HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Tasavvuf -Din Felsefe- Bilim Kurgu
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Tasavvuf -Din Felsefe- Bilim Kurgu
Konu Konu: TASAVVUF: BİR AYRI DİN Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Münzevi
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 05 ekim 2006
Yer: Iran
Gönderilenler: 29
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Münzevi

TASAVVUF: BİR AYRI DİN

 

ERCÜMEND ÖZKAN

 

Arapça suf, yunanca sophia (hikmet) veya Ashabı Soffaya izafeten verildiği söylenen bu isim aslını nereden alırsa alsın, çıktığından, kullanılmaya başlanıldığından bu yana bilhassa Müslümanlıkta önem kazanmış, yayılmış ve nerede ise asıl İslam veya İslam’ın aslı sayılagelmistir. Araştırmacılar tasavvufun en erken hicri ikinci asırda çıktığını söylüyorlarsa da, daha sonra yapılan araştırmalar bu sanının yanlışlığını ortaya çıkarmış, başlangıcının miladi sekizinci yüzyıl sonu ve dokuzuncu yüzyıl başları olduğunu ortaya koymuşlardır. 

 

Tasavvufun her ne kadar başlangıcını Peygamber'in şahsına, onun en yakın arkadaşlarından Ebu Bekir ve Ali’ye ve daha sonra başkalarına dayamak isterlerse de gerek Kur'an'ı ahlak edinen Peygamber'de, gerekse kendilerini ona benzetmeye çalışan arkadaşlarında ve tabii en temelde Kur'an'da tasavvufla ilgili açık ve anlaşılır motiflere rastlamak mümkün değildir. Her ne kadar peygamberin bazı arkadaşlarında tasavvufu çağrıştıracak bazı temayüller görülmüşse de buna muttali olan Peygamberin bu yönelişleri hemen önlemeye çalışması da göstermektedir ki sufiliğin İslamla alakası bulunmamaktadır.

 

Hatırlayacağınız gibi Peygamber'in arkadaşlarından bazılarının günlerce belki aylarca kimseden habersiz ve kendi kendilerine mütemadiyen akşama kadar oruç tuttukları ve sabaha kadar da nafile namaz kıldıkları, hanımları tarafından kendisine aktarılınca Peygamber'in: "Size ne oluyor? Ben size gönderilmiş Allah’ın elçisi değil miyim? Ben oruç da tutuyorum, yemek de yiyorum. Namaz da kılıyorum, hanımlarımla da yatıyorum" dediğini kaynaklar aktarıyor. Bize gelen rivayetlerde böyle davranan sahabeden bazılarının, bu ibadetleri süresince hanımlarıyla da temasta bulunmadıklarından Peygamber, bu hanımların şikayetleri vesilesi ile haberdar olmuştur. Cevabi sözlerinden de rahatlıkla anlaşılmaktadır durumun böyle olduğu.  İslam "La ilahe illallah" (Allah'tan başka ilah yoktur)  esasını getirmiş ve insanlar arasında bunu yerleştirmeyi hedef almıştır.

 

Tasavvuf ise bu esasla bağdaşması mümkün olmayan "La mevcude illallah" (Allah'tan başka mevcud yoktur) akidesinin sahibi olmuştur. Ki bunun meşhur adı "VAHDETI VÜCUD" (Vücud Birliğidir)  Allah Kur'an'da: "Allah, yarattıklarından hiçbirine benzemez." (42/11) buyurduğu halde, tasavvuf, yaratılanların tümünün Allah’ın benzeri olduğu inancındadır.

 

Bu kanaatte oluşu nedeni ile de tasavvufun meşhur isimlerinden ve ona şeklini verenlerden Muhyiddin-i Arabi Füsüsu-l Hikeminde: "Hakikat budur ki Halik, Mahluk, Halik'tir. Bunların hepsi tek bir varlıktandır. Hayır, belki O, tek varlıktır. Ve yine O, çokluk halinde olan varlıktır" (s. 78-79) diyor. Ve aynı akidenin bir tezahürü olarak devamla kitabında: "şu halde Firavnun iddia ettiği "Ben sizin yüce Rabbinizim sözü gerçekleşti. Çünkü her ne kadar o iktidar Hakk'ın aynı ise de Firavnun suretinde tecelli etmiştir." diye sürdürmektedir inançlarını açıklamayı. 

 

Bu açıklamaları sürdürmek ve çoğaltmak kolay ve mümkündür. Yalnızca akide konusunda vermeye çalıştığımız bu görüşler İslam’ın ayrı bir din, tasavvufun ayrı bir din olduğunu akidelerinin benzemezliği bakımından ortaya koymaktadır.  Konuya mukayeseli olarak bakıldığında görülmektedir ki gerçekten İslam bir ayrı din, tasavvuf da bir ayrı dindirler.  Birinci olarak bu ayrı dinlerin akideleri birbirine hiç benzememekte, biri diğerinin aynısı olarak değil, ayrısı olarak görünmektedir. İslam akidesinde Allah; varlığı ezeli ve ebedi olan, eşi, ortağı ve benzeri bulunmayan Yaratıcıdır. Kendisi var iken, başka hiçbir şey yok idi: Ve Allah, yarattıklarından hiçbirine benzememektedir. Tasavvufta ise Allah ve yarattıklarının tümü bir varlıktır. Vücud Birliği (Vahdeti Vücud) Yaratanla yaratılanın aynı olduğu görüşüdür.

 

İslam akidesi ile taban tabana zıt olan bu görüşü akide edinen tasavvuf, saliklerini (bağlılarını) İslam’dan uzaklaştırmıştır. Esas sapma da bu akide sapmasından kaynaklanmaktadır. İslam dininde kainat yoktan yaratılmıştır; gelip geçicidir. Yalnız onu yaratan, yoktan var eden Allah kalıcıdır. Kainat ile Allah arasında öz bakımından ayrılık vardır. Tasavvuf bu görüşü benimsemez.

 

Tasavvufa göre kalıcı (ezeli ve ebedi) olan Allah tarafından yaratılmış ne varsa onunla eş niteliktedir. Çünkü yaratılan, yaratanın bütün özelliklerini yansıtır. Yaratılan, yaratanın görüş alanına çıkmasından başka bir şey olmadığı için, ikisi arasında öz ayrılığı yoktur. Öyleyse yaratılanla, yaratan eş varlık düzeyindedir, birbirinin iki ayrı görünüş türüdür. Yaratılan kainat, yaratan Allah'ta vardır (vahdeti vücud). Yaratılma olayı Allah’ın özünden gelen, dışa vuran bir fışkırmadır; yoktan var ediş değildir. 

 

Vahdeti Vücud anlayışı, Anadolu’da gelişen ilk çağ felsefesinin temel ilkelerinden birisidir. Tanrı ile kainat arasında birlik olduğunu ilk ileri sürenler Herakleites ile Parmenides'tir. Bu görüşü daha sonraki çağlarda Yunan filozofu Eflatun yeniden ele alarak geliştirdi; ondan sonra gelen ve Eflatun'un izinden yürüyen Platines de ayrı bir açıdan yorumladı. İslam dininin doğuşundan sonra özellikle ilk çağ felsefesine bağlı kalan filozoflar ve mutasavvıflar bu görüşün etkisi altında kalarak onu İslam dini ilkeleriyle bağdaştırmaya çalıştılar. Bu bağdaştırmayı yaparken eski İran ve Hint kültüründen, özellikle dini inançlarından yararlandılar.

 

Bunlar arasında, Mansur, Senai, Zunnün-u Mısri, Şeyh Attar, Şebüsteri, Celaleddini Rumi, Muhyiddini Arabi, Nesimi gibi filozof ve şairler başta gelir. Özellikle Muhyiddini Arabi bütün düşüncelerini Varlık Birliği (Vahdeti Vücud)  üzerinde toplayarak bu görüşlere bir düzenlilik kazandırdı.  Vahdeti Vücud anlayışının en çok tutunduğu ve yayıldığı yer İran’dır. Gerek nitelikleri, gerekse ihtiva ettiği düşünceler bakımından Vahdeti Vücud anlayışı İslam’ın şeriat ilkelerine karşıttır, onlarla bağdaşamaz. Çünkü İslam dininin temel ilkesi kainatın yoktan, Allah tarafından yaratıldığı inancına dayanır. Kainat ile Allah (Yaratılanla, Yaratan) arasında öz (zat) değil, görünüş bakımından bile en küçük bir benzerlik, yakınlık yoktur.

 

Kur'an’a göre, Allah, insanın düşüncesinin, aklının sınırlarını aşan bir yüce varlıktır; O, insanın düşünebildiklerinin hiçbirine benzemez, eşi ve benzeri yoktur. Bu bakımdan Allah ile Kainatı, bir sayan Vahdeti Vücud anlayışını reddeder.  Bugün hemen bütün Müslümanlar arasında derece derece var olan Vahdeti Vücud anlayışı tasavvufun vaktiyle İran’da tutunmakla kalmadığını, bugün Müslümanların ezici çoğunluğunu oluşturan İslam’a sonradan giren ve ana dili arabça olmayan müslüman topluluklar arasında yayıldığını göstermektedir. 

 

Başlangıcı itibariyle ilk yıllarını takiben diğer din salikleriyle karşılaşan ve onların müslüman olmalarıyla da girdikleri İslam’a getirdikleri eski dinlerinin kalıntılarının oluşturduğu tasavvuf zamanla dallanıp budaklanmış ve yayılmıştır. Kaynakların belirttiğine göre Müslümanların tarihinde ilk tekkenin açılışı söyle olmuştur: Suriye'nin Ürdün'e yakın bölgelerinde daha yoğun bir Hıristiyan kitle ile bir arada yaşayan Müslümanların bazılarının komşusu Hıristiyanlardan: "Sizin dininizde daha dindar olmak için ne yapılır" sorusuna aldıkları "Kendini dine adayan kişi bir lokma bir hırka ile bir manastıra kapanır ve orada kendini Allah'a adar" cevabı, soru sahiplerine ilk tekkeyi açmak (kurmak) için yol gösterici olmuştur. 

 

Peygamber "Kitab nedir, iman nedir bilmezken" (42/52) çeşitli yerlere gittiği gibi mağaralara da gidiyor ve yalnız kalarak düşünüyordu. Lakin kendisine Rabbi Allah tarafından "Ne yapacağını bilmez iken bulunup doğru yol gösterildikten" (93/7) sonra ömründe (hicreti sırasında yalnızca düşmanlardan gizlenmek için saklanması hariç) hiç mağaraya yani inzivaya, yalnızlığa çekilmezken ve takvayı insanların arasında yaşayarak, hayatının vasfı haline getirmeye çalışırken tasavvuf ehli bunun tam tersini ahlak edinmişlerdir. 

 

İnziva; bir köşeye çekilme ve çekilip hiçbir işe karışmama, dünya işlerinden vazgeçme manasındadır. İslam’da ise insan için en olmadık şey, olmayacak şey inzivadır. Hem şahsı açısından, hem aile efradı açısından, hem konu komşusu ve akrabaları açısından, hem de toplum açısından bir Müslüman’ın hiçbir sebeple kendini tecrid etmesi düşünülemez. Hele kendisine tebliğ görevi yüklenmiş biri olarak Müslüman’ın böylesi bir dünyadan el etek çekmesi üzerindeki farzları yerine getirmekten vazgeçmesi demektir ki hiç bir surette böylesi bir işe yol bulabilmesi mümkün değildir Müslüman olarak.

 

İslam’da sevap böyle dünyadan el etek çekerek değil, insanların içinde, toplum halinde yaşayarak ve normal bir hayat sürdürerek Allah’ı razı etmekle kazanılır. İslam böylesi bir davranışa, kişinin kendini toplumdan soyutlamasına izin vermediği gibi, kendi kendine böylesi bir izni almış gibi davrananı da cezalandırır. Zira bu kişi nefsini, Allah’ın emrettiği şeylerden uzak tutmaktadır. Bu sebebledir ki Peygamberin gününde inzivaya çekilen yoktur. Bu husustaki haberler de uydurmadır. 

 

Riyazete gelince; nefsi kırma, dünya lezzetlerinden ve rahatından sakınma, kanaatle yaşama, perhize girme demektir. Bu suretle nefsini terbiye etmeye çalışma tasavvufun İslam’a soktuğu İslam dışı bir davranıştır. Zira Allah Kuran’da bir çok kere "Yiyiniz, içiniz!..." buyurmaktadır. Olduğu halde yememek, içmemek açıkça nefse eza vermektir ki İslam’da nefse eza vermek de zulüm olarak tanımlanmıştır. Zulmün her türlüsü de haram kılınmıştır. Mesela oruç bir ay boyunca Müslümanlara, daha öncekilerde olduğu gibi farz kılınmış, lakin güneş battıktan sonra da yiyip, içmek de (yani dünya nimetlerinden yararlanmak da) gerekmektedir.

 

Oruç tutmak farz olduğu gibi iftar etmek de farz kılınmıştır. Tam gün oruç tutmak haramdır. Kişinin nefsini nasıl terbiye edeceğine de terbiyecisi edindiği Rabbi Allah karar vermekte, işi kişinin kendine bırakmamaktadır.  Halbuki riyazet; olduğu, bulunduğu halde kişinin nefsini terbiye edeceğim diye, var olan dünya nimetlerinden kendini mahrum bırakmasıdır. Bu mahrum bırakma o derecede uygulanmaktadır ki takva uğruna vücudlar halsiz ve takatsiz bırakılmaktadır.

 

Tüm bunların farklı kültürlerle temas neticesi onlarda bulunan stoacı ve hermesci düşüncelerden etkilenerek şekillendiğini yukarıda anlatmaya çalıştık.  Simdi İslam ve tasavvuf arasındaki karşılaştırmalara devam edelim. Yukarıda bu iki dinin akidelerini karşılaştırmış ve birbirinden ne denli uzak esasları akide edindiklerini göstermiştik. Şimdi başka hususlarda karşılaştırmalar yapalım.  İslam’da zahire (görünüşe) göre hüküm verilir. Zahir, insanlar arasındaki ilişkilerde esastır. Buna göre muhakeme olunurlar. Olaylar ve davranışlar buna göre değerlendirilir ve kabul veya reddedilir. Örneğin İslam’ın kerih gördüğü bir davranış göründüğünde bu reddedilir.

 

Maruf, münker açıktır. Maruf yapılması gereken şeyler iken, münker kaçınılması gereken şeylerdir.  Tasavvufta ise asıl olan zahir değil, batındır. Batın; gizli, görünmeyen, bilinmeyen demektir. Buna göre görünmeyen, bilinmeyene göre hareket etmeyi esas almaktadırlar. Bu düşüncelerinin sonucu da görüntüde haram olan bir işi rahatlıkla yapabilmekte ve sonucunda "Bu görünen size öyle görünmektedir. Zahirde böyledir. Lakin batınında iş sizin bildiğiniz gibi değildir ve şöyle şöyledir" demektedirler.

 

Bu cümleden olarak birçoğunuzun bu ve benzerlerini hemen hatırlayıvereceği gibi mesela "mürid şeyhini, önünde rakı sofrası ve yanında fahişelerle bile görse kalbini bozmamalı ve bana görünen (zahir) böyle, kim bilir mübarek zat batında ne haldedir. Benim olayı böyle görmem bendendir demeli ve şeyhi hakkındaki kanaatinde hiçbir değişiklik yapmamalıdır. Hatta böyle gördükçe şeyhi hakkındaki imanı daha da artmalıdır." Bu ve benzeri düşüncelerin inançlaşması, zahiri ölçü edinmeyip, ne olduğu bilinmeyen, gizli olan batını ölçü edinmekten kaynaklanmaktadır. Durum böyle olunca da yeryüzü ifsad olmakta, bütün doğrular eğrilmekte, bütün eğriler rahatlıkla doğrulaşmaktadır. 

 

Bir diğer konuda yapacağımız mukayese de dikkatleri çekecektir. İslam da insan kullukta ilerledikçe sakındığı şeyler çoğalır, sakındığı şeyler çoğaldıkça kullukta ilerlerken, tasavvufta mertebe kat ettikçe mükellefiyetler azalmakta, hatta tümüyle kalkmaktadır. Akidevi bakımdan mübtedi bir mutasavvıf "Ben Hakk'ım" diyemezken, seyri sülukta ilerledikçe "Ben Allah’ım" diyebilmektedir. Bayezidi Bistami "Kendimi tesbih ederim. Benim sanım ne yücedir." derken, İbni Arabi "Yaratılan, yaratılmış olandır. Ben O ,ve O benim" diyebilmekte, buna paralel olarak da, Yunus "Bir ben vardır, bende, benden içeru..." diye sürdürmektedir. Ve giderek namazı, niyazı küçük gören, cenneti istiskal edip istemediğini söyleyen ve isteyenlere verilmesini söyleyerek "Bana seni, gerek Seni..." diyenler de bunlardır.

 

Ve yukarıdaki sözlerimizi doğrulayan tasavvufi tezahürlerdir. Akidevi açıdan işi o denli ileri götürürler ki "Hatta 'Füsüs ve Fütühati Mekkiyye' isimli eserlerin sahibi Muhyiddini Arabi "Hıristiyanlar tanrılığı sadece İsa ve annesine hasretmelerinde yanıldılar"'1' demektedir. Diğer yandan aynı düşünce Molla Cami'de "Bunlar abdal tabakasına girmeden önce nikahlanırlar... Fakat abdal tabakasına girdikten sonra o işi terk etmişlerdir. Artık ona bir daha dönemezler. Zevceleri ile sohbetten ve çocuklarından ayrılırlar. Bir daha zevceleri ve çocukları ile sohbet edemezler ki bu onların malumu olsun. Onlar sünnete riayet etmede, nikah hususunda mübalağa ederler.

 

Hatta öyle ki, bir yabancı kimse evlerine geldiği zaman, bir gün veya bir hafta kalsın ve o hanımı ile nikahlanarak onun hakkını versin isterlerdi. Daha sonra o adam o kadını bıraksın ve kadın da onun kim olduğunu bilmesin"'2'.  Tasavvufla ilgili ne kadar önem atfedilen eser var ise bunların tümünde yukarıda anlatmaya çalıştığımız hususlarla ilgili yüzlerce örnek bulmamız mümkündür'3'.  Akidesi, kabul ettiği ana ölçüleri, ana kavramları ile birbirinden gerçekten farklı iki din; İslam ve tasavvufun görünürdeki bazı benzerlikleri, kendini meselenin dışında tutanlar için aldatıcı olmakta, yanılmalarına sebeb olmaktadır. Biri, diğerinin yerine ikame edilmek istenilen şeylerin her şeyden çok birbirine benzemeye ihtiyaçları vardır.

 

Hiç değilse görünürde sağlanacak bu benzerlikler, düşünce seviyesi düşük olanları kolay kandırabilmektedir. Allah katında kabul görmeyecek nice sapık dinde de bazı doğruların bulunduğu bilinen bir husustur. Zira her şeyiyle sapık olanların tefriki kolay olması, tefriki güçleştiren unsurlara ihtiyaç duyulmamaktadır. Mesela bugün demokrasinin ve hatta laikliğin İslamlaştırılması, İslam’ın tümüyle reddedilemediğindendir. Madem ki bu başarılamamaktadır o takdirde demokratik İslam’dan ya da laik İslam’dan bahsetmek gündeme getirilmekte, demokratik ve laik kavramlar İslam’da yaşatılmaya çalışılmaktadır. Kaldı ki demokrasi de, laiklik de uzaktan yakından İslam’la ilgili olmayan şeylerdir.

 

Hiç bir surette birbirine yakınlığı bulunmayan bu kavramlar tamamıyla reddedilemeyen, insanların akıl ve kalplerinden çıkarılmayan İslam’a sokulmaya, orada yaşatılmaya çalışılmaktadır. Kadir olsa idiler mutlaka İslam’ı tümüyle, ismi dahil ortadan kaldırmayı ve yerine kendi dinlerini ikame etmeyi isterlerdi. İstemişlerdir de. Ama bunu başaramamışlar ve başaramayacaklardır ne laik ve demokrat emperyalistler ne de İslam dışı tasavvuf anlayışı bunu başaramayacaktır “onlar istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır”

 

İktibas Dergisi/Sayı: 141

(1) Bkz. iktibas Dergisi, 104. sayi, 26. Sayfa, 1. sütunda Şeyhülislam Mustafa Sabri'nin Vahdeti Vücud isimli makalesi. 

(2) Bkz. Nefahatül Üns; Molla Cami, Osmanlıcaya çeviren: Bedir Yayinevi, Yayıncısı: Mehmed Şevket Eygi, 1. baskı, 1971, İstanbul, Sayfa: 42. 

(3) 1. Nefahat’ül Üns: Molla Cami, Bedir Yayinevi, 1. baski, 1971, İstanbul.         & nbsp;           ;          &nb sp; 

                    &nbs p;        


 
Yukarı dön Göster Münzevi's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Münzevi
 
oncebilgigerek
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 17 eylul 2006
Gönderilenler: 78
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı oncebilgigerek

Selam

Münzevi alıntıladığın yazı gerçekten çok yararlı oldu.

Tasavuufun islam ya da gerçek islamın tasavvuf olduğu dinci toplumlarca empoze edilmeye çalışılıyor. Bu zihniyette insanlara aslında dinden soğutuyor; çünkü insanlarla konuştuğunuzda dini yaşamanın zor olduğu sabah, akşam namaz kılmanın gerektiği, çok farklı ritüellerin olduğu ve bu yapmanın imkansız olması nedeniyle  bu işlerle kafayı yormanın gereksizliğini size söylerler.Aslında dedikleri doğru bunları yapmak imkansız; ama farkında olmadıkları insanların bu söylenenlerin Allah'tan değil, sözde Allah sevgisinin peygamberden bile fazla yaşayan sufilerden kaynaklandığı. Zaten islamda tasavvuf anlayışı değildir: söz konusu olan tasavvuf kültüründe islam'ın etkisidir. Ercüment Bey'in dediği gibi islam ve tasavvuf ayrı dinlerdir. Tasavufa sadece islamın kişilerce değişmiş bir rüzgarı eklenmiştir o kadar. Yoksa tasavuuf ayrı bir felsefedir ki bu ne islamdır ne de Allah'ın emrettiği bir doğru.

Yukarı dön Göster oncebilgigerek's Profil Diğer Mesajlarını Ara: oncebilgigerek
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

 selam dostlar,

 Böyle bilimdışı yazıları niye yayınlıyorsunuz anlamıyorum.DeadOysa Semazen dostumuz bu tür konularda gayet bilimsel davranmakta olup    kültürel zenginliğimiz olan bu tarikatların(!)ayrı bir din gibi değerlendirilmesinden ciddi rahatsızlık duymaktadır.Confused 

   Lütfen eskilerin defterini dürmeden,Semazenimizi meşgul edip yeni safsatalarla uğraştırmayın.Adamcağız bunlara cevap yetiştirmekten doğru-dürüst uyku bile uyuyamamakta,şu an teyakkuz halinde klayyesini öttürmek için hazır kıta beklemektedir.Dead



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
safbilgi
Yasaklı
Yasaklı
Simge

Katılma Tarihi: 25 agustos 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 841
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı safbilgi

ÖNCEBİLGİGEREK YAZDI:

Selam

Münzevi alıntıladığın yazı gerçekten çok yararlı oldu.

Tasavuufun islam ya da gerçek islamın tasavvuf olduğu dinci toplumlarca empoze edilmeye çalışılıyor. Bu zihniyette insanlara aslında dinden soğutuyor; çünkü insanlarla konuştuğunuzda dini yaşamanın zor olduğu sabah, akşam namaz kılmanın gerektiği, çok farklı ritüellerin olduğu ve bu yapmanın imkansız olması nedeniyle  bu işlerle kafayı yormanın gereksizliğini size söylerler.Aslında dedikleri doğru bunları yapmak imkansız; ama farkında olmadıkları insanların bu söylenenlerin Allah'tan değil, sözde Allah sevgisinin peygamberden bile fazla yaşayan sufilerden kaynaklandığı. Zaten islamda tasavvuf anlayışı değildir: söz konusu olan tasavvuf kültüründe islam'ın etkisidir. Ercüment Bey'in dediği gibi islam ve tasavvuf ayrı dinlerdir. Tasavufa sadece islamın kişilerce değişmiş bir rüzgarı eklenmiştir o kadar. Yoksa tasavuuf ayrı bir felsefedir ki bu ne islamdır ne de Allah'ın emrettiği bir doğru

ALLAHIN BERİSİNDEN VELİLER EDİNMEYELİM,UMARIM TUM HANİFLER FARKINDADIR...???

TEK VELİMİZ ALLAH OLSUN ,

HİÇ BİR TARİHİ EVLİYA BİZİ KURTARMAZ TASAVVUF ŞİRKİNDEN ARINALIM....

MEVLANA,SAİD NURSİ,ABDULKADİR GEYLANİ..... ARTIK PUTLARI KIRIP HANİF OLALIM,TEK AFFEDILMEYECEK GUNAH ŞİRKE PRİM VERMEKTİR...

Yukarı dön Göster safbilgi's Profil Diğer Mesajlarını Ara: safbilgi
 
Semazen
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 ocak 2006
Gönderilenler: 679
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Semazen

Değerli Arkadaşlar,

Konuya katkısı olur ümidiyle aşağıdaki adreste geçen müzâkereyi dikkatinize sunuyorum...

http://63.231.71.139/forum_posts.asp?TID=1476&PN=1

N_S

Not: Sn. Adalet! Abdullah16'dan Adalet'e dönüştüğünüzde bazı şeylerin olumlu mânâda değişebileceğini ümit etmiştim.. Ancak, görüyorum ki bu dönüşüm espiri anlayışınızda ve mizah yeteneğinizde bir gelişme sağlamamış.. Aslında, sizden bu gelişmeyi beklemekle gâliba haksızlık ediyorum.. Çünkü, güleç yüzlü ve mizahtan hoşlanan bir insan olmakla beraber bendenizi C. Yılmaz da güldüremiyor... Kabahat bende mi yoksa C. Yılmaz'da mı diye çok düşünüyorum?! Ancak, kabahati bir türlü üstlenemiyorum.. Gâliba ayıp ediyorum.. :)

Yukarı dön Göster Semazen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Semazen
 
Eren84
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 11 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 69
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Eren84


Yaratılan ile Yaratanın birlik, bütünlük ve aynılığının mantıksal açıdan eksik/yanlış olan yanı nedir?

Yaratan ne zaman, nerede ve neden yaratmıştır? Neden yaratma ihtiyacında bulunmuştur? Yaratmadan yapamaz mıydı?

Varlık sonradan yaratıldı ise Yaratıcı yaratmadan önce (hiç bir şey yok iken) ne yapıyordu?

Yaratanın yaratılanla sınırı nerededir? Sınır varsa bu Yaratanı sınırlamaz mı, sınır yok ise zaten Yaratılan, Yaratanın kendisi/kendisinden değil midir?

Varlığın TEKliğini ve BİRliğini anlatan ve yaşayan gelmiş geçmiş büyük insanlar (Yunus Emre, Mevlâna, Geylani gibi) görmedikleri, yaşamadıkları hâlleri anlatıp sahtekarlık mı yapmışlardır, yoksa her biri şizofren mi idiler? Hepsi ortaklaşa anlaşmış gibi hep aynı sahtekarlığı mı yapmışlar? Size göre emevilerden bu yana Hanifliği yaşamış kim vardır? Örnek alınabilecek model kimdir?




__________________
Mecâzlar Hakikât sanılmış; Hakikât mecazlarda aranır olmuş!..
Yukarı dön Göster Eren84's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Eren84
 
safbilgi
Yasaklı
Yasaklı
Simge

Katılma Tarihi: 25 agustos 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 841
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı safbilgi

Varlığın TEKliğini ve BİRliğini anlatan ve yaşayan gelmiş geçmiş büyük insanlar (Yunus Emre, Mevlâna, Geylani gibi) görmedikleri, yaşamadıkları hâlleri anlatıp sahtekarlık mı yapmışlardır, yoksa her biri şizofren mi idiler? Hepsi ortaklaşa anlaşmış gibi hep aynı sahtekarlığı mı yapmışlar? Size göre emevilerden bu yana Hanifliği yaşamış kim vardır? Örnek alınabilecek model kimdir?

Selam Eren 84

Sana tavsıyem aradığın her cevap mevcut, siteyi araştırmalısın en basta tasavvuf felsefesının yanlışlığını,Mevlana ve Geylanının gerçek yuzunu görecek,Yunus Emrenın hatalarını farkedeceksın.Peygamberımız ve ilk halıfeler dönemi hadıssız ve evlıyasız şirksız dönemlerdır,Emevi ise peygamberımızın torunlarını katletmış bır luks saltanatı krallıktır,fırkalaşma yozlaşma ıhtılaf baslangıcıdır..

Neden model arıyorsun Kuran senın klavuz kıtabın artık aracı aramaya gerek varmı Allah sah damarından yakın,Kuran dının emrettiği gıbı mümin olmalı tasavvuf dının emri gıbı evlıya yada eren değil...

http://63.231.71.139/forum_posts.asp?TID=874&PN=1

 

http://63.231.71.139/forum_posts.asp?TID=1487&PN=1

 

http://63.231.71.139/forum_posts.asp?TID=1499&KW=geylani


 

Yukarı dön Göster safbilgi's Profil Diğer Mesajlarını Ara: safbilgi
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

 Eren84 yazdı:

 "Varlığın TEKliğini ve BİRliğini anlatan ve yaşayan gelmiş geçmiş büyük insanlar (Yunus Emre, Mevlâna, Geylani gibi) görmedikleri, yaşamadıkları hâlleri anlatıp sahtekarlık mı yapmışlardır, yoksa her biri şizofren mi idiler?

  Evet,hepsi sahtekar ve şizofren olup insanlara bal karıştırılmış zehir veren insanlardı.

  "Size göre emevilerden bu yana Hanifliği yaşamış kim vardır? örnek alabileceğimiz model kimdir?"

   Kurandaki örnekler ve özellikle resüller bize yeter.Bunların dışındakilerden kendisini örnek alacağımız başka şahıslar asla yoktur.

   Semazen yeter idi bu siteye Eren84 nerden çıktı?Dead

   Yoksa Semazen evrim geçirip erenler katınamı çıktı?Dead

 



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
Eren84
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 11 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 69
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Eren84

safbilgi Yazdı:
Selam Eren 84

Sana tavsıyem aradığın her cevap mevcut, siteyi araştırmalısın en basta tasavvuf felsefesının yanlışlığını, Mevlana ve Geylanının gerçek yuzunu görecek,Yunus Emrenın hatalarını farkedeceksın.

Selam SafBilgi, tavsiyen için teşekkür ederim. Sitede asılan yazıları her biri olmasa da okumuşluğum var.

Önceki mesajımda iletmiş olduğum soruların cevabını bulamadığımdan dolayı, daha doğrusu bugünün Müslümanlık ya da sizlerin Haniflik anlayışı bana doyurucu ve akılcı cevaplar veremediğinden sorularımı paylaşmış bulunmaktayım.

Alıntı:
Yaratılan ile Yaratanın birlik, bütünlük ve aynılığının mantıksal açıdan eksik/yanlış olan yanı nedir?

Yaratan ne zaman, nerede ve neden yaratmıştır? Neden yaratma ihtiyacında bulunmuştur? Yaratmadan yapamaz mıydı?

Varlık sonradan yaratıldı ise Yaratıcı yaratmadan önce (hiç bir şey yok iken) ne yapıyordu?

Yaratanın yaratılanla sınırı nerededir? Sınır varsa bu Yaratanı sınırlamaz mı, sınır yok ise zaten Yaratılan, Yaratanın kendisi/kendisinden değil midir?

Ben bu bir kaç sorunun cevaplarını sizin anlayışınıza göre merak ediyorum. Cevaplarınızı paylaşırsanız sevinirim.

Sizler sahip olduğunuz değer yargıları veya şartlanmışlıklarınızdan dolayı Tasavvufta (bir zâtın deyimiyle "kerhâne ve meyhânelere dönmüş tarikatlar" aklınıza gelmesin) anlatılanların yanlış olduğunu ve bahsi geçen zevâtın sahip oldukları BİLİNÇ MERTEBESİ dolayısıyla yaşadıkları hâlleri şizofrenik vak'a olarak nitelendirebilirsiniz, tıpkı atesitlerin gelmiş geçmiş bunca Nebi ve Resullerin benzer sahtekârlıklarda bulunan şizofrenik hastalar olduğuna inandıkları gibi. Ama aklıma ve gönlüme hitap eden cevapları siz ya da klasik müslümanlığın yaşayış tarzlarında ve anlattıklarında değil, Tasavvuf ehlinin anlattıklarından faydalanarak buldum diyebilirim. Sizlerin o kişilerin hata olarak nitelendirdiği cümleleri onların bulunduğu idrak seviyesi, konum itibariyle doğrudur. TEKliği müşahede etmek her insana nasip olmaz, nasibi olmayan da anlayamaz, anlayamadığından dolayı da HAYALİNDEKİNİ eleştirir.

Ben bir Mevlânâ'yı bir Yunus'u eleştiremem. Onların seviyesine gelmeden, onların neler yaşadıklarını, onların BİLİNÇ boyutunu bilmeden ve onların şuurlarına gelmeden onları anlayamam, eleştiremem. Onların düzeyinde olmadığımdan hayalimdekini eleştirmiş olurum ancak. Alt, üstü bilemez; ama ÜST kendisinden alt bilinçlerde, farkındalıklarda yaşayan her çeşit insanı bilir. Ve eserlerini sembolik, çok boyutlu (bir kaç anlamlı) olarak, her bilinç seviyesine HİTAP ederek ÖZlerinden gelerek yazar (Vahiy). O değerli zâtın eserlerini okuyan kişinin "Bilinç Seviyesi" ne ise o kadarını İDRAK edebilir, tıpkı Kur'anın her âyetinin kişinin şuur boyutunun artmasıyla farklı farklı anlamlarının kendisine açılması gibi. Kimi kabuğa, mecaza takılır, yuvarlanır gider; kimi de ÖZ'ü anlar, detaya takılmadan basamağını yükseltir, ARŞ'a ERer.

safbilgi Yazdı:
Peygamberımız ve ilk halıfeler dönemi hadıssız ve evlıyasız şirksız dönemlerdır

Tasavvuf, kişinin ÖZ'ünü bulup, şuursal arınma yoluyla kendini BİLip, ŞİRKten (Varlığı ÇİFT görmekten) kurtulma yoludur.

safbilgi Yazdı:
Neden model arıyorsun

Sorumu yanlış sordum aslında, düzeltiyorum. Yani belirttiğim zamandan sonra anlayışınızdaki Hanifliği size göre yaşamış kim var?

safbilgi Yazdı:
Kuran senın klavuz kıtabın artık aracı aramaya gerek varmı

Allah'a ulaştıracak her vesile benim kılavuzumdur. Kılavuz, yol gösterendir, amaç değil araçtır. O araç (Kur'an, Bilim vs.) TEK olan VARLIĞın bizlere şah damarımızdan daha yakın olduğunu İDRAK ettirecektir. İdrak eden, amaca erer; aracı terk eder, Zerrede Küllü görür, kendisi kılavuz oluverir.

safbilgi Yazdı:
Kuran dının emrettiği gıbı mümin olmalı tasavvuf dının emri gıbı evlıya yada eren değil...

Hanif yolda ilerleyecek bir kişi şekle, etikete değil, ÖZ'e bakmalıdır. Tasavvufta "evliya, eren" denir, Kur'an da aynı kişiye "Hanif Müslüman" denilir. Tasavvuf "fena fi Allah" der, Kur'an "secde" der. ÖZ aynı, kabuklar çeşit çeşit..

Sevgiyle kalın..



__________________
Mecâzlar Hakikât sanılmış; Hakikât mecazlarda aranır olmuş!..
Yukarı dön Göster Eren84's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Eren84
 
safbilgi
Yasaklı
Yasaklı
Simge

Katılma Tarihi: 25 agustos 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 841
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı safbilgi

Eren84 yazdı:

 "Varlığın TEKliğini ve BİRliğini anlatan ve yaşayan gelmiş geçmiş büyük insanlar (Yunus Emre, Mevlâna, Geylani gibi) görmedikleri, yaşamadıkları hâlleri anlatıp sahtekarlık mı yapmışlardır, yoksa her biri şizofren mi idiler?

  Evet,hepsi sahtekar ve şizofren olup insanlara bal karıştırılmış zehir veren insanlardı.

  "Size göre emevilerden bu yana Hanifliği yaşamış kim vardır? örnek alabileceğimiz model kimdir?"

   Kurandaki örnekler ve özellikle resüller bize yeter.Bunların dışındakilerden kendisini örnek alacağımız başka şahıslar asla yoktur.

   Semazen yeter idi bu siteye Eren84 nerden çıktı?Dead

 ADALET ARKADAŞ BİR HANİF OLARAK CEVAPLARI VERMİŞ.

EKLEMEK İSTEDİĞİM ŞU VAR Kİ

BU KİŞİLER ŞİZOFRENLIĞİN YANINDA YÜKSEK KİBİR ,TARIKAT LİDERLİĞİ SULTASI VE GUCUNDEN GELEN VE PEYGAMBER VEKİLLİĞİYLE HAKİMİYET ,ÜSTUNLUK,İMKANLARIN SINIRSIZLIĞI

ÖZELLIKLE CAHIL HALK ÜZERINDE YARI ILAHI KONUMUNUN SUNDUĞU MENFAATLERLE DINI SUİSTIMAL ETMİŞLERDİR,

UNUTMAYIN İSLAMDA HIRISTIYANLIK GIBI RUHBANLIK SINIFI YOKTUR,HERKES EŞİTTİR,KENDINI ÜSTÜN GÖREN MUCIZELERI OLDUĞUNU İDDA EDEN HER KİŞİ SADECE DİNİ KULLANAN KİBİRLE NEFSINE UYAN BİR ŞARLATANDIR...

DİYANET BİLE İMAM NIKAHI OLMADIĞINI AÇIKLARKEN İSLAM DININDE RUHBAN SINIFI YOKTUR DEDİ , HANİFDOSTLAR SİTESİNDE DİYANET KADAR BİLE AYDIN BAKILAMASI BENİ ÇOK ÜZÜYOR...

Maide Suresi 63 Ruhbanları ve hahamları onları, günah oluşturan sözlerinden, haram yemekten alıkoysalardı olmaz mıydı? Ne kötüdür onların sınaat/teknoloji olarak üretmekte oldukları.

Tevbe Suresi 31 Allah'ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de öyle. Oysa kendilerine, tek olan Allah'tan başkasına ibadet/kulluk etmemeleri emredilmişti. İlah yok o tek Allah'tan başka. Onların ortak koştuklarından arınmıştır O.

Tevbe Suresi 34

Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azap muştula.

 

Yukarı dön Göster safbilgi's Profil Diğer Mesajlarını Ara: safbilgi
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats