Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Gökhan ÖZCAN
İnsan
meraklarıyla doğar. Yaşama yeteneği kazanabilmesi ve sonrasında
yaşamanın hakkını verebilmesi için o meraklar içine konur. O meraklarla
hayatı tanır, konuşmayı, yürümeyi öğrenir. O meraklarla annesini
babasını bilir, ülkesini milletini bilir, nereden gelip nereye gittiğini
bilir. Kim olduğunu, dünyada ne için bulunduğunu bilir. Meraklarının
içine düşürdüğü sorulara bulduğu cevaplarla kendine bir istikamet çizer.
Doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü, yalanı ve gerçeği tespit etmeye
çalışır.
Meraklar, zihne düşen kurtçuklardır. İnsanı
aramaya ve öğrenmeye sevkedebilirlerse eğer, bütün o küçük muamma
kozalarından ipek dokunabilir. Buna karşılık bütün o kurtçukları kendi
egosuyla doyurmaya kalkarsa insan, içten içe kemirilir, günden güne
tüketilir de farkına varmaz.
İnsan fiziki anlamda mesafe almak için nasıl
adımlarını birbiri ardına atmak mecburiyetindeyse; kişiliğini inşa
etmek, tekâmül etmek, olgunlaşmak, duygusal ve zihinsel manada mesafeler
almak için de öyle kalbî ve zihnî adımlar atmak mecburiyetindedir. Buna
çok genel bir tarifle öğrenme gayreti diyebiliriz.
Eskiler bilginin esasen insandan insana intikal
ederek hayatiyetini sürdüreceğine inanırlardı. Kitaplar bir araçtı,
hatta söz bile öyleydi. Önce bir insan diğeriyle bir araya gelirdi.
Öğrenmek isteyen, öğretmeyi haiz olanın dizinin dibine otururdu.
Nefsinin sesini susturur, can kulağını açardı. Öğreten için öğretme
mesaisi, bilginin gerçek sahibine duyduğu hayranlığın yaşayanlara
tercümesiydi. Öğrenen içinse bir kutlu yolculuktu öğrenmeye adanmış
bütün bu zaman; hayatını, kendi benliğinin dar sınırlarında hapsolmaktan
kurtaracak bir büyüme, çoğalma ve genişleme imkânı...
Devir değişti. Yine meraklarıyla doğuyor
çocuklar. Konuşmayı, yürümeyi yine meraklarıyla öğreniyorlar. Tabiatları
gereği hayatı anlamaya, anlamlandırmaya sıra geldiğinde, yani sorular
sormanın zamanı geldiğinde, hazırdan öyle bir cevap bombardımanına
tutuluyorlar ki tarumar oluyor, kuruyup gidiyor kendi öz merakları.
Sonra ne oluyor? Öğrenme ihtiyacının yerini bilme gururu, öğrenme
gayretinin yerini bildiğini satma ihtirası alıyor ister istemez.
Ergenliğe erişmeden, hayat, insan ve geri kalan her şey hakkında hem
zihninin, hem duygularının "tamam" olduğunu vehmediveriyor acemi benlik.
Öğrenmeye de, hayat yollarından kendisinden önce geçmiş bir başka
insana da, birinin dizinin dibine oturma terbiyesine de ve aslında
bilginin kendisine de asla ihtiyaç duymayan milyonlarca tek tip sıradan
ego.
Kendi sınırlarının ve arzularının bilgesi olmakla ancak cahil
olunacağını fark edemeyen bencillik dağları... Herkesin her sorulan
soruya, konu ne olursa olsun tek bir an tereddüt etmeden saatlerce cevap
verebildiği, dişe dokunur tek şey söylemediği halde her itiraz edene
horozlandığı kifayetsiz muhterisler denizi. Fikir sahibi olmak için
bilgi sahibi olmaya, bilgi sahibi olmak için öğrenmeye ihtiyacı
olmadığını düşünebilecek sığlıkta bir zihinler atlası... Buldukları her
boşluğa zirve yapmış egolarını kusan cehalet numuneleri ve buna karşılık
ömürlerini adayıp öğrendiklerini susmaya mahkûm gerçek bilgi
sahipleri...
O gerçek bilgi sahiplerinden biri değilim yazık
ki! Meraklarını taze tutmaya çalışmakla yorulan biriyim ben. Azıcık da
olsa meraklarınızı korumuş, kendini şişirmekten dünyayı göremeyen o
şişko kurbağalardan biri olmamışsanız, emin olun sizler de benim
gibisiniz. Tek bir tutamağımız var bizim: Cehaletin her yeri saran bu
hoyrat gürültüsüne karışıp giden gerçek bilgi sözcüklerini kaçırmamak
için can kulağımızı daima açık tutacağız.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|