HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Bilim
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Bilim
Konu Konu: Evrenin ve İnsanın Evrimi Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
muhiddin
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 temmuz 2006
Yer: ABD
Gönderilenler: 266
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muhiddin

Evrenin ve İnsanın Evrimi

Evrim ve tekâmül kelimeleri aynı anlamdadır ve evolution karşılığıdır. Ben, tamâmen kişisel bir tercih olarak, her iki terimi de seviyor ve birbirinin eş anlamlısı olarak kullanıyorum. Pozitif bilimsel birikimlerin ışığında, adına ister Büyük Patlama (Big Bang), ister Yaratılış, ister Genesis ister başka şey densin, bir “ilk andan” ve ondan sonra meydana gelen “ilerleyişten” inanarak bahsetmek için elimizde yeterince delil mevcuttur. Bu ilk patlamadan sonra her şey dağılıp gideceğine, bir araya gelerek tekâmül sürecini başlatmış, subatomik parçacıklardan galaksilere, cansızlardan canlılara sürekli bir ilerleme olmuştur. Bu tekâmülün, gelişmenin canlılar âleminde de sürmemesi için hiç bir sebep yoktur ve, nitekim, aynen de öyle olduğuna dâir muazzam sayıda pozitif bilimsel gözlem, araştırma, bulgu mevcuttur. Bu âşikâr gerçeklere rağmen bir kısım din âlimleriyle bilim adamları arasında uzun zamandır süren, göz ardı edilemeyecek bir kavga yaşanmaktadır. Atın ağzında kaç diş olduğunu İncil’i tefsir ederek hesaplamaya çalışan din adamları arasından çıkan genç bir piskoposun, “bir at bulsak da ağzını açıp saysak” dediği için afaroz edilmesinin benzeri bir ufuk darlığı hâlâ pek çok kişinin zihnini karartmaktadır. Aslında kavganın biri emprik, diğeri psikolojik iki sebebi olduğu söylenebilir:

 

1)Kendisi esâsen bir papaz olan C. Darwin’in bu işlerin tesadüfen geliştiğini söyleyerek, her türlü ilâhî müdahale fikrine kapıyı tâ baştan kapamış olması,

 

2)Özellikle semavî dinlerde yaratılmışların en şereflisi, Tanrı’nın sevgilisi gibi sıfatlarla anılan insanoğlunun antroposentrik tutumu sebebiyle, amip, ayı, inek ve -hele nedense buna pek bir kızılıyor, belki de gerçekten bize çok benzedikleri için- maymunlarla akraba olduğunu kabûl etmeyi hiç mi hiç içine sindirememesi! İnsanlarla maymunların arasındaki evrimsel bağlantıyı "insan maymundan gelmektedir" şeklinde ifâde etmek yanlış olacaktır.

 

Evet, bizlerin en yakın akrabaları maymunlar ama sâdece ve sâdece onlarla aynı filumdan geliyoruz ve, pek muhtemelen, yarasaya veya fareye benzeyen ortak bir atamız var; Lumley Woodyear'ın deyişiyle “İnsandaki gelişmeyi maymunlarda da görüyoruz; onlarda da bir evrim ve gelişme var. İnsanın atası maymun değil ama bizlerle akraba, hattâ amcazâde olduklarını söyleyebiliriz”. Gerek müslüman, gerek hristiyan gerekse diğer dinlerden pek çok müfessirin, düşünürün, mutasavvıfın ve mistiklerin evrimi kabûl, hattâ ilân eden ifâdelerin kutsal kitaplarda da yer aldığını söylediklerini görüyoruz. Son zamanlarda, bir dönem için Avrupa insanını inim inim inleten Ortaçağ taassubunun baş mimarı Katolik Kilisesi’nin dahi bu konuda geri adım attığını tebessümle müşahade ettik. Demek ki, hâlâ sekter bir şekilde kutuplaşmayı sürdürenleri bir tarafa bırakacak olursak, dinlerle müspet ilim bu konuda ters düşmüyorlar. Zâten, sırf dinî konular değil, ideolojik, felsefî her şey için söz konusu olan, kendisi gibi düşünmeyeni en azından aşağılayan -mümkünse mahvetmeyi tercih eden-, adına yobazlık denen illet olmasa, bu iki müessese aslâ ters düşmeyecekleri gibi, birbirlerini tamamlayıcı ve teşvik edici bile olabileceklerdir. Tarih, her iki ucun da ibret verici örnekleriyle doludur. Teist bir sinirbilimci olan büyük bilim adamı Eccles ile, agnostik bir filozof olan ünlü Popper’in unutulmayacak seviye ve kalitedeki tartışmaları bunun en güzel örneklerinden birini oluşturmaktadır; yalnız, bu iki büyük düşünce adamının da ortak bir yönleri vardı: İkisi de âşikâr bir gerçek olarak karşımızda duran tekâmülü kabûl ediyorlardı.


Hâl böyle olunca, sorunun şekli de, mâhiyeti de değişiyor: “Evrim var olmasına var da, bunu Allah (Tanrı, God, Yahova, Ulu Yaratıcı, Evrenin Ulu Mimarı veya istediğiniz herhangi başka bir isim de kullanılabilir) dediğimiz ilâhî bir kudret mi yönetiyor, yaksa her şey olacağına varacak şekilde kendiliğinden mi gelişiyor?”. Yâni bir finalite (gâiyet), hattâ teleoloji mi söz konusu, yoksa sdece determinist, materyalist ve kozal (illî) bir perspektifle, kör tesadüflerin sonucunda mı hep ileriye doğru bir gidiş var? İsteyen istediğine inanabilir! Ama, ortada evrim denen bir vâkıa var ve, bilim adamına düşen görev de, inancı veya ideolojik tercihi ne olursa olsun, bu hâdisenin tabiî mekanizmalarını, işleyiş prensiplerini ve sonuçlarını gene müspet ilimle, ayakları bu dünyanın ölçülüp biçilebilir realitesinden kopmadan incelemek, araştırmaktır.

Büyük Patlama’nın yaklaşık 15 milyar sene kadar önce meydana geldiği hesaplanmaktadır. Bu rakamı 13 ile 18 arasında ifâde eden araştırıcılar arasındaki bu ufak (!) hesap farklılıklarının sebebi, evrenin gittikçe genişlediği ve daha uzak gök cisimlerinin daha yüksek hızla birbirlerinden uzaklaştığının yanısıra, Büyük Patlama’nın en önemli delili kabûl edilen fon gürültüsüne (uzayın her tarafından eşit olarak gelen bir parazit) dayanarak, Hubble sâbitinin değeri konusunda henüz tam bir fikir birliğine varılamamış olmasıdır. Bu uzaklaşma bizim gözlemleyebildiğimiz evrenin sınırlarında ışık hızına yakındır. Büyük Patlama’nın her yönden eşit olarak algılanan “fosili” olan bu fon paraziti sâdece 2.7 Kelvin sıcaklığındadır. Arno A. Penzias ve Robert W. Wilson ve Arno 1965’de ilk ölçümleri yaparken, önceleri bu “parazitin” âletlerinin üzerine düşen güvercin pisliklerinden kaynaklandığını zannetmişlerdi! İlk patlayan şeyin ne olduğu konusunda muhtelif kozmolojik teoriler mevcuttur; fizik bilgini Alan Guth “bütün evren kararsız bir enerji alanının bir kuantum-mekanik çalkalanması sonucunda meydana gelmiştir” diyerek Big Bang’i izaha çalışmıştır. Bu karmaşık bilimsel ifâdenin günlük lisana tercümesi, maddesiz saf enerjinin bir varoluşa sahip olmadığı hatırlanacak olursa, “her şey hiçlikten meydana geldi” şeklindedir. Bilim tarihinin klâsik cilvelerinden biri olarak kaydedelim, Bir papaz olan George-Henri Le-maitre 1920’lerde ve, daha sonraları, 1940’larda ünlü fizikçi George Gamow ilk olarak Big Bang fikrini öne sürdüklerinde bilim dünyası gülüp geçmişti! Bilebildiğimiz evrenin büyüklüğünü dahi zihnimizde canlandırmamız âdeta imkânsız olmakla beraber, bir fikir verebilmek için şu örneği verelim: Eğer ışık hızıyla giden bir taksiye binseydik, bir uçtan öbürüne ancak otuz milyar senede varabilirdik! Bütün bilimsel bulgular Büyük Patlama’nın lehine olduğu için, bu teori a fortiori bir özellik kazanmıştır. Materyalist yaklaşımı korumak ve Büyük Patlama fikrinin dinlerle bilimin buluşması anlamına gelebileceği kaygısıyla, yaratılış kavramını silmek için ortaya atılmış Durağan Hâl Teorisi (Steady State Theory) ise evrenin ezelden beri böyle olduğunu, birbirlerinden uzaklaşan ve kaybolur gibi görünen maddenin yerine sürekli olarak yeni maddenin “oluştuğunu” iddia etmektedir. Büyük Patlama’nın kalıntısı olan fon gürültüsünün ve mütemadî genişleme uzaklaşmanın keşfiyle, bu teorinin pek prestiji kalmamış durumdadır.


Büyük Patlama’dan hemen sonraki ilk anlarda neyin nasıl olduğuna dâir kesin bilgilerimiz yok fakat oldukça güvenilir bilimsel kestirmeler mevcut. Büyük Patlama’dan 10-36 saniye sonra (saniyenin milyonda milyonda milyonda milyonda milyonda milyonda biri) evren bir bezelye cesametindeydi ve sıcaklığı 1015 (10 milyar milyon milyon) santigrat dereceydi. 1/100 saniye sonra evrenin sıcaklığı yüz milyar santigrat civarındaydı. Bu sıcaklıkta madde plazma hâlindeydi ve atomlar oluşmamıştı. 1/10 saniye sonra sıcaklık otuz milyar, 1 saniye sonunda on milyar, 14 saniye sonra da üç milyar dereceye indi. İlk üç dakikanın sonunda ise bu rakam bir milyar dereceydi. Soğumayla beraber elektron, pozitron, nötrino ve foton gibi parçacıkların oranları, yapım ve yıkım sür’atleri de değişti. Soğuma ve genişleme sürdükçe, birkaç yüz bin sene zarfında elektronlarla çekirdekler birleşerek hidrojen ve helyum meydana geldi. Zamanla daha büyük atomlar, moleküller, uzay cisimleri ve galaksiler, güneşler, gezegenler oluştu. Büyük Patlama’dan sâdece 2 milyar sene sonra dahi galaksilerin oluştuğunu biliyoruz. Evrendeki güçler elektromanyetik güç, zayıf nükleer güç, kuvvetli nükleer güç, çekim gücü gibi tiplere bölündü ama aslında hepsi aynı gücün yansımaları olmalıydı. Kayıp madde, antimadde, karadelikler gibi oluşumların varlığı sonraları keşfedildi. Kaotik gibi görünen bu gelişmelerin müthiş bir kozmik bütünlük içerisinde seyrettiği inkâr edilemez bir manzara arz etmektedir. Gerek cansızlar gerekse canlılar âleminde tekâmülün tipik hususiyetleri şöyle özetlenebilir:

 

a)Evrim, daimâ, daha basitten daha karmaşığa doğru olmuştur;

 

b)Evrim, daimâ, muhafazası daha kolay olandan daha zor olana doğru olmuştur;

 

c)Evrim, daimâ, ihtiyacı kalmayan ögelerini bertaraf edip, gerekli olan ögelerini inkişaf ettirerek cereyan etmiştir;

 

d)Sonuç olarak evrim, daimâ, daha sofistike ve frajil sistemlerin gelişmesi yönünde gerçekleşmiştir.

 

Halbuki, entropi kanunu muvacehesinde olaya bakarsak, bunun tam aksinin cereyan etmesi, her şeyin dağılıp gitmesi gerekirdi! Neden öyle olmadı?


Güneş sistemi ve dünya yaklaşık 4.6 milyar sene kadar önce oluştu. En eski kayalar 3.8 milyar sene önce teşekkül etti. Prekambrian Çağ jeolojik tarihin ilk 4 milyar senesini (%85’ini) oluşturur. Paleozoik Çağ 600 ilâ 225 milyon yıl öncesine kadar sürmüştür ve jeolojik zamanın %10’unu oluşturur. Mezozoik Çağ 225 ilâ 65 milyon yıl öncesine verilen isimdir ve %4’lük kısmı kapsar. Hâlen içerisinde yaşadığımız Senozoik Çağ ise son 65 milyon seneye verilen isimdir, %1.5’luk kısmı kapsar ve hakkında en çok şey bildiğimiz dönemdir. İlk canlıların 4 milyar sene kadar önce ortaya çıktıkları tahmin edilmektedir. En tipik ve ortak evrim merkezî sinir sisteminde cereyan ettiği için, bu sistemin gelişimi rehber alınacaktır. Canlılar âleminde aynı evrimsel koldan gelen gruplara, benzer genetik özelliklere (DNA yapısına) sahip olan ve evrimsel açıdan akraba olan türlerin içerisinde bulunduğu evrimsel kollara filum (phylum) denir. Birkaç tip evrimin iç içe cereyan ettiği yazılır:


1.Filetik evrim: Yeni türlerin ortaya çıkmasına yol açan evrim. Fosillerde doğrudan gözlemlenebilen evrim budur. Bir popülasyon içerisindeki genetik çeşitlilik ne kadar fazlaysa, evrimleşme ihtimali de o kadar artmaktadır çünkü, “hayırlı” mutasyon ve eşleşmelerin gerçekleşmesi ihtimali, “genetik havuzun” genişlemesiyle, daha da yükselmektedir.


2.Mozaik evrim: Tür içerisinde dış görünüşün değişmesi, meselâ bedenin belli bir bölgesinin zamanla adaptif değişimlere uğraması ve bunun sonraki nesillere aktarılması. Kedigillerin muazzam sayıdaki alt türlerinde bunun örneklerini görmek mümkündür.

3.Fenetik evrim: Türün ortamdaki özelliklere intıbak etmesi çabası içerisinde ortaya çıkan veya tabiî etkilerin yarattığı evrim. Meselâ, Bergmann Kuralı’na göre politipik sıcakkanlı türlerde alt türlerin vücut cesametleri habitatın soğumasıyla artar (kutup balinalarını düşününüz); kezâ Allen Kuralı’na göre, sıcakkanlı türlerde habitatın ısısı yükseldikçe kulaklar, kuyruk gibi uzantı-organların cesametinde artma olur (filleri düşününüz).

4.Tedricî ve nokta nokta evrim: Fenetik evrimin daha seçici ve özel şartlar altında oluşanıdır. Bâzı anîden ortaya çıkıp kaybolan türlerin böyle oluş mekanizmalarını ifâde eder. Bâzı “yaşayan fosiller” buna istisna teşkil etmektedir: Lingula kabuklusu ismindeki bir kafadanbacaklı cinsinin yaklaşık 450 milyon senedir hayatını sürdürdüğü bilinmektedir. Bir sürüngen olan tuatara’nın da (sphenodon punctatus) takrîben 200 milyon senedir pek az şekilsel değişikliğe uğrayarak hayatını idame etirdiği bilinmektedir. Mavi ve yeşil algler ise dünyanın en eski yaşayan organizmaları olarak tâ Prekambrian Çağı’ndan beri denizleri süslemeye devam etmektedirler.

EVRİMDE ÖNEMLİ BASAMAKLAR
MERKEZÎ SİNİR SİSTEMİNİN EVRİMİ


Dünyanın oluşmasından yarım milyar yıl kadar sonra, günümüzden yaklaşık 4 milyar yıl kadar önce, kabuk tabakasındaki ilkel okyanusların tuzlu sularında ilk organik moleküllerin gelişip bir nev’î zarla çevrelenecek şekilde bir araya geldikleri ve, bu sûretle oluşturdukları kozervat denen canlılık öncesi oluşumlardan da, ilk tek hücreli canlıların ortaya çıktıkları düşünülmektedir. Bu moleküllerin ortamdaki çeşitli gazların ve diğer kimyasal maddelerin ısı ve ışık enerjisinin etkisiyle oluştuğu fikrinin yanı sıra, panspermi diye adlandırılan, uzaydan bir göktaşı veya benzeri gök cismi üzerinde taşınarak gelmiş olabileceğini de iddia edenler mevcuttur. Eğer böyleyse bile, menşeini aldığı yerde de benzer bir süreç yaşanmış olsa gerekir. Bunların tek çizgili bir DNA’ya sâhip oldukları ve basit, iptidaî bir fotosentez mekanizması sâyesinde ultravioleden ve diğer dalgaboylarındaki ışığın öldürücü etkilerinden kurtuldukları zannediliyor. Bu yarı-geçirgen ve küçük delikçikler ihtiva eden zarın, dış ortamın çok zehirli ve yıpratıcı vasfından dolayı, mikroorganizmanın iç dengesini koruyabilmek için geliştiği, bir yandan da çevredeki diğer organizmalar tarafından salgılanan çeşitli maddelerle selektif bir temas kurulmasını sağladığı, bu sâyede de ilk organik bilgi alışverişinin başladığı tahmin edilmektedir.

 

Zamanla, gerek korunma gâyesiyle, gerekse çeşitli vital fonksiyonların sürdürülmesinde işbirliğinin hayatta kalmayı kolaylaştırmasının sonucunda, bu organizmalar kolonileşmeye başladılar; bu gelişmenin 3.5 milyar sene kadar önce gerçekleştiği düşünülmektedir. Çeşitli fosil incelemelerinde, bu tek hücreli organizmaların stromatolitler ismi verilen büyük yığınlar hâlinde kule gibi tabakalar oluşturdukları tesbit edilmiştir. Hücreler arası bağlantı ve çekimin yürütülmesi ve çevreyle olan alışveriş başlıca üç yolla olmaktaydı: Kimyasal maddeler, vib-rasyon ve basınç gibi fiziksel etkileşimler ve radyasyonun (ısı, ışık vs.) algılanması. İşte, zamanla hücrelerin zarlarında bu modaliteleri algılayacak özel yapılar gelişmeye başladı ki, bunlara reseptör denir. Mikroskopik plândaki bu evrim makroskopik olarak da cereyan etti. Denizlerin zarif süslerini oluşturan mercanların adaleyle nöron (sinir hücresi) arasında bir hücre yapılarının ve çeşitli reseptörlerinin olmasının yanı sıra, koloni hâlinde yaşamaları, evrimin her plânda devamlılık arz ettiğinin muhteşem bir numûnesidir.

İlk tek hücreli prokaryositler (çekirdeği blunmayan ilkel hücreler) basitçe kendi DNA’larının kopyalarını imâl ederek çoğalıyorlardı. Dünya tarihinin ilk 1 milyar senesi boyunca atmosferin metan, amonyak ve karbon dioksidden ibâret olduğuna, oksijenin ya hiç mevcut olmadığına ya da çok az bulunduğuna işâret eden pek çok bulgu mevcuttur. Muhtemelen bu canlılar oksijeni bir artık madde olarak çevreye yayıyorlardı ve benzer canlılar hâlâ denizleri süslemekte, O2 istihsâl etmektedirler. Denizlerde ortaya çıkan bu O2 atmosfere yayıldıkça, güneş kaynaklı radyasyonun etkisi sonucunda meydana gelen fotoşimik reaksiyonlarla ozon (O3) meydana geldi ve günümüzde bâzı kimyasal maddeler sebebiyle zarara uğrayan ve öldürücü ışınlara karşı tabiî bir kalkan vazifesi gören ozon tabakası tâ o dönemlerde, yüzmilyonlarca yıl zarfında oluştu. Bu sâyede hayat denizlerin daha üst tabakalarına tırmanabildi, sonunda da denizlerden çıkabilip çeşitlenebildi, O2’ye bağlı hayat formuna geçilebildi. Yaklaşık 3 milyar sene içinde, O2 soluyan ve artık madde olarak CO2 salıveren canlılarla, bunun tam tersini yapanlar arasında dinamik bir denge kuruldu; bu temel biyokimyasal işlemle hayatını sürdüren hayvanlar ve bitkiler gelişip bollaştılar ve gezegenimizin hâkimiyetini ellerine geçirdiler. Ara formlar hâlâ hayatlarını sürdürmektedirler. Tek hücreli bâzı canlılar ortamda yeterince besin bulunduğunda hayvan gibi davranarak onları “yemekte”, bulunmadığında ise bitki gibi davranarak fotosentez yoluyla enerji istihsâl etmeye başlamaktadırlar. Kuraklık dönemlerinde akciğerimsi organlarını, sular bollaştığında süzgeçlerini kullanarak hayatlarını sürdüren akciğerli nehir balıkları da evrimsel ara türlere ve canlıların muazzam adaptasyon kaâbiliyetine basit birer örnek teşkil eder. Bilinen en mütekâmil hücre türü olan nöronun ortaya çıkabilmesi için elzem olan bol oksijenli ve glükozlu ortamın gelişebilmesi için üç milyardan fazla sene gerekti.

700 milyon sene önce süngerler evrimleşti ve 50 milyon sene zarfında da (650 milyon sene kadar önce) nöron ortaya çıktı. Düz solucanlarda ilkel fotosesitivite, 600 milyon sene önce de ilkel beyinler gibi fonksiyon gösteren gangliyonlar ve yumuşak vücutlu omurgalılar gelişti. 500 milyon sene önce ilk omurgalılar, zırhlı balıklar ve ilkel beyin lobları gelişti. İlkel beyin diyebileceğimiz talamus da 500 milyon sene önce evrimleşti. 460 milyon sene önce ilk kara hayvanları zuhur etti, 420 milyon sene önce de karalarda bitkiler bollaştı. Evrim ilerledikçe heyecanî, mistik ve artistik her türlü uç yaşantıların âdeta merkezi olacak amigdala denen beyin çekirdeğinin bu dönemde ortaya çıktığını görüyoruz. 175 milyon sene önce dinazorlardan kuşlar evrimleşti (dinazorlar, muhtemelen, 65 milyon sene önce Meksika Körfezi yakınına düşen bir meteorun yol açtığı buz çağı sebebiyle tarih sahnesinden silindiler). 150 milyon sene önce ilk memeliler ortaya çıktı, beraberlerinde beynin en mütekâmil tabakası olan neokorteksi de getirdiler. 100 ilâ 70 milyon sene önce ilk primatlar tekâmül etti. 50 milyon sene önce oksipital ve temporal loblar müthiş gelişme gösterdi. Bizim de atamız olan ilk protoprimatlar 45-50 milyon sene önce zuhur etti ve böcek yiyen, fareye benzer yaratıklardı. 40 milyon sene önce Afrika’da ilk maymunlar ortaya çıktı ve ağaçlardan karalara inip yaşamaya intıbak gerçekleşti. 5-10 milyon sene önce hominidler (insanımsılar) tekâmül etti. Afrika'da, yakla-şık 2.5 milyon sene önce dik olarak ayakta duran ve âlet kullanan insanımsıların bulunduğuna delâlet eden kalıntılar bulunmuştur ve bu hominidin 1.5 milyon yıl boyunca Afrika'dan ayrılmamış olduğu tahmin edilmektedir. Gürcistan'da 1.8 milyon, İspanya'da 1 milyon, Almanya'da 600 bin sene öncesine âit insanımsı kalıntıları bulunmuştur. Bunların kemik, kafatası ve çene yapıları da farklıdır. Zamanla insanın kafatasının yapısı beyzbol topuna benzemek-ten çıkıp futbol topununkine benzemiştir. 3-5 milyon sene önce Australopithecus türleri dünyanın çeşitli bölgelerinde ortaya çıktılar. 2-3 milyon sene önce homo habilis (elli adam) evrimleşti, homo erek-tus (ayakta duran adam) ve Cromagnon adamlarında başparmak iyice tekâmül etti. Homo erektus Afrika ve Avrasya’da 300 bin sene öncesine kadar yaşamıştır, bu türün tâ 500 bin sene önce ateşi kullanmayı keşfettiği, kozmetik ve artistik amaçlı madde kullanımını gerçekleştirdiği bilinmektedir. 200 bin sene önce homo sapiens (farkında olan adam) evrimleşti, homo sapiens sapiens (farkında olduğunu farkında olan adam) ise 50 ilâ 40 bin sene önce evrimleşti. 34-30 bin sene kadar önce CroMagnon ve Neanderthals adamları iyice gelişti, 25 bin sene kadar önce frontal lob (beynin alın kısmı) bu günkü hâline doğru tekâmül etti.

Amip gibi tek hücreli, basit canlılarda uyaranlara tepki verme, tehlikeden kaçıp gıdâya yanaşma, bunları yapmak için karar verme yeteneğinin bulunduğunu biliyoruz. Bu bakımdan, bu en iptidaî canlılar da tıpkı bir nöron gibi fonksiyon gösteriyorlar ama bunu canlının tamamı, çok daha elemanter düzeyde yapıyor. Aslında, ileride göreceğimiz gibi, nöronlar da beyindeki ilk imâl edilmeleri ve onu takip eden göçleri esnasında, radial glial rehberlerinin önderliğinde hareket edebilme yeteneği sergilerler ama sonra bu yeteneklerini kaybederler. Eğer başka bir sebeple hayatı sona ermezse, amiplerde bizimki gibi bir ölüm de söz konusu değildir. Kendi DNA’sının bir kopyasını oluşturarak, basitçe ikiye bölünür ve, cesetsiz bir ölümü müteakip, iki yeni “genç” amip ortaya çıkar. Evrim ilerledikçe elemanter fonksiyonların daha karmaşık hâl aldıkları, basit kolonizasyondan çok hücreliler âlemine geçildikten sonra da, bunları yürütmek üzere bir araya gelmiş hücreler, onların birleşmesinden oluşmuş organlar ve organlardan oluşmuş birtakım organizmaların ortaya çıktığı görülür. Bu organizmaların basitçe bölünerek çoğalmaları imkânsız olacağından, zamanla eşeysel (sexual) üreme gelişir. İlkel canlılarda haber alma, değerlendirme, karar verme ve icrâ fonksiyonlarını canlının bir anlamda bütününün yaptığını anlatmıştık.

 

Evrimleşme ilerledikçe, tıpkı diğer özelleşmiş organ sistemleri gibi, bu fonksiyonu üstlenen bir sinir sisteminin geliştiği görülür. Solucanlarda sinir hücrelerinin gangliyonlar hâlinde toplandıkları, bunların da her birinin bağımsız karar verme özelliğine sahip olduğunu görürüz; nitekim ilkel bir solucanı ikiye bölerseniz, gangliyonları zarar görmemişse, iki yeni canlı solucan bireyi ortaya çıkacaktır. Daha mütekâmil solucanlarda ise kafanın oluşmaya başladığı dikkati çeker. İşte, bütün diğer organların ve sistemlerin yöneticisi, en mütekâmil hücre olan nöronlar da ilkel canlılarda gangliyonlar hâlinde toplanırken, zamanla en üst yönetici kısım baş bölgesinde bir araya gelerek beyni husûle getirmiştir (ensefalizasyon). Hemen bütün çok hücreli yaratıkların yeni ortamlara baş bölgelerini sokarak girdikleri bilinir. Çünkü özellikle fotik ve şimik uyaranları algılayacak algılayıcı hücreler veya organlar burada toplanmıştır. Zamanla beynin de tekâmül ettiği ve omurilikte iç kısımda bulunan gri madde en üst tabakayı oluşturarak, bir zar gibi beyni çevirmeye başlar ve ortaya serebral korteks çıkar (kortikalizasyon). Beyin de tekâmül edip erken sürüngen beyni, eski memeli beyni aşamalarından geçilmiştir. Sonunda, en üst memelilerde ve primatlarda bulunan yeni memeli beyni gelişmiş, korteksin en mütekâmil hâli de insana nasip olmuştur. MacLean en gelişmiş canlılar olan memelilerin beynini üç tane iç içe geçmiş ama fonksiyonel devamlılık ve bütünlük arz eden tek bir beyin gibi telâkki ederek buna "triune" demiş ve evrimdeki ensefalizasyonun aşamalarının en son hâlini tanımlamıştı: En içte ve ilkel olan sürüngen beyni bazal çekirdekleri ve tâ sürüngenlik aşamasından kalma yapıları ihtiva eder; günlük rutinlerin, subrutinlerin ve birtakım prosemantik (prelinguistik) fonksiyonların icrasından sorumludur. Onun üzerinde eski memeli beyni (limbik veya viseral beyin) bulunur ve memeli hayatı için elzem olan bakım, annelik ihtimamı ve oyun oynama gibi sürüngenlerde bulunmayan davranışları düzenler. En evrimleşmiş olarak dıştaki yeni memeli beyni yer alır ki, hassas duyusal analiz, motor koordinasyon, hâfıza ve çağrışımların düzenlenmesinin yanısıra, homo sapienste lisan yoluyla iletişimi düzenler.


Gerek toplam beyin hacmi, gerekse frontal ve temporopariyetal korteksin kalınlığı insanda en yüksek ölçüdedir. Sıçan beyninden insana doğru incelendiğinde, biyolojik evrimin inkâr edilemez delillerini görürsünüz. İnsan beyni, bilinen bütün diğer canlı türlerininkinden daha büyük, daha ağır ve daha gelişmiştir. Global tekâmülün yanısıra, insan beyninde bâzı bölgelerin çok daha geliştiği, bâzı bölgelerinin ise gerilediği fark edilir. Zekâ, uzun vâdeli plânlar için gerekli çağrışımların yapılmasından sorumlu prefrontal korteks toplam kedi korteksinin sâdece %3.5’unu, maymunlarınkinin %11.5’ini, insanlarınkinin ise %30 kadarını oluşturur. Buna karşılık, primer görme korteksi maymunlarda %17, insanlarda sâdece %1.5’lik kısmı kaplar. Bunun teleolojik izahı çok basittir: Zekâ ve soyut düşünce ile ilgili bölgeler geliştiği oranda, daha basit ve türün hayatiyetini idâme ettirebilmesi için elzem fonksiyonların önemi azalmaktadır. Maymunun etrafını çok iyi görebilmesi avlanma, eşleşme, korunma gibi pek çok fonksiyon açısından çok önemliyken, insanın telefonla bakkala sipariş vermesi, eşini tanıması ve kendini koruması için bu derecede gelişmiş görme duyusuna ihtiyacı yoktur. Koku duyusu bir köpek için vaz geçilmez önem taşır; hele tabiî şartlar altında, koku alamayan bir köpeğin hayatta kalması mümkün değildir. Bu yüzden de köpeklerin “koku beyni” insana nispetle müthiş gelişmiştir; halbuki, koku almadan yaşayan milyonlarca insan mevcuttur.
İnsan türünde tekâmül kültürel açıdan da devam etmektedir. Sürekli olarak nurtürel ve kültürel girdilerle yüklendiği için, beyinlerimizin organizasyonu değişmektedir. Son senelerde tesbit edilen ve nöral plastisite denen bir vâkıa var: Sürekli ve tekrarlayıcı uyaranlar, merkezî sinir sisteminin ve onun yönettiği bütün organizmanın yapısal özelliklerini, müteakip nesillere geçebilecek şekilde değiştirebilmektedir.

 

İnsan türünde son 250.000 sene zarfında âşikâr bir filetik evrim kaydedilmemiştir. Ancak ufak ekotipik ve fenetik varyasyonlar olagelmiştir. Bunun, a)sürenin henüz yeterli olmaması; b)giyinme, barınma gibi asgarî düzeydeki davranışlardan başlayarak, medeniyetin getirdiği imkânların çevresel stresörleri azaltması gibi muhtemel sebepleri üzerinde durulmaktadır. Çeşitli ve özellikle de yeni zuhur eden hastalıklar, çevre kirlenmesi, kalabalıklaşma benzeri sosyal ve fizik zorlamalar insan türünü de etkilemektedir ve ABO kan gruplarında, orak hücreli aneminin ortaya çıkışında bunlar gözlenmiştir. Bu ve benzeri fenetik ve mozaik zorlanmaların eninde sonunda homo sapiens sapiensin de evrimleşmesine yol açacağına dâir ciddî bilimsel tahminler mevcuttur. Velev ki, çevre kirlenmesine mâni olmak, tabiatın korunmasına önem vermek, çeşitli hastalıklardan kurtulmak yolunda kendini aşmaya başlamış olan insanoğlunun bundan sonraki evrimi, pek muhtemeldir ki, diğer hayvanların mâruz kaldığı banal zorlayıcılardan korunmayı başardığı için, alışılagelenden farklı cereyan edecektir. Tefekkür etmek beyindeki frontal ve temporopariyetal bölgeleri, mistik ve artistik yaşantılar amigdala ve limbik sistemi sürekli olarak tembih etmektedir. Bilimde, her türlü san’atta sürekli ilerleme içerisinde olan insanoğlunun beyni gelişmeye devam edecektir. İcat etiğimiz ve her geçen gün bizleri teknik açıdan daha da rahat hâle getiren âletler sâyesinde ellerimize ve kollarımıza daha az ihtiyaç duyar olacağız. Kendi genetik yapımızla kendimiz oynayarak, daha “ileri” insan türlerini kendimizin geliştirmesi, bütün moral ve etik mülâhazalara rağmen, ş,ddetle muhtemeldir. Muhtemelen bizden daha da “insancıl” olacak müstakbel torun-türümüzün hem rölatif hem de mutlak anlamda daha büyük beyin (ve kafa) hacmine, daha küçük bir vücuda ve ekstremitelere sahip olacağı kestirilmektedir.


KAYNAKLAR
Darwin C: The Expression of the Emotions in Man and Animals. Oxford University Press, 1998
Encyclopedia Britannica CD-ROM 2.0: Britannica Encyclopedia, Inc., 1997
Hoagland MB: Hayatın Kökleri (Güven Ş, çeviren). Tübitak Popüler Bilim Kitapları 1, TÜBİTAK, Ankara, 1994
Hürriyet Gazetesi Dış Haberler Servisi: 4 milyon yıllık değişim. s. 6, 24 Eylül 1998
Joseph R: Neuropsychiatry, Neuropsychology, and Clinical Neuroscience – Emotion, Evolution, Language, Memory, Brain Damage, and Abnormal Behavior, 2nd Edt. 3-70, Williams & Wilkins, USA, 1996
Kuper A: The Chosen Primate – Human Nature and Cultural Diversity. Harvard University Press, USA, 1994
Kurtén B: Our Earliest Ancestors (Friis EJ, trans.). Columbia University Press, New York, 1993
Lewin R: Modern İnsanın Kökleri (Özüaydın N, çeviren). Tübitak Popüler Bilim Kitapları 62, TÜBİTAK, Ankara, 1998
McGuire M, Troisi A: Darwinian Psychiatry. Oxford University Press, New York, 1998
Silk J: Evrenin Kısa Tarihi (Alev M çeviren) Tübitak Popüler Bilim Kitapları 46, TÜBİTAK, Ankara, 1997
Schopf JW: The oldest fossiles and what they mean in (Schopf JW, ed.) Major Events in the History of Life. New York, Bartlett, 1992
Sproule A: Charles Darwin (Toker A, çeviren). İlkkaynak Kültür ve Sanat Ürünleri, Ankara, 1996
Swimme B, Berry T: The universe story. San Fransisco, Harper San Fransisco, 1992
The History of the Universe - CD-ROM. Ransom Publishing, UK, 1995
de Waal F: Good Natured - The Origins of Right and Wrong in Humans and Other Animals, 4th Edt. Harvard University Press, USA, 1996
Wilson EO: Sociobiology - The Abridged Edition 7th Edition. The Belknap Press of Harvard University Press, USA, 1998

 

Prof. Dr. M. Kerem Doksat
Professor of Psychiatry
Istanbul University
Cerrahpaşa Medical Faculty
Department of Psychiatry
Head of the Mood Disorders Unit 



__________________
muhiddin
Yukarı dön Göster muhiddin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muhiddin
 
ibrahimim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 17 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ibrahimim

 

 

http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=4244&PN= 1

http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=2351&KW= evrim

http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=1992&KW= evrim

 



__________________
Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
Yukarı dön Göster ibrahimim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ibrahimim
 
muhiddin
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 temmuz 2006
Yer: ABD
Gönderilenler: 266
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muhiddin

Sn ibrahimim verdiginiz bu linkten iki yeri alintiladim

http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=2351&KW= evrim

 

70'li yıllarda Süleyman Ateş, eski Diyanet İşleri Başkanı, fakültede bir dergide yazmıştı. Kuran'a dayanarak, yani Mehmet Bayrakdar İslam felsefecilerine, kelamcılara dayanarak söylemişti. Süleyman Ateş tamamen bunların dışında Kuran'a dayanarak, Adem'in yaratılışını konu etti. O, Sünni düşünceye göre "Allah eliyle heykel yaratır gibi Adem'e şekil veriyor, ondan sonra da ona birden bir ruh üflüyor. Ve Adem birden canlanıyor. İnsan haline geliyor" yaklaşımına karşı geleneksel Sünni dini akideyi eleştirdi. Bu yaratmanın böyle olmadığını, Adem'den önce de evrim sürecinin olduğunu; bu evrim sürecindeki insanlaşmayı, insan olma onurunu, insan olma şerefini ve dolayısıyla denenmeye ehliyetli bir hale gelmeyi ifade eden bir aşama, ara durum olduğu tarzında yorum yaptı.

 

Geleneksel İslam inancı bunları tartışmıyor ama...

 

Doğru, belli bir kesim tartışmıyor. Onlara göre, inanç olarak, akide olarak, şudur: Allah bir anda yaratmıştır. Evreni yaratmıştır, daha sonra da bunların içerisinde, dünya varlığı içerisinde bu gördüğümüz hayvanları ve insanları yaratmayı istemiştir. Onları yaratmıştır, bu çok fazla tartışılmaz. Tanrı bunu söylüyorsa, buna inanırsın ya da inanmazsın. Müslüman'a düşen inanmaktır. Ama ben diyorum ki, "Bir insanın Tanrı'nın yaratma işinin nasıl olduğunu son derece masum ve naif bir şekilde sorma ve bunun üzerine düşünce üretme hakkı vardır." Bu sorgulamayı Tanrı'ya karşı çıkmak gibi olumsuz yorumlamak doğru değil.

 

Simdi gunumuzdeki bu tartismalar yeni mi?Bunlar yeni fikirler/bilgiler mi?

 

 

 

Allah(c.c) Insani yeyuzunde,

Nuh 17- "Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi."

Birtakim asamalardan gecirerek,

Secde 7. Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.
           8. sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır.
           9. Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?

En guzel sekilde

Tiyn 4. Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.

Yeryuzunde halife olarak yaratmis,

Bakara 30. Ben, yeryüzünde bir halife kiliciyim"

 

Ve bu yaratilisi bizden saklamadan,yeryuzunun hem ustunde,hem altinda elini kolunu sallayarak gezen degil, o ise yonelmis olanlari/bakanlari yaratilisa dair bilgilendirmektedir.

 

Ankebut 20. De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın,

 

Kuani kerim’de genel olarak bizlere bu bilgiler verilmis,bizden yuzyillar once yasamis insanlar yukarida bazilarini zikrettigim ayetlere bakarak insanin yaratilisinin yeryuzunde,asama asama gerceklestigini genel bir bilisle eserlerinde belirtmisler.Yani bu bilgiler yeni degil.(not kisminda ornek verdim)Bugun insanin yaratilis asamalarini/insanin evriminin teferruatlarini bu alanda arastirmasi olan biliminsanlarindan ogrenmeye devam edecegiz.Ben oturdugum yerden ancak bu kadarini soleyebiliyorum.

Not:Naksibendi Seyhi/Hanefi mezhebi Alimlerinden, Nimetullah bin Muhammed Nahcuvani (olum tarihi 1514/kabri aksehirde)(  “Vallâhü enbeteküm minel erdı nebâta”(Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi.) (Nûh, 71/17) -  âyet-i kerimesinin tefsîrinde şöyle buyururlar:

“Allah Teâlâ, sizi arzdan (yerden) ibdâî olarak bitirmek (örneksiz, eşsiz  meydana getirme) sûretiyle inbât eyledi (bitirdi, yetiştirdi) .  Ve sizi envâ’ (çeşitli) ve asnâf (sınıflar) olarak yaptı. Evvelâ nebât cinsinden, sâniyen (ikincisinde) hayvân ve sonra da îmân ve ma’rifete kabil (bilgiyi almaya müsait) insan oluncaya kadar terbiye etti. Ba’dehû (daha sonra) rütbe-i beşeriyyeden (insan derecesinden) , mertebe-i hilâfete (halifelik mertebesine) ve niyâbet-i ilâhiyyeye (ilâhi vekilliğe) irtikanız (yükselmeniz) ve göz görmedik ve kulak işitmedik ve kalb-i beşere hutûr etmedik (insanın hatırına gelmedik) şeye fâiz (başarılı, üstün) olmanız için size tekâlîf-i şâkkayı (eziyetli  mükellefiyetleri) teklîf etti.Mesnevi’nin 3. cildinde bu sekilde bilgi mevcuttur.Allah(c.c)’u onlardan razi olsun.



__________________
muhiddin
Yukarı dön Göster muhiddin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muhiddin
 
ibrahimim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 17 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ibrahimim

muhiddin Yazdı:

Sn ibrahimim verdiginiz bu linkten iki yeri alintiladim

http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=2351&KW= evrim

 

70'li yıllarda Süleyman Ateş, eski Diyanet İşleri Başkanı, fakültede bir dergide yazmıştı. Kuran'a dayanarak, yani Mehmet Bayrakdar İslam felsefecilerine, kelamcılara dayanarak söylemişti. Süleyman Ateş tamamen bunların dışında Kuran'a dayanarak, Adem'in yaratılışını konu etti. O, Sünni düşünceye göre "Allah eliyle heykel yaratır gibi Adem'e şekil veriyor, ondan sonra da ona birden bir ruh üflüyor. Ve Adem birden canlanıyor. İnsan haline geliyor" yaklaşımına karşı geleneksel Sünni dini akideyi eleştirdi. Bu yaratmanın böyle olmadığını, Adem'den önce de evrim sürecinin olduğunu; bu evrim sürecindeki insanlaşmayı, insan olma onurunu, insan olma şerefini ve dolayısıyla denenmeye ehliyetli bir hale gelmeyi ifade eden bir aşama, ara durum olduğu tarzında yorum yaptı.

Geleneksel İslam inancı bunları tartışmıyor ama...

Doğru, belli bir kesim tartışmıyor. Onlara göre, inanç olarak, akide olarak, şudur: Allah bir anda yaratmıştır. Evreni yaratmıştır, daha sonra da bunların içerisinde, dünya varlığı içerisinde bu gördüğümüz hayvanları ve insanları yaratmayı istemiştir. Onları yaratmıştır, bu çok fazla tartışılmaz. Tanrı bunu söylüyorsa, buna inanırsın ya da inanmazsın. Müslüman'a düşen inanmaktır. Ama ben diyorum ki, "Bir insanın Tanrı'nın yaratma işinin nasıl olduğunu son derece masum ve naif bir şekilde sorma ve bunun üzerine düşünce üretme hakkı vardır." Bu sorgulamayı Tanrı'ya karşı çıkmak gibi olumsuz yorumlamak doğru değil.

Simdi gunumuzdeki bu tartismalar yeni mi?Bunlar yeni fikirler/bilgiler mi?

Allah(c.c) Insani yeyuzunde,

Nuh 17- "Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi."

Birtakim asamalardan gecirerek,

Secde 7. Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.
           8. sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır.
           9. Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?

En guzel sekilde

Tiyn 4. Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.

Yeryuzunde halife olarak yaratmis,

Bakara 30. Ben, yeryüzünde bir halife kiliciyim"

Ve bu yaratilisi bizden saklamadan,yeryuzunun hem ustunde,hem altinda elini kolunu sallayarak gezen degil, o ise yonelmis olanlari/bakanlari yaratilisa dair bilgilendirmektedir.

Ankebut 20. De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın,

Kuani kerim’de genel olarak bizlere bu bilgiler verilmis,bizden yuzyillar once yasamis insanlar yukarida bazilarini zikrettigim ayetlere bakarak insanin yaratilisinin yeryuzunde,asama asama gerceklestigini genel bir bilisle eserlerinde belirtmisler.Yani bu bilgiler yeni degil.(not kisminda ornek verdim)Bugun insanin yaratilis asamalarini/insanin evriminin teferruatlarini bu alanda arastirmasi olan biliminsanlarindan ogrenmeye devam edecegiz.Ben oturdugum yerden ancak bu kadarini soleyebiliyorum.

Not:Naksibendi Seyhi/Hanefi mezhebi Alimlerinden, Nimetullah bin Muhammed Nahcuvani (olum tarihi 1514/kabri aksehirde)(  “Vallâhü enbeteküm minel erdı nebâta”(Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi.) (Nûh, 71/17) -  âyet-i kerimesinin tefsîrinde şöyle buyururlar:

“Allah Teâlâ, sizi arzdan (yerden) ibdâî olarak bitirmek (örneksiz, eşsiz  meydana getirme) sûretiyle inbât eyledi (bitirdi, yetiştirdi) .  Ve sizi envâ’ (çeşitli) ve asnâf (sınıflar) olarak yaptı. Evvelâ nebât cinsinden, sâniyen (ikincisinde) hayvân ve sonra da îmân ve ma’rifete kabil (bilgiyi almaya müsait) insan oluncaya kadar terbiye etti. Ba’dehû (daha sonra) rütbe-i beşeriyyeden (insan derecesinden) , mertebe-i hilâfete (halifelik mertebesine) ve niyâbet-i ilâhiyyeye (ilâhi vekilliğe) irtikanız (yükselmeniz) ve göz görmedik ve kulak işitmedik ve kalb-i beşere hutûr etmedik (insanın hatırına gelmedik) şeye fâiz (başarılı, üstün) olmanız için size tekâlîf-i şâkkayı (eziyetli  mükellefiyetleri) teklîf etti.Mesnevi’nin 3. cildinde bu sekilde bilgi mevcuttur.Allah(c.c)’u onlardan razi olsun.

Selamlar Sevgili muhittin!

Alıntıladığınız çalışma gerçekten güzel.

Sabırla ve dikkatle okudum, benim çalışmaya da destek niteliğinde.

Allah razı olsun faydalanmamıza vesile oldunuz.

Adresleri bir arada verdim ki okuyucu için (mereklısına) faydalı olsun.

Allah yardımcınız olsun.

 



__________________
Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
Yukarı dön Göster ibrahimim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ibrahimim
 
iman
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 16 haziran 2006
Gönderilenler: 751
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iman

selam

----------------------

"Bir insanın Tanrı'nın yaratma işinin nasıl olduğunu son derece masum ve
naif bir şekilde sorma ve bunun üzerine düşünce üretme hakkı vardır." Bu
sorgulamayı Tanrı'ya karşı çıkmak gibi olumsuz yorumlamak doğru değil.

----------------------

finansör tayin ederek
araştırma enstitüsü kurma, ilan ve yayım hakkı
yoktur.

genelde bu tip suallerin tarihsel süreci
asalak firavunların
kitleleri kandırabilecek bir yol ararken
şeytanlarından üremiş teorileri
dinleyenlere musallat ettiklerini gösterir.

evrim teorisi,
müslüman ilim adamlarının mushaftan teyit edilmiş kurana dayalı
araştırmalarının

papazların hükümranlıkları altındaki
halka saptırarak dayattıkları
darvin teorisine dönüşmüş halidir.

çünkü papazın
sömüreceği halkı temizlemek için satacağı
bir suya ihtiyacı vardır
o zaman halk pis olmalıdır.
yahut onun vaftiziyle insan olmalıdır.

yahut engelsle
insanın karıncayla farkı kalmamalıdır ki
stalin milyon insanı sürebilsin.

yahut hitlere ve yandaşlarına
alman ırkının asaletinin insanlığın evrimi için ilahi bir emir olabileceği
bilimsel bir teori haline getirilmelidir ki
başka bir grup insanın yakılmasında bir beis görmesin.

yahut ikinci dünya savaşını sona erdirmek için
kendilerine hiç bir zaman ulaşmamış
veya hiç bir zaman göremeyecekleri
milyondan fazla insanı bir bombayla yakan amerikalıya destek olsun.

yahut hala bilimsel teori almanaklarında
aborjinlerin doğal seleksiyon yoluyla ilk yok olacak kavim olduğunu
yayınlayabilsinler ki
çapulcuları avustralyaya el koyup medeniyyet(!) götürebilsinler

dayatılan teorilerle
katledilen kitlelerin birbiri arkasına gelmesi
tesadüfi değildir.

yukarda saydığım sebeplerle

müslüman sorunun kaynağına bakar.
ve cevabın
bir soluk ötesinde bile olmayan
ölümüyle arasındaki sınava
ne katacağına bakar.

kendi karından emin olduktan sonra
mushaftan kanıtladığı kadarını
kardeşi için yayar.

-------------------

şimdi küresel ısınmada olduğu gibi.

küresel ısınma varmıdır?
ölçümlemeler göstermektedir ki
evet vardır!

ama pompalanan bilgi akışının
küresel ısınmayla değil
küresel para sirkülasyonuyla ilgisi vardır.

müslüman
kişisel fikir beyan etme hürriyetini
engizisyon kararlarıyla
kısıtlayan hiç bir yönetime
medeni gözüyle bakıp
serdettiği fakülteleri
hak sayamaz ki

teorilerine hakikatten eser olabilir nazarıyla baksın

(örnek:
ermeni tasarısı ve batılı ülkelerin kararları,
ortak kararla boşnak katliamı,
kimyasal silah yalanıyla ırak işgali,
iran bombasıyla petrodolar ihyası,
söylentiye göre şimdide çinin imhası hazırlıkları,
istatistiklere göre aids den ölenlerin
yüzde doksanbeşinin afrikalı olması,
daha dün klonlamaya etik kaygılarla yaklaşanların
bugün klonlanmış hayvan ve ürünlerinin
hijyenik prosedürlerinin ihyasına ilişkin kararları...
o kadar çok ki...)

tedirgin ediyor bu durumda
batıdan gelince
sorunun masumiyeti
Yukarı dön Göster iman's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iman
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats