HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: öğrenmek için Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Selam Dolunay

Arapça'da noktalama işaretleri yok, malum. Virgül yada noktalı virgül yerine ne kullanılmaktadır? VE'lerin bir kısmını bu bilgi ışığında değerlendir ve Türkçe düşünme lütfen.

Hikmet kimilerine göre hadisler kimilerine göre ise tarikat bilgisi. Fakat Rabbimize göre kitabının içindekilerdir. Hikmet Kur'anın bir adıdır, bir sıfatıdır.

Ayetlere yeniden bakalım:

Elif, Lam, Ra; Bunlar hikmetli kitabın ayetleridir.

10 Yunus Suresi 1

And olsun hikmetli Kuran’a

36 Yasin Suresi 2

Şüphesiz o (Kuran ) bizim katımızda olan ana kitapta mevcuttur. Yüce ve hikmet doludur.

43 Zuhruf Suresi 4

Ayrıca İsra Suresinde 22. ayetten 38. ayete kadar Allah’ın haramları, emirleri belirtildikten sonra 39. ayette şöyle denmektedir.

Bunlar sana Rabbinin hikmet olarak vahyettikleridir.

17 İsra Suresi 39

İsra Suresi’nin 39. ayetine kadar bahsedilenler(yani Allah’ın hikmet olarak vahyettikleri) şunlardır: Allah’la beraber başka ilahlar edinmeyin(22. ayet), Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, ana babaya iyi davranın(23. ayet), Anne babaya nasıl davranılacağı(24. ayet), Rabbimizin iç dünyamızı bilmesi(25. ayet), Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını vermek, israf etmemek (26. ayet)...




__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
dolunay3000
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 26 mart 2007
Gönderilenler: 36
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dolunay3000

şimdi o zaman bunun tercümesi Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap;  hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.

en iyisi siz bu ayetlerin cevirisini yazın bana ondan sonra devam edelim.

Yukarı dön Göster dolunay3000's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dolunay3000
 
elmuh
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 07 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 435
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı elmuh

Selam Dolunay3000,

Hikmet kavramının ne anlama geldiğini bize yine Kuran söylemektedir:

İsra 39:Bunlar, Rabbinin sana, hikmetten vahyetmiş olduklarıdır. Allah'ın yanına başka tanrı koyma ki, kınanmış ve kovulmuş bir halde cehenneme atılmayasın.

Ayette Bunlar olarak tarif edilmiş olan hikmetten vahyedilmiş olanlar nelerdir. İsra 39 öncesindeki ayetlere bakarsak bunlardan örnekler verildiğini görüyoruz :

İsra 22: Allah'ın yanına başka bir ilah koyma ki, yapayalnız ve horlanmış olarak oturup kalmayasın.

İsra 23: Rabbin şöyle hükmetti: O'ndan başkasına kulluk/ibadet etmeyin, anaya-babaya çok iyi davranın: Onlardan birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara "Öf!" bile deme; onları azarlama, onlara tatlı-iltifatlı söz söyle.

İsra 24: İkisine de merhametten döşenerek kanad indir ve de ki: rabbım! İkisine de merhamet buyur, beni küçükken terbiye ettikleri gibi

İsra 26: Akrabaya hakkını ver. Çaresize, yolda kalana da. Fakat saçıp savurma.

İsra 27: Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleri olurlar. Ve şeytan, kendi Rabbine nankörlük etmiştir.

İsra 28: Eğer onlardan, Rabbinden ümit ettiğin bir rahmeti bekleme yüzünden yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak/tatlı bir söz söyle.

İsra 31: Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırıyoruz. Kuşkusuz, onları öldürmek büyük bir günahtır.

İsra 32: Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o iğrenç bir iştir; yol olarak da çok kötüdür.

İsra 33: Allah'ın saygıya layık kıldığı cana haklı bir sebep yokken kıymayın. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisine yetki/söz hakkı vermişizdir. Ama o da öldürmede sınır tanımazlık etmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.

İsra 34: Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.

İsra 35: Ölçtüğünüz zaman tam ve dürüst ölçün. Hilesiz teraziyle tartın. Bu, hem hayırlı hem de sonuç bakımından güzeldir.

İsra 36: Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.

İsra 37: Yeryüzünde kasılıp kabararak yürüme! Çünkü sen, yeri asla yırtamazsın, uzunlukça da dağlara ulaşamazsın.

İsra 38: Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbin katında çirkin görülmüştür.

İsra 39:Bunlar, Rabbinin sana, hikmetten vahyetmiş olduklarıdır. Allah'ın yanına başka tanrı koyma ki, kınanmış ve kovulmuş bir halde cehenneme atılmayasın.

Yukarıdaki ayetlere dikkatle bakacak olursak, bu ayetler Kuran'ın iyi ile kötüyü ayırdetme ölçüsü olarak ortaya koyduğu hükümlerdendir ve Kuran bu tür hikmetlerle doludur. Bu ayetlerden anladığımız kadarı ile tarif etmeye çalışır isek hikmet, iyi ile kötüyü ayırdetmemize yarayan hükümlerdir. Aşağıdaki ve Kurandaki diğer hikmetler ile ilgili ayetler üzerinde düşünürsek daha da iyi kavrayabileceğimize eminim.

Bakara 220: Allah, tüm onurların sahibi, tüm hikmetlerin sahibidir.

Yasin 2: Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur'an'a ki

Bakara 231: Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap'ı ve hikmeti hatırlayın.

Bakara 151: Nitekim size aranızdan bir resul göndermişiz; size ayetlerimizi okuyor, sizi temizleyip arıtıyor, size Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor, size, daha önce bilmediklerinizi belletiyor.

Selam ile,




__________________
O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.
Yukarı dön Göster elmuh's Profil Diğer Mesajlarını Ara: elmuh
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Selamün Aleyküm! Değerli Alperen Kardeşim!

Hikmet kavramı ile ilgili oluşacak soruları çözeceğine inandığım bir çalışmayı bilgilerinize sunmak istiyorum.

KUR’AN’DAKİ HİKMET SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI

 

  

Evrendeki her şey gibi konuşulan diller de bir dinamizm içindedir ve bu doğal yasa gereği zaman içinde dillerin değişime uğramaları kaçınılmazdır.

 

Meselâ bizim dilimiz Türkçe, elimize ulaşan yazıtlardaki hâlinden günümüze kadar, Türkçe konuşan insanların coğrafî dağılımları itibariyle de farklılıklar gösteren değişimlere uğramıştır.

 

Hatta ülkemizdeki değişimler, Türk Dil Kurumu tarafından sık sık yapılan sözlük güncellemeleri ve yazım kuralları değişiklikleri ile, deyim yerinde ise gözle görünür şekilde izlenebilmektedir.

 

Ne var ki, Türkçe gibi diğer dillerde de meydana gelen ve değişik faktörlerin etkisinde olan bu değişimler, her zaman faydalı yönde, yani “gelişme” niteliğinde olmamakta, zararlı yönde de sonuçlar doğurabilmektedir.

 

Kötü sonuç doğuran değişimlerin Müslümanlarca en önemli örneği, Arap dilindeki değişimlerdir. Çünkü bu değişimler, dikkate alınmadıkları takdirde, pek çok konuda Kur’an’ın yanlış anlaşılmasına yol açmaktadırlar.

 

Şöyle ki; Kur’an’da geçen yüzlerce sözcük bugün, Kur’an’ın indiği dönemdeki anlamlarından farklı anlamlarda kullanılmakta ve Kur’an’ı, sözcüklerin bugünkü lügatlardaki anlamlarını dikkate alarak anlamaya çalışanlar, bu değişimler yüzünden büyük yanlışlara düşmektedirler.

 

Yaptığımız tespitler gayet açık ve net göstermektedir ki, Kur’an’ın doğru anlaşılmasının önündeki en büyük engel, Kadim Arapça’nın (Kur’an’ın indiği dönem Arap dilinin) bilinmemesi ve sözcüklerin sonradan kazandığı anlamlarına itibar edilmesidir.

 

Bize göre Kur’an’ı doğru anlamak için; sözcüklerin vazı’ anlamlarını (ilk anlamlarını), Kur’an’ın indiği dönemdeki anlamlarını ve o günden bugüne kadar olan değişimlerini iyi bilmek gerekmektedir.

 

Fakat eldeki lügat ve deyimler sözlükleri, Kur’an’ın indiği döneme göre “geç dönem” derlemelerdir. Meselâ Ragıb (Ö: h. 503, m. 1109) el Müfredat ve İbn-i Menzur (ö: h. 711, m. 1311) Lisan ül Arab adlı eserlerinde, sözcüklerin kendi yaşadıkları dönemdeki anlamlarını ön plânda tutmuşlar, daha önceki dönemlerdeki anlamlarını ise “lütfen” vermişlerdir.

 

Bu durumda, Kur’an’daki sözcüklerin anlamlarını bu eserlerde öne çıkarılan anlamlar olarak kabul etmek bile, sözcüklerin Kur’an’ın inişinden 5 ilâ 7 asır sonraki anlamlarını kabul etmek demektir.

 

Oysa Kur’an’daki kavramlar, sözcüklerin Kur’an’ın inişinden 5 – 10 asır sonraki anlamları ile açıklanamazlar.

 

Zira Kur’an, indiği çağın insanlarının kullandığı dil ve sözcüklerle inmiştir ve bu çerçevede anlaşılması gerekir.

 

İşte bu yazımızın konusu, anlamlarının yanlış bilinmesinden dolayı Kur’an’ın doğru anlaşılmasına engel durumdaki yüzlerce sözcükten birisi olan HİKMET sözcüğüdür.

 

Sözcüğün aslı “  حكمةhıkmet” olup, “ı” harfi ile yazılması gerekirken, ilk yanlış sözcüğün yazılışında yapılmış ve sözcük, “alay etme, kınama, başa kakma, zorbalık” demek olan ve “i” harfi ile yazılan “ هكمةhikmet” ile karıştırılmıştır.

 

Bizim de yazımızda galat-ı meşhura uyarak “hikmet” şeklini kullanacağımız sözcük hakkındaki yanlışlıklar sadece yazılışta kalmamıştır.

 

Sözcüğün anlamında yapılan yanlışlıklar, dine bir sürü saçmalıkların girmesine, ciddî hataların oluşmasına sebep olmuştur.

 

Bu yanlış anlaşılmaların yol açtığı en vahim sonuç ise; yazımızın ilerleyen bölümlerinde görüleceği gibi, peygamberlere din üzerinde teşri (yasama, kanun koyma) yetkisi verilmek suretiyle işlenen şirktir.

 

İslâm Ansiklopedisi, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi gibi çağdaş eserler ve Süleyman Ateş, Yaşar Nuri Öztürk, Yusuf Kerimoğlu, gibi çağdaş yazarlar, “hikmet” sözcüğünün anlamı olarak sözcüğün kendi anlamına yönelmemişler, maalesef geçmiş zamanlarda birileri tarafından yazılmış kanaatleri “hikmet” diye ortaya koymuşlardır.

 

Zaman içerisinde, gerçek anlamıyla hiç alâkası olmayan bir çok anlam verilen “hikmet” sözcüğü için, sözlüklerde çokça gösterilen karşılıklar şunlardır:

 

“Adalet, ilim, hilm, nübüvvet, Kur’an, İncil, Allah’a itaat, dinde ince kavrayış, gereği ile amel, haşyet, anlayış, vera, ilim ve amelde isabet, akıl, sebep, illet, doğru söz, kâmil akıl, yüce bilgi, gizli sır, ne olduğu anlaşılmayan sebep, hakikat ve ancak Allah’ın bilebileceği şey”

 

“Hikmet” sözcüğü, İslâm düşünürleri tarafından “felsefe” sözcüğünün karşılığı olarak da kullanılmıştır: “… İslâm kaynaklarına göre felsefenin tanımı, hikmetin tanımından çok farklı değildir. … İslâm dünyasında “hakim” nitelemesine en çok değer görülenler bilgiye ve gerçeğe, düşünme yoluyla ulaşmaya çalışan felsefeciler ile benliğin arındırılması yoluyla ulaşmaya çalışan mutasavvıflardır…” (Ana Britannica, cilt: 15 s: 273, “hikmet” maddesi).

 

 

“Hikmet” sözcüğüne, bu felsefeciler, tasavvufçular ve tefsirciler marifetiyle verilen anlamlar ise 50’den fazladır:

1-     Sözde ve yapılan işte isabet, ilim ve fıkıh.

2-     İlim ve amel.

3-     Eşyanın manalarını bilmek ve anlamak.

4-     Allah’ın işini ve emrini akletmektir.

5-     Anlamak.

6-     Anlama kuvveti. İcat ve ilim demek olup, eşyanın hakikatlerini varlıkta bulundukları durumda beşeri güç ölçüsünde araştırmak.

7-     Eşyayı yeri ve mertebesine koymak.

8-     Doğru ve güzel fiillere sabır ve sebatla devam etmektir.

9-     Siyasette insanın gücünün yettiği kadar Allah’a uymak.

10- Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak.

11- Allah’ın emrini düşünüp tefekkür etmek ve O’na tâbi olmaktır.

12- İlletsiz işarettir. Yani üzerinde illet düşünülmeyen Hakk Tealâ’dan kayıtsız şartsız gelip, şek ve şüphe, zaaf ve fesat ihtimali bulunmayan, niçin ve neden diye araştırmaya ihtiyaç bırakmayan işarettir.

13- Bütün durumlara hakkı şahit tutmaktır.

14- Din ve dünyanın düzgünlüğüdür.

15- İlâhî bilgi ve sırlar ilmidir.

16- İlham gelmesi için sırrı soyutlamaktır.

17- Nübüvvettir (peygamberliktir).

18- Kur’an’ı, nasih ve mensuhunu, muhkem ve müteşabihini, başlangıç ve sonlarını, helal ve haramını  ve örneklerini bilmektir.

19- Kur’an’dır.

20- Bütün ilâhî kitapların içerdiği ve sunduğu bilgidir.

21- Allah korkusudur.

22- Kur’an’ı anlamaktır

23- Allah’ın dini konusunda Allah’tan korkmak, takva sahibi olmaktır.

24- Akıldır.

25- Dinde fakih olmak ve Allah’ın rahmet ve fazlından kalplere koymuş olduğu bir şeydir.

26- Korkudur.

27- Kitap ve sünnet bilgisi ile onların gereğince amel etmek ve her şeyi yerli yerine koymaktır.

28- İnsandaki sağduyu yahut doğru ile eğriyi birbirinden ayırma yeteneğidir.

29- İsabet, ilim, akıl ve fıkıhtır.

30- İlimle ilgili akıl gücünün tüm hâli olup, ifrat ve tefrit arasındaki dengeli, bilimsel aklî bir güçtür.

31- Mevzuun sebeplerini, hakikatini, beşer kudretinin erişebildiği kadar haddi zatında oldukları gibi aramak olan ilimdir.

32- Kendisinde bilgi olan kişinin bu bilgiyi, adaleti tezahür ettiren bir tarzda tatbik etmesini sağlayan tanrı vergisi bir bilgidir.

33- Mantıklı düşünmek gerçekleri araştırmak ve gerçek bilgidir.

34- Vahy nasıl peygamberlere verilen bir armağan ise hikmet de evliyaya verilen bir armağandır.

35- Sünnettir.

36- Zıddı hata olan kavramdır.

37- Fark ediş güçlerinin ortak adıdır.

38- Kesin delildir.

39- Güzel ahlâklar, güzel işler ve Kur’an’da yer alan hakikatlerdir.

40- Şuhûd ve imandır.

41- Kur’an’ın derinlik boyutudur.

42- Öyle bir anlayıştır ki yazılmaz. Ancak ehli tarafından hissedilir.

43- Teorik bilgisi ve faziletli davranış kalıplarıyla, insanın güç yetirebildiği ölçüde nefsini olgunlaştırdığı, nebi vasıtasıyla veya ilhamla aldığı emirlerin tümüdür.

44- Kitabın dış yüzü ile çelişmeyen iç yüzünün beyanıdır. Olaylara Allah’ın iradesini bize izhar ettiği yönde uyum sağlamaktır.

45- Evrenin sırlarını çözmek, ibadetlerin sırlarını kavramak, eşyanın hakikatini anlamak, baktığı yerde Allah’ın ayetlerini, tecellilerini, isimlerin cilvelerini görmek, bütün bu cilvelerden geçip ayetleri aşıp Allah’a ulaşmak, bunun yolunu keşfetmek, bu yolda dosdoğru yürümek, kâinat kitabıyla Kur’an kitabının ve bunların özü olan insan kitabının aynı olduğunu kavrayıp yürüyen kitap olmaktır.

46- Kendisiyle amel edilen dinî kuralların ve şeriatın maksadını, maslahatını, faydasını ve esrarını bilmektir. Bu da, Rasülüllah’ın davranışları, sireti, evinde, ashabı ile beraber, savaşta ve barışta, seferde ve ikamette, darlıkta ve bollukta; kapalı ve açık gelen Kur’an ayetlerinin hükümlerini, esrarını ve faydalarını ortaya çıkarıp, pratik davranış haline getiren sünnettir.

47- Kendisinden faydalanılan şer’î hükümlerdir ki, bu da geçmiş toplumların sonunun düşünerek ibret almak, dinin maslahatını ve şeriatın esrarını kavramak demektir.

48- Kur’an’ın nasihatlarıdır.

49- Anlama ve ilimdir.

50- Hükümlerin kaynağı, ilim, amel ve sözde yakinî bilgi ve kesinliktir

51- Sefehi engelleyen şeydir. Sefeh ise her kötü çirkin şeydir.

52- İnsanı uyaran, harekete geçiren, soylu davranışa çağıran ve kötü olan her şeyden alıkoyan şeydir.

53- Sebep-sonuç ilişkisinin doğru bir biçimde kurulması ve bunun tezahürleridir.

(Kaynaklar: Taberî, İbn-i Kesir, Ebu Su’d, Kurtub’i, Elmalılı, Said Havva, Mehmet Vehbi, Alusî, Cürcânî, Razî, Kınalızade, Kasimî, Koçyiğit, Cerrahoğlu, Mevdudî, Zeccac, Muhammed Esed, Maturidî, İbn Aşur, Merağî, İslâm Ansiklopedisi meb, İslâm Ansiklopedisi TDV,  İktibas 201, Bilal Tan; Kur’an’da Hikmet Kavramı, Pınar Yayınları vs.)

 

 

“Hikmet” sözcüğünün gerçek anlamı:

 

“ حكمةHikmet” sözcüğü, hemen tüm kitaplarda her nedense sözcük anlamı dışında oluşturulmuş kişisel yorumlarla anlaşılmaya gayret edilmiş olduğundan, doğru anlaşılamamış,  üstelik de yozlaştırılmıştır. Aslında “hikmet”in ne olduğunu anlamak için sözcük anlamını bilmek yeterlidir.

 

“Hikmet” sözcüğü, “ حكمhukm” sözcüğünün bir türevi olup, “Bina-i Nev’i; İsm -ün Nev’i” kalıbındadır. Bu kalıp kullanıldığı fiilin bütün anlamlarını temsil eden bir isim niteliğindedir. Bu kalıptaki bir çok sözcük Arapça’daki anlamlarıyla Türkçe’ye geçmiş ve yaygın olarak kullanılmaktadır.

 

Örnek olarak; “Bid’at, cinnet, fikret, fitne, firkat, gıybet, hizmet, hicret, illet, iffet, kıymet, kısmet, kisve, minnet, mihnet, ni’met,  rif’at, ric’at, sirkat, şirket, şiddet, zînet” sözcükleri bu kalıpta olan sözcüklerdir.

 

Diğer taraftan “hikmet”in türetildiği “hukm” sözcüğünden türetilmiş olan; “hâkim, hakem, hâkimiyet, hükümet, muhkem, tahkim, muhakeme, mahkeme, ihkam ve tahakküm” gibi bir çok sözcük de Türkçe’ye geçmiş ve Türkçeleşmiş olarak kullanılmaktadır.

 

“Hukm” sözcüğüne, sözcük ve terim anlamı olarak bugün elimizdeki Arapça sözlüklerde verilen karşılıklar şunlardır:

 

- Hükmetmek, yargılamak.

- İşi sağlama almak, sağlamlaştırmak.

- Yüzün ön kısmı, alın, şan, şeref.

- Çağırmak, mahkemeleşmek.

- Hakemlik etmek, tecrübeli uzman.

- Hikmet sahibi olmak, hakim olmak.

 

Allame İbn-i Menzur’un Lisan ül Arab adlı eserinde (2. cilt, s: 539-543, “Hukm” maddesi), “ حكمhakeme” sözcüğünün esas anlamının “ منعmenea (engel oldu)” demek olduğu yazmaktadır.

 

Bu durumda “hakeme” sözcüğünün mastarı olan “hukm” sözcüğü; “engel olmak” anlamına gelmektedir.

 

Araplar bu sözcüğü “insan veya hayvana mani olmak, onu kontrol altına almak” anlamında kullanmışlardır ve İslâm öncesi Arap şiirinde bunun yüzlerce örneği vardır.

 

Ayrıca hayvanların kontrolünü sağlayan “gem” denilen alete de Araplarca “ حكمةhakeme” denmiştir.

 

Kur’an döneminde ise bu sözcüğün anlamı biraz özelleşmiş ve sözcük; “zulüme ve fesada engel olmak” anlamında kullanılmıştır.

 

“Hakeme” sözcüğünden türetilen sözcükler de o dönemde özelleşmiş anlama uygun olarak, meselâ;

- hâkim; zulüme ve fesada engel olan kişi,

- mahkeme; zulüme ve fesada engel olunan yer,

- ihkam; zulüme ve fesada engel oldurma,

- muhkem; zulüme ve fesada engel edilmiş şey, anlamında kullanılmıştır.

 

Sözcüğün Kur’an’ın indiği dönemde, özelleşmiş bu anlamda kullanıldığına dair, peygamberimizin ağzından nakledilmiş meşhur bir hadis bile bulunmaktadır:

 “  حكّم اليتيم كما تحكّم ولدكHakkimül yetime kema tühakkimü veledeke (Kendi çocuğunu engellediğin gibi yetimi de engelle!

 

Yani kendi çocuğunun zulümüne, fesadına, kötü yetişmesine mani olduğun gibi yetime de mani ol, o da iyi yetişsin, kötü birisi olmasın.)”

 

“ حكمHukm” mastarının tüm türevleri bu anlam ile uyumludur ve Sarf ilmi kurallarına göre yüzlerce hatta binlerce sözcük türetilebilir.

 

Nitekim, “hukm” mastarının farklı türevleri Kur’an’da 210 yerde geçmektedir ve dikkatle incelendiği takdirde hepsinin de “zulüme ve fesada mani olma, engelleme” anlamında kullanıldığı açıkça görülmektedir.

 

“Hukm” mastarından türemiş olan “ حكمةhikmet” sözcüğü ise, yukarıda bahsettiğimiz gibi “Bina-i Nev’i; İsm-ün Nev’i” kalıbında olduğu için fiilin, yani “zulüme ve fesada engel olma”nın adı olmak durumundadır.

 

Öyleyse “hikmet”;  “zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş olan; kanun, düstur ve ilke…” demektir.

 

“Hikmet” sözcüğü, hepsi de gerçek, sözcük anlamıyla kullanılmış olarak Kur’an’da 19 ayette 20 kez geçmektedir.

 

Sözcük Kur’an’da ilk defa, 37. sırada Mekke’de inen Kamer suresinde yer almış ve bu ayetten sonraki ayetlerde geçen “hikmet” sözcüklerinin iyi anlaşılması için Rabbimiz bu ayette “hikmet”in ne olduğunu en güzel şekilde açıklamıştır.

 

 

“Hikmet” sözcüğünün geçtiği Kamer suresinin 5. ayeti şöyledir:

 

Kamer; 5: En üstün seviyede ve yeterli bir hikmet. Fakat uyarılar fayda vermiyor.

 

Ayetteki altı çizili bölüm, görüldüğü gibi bir cümle olmayıp, bir cümlenin parçasıdır. Bu durumda, sözcüğün ne anlama geldiğini anlayabilmek için, sözcüğün yer aldığı altı çizili bölümün, hangi cümlenin parçası olduğunu ve dolayısıyla sözcüğün öge olarak cümle içindeki konumunu tespit etmek gerekir.

 

Bilindiği gibi Kur’an’ın her ayeti mutlaka bir cümle değildir. Kur’an’da beş-altı ayetten oluşmuş cümleler vardır.

 

Meselâ beş ayetten oluşan Felâk ve altı ayetten oluşan Nass sureleri, birer cümleden ibaret sureler olarak, bu duruma en güzel ve herkesin bildiği bir örneği teşkil etmektedirler.

 

İşte burada da birden fazla ayetten oluşmuş cümlenin tespit edilmesi gerekmektedir.

 

Bu amaçla Kamer suresinin 5. ayetinin, 3. ve 4. ayetlerle birlikte değerlendirilmesi, aranan cümleyi ortay çıkarmaktadır:

 

Kamer; 3: Ve yalanladılar, hevalarına (nefislerinin arzularına, tutkularına) uydular. Halbuki her emir kararlaştırılmıştır.

 4: Ant olsun ki, onlara kendisinde alıkoyuculuk özelliği olan nice önemli haberler gelmiştir.

 5: En üstün seviyede ve yeterli bir  hikmet. Fakat uyarılar fayda vermiyor.

 

Burada dikkat edilmesi lâzım gelen bir husus da, 3. ayetteki “ امرemr” sözcüğünün, pek çok mealdeki gibi sözcüğün tali (ikincil) anlamı olan “iş” olarak değil, esas (birincil) anlamı olan “emir, buyruk” olarak çevrilmesi gerektiğidir.

 

5. ayetteki altı çizili ifadenin, hangi başka ifade ile birleşerek bir cümle oluşturduğu konusu, bir çok kişinin üzerinde durduğu bir konudur.

 

Örnek olarak, klâsik kaynakların anası durumundaki İmam Razi’nin açıklamaları şöyledir:

“Ayetteki, "gayesine ermiş bir hikmet" ifadesi hakkında şu izahlar yapılabilir:

1) Önceki ayette gecen, "nice mukim haberler" ifadesiyle Kur`ân`ın kastedildiğini söyleyenler, bu "hikmet-i baliğa" ifadesinin ondan bedel olduğunu söylemişlerdir. Buna göre Cenâb-ı Hak sanki, "Andolsun onlara, herbiri gayesine ermiş bir hikmet gelmiştir" demiş olur.

2) Bu ifade, önceki ayetteki mâ edatından bedeldir.

3) Bu, mahzûf bir mübtedanın haberi olup, takdiri, "Bu, bir hikmet-i balığadır” şeklindedir. Mananın böyle olması halinde.mahzûf olan "bu" zamiri hakkında da şu izahlar yapılabilir:

a) Peygamberler gönderme, ilgili delilleri ortaya koyma ve gelip-geçmiş, milletlerin başına gelenlerin haberi ile mevcut insanları uyarmadaki sıralama; bir hikmet-i balığadır.

b) Önemli haberlerin yer aldığı şeyi inzal etmek, bir hikmet-i baliğadır.

c) Yaklaşmakta olan kıyamet ve ona delalet eden deliller, bir hlkmet-i balığadır

d) Bu ifade mansub olarak şeklinde de okunmuştur. Bu durumda, "hal" olur. Bunun zi`l-hâli ise, geçen ayetteki mâ edatıdır. "Bu size bir hikmet-i baliğa olarak geldi" demektir.

Buna göre şayet, "Eğer bu mâ ism-i mevsûl kabul edilirse, marife olur. Bu durumda da onun " zi`l-hâl" olması yerli yerinde olur. Fakat ifade, "Onlara, kendisinde caydırıcılık özelliği bulunan önemli haberler gelmiştir" manasında olursa, bu mâ, nekire olur. Halbuki "zi`l-hâl`in nekire olması (nahiv bakımından) uygun değildir" denilirse, biz deriz ki bu durumda mâ`nın, ayette, ifadesiyle tavsif edilmiş olması, bunun "zi`l-hâl" olmasını sağlamış olur.”

 

Bize göre ise “ حكمة بالغةhikmetün baliğatün (en üstün seviyede ve yeterli bir hikmet)” ifadesi, üçüncü ayetin son bölümü olan “ve küllü emrin müstekırrun (halbuki her emir kararlaştırılmıştır” ifadesinin devamıdır.

 

Yani “ve küllü emrin” mübtedasının ikinci haberidir (ikinci yüklemidir). Bu durumda iki ifadenin oluşturduğu cümlenin takdiri şöyledir:

 

 “Ve küllü emrin müstekırrun hikmetün baliğatün”. Yani;

 

“Halbuki her emir kararlaştırılmıştır, (kararlaştırılmış olan her emir) en üstün seviyedeki yeterli bir hikmettir.”

 

Burada “hikmet” yerine, bu sözcüğün Kur’an’ın indiği dönemdeki özelleşmiş anlamı konacak olursa, ortaya; karalaştırılan her emrin, zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş bir kanun, bir düstur, bir ilke olduğu anlamı çıkmaktadır.

 

Bu tarz ifadelerin Kur’an’da yüzlerce örneği mevcut olup, bizim yukarıdaki şekilde birleştirdiğimiz ifadelerin de içinde yer aldığı 3-5. ayetlerin birleşik anlamı ise şöyle olmaktadır:

 

“Her emir  kararlaştırılmış, en üstün seviyede yeterli bir hikmet olduğu halde onlar yalanladılar ve tutkularına uydular. Şüphesiz onlara vazgeçirecek haberler de gelmişti. Buna rağmen uyarılar fayda vermiyor.”

 

Görüldüğü gibi “hikmet” sözcüğü, Kur’an’daki ilk geçişinde; Rabbimizin kullarına verdiği, her biri zulüm ve fesadı engelleyen bir yasa olan “emir” olarak açıklanmıştır.

 

Zulüm ve fesadı engelleyen bu yasaların, yani “hikmet”lerin bir kısmı, İsra suresinde somut olarak örneklenmiştir:

 

İsra; 23: Rabbin kesin olarak şunları karar altına aldı: Kendisinden başkasına kul olmayın, anne ve babaya iyi davranın. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara “öf”  deme,  onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle.

 

24: Merhametinden dolayı onlara alçak gönüllülük kanatlarını indir. Ve de ki: “Ey Rabbim! Onlar beni küçükten nasıl terbiye ettilerse, Sen de onlara öyle rahmet et.”

 

25: Rabbiniz içinizdekileri çok iyi bilir. Eğer iyi kimseler olursanız elbette O tam anlamıyla dönenleri bağışlayıcıdır.

 

26: Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Ve saçıp savurma.

 

27: Şüphesiz saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.

 

28: Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti arayarak, onlardan (akraba, yoksul ve yolda kalmıştan) yüz çevirirsen, o vakit de onlara yumuşak ve tatlı (onların ağırına gitmeyecek) bir söz söyle.

 

29: Elini boynuna bağlanmış kılma (cimri olma), onu büsbütün de saçma (israf etme). Aksi halde kınanmış  ve yaptığına pişman olur kalırsın.

 

30: Gerçekten senin Rabbin, kullarından dilediğinin rızkını genişletir ve daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından gerçekten haberdardır, hakkıyla görendir.

 

31: Bir de fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de Biz rızıklandırırız. Şüphesiz ki onları öldürmek, çok büyük bir günahtır (suçtur).

 

32: Zinaya da yaklaşmayın. Şüphesiz ki o iğrençliktir ve kötü bir yoldur.

 

33: Ve hak ile olmadıkça, Allah`ın haram kıldığı canı öldürmeyin. Kim zulümedilerek öldürülürse, Biz onun velisine bir güç (yetki) vermişizdir. O da öldürmede aşırı gitmesin. Şüphesiz o (dinin kendisine verdiği yetki ile) yardım olunmuştur.

 

34: Ergenlik çağına erinceye kadar yetimin malına da yaklaşmayın. En güzel bir şekilde olması müstesna. Ahdi de yerine getirin. Şüphesiz ahitte (verilen sözde) sorumluluk vardır.

 

35: Ölçtüğünüz zaman tam ölçün ve dosdoğru terazi ile tartın. Bu hem daha hayırlıdır ve uygulama olarak daha güzeldir.

 

36: Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Şüphesiz kulak, göz, gönül, bunların her biri ondan sorumludurlar.

 

37: Ve yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Şüphesiz ki  sen asla yeri yaramazsın ve boyca  dağlara erişemezsin.

 

38: Kötü olan bütün bunlar, Rabbinin katında hoşlanılmayan şeylerdir.

 

39: İşte bunlar (yukarıda belirlenen ilkeler, emirler), Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerden (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerden) bazılarıdır. Allah’la beraber başka bir ilâh edinme. Aksi halde kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme bırakılırsın.

 

Rabbimiz tarafından zulüm ve fesadı engellemeye yönelik olarak konulmuş olan kanun, düstur ve ilkelerden bazıları yukarıda 23. ayetten itibaren sıralanmış ve 39. ayette, bunların “hikmet”ten bir bölüm olduğu açıklanmıştır.

 

O halde “hikmet” sözcüğü, Rabbimizin açıklamaları doğrultusunda anlaşılmalı ve başka arayışlara girilmemelidir.

 

“Hikmet” sözcüğü Kur’an’da Kamer suresinin 5. ve İsra suresinin 39. ayetleri dışında, aşağıda çevirisini verdiğimiz 17 ayette daha geçmektedir ve bu ayetlerde de “zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler” anlamında kullanılmıştır:

 

Sad; 20: Biz onun mülkünü de pekiştirdik. Ve ona  hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) ve hakkı batıldan ayıran sözü söyleme imkânını verdik.

 

Lokman; 12: Ant olsun ki biz, Lokman’a “Allah’a şükret!” diye hikmet (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler) verdik. Kim şükrederse kendisi için şükreder. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, daima övgüye en lâyık olandır.

 

Zühruf; 63: İsa apaçık delillerle geldiği zaman dedi ki: “Ben size hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklayayım diye geldim. O halde Allah’a karşı takvalı olun, ve bana itaat edin.

 

Nahl; 125: Rabbinin yoluna hikmetle (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerle) ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayette olanları da en iyi bilendir.

 

Bakara; 129: Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden  bir peygamber gönder ki, onlara senin ayetlerini okusun, onlara kitabı ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) öğretsin, onları arındırsın. Hiç şüphesiz Aziz sensin, hikmet sahibi (zulüm ve fesada engel olacak yasaları koyan) Sensin.

 

Bakara; 151: Nitekim içinizden size bir elçi gönderdik ki size ayetlerimizi okuyor, sizi arındırıyor, size kitabı ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) öğretiyor. Ve size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.

 

Bakara; 231: Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini bitirdiklerinde, artık onları ya iyilikle tutun veya iyilikle salın. Yoksa haklarına tecavüz için zararlarına olarak onları tutmayın. Her kim bunu yaparsa kendi nefsine zulmetmiş olur. Sakın Allah’ın ayetlerini oyuncak edinmeyin, Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği kitap ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) hatırlayıp, düşünün. Hem Allah’a takvalı davranın ve bilin ki Allah her şeyi hakkıyla bilir.

 

Bakara; 251: Derken, Allah’ın izniyle onları bozdular. Davud, da Calut’u öldürdü ve Allah, kendisine hükümdarlık ve hikmet (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) verdi. Ona dilediği şeylerden de öğretti. Eğer Allah, insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla savması olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı (bozulur giderdi). Fakat Allah, âlemler üzerinde büyük bir lütuf sahibidir.

 

Bakara; 269: Dilediğine hikmet (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler) verir. Ve kime hikmet verilirse gerçekten ona pek çok hayır verilmiştir. Özlü akıl sahiplerinden başkası da iyice düşünmez.

 

Âl-i Imran; 48: Ve (Allah) ona kitabı, hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) ve Tevrat ile İncil`i öğretir (öğretecek).

 

Âl-i Imran; 81: Hani Allah peygamberlerden  söz almıştı: “Ant olsun ki size kitaptan  ve hikmetten (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerden) verdim, sonra yanınızda bulunanı doğrulayıcı bir elçi geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu ikrar edip de kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” demişti. Onlar da: “İkrar  ettik” demişlerdi. (Allah da): “Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” buyurmuştu.

 

Âl-i Imran; 164: Ant olsun ki Allah, müminlere kendilerinden, onlara kendi ayetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitap ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir iyilikte bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.

 

Ahzab; 34: Ve evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) anın. Şüphe yok ki Allah her şeyin inceliklerini bilir ve her şeyden haberdardır.

 

Nisa; 54: Yoksa onlar insanları, Allah lütuf ve kereminden verdi diye mi kıskanıyorlar? Şüphesiz Biz, İbrahim soyuna da kitap ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk (hükümranlık) verdik.

 

Nisa; 113: Eğer senin üzerinde Allah’ın  lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir güruh seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar, kendilerinden başkasını saptırmazlar ve sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana kitabı ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın senin üzerindeki lütfu büyüktür.

 

Cumua; 2: O (Allah), ümmîler (anakentliler; Mekkeliler) içinde, onlar, daha önceden apaçık bir sapıklık içinde iken kendilerinden olan ve onlara Allah’ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitap ve hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) öğreten bir elçi gönderendir.

 

Maide; 110: O zaman Allah şöyle diyecektir: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerinde ve annenin üzerinde  olan nimetimi hatırla! Hani Ben seni Ruhu’l-Kudüs  ile desteklemiştim. Beşikteyken ve yetişkinken insanlarla konuşuyordun. Hani sana kitabı, hikmeti (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri), Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Hani Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyordun ve üflüyordun, o da Benim iznimle kuş oluveriyordu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştiriyordun. Yine  Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. Ve hani İsrailoğullarına apaçık mucizelerle geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin: “Bu ancak apaçık bir sihirdir” dedikleri zaman seni, onlardan korumuştum.

 

 

“Hikmet”, Kur’an’dan ayrı bir şey değildir:

 

Kur’an’ı iyi tanımayanlar ve art niyetli kesimler, yukarıda sunduğumuz ayetlerdeki “ الكتاب والحكمةkitabı ve  hikmeti …” ifadesinden, “hikmet, Kur’an’dan ayrı bir şeydir” sonucunu çıkarmışlar ve bu sonuca uygun olarak “hikmet”in; “sünnet, hadis, hadis-i kutsi, … (yukarıda 50’den fazla madde halinde sıraladığımız şeyler)” olduğunu ileri sürmüşlerdir.

 

Oysa “hikmet” sözcüğü, sözcüğün bu bilgisiz veya art niyetli kişilerin öne sürdükleri anlama gelmediğini açıkça gösteren yukarıdaki ayetler dışında, Âl-i Imran suresinin 79. ve En’âm suresinin 89. ayetlerinde de mastar hâlinde “ الكتاب والحكم والنّبوّ 77; el-kitabe ve-l- hukme ve-n-nübüvvete” şeklinde kullanılmış ve “nübüvvet (peygamberlikten)”ten ayrı bir şey olarak nitelendirilmiştir.

 

Ancak bu husus araştırmacıların gözünden kaçmış ve böylece, peygamberimizden asırlar sonra uydurulmuş ve peygamberimizin adı ile topluma zerk edilmiş hezeyanlar, Kur’an’dan başka bir din kaynağı hâline gelmiş ve peygamberimiz din oluşturmada Allah’a ortak edilmiştir.

 

Kur’an’ı iyi tanımayan veya art niyetli kimselerin bu yöndeki çabaları, sadece kendilerinin şirk batağına düşmeleri sonucunu vermekle kalmamış, ne yazık ki Kur’an’ın arı duru saf dini ile, peygamber dili ile uydurulmuş on binlerce yalanın karıştırılmasından oluşmuş kalp bir dinin ortaya çıkmasına da yol açmıştır.

 

İşin aslında ise “hikmet”in Kur’an’dan ayrı bir şey olması söz konusu olmadığı gibi, “hikmet” de “kitap” da Kur’an’ın bölümleridir.

 

“Hikmet”in Kur’an’ın içinde olduğunu yukarıda İsra suresinin 39. ayetinde görmüştük.

 

Burada bilmemiz gereken  nokta; “kitap” denildiğinde Kur’an’ın bütününün anlaşılmaması gerektiğidir.

 

Çünkü  Kur’an’da belirli ayet gruplarına da “kitap” denmektedir:

 

Hud; 1: Elif-Lâm-Râ. (Bu), Ayetleri hikmet içertilmiş sonra da Hakim (hikmetler koyan), Habîr (her şeyden haberdar olan Allah) tarafından detaylandırılmış bir kitaptır.

 

Zümer; 23: Allah, sözün en güzelini müteşabih, ikişerli bir kitap halinde indirdirmiştir. Ondan Rablerine saygısı olanların derileri ürperir. Sonra derileri de, kalpleri de Allah`ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Allah`ın rehberidir. Allah, onunla dilediğini doğru yola çıkarır. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek yoktur.

 

Mekke’de 52. sırada inen Hud suresinin 1. ayetinden kitabın tümünün muhkem olduğu yönünde, Mekke’de 59. sırada inen Zümer suresinin 23. ayetinden ise kitabın tümünün müteşabih olduğu yönünde bir anlam çıkmaktadır.

 

Halbuki Âl-i Imran suresinin 7. ayeti, kitabın bir bölümünün müteşabih bir bölümünün de muhkem ayetlerden oluştuğunu bildirmektedir.

 

Öyleyse “kitap” ne demektir?

 

Aslında Kur’an iyi incelendiğinde, Rabbimizin Kur’an’ı ÜÇ ANA BÖLÜMde tanıttığı görülmektedir.

 

Kur’an’da bu üç ana bölümden bazen biri, bazen ikisi ve bazen de üçü bir arada söz konusu edilmektedir.

 

Bu üç ana bölüm bir arada olarak Kur’an’da; Nisa suresinin 113. ayetinde peygamberimize verilenlerin tasnifi şeklinde, Bakara suresinin 151. ayetinde de peygamberimizin topluma verdiklerinin tasnifi şeklinde açıkça belirtilmiştir:

 

Nisa; 113: Eğer senin üzerinde Allah’ın  lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir güruh seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar, kendilerinden başkasını saptırmazlar ve sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana KİTABI ve HİKMETİ (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) indirmiş ve SANA BİLMEDİĞİN ŞEYLERİ ÖĞRETMİŞTİR. Allah’ın senin üzerindeki lütfu büyüktür.

 

Bakara; 151: Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik ki size ayetlerimizi okuyor, sizi arındırıyor, size KİTABI ve HİKMETİ (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) öğretiyor. Ve SİZE BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ ÖĞRETİYOR.

 

Ayetlerde vurgulanan ÜÇ ANA BÖLÜM şunlardır:

- Kitap

- Hikmet

- Peygamberimizin ve toplumun bilmedikleri hakkında bilgi

 

Nisa suresinin 113. ve Bakara suresinin 151. ayetlerinde, üçüncü sırada zikredilmiş olan “peygamberimizin ve toplumun bilmedikleri hakkında bilgi”, birinci ve ikinci sırada zikredilmiş olan “kitap” ve “hikmetin” açılımı değildir. Çünkü söz konusu edilen “bilgi” ayetlerde bedel veya atf-u beyan şeklinde değil, “vav” bağlacıyla, “kitap” ve “hikmet”e ek üçüncü bir madde olarak ifade edilmiştir.

 

Rabbimizin Kur’an’ üç ana bölümde tanıttığı bizzat Kur’an ile anlaşıldıktan sonraki mesele, bu bölümlerin neleri ifade ettiği meselesidir. Bunun için ise bu bölümlerin ayrı ayrı ele alınmasında yarar vardır:

 

 

a) Kitap

 

“Kitap” sözcüğü; “yazılan-okunan” anlamına geldiği için, bir defa buradan hemen anlıyoruz ki, Kur’an ayetleri ilk vahyden itibaren yazıya geçirilmiştir.

 

İkinci olarak; Kur’an’nın henüz tamamlanmadığı dönemlerde eldeki mevcut olan bölümler de Kur’an’da “kitap” olarak tanımlandığı için anlıyoruz ki, “kitap” sözcüğü Kur’an’ın tamamını temsil etmemektedir.

 

Nitekim yukarıda sunduğumuz ayetlerin bazılarındaki “kitap ve hikmet” kalıbına karşılık, Ahzab suresinin 34. ayetinde;

 

“…Allah’ın ayetlerini ve hikmeti anın” şeklinde “ayetler” sözcüğü kullanılarak bir kalıp oluşturulmuştur.

 

Yani “kitap” ve “ayetler” sözcükleri, Kur’an’ın bölümleri için kullanılmıştır.

 

Bizim görüşümüze göre “kitap ve hikmet” kalıbıyla verilen ayetlerdeki “kitap”; Zümer suresinin 23. ayetinde bahsedilen “müteşabih kitap”tır.

 

Yani mucize nitelikli, anlamları gayet açık olmasına rağmen birbiriyle benzeşen bir çok anlamı ifade edebilen eşsiz sanat mucizeleri konumundaki müteşabih ayetlerin oluşturduğu Kur’an bölümüdür.

 

b) Hikmet

 

“Hikmet”in ne olduğunu, Kur’an’da hangi anlamda kullanıldığını (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler), yukarıda Kur’an kaynaklı olarak ayrıntılarıyla sunmuş idik.

 

Ayrıca bilmekteyiz ki, Kur’an’da Hud suresinin 1. ayetinde olduğu gibi başka ayetlerde de, Kur’an için “hakim /hikmetler sahibi”  ifadeleri kullanılmıştır.

 

Bu bilgiler ışığı altında bize göre “hikmet”; Kur’an’ın ikinci ana bölümünü oluşturan MUHKEM (hikmet içeren) AYETLERdir.

 

c) Peygamberimizin ve toplumun bilmedikleri hakkında bilgi

 

Bu gruptaki ayetler, muhkem ve müteşabih olmayan, bizleri bilgilendiren ve ibret almamızı sağlayan, haber ve kıssa ayetleridir. Bu ayetleri bize yine Kur’an tanıtmaktadır:

 

Hud; 49: İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Onları bundan önce ne sen bilirdin, ne de kavmin/ toplumun. O halde sabret, akıbet (final) kesinlikle takva sahiplerinindir.

 

Yusuf; 3: Sana bu Kur’an’ı vahyetmekle Biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Halbuki sen bundan önce kesinlikle haberi (bilgisi) olmayanlardandın.

 

Yusuf; 102: İşte bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar yapacaklarına karar verip mekir (kötü plan) yaparlarken sen yanlarında değildin.

 

Kasas; 44: Musa’ya o emri vahyettiğimiz sırada sen batı yönünde değildin. Şahitlerden (hazır bulunanlardan, görenlerden) de değildin.

 

Kasas; 45: Ama Biz nice nesiller var ettik de, onların ömürleri uzadıkça uzadı. Sen onlara ayetlerimizi okuyarak, Medyen halkı arasında bulunanlardan da değildin; Fakat Biz (elçi) gönderenleriz..

 

Kasas; 46: (Musa’ya) seslendiğimiz zaman da, Tur`un yanında değildin. Bilakis senden önce kendilerine uyarıcı (peygamber) gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak (orada geçenleri sana bildirdik, seni elçi olarak gönderdik). Umulur ki öğüt alırlar.

 

Âl-i Imran; 44: İşte bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. (Yoksa) “Meryem’i kim himayesine alıp koruyacak?” diye kalemlerini (kur’a için) atarlarken sen yanlarında değildin. Tartışırlarken de sen yanlarında bulunmadın.

 

Şura; 52: İşte biz böylece emrimizden olan ruhu vahyettik. Yoksa sen “kitap nedir? İman nedir?” bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de doğru bir yola götürüyorsun.

 

 

Sadece Kur’an’a dayanarak yaptığımız bu tahlil sonucuna göre; kitap, hikmet ve bilgi ayetleri, Kur’an harici bir şey olmayıp, Kur’an’ın parçalarıdır. Kur’an’ı doğru anlamak isteyenler “hikmet” sözcüğünü “sözcük anlamıyla” ele almalı, sonradan üretilen anlamlar ve kavramlar için ise başka adlar bulmalıdırlar.

Kaynak: İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)

 

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.                      

En doğrusunu bilen Allah'tır.

Sevgi,saygı ve muhabbetle.

Allah'a emanet olunuz. 

 

Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 
dolunay3000
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 26 mart 2007
Gönderilenler: 36
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dolunay3000

size göre işler kolay hikmet kurandır der gecesiniz ama neden ayetten bu anlaşılmıyo kitabı ve hikmeti verdik diye geciyo ayetlerde. iki ayrı şeyden bahsediyo sizlerin dediğiniz gibi ve edatı ; (noktalı virgül) içinde kullanılmıyo. bende o zaman burda kitabtan hariç bir şeyden bahsediliyo hikmet kavramınında. bir şeyde hakkını var hikmet özelliği kuranındır. Allah resulu s.a.v yürüyen canlı bir kuran değilmi. o zaman hikmetten Allah resulu s.a.v söz fiilleri olarak anlamıza ne engel oluyor ki. aklımızmı yada başka bir şey mi? kuran her zaman Allah ve resulu derken neye işaret ediyor. ve en önemlisi şu ayet sizin için ne ifade ediyor:

Her kim o Peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur   Her kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.(nisa 80)

Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ulu'l-emre de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. (nisa 59)

Allah c.c. kerim kitabında itaatı ilk önce Allah sonra resulune ve bizden olan ulul emre yapmamızı söylüyor. ama dikkat edin ihtilafa düşerseniz vurgu yaparak eğer Allah'a ve Ahiret gününe iman ediyorsanız ihtilafı iki merciye gönderiyor. bunlar Allah ve resulu.... şimdi aramızda ihtilaf var siz diyorsunuzki bunu sadece Allah'a yani kurana götürürüz. o zaman ayette resulunude zikrediyo aytin bu kısmı aklınıza uymadığı için iptal mi edelim. bi itirazda söyle gelecek zaten resulde kurandan konuşuyo ikiside aynı şeydir. birisi yazılı diğerisi sözlü olandır diyeceniz bende size kurandan Allah resulu s.a.v kuran dışı vahiy aldığının delillerini zikretmeye calışacam:

1-Allah resulu s.a.v medinede bir müddet beyti maktise doğru namaz kılmıştır fakat kuranda böyle bir emir yoktur. Bunu Allah resulu s.a.v ictihadıyla böyle olmuştur demek sahih olmaz kıbleyi değiştirmesinden bahsederken:

 Senin, yüzünü çok defa gökyüzüne çevirip durduğunu elbette görüyoruz  İşte
şimdi, hoşnut olacağın bir kıbleye seni döndürüyoruz: Yüzünü Mescidi Harâm tarafına (Kabe'ye) çevir. (Ey Müslümanlar!) Nerede bulunursanız, siz de yüzlerinizi onun tarafına çevirin. Kendilerine kitap verilenler, bunun Rablarından gelen bir hak olduğunu çok iyi bilirler. Allah, onların yaptıklarından gafil değildir. (bakara 144)

 ayet daha önceden beytul makdisin kıble olmasının emredildiğini ifade eder. bu ayetten bir önceki ayette :

Nitekim insanlara şâhid olmanız, Peygamberin de size şâhid olması için, cız sizi, orta (vasat) bir ümmet kıldık. Senin, üzerinde bulunduğun kıbleyi ise, sırf, Peygambere uyanları, ökçesi ürerinde dönenlerden (ayırıp] bilelim diye kıble yaptık. Gerçi (kıblenin değiştirilmesi), Allah'ın hidayet ettiği kimselerden başkasına bir hayli ağır gelecektir; fakat Allah, îmanınızı zayi edecek değildi; O, şüphesiz insanlara çok şefkatli ve merhametlidir.(bakara 143)

ayette acıkca beyti makdisin ilk kıble olmasını Allah c.c. emriyle olduğu anlaşılmaktadır. Bu emir kuranın hiç bir yerinde olmadığına göre sünnet ile verilmiştir.Demek ki kuranda yer almasına bakılmaksızın müslümaların resullah s.a.v takip edip etmeyeceklerini sınamak için bazen bu tür emirler gelmiştir.

 

2-bir defasında, peygamber s.a.v. eşi olan hafsa r.a. bir sırrını söyledi. O ise sırrı bir başka şahsa ifşa etti. Resulullah s.a.v sırrının ifşa edildiğini öğrenince bir açıklama istedi.Eşi bunun kimin söylediğini sordu.Allah resulu s.a.v bunun Allah c.c. tarafından bildirildiğini söyledi. bu olay ayette:

Peygamber, eşlerin den birine gizli bir söz söylemişti; o da, o sözü diğer bir eşine haber vermiş; Allah da bunu Peygambere açıklayınca, o bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmını da bildirmekten vazgeçmişti. Peygamber bunu eşine haber verince, eşi de "bunu sana kim haber verdi?" demiş, Peygamber de "her şeyi hakkıyle bilen, her şeyden haberdar olan Allah haber verdi" demişti.(tahrim 3)

kuranda bu ayette gecen o hanımın ifşa ettiği haber acıklanmadığı gibi, Peygamber efendimizin söylediği sözde zikredilmemiştir.

3- islamın ilk yıllarında müslümanlar ramazan ayında iftardan sonra kısa süreliğine uyurlardı. Bu esnada kişinin eşiyle cinsi munasebette bulunmasına müsade edilmezdi. bU sebeple bir kimse iftardan sonra kısa bir süre uyur, tekrar uyanırsa gece istirahatı boyunnca oruclu olmamasına rağmen eşiyle cinsi munasebet fırsatını kaybederdi. Bu kural peygamber s.a.v tarafından konulmuş olup kuranda yer almıyordu. Ancak bazı müslümanlar bu kuralı ciğnemeleri üzerine Allah c.c. önce bu kişileri azarlayan ayetleri indirdi, daha sonra bu hükmü nesh ederek müslümalara iftardan sonra eşiyle cinsi munasebette bulunabilecklerine ruhsat verild. bu hadise ayette şu şekilde gecer:

 Oruç   (tutulan   günlerin)   gecesinde,   kadınlarınıza   yaklaşmak   size   helal kılınmıştır. Onlar sizin örtünüzdür; siz de onlar için birer örtüsünüz Allah, sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu elbette biliyordu da, bu sebeplen tövbenizi  kabul  etmiş  ve  sizi   bağışlamıştır.   Artık   bundan  sonra,  onlara yaklaşabilir ve Allah'ın sizin için takdir ettiğim dilersiniz. (Keza oruç tutulan günlerin gecesinde) fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce seçilinceye tadar yiyebilir   ve   içebilirsiniz;   {bu   vakitten)   sonra   da,   geceye   kadar   orucu tamamlayın.....(bakara 187)

bu ayet ramazan ayında kişilerin geceleri eşiyle cinssi munasebette bulunları önceden caiz olmadığını göstermekte, bu ayet nazil olmadan önce ramazan ayı geceleri cinsi munasebtte bulunanların yaptıkları fiil kendilerine kötülük olarak tavsif edilerek ihtarda bulununmakta "o size acıdı ve tevbelerinizi kabul etti" ifadesi o fiilin günah olduğunu belirtmektedir.

bütün bu husular sunu göstermektedir ki; ramazan geceleri cinsi munasebette bulunmak hakkındaki daha önceki yasak yetkili biri tarafından konulmuş olup, buna müslümanların uyması mecburidi.  Kuran-ı kerimde bu yasağa dair bir ayet yoktur. Bu yasak sadece peygamber s.a.v tarafından konulmuştur.

Yukarı dön Göster dolunay3000's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dolunay3000
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

HİKMET KURAN’DADIR

Nitekim biz size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek aranızdan bir elçi gönderdik.

2 Bakara Suresi 151

Kimileri de bu ayetteki “hikmet” kelimesi ile sünnetin, hadislerin kastedildiğini, böylece Kuran’a hadisler ile ilaveler yapılabileceğini söylemişlerdir. Oysa “hikmet” kelimesinin “sünnet”, “hadis” gibi bir manası olmadığı gibi, bu kelimeyle Kuran dışında bir kaynak oluşturulabileceğine dair bir delil de yoktur. Aksine hikmetin Kuran’da olduğuna dair bir çok ayet vardır.

Elif, Lam, Ra; Bunlar hikmetli kitabın ayetleridir.

10 Yunus Suresi 1

And olsun hikmetli Kuran’a

36 Yasin Suresi 2

Şüphesiz o (Kuran ) bizim katımızda olan ana kitapta mevcuttur. Yüce ve hikmet doludur.

43 Zuhruf Suresi 4

Ayrıca İsra Suresinde 22. ayetten 38. ayete kadar Allah’ın haramları, emirleri belirtildikten sonra 39. ayette şöyle denmektedir.

Bunlar sana Rabbinin hikmet olarak vahyettikleridir.

17 İsra Suresi 39

İsra Suresi’nin 39. ayetine kadar bahsedilenler(yani Allah’ın hikmet olarak vahyettikleri) şunlardır: Allah’la beraber başka ilahlar edinmeyin(22. ayet), Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, ana babaya iyi davranın(23. ayet), Anne babaya nasıl davranılacağı(24. ayet), Rabbimizin iç dünyamızı bilmesi(25. ayet), Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını vermek, israf etmemek (26. ayet)...

Görüldüğü gibi, gerek Peygamber’in sünneti adına, gerek hikmet adına Kuran’a müracaat etmeliyiz. Peygamber’in davranış tarzları (Sünnet) için de hikmet için de tek güvenilir kaynağımız Kuran’dır. Allah’ın Kuran’daki sınırları, hem hikmettirler, hem de bunları uygulamak elçiye (Peygamberimiz’e) itaattir. Kuran Peygamber’in ağzından duyulmuştur. Zaten bir çok Kuran ayeti de Peygamber’e “De ki” emriyle başlar. Kuran, Allah’ın elçisi Peygamberimiz Hz. Muhammed’in getirdiği Allah’ın mesajıdır. Peygamber’in tüm çabası da bu mesajın kılavuzluğuyla insanlara rehberlik etmektir. Bu yüzden aslen Allah’ın olan bu mesaja uymak, hem göndericisi Allah’a, hem getiricisi elçiye uymaktır. Allah’ın dini Kuran’la tamamlanmış olmuyorsa, o zaman Kuran’ın fonksiyonu nedir? Allah neden Kuran ile dini yarım bırakıp, diğer kısmını belirsiz kaynaklara bıraksın? Allah’ın dine daha da ilave etmek istediği şeyler olsaydı, Kuran’ı iki veya üç kat daha kalın yapıp, bu sorunu çözebilirdi. Oysa Kuran kendisinin detaylı olduğunu söylemektedir. Geçmiş kavimlerin başına gelenleri tekrarla anlatan Kuran, kendi içeriğinin dışında din adına lazım olan ilave bilgiler olsaydı onları da içerirdi. Kuran’ı inceleyenler binde bir rastlanma ihtimali olan konularda bile Kuran’ın gerekli izahları yaptığını görürler. Örneğin zorda kalıp kan, leş, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvandan başka bir şey bulamayanların, bunları haddi aşmadan yiyebileceği açıklanır ki; bu durum binde bir kişinin başına, hayatında bir kez gelebilecek bir olaydır. Peki o zaman Kuran’ın gündelik yaşamda sık sık karşımıza çıkacak, her gün uygulanacak bilgileri eksik bıraktığı nasıl düşünülebilir. Kuran bu bilgileri açıklamamışsa demek ki bu detaylar gereksizdir ve dinin bir bölümü veya şartı değildirler.

 

Sevgili Alperen.Hikmetle ilgili astığın yazının tesbitlerine katılıyorum.Benim tesbitlerime göre de,Hikmet ve ayet kelimeleri birbiri ile müteşabih bir çift kelimedir.Yani kelimeler eş anlamlıdır.Dolayesile,hikmetten maksat Kur"an"dır,Kur"an"ın mesajidir.

Selam ile.



 
Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
kadirgur
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 31 mart 2007
Gönderilenler: 29
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı kadirgur

 Merhaba Dolunay

Resul hz Muhammed'e selam olsun,Onu insana duyulacak sevginin en derini ile seviyorum ve bildigimiz insanlik tarihinde en takdire sayan bir insan.Kendisine selam olsun. Onun her daim salavatini eden bir  takipcisiyim.

Asagidaki yazacaklarimi resulumuze duydugum hissiyatin yalnizca bir nebzesini yansitan yukaridaki ifadelerimi goz onunde tutarak yaparsan memnun olurum.

Kuran'da el-kitap kelimesi gecen butun ayetlere hizlica baktim.Asagiya bunlardan bir kac ornek siraliyorum.

" Dogru yola ulasmaniz icin Musa'ya   Kitab'i ve Furkan'i verdik."2/53

"Elif,Lam,Ra..Bunlar Kitab'in ve apacik  Kuran'in ayetleridir."15/1

"Ilim eden-bilen bir toplum icin ayetleri aciklanmis bir Kitap,arapca bir kurandir-okuyustur."41/3

"Kitab'i ve Mizan'i hak ile indiren Allah'tir............."42/17

Yukarida goruldugu gibi Kuran ayniyi farkli kelimelerle izah eder.Bu isimlendirme tarzi Kuran tarafindan cok degisik alanlarda gozlenebilir. Allah'in diger isimlerinin de-esmaulhusna - ayni zamanda ayniyi anlattigi gibi . Bunlardan bazi isimler ana  baslik tarzinda olabilir;Allah,Kuran,Mumin vs.

Sayin arkadasim Kuran'da onceki ummetler elestirilirken, hep onlar resullerinden sonra kendilerine gelen vahyi degistirmekle ve  terketmekle suclanirlar.Hz Musa'nin hadisleri terkedildigi icin bir suclama hatirliyamiyorum.Ehli kitaba kitabinizi getirin,kitabiniza gore hukmedin ,kitabinizi okuyun denir. Yanlis anlasilmasin hem diger resuller hem Hz Muhammed bizim icin en guzel ornektirler.Onlar bu misyonun en guzel tatbikini gerceklestirmislerdir.

Hz Muhammed bizim kendisini cok yakindan tanimak ihtiyacini duydugumuz bir sahsiyettir.Kuran'i en iyi anlayan ve uygulayan oldugunda suphem yok. Bu gayretli mubaregin hayatina baktigimizda Vahiy isiginda bir cok kisisel uygulama kararlari aldigini goruruz.     Ornegin Islam toplumunun donum noktasi olan hicret oncesi "Ey kulum hadi Medine'ye hicret et" diye bir ayet gelmemisken Onun malum Taif'e yonelmesi olmus.Olumsuz sonuclanmasinin ardindan hacca gelen butun civar sehirlerin temsilcileri ile gorusmus ve istedigi sartlari sadece Medine'den gelenler tam olarak kabul ettigi icin Medine'de karar kilmistir.Resul'un genelde isabetli ve bazen de yanlis olan kararlari olmustur.Ama  kasdi yanlis bir yol edinmedigini goruyoruz. Resul'un amaci ve cabasi, Allah'in vahyinin ona ihtiyaci olan insanliga uygulamali bir sekilde ulasmasi idi. O bize gosterdi, bize dusen onu gormek ve uygulamak.

Iyi gunler.

Not:Yukaridaki ayetlerin tercumesi bana aittir.

 

 

 

Yukarı dön Göster kadirgur's Profil Diğer Mesajlarını Ara: kadirgur
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Hikmet ve Hikmetin kaynağı olarak Kur’an adreslenmektedir, başkası değil.

Yunus 1. Elif, Lâm, Râ. İşte sana hikmetlerle dolu Kitap'ın ayetleri.

Ali İmran 58. İşte bu sana ayetlerden ve hikmetlerle dolu zikir’den
okuduğumuzdur.

Ayetler ve Hikmetle dolu Zikr/Kitap iki ayrı şey değildir.

 
Nisa 113. ....Allah sana Kitap'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir...

Bakara 231. ...Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap'ı ve hikmeti hatırlayın....


Allah Son Peygamberimize Kitabı ve Hikmeti = Kitabı, Hikmeti indirmiştir. Çünkü Son Resule ZİKR'den/Kur'andan başkasını indirilmemiştir. (Yusuf 2, Rad 37,İbrahim 1, Hicr 9)

İsra 39. Bunlar, Rabbinin sana, hikmetten vahyetmiş olduklarıdır.

Lokman 2. İşte sana, o hikmetlere dolu Kitap'ın ayetleri.

yasin 2. Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur'an'a ki.

Hikmet Kur’anın biz özelliğidir, niteliğidir.

Şimdi diğer ayetlere bakalım:

Cuma 2.
O Allah'tır ki, ümmîlere içlerinden bir resul göndermiştir de o, onlara Allah'ın ayetlerini okur, onları arıtıp temizler, onlara Kitap'ı ve hikmeti öğretir. Onlar bundan önce tam bir sapıklık içine gömülmüşlerdi.

Onlara Allah'ın ayetlerini okur. Allah’ın ayetleri arıtıp temizler ancak kişiyi. Kitabı ve hikmeti öğrenmenin adresi onlardan başkası değildir.

Bakara 129. "Rabbimiz!İçlerinden onlara, senin ayetlerini okuyacak, kendilerine Kitap'ı ve hikmeti öğretecek, onları temizleyip arındıracak bir resul gönder. Sen, evet sen, Aziz'sin, tüm ululuk ve onurun sahibisin; Hakim'sin, tüm hikmetlerin kaynağısın."

Senin ayetlerini okuyacak. Kitabı ve hikmeti öğrenmenin adresi Allah’ın ayetleridir. Temizlenip arınmak ancak onlarla mümkündür.

Bakara 151. Nitekim size aranızdan bir resul göndermişiz; size ayetlerimizi okuyor, sizi temizleyip arıtıyor, size Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor, size, daha önce bilmediklerinizi belletiyor.

Size ayetlerimizi okuyor. Resul ayetleri okuyor, böylece insanlara kitabı ve hikmeti öğretmiş oluyor, onları temizleyip arıtıyor.  İnsanlar Allah’ın ayetlerini duyarak bilmediklerini öğreniyorlar.

Hikmet, Hadisler veya Tarikat öğretisi değil Kur’anın bizzat kendisidir.


İlgili Konu: Hikmetin Kaynağı Hadisler Değil Kur’andır



__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
anafikir
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 26 aralik 2006
Gönderilenler: 112
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı anafikir

"Bunlar sana Rabbinin hikmet olarak vahyettikleridir.

17 İsra Suresi 39

İsra Suresi’nin 39. ayetine kadar bahsedilenler(yani Allah’ın hikmet olarak vahyettikleri) şunlardır: Allah’la beraber başka ilahlar edinmeyin(22. ayet), Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, ana babaya iyi davranın(23. ayet), Anne babaya nasıl davranılacağı(24. ayet), Rabbimizin iç dünyamızı bilmesi(25. ayet), Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını vermek, israf (26. ayet)... "

Selamlar

İnsanların hikmeti varda Allahın hikmeti yokmu sanıyorlar Allah bir konuya değinmişse o konunun değişmesi değiştirilmesi mumkun değildir. İnsanlar bir suru şeyler uretmişler. uydurmuşler, uydurdukleri şeylerinde var dır bir hikmeti demişlerdir. Allahin hikmeti yüzde yüz doğru olan yapılması gereken anlaşılması kolay Kurandadir. Onların urettığı ,uydurduğu hikmetler ise içi bon boş olan yüzde yüz doğrü olmayan saçma sapan şeylerdir.

17-İsra süresi:

22-Allah ile birlikte bir ilâh daha tanıma! Sonra kınanmış ve kendi başına terkedilmiş olarak kalırsın.

23-Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.

24*Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”

25-Rabbiniz, içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır.

26-Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma.

27-Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.

28-Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti istemek için onlardan yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak bir söz söyle.

29-Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.

30-Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.

31-Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır

32-Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.

33-Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.

34-Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.

35-Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.

36-Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur

37-Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin

38-Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin nezdinde mekruhtur.

39-Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği bazı hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme. Sonra kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.

selam ile

 

Yukarı dön Göster anafikir's Profil Diğer Mesajlarını Ara: anafikir
 
dolunay3000
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 26 mart 2007
Gönderilenler: 36
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dolunay3000

ALINTI:

RASÛL İNKÂRCILARINA TEBLİĞ
Emr-i Bi’l Ma’ruf Nehy-i Ani’l Münker Serisi-19-

işte bu fırka mu’tezile fırkasıdır ve onların söylediği “Bize Kur’an yeter” sözü gerçekten de onlara haddini bildirmed e fazlasıyla yeterli olması açısından doğrudur.


KUR’AN BİZE YETER DİYEN KUR’ANDAN HABERSİZ CAHİLLERE
MEALCİ MU’TEZİLE FIRKASINA REDDİYE

بسم الله الرحمن الرحيم

Sonsuz hamd alemlerin Rabbi olan Allah’adır, Salat ve selam O’nun kulu ve Rasulü Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) ‘e âline ashabına ve ona tabi olanların üzerine olsun.

Tarihten günümüze, dini akıllarına uydurmaya çalışan, akıllarının ermediğini inkar eden, taifeler hep olmuştur ve olacaktır da. Öldükten sonra dirilmeye aklı ermeyenle r ahireti inkar etmiş, böylece kafirlerd en olmuş, kimi de Allah’ın Kitabında bildirdiği ğayb haberleri nden yahut Allah’ın sıfatlarından bir kısımını iptal veya te’ville tahrif etmiştir -ki tahrif de inkarın başka bir türüdür- işte bu fırka mu’tezile fırkasıdır ve onların söylediği “Bize Kur’an yeter” sözü gerçekten de onlara haddini bildirmed e fazlasıyla yeterli olması açısından doğrudur. Kur’an ve sahih sünnetle dinimizi anladığımız halde onlara yalnızca Kur’andan cevap vererek yanlışlarını yüzlerine vurmayı ve Kur’anın, onların bu sözünü yalanladığını ispatlama yı, İslamın müdafaası için, müslümanların saptırılmaması için bir vazife bildik. Çevrelerine topladıkları insanları ilimsizce, meal okuyoruz, dinimizi öğreniyoruz diyerek hadis inkarcılığına sevkeden, atalarınızdan devraldığınız dini bırakın deyip, başka ataların dinine tabi kılmaya çalışan, İslamı kendi anlayışlarına uymak zorunda kabul eden bu müfsidler, kendileri bilmese de onlara bu anlayışı miras bırakan ataları yunan felsefesi yle İslamı anlamayı metod kabul etmiş, tâbi olmanın meşakkatini terk edip tabi etmenin zevkine varmış fasıklar ve tuğyan sahibi zındıklardır. Mu’tezile ayrılan demektir. Ehl-i sünnetin inanış ve anlayışlarından ayrılmaları sebebiyle bu ismi almışlardır. Merhum Dr. Ahmed Emin, "Fecru'l-îslâm" adlı kitabında şöyle der: "Elimizde, bunların "Mutezile" diye adlandırılmasının sebebi hakkında, başka bir varsayım daha var. Bunu, Makrizî'nin "el-Hıtat" adlı eserini okurken farkettim . Makrizî'ye göre, o dönemde ve daha önceki dönemlerde yaygın olan Yahudi gurupları arasında "Feruşim" adında bir gurup vardı. Makrizi, bunun "Mutezile" anlamına geldiğini söyler. Bazılarına göre, "Feruşim" gurubunun kader konusunda bazı görüşleri vardı ve fiillerin, onları yapanlar tarafinda n yaratıldığını iddia ediyorlar dı öyleyse, iki fırka arasında olduğu rivayet edilen bu benzerlik ten dolayı, "Mutezile"ye bu ismin, sonradan müslüman olmuş bazı Yahudiler tarafından takılmış olması, uzak bir ihtimal değildir."[1]
Gerçekten de, "Yahudi Muteziles i" ile "islam Muteziles i" arasındaki benzerlik büyüktür. Yahudi olan Mutezilîler, Tevrat'ı felsefeci lerin mantığı doğrultusunda yorumlarl ar. Bizdeki Mutezilîler de, Kur'an'da yer alan tüm sıfatları, aynı şekilde felsefeci lerin mantığı doğrultusunda yorumlamışlardır. Makrizî, "Mutezile" adını verdiği "Feruşim" gurubu hakkında şu açıklamayı da yapmıştır: "Tevratta yer alan tüm hususları, kendileri nden önceki filozofla rın izahlarına göre tefsir ederler."[2]

Kendileri itikadi ayrılıklarını ve mu’tezile ismini ısrarla gizlesele r de hadis inkarcısı mu’tezile fırkasının, dalâletine sebep; iman ettikleri şu kaidedir: “Akıl ile nakil teâruz ederse (çelişirse) akıl tercih edilir. “ İşte bu kaide kayıtsız şartsız itaati kabul etmez. Oysa Allah (Azze ve Celle) Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resûlüne davet edildikle rinde, müminlerin sözü ancak "İşittik ve itaat ettik"demelerid ir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdi r.[3] ayetiyle mü’minin övgüye değer vasfını açıklamış ve onların kayıtsız şartsız teslimiye tini övmüştür. Bu risaleye muhatab olan zevat ise, işittikleri birçok nassı aklımıza uymadı deyip inkar etmektedi r. Zîrâ açıkça inkar ettikleri birçok ayet ve hadis vardır. Öncelikle onlar peygamber in (sallallâhu aleyhi ve sellem) sözlerinin din adına bir kaynak olmasını, Kur’anı tefsir etmesini asla kabul etmezler, çünkü peygamber onlar gibi düşünen bir felsefeci değildir. Oysa Allah (Azze ve Celle) peygamber ine bilmediği şeyleri öğrettiğini[4] haber vermekted ir ve peygamber, Allah’ın öğrettikleriyle hükmetmiştir ve ona uyulması da bu yüzden gereklidi r. Kendileri ne vahy gelmediği için bilmeyen zavallılar, akılları ermeyince inkara kalkışarak akılsızlıklarını isbat etmişlerdir. Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit "Biz hiç, sefihleri n (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileri dir, fakat bunu bilmezler .[5] Onların İslamdan nasıl uzaklaştıklarını ve savundukl arı dini tanıyalım.

YUNAN FELSEFESİ VE DİĞER FELSEFELE RLE İSLAM DÜŞÜNCESİNİ BOZMALARI :

Emevileri n son dönemlerinde ve Abbasîler döneminde, Arap düşüncesine Hint ve Yunan felsefesi karışmaya başladı. Yunan Felsefesi nin müslümanlara geçişi Fars aracılığıyla oldu. Çünkü Fars kültürü, islam'dan hemen önce Yunan felsefesi nden oldukça etkilenmiş bulunuyor du. Yunan felsefesi nin müslümanlara geçişinin bir yolu da Süryaniler idi. Çünkü Süryaniler de Yunan felsefesi nin mirasçısı olmuşlar ve ona dini bir kisve ve ruhbanlık elbisesi giydirmişlerdi. Yunan felsefesi nin geçiş yollarından biri de bizzat Yunan felsefesi olmuştu. Çünkü Arap asıllı olmayan bazı müslümanlar, Yunancayı iyi derecede biliyorla rdı.
Mu'tezilîler, görüşlerini ortaya koyarken bu felsefede n etkilenmişler ve bir çok delil getirme metodunu bu felsefede n almışlardır. [6] Bu metodla da dini ahkamın ve ğayba taalluk eden haberleri n çoğunu inkar etmişlerdir.
Aklın tartmadığı şeyi reddetmes ine ve reddedeni n akıbetine bir örnek verelim : "Rasululla h (sallallah u aleyhi ve sellem) Huzeyl kabilesin de birbiriyl e kavga eden iki kadın arasında hüküm vermişti. O kadınlardan biri diğerine bir taş atmış ve attığı taş hamile olan diğer kadının karnına isabet etmişti de bu sebeple karnındaki bebeğini öldürmüştü. Bunu Nebiye dava ettiler. Nebi (sallallah u aleyhi ve sellem) kadının karnındaki ceninin diyeti köle veya cariye gürresidir" (kıymetli, genç köle veya cariye azad etmek) diye hüküm verdi. Bunun üzerine tazminat ödemekle hüküm verilen kadının velisi (kafiyeli biri şekilde): Ya Rasulalla h, henüz yemeyen, içmeyen, konuşmayan ve çığlık atmayan bir bebek için nasıl olurda tazminat ödemeye mahkum olurum? Bu gibisi heder olur dedi. Nebi (sallallah u aleyhi ve sellem): 'Bu adam kahinleri n kardeşlerindendir' buyurdu."[7] Rasululla hın kahinlere lanet okuduğunu bilen kimseye bundan daha ağır bir söz olmasa gerek. İşte aklının kabul etmediğini reddedere k, peygamber in sözüne karşı çıkan kimseye Peygamber in cevabı buydu.

ALLAH’IN SIFATLARI NI TE’VİL[8] VE TA’TİL[9] İLE YOK SAYMALARI :

Mutezilen in Allah’a imanı tamamen bir tevehhümden ibarettir . Onlar Kur’anda Allah’ın sıfatlarını anlatan birçok ayeti akıllarına uymadığı için, o ayetlere felsefeci zındıkların iman ettiği gibi iman etmişlerdir. Allah’ı şöyle vasfederl er: Allah bir ve tektir, O’nun benzeri yoktur, O her şeyi işitir ve görür, o ne cisimdir, ne görüntü, ne cüssedir, ne de suret, ne ettir ne de kan, ne şahıstır, ne cevherdir ne araz, O’nun ne rengi vardır, ne tadı, ne de kokusu, O’nun dokunulab ilecek bir bedeni de yoktur, ne sıcaktır, ne de soğuk, ne yaştır, ne de kuru, ne uzundur, ne de geniş veya derin, ne topludur, ne de dağınık. Ne hareket eder, ne sakin kalır, ne de bölünür. Onun ne parçaları vardır, ne de bölümleri. Ne organları vardır, ne de azaları. Onun için yön söz konusu değildir. Ne sağı vardır, ne de solu. Ne önü vardır ne de arkası. Ne üstü vardır ne de altı, hiçbir mekan, onu kuşatamaz. Üzerinden zaman geçmez. Onun için, bir şeye dokunma veya uzlet (yalnızlık), ya da mekanlara hulul etmesi (girmesi) söz konusu değildir. Âllah-u Teala, yaratıkların, sonradan yaratılmışlığa delalet eden bir vasfıyla nitelendi rilemez. Ona son veya mesafede isnad edilemez. O, bir yöne gitmekle de nitelendi rilemez. O, sınırlı değildir. Ne doğurmuştur, ne de doğurulmuştur. Miktarlar O’nu ölçemez. Perdeler O’nu örtemez. Duyular O’nu algılayamaz ve O, insanlarl a kıyas edilemez. Hiçbir yönüyle yaratıklara benzemez. Vakitler O’nun için söz konusu değildir. Afetlerde O’nun için söz konusu değildir. O hatıra gelen veya hayal edilen hiç bir şeye de benzemez. Her zaman ilk olagelmiştir. Sonradan var edilen her şeyi öncelemiş ve yaratıklardan önce var olmuştur. O’ her zaman Alîm, Kadîr ve diri olmuş ve böyle olmaya devam da edecektir . Gözler o’nu göremez. Gönüller o’nu anlayamaz . Hayaller, o’nu kuşatamaz. Kulaklar o’nu işitemez. Görülüyor ki mutezile bir hiçlik iddiasındadır, isbat etmekten uzak nefyetme gayretind edir. Rablerini yüceltmek ve onu övmek için hiçbir kelime bulamamış ve onu varlıktan tenzih ederek rablarını kaybetmişlerdir. Sırf akılları yetmediği için ve vehmî bir ilah îcad ettikleri için Allah’ın Ahirette mü’minlere görüneceğini inkar etmiş, bu husustaki Kur’an ayetlerin i de sahih hadisleri de reddetmişlerdir. Allah’ın Musa (a.s) ile konuşmasını[10] muhal görüp kelam Allahın sıfatı değildir diyen, Mu’tezile fırkası Allah’ın kelam sıfatını inkar etmiş ve sırf bu yüzden Kur’an mahluktur iddiasıyla ümmeti yüzyıllarca birbirine düşürmüş, bunu devlet eliyle halka zorla kabul ettirmek istemiş, birçok alim bu iddiayı kabul etmediği için işkenceler altında zindanlar da can vermiştir.[11] Yukarıda da görüldüğü gibi bir yokluktan ibaret, yersiz, yönsüz, zamansız, sağı, solu, üstü, altı, önü, arkası olmayan, tadı, kokusu, rengi, sıcaklığı, soğukluğu, olmayan vs. gibi saçma ve delilsiz cümlelerle Allah’ı tenzih etmek, ne Kur’anda öğretilmiştir ne de sünnette. Her şeyin zıddıyla birlikte reddedild iği yerde yokluktan başka ne vardır ? Bu Tevhid değildir, Mu’tezilenin Allah’ı vasfettiğini sandığı cümlelerden Allah’ı tenzih ederiz. Aklını ilah edinenin bu evhamı, materyali st inkarcıların sözlerinden farksızdır ve olmayan bir şeyi birlemek saçmalıktır. Bu felsefe birçok feylezofu n sapıtmasına sebep olduğu gibi kelamcı muteziley i de saptırmıştır. İşte bu ve benzeri inkarlarından dolayı birçok alim onları tenkid ve hatta tekfir etmişlerdir. İmam Ebu Hanife’nin talebesi İmam Ebu Yusuf onları zındıklardan saymış, İmam Malik ve İmam Şafiî bunlardan şahitlik kabul edilmez şeklinde fetva vermiş, İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî bunların arkasında namaz kılanın namazını iade etmesi gerekir diye fetva vermişler[12] ve daha nice imamlar onlar hakkında hak ettikleri sözleri söylemişlerdir. Onlar Allah’a imanı anlayamamışlardır.

PEYGAMBER E İMANIN NE DEMEK OLDUĞUNU BİLMEMELERİ :

Onlara göre peygamber ler postacı gibidirle r (hâşâ) kitabı bırakır giderler. Oysa nice peygamber ler vardır ki, kendileri ne kitap verilmemiş, yalnızca tebliğ ve irşad görevlerini tamamlamış, bir kitap bırakmadan ömürleri bitmiştir. Eğer peygamber lerin sünneti, söz ve fiilleri din kabul edilmesey di kendileri ne kitap verilmeye n peygamber lerin ölmesiyle dinin ortadan kalkması ve peygamber i görmeyenlerin de hiçbir şeyden sorumlu olmaması gerekirdi . Kur anda Peygamber e itaatın gerekliliği ile ilgili birçok ayet bulunmasına rağmen , bize Kur’an yeter diyen bu zavallılar hangi Kur’andan bahsediyo r acaba! Allah (Azze ve Celle) Kitabında “Biz her peygamber i ancak Allahın izniyle itaat edilsin diye gönderdik buyurmuştur. … Kim peygamber e itaat ederse Allah (Azze ve Celle) ’a itaat etmiş olur[13], buyurmuştur, Allah (Azze ve Celle) ve Rasulü bir işe hükmetti mi mü’min erkek ve mü’min kadınların işlerinde muhayyerl ikleri yoktur, kim Allah (Azze ve Celle) ’a ve peygamber ine karşı gelirse şüphesiz o apaçık bir sapıklığa düşmüştür.[14] buyurmuştur. Her kim Allah'a ve Resûlüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdi r.[15] O nebi sizlere temiz olan şeyleri helal, pis olan şeyleri haram kılar buyurmuştur. Peygamber e itaatın gerekliliği ve dolayısıyla hadis olmadan dinin anlaşılamayacağı ve yaşanamayacağı, yaşansa bile Allah’ın o dini kabul etmeyeceği ile ilgili ilâhi kelama kulak veriniz.
Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber'e çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler.[16]
Namazı kılın; zekâtı verin; Peygamber'e itaat edin ki merhamet göresiniz. [17]
(Ey müminler!) Peygamber'i, kendi aranızda birbirini zi çağırır gibi çağırmayın. İçinizden, birini siper edinerek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmekted ir. Bu sebeple, onun emrine aykırı davrananl ar, başlarına bir belâ gelmesind en veya kendileri ne çok elemli bir azap isabet etmesinde n sakınsınlar.[18]
De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.[19]
Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.[20]
Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmedikl erinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.[21]
[22]Allah'a itaat edin, Resûle de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki Resûlümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmek tir.
Onlara, "Allah'ın indirdiğine ve Resûl'e gelin" denildiği vakit, "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter" derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyo r iseler de mi?[23]
Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendileri ne lütuflarda bulunduğu peygamber ler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdi r. Bunlar ne güzel arkadaştır.[24]
Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber'e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.[25]
Biz her peygamber i -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendileri ne zulmettik leri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiy le affedici, esirgeyic i bulurlardı.[26]
…işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirler i indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.[27]
(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.[28]
Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler.[29]
Bir de peygamber in verdiği hükme boyun eğmeyen ve hadislere hikaye diyenler için bakınız Allah (Azze ve Celle) Kur’anda ne buyuruyor . “Hayır Rabbına and olsun ki onlar aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiye tle kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar.”[30] Bu fırka kendi felsefele rine uymayan tefsiri de peygamber sözünü de reddeder. Anlayışlarını isbat edebilece kleri sözleri ise insanları aldatmak için rivayet ederler. Onların bu halini Allah (Azze ve Celle) Kitabında şöyle vasfetmiştir. Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber'e çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler. Ama, eğer (Allah ve Resûlünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona boyun eğip gelirler. Kalplerin de bir hastalık mı var; yoksa şüphe içinde midirler, yahut Allah ve Resûlünün kendileri ne zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorl ar? Hayır, asıl zalimler kendileri dir! [31] Oysa yapmaları gereken akıllarına uymasa dahi yaratıcının emrine boyun eğmeleridir, nitekim o emirler peygamber ler aracılığı ile insanlara ulaşmakta ve peygamber e itaat Allah (Azze ve Celle) ’a itaat olacağından kaçınılmaz olmaktadır. De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeni z)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz . Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.[32] Allah peygamber inin Kur’anı tefsir etme yetkisini bu ve benzeri birçok ayette açıkça zikretmişken, Kur’anı Aristo felsefesi yle tefsir edenler elbette bunu vahye uyduramaz lar. Bu felsefeyi terk edemeyip peygamber in hadisleri ni terk edenlerin gerekçeleri ise son derece faraza ve hakikatla ra aykırıdır. Onlar peygamber e imanın nasıl olacağını anlayamamışlardır.

HABER-İ AHAD HÜCCET DEĞİLDİR TEVATÜR DERECESİNDE HADİS DE YOKTUR DEMELERİ :
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; öncekilerin sahih haberleri delil değilse, kendisini görmediğiniz ve kendisine vahy geldiğini iddia eden ve bir tek kişi olan peygamber e nasıl inanıyorsunuz. O hem birtek kişidir ve bu haber 1400 sene öncesine dayanmakt adır, bozulmada n geldiğinden niçin şüphe etmiyorsu nuz. Siz haber-i âhad dinde hüccet değildir diye durun, bize yeter dediğiniz Kur’anda Allah Nuh’u, Şuayb’ı, Salih’i İbrahim’i (aleyhimü’s selam) kavimleri ne tek başına hüccet, sözüne güvenilmesi gereken elçi tayin ettiğini haber veriyor ve o bir tek kişi olan elçilere iman etmeyen kavimler helak edilmiş ve ebedî cehenneml ik kafirlerd en olmuşlardır. Bundan da anlıyoruz ki önemli olan elçinin güvenilirliğidir ve güvenilirliğini araştırmadan hiçbir haberin inkar edilemeye ceğine bu ayetler delildir.
Onlar hadisleri n tevatür derecesin de olması gerektiğini bunun da bir hadisi yüzlerce sahabenin rivayet etmesiyle ve onlardan rivayet edenlerin de bize ulaşana kadar her tabakada o sayıda olmasıyla mümkün olduğunu, aksi takdirde kabul edilemeye ceğini söylüyorlar.[33] Bu sayı hususunda biraz daha insaflı olanlar da var. Tabi saydıkları sıhhat şartları rivayeti imkansız kılmak ve hadisleri kabul etmemek içindir. Kendileri bu iddialarına Kur’andan nakli delil getiremez ken ve sözlerini yüzlerce kişi koro halinde birbirine nakletmem işken nasıl oluyor da insanların kendileri ne inanmasını bekliyorl ar. Birisi koşarak gelip evin yanıyor deyince, bir kişinin haberine itimad edilmez, yüzlerce şahitle gel demiyorla r, niye çünkü yine menfaatle ri söz konusu, dolayısıyla bir kişiden gelen (haberi ahad) söze kulak vermekte fayda görürler. Ya onlarca sahabeden rivayet edilen, cerh ve ta’dil kitaplarında iyi veya kötü yanları tesbit edilmiş, yalancı mı, mübalağacı mı, ömrünün bir kısmında bunamış mı vehm ve vesvese sahibi mi, ve daha nice sıfatları tesbit edilmiş ve eğer bu kusurlard an biri varsa ondan gelen haberin sıhhati zayıf, uydurma vs. tesbit edilmiş ve güvenilir, akıl, hafıza, zabt ve adalet yönünden cidden övgüye değer insanların rivayet ettikleri sahih olan ve yine bu vasıfta alim insanların kaleme aldığı hadislere niçin itimad etmiyorsu nuz. Çünkü bu defa yanan ev sizin değil. Eğer o hadislere itimad ederseniz peygamber sizi oturduğunuz din adamı postundan kaldıracak ve siz felsefeni zle birlikte çöpe gideceksi niz.

HADİSLERİ ENDİREKT OLARAK İNKAR ETMELERİ :

Bazan sahabeler e dil uzatarak, öncelikle en çok hadis rivayet eden sahabeden işe başalayıp onlara çamur atmaları mealci mu’tezilenin değişmez tavrıdır. Örneğin Ebu Hureyre (radıyallâhu anh) hicretin yedinci yılında Müslüman olmasına rağmen nasıl beşbin küsur hadis rivayet etmiştir demeleri ve bu sözle insanları beşbin küsür hadiste şüpheye düşürmenin yanı sıra en muteber sahih hadis kitaplarında bile rivayeti bulunan bu sahabe hakkında ve sahih hadis kitapları hakkında şaibe uyandırmaları gibi. Oysa işin aslı hiç de böyle değildir. Bâki ibn-i Mahled; Ebu Hureyre 5374 hadis rivayet etti demiştir, bu sayı rivayet edilen hadis sayısı değil, Ebu Hureyrede n aynı hadisi farklı kimseleri n işitip rivayet etmesiyle artan senet sayısıdır. Senetleri farklı olan aynı hadisler çıkarıldığında Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği hadis sayısı sadece 1236’dır. Kendisind en en az 9 talebesi hadis yazmış ve rivayet etmiştir. [34] Bu rakam ise garipsene cek bir rakam değildir, zîrâ Ebu Hureyre kendi işini şöyle haber vermekted ir. İnsanlar benim fazla hadis rivayet ettiğimi söylüyor. Muhacir olan sahabe ticaretle, ensar olan sahabe bağ ve bahçesiyle meşgul olurken, ben Rasululla h’ın dizinin dibinde karnımın doymasına razı olarak ilim tahsil ediyordum . Onun zamanında sahabeden ibn-i Ömer ve başkaları onun rivayet ettiği fakat ilk defa duydukları hadisleri garip bulmuş ve bu sözün isbatını aramış ve yine başka şahit sahabeler onun rivayetin i doğrulamıştır. Bu hususta Ebu Hureyreni n doğruluğunu ve ilmini anlatacak örnek, ilgili kitaplard a çoktur. Mu’tezilede hadis rivayet edenlere sataşma, işlerinin çirkefliğidir, zîrâ dobralıktan uzak bu siyaset onların felsefeyl e kirlenmiş kalplerin in dışarı açılan penceresi dir.

BİZ HADİSİ KURANA ARZEDERİZ UYUYORSA ALIRIZ UYMUYORSA ATARIZ DEMELERİ :
“Benden bir hadis işittiğinizde onu Kur’ana arzedin uyuyorsa alın uymuyorsa atın” gibi hadisler uyduran ve uydurulma sını fırsat bilen mu’tezile, hadisleri n Kur’ana uyması gerektiğini veya o konuda Kur’anda ayet bulunup hadisin onu açıklayıcı olması gerektiğini ısrarla savunur. Bunu yaparken de maksatları Kuranı tefsir eden hadislere boyun eğmek değil, Kur’anda bulunmadığı iddiasıyla birçok hadisi saf dışı edebilmek tir. Zira onlar Kur’anı tefsir eden nice hadislere sırt çevirmiş ve kabul etmemişlerdir. Bu davranış da onların inkarcı siyasetin in bir parçasıdır.

KUR’ANIN MUHKEMİNİ VE MÜTEŞABİHİNİ TE’VİL ETMELERİ :

Hiçbir ücret istemeyen bu tebliğ ve irşad Kur’anı iyi anlamadığınızı size hatırlatır. Düşünmeksizin tekebbürle mukabele edenlere bizim gücümüz yetmez. Islahı ğayr-ı kâbil mu’tezile taraftarl arına son birkaç söz :
Peygamber in hadisleri ne kulak asmadığınız için, Kur’an ayetlerin e ya delaleti zanni, ya subutu zanni dediğiniz ve aklınıza uymayan ayetleri te’vil ettiğiniz için birçok hususta inkarcı ve kalplerin de eğrilik olan te’vilciler sizlersin iz. Bize Kur’an yeter diyorsunu z okuyun o halde Allah sizi anlatıyor.
Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerin de eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.[35]
Kur’an biz anlayalım diye indirildi deyip ancak Allahın bileceği, sizin onunla imtihan olunmanızdan başka size vazife olmayan, müteşabihi de felsefeni ze arzettini z ve zihin jimnastiğinizde onlarla da oynadınız ve müteşabih ayetleri fasid şekillerde te’vil ederek kalplerin izde eğrilik olduğunu bize Kitabımızdan isbat etmiş oldunuz. Siz ne Kur’anı tercihini zde samimisin iz ne de da’vet ve tebliğinizde. Zîrâ atalarınızdan devraldığınız saçmalık dolu usullerin sizi dalalette bırakmasına kör taassubun uzla devam etmektesi niz. Eğer maksadınız Kur’ana uymak olsa yukarıda zikrettiğimiz peygamber e tabi olmak ve onun emirlerin e uymakla ilgili ayetler sizi sahih hadisleri araştırmaya sevk etmesi gerekir. Çünkü Allah’ın korumayı va’d ettiği ayetlerin in hükmü kıyamete kadar bakidir ve o hükümler içerisinde peygamber e tabi olma emri defalarca zikredilm iştir. 23 yıl boyunca süren ta’lim, tebliğ ve da’vet işinden sadece 20-30 sahih hadis olduğunu söyleyen siz zavallıların aklen nakıs olduğu aşikardır. Bu gün uygulamak ta olduğunuz bir çok meseleniz i Kur’anda bulamaz ve halledeme zken ya yok demekte çareyi buluyor yahut olmayacak yerden-hadisleri kabul etmezken-örften, tarihten nakiller yapıyorsunuz. Örneğin zekat için nisab miktarı nedir, koyundan deveden, ticaret malından ne kadar zekat verilmeli dir. Kuranın neresinde buluyorsu nuz bunları. Yoksa zekat sadaka demektir herkes istediği kadar verir mi diyeceksi niz. Ya da beş vakit namazın rekatlarını Kuranın neresinde buluyorsu nuz. Yoksa bu kez de salât dua demektir, her zaman her şekilde kalp ve dil dua eder , yerlerde sürünmeye gerek yok mu diyeceksi niz. Siz de biliyorsu nuz ki Kuranı anlamada peygamber e müracaat etmediğinizde , birçok hususta aklınızı veya hevanızı tefsir edici kabul edersiniz . Peygamber in tefsirini kabul etmeyen siz zavallıların tefsirini kim ne diye kabul etsin ki ?
Kendileri ni akıllarının saptırdığı bu nasipsiz fırkanın kaderi inkar etmeleri, keramet ve şefaat simsarı zındık sofilerin bu hususlard a haddi aşmalarına karşın, mu’tezilenin de hak olan kerameti ve şefaati inkar etmeleri, yukarıda izahı geçtiği üzere dini anlamalarındaki yöntem farkından, aklın cüratkarlığından ve kalplerin de eğrilik olmasındandır.

ŞEFAATLE İLGİLİ AYETLERİ DE ÇARPITIR VE ŞEFAATİ İNKAR EDERLER :

Dünyada iken kulun işlemiş olduğu amellerin dışında herhangi bir şeyin ahirette ona fayda vermesini imkansız kabul eden bu fırka, bunu Allah’ın adaletine aykırı bulurlar ve şefaat yoktur derler. Oysa akıllarıyla övünen bu zavallılar, Allah adaletiyl e hükmeder ve şefaate layık olan kimseye şefaat edilmesin e müsaade eder şefaat edecek kimseyi de zaten Allah belirler3 7, anlayışına bir türlü ulaşamamıştır. Şefaatle ilgili Kur’an ayetlerin den; müşrik putperest lerin putlarını şefaatçi kabul etmesini nefyeden ayetleri3 8 şefaatin yokluğuna delil gösterip, ancak Allahın izin verdiği kimseleri n şefaat edeceğini bildiren ayetleri3 9 görmezden gelmeleri, dini bir bütün olarak anlamaya güçleri yetmediğinden (mutlak olanı, mukayyed olanla tefsir etmeyi de bilmemele rinden) ve kendileri ne öğretileni taklitten vaz geçmemelerindendir.

KADERİ İNKAR ETMELERİ :

Allah kullar için bir kader takdir etmemiştir diyen mu’tezile kul kendi fiillerin in yaratıcısıdır, demektedi r. Bir sınav salonunda ki şartları, süreyi, soruları vs. belirleme k sınav sahibinin hakkı olduğu kadar basit anlaşılabilecek bir meselede; Allah’ın irade-i külliyesinin insanlar üzerindeki tesirini ve imtihanın seyrinin o iradeye uyması gerektiğini kabul etmeyenle r, kul eğer yaptığından mes’ul ise fiillerin in yaratıcısıdır demektedi rler. Yere göğe sığdıramadıkları akıllarının neresine sığar bu saçmalık bilmiyoru z fakat, doğrusu şu ki kul irade-i cüz’iyyesi ile niyet ettiği hayır veya şer ne ise güç yetirebil iyor ise ve Allah o işi yapmasını mümkün kılarsa kul yapacağını yapar. Yapılan iş kula aittir, o işin yapılmasına Allah müsaade etmiş ve o fiili yaratmıştır. Allah iyiliğinde kötülüğünde yaratıcısıdır, fakat iyilikten razı, kötülükten razı değildir. Kulun seçme hakkının olması ve gücünün yetmediğinden sorulmama sı imtihanın adaletli ve merhametl i olduğunu göstermeye yeter.

AKLIYLA YOLDAN ÇIKMIŞLARA BU KADARI YETER :

Dininde samimi olan kimse inadından vazgeçer, kınayanın kınamasından korkmaz, kendisini hesaba çeker ve der ki : Allah Kur’anındaki ayetleri insanlar te’vil etsinler diye mi vahyetti ? Peygamber sadece Kur’anı insanlara taşıyan bir postacı konumunda mıydı ? Allah’a ve peygamber e itaat edin buyurulan onlarca ayet, peygamber in vefatıyla iptal mi oldu ?
Oysa Kur’anda nesh olmadığını iddia eden de siz değil misiniz ?! Yoksa peygamber yeniden gelecek de o zaman mı bu ayetler yürürlüğe girecek ?! Bunlar bid’atçı ve sapkınların anlayışı ve merdud olan imanıdır. Aklıyla yoldan çıkmışlara bu kadarı yeter de artar bile. Size Kur’andan başka delil getirmedi k, ta ki hadis olmadan din olmayacağını anlamış olasınız. Hak ehli bir delili ancak başka deliller ile tefsir eder, bu işte akıl yalnızca terazidir ve kefelere akıl konulmaz, deliller konulur. Zîrâ delilin karşısındaki kefeye konulacak hiçbir akıl ilahi kelamın mana ve keyfiyeti ni inkar için ölçü olamaz. Allah Azze ve Celle bizlere, Kendisini vasfettiği gibi birleyen , kulu ve rasulü Muhammed (sallallah u aleyhi ve sellem) ‘in imanını ve o imanla ölmeyi, nasib etsin. Rasulün ismet ve şerefini tercih etmeyi öğrenen ve öğreten mü’minlerden eylesin. Gazaba uğrayan ve sapıtanlardan, aklıyla böbürlenen zındıklardan, etmesin. Amin.

(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi sırat-ı müstekıyme ilet. Kendileri ne lütuf ve ikramda bulunduğun kimseleri n yoluna; gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil![36] (Amin)

VE SELAMÜN ALEL MÜRSELİN VEL HAMDÜ LİLLAHİ RABBİL ALEMİN


[1] Ahmed Emin, Fecrü'l-îslam'dan özetlenerek alınmıştır. Mezhepler Tarihi M.Ebu Zehra ter.136
[2] Makrizî,el-Hıtat Mezhepler Tarihi M.Ebu Zehra ter.136
[3] Nur Suresi (Ayet 51)
[4] Nisa Suresi (Ayet 113)
[5] Bakara Suresi (Ayet 13)
[6] Mezhepler Tarihi M.Ebu Zehra ter.141
[7] Buharı (5758-ter:5779) Müslim (1681/34-35) Begavi (2543-2544)
[8] Cümleyi lafzın delalet ettiği mananın dışında, başka bir manada anlamak ve öylece iman etmek.
[9] Gerçek manayı geçersiz kılıp, iptal etmek.
[10] Bakara Suresi (Ayet 253)
[11] Mezhepler Tarihi M.Ebu Zehra ter.138
Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir. ŞÛRÂ Suresi (Ayet 51)
[12] Mezhepler Tarihi M.Ebu Zehra ter.147
[13] Nisa Suresi (Ayet 80)
[14] Ahzab Suresi (Ayet 36)
[15] Nur Suresi (Ayet 52)
[16] NU Suresi (Ayet 48)
[17] NUR Suresi (Ayet 56)
[18] NUR Suresi (Ayet 63)
[19] AL-İ İMRAN Suresi (Ayet 32)
[20] AL-İ İMRAN Suresi (Ayet 132)
[21] BAKARA Suresi (Ayet 151)
[22] MAİDE Suresi (Ayet 92)
[23] MAİDE Suresi (Ayet 104)
[24] NİSA Suresi (Ayet 69)
[25] NİSA Suresi (Ayet 11).
[26] NİSA Suresi (Ayet 64)
[27] A’RAF Suresi (Ayet 157)
[28] NAHL Suresi (Ayet 125)
[29] AHZAB Suresi (Ayet 66)
[30] Nisa Suresi (Ayet 65)
[31] Nur Suresi (Ayet 48-50)
[32] Nur Suresi (Ayet 54)
[33] M.Şeltut Akaid ve Şeriat 1/70
[34] Hadis metodoloj isi ve edebiyatı Prof.Dr. Mustafa el-A’zami ter. 44
[35] Âl-i İmran Suresi (Ayet7)
[36] Fatiha Suresi (Ayet 5,6,7)
[37] Enbiya Suresi (Ayet 28)
[38] Yunus Suresi (Ayet 18)
[39] Allah’ın kendisine izin verdiği kimseleri n şefaat edeceğini isbat eden şu ayetlere bakınız. Bakara Suresi (Ayet 255),Yunus Suresi (Ayet 3), Meryem Suresi (Ayet 87),
TaHa Suresi (Ayet 109) Enbiya Suresi (Ayet 28) Sebe Suresi (Ayet 23), Zuhruf Suresi
(Ayet 86) Necm Suresi (Ayet 26)

Yukarı dön Göster dolunay3000's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dolunay3000
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats