HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: BERZAH ALEMİ Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
aksan45
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 24 ocak 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 174
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aksan45

BERZAH

İlgili ayetler ve açıklamalar

 

Mü’minûn  100 

 (Mekkî 74)  "Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş  yapayım.

" Hayır! Onun söylediği bu söz  laftan ibarettir. Onların gerisinde ise,

yeniden dirilecekleri güne kadar  bir berzah vardır. 

 

Rûm  55 

 (Mekkî 84)   Sa'at başladığı gün, suçlular, bir sa'atten fazla kalmadıklarına yemin ederler. İşte onlar, böyle çevriliyorlardı.

 

 

 Zümer  42 

 (Mekkî 59)  Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını

alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki,

bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır. 

Mü’min  11 

 (Mekkî 60)  Onlarsa Rabbimiz derler, iki kere öldürdün bizi ve iki kere dirilttin,

artık suçlarımızı da söyledik, buradan çıkmamıza bir yol yok mu? *

 

 İslam uleması, Allah Teala'nın kafirlerin kıyamet gününde söyleyeceklerini buyurduğu bu ayette geçen tabirin berzah hayatına işaret ettiğini belirtmişlerdir.

 Zira bu ayette, iki defa öldürülme ve iki defa diriltilmeden bahsedilmektedir. O halde, birinci öldürülme ile birinci diriltilme dünya hayatındaki öldürülme ile berzah hayatındaki diriltilmeye ve ikinci öldürülme ve diriltilme ise berzah hayatındaki öldürülme ile kıyamet hayatındaki diriltilmeye işaret etmektedir.

 

Rahmân 17   (O,) iki doğunun ve iki batının Rabbidir. *

 

 Yüce Allah iki batı ve iki doğudan bahsederken neyi kasdetmişdir. Bu dunyada sadece bir dogu bir batı olduğuna göre başka bir dünyadan bahsettiği kesinlik kazanıyor . Bahsettiği ikinci bir dünyaysa o ya öldükten sonra gideceğimiz berzah alemi yada bu dunyanın benzeri bir dünya ve orada farklı kişiliklerde yaşıyor olabiliriz. Paralel evrenler tezi de bu fikir ile uyuşuyor.

Yukarı dön Göster aksan45's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aksan45
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

 

Dostum.Berzahtan maksat,uzay boşluğudur.Eğerbenim bu konuyla ve dikkat çektiğin konuyla ilgili yazılarımı okumadıysan,sana web sitemdeki,"Dünyanın Uzaydaki İkizi"başlıklı yazımı okumanı tavsiye ederim.Oku,istersen,sonra buradatartışalım.www.yeniyorumlar.org

Selam ile.

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
aksan45
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 24 ocak 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 174
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aksan45

Sayın Naci bey yazınızı okudum ve cok beyendim paralel evrenler teorisine de uygun ve Kurandaki bu konudaki ayetlerlede birebir uyumlu çalışmalarınızda basarılar dilerim.
Yukarı dön Göster aksan45's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aksan45
 
aksan45
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 24 ocak 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 174
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aksan45

Naci bey yazınızı aynen burada yayınlıyorum umarım aynı fikirde veya karsıt fikirli arkadaslarda bu tartısmaya katılırlar.

DÜNYANIN UZAYDAKİ İKİZİ

Uzay’da hayat var mı? sorusu, belki de oldum olası insanoğlunun en çok sorduğu bir sorudur. Uzay araştırmalarının çok yoğunlaştığı çağımız da bile, bu soru hâlâ güncelliğini korumaktadır.

Kur‘an’dan azıcık haberdar olan bir insanın, tereddütsüz, “evet, vardır” diye cevap vereceği bir sorunun, milyonlarca din adamı, ilahiyatçı, hafız ve Kur‘an okuruna rağmen, cevabı hâlâ somut olarak verilmemiş bulunmaktadır.

Halbuki aşağıda vereceğimiz âyetler, üstündekilerle birlikte yerin (dünyanın) bir eşinin de gökte olduğuna açıkça dikkat çekmektedir.

“Her şeyi çifter çifter yarattık ki, düşünüp anlayasınız diye...” (Zâriyat: 51/49)

Bu ve buna benzer bir çok âyetin vurguladığı kuram’dan hareketle düşünüldüğünde, Güneş, Ay ve Dünya gibi gezegen veya sistemlerin de çifter çifter olması gerektiği anlaşılmaktadır. Bundan dolayı Kur‘an, iki doğu ve iki batıya dikkat çekerek, içinde bulunduğumuz güneş sisteminin bir müteşâbihinin (benzer, eş) daha olduğunu vurgulamaktadır.

“O, iki doğunun ve iki batının Rabbi’dir.” (Rahman: 55/17)

Âyetin dikkat çektiği iki doğu ve iki batıyı sahnelemek için çalışacak olsak, Güneş ve Ayları ile birlikte iki ayrı Dünya’yı tasavvur etmekten başka bir yol var mı? Bu âyet, birbiri ile müteşabih iki ayrı güneş sistemini vurgularken, aşağıdaki âyetler, birbiri ile müteşabih sayısız güneş sistemlerinin de olduğuna dikkat çekmektedir.

“Yoo, doğuların ve batıların Rabb’ine yemin ederim ki bizim gücümüz yeter.”
(Meâriç: 70/40)

“Göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunanların Rabbi, doğuların da Rabbidir.” (37/Sâffât: 5, S. Ateş çev.)

Yüce Allah, doğu ve batılardan söz ederek, üzerinde yaşam süren birçok dünyaların olduğunu vurgularken, bizim üzerinde yaşadığımız dünyanın Uzay’daki eş veya ikizine özellikle dikkat çekmektedir.

“Allah O’dur ki, yedi göğü ve yerden de onların bir mislini yarattı...” (Tâlâk: 65/12)

Âyet Yer’in, (dünya) içerdiği yaşam kaynakları ile birlikte, gökteki bir gezegen veya sistemin bir misli, yani bir benzeri olduğuna dikkat çekmektedir.

Âyet’in dikkat çektiği yedi gök, öncelikle her iki gezegenin içerdiği temel yaşam kaynaklarına dikkat çekmektedir.

Çünkü, Kur‘an’daki semâ (gök) kavramı, mecâzen de yaşama ve yaşamaya dikkat çeker.

Söz konusu yaşam kaynakları şöyle sıralanabilir.

1- Güneş
2- Ay
3- Atmosfer
4- Su
5- Bitkiler
6- Hayvanlar
7- İnsanlar

Yerkürenin bir benzerinin de gökte olduğunu, orada da birçok insanın veya canlıların bulunduğunu, hiç bir şüpheye yer bırakmadan, aşağıdaki âyetler de haber vermektedir.

“Gökleri ve yeri ve bunların içinde yaydığı canlıları yaratması da O’nun âyetlerindendir. O, dilediği zaman onları toplamaya da kaadirdir.”
(42/Şura: 29, S. Ateş çev.)

“Göklerde ve yerlerde bulunan herkes Rahman’a kul olarak gelecektir.”
(19/Meryem: 93, S. Ateş çev.)

“Rabbin göklerde ve yerde olan kimseleri daha iyi bilir.” (17/İsra: 55, S. Ateş çev.)

“Göklerde ve yerde bulunan şeyleri kendisinden (bir lütuf olarak) size boyun eğdirdi. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (45/Casiye: 13)

Buraya kadar verdiğimiz âyetleri okuyan, Kur‘an’a inanan her kültür düzeyindeki insan, Evren’de yalnız olmadığımızı, Evren’de bizimki gibi sayısız dünyaların, bizler gibi sayısız insanların olduğunu hemen anlar. Zaten bizim üzerinde durmak istediğimiz esas konu, Evren’de yalnız olup olmadığımız konusu değildir. Bu konuda araştırmalar yapan, Evren’de yalnız olmadığımızı iddia eden birçok kuruluş ve birçok insan var. Bizim üzerinde durmak istediğimiz esas konu Evren’in diğer bölgelerindeki üzerinde yaşam süren gezegenlerin ve bilhassa, dünya’nın eşi konumundaki gezegenin veya o gezegende yaşayan insanların bizi ilgilendirip ilgilendirmediğidir.

ÖLÜM VE ÖTESİ: Bütün din adamı ve dini kaynaklar ölümün bir yok oluş olmadığını, ölümün yeni bir yaşamın başlangıcı olduğunu söylerler. Ancak, söz konusu yaşamın nerede ve nasıl sürdüğü, ölülerin ne yeyip ne içtikleri, onlardan neden haber alamadığımız veya onları neden göremediğimiz ile ilgili sorulara, onlar bizim idrak edemeyeceğimiz mânâ ve ruhlar âleminde yaşamaktadırlar gibi, aklıyla inanmak isteyen hiçbir insanı tatmin etmeyecek cevaplar verirler. Eğer, ölülerin yaşamı bizim idrak sınırlarımız dışında kalıyorsa, bu onların yaşamadığı, bir hiç olduğu anlamına gelmez mi? Yoksa, Vahdet-i Vücud felsefesinde olduğu gibi, ölen insanlar zaman ve mekân kurallarının dışına çıkıp, hâşâ, Allah’a mı karışıyorlar? Özgür irade sahibi bir ruh veya bir öz benlik, zaman, mekân ve madde üstü sonsuz büyüklükte bir varlığa karışırsa, yok olmuş olmaz mı? Veya denize dökülen bir bardak su, bir bardak su olma özelliğini kaybedip, yok olmuş sayılmaz mı?

Yoksa ölüm, bazı müslümanların iddia ettiği gibi bilinçsiz ve şuursuz bir şekilde, ta kıyamete kadar uykuya mı yatmaktır?

Eğer öyle ise: Milyonlarca yıl bilinçsiz ve şuursuz bir şekilde kalmak, hele bir müslüman için çok ağır bir ceza olmaz mı?

Hıristiyan, yahudi ve müslüman din adamı veya kaynaklarının, ölüm ve ölüm ötesi ile ilgili verdikleri bilgiler, üç aşağı beş yukarı aynıdır ve yukarıda değindiğimiz türden, insanı tatminden son derece uzak bilgilerdir. Ölüm ve ölüm ötesi ile ilgili, bir müslümanı tatmin edecek en doyurucu bilgileri, birçok açıdan ve binlerce âyetle, sadece Kur‘an vermektedir. Ancak, gözünü ve gönlünü şartlanmışlığın bürüdüğü müslüman din adamları, Kur‘an’ın verdiği bilgileri görememektedirler.

Halbuki, müslüman din adamları, sadece Hz. Muhammed’in göğe çıkışının, Hz. İsa’nın göğe kaldırılışının hikmetini düşünseler, ölümün ve hemen ölüm ötesinin ne olduğunu idrâk edeceklerdir.

“Bizim âyetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmaya tenezzül etmeyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir.” (7/Araf: 40, S. Ateş çev.)

Âyet, çok açık bir şekilde, büründüğü bedenden ayrılan (ölen) cân’ların (ruh) göğe çıkacağına ve cennetin de gökte olduğuna dikkat çekmiyor mu? Âyet, Allah’ın âyetlerine inanmayanlara gök kapılarının açılmayacağını ve onların cennete giremeyeceğini bildirirken, aynı anda, Allah’ın âyetlerine inananlara gök kapılarının açılacağını ve onların cennete gireceğini dolayısıyla cennetin de göklerde olduğunu vurgulamış olmuyor mu?

Bütün dinlerde olduğu gibi, İslâm dininde de cennet ve cehennem inancının çok önemli bir yer tuttuğu ve Kur‘an’ın cennet ve cehennemlerden sık sık söz ettiği herkesin malumudur. Ancak, ferasetten yoksun, Asrı Sââdet sonrası ve günümüz müslüman din adamları, cennet ve cehennemin henüz yaratılmadığını ve Kıyametten sonra yaratılacağını, Kur‘an’a ve aşağıdaki âyetlere rağmen, düşünmekte ve söyleyebilmektedirler.

“Bahtsızlar ateştedirler. Onların orada bir soluk alıp verişleri vardır ki!...

Gökler ve yer durdukça orada sürekli kalacaklardır.

Meğer Rabb’in, çıkmalarını dilemiş olsun. Çünkü Rabb’in, istediğini yapandır.

Mutlu kılınanlar ise cennettedirler. Gökler ve yer durdukça orada sürekli kalacaklardır. Meğer Rabb’in çıkmalarını dilemiş olsun. Bu, kesintisiz bir vergidir.” (11/Hud: 105, 106, 107, S. Ateş çev.)

Âyetler, bir önce verdiğimiz ve üzerinde durduğumuz âyeti veciz bir şekilde tefsir etmektedir.

1- Âyetler, “Gökler ve yer durdukça”, yani dünya dururken veya yerde yaşam devam ederken, aynı anda cennet ve cehennemlerin de gökte ve faaliyette olduğuna dikkat çekmektedir.

2- Âyetler bütün insanların, hemen ölüm sonrası göğe çıkacağına, inananların cennette ağırlanacağına, inkâr edenlerin de cehenneme gireceğine dikkat çekmektedir.

3- Âyetler, söz konusu cennet ve cehennemdekilerin, bulundukları yerden çıkmasından söz ederek, dikkat çekilen cennet ve cehennemlerin, hemen ölüm sonrası, Kıyamet öncesi, geçici cennet ve cehennemleri olduğunu vurgulamaktadır.

Bütün insanların hemen ölüm sonrası, bir yerlere gittiğini veya bir yerlerde yaşadığını, aşağıda vereceğimiz âyetler de açıkça anlatmaktadır.

“Allah onu, (Hz. Musâ) onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu ve Firavn ailesini azabın en kötüsü kuşattı:

Ateş! Sabah akşam ona sunulurlar. Kıyamet koptuğu gün de: Firavn ailesini azabın en çetinine sokun! (denilir) (40/Mümin: 45, 46, S. Ateş çev.)

Dikkat edilirse, âyetler, Kıyamet’ten önce ve sabah akşam vakitlerinin yaşandığı bir ortamı ve o ortamda azap gören Firavn ve Firavn ailesini vurgulamaktadır.

Âyetlerin dikkat çektiği yer, iki doğu ve iki batı’nın yaşandığı yerlerden biri veya dünya’nın gökteki benzeri (müteşâbihi) veya: Bahtsızlar ateştedirler. Onların orada bir soluk alıp verişleri vardır ki!... Gökler ve yer durdukça orada sürekli kalacaklardır, dediği ve daha önce verdiğimiz âyetlerin dikkat çektiği, gökteki canlıların, şahısların yaşadığı yerdir.

“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma: Hayır (onlar) diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar.

Allah’ın keremiyle kendilerine verdiklerinden sevinçli olarak, arkalarından henüz kendilerine yetişemeyenlere de korku olmadığına, onların da üzüntüye uğramayacaklarına sevinirler.

Allah’ın nimetine, lutfuna ve Allah’ın mümin’lerin ecrini zâyi etmeyeceğine sevinirler.” (3/Ali İmrân: 169, 170, 171, S. Ateş çev.)

Âyetlerin son ifadesi, müminlerin de Allah yolunda öldürülenlerle aynı konumda ve aynı ortamda bulunacağını vurgulamaktadır.

Âyetin dikkat çektiği Allah katından maksat, Allah’ın razı olduğu insanların hemen ölüm sonrası toplanacağı gökteki cennettir. Çünkü Allah mekân’dan münezzehtir, O’na herhangi bir yer atfedilemez.

Âyetlerin dikkat çektiği yer veya kat “Mutlu kılınanlar ise cennettedirler. Gökler ve yer durdukça orada sürekli kalacaklardır” dediği yerdir.

Buraya kadar dikkatinize sunduğumuz yer ve üstündeki şahıslar, yani cennet, cehennem ve üstündekiler, ferasetten yoksun din adamlarının zannettiği gibi, metafizik veya madde ötesi bir yer ve madde ötesi varlıklar değildir. Tıpkı dünya gibi zaman ve mekân kurallarına tabi varlıklardır. Çünkü, Yüceler Yücesi Allah’ın hakim olduğu Varlık ve Yaşam Âlemi’nde, söz veya kelâmdan başka maddi olmayan hiçbir şey yoktur. Söz, kelâm veya bilgiden başka, madde veya madde menşeli olmayan bir şey zaten yoktur, boştur. Ancak atom, elektron, bazı ışın ve hava gibi çok küçük veya çok ince, yıldızlar gibi çok uzak, insanın, insanoğlunun göremediği maddeler, maddi varlıklar vardır.

Ölümün fiziksel bir olay veya maddesel bir ayrışma, ölüm ötesinin de zaman ve mekân kurallarının hakim olduğu bir yer olduğuna, Hz. Muhammed’in yaşadığı ve İslâm literatürüne miraç hadisesi diye girmiş bulunan olayda çok açık bir şekilde anlatılmaktadır.

DÖNÜŞ GÖKLEREDİR: İslâm dünyası ve müslüman din adamları, sadece, Hz. Muhammed’in yaşadığı ve Kur‘an’ın anlattığı esrâ olayını anlayabilmiş olsalardı, ölüm ve hemen ölüm ötesi bir muamma olmaktan çıkardı. Asrı Sââdet sonrası müslüman din adamları, Hz. Muhammed’in yaptığı esrarengiz yolculuğu, peygamber taassubundan dolayı bire bin de hurafe katarak, peygamberler arası kuvvet gösterisine dönüştürmüşler ve bu hengâmede yolculuğun esas esprisinin dikkatlerden kaçmasına yol açmışlardır.

Rivayetlerden ve Kur‘an’dan da anlaşılıyor ki, Hz. Muhammed’in yaptığı söz konusu yolculuğun Hz. Muhammed ve Kur‘an’dan başka şahidi yoktur. Olay, Hz. Muhammed’in yaşadığı özel bir olay ve gördüğü özel bir mucizedir. Hz. Muhammed’in gördüğü mucizeye, kendisinin peygamberliğine inanan arkadaşları da dahil, muhataplarından hiçkimsenin vakıf olmadığı da anlaşılmaktadır. Bu durumda: Hz. Muhammed’in, gördüğü mucizeyi kendisine inanmayan, kendisiyle alay edip şiddetle muhalefet eden muhataplarına bile haber verip, anlatmasının çok önemli veya çok özel bir nedeni olmalı. Çünkü, çok iyi idrak ettikleri Kur‘an gibi açık ve kalıcı bir mucizeye rağmen, Hz. Muhammed’e inanmayanlar, kendileri görmediği halde, Hz. Muhammed’in göğe çıktığını duyunca mı inanacaklardı.

Hz. Muhammed’in yaşadığı esrâ olayı, bütün peygamberlerin inanan inanmayan bütün insanlara anlatmakla sorumlu oldukları çok temel bir olaydır. Çünkü olay, bütün insanların kaçınılmaz olarak yaşadığı ve yaşayacağı ölüm ve hemen ölüm ötesi ile ilgili bir olaydır.

“Eksiklikten uzaktır O (Allah) ki geceleyin kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksâ’ya yürüttü, (Esrâ, yaptırdı) O’na âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye. Gerçekten O, işiten görendir.” (17/Esrâ: 1, S. Ateş çev.)

Âyette geçen ve sureye ad olan esrâ kavramı, adından da anlaşılacağı gibi beden dışı yolculuk anlamına gelen astral bir seyahati vurgulamaktadır. Çünkü insan da, biri ateş esaslı, biri de toprak esaslı olmak üzere iki ayrı, yani çift beden sahibidir. İnsanın asıl ve ölümsüz bedeni, ateş esaslı bir tür ışın olan, toprak esaslı bedene hayat verip canlılık kazandıran, Kur‘an’ın ifadesi ile Can’dır. Hz. Musâ ile ilgili kıssada harekete geçen Musâ’nın Asâ’sı bu olayı sembolize etmektedir.

“Asânı at! Asâsının harekete geçip CAN’landığını görünce dönüp kaçtı arkasına bile bakmadı. Ey Musâ dön, korkma sen güvende olanlardansın.” (28/Kasas: 31)

Dikkat edilirse âyet, asâyı hareket ettirip, hayat veren şeyi, cân diye adlandırmaktadır. Ne yazık ki din adamları, Kur‘an’ın dikkat çektiği cann’ı teşhis edemedikleri için, insanın asıl ve ölümsüz yönünün can olduğunu anlayamamışlardır.

Halbuki can, bedenin her yanına nüfuz eden bir tür ışın madde olup, ruh’un asıl yüklenicisidir. Ruh ise, herhangi bir madde olmayıp, söz ve bilgi gibi soyut bir değerdir. Örnek olarak insanı bilgisayara benzetirsek: Kompüter bedene, disket cann’a, diskete yüklenen bilgiler de ruh’a benzetilebilir.

Din adamları akıl yürütme alışkanlığını edinemedikleri için, ruh’un mahiyetini Allah’tan başka hiçkimse bilmez diyerek, ruh’u da hiç anlamamışlar ve anlamaya çalışmamışlardır.

İleriki sayfalarda ruh ve can konusuna ayrıca değineceğiz. Şimdilik şu kadarını söyleyelim ki, ruh, insanı diğer yaratılmışlardan üstün ve farklı kılan yegâne değer veya yegâne özelliktir.

Âyetin dikkat çektiği ve Hz. Muhammed’in astral bir seyahat yaptığı “uzaktaki bir toplanma yeri” anlamına gelen Mescidi Aksâ, zannedildiği gibi Kudüs’teki bir cami olmayıp, bütün insanların Kıyamete kadar bir daha dönmemek üzere, hemen ölüm sonrası astral bir seyahat sonucu çıktıkları, gökteki dünyanın benzeri (müteşabihi), zaman ve mekân kurallarının hakim olduğu bir gezegen ve o gezegenin çok özel bir bölgesidir.

Çok ilginçtir, Hz. Muhammed’in ziyaret ettiği ve çok önemli olaylara şahit olduğu söz konusu gezegene Kur‘an, arzu edilen bir yıldız diye dikkat çekmektedir.

“Arzulanan yıldıza andolsun. Arkadaşınız azıp, sapmadı. O, kendi arzusuyla konuşmaz. O’nun konuşması, vahiyden başka bir şey değildir. O’nu en güçlü öğretti. Üstün akıl sahibi, doğruldu. Kendisi yüksek ufukta iken. Sonra yaklaştı. İki yay uzunluğu kadar, yahut daha az kaldı. Kuluna vahyettiğini vahyetti. Gördüğünden yanılmadı. O’nun gördüklerinden kuşku mu duyuyorsunuz? And olsun, O’nu bir inişinde daha görmüştü. Sidretül Münteha’nın yanında. O’nun yanında cennetül-mevâ vardır. Sidreyi kaplayan kaplıyordu. Gözü yanılmadı ve haddi aşmadı. And olsun, Rabbi’nin büyük âyetlerinden bazılarını gördü.” (53/Necm: 1-18)

Âyetler, Hz. Muhammed’in, söz konusu yıldızda görüp yaşadıklarını, adeta ayrı ayrı çizilmiş resim tabloları halinde sunduğu için, âyetlere verilen anlamlar, Hz. Muhammed’in orada yaşadıklarını yeterince yansıtmamaktadır. Genel olarak; âyetlerden cennetlerin söz konusu yıldızda olduğu ve Hz. Muhammed’in ziyareti esnasında Yüce Allah’ın cennete tecelli ederek, cennetin en yüksek yerinde bulunan Hz. Muhammed’e vasıtasız, doğrudan vahyettiği ve Hz. Muhammed’in, Yüce Allah’ı bir nevi gördüğü anlaşılıyor.

Âyetlerle ilgili tefsirlerde yer alan yorumlardan, müslüman din adamlarının, âyetlerin dikkat çektiği olayları anlamaları şöyle dursun, âyetlerin yer aldığı sürenin adından da anlaşılacağı gibi, olay veya olayların bir yıldızda yaşandığını bile anlamamışlar ve âyetlerle ilgili gülünç yorumlar yapmışlardır. Halbuki âyetlerin dikkat çektiği yer bir önce verdiğimiz âyetin dikkat çektiği Mescidi Aksâ’dır.

Çünkü bir önce verdiğimiz âyetin dikkat çektiği Mescidi Aksâ, iddia ve zannedildiği gibi Kudüs’teki bir cami değildir.

Çünkü:

1- Âyetin dikkat çektiği Mescidi Aksâ’nın mübarek, kutsal ve bereketli bir yer olduğu vurgulanmaktadır. Halbuki, bizim bildiğimiz Kudüs’teki Mescidi Aksâ son elli yıldır savaş ve zulüm altında olduğu gibi, tarih boyunca da birçok savaşlara sahne ve sebep olmuş bulunmaktadır.

2- Mescidi Aksâ kavramı, çok uzaktaki bir ibadet veya toplanma yeri anlamına gelmektedir. Eğer Mescidi Aksâ, Kudüs’teki bir cami ise, bu durumda, âyet Kudüs’teki insanlar açısından zıt bir anlam ifade etmiş olmaktadır.

3- Eğer Hz. Muhammed’in astral bir seyahat yaptığı yer, Kudüs’teki bir cami ise, bu durumda, Hz. Muhammed’in göğe çıktığı ile ilgili iddialar havada kalmış olmaktadır. Çünkü, Hz. Muhammed’in göğe çıktığına doğrudan dikkat çeken başka bir âyet Kur‘an’da bulunmamaktadır.

Hz. Muhammed’in yaşadığı ve İslâm literatürüne Miraç hadisesi diye girmiş bulunan ve Kur‘an’ın yüzlerce âyetle ışık tuttuğu olayın, asıl ve yegâne esprisi, ölümün Uzayın derinliklerindeki belli bir yıldıza yapılan astral bir seyahat olduğunu anlatmaktadır.

Diğer bir ifade ile: Ölümün, Cann’ın bulunduğu bedenden, yaşadığı mekândan ayrılıp, başka bir bedene ve başka bir mekâna geçmesi olduğunu vurgulamaktadır.

Aşağıda vereceğimiz âyetlerde, ölüm sonrası bütün insanların göğe döneceğine, başka bir açıdan ışık tutmaktadır.

“O size yeri boyun eğer yaptı. Haydi onun omuzlarında yürüyün ve Allah’ın rızkından yeyin. (Sonunda) DÖNÜŞ O'NADIR.

GÖKTE OLANIN, sizi yere batırmayacağından emin misiniz? O zaman yer, birden sallanmağa başlar.

Yoksa siz, GÖKTE OLANIN üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? (O zaman) tehdidimin nasıl olduğunu bileceksiniz.”
(67/ Mülk Suresi: 15, 16, 17, S. Ateş çev.)

İlk bakışta âyetlerden, Yüce Allah’ın sanki gökte olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Kur‘an’ın geneli dikkate alınarak, Yüce Allah’ın zaman ve mekân üstü olduğu da hatırlanırsa, âyetlerin, Yüce Allah’ın nerede olduğunu değil, dönüşün ne yöne doğru olacağını vurguladığı anlaşılmaktadır.

Dönüşün göğe doğru olacağına yani, göğe ve gökteki söz konusu yıldıza doğru olacağına aşağıdaki âyet daha açık bir şekilde dikkat çekmektedir.

“Yerin içine gireni ve ondan çıkanı bilir. Gökten ineni ve oraya çıkanı bilir. O çok esirgeyen, çok bağışlayandır.” (34/Sebe: 2, S. Ateş çev.)

Âyetin tasvir ettiği olayı daha iyi vurgulamak için âyeti, parantez açarak tekrar yazalım.

“Yerin içine gireni (ceset) ve ondan çıkanı (can) bilir. Gökten ineni (ölüm meleği) ve oraya çıkanı bilir.”

Âyetin dikkat çektiği gökten inenin, ölüm meleği olduğu aşağıdaki âyetten anlaşılmaktadır.

“‘Rabb’imiz Allah’tır deyip, sonra doğru olanların üzerine melekler iner: Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin! (derler)(41/Fussilet: 30, S. Ateş çev.)

Ölümün göğe, yani Uzayın derinliklerine dönüş olduğuna doğrudan ve dolaylı dikkat çeken yüzlerce âyetten en dikkat çekici olanlarından bazılarını daha dikkatinize sunarak konuyu bitirelim:

“Biz toprakta kaybolduktan sonra, yeni bir yaratılış içinde mi olacağız? dediler. Doğrusu onlar Rablerine çıkmayı inkâr edenlerdir.” (32/Secde: 10, S. Ateş çev.)

“And olsun şafak vaktine.

Değirmileşen aya. Ki, siz mutlaka tabakadan tabakaya (galaksiden, galaksiye) bineceksiniz. (Çıkacaksınız) Onlar hala İnanmıyorlar mı?”
(84/İnşikak: 16, 20, S. Ateş çev.)

“Gökte rızkınız da var, uyarıldığınız (azap) da var.” (51/Zariyat: 22, S. Ateş çev.)

Hz. Muhammed’in ziyaret ettiği ve bütün insanların ölüm sonrası gideceği yıldıza aşağıdaki âyetler de dikkat çekmektedir:

“Göğe ve Târık’a andolsun. Tarık’ın ne olduğunu sen nereden bileceksin. Parlayan yıldızdır. (Buluşma yıldızıdır)(86/Tarık: 1, 2, 3, S. Ateş çev.)

Din adamları, birçok Kur‘an kavramını sonradan giydirilen anlamlarla anlamlandırdıkları için, birçok âyetin vurguladığı olay da doğru anlaşılmamıştır.

Örneğin, yukarda verdiğimiz âyette geçen, “parlayan yıldızdır” ifadesi, Kur‘an’dan tetkik edildiğinde, “parlayan” diye anlamlandırılan Sakıb kelimesinin bulmayı, buluşmayı vurgulayan bir kavram olduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda âyete uyan en uygun anlam, buluşma yıldızı, bulunan veya bulunacak yıldız anlamı olmaktadır.

Bize göre: Uzayın derinliklerindeki söz konusu yıldız, bilim adamları tarafından bugüne kadar eğer bulunmadı ise, yakın bir gelecekte mutlaka bulunacaktır. Yani, insan veya insanlık ölmüş atalarının yaşadığı yıldızdan haberdar olacak veya haber alacaktır.

Aynı surenin 11. âyeti de göğe dönüleceğini vurgulamak suretiyle, dönülecek yerin söz konusu yıldız olduğuna dikkat çekmektedir.

“DÖNÜLEN GÖĞE AND OLSUN, Çatlayan yere andolsun ki, O (Kur‘an) elbette ayırt edici bir sözdür. O, şaka değildir.” (86/Tarık: 11, 12, 13, 14)

Buraya kadar dikkatinize sunduğumuz âyetlerden ve yaptığımız yorumlardan, bütün insanların hemen ölüm sonrası gökteki bir gezegene çıktığı ve Kıyamet sonrası yeniden düzenlenecek yeryüzüne, yeryüzü cennetlerine, ebediyen kalmak üzere tekrar gönderileceği anlaşılmaktadır.

“O gün göğü yazı tomarlarını dürer gibi toplarız. İlk yaratmaya başladığımız gibi onu yine iade ederiz. Üzerimize sözdür; biz bunu mutlaka yapacağız.

And olsun Tevrat’tan sonra Zebur’da da ARZA mutlaka iyi kullarım VARİS olacaklar diye yazmıştık.” (21/Enbiya: 104, 105, S. Ateş çev.)

Yukarı dön Göster aksan45's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aksan45
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

 

Sevgili aksan45.Umarım yaşın 45 değildir.Çünkü,45 yaşında bir adam bu yazıyı okumaz,okuyamaz.Bunlar deli saçması der,geçer.Eğer sen,45 yaşında olduğun halde,bu yaptığım yorumların doğru olabileceğine ihtimal veriyorsan,bu müthiş bir şey.Veya sende,ölümün göğe dönüş olduğunu farketmiş veya bir şekilde tahmin ediyordun.

Benim bilhassa bu yorumuma hiç bir müslüman tahammül edemiyor.Değil okumak,duymak bile istemiyor.Çünkü göğe dönmek,sonsuz uzay boşluğunda gitmek onlara ürkütücü geliyor.Bende bu konuyu,1995 yılında,farkettiğimde,elimdeki Kur"an"ı,yere fırlattım.Bende korktum.Ürperdim.Bir hafta falan,deli danalar gibi dolaştım.Kur"an"a el sürmedim,konuyu anlamamazlıktan gelmeye,unutmaya çalıştım.

Sonra,kendime geldim.Ben,ne yapıyorum.Ben,Allah"ın takdirine mi meydan okuyorum.Eğer Allah böyle takdir etmişse,Allah"ın takdirinden kaçış olmaz,deyip,olayı piskolojik olarak,içime sindirmiş bir vazıyette,Kur"an"ı ve konuyla ilgili önemli bir sureyi okumaya başladım.Ve o andan itibaren,bambaşka bir Kur"an"la karşılaştım.Konuyu anladıkça,düşündükçe rahatladım,hafifledim.Halbu ki,ben o esnada,7 yıllık bir Kur"an okuru idim.

Bu yazıyı buraya astın ama,bu yazıyı kimse okuyamaz okumaz.Ama,bana,hiç bir Allah"ın kulu,bu yorumumla çelişen,tek bir ayet"te getiremez.

Selam ile.

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats