kurmasıdır
yok eğer ünalın dediği gibi vahyetmedeki kasıt...beethovena,shakespeare ya da einsteina verdiği ilham gibi bir şey ise o zaman amenna..
şu halde o kitaplara sorgusuzca ve yaşadığımız sayfalarla güncellemeden teslim olamayız..
örneğin hırsızlığın,yalanın,talanın yasaklığını doğrulayabilir ve iman ederiz
ama domuzun zararını guslün gerekliğini diyelim doğrulayamadık
iman etmemeliyiz..
ki işte doğrulamak da zaten bu değil midir?
__________________ Yaradan bana akıl-vidan ve bir de yaşam kitabını vermişken
neden kendime havadan klavuzlar bekleyim??
Tesliman, ünal ve hasan hocam ve okuyucu arkadaşlar
selamlar..
Bir dönem gökten mi indi, yerden mi bitti diye kurancısı,
sünnetçisi, hadiscisi vs herkes ile tartışmaya girdim,
doğruyu öğrenebilmek adına kendimi ortalara attım..
Sonra baktımki bunun kimseye bir faydası yok.. kendi
sahip olduklarımla (akıl*vicdan) yoluma gitmeye
başladım..
Çünkü elimizdeki mushafın varlığı GERÇEK, gökten indiği
ise İNANÇTI.. Şüphesiz inandığını söyleyen insanlara ters
bir şey söylemenin alemi yoktu..
Mushafta yazan GAYBİ bir durum bütün insanlar tarafında
az ya da çok bilinebilmeliydi geçerli olması için..
Ama dünyanın genelinde bilindiği pek söylenemezdi..
Benzer şekilde insanların sorumluluğu mushaftan dolayı
almaları ise kendi içinde onlarca paradoks
oluşturuyordu..
En basiti okudukça zorunluluklarının artması idi:)
İyi güzel de aynı kişiler mushafın sorduğu sorulara neden
cevap veremiyorlar..
Mesela "Aklınızı Kullanmayacakmısınız"?
çoğunluğun cevabı
-Kullanıyoruz işte..
-Kullanıyorlar işte..
-Kullanmışlar işte..
....
sessizliğin ardından haykırarak
oooff çok sıkıştırdın..
İnkarcımısın, deistmisin, ateistmisin nesin:)
Aklı kullanmak sadece anlamak ve kavramak değildir.
Hayatı sadece "nasıl (yapacağım)" sorusu ile kavradığını
düşünmek ciddi bir yanılsamadır..
"Niçin" sorusunu cesaretle sonuna kadar sorabilmek,
Bunların ardından üretmek de önemlidir..
Hayatın dinamik gerçeklikleri ancak bu şekilde ortaya
çıkarılır..
Eskiden tanrı dünyada aranmış, sonra ay, sonra yıldızlar,
sonra güneş, sonra sonra evren, sonra da evrenin dışında
bir tanrı anlayışı gelişmiş.. vs..
Peki muhammed ne yapmış?
Hayatı gözlemlemiş, anlamaya kavramaya sonra da üretmeye
çalışmış yani aklını ve vicdanınından gelen sesleri
birlikte kullanarak bir düşünce sistemi oluşturmuş..
Kendi dönemindeki ve coğrafyasındaki birikimlerden ve DİN
DİLİNDEN faydalanmış..
ÇÜNKÜ DÜŞÜNCELER ZAMAN VE MEKANDAN BAĞIMSIZ OLAMAZ..
Geçelim Allah bizimle nasıl konuşacak mevzusuna ve
soralım kendimize...
sizce onun tanrı tasavvuru yukarıdakilerden hangisidir?:D
O hayatın bütünündeki gerçekleri "hu" zamiri ve "Allah"
ismi ile işaret etmiştir..
Hayatın içindeki subjektif doğruların dışında evrensel
gerçekleri cesaretle dillendirmiştir. O hayatı
yasalarıyla, bilinciyle, mücadele şekli ile vs bir bütün
paket olarak ele almıştır. O'nun işaret ettiği kesinlikle
bir tanrı değildir..(la ilahe) En azından şuan için böyle
düşünüyorum..
Çünkü mushafta tanrı anlayışları eleştirilirken ALLAHın
varlığı ispat edilmeye çalışılmamıştır. işaretlerle
gösterilmeye çalışılan hayatın gerçeklikleridir. Benim
mushaftan anladığım muhammed tam bir REALİST ve
hümaniter..
Bir başka konuya geçelim vahy ile kulak-göz-kalp
arasındaki ilişkiye..
kuranda bu üç organ anlama aktları olarak
zikredilmiştir..
Ben bununla şura51 deki allahın insanlarla konuşma
şekilleri arasında da felsefi bir ilişki olduğunu
düşünüyorum..
Yani hayatın gerçekliklerini doğrudan gözlemleyerek,
duyarak ya da ilham dediğimiz bir anda çakan
kıvılcımlarla oluşacağını düşünüyorum..
Bir ayette de demiyormu ya söylenen uysaydık ya da
AKLIMIZI kullansaydık diye..
Söylenenlerin doğruluğunun yüksek olması O'nun insan
kitabını ve tabiat kitabını iyi okumasından kaynaklanır..
Muhammed peygamberden sonrada bu kitapları ve diğerlerini
ileri derecede okuyan kişiler gelmiş, bunlarda kendi
toplumlarına ve diğerlerine GÖRDÜKLERİ gerçeklikleri
aktarmışlardır..
İnsanlık için ortak olan şey mushaf değildir, hayatın
içindeki gerçekler ve insanlık adına ne yaptığımızdır..
İnsan insan olması gerektiğini, kişiler birey olması
gerektiğini bildikten sonra ortak yaşamak istiyorlarsa
ADALET ilkesini ve SEVGİ bağını tesis etmeliler..
Uzun yazıların sebebi ikna etmek, gevezelik ya da
ukalalık değil, yazının soğuk dili yüzündendir:)
Hepinize çaylar benden, en yakın şubemizden alın için..
sigarayı, nargileyi ve alkölü bırakın, en azından min.
şekilde..
Yaw ne anlıyorsunuz ağzınızdan duman çıkartmaktan:)
Ses dalgaları ile seslenmez, O'nun iletişimi zihinde uyandırdığı algılarla olurdu,
Ki bildiğin gibi kur'an, sözlü, yazılı değil algısal bir vahiydir.
Söz beyinde başlar,
Sonra gördüm ki, bir algının olması için mutlak bir uyarıcıya ihtiyaç var, Malik.
Dilinden anlamak. Tüm mesele bu.
Şöyle düşünüyorum; Araç kullanmak için ehliyet almak ile, aracı kullanmak arasında fark vardır. Parçalar halinde bakalım, vahyin ne dediğini duymakla, vahyi anlamak arasında fark.Bizler vahyi duymuş olmakla ne dediğini anlamış olmuyoruz. Çünkü direkt hitabı 1400 yıl evvel yaşamış olan insanlara, o olayların içinde birebir yaşayanlara tecrübe kazananlara, orada ak dendiğinde ak, kara dendiğinde kara dendiğini biz iddia ediyoruz, oysa gerçek anlamda onların ne anladığını anlamaktan yoksun gibiyiz.
İlk kez elektiriğe yakalanan, onun ne yaptığını bilir ama onun ne olduğunu bilmezdi, ta ki o vakte kadar.
Şöyle ki, Araç kullanmak için ehliyet alan adam, kanunun emrini yerine getirmiş olur fakat bu geçerliliğe rağmen araç kullanmada usta değilse bu keşmekeşe kapı aralar ve eğer bu haliyle o direksiyonun başına geçerse, artık keşmekeşe kapı aralanma ihtimali ortadan kalkar, vaziyet tamamiyle keşmekeş olur.
Mustafa ve Malik'in sözleri gayet yerinde ve tutarlı.
elbette -bizim gibi beşer olan - bir kul(lar)'ı yani Rasulleri üzerinden bizimle temasa geçecek...
elbette ki bize bir mesajı, bir mektubu'ı, bir hitâb'ı olacaktır...
yoksa bizi karanlıklarda mı bırakacaktı, - sizi harika bir şekilde yarattım, sonra da başımdan attım!...- gidin ne haliniz varsa görün, diye...
ve gönderdiği mektup(lar) muhakkak ki bizim anlayabileceğimiz harflerden müteşekkil olacaktı...biz kullara isimlendirme yetisini tüm ekipmanlarıyla birlikte niçin vermişti ki bize?
hem, bize gönderdiği kitap :mushaf'ı aşan bir şeydir, Kur'an'dır O...
lafzı bir kere, manası sürekli inen...
kitap dedim doğru ,fakat o kitabın içinde üç kitap var...
vahiy kitabı + kainat kitabı + insan kitabı...
bu üç kitap, Yüce Allah'ın ayetleri ile doludur...
birini diğerinden ayıramayacağınız, birini diğerinden koparamayacağınız ayetler,yol gösterici ışıklar ışıklar, işaretler, adetullah, sünnetullah ile dopdoludur...bu üç kitab'ın ayetleri birbirlerine bağlıdır...entegre haldedir...biribirlerini tamamlamaktadırlar...biribirlerini bütünlemektedirler...Kur'an müteaddit yerlerde bu entegrasyona işaret etmektedir, yalın bakacaklar için...
mucizevî bir şekilde yarattığı gözlerimizin görmesi için ışık denen bir şeye ihtiyacımız var ise...
o halde Yüce Allah, " ışık " ihtiyacımızı da bize gönderecekti.../ göndermiştir de...
göz'lerimizi yaratıp, ışığı yaratmasaydı , bir eksiklik olmayacak mıydı yani ?
ışık olmadan göz ne işe yarayacaktı? öyle değil mi?
kör kuyu da şaşkınlar gibi yıkılmayalım, sayesinde güneşin aydınlattığı yeryüzünde karanlık'ları yaşamayalım diye de bir ışığa bir emareye, bir bildiriye, bir mesaja, bir mektuba, bir sevgi gösterisine, bir sayılmaya ihtiyacımız var ise...
Yüce Allah bizi hem saymıştır, hem sevmiştir, hem de bu sevgi ve saymanın emarelerini de fiilleriyle ispat etmiştir...
en büyük ceza, sayılmamaktır...gönderdiği mesaj(lar)ile bizi saydığını göstermiştir...
bizim akıl ve havsalamıza hitap etmekle, çok farklı bir kategori ve boyuttan, bizim boyut ve kategorimize - yine biz hemcinslerimiz üzerinden ses'lenmekle bize olan sevgisini izhar etmiştir...
Kur'an, O'nun kitabıdır...
Kainat, O'nun kitabıdır...
İnsan, O'nun kitabıdır...
bu üç kitabın içindeki ayetler, O'nun ayetleridir...
bu üç kitabın entegrasyonu ile, bütünleşmesi ile bir bütün haline gelmesi ile insanlığın saadeti , mutluluğu ve huzuru temin olunabilecektir...Yüce Allah, Kur'an kitabı ile işte buna işaret etmektedir...bu yön'e sevk olunmamızı istemektedir...bu yol'u takip edip yaradılış amacımızı icra etmemizi istemektedir...
muhabbetle
NOT : sevgili Ünal, çay in, cuara out...insan kitabına aykırı...birgün bir araya gelelim, çay'faslaşalım, halleşelim, Halil'leşelim inşaAllah...
Selam Hasan hocam, verilmesi gereken mesajı çok net vermişsiniz,tebrik ederim.Eğer insan vahiy nimeti ile destelenmeseydi ki,vahiy aklın noteridir,o zaman insanı insan yapan değerler yaşama 1-0 noksan başlardı. Bu arada Tesliman kardeş hoş geldiniz,kendinizi özlettirdiğinizi hemen hissettirdiniz.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Selam Hasan hocam, verilmesi gereken mesajı çok net vermişsiniz,tebrik ederim.Eğer insan vahiy nimeti ile destelenmeseydi ki,vahiy aklın noteridir,o zaman insanı insan yapan değerler yaşama 1-0 noksan başlardı. Bu arada Tesliman kardeş hoş geldiniz,kendinizi özlettirdiğinizi hemen hissettirdiniz.
sevgili adalet Sahibim senden hoşnut olsun ben de sizleri özlemişim.. inan bu sözleriniz beni çok mutlu etti zira vahye imanımı/eminliğimi yitirmiş şu halimle aranıza gelmeye çekiniyordum allahtan malik bana cesaret verdi de katıldım:) iki seneye yakındır vayhi sorguluyorum henüz kesin bir kanaate ulaştığımı söyleyemem ne iman edebiliyorum ne de inkar ama bunun için herhangi bir korku duymuyorum çıkarsızca doğruluğu aradığımı ve çıkarsızca doğruluğu aradığım müddetçe de sapmışlığın dibinde dahi olsam....Yaratıcının yolunda olduğumu biliyorum çünkü ölçülen şeyimizin..sahip olduğumuz doğrular değil o doğrularla ortaya koyduklarımız olduğunu O'na şükürler olsun ki biliyorum.. Tanrı kapasitelerimize değil vicdanlarımıza bakacaktır değil mi? o halde başlayalım haydi doğruyu kovalamaya..
dostum sen şimdi hasan abinin yazdıklarını asıp işte! diyorsun..da benim o yazılara verdiğim yanıtları neden geçiyorsun? sence hikayeden sorular mı? gerçekten de vayh inmeseydi sağlıklı bir ölçüm platformu olmayacakmıydı şu tabiat? peki dostum O'nun evrensel vahyilerine ne diyeceksin? en Tanrı tanımaz toplumlarda dahi kullara zulmetmek haram değil mi? en Tanrı tanımaz toplumlarda dahi kullara iyilik yapmak sevap değil mi? gerçek din bunlar değil mi? evet o kitap hakkında yanıtlayamadığım şeyler halen var.. kim neden yazdı böyle çıkarsız bir kitabı doyurucu bir cevap bulabilmiş değilim.. uzaylılar mı gelip muhammedi kandırdılar ya da muhammed mi iyi niyetiyle uyalım diye Tanrıdan olduğunu söyledi bilmiyorum.. ama açıkçası artık böyle bir karardan sorumlu olduğumu da pek düşünmüyorum ama mustcantanın sözlerine katılamıyorum zira Tanrıdan değilse o sözler Tanrının böyle bir şeye ihtiyaç duymamasından yola çıkarak zararları olabileceğini de düşünüyorum çünkü O'nun yaptıkları gibi yapmadıklarında da hikmetler olması gerekiyor ve burdan yola çıkarak da bazı olumsuz neticelere de maalesef varıyorum.. bunların en önemlisi ..Tanrıdanlık zırhıyla insanların ilerlemesini engellemesidir nasıl ki nurcular said nursuyu tabulaştırmalarıyla kendilerini sınırlamışlarsa kuranilerde kendilerini sınırlamış oluyorlar.. ayrıca o sayfalarda bırakın başlıklarını vurgulanmışlarını sırf yazılanların dahi yazılmayanların önüne geçtiğini düşünüyorum örneğin bu gün sıgaranın içki hükmünde görülmeyişinin tek nedeninin ve bunun gibi sayfalarda anılmayan bir çok şeyin de önemsiz görülmesine yol açtığı bir gerçektir.. yine türkiye de yaşayan alevilerin sırf bir takım ritüellere inanmamalarının bile hak ve hukuka sunnilerden ne kadar farklı baktıklarını gözlemledim çünkü namaz niyaz olmaması haksızlığı yalanı zorunlu olarak başlık haline getirmiştir.. evet bu kulların hatasıdır diyeceksiniz ama kullarının kapasitesini en iyi bilen Yaratıcının onlara kaldıramayacakları şeyleri yüklemesi bana gerçekçi gelmiyor düşünün şu an milyarlarca insan içinde okunanı kaldırabilen onu yaşayabilen bir avuç insan bulabilirmiyiz? kaldı ki yüzde doksanının bu gerçeklerden haberleri bile yok..
kuran içinde çelişki ya da anlamsız ya da Tanrıya yakıştıramadığım bir çok şey var ama biliyorum ki bunlar aramızda polemikten başkasını doğurmayacak ki ben de deistlerle olan geçmiş tartışmalarımda bunların bir çoğunu doğrulanmaz varsayım ya da "vardır bir hikmeti"lerle geçiştirmekteydim.. musanın kutsal bir vadide ayakkabılarını çıkarmasını vahy değil de çıkıp dağdan koca levhalar almasını ya da süleymanın karıncalarla marıncalarla muhabbet etmesine bir anlam veremesem de..vardır bir nedeni der geçerdim.. ama artık geçemiyorum.. aklıma batıyor çünkü saf bir sorguda evrenin sahibi bir Yaratıcıya yakıştıramıyorum keşke yakıştırsaydım! keşke tesliman.tr.gg yi yazan kişi olarak kalsaydım inan çok daha mutluydum neyse.. umarım yine böyle mutlu bir inanca kavuşurum yine
O'nun en seçkin esenlik ve mutluluklarıyla..
__________________ Yaradan bana akıl-vidan ve bir de yaşam kitabını vermişken
neden kendime havadan klavuzlar bekleyim??
"süleymanın karıncalarla marıncalarla muhabbet etmesine bir anlam veremesem de..vardır bir nedeni der geçerdim.. ama artık geçemiyorum.. aklıma batıyor çünkü saf bir sorguda evrenin sahibi bir Yaratıcıya yakıştıramıyorum keşke yakıştırsaydım!"
Benim Kurandan gördüğüm Süleymanın karıncalarla marıncalarla falan konuştuğu yok...! Hatta duymuyorda...O Rabbinin kendisine sunduğu nimete şükrediyor...! Karınca kendi dünyasında durum değerlendirmesi yapıyor ve O' da bize, okuyan herkese, aslında bu yaratıkların olan bitene kayıtsız kalmadıklarını anlatıyor...diye düşünüyorum..
Ama Mugarrebundan olmak,yani Yakınlaştırılanlardan olmak Acılara göğüs germeği gerektiriyor.
İnancını kaybetmenin verdiği acıyı tadanlardanım...
Dayan dayanabildiğin kadar derim.
sevgi ile...
__________________ Haşr -10
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizi inananlara karşı kin beslemekten koru.
Rabbimiz, sen şefkatlisin, Rahimsin,"
yani hakikat arayışında yoldaki bütün işaretleri
görebilmek mi?
İndirilenlerden boşluğa düşülebilir ama sunulanlardan her
zaman aktif faydalanmak gerekir..
İndirilenler belli dönemlerde ve belli insanlar için ve
belli insanlar tarafından...
Sunulanlar herkes için..
Öyleyse insan ne(y)den sorumludur?
Sunulanlardan..
bunlar nedir? akıl ve kalp(vicdan), (ve diğer yeti
yetenekler)
Belkide asıl soru şu:
bil(ebil)menin gücü olarak akıl, bildiklerimizin
doğruluğu için vicdan nereye kadar ölçüdür. Bunlar için
nihai amaç mushaflardaki bilgiler ve ölçülermidir..
Hayatın bütün gizemi mushaflardaki harf ve harekelerde ve
lugatlerdeki anlamlarda mı gizlidir?
""""Yoksa mushaflar kendi dönemleri için bilebilmenin ve
doğruluğun ölçülerimidir? (evrensel ahlaki değerlerin
dışındakiler için)"""""
Gökten kendiliğinden inen bilgilermidir yoksa elçiler
yaşadıkları sorunlar için gerekli çözümleri el-ilah ve
el-kitaptan (yerden) aparmışlarmıdır.
Mushafın olduğu bir toplumda doğduk diye niye kendimizi
1-0 önde görüyoruz..
Eğer Nil kıyılarında doğmuş olsaydınız ''zerdüşt'' ,
Volga ırmağı kıyısında doğmuş olsaydınız ''ortadoks'' ,
Tiber nehri kıyısında doğmuş olsaydınız ''kotolik'' ,
Ganj nehri kıyılatrında doğsaydınız ''hindu'' , Huayhı
nehri kıyılarında doğmuş olsaydınız ''budist'' Şeria
nehri kıyılarında doğmuş olsaydınız '' musevi''
olacaktınız.... FIRAT kıyılarında doğduğunuz için
''müslüman '' olmuşsunuz..
eğer yaratıcı sadece o dönem için resulun evindeki
sorunlara dahi çözüm önerilerinde bulunuyor ise, biz
bugun elimizdeki mushafın içinden bir türlü çıkamıyor
isek sorun bizde değildir.
Ya da mushaftakileri yada tarihten gelen diğer şeyleri
diğerlerine karşı niye bütün olarak anlama ve
ispat çabasında olacağız..
1-Eğer kuranı okuduğum gibi anlayamıyorsam suç benim
değildir..
2-Eğer kuran okunduğu gibi anlaşılmıyorsa suç kuranın
değildir...
3-Eğer yaratıcı olduğu gibi kabul edilmiyorsa suç onun
değildir...
4-Eğer peygamberin mücadelesi geçmişte anlaşılmamış ve
bugunde anlaşılmıyorsa suç onun değildir...
Tersten gidelim..
Eğer peygamber(4) yaratıcıdan(3) gelen emirleri okunduğu
gibi anlaşılır bir şekilde bana mushafla iletemediyse(2)
suç benim(1) değildir kardeşim..
Ben bana sunulanlardan sorumluyum, bir dönemde
indirilenden değil.. İndirilenlerden de faydalanırım
bişeyler aparabilirsem diye kendi kitabım için..;
bunlarda
- ahlaklı olmaktan başkası değil,
-adaleti gözetmekten başkası değil,
-bağımlılıklarından\köleliklerinden\egondan\putlarından
kurtulup özgür olmaktan başkası değil,
-kendini gerçekleştirebilmekten başkası değil,
-amellerinin sana, diğer insanlara yada doğayla barışık
olması ve iyilikle fayda sağlamasından başkası değil...
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma