HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Tasavvuf -Din Felsefe- Bilim Kurgu
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Tasavvuf -Din Felsefe- Bilim Kurgu
Konu Konu: Tasavvuf - Halüsinasyon Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Deli Laz
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2006
Gönderilenler: 40
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Deli Laz

Tasavvuf - Halüsinasyon


Düşünen insan, yaratıldığından bu yâna, varlık, hayat, ölüm ve ölüm sonrasının mahiyetini şiddetle merak etmiştir. Bizzat içinde yaşadığı bu serüveni, izaha çalışmıştır.

Peygamberler ile gelen ilahi vahye iman edenler bu -beyni tırmalayan- soruların cevaplarını en doğru, en net biçimde bulmuştur. Rabbine iman eden insan, gavurlar için cinnetle sonuçlanan problemlerini halletmiş, dingin ve itminan bulmuş bir kalbe kavuşmuştur. Bu temel soruların nedenlerini, niçinlerini kavramış, idrak etmiş ve apaçık belirlenmiş (Allah'ı razı ederek, cennet'e ulaşmak gibi) bir hedefe doğru vahyin kılavuzluğunda yürümüştür.

Bütün temel sorularını, İlahi haberlerle çözen mümin'e mukabil; vahye arkasını dönen insan ise bu sorulara cevap aramak için- pekçok felsefe ve görüşler geliştirmiştir. İlmî hiçbir dayanağı olmayan bu faraziyelerden biri de tasavvuf ve onun özünü oluşturan vahdet-i vücûd hezeyanıdır.

Tasavvuf; bütün kurumları, ürettiği düşünceleri, yöntemleri, akaid ve ibadet biçimleri itibariyle, antik dönemlerden itibaren süregelen, nev-i şahsına münhasır, felsefî bir akımdır.

Esasen, tasavvufun tamamen hayale dayalı, akıl ve mantıktan uzak, yoğun mistik yüzü hesaba katılırsa, onun, aklî ve tecrübî bir dayanağı olan felsefe kadar bile haysiyeti olduğunu iddia etmek zordur. Zira feylesof, aklî, mantikî olmayanı reddetmeyi düstûr sayar. Oysa tasavvufî ekol akla düşmandır, düşünmekten men eder.(1)

Sofî, akıl ve vahiy yerine, kendisinin de izah edemediği, aşk, hâl, iç deneyim, keşf, marifet, ilham, cezbe gibi şeytanî mi, Rahmani mi olduğunu bile tesbit edemediği halüsinasyonların, hezeyanların adamıdır.

O halde, yukarıda sözünü ettiğimiz, temel sorulara cevap arayan insanoğlu, genel olarak üç ana çizgi üzerindedir, denebilir.

Birincisi; tüm sorularını İlahi vahiyle en kesin şekilde halleden mü'minler...
İkincisi; vahye gözünü yumarak, akıl ve idrakle tüm sorunlarının cevabını bulacağına inanan filozoflar (Rasyonalistler) .
Üçüncüsü; vahye ve akla arkalarını dönerek, çile, riyazet, inziva ve duygularda yoğunlaşarak, aşk'la gerçeği bulacağını vehmeden, şizofrenler. Öyle görünüyor ki, insanlık var olalı beri bu yöntemleri kullanagelmiştir.

Bir müslüman olarak, buraya kadar anlattıklarımda, benim yadırgadığım, rahatsızlık duyduğum ya da beni doğrudan alâkadar eden bir anormallik yok. İman ve inkâr İlahi iradenin doğal bir sonucudur. Hatta hayal gücü gelişmiş sofi'yi de bir oranda doğal bulabiliriz. Ancak; kökleri çok eski dönemlerde olan sufiliğin (Mistizm'in) İslam'a maledilmesi, hatta İslâm'ın tasavvufa maledilmesi, benim problemimin başladığı noktadır. Ve bu yazının kaleme alınış nedeni de budur.

İslâm'la kök olarak, mahiyet ve keyfiyet olarak benzerliği bir yana, taban tabana zıt olan bir dinin 'İslâm'ın özü' olarak tanıtılması büyük felâkettir. Büyük oranda müslüman okur-yazar takımına da bulaşan bu kiri temizlemek her mümin'e vazifedir.

Tasavvufun İslâm'la bir bağının olup olmadığını ve ne kadar ayrı şeyler olduğunu anlamak için kısaca, tarihçesinden söz etmek yararlı olur.

Bu konuda araştırma yapan herkesin malûmudur ki, tasavvuf çok eski kökleri olan kadim bir dindir.

Antik Yunan, Hind ve Mısır toplumlarında yaşayan dini inançların, tasavvuf adlı mistik anlayışın menşei olduğunu görmek zor değildir. Yine yahudi ve hristiyan toplumlarda yaşayan mistisizmle tasavvuf arasında tam bir mutabakat olduğu görülmektedir.

Pisagor, Sokrat ve Eflatun'un Yunan mistisizminin bilinen ilk temsilcileri olduğu kaydedilmektedir.

Platon'un; 'Vücüd alemine çıkan şeylerin, Allah'ın ezeli sıfatlarından ibaret olduğu... Allah'ın vücudundan ayrı bir vücuda sahip olmadıkları...' şeklindeki düşünceleri (2) vahdeti vücudun kökleri hakkında bilgi vermektedir.

Hinduizm (Brahmanizm) 'in kutsal kitabı olan Vedalar'ın tefsiri sayılan Vadenta'nın öğretilerinin temel itibariyle vahdet-i vücut'tan ibaret olduğu da konunun uzmanları tarafından kaydedilmektedir. (3)

Brahmanizm'in bir uzantısı olan Budizm de, inziva, riyazet ve çileyle 'Nirvana'ya ulaşmanın mümkün olabileceğini iddia etmektedir ki; 'nirvana', sofilerin 'fenafillah' olarak adlandırdıkları hayali mertebeyle, tıpatıp örtüşmektedir.

Eski Mısır'da da, bugünkü tasavvuf ve tarikatlarla tamamen benzerlik gösteren kurumsal ve akidevi bir yapının olduğu dikkat çekmektedir. Hermes Toth'un Mısır mistisizmi'nin banisi olduğu söylenmektedir.

Yine Yahudi topluluklarda, çile, riyazet, aşk gibi tasavvufi motiflerin temelleri görülmektedir.

En ücra ve ulaşılmaz mekanlarda manastırlar, kiliseler inşa ederek, dünyadan el-etek çekerek münzevi ve bekâr hayat yaşayan bir hıristiyan dervişle, sözde müslüman bir derviş'in ne büyük bir benzerlik arzettiğini görüp de şaşmamak mümkün değildir. (4)

Sufizmin karşılığı olarak kullanılan mistisizmin, ilk defa Piskopos Denys tarafından kullanıldığı söyleniyor. Denys, 'hakka ancak aşk sayesinde ve aşkla ulaşabileceği... Aşk'ın bilginin yolu olduğu...' şeklindeki sözlerini okurken, tasavvuf ulularının sözlerini dinler gibiyiz. Denys'in, 'mutlak varlığın saklandığı perde, akılla değil, ancak aşk ile kalkabilir.'(5) sözleri de ilgi çekicidir.

Bunların yanısıra Acemlerin ve Türklerin İslâm'a girerken eski dinleriyle birlikte taşıdıkları tortuların, sofi ekolün oluşmasında önemli rol oynadığı biliniyor. Özellikle Bektaşi kültürü, şamanist çizgiler taşımaktadır.

Türklerin yerleşmesinden çok önce, Anadolu medeniyetlerinde Tanrı ve Kainat birliği düşüncesinin yerleşik olduğu ve bu iddiaların Herakletius ve Permenides tarafından ileri sürüldüğü yine araştırmacılar tarafından iddia edilmektedir.(6)

İSLÂM'A NE ZAMAN VE NASIL BULAŞTI?

Bilinen tarihi bile son derece eski çağlara uzanan vahdet-i vücud, uzlet, riyazet, çile, aşk gibi tasavvuf ve tarikatleri oluşturan anlayış ve tapınışlar, son Peygamberden yaklaşık iki asır sonra, ufak tefek makyajlarla İslama taşınmıştır.

Dikkat edilirse, tasavvuftaki üç-beş islâmi motif dışında, -esasları ve detayları itibariyle- büyük ekseriyetinin, yukarıda sözünü ettiğimiz İslâm dışı medeniyet ve dinlerden oluştuğu hemen farkedilir. Gerek akidevi, gerekse ameli konularda İslâm'a benzemez. Tam tersine İslâmla çelişen bir dindir.

Tasavvufî kirlerin, müslümanlara bulaşmasının pekçok nedeni sayılabilir: Hulefa-i Raşidin döneminin hemen ardından başlayan ve gerek Emeviler, gerekse Abbasiler döneminde süren kargaşa ve çatışmalara karışmak istemeyen müslümanlarm münzevi bir hayatı tercih edişleri... Büyük fetihler esnasında, yeni dinler ve medeniyetlerle karşılaşmanın getirdiği şaşkınlık... İslâm'ı kabul eden yeni kabile ve toplulukların eski dinlerinden getirdikleri artıklara İslâmi bir veçhe kazandırmaları. Meselâ; Feyz ve vahdet-i vücud'un Eflatunculuktan, İttihat ve Hulul'ün hıristiyanlıktan, cezbe, sekir (sarhoşluk) ve müziğin budizm'den geldiği kaydedilmektedir.(7)

Tasavvufun İslâm'a sonradan sürülen bir kara olduğunun önemli göstergelerinden biri de, bu hezeyanı İslâm'a taşıyarak sistemleştiren Cami, Attar, Sühreverdi, Bistami, Hallaç, Tebrizi, Rumi, Kuşeyri gibi sufizm'in imamlarının İranlı oluşlarıdır. Hinduizm'in yoğun şekilde etkisinde kalarak, vahdet-i vücut anlayışının yaygın şekilde kabul gördüğü düşünülürse, böyle bir sonuç yadırganmamalıdır.

Bütün bunlar tasavvufun, İslâmi zeminde yeşeren bir ekol olmadığını, tersine, İslâm'ın o berrak, anlaşılır ve anlatılır aydınlık yüzünü perdeleyen, batıl dinlerin atıkları olduğunu gösterir.

TAĞUT'LA SAVAŞMAK DURURKEN...

Hakkın yüzünü örten, en azından fulü bir görünüm veren, vehimler yumağı tasavvufun, İslâm dışılığı ortaya konurken, maruz kalınan itirazların en başta geleni 'neden tağutla, şirkle, küfürle uğraşmıyorsunuz da, etliye sütlüye karışmayan, sofilerle uğraşıyor, müslümanları birbirine düşürüyorsunuz, şeklinde olandır.

İnsaf sahibi biri için; vahdet-i vücut inancı üzerine oturan sofi anlayıştan daha büyük tağut (tuğyan) olur mu?

Sofilerin baştacı ettiği eserlerde yüzlercesini bulabileceğimiz şu ifadeleri okuyarak, hangi tuğyanın daha büyük olduğunu birlikte düşünelim.

Mutasavvıfların Şeyhül Ekber olarak tanıdığı İbni Arabi'den inciler(!) :

'Arif, Hakk'ı her şeyde gören, belki herşeyin kendisi olarak görendir,'

'Gören de O'dur, görülen de. Alem O'nun suretidir... Allah onların kendisidir.'

'O ortaya çıkanların kendisidir...' 'Görülen ve isimlendirilen her varlık O'dur.'

'Yaratıkların sıfatları O'nun için hak olduğu gibi, O'nun sıfatları da yaratılmışlar için haktır.'

'Allah'ın rablık, ilahlık, yaratma, rızık verme ve diğer bütün sıfatları yaratıklar için de haktır.'

'Emir O'ndan sana olduğu gibi, senden de O'nadır.'

'O bana hamd eder, ben O'na hamd ederim. O bana ibadet eder, ben O'na ibadet ederim.'

'O bütün kâinattır. O, vücudum, vücudu ile kaim olan tektir.'

'İnsan dediğimiz zaman bil ki, biz O'nun kendisiyiz... Hem hak, hem de halk ol, o zaman Allah ile Rahman olursun... Biz O'na bizde görünecek şeyi verdik, O da bize verdi. Böylece iş bize ve O'na bölündü.'

'Biz biz olduğumuz gibi O'yuz da. Benim iki yüzüm vardır, O ve ben...' (8)

'Hıristiyanlar ilahlığı sadece İsa ve Annesine hasretmekle yanıldılar...'(9)

İşte Şeyhül Ekber İbni Arabi'nin Allah inancı böyle.

Savunulması ve tevili mümkün olmayan bu sözleri yüzünden, bir kısım mutasavvıf, -takiye babında da olsa- Arabi'yi tasvip etmediklerini.... o'nun bu konuda aşırı gittiğini, dolayısıyla diğer tasavvuf imamlarının sözlerinden delil verilmesi gerektiğini savunuyorlar.

Bu tarz iddialara mahal vermemek için, şimdi de, diğerlerinden birkaç örnek verelim.

Sofilerce büyük bir itibara sahip olan, Abdulkerim el Cîlî:

'Zatı itibariyle yüce olan Hakk'ın ortaya çıktığı her varlığa tapmak gerekir. O alemin zerrelerinde açığa çıkmıştır.' diyerek Arabi'yi teyid eder.(10)

'Enel Hakk' (Ben Allah'ım) , 'Mâfi'l cübbeti illaallah' (Cübbemin içinde Allah'tan başka bir şey yoktur) diyen, Hallac-ı Mansur. 'Subhani mâ'azama şâ'ni' (kendimi noksan sıfatlardan tenzih ederim. Benim şanım ne yücedir) diyen, Beyazid-i Bistami... (Benim şu iğreti kalıbımın içinde Allah'tan başka kimse yoktur) diyen Cüneyd-i Bağdadî (11) hep İbni Arabi gibi, vahdet-i vücud denen küfrü teyid etmişlerdir.

Bu sebeple hiçbir sofi'nin, vahdet-i vücud'u reddetmesi veya vahdet-i vücud olmadan da tasavvufun var olabileceğini iddia etmesi mümkün değildir. Zaten bu dinin şarileri olarak kendilerini gören yukarıda adını saydığımız zevat 'Bizden sonra hiç kimse, bizim yolumuzun dışına çıkamaz' diyerek, farklı yol ve yorumların önünü kapatmışlardır.

Bu sebeple, sıkıştıklarında, 'efendim, biz öyle anlamıyoruz... Biz tasavvuf derken şunu anlıyoruz... Biz onlara katılmıyoruz... gibi indî ve kaçamak ifadeler geçerli olmamalıdır. Zira her din, felsefe, ideoloji en sahih biçimde kendi kurucu ve koyucularından ve onların kitaplarından öğrenilir. Ve ilkeler, kurallar, tanımlar hep bu kitaplarla yapılır. Tasavvuf da mucitleri tarafından kurumlaştırılmış, kayda bağlanmış ve kitaplaştırılmıştır. Dolayısıyla bir sofi'nin sıkıştığında, Vahdet-i vücud'u biz de kabul etmiyoruz... Rabıtayı, istimdadı, gaybden haber verildiğini, şeyhler'in vahiyle kitap yazdıklarını biz de İslâmi bulmuyoruz, demeye hakları yoktur. Bunlar alınırsa tasavvuftan geriye birşey kalmaz. Nerde kaldı ki takiye'yi meşru gören sofilerin bu sözlerindeki samimiyete inanmak da zordur. Her sofi, eğer çok acemi, çok yeni değilse vahdet-i vücud'u benimsemek zorundadır.

Bu çarpık akide, mürid'e ürkütülmeden, uzun sürede azar-azar ve gizlenerek zerk edilir. Bu süreci temin edebilmek için de son derece şeytani ve sinsi bir yöntem uygulanır. Evvela 'şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır'(12) denerek, bir şeyh'e bağlanmadan kurtulmanın mümkün olmadığı telkin edilir. Bir şeyh edinme mecburiyetine inandırılan mürid, bu defa da, 'bir ölünün gassal'a teslim olması gibi, müridin şeyhine teslim olması'(13) gerektiğine inandırılır. Bundan sonra da, müridin şeyh karşısında, bütün insanî onur ve haysiyetinden vazgeçmesi demek olan, şeyh-mürid ilişkilerindeki adap, talim ettirilerek tarikat adabı şöylece öğütlenir:

'Mürid şeyhe tazim göstermeli, açık ve gizli durumlarda onu büyük tanımalıdır.'

'Maksud'un ancak onun eliyle gerçekleşeceğine inanmalıdır.'
'İşlediğinin zahiri haram da olsa, şeyhi'nin yaptığına itiraz etmemeli, 'Niçin böyle yaptın' dememelidir. Çünkü şeyhine 'niçin' diyen kişi asla felah bulamaz.'

'Zahiren şeyhden kötü bir durum sadır olabilir, fakat batini itibariyle o durum güzeldir.'

Ahmet Dede'nin, Celaleddin Rumi hakkındaki şu sözü de şeyhin mürid üzerindeki yetki ve tasarrufunu ortaya koyması bakımından ilginçtir: 'Bugün cennete girmek onun rızasına, cehenneme girmek de onun gazabına bağlıdır’ (İ. Sarmış Tas. ve İslâm Sh. 92) .

'Gerçek müridin alametlerinden biri de, şeyhi kendisine 'Şu fırına gir' dese girmesidir.'

'Bir adam Beyazıd'ın müridlerinden birine: Şeyhin mi büyük Ebu Hanife mi diye sordu. Mürid: şeyhim, dedi. Sonra Ebu Bekir mi büyük senin şeyhin mi? diye sordu, yine Şeyhim dedi. O birer birer bütün sahabeyi saydıktan sonra Muhammed mi büyük şeyhin mi? dedi. Yine Şeyhim büyüktür dedi. En sonunda Tanrı mı büyük senin şeyhin mi? diye sordu. Ben tanrıyı şeyhimde gördüm, şeyhimden başka birşey tanımam.' dedi. Başka bir müride de Tanrı mı büyük şeyhin mi? diye sordular. O da 'bu iki büyük arasında hiçbir fark yoktur' dedi. Yine müridlerden bir diğeri de: 'Bu iki büyükten daha büyük biri lazım ki bu farkı ortaya koysun' demiştir'(14)

Bu gibi şeytanı söz ve telkinlerle eli-kolu bağlanan mürid'e vahdet-i vücud herzesini yutturmaktan daha kolay ne olabilir?

VAHDET-İ VÜCUD KÜFÜR MÜ?

Yukarıda örneklerini verdiğimiz ifadelerden açıkça anlaşılmalıdır ki; vahdet-i vücud inancına sahip sofilerce, var olan herşey, Allah'ın bir parçasıdır, O'nun zahiri görüntüsüdür ve hatta ta kendisidir. Sözde zikir meclislerinin vazgeçilmez nakaratı 'la mevcuda illallah' sözü bunun en açık ifadesidir.

Bu söz Kur'an'ı yalanlayan bir sözdür. Kur'an, 'O gökleri ve yeri yoktan yaratandır... O'nun benzeri hiçbirşey yoktur' 42/11 diyerek, kendisinin yaratan ve kendi dışındaki herşeyin yaratılmış olduğunu, üstelik bunların hiçbirinin kendisine benzer olmadığını belirtir. Esasen Kur'an'ın temel mesajı Hâlîk ile mahlukun vasıf ve ilişkilerini, duyurmak ve belirlemek değil midir?

Vahdet-i vücud, kendi parçalarından bir kısmını lanetleyen, cehennemde yakarak cezalandıran, hakaret eden bir ilah anlayışı getirir (52/24, 4/52, 118, 111/1-5, 74/19-26) .

Vahdet-i vücud, gayta'tan şeytan'a, lağım faresinden -Ebu-Leheb'e, solucan'dan-Firavn'a, bir fahişeden-homoseksüele kadar herşeyin İlah olduğunu iddia etmektir.

Mevlâna ve Şems arasında geçtiği söylenen hadisede de görüldüğü gibi, Vahdet-i vücud, kadın kılığına giren Tanrı ile seviştiğini iddia etmektir. Ne gariptir ki; Allah'a söverek nara atan sarhoş bir sokak serserisini, öldürmeye-dövmeye kalkan sofî, Şems ile Mevlana arasında geçtiği söylenen şu hadiseyi kutsar veya sessiz kalır:

'Mevlana Şemsin yanına girdi. Şems şahane bir çadırda oturmuş Kimya Hatun ile oynaşıyordu. Mevlana dışarı çıktı. Bu karı koca oynaşmalarına mani olmamak için medresede aşağı yukarı dolaştı. Sonra Şems (Mevlâna'ya) içeri gel diye seslendi. Mevlana içeri girdiğinde Şems'ten başkasını görmedi. Kimya nereye gitti? dedi. Şems 'Yüce Tanrı beni o kadar severki, istediğim şekilde yanıma gelir. Şu anda da Kimya Hatun şeklinde geldi' buyurdu. (15)

Şeyhül Ekber(!) İbni Arabi de 'Allah'ın kadında müşahade edilmesi en büyük ve en mükemmeldir.' demiştir.

İmam Rabbani'nin Mektubatında, 'Allah Teala'nın ismi zahiri o kadar çok tecelli ettiki, herşeyde ayrı ayrı göründü, hatta kadın şeklinde, onların organları halinde ayrı ayrı zahir oldu'(16) .

Vahdet-i vücud; Allah'tan başka herşeye tapmayı meşru gören, hatta emreden bir dindir.

Şebusteri'nin şu sözlerine bakın: 'Bu makamda put, aşk ve birlik mazharıdır... Onun için birlik, puta tapmanın ta kendisidir... Bütün var olan şeyler varlığın mazharları ve tecelli yerleridir. Onlardan biri de puttur. Mutlak varlık nerede varsa, ne ile zuhur etmişse o şey hayırdan ibarettir... Müslüman puta tapmak nedir bilseydi, dinin puta tapmaktan ibaret olduğunu anlardı...'

Bu konuda Abdulkerim el-Cîlî şöyle diyor: 'Zatı itibariyle yüce olan Hakk'ın açığa çıktığı her varlığa tapmak gerekir'(17) .

Beyazid-i Bistamî de: Allah'tan Allah'a çıktım. Nihayet ben de 'Ey ben sen olan' diye seslendi...
Çadırımı arşın yanına kurdum... Allah'ım! Senin bana itaatin, benim sana itaatimden daha büyüktür... Allah'a yemin ederim ki, sancağım Muhammed'in sancağından daha büyüktür. Nurdan olan sancağımın altında cinler, insanlar ve peygamberler bulunmaktadır.... Beni bir defa görmen, Rabbini bin defa görmenden daha hayırlıdır... Öyle bir denize daldım ki, peygamberler onun sahilinde kalmıştır'(18) diyerek, Allah'tan itaat bekleyen, Allah'tan daha hayırlı ve yüce olduğunu ifade eden şizofrenler'in dinidir tasavvuf.

(Zavallı Evrenosoğlu, herkesin ilahlık iddiasında bulunduğu bir mekânda büyük bir tevazu göstererek peygamberliğe razı olmuş, çok mu?)

Şimdi soruyorum; hangi akıl hâlâ bu sözlerin teviline yeltenebilir? hangi insaf sahibi; bu sözlerin teşbih olduğunu iddia edebilir? Hangi iman sahibi; bu sözlerin küfür olmadığını söyleyebilir?

Bu sözlerin gizli ve ince bir mânası vardır, bu yüzden batinî anlamları önemlidir.' diyerek savunanlara, muhterem Bahaeddin Bilhan Hoca şöyle derdi (25 yıl önce) : 'Birisi kalkıp anamıza, hanımınıza sövse; sonra da sizi yatıştırmak için; 'aman efendim yanlış anladınız. Bu sözlerin batinî mânâsı, -anneniz nasıl, hanımınız afiyettedir inşaallah... Annenizin ellerinden öpüyor, hanımınıza hürmetlerimi sunuyorum..- demektir.-' dese ikna olur musunuz? Diye sorardı. Bunların sözlerinin hangi birini tevil edeceksiniz, hangi birini teşbih sayacaksınız ki? '

Bu saçmalıkları savunmakta güçlük çeken sofî takımı, bu defa da 'bu sözler şathiyyattır... Sekir halinde söylenmiş sözlerdir.' bu yüzden sahipleri mazurdur.' diyorlar. İyi de bu adamlar hiç mi ayık gezmemiş, kitapları sarhoş sözleriyle dolu. Hem bunlar sarhoş da, size ne oluyor? Sarhoşları savunmak size mi kaldı?

Evet, eğer bu sözler küfür değilse, küfür ve şirk denebilecek birtek söz ve davranış bulmak mümkün değildir. Bunlar küfür değilse küfür ne? Ben Allah'ım diyen, beni görmen Rabbini görmenden bin kere daha hayırlıdır' diyen, 'Kadın kılığına giren Tanrı'yla sevişiyorum' diyen biri küfretmiyor da ne halt ediyor?

Anlaşılması güç bir durum da, müslüman entellektüellerin büyük bir bölümünde sufizm'in izlerine rastlanıyor olmasıdır. Dünya işleri olarak özetlenebilecek işlerde, son derece yetkin ve etkin oldukları halde, ne hikmetse, din işlerinde çoğu kez kendilerine, ümmi ve pek de akıllı olmayan bir Ruhban edinmekteler. Bu izahı zor bir çelişkidir. Okur-yazar ve sanatçı kesimin, ümmi ve az düşünen kişileri mürşit edinmeleri ya dinlerine, dünyaları kadar önem vermediklerinin ya da din ve dünya işlerinin sosyal alanda bile ayrılmazlığını iddia etmelerine rağmen, bireylerin bile laik olabileceği düşüncesinden mi kaynaklanmaktadır?

Yoksa Aydın Müslümanlar'ın (!) büyük bir kesiminde izlerine rastlanan tasavvufî temayül bir fantezi düşkünlüğü veya sahte bir tevazuun eseri mi sayılmalıdır?

DİPNOTLAR:
1- E. Özkan, Tasavvuf ve İslâm, Sh. 95-353 (Şeyhden izinsiz, Kur'an'ı Kerim okumamalıdır. Kur'an'ın manasını gözüyle mülahaza etmemelidir... Kur'an'ın manasını bile düşünmekten sakınmalıdır. (Müzekkin-Nufus Sh. 518-5191.)
2- İ. Sarmış, Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm, Sh. 37
3- A.g.e. Sh. 34.
4- N. Kazançakis Allah'ın Fukarası (Roman) Bir hıristiyan dervişin hayat hikayesi olan kitap, bir sofi'nin yaşayışıyla tamamen örtüşüyor.
5- Prof. Dr. C. Sunar Tasavvuf Felsefesi ve Gerçek Felsefe.
6- E. Özkan, Tas. ve İslâm Sh. 2
7- İ. Sarmış, Tas. ve İslâm Sh. 45
8- A.g.e. Sh. 115-119-120
9- İktibas Der., Sayı: 104-Sh. 26
10- İ. Sarmış, A.g.e. Sh. 118
11 - Ömer Ziyauddin Dağıstani, Fetvalar - Sh. 79.
12- Beyazıd-i Bistamiye atf. İ. Sarmış, Tas. ve İslâm-Sh. 175.
13- E. Özkan, Tas. ve İslam - Sh. 85
14- İ. Sarmış, A.g.e. Sh. 177.
15- Ahmet Eflaki. Menakibul Arifin - 11/56/57. Haksöz Dergisi, Nisan 93
16- İmam Rabbani, Mektubat Terc. 1. Mektup
17- Haksöz Dergisi, Nisan 93.
18- Feridun Atlar, Tezkiretül Evliya 1/160.
http://forum.antoloji.com/tartisma/tartisma.asp?forum=15601& amp;page=21&mesaj=0&aragun=&ara =
Yukarı dön Göster Deli Laz's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Deli Laz
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats