HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Çalışmaları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Çalışmaları
Konu Konu: PEYGAMBERİ AŞIRI YÜCELTME VE İNDİRGEME Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
savas1
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 agustos 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 261
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı savas1

 

Selam

Elbette peygamberimiz çok önemli, örnek alınması gereken biridir, ancak o da nihayetinde bir insan.

Bu nedenle Allah dışında hiçbir kişiye, nesneye, eşyaya, olaya, varlığa kutsallık yada aşırı değer yüklemek Allah' a saygısızlık, haksızlık olur

En önemlisi de Allah dışında başkalarına bu denli değer yüklemek, Allah harici, şey ve kişileri allahlaştırmak, kutsallaştırmak O' na ortak etmek- şirk koşmak olur ki bu da Allah' ın asla affetmeyeceği bir suç ve günahtır, ancak bu suçu sabah akşam işleyen kişiler bunun farkında değillerdir ne kadar uyarılsalar da...

selam ile...

 

 



__________________
Ne kadar uzak olsak da çok yakınız, daha yürekten olamazdım, daima kim olduğumuza güveniyorum ve başka hiçbirşey önemli değil... Metallica-Nothing Else Matters
Yukarı dön Göster savas1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: savas1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

Şeyh Ahmed Rıza el-Birelvi (1856-1921): İlahibahş’ın “fitnesi neredeyse tüm Hind’i kaplayacaktı” dediği bu zat, birinci bölümde işlediğimiz aşırı yüceltmeci mahsus aklın tipik bir örneğidir. Öyle ki, kabrin sahibine saygı amacıyla aziz bilinen insanların kabirlerine secde etmekte bir sakınca görmemektedir. Birelvi’nin kurduğu yapı, kendi belirlediği inanç esasları etrafında örgütlenir. Bu esasların başında gelenleri şunlardır: 1- Hz. Peygamber bir nurdur, o beşer değildir. 2- Hiç kuşkusuz Aleyhissalatu Vesselam gaybı bilir. 3- Sallallahu Aleyhi Vesellem her doğanın zaman ve mekanında hazır bulunur, onu hazır ve nazır olarak gözleriyle müşahede eder. 4- Tüm varoluş, bütünüyle Sallallahu Aleyhi Vesellemin ellerindedir. (İlahibahş, el-Kur’aniyyun, s.19-20)

 

İnglizler’in işini kolaylaştıran ve ekmeğine yağ süren sadece Kur’ancı Müslüman rasyonalistler değildi. İngilizler, en az onlar kadar, mistik taklitçi akımları da kendi amaçlarına alet etmişlerdi. Buların en başında bir tarikat şeyhi olan Mirza Gulam Ahmed kadıyani (1839-1908) gelir. O önceleri kendisine gelen “Şüphesiz ki sen, evet sen Mesihsin” şeklindeki mesajdan sonra Mesih ve mehdi olduğu iddiasıyla ortaya çıkar. Kendini “asrın müceddidi” ve “Allah’ın görevlendirdiği zat” olarak tanımlar. (Ebul’ala el-Mevdudi, el-Kadıyaniyye, s.22)  Bu dönemde, “Ben nebi değilim, ancak Allah’ın konuştuğu (kelim) ve Allah tarafından konuşturulan kimseyim” iddiasındadır. ( Age, s.36-37)

 

İngilizlerin sonuna kadar desteklediği Kadıyani, 1900 yılında mehdilik iddiasını da aşıp peygamberlik iddasına başlar. Kendisi buna “nebiyi nakıs” ya da “nebiyi cüz’i” adını vermektedir. Fakat bir yıl geçmeden (1902) açıkça peygamber olduğunu söyler. O, İngilizlerin en sevdiği “peygamberdir”; çünkü İslam’da cihadın insanın nefsiyle savaştan ibaret olduğunu, bunun dışında bir cihadın bulunmadığını ciddi bir biçimde iddia etmektedir. İşgalci İngilizler, işgal ve sömürülerine karşı savaş veren Müslümanlara onu ve onun “cihad” öğretisini örnek göstermektedirler. Kadıyani, mahsus aklın ulaşabileceği çılgınlığın son durağını da ihraz ederek 1904’te Hindu dini literatüründe Tanrı’nın insan süretinde bedene bürünmüş biçimi olan “kirşen:kirişna” olduğunu ilan eder.( Age, s.24)

 

İşte böylesi mahsus aklın, makul olan her şeyi esir aldığı bir zaman (1902) ve ortamda (Lahor ve Bihar), biraz da bu akla bir tepki olarak sünneti toptan inkar hareketi iki ismin ellerinde doğar: Biri sonradan adını Abdullah Çekralevi olarak değiştirecek olan Gulam Nebi, diğeri Muhibbu’l-Hak Azimabadi’dir. Çekralevi, Lahor’da Cinyan Vali Mescidi’ni hareketinin karargahı haline getirir. Azimabadi ise önceleri sıkı bir Hanefi ve Nakşibendi olarak tanınmaktadır. Ama bunlardan da öte etrafında tanınan bir alimdir ve birçok eser kaleme almıştır.( İlahibahş, el-Kur’aniyyun, 27-28)

 

Bu isimler başlangıçta mutedil bir söylemi benimsemişlerdi. Hurafe ve bid’atlara karşı savaş açmışlardı. Çabalarını, tüm dini eylemlerin Kur’an’daki karşılığını arama üzerine yoğunlaştırdılar. Sünneti hiç referans almıyorlardı. Mesela Kur’an’da yer almadığı için İslam’da imamet makamının olmadığı dile getiriyorlardı. Doğru olabilirdi ama bu doğru, Hilafet’le başı dertte olan sömürgeci İngilizlerin en çok hoşuna giden doğruydu. Başından beri Çekralevi Azimabadi’den daha tavizsizdi. Yeni düşüncenin etrafında toplanan insanlar yeni bir okul olmuşlar ve kendilerine “Ehli’z-zikr ve’l-Kur’an” adını vermişlerdi. Daha sonra bu isim, muhaliflerin kinayeli itirazlarını da içeren Kur’aniyyun (Kur’ancılar) olarak yaygınlaştı.

 

DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

Abdullah Çekralevi : Hadisçilikten Kur’ancılığa;

 

Abdullah Çekralevi (?-1918) sünnet karşıtlığını hayatının en büyük amacı haline getirerek fikirlerini risaleler aracılığıyla yaygınlaştırdı. Bir şeyh olan babası, doğduğunda ona Gulam Nebi adını vermişti. O, “Peygamberin kölesi” anlamına gelen adını kendi yazdığı tefsirinde bir daha değişmemek üzere “ Allah’ın kulu” anlamına gelen “Abdullah”la değiştirdi.

 

Çekralevi, gençliğinde ülkenin en ünlü muhaddislerinden biri olan Nezir Hüseyin’den ders almak için memleketini terk edip Dehla (Delhi)’ya gelmişti. Dehla’da ayrılırken Çekralevi artık ülkenin yetkin bir hadis alimi idi ve bu alanda eserler veriyordu. Hakkında yazılanlardan açıkça anlaşılıyor ki o, sadece hadis alimi değil, hadisi savunan müfrit bir hadisçi idi. Arapça’yı ve kendi dili Urduca’yı çok iyi kullanıyordu.

 

Hanefi mezhebine mensup hakimlik yapan amcası Kameruddin ile yaptığı bir hadis tartışmasında, köşeye sıkışıp işin içinden çıkamayarak şu itirafı yaptı. “Allah katından Muhammed aleyhisselama indirilen tek vahiy işte bu Kur’an’dır. Bundan gerisi vahiy değildir. (el-Kur’aniyyun, s.27. İlahibahş, Çekralevi’nin sünnetçilik-hadisçilikten tevbe anlamına gelen bu sözünü büyük bir teessüf ve teessürle alıyor)

 

Müfrit sünnetçi-hadisçi bir fikre sahip olan Çekralevi, bu hakikati itiraf ederek dengeli bir yola girmişti. Kendini Kur’an çalışmalarına vermiş ve bir tefsir hazırlığına başlamıştı.

 

Ama, iş burada kalmadı. Savrulma başladı, ifrat tefriti getirdi. Her mühtedi eski putlarına karşı acımasızdır sözü bir kez daha doğrulanmış oluyurda. Çekralevi, Tercümetü’l-Kur’an bi Ayati’l-Furkan adlı tefsire elişkin eserinde, her şeyin Kur’an’da mevcut olduğunu, sünnete gerek olmadığını ortaya koymayı amaçlamıştı. Fakat bütün bu çabaların gelip dayandığı, hatta tıkandığı nokta “namaz” idi. Çekralevi, namazın rekatlarına varana dek Kur’an’da yer aldığını, sünnete gerek olmadığını kendince isbatlamıştı. “Kavi tartışmacı, parlak polemikçi, İslam kültür mirasını yeyip yutmuş olan” Çekralevi, çoğu Kur’an tefsirine ilişkin on dört eser bırakmıştı geriye. Bunların başında, ileride ele alacağımız bir ciltlik Burhanu’l-Furkan ala Salati’l-Kur’an (Kur’an’ın Namazı Üzerine Hakkı Batıldan Ayıran Kitab’ın Delilleri) adlı sünnetsiz namazın nasıl kılınacağına dair eser geliyordu.

 

Onun dikkati çeken bir başka eseri de, bir ciltlik ez-Zekat ve’s-Sadakat Kema cae fi Ayetin Beyyinat ( Apaçık Ayetlerde Yer Aldığı Şekliyle Zekat ve Sadakalar) adlı sünnetsiz-zekatın nasıl eda edileçeğine dair olanıydı. Yine bu listede, el-Beyanu’s-sarih li İsbati Keraheti’t-Teravih (Teravihin Mekruh Olduğunun Açık İsbatı) adlı bir eser de yer almaktadır. (Çekralevi’nin tüm eserleri için bkz . el-Kur’aniyyun, s.28-29)

 

Eserlerini Urduca kaleme alan Çekralevi’nin bütün bu eserlerinden şu anda tedavülde olan bir tek eserin bulunmaması, gerçekten de ilginç bir durumdur.( el-Kur’aniyyun s.29 Bu iki şeye yorulabilir. a) Bu ekolün bir saman alevi gibi parlayıp sönen nahif yapısına, b) Bölge de bu ekole karşı yürütülen kampanyanın şiddetine. Kimbilir belki bu sonuçta, söz konusu iki unsurun da payı vardır! Hind Kur’aniyyun’una karşı yürütülen kampanyanın bizdeki ünlü “İngiliz uşaklığı” fobisiyle açıklanmaya çalışılan, hiçbir delile dayanmayan iftiralara müellifimizin de yer yer iltifat ettiği görülmektedir. Oysaki onun İngilizce bilmediğini yazar da itiraf eder (s.31); yazarın birbrine tam zıt iki ekol olan Kadıyanilikle Kur’ancılığı aynı kefeye koymakta gösterdiği ısrar, bu yaklaşımınbir sonucu olsa gerek)

 

DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

Peygambersiz Kur’an, Sünnetsiz Namaz:

 

Çekralevi’nin, sünneti reddedip sadece Kur’an’dan yola çıkarak namazın nasıl kılınaçağını isbat etmek için kaleme aldığı Burhanu’l-Furkan ala Salati’l-Kur’an adlı eseri üzerine yapılmış bir kritikten yola çıkarak, Çekralevi’nin şahsında Kur’ancılığın Kur’an’a yaklaşımına bir göz atalım.

 

Kitabın muhaliflere karşı kaleme alınmış bir polemik olduğu kesin. Çünkü, müellif kitabını “İslam’ın çok sayıda meselesi kamil şekliyle Kur’an’da mevcut değildir, hadislere kesinlikle ihtiyaç vardır” tezine karşı bir antitez olarak kaleme alıyor: “Kur’an Müslümanların hayatlarında muhtaç oldukları her türlü bilgi ve hükmü ihtiva etmektedir, hem de ayrıntısıyla; işte namaz misali…” Bü görüşüne delil olarak da “ Bu Kur’an uydurulabilecek bir hadis değildir. Aksine o, kendinden önceki hakikatleri tasdik eden, iman edecek insanlara her şeyi açıklayan, yol gösteren ve rahmet kaynağı (olan bir hitab)dır.” (12.111) ayetini getiriyordu.

 

Aşırı yüceltmeci tavır nasıl Hz. Peygamber’i yanlış anladıysa, indirgemeci tavır da Kur’an’ı yanlış anlıyordu. Çekralevi’nin “Kur’an’da her şey vardır” tezine şahit gösterdiği ayete yaklaşımı, her önüne gelenin bir büyüğün adına nisbetle kullandığı “Devemin yularını kaybetsem onu Kur’an’da ararım” sözüne benziyordu. Anlaşılan, buradaki yanlış anlamanın anahtarı ayetteki “her şey” sözcüğüydü. Oysaki, Arap dilinde (ve tüm dillerde) “kullu şey’in” ifadesi kinai bir ifadeydi ve bağlamına göre değişen bir ‘kapsamı’ ifade ediyordu. Mesela Neml 23’te Sebe Kraliçesi için kullanılan “her şeyden verildi” ibaresi, onun görkemli bir saltanata sahip olduğu anlamına geliyordu. Değilse, “her şey” ifadesi lafzi olarak şey demeye layık tüm varlıkları içine alır ki, değil Sebe Kraliçesi, yeryüzünde hiçbir insana bu anlamda “her şey” verilmemiştir.

 

Çekralevi’nin, herkesin kendi mezhebine göre namaz kılmasını “küfür” olarak nitelediğini öğreniyoruz. Burhanu’l-Kur’an’ın ilk konusunun başlığı şu: “Sırf  Kur’ani namazın farz olduğu ve diğerlerinin küfür ve şirk olduğu hakkındadır.” (Birışık,s.323) Diyor ki: “Bizim kıldığımız namazı Kur’an’dan göster” sorusu yanlış bir sorudur. Doğru soru, “Bizim kıldığımız namaz Kur’an’a uygun mu?” şeklinde olmalıdır. “Tüm muhaliflerini, Meryem Suresi’nin 59. ayetine muhatab olmakla suçlamaktadır: “Onların ardından namazı zayi eden ve arzularına uyan kimseler geldi.”

 

Çekralevi, muhaliflerini “şirk”le suçlamakla kalmıyor, “hadis” sözcüğüne farklı bir anlam yükleyerek ehl-i hadisi müşrik ilan ediyor. Ehl-i hadisi ise şöyle tanımlıyor: “ Allah’ın hükmünün karşısına eski peygamberlerin kendisine nisbeti doğru olsun ya da yanlış olsun sözlerini çıkaran kimselerdir.” Hatta daha da ileri gidip Firavun’un ailesinden olup imanını gizleyen bir mümin adam şöyle dedi:…. Andolsun ki, (Musa’dan) önce Yusuf da size açık deliller getirmişti ve onun size getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz. Nihayet o ölünce “Allah ondan sonra peygamber göndermez” dediniz. İşte Allah o aşırı giden süphecileri böyle saptırır.” (40.28-34)

 

Ayet içerisindeki üç nokta dışardan bir müdahale değildir. Çekralevi 28. ayetin başındaki “Firavun ailesinden bir mümin….” İbaresini, ayetin geri kalan kısmını da dahil aradaki tam beş ayeti atlayarak 34. ayete bağlamaktadır.Bunu, “Firavun da ehl-i hadistir” tezini isbat etmek için gerekli görmektedir. Bu uzun atlamanın ardından, ayetin tercümesini verdikten sonra şöyle söyler: “Firavun kendisini Hz. Yusuf’un tabilerinden saymakta ve zamanında revaçta olup da Yusuf Peygamber’e nisbet edilen hadisleri (sözler) kullanarak Yusufu’un son peygamber olduğunu iddia edip Hz. Musa’ya “Sen kafirlerdensin” demektedir. İşte bunun gibi, Allah’ın kitabı (yani Hz.Musa’nın mesajı) karşısına hadisle (Hz.Yusuf’tan nakledilenler) çıkmak, firavun ve benzerlerinin sünnetidir.” (Birışık, s.323)

 

DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

Kur’an’ın söylemesi başka bir şey, Kur’an’a söyletmek ise daha başka bir şeydir. İşte bu, Kur’an’a zorla söyletmenin tipik bir örneğidir. Gerçekten sadece bir anlama problemiyle değil, anlamın ters çevrilmesi işlemiyle karşı karşıyayız. 28. ayetten 34. ayete atlamak da kurtarmayınca, bu kez metne anlam idhaline girişiliyor. Oysaki, adı geçen ayetlerde Hz. Yusuf’a atıf yapılan Firavun değil, açık ve net olarak Firevun ailesinden imanını o güne kadar gizlemiş bir “mümin” dir. Dolayısıyla, o müminin hatırlattıkları da Hz. Musa’nın mesajına karşı değil, o mesajı desteklemek amacıyla söylenmiştir.

 

Peki, burada yapılan anlam takası nasıl açıklanabilir? Ancak Kitab’a uymak ve Allah’ın muradını anlamak yerine, kitabına uydurmak ve kendi tezini Kitab’a giydirmekle…….

 

Çekralevi, Bakara Suresi’nin 101 ve 102. ayetlerine şöyle mana verir:

 

“Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tesdik edici bil elçi (Kur’an) gelince kitap ehlinden bir grup sanki Allah’ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terk ettiler. Ve Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (şeyhler ve hocaların) uydurup söylediklerine tabi oldular (Allah’ın kitabı dışında Süleyman’a nisbet edilen sözleri eğer o söylemiş olsaydı kafir olurdu.) Halbuki Süleyman büyü yapıp kafir olmadı. Lakin şeytanlar (şeyhler ve hocalar) kafir oldular (çünkü Allah’ın kitabı dışında kendilerinde muhafaza ettikleri sözleri Süleyman’a nisbet ettiler)….”

 

İki satırlık ayetin oldukça kabartılmış bu tercümesinde ilk dikkati çeken şey, Çekralvi’nin dil, akıl, nakil, özetle her verinin “peygamber” anlamına geldiği konusunda ittifak ettiği rasul sözcüğüne “Kur’an” anlamını vermiş olmasıdır. Çekralevi’nin Kur’an’da geçen rasul kelimelerinin birçoğuna Kur’an anlamını verdiğini öğreniyoruz. Üstad’ın ayetteki “şeytanlara” bulduğu karşılık ise çok özel: “Şeyhler  ve hocalar”!...O, bu ayetle hadis ehlinin naklettiği hadisi, şeytanların naklettiği sihirle eşitlemiş olmaktadır. (Age,s.324)

 

Çekralevi, Rasulullah’ın misyonunu indirgemek için, hatta onu vahiyle insanların arasından çıkarmak için olmadık yorumlara girişir. Kur’an’da Hz. Peygamber’e itaati öngören ayetleri “üzerinde uzun uzadıya düşünülmesi gereken ayetler” olarak yorumlar. Hz. Muhammed’in peygamberliğinde hiçbir kuşkusu yoktur, fakat Kur’an’da kendisine uyulması istenilen Muhammed, “Kur’an’la aynı olan Muhammeddir.” Ona göre Kur’an’la Hz.Muhammed birbirinden ayrı şeyler değildir ve ona itaat emredildiği zaman maksat “ağzından Kur’an dökülen Muhammeddir.” Delili yine kendi yorumundan getirir: ona göre Kur’an’da geçen rasul sözcükleri, çoğunlukla Kur’an anlamında kullanılmıştır.O, Enfal 20’yi şöyle tercüme eder: “Ey iman edenler! Allah’ın hükmüne inanın, yani onun gönderdiği Kur’an-ı Mecid üzre devam edin ve ondan yüz çevirmeyin.” Tercümenin ardından yaptığı açıklamada, ayetteki (ve O’nun Elçisi’ne) ibaresiyle Hz. Peygamber’in kastedilmediğini üç madde halinde şöyle gerekçelendirir.

 

1        O da müminlerden biriyken, ondan nasıl kendi kendisine (ya da başka bir rasule) itaat etmesi istenir? Bunun ardından, içerisinde “Ey iman edenler!” geçen ayetlerin Hz. Peygamber’i de kapsadığını isbata girişir ve birçok ayet nakleder.

 

2        Ayetteki (ve ondan yüz çevirmeyin) ibaresindeki zamir tekildir. Eğer Allah ve Hz.Muhammed’e ayrı ayrı itaat emredilseydi zamirin (o ikisinden) formunda olması gerekirdi. Burada itaatin hedefi Allah ve O’nun Kitabı olduğu için tekil kullanılmıştır. Çünkü her ikisi de aynı şeydir. “Ve rasuluhu” nun başındaki “Vav” bağlacı ise “vav-ı atf-ı tefsiri” dir. (“yani” anlamında) ve Allah’a itaatin aslında neye itaat olduğunu göstermektedir.

 

3        Eğer “vav” bağlacı atıf olarak düşünülürse burada hükmüne itaat edilecek ikinci bir zat çıkar ki, bu da Kur’an’ın “Hüküm sadece Allah’a aittir” (6.57, 12.40) ve “Ve O, hükmünde hiç kimseyi kendine ortak tutmaz” (18.26) ayetleriyle çelişir. Halbuki Kur’an’da çelişki yoktur (4.82) (Birışık, s.325)

 

Çekralevi, bu epey karmaşık ve ‘usta’ işi yorumu yine de anlamları indirip bindirerek yapıp bitiriyor. Fakat ilginç olan, yoruma konu ettiği ayetin ucunu kırpıyor olmasıdır. O, ne hikmettir bilinmez, ayetin sonundaki (işittiğiniz halde…) ibaresini, öncesiyle bir bütün olduğu halde, ayetin yarıda kesip görmezden geliyor. Muhtemeldir ki, başka türlü anlaşılması mümkün olmayan bu ibarenin, zorlama yorumunu bozduğunu düşünüyor. Çünkü “ işitenlerden” söz edilen bir yerde “işitilen” de vardır ve Kur’an’ın ağzı olmadığına göre bu Rasuldür, yeni Hz. Peygamberdir. Fakat onu bu anlamıyla alırsa, yaptığı tüm yapı temelden yıkılacaktır. Bu nedenle o, ibareyi bölme pahasına bu işe girişiyor.

 

DEVAM  EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

Çekralevi namaz vakitleri konusunda, Hud 114 ve İsra 78’i delil getiriyor. Bu ayetler kendi yöntemiyle yoruma tabi tutarak “beş vakit namazı” kesin tesbit ediyor. Fakat, Burhanu’l-Kur’an’ı tahlil eden tez sahibinin de isabetle teşhis ettiği, kendi kendisiyle çelişen bir mantık sergiliyor. Teşhis şu: “Bu iki ayetle ilgili dört sayfalık açıklamasını okuduğumuz Çekralevi’nin hatası, fiili ve kavli sünnetle ortaya konan ve asırlar boyunca yaşanan beş vakit namaz olgusunu peşinen kabul edip bunları Kur’an’dan bulmaya çabalamasıdır. Halbuki o, hiçbir surette bunları dikkate almayacağını ifade etmiştir. Çünkü, yukarıdaki ayetlerden zorlama ile beş vakit namaz çıkarılsa bile, bunlar pekala gündüzün ilk dilimine ya da akşamın geç vaktine toplanabilir.” (age, s.326)

 

Çekralevi’ye göre Kur’an’da olmayan bir eylemin ibadet olarak yapılması küfür olduğu için, namaz için ezan okunması da küfürdür. (Birışık,s.328)

 

Bütün bunları okuduktan sonra okuyucu şöyle diyebilir. Hepsi iyi güzel de, Çekralevi, namazların rekatlarını Kur’an’dan nasıl tesbid ediyor?

 

Onun da bir yolunu buluyor. Önce Fatır Suresinin ilk ayetini şahit gösteriyor: “ Her türlü övgü, göklerin ve yerin yaratıcısı olan ve melekleri iki, üç veya dört kanatlı elçiler yapan Allah’a aittir.” Bu ayeti, kendi yöntemiyle bir güzel yorumladıktan sonra ayette geçen (kanatlı) ibaresine geliyor. Ecnihatin sözcüğünün “bazı ahmakların iddia ettiği gibi ‘kanat’ anlamına alınamayacağı” nı üzerine basarak söyledikten sonra, bunun “rekat” anlamına, ibaredeki sayıların da “namazların rekat sayıları” anlamına geldiğini söylüyor.(Ay.)

 

Buna da peki diyelim, fakat bu sayıların namazlara göre dağılımının delili buradan çıkmaz. O halde, bunun için bir başka Kur’ani delil gerekli değil mi? Olsun, o kadar kusur kadı kızında da bulunur.

 

Çekralevi’ye göre Bayram Namazı Kur’an’ın emridir ve vakti gün doğumundan gün batımına kadardır. Cenaze Namazı yoktur; Kur’an sadece dua emreder. Namazlar birleştirilerek (cem) kılınmaz. Kur’an’da ifade edildiği gibi Müslüman, vakti içerisinde ayakta, oturarak, yatarak, işaretle, yani meşru olmak kaydıyla kendisinin şartlarına hangisi uyuyorsa o suretle namazı kılar.(Age,s.328)

 

Görüldüğü ve yeri gelince pratiğinin de görüleceği gibi, Kur’aniyyun’un işi pek zordur ve sünneti reddedince, Kur’an ayetlerine taşımadığı anlamlar işkence yapılarak yüklenmek zorunda kalınmıştır. Sözün özü, peygambersiz bırakılan Kur’an, artık okuyana hiçbir şey söylemez olmuştur. Adeta Kur’an o kişiyi  böyle cezanlandırmıştır.

 

İşte Hz. Peygamber’i “postacı” konumuna indirgemenin en büyük açmazı budur.

 

DEVAM  EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

Ahmeduddin Amritsari

 

Hind Kur’ancılığının Çekralevi’den sonraki ismi Ahmeduddin’dir. Ahmeduddin Amritsari (1861-1936), yine alim ve sufi bir babanın oğlu olarak Amritsar’da doğmuş. Önce Kur’an okuluna gitmiş. Çekralevi’den farklı olarak tıpkı 19. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’da bıtırak gibi biten Board of Comissioners for Foregin Mission’a bağlı Amerikan Okulları gibi Hind kıtasına yayılan İngiliz okulunda okumuş. Kitab-ı Mukaddes’i orada tedris etmiştir. Ana dili dışında iyi derecede Arapça, Farsça, İngilizce ve onlardan ayrı olarak birkaçda yerel dil bilmektedir. Sonra İslami okulları bitirerek kısa zamanda etrafında ilmiyle temayüz etmiştir. İslami ilimlerden botaniğe, matematikten astronomiye kadar çok geniş bir ilgi alanı olan Amritsari’nin yararlandığı kimseler arasında Hind reformculuğunun büyük ismi Seyyid Ahmed Han’ı da görüyoruz. Ahmeduddin, “Ümmet-i Müslime” adlı bir dernek kurar ve fikri çalışmalarını kendisinin çıkardığı iki dergide yoğunlaştırır: Belağ ve Beyan.

Ahmeduddin, Çekralevi’nin çıkışından beri onunla tanışmakta ve görüş alışverişinde bulunmaktadır. Yine o, ünlü İslam düşünürü şair Muhammed İkbal (1877-1938) ile de sık sık görüşmektedir. Çekralevi’ye, Kur’an’ın Namazı adlı eserini yayınladığında, bu tür eserler böylesine nazik bir zamanda yayınlamaması gerektiği eleştirisini yapar. Karşılıklı münazara sırasında ikindi namazının vakti girer ve o, Çekralevi’nin ‘mezhebi’ üzere namaz kılar. Çekralevi “ Kendisine uyarak namaz kıldığın Kitab’a nasıl karşı çıkarsın?” deyince, Ahmeduddin’in cevabı şu olur: “Ben onun batıl olduğunu söylemiyorum, fakat Müslümanlar arasında ayrılık çıkarmanın doğru olmadığını söylüyorum” der. (el-Kuraniyyun, s.34-35)

 

Aynı kaynak, üslubu yumuşak ve çekici olan Ahmeduddin’in derslerine hadisçilerden Kadıyanilere, Budistlerden Hıristiyanlara kadar her zümreden insanın devam ettiğini dile getirir.(Age, s.37) Kaynağımızın onun hakkında görüşü şudur: “Şu bir gerçek ki, hoca, Kur’an’a dayanarak ele aldığı konunun hakkını tüm açılardan veren fikri derinliği olan bir üstaddır; ne ki o, Kur’an dışında hiçbir kaynağa başvurmamıştır.” (Age, s,38)

 

Baljon, tüm Kur’aniyyun taraftarlarının tıkandığı nokta olan namaz hakkında Ahmeduddin’e ilişkin birtakım notlar nakleder: “ Ahmeduddin, Kur’an’da kıyam, rüku, sücud (4.103-104) ayrı ayrı kullanılmıştır, o halde bunlar ayrı ayrı da eda edilebilir” der. Bu nedenle “Allah’ın zikri secde ve rüku olmadan da eda edilebilir” görüşündedir. Reformcu, namazın adedini günde iki vakte indirmeyi ister. Hud 114-116 ve İsra 78.80. ayetlerde üç namazın ortaya konduğunu, fakat İsra 79-81, ayetlerde bunlardan biri nafile olarak adlandırıldığı için geriye iki vaktin kaldığını ifade eder. Muhammed Ebu Zeyd de Bakara 238-239 da tavsiye edilen “orta namazı” nı ve “orta olanı en iyisi ve en uygunudur” ifadesini yorumlarken üstü kapalı olarak günde bir vakit namazın mümkün olduğunu vurgular.( Baljon, s.102)

 

Ahmeduddin Amritsari’nin eserleri arasında en ünlüsü, hiç kuşkusuz adını Kur’an’daki bir ayetten (3.138) alan Beyanun Li’n-Nas (insanlık için bir bildiri) adlı tefsiridir.((İlahibahş 7 cilt olduğunu belirttiği bu tefsirin Kasas 70’e kadar geldiğini söyler (s.39) Fakat Birışık bu tefsirin tam olduğu notunu düşmüştür. (Birışık s.331) Birışık bu tefsirin diğerlerinden farkını şöyle vurgular: “Tefsir yöntemi bakımından Ahmeduddin, Seyyid Ahmed Han ve Abdullah Çekralevi ile karşılaştırılacak olursa, onların daha çok kendi doğrularını Kur’an’a söyletme temayülünde olduğu, Ahmeduddin’in ise Kur’an’ın sunduğu ilkeleri doğrular olarak kabul ettiği ve problemi buna göre çözdüğü görülür.” (Birışık s.340))

 

DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

Beyanun Li'n-Nas üzerinde yapılan çalışmalardan anlıyoruz ki, gerçektende Ahmeduddin'in amacı, Kur'an'ın insanlığın kurtuluşuna vesile olacak tek ilahi vahiy olduğunu duyurmaktır. İyi bildiği Tevrat ve İncillerin modern toplum ve bireylerin problemlerini çözemeyeceğini vurgular.O. Tefsirinin girişinde akıl sahiplerini ''makul bir din anlayışına'' çağırarak şöyle der: ''Eğer bu denilenleri kabulleniyorsanız, gelin kardeş kardeş ve makul ölçüler içerisinde gerçek iyiliği yayın. Sahih yöntemler üzerinde birleşerek birlikte çalışmak ve bütün dünyayı ıslah etmek gerekir.'' (Birışık s.333)

Ahmeduddin, tüm Kur'aniyyun mensupları gibi Kur'an'a gelecek en ufak bir ''acaba'' ya bile şiddetle karşı çıkar. Kur'an'ın toplanması, yazılması ve çoğaltılması konuları üzerinde titizlikle durur ve onun indiği gibi korunan tek kitap olma özelliğine vurgu yapar. O, Çekralevi gibi Hz. Peygamberi Kur'an'dan çıkarma gayretine hiç girmez. Ne ki, ona göre Kur'an Muhammediyyet'i hakim kılmak için değil, bütün dünya için ebediyyete kadar tek amaç olan İslam'ı hakim kılmak için indirilmiştir. Fakat, ne yazık ki bugün bazıları çıkıp Ahmedilik (Kadıyanilik), Babilik ve Bahailik propagandası yaparak İslam'ı dar bir çerçeveye hapsetmişlerdir. (Age s.338)

DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

Ahmeduddin, inançlar mozayiğinden oluşan Altkıta’da hemen yankı bulan sahte Mesihçi-mehdici çıkışlardan yalancı peygamberliğe kadar her türlü sapmanın temelinde dine “akılsızca” yaklaşmayı görüyordu. Bunun içindir ki, onun çağrısını “akılcı” bir çağrı olmaktan çok “akıllı” bir çağrı olarak görmek daha insaflı ve doğru bir değerlendirme olacaktır.

El-Hafız Elsem Ciracpuri’den (1880-1947) de kısaca söz etmemek olmaz. Ciracpuri, filozof ve tarihçi bir şahsiyettir ve Kur’ancılık akımının önde gelenlerinden biridir. Onun İslami konularda derin bir birikime sahip olduğunu, İlahibahş da itiraf eder.(Age s.43)  Onun, Kur’ancılık çizgisine geçmesinin ilginç bir öyküsü vardır. İlahibahş’ın nakline göre, Ciracpuri’nin sünneti toptan reddetmesi, İslam fıkhının mirasa ilişkin bir bahsi yüzünden olmuştur. Bilindiği gibi ‘uygulama’ da ölen bir dedenin öksüz torunu, eğer amcası varsı, dedelerinin mirasından pay alamaz. Ciracpuri diyor ki: “Es-Siraci’yi incelerken, bu konu kafama takıldı. Bir öksüzü, dedesinin mirasından, amcasının mahrum etmesini gönlüm kabul etmedi. Miras (feraiz) ilmini didik didik ettim, beni tasdik eden bir şey bulamadım. En sonunda beni ikna eden şeyi Kur’an’dan buldum.” (Hz. Ömer’in de dediği gibi “dede yetimi”nin mirası Resulullah’ın açıklamadan vefat ettiği ‘üç konudan’ biridir. Bu konuda bir hüküm olmayınca, muhtemelen, cahiliyyeden beri devam edegelen uygulamanın İslam’dan sonra da sürdüğünü düşünmeyi engelleyecek bir neden göremiyoruz. Kaldı ki, bu uygulamaya karşı tedbir üreten hep olmuştur. Ömer b.Abdulaziz, dedelerin vasiyet etmesini emretmiştir. Bu vasiyete “el-vasiyyetu’l-vacibe” (yapılması vacip olan vasiyet) adı verilmiştir. Dedeler vasiyet etmeden ölmüş olsa dahi, onun terekesinden öksüz torunun hakkı alınmıştır. Kaldı ki, bizce de buna fazladan delil aramak yerine Bakara 180, Nisa 7-10. ayetlerini makasıdu’ş-şeria ve makasıdu’l-Kur’an bağlamında okumak yeterlidir.) Ciracpuri’nin yazdığı birçok eser arasında “Hadisin Konumu” adlı bir esere de rastlıyoruz.

 

DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 
MSER1
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 17 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 199
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER1

Gulam Ahmed Perviz: Pozitivist müfessir.

 

Gulam Ahmed Perviz (1903-1961) de, diğerleri gibi geleneksel din anlayışına bağlı alim yetiştiren bir aileden gelmektedir. O, Cişti Tarikatı’na müntesip sufi bir babanın çocuğudur. İslami tahsilin ardından memurluk yapar. Onu ünlü yapan asıl şey çıkardığı Tulu-i İslam (İslam’ın-yeniden-Doğuşu) adlı dergisidir. Perviz’in çevresinde bu adla anılan bir de cemaat hareketi oluşur.

 

Sünneti ve hadisi toptan reddederek Kur’ancılık düşüncesini benimsemesi, kendi anlatımına göre şöyle olmuştur:

 

“ Birgün tefsir okurken şu ayete gözüm takıldı: “Siz, ey iman edenler! Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın; bilin ki Allah onu, onlarca (ileri sürülen asılsız) iddialardan temize çıkardı. Çünkü o Allah katında itibarlı biriydi.”(33.69) Kur’an, çeşitli yerlerinde bu “eziyetin” örneklerini vermişti: İsrailoğulları’nın bitmek tükenmek bilmeyen inadı, ihtiyaçları olmayan şeyleri ısrarla istemeleri vs. işte bunlar ellerindeki ilahi nimetlerin ellerinden kaçmasına sebep oldu. Ne ki ben bu ayetin tefsirinde, Buhari ve Tirmizi’nin Ebu Hüreyre’ye dayanarak aktardığı bir rivayete rasladım. Orada “İsrailoğulları’nın Hz. Musa’yı alaca hastalığıyla itham ettikleri, yıkanmak için soyunan Hz. Musa’nın elbisesini koyduğu taşın elbiseyi kaçırdığı, Musa’nın durumu fark edince öfkelenerek ardından koşup ona vurduğu…” anlatılıyordu. Göğsüm sıkıştı, derin düşüncelere daldım, binbir kuşku zihnimde cirit attı.” (Şahkar-ı Risalet’ten nak.İlahibahş el Kuranniyyun s,50)

 

Daha önce de dile getirmiştik. Bu ilginç ve ibretlik örnek. Toptan kabullerin toptan redde yol açtığını, insanın “temyiz” kabiliyetinin kaynağı olan aklı ve akletmeyi yok sayarak konulan yöntemlerin, ters tepip tam karşı kutupta kendisine taraftar bulacağını çok güzel açıklamaktadır.

 

Perviz, sünnet karşıtı düşüncelerinden dolayı Pakistan’ın geleneksel ulemasınca tekfir edilmiştir. Ne ki bu durun, tekfir batağına saplanmadan, üzerinde derin derin düşünülüp ibret alınmak için anlaşılması gereken bir durumdur.

 

Şöyle ki: O ve onun çizgisindeki birçok Müslüman aydın, 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak gittikçe derinleşen bir düşünsel anafora kapalmışlar, kapıldıkları bu anaforada her biri bir yana savrulmuştu. Bunun nedeni de, Batı’nın İslam ümmeti üzerindeki kesin galibiyet ve hakimiyetiydi. Ümmetin sancılı çocukları, bu yenilgiyi hazmedemiyerek bunun nedenleri üzerinde kafa yormuşlardı. Her biri kendi baktığı yerden farklı nedenler tesbit etmişler, çabalarını “problem” olarak tesbit ettikleri o alanda yoğunlaştırmışlardı. Tabiki, bütün bu süreçte kimi zaman yapılan tesbit ve teşhisler yanlış konulmuş, kimi zaman doğru teşhise yanlış tedavi uygulanmıştır.

 

Ahmet Pervez de işte bu süreçte ümmetin savrulan cins çocuklarından biridir ve o Batı’nın gelişme, ilerleme mitini, fikir babaları sayılan birçok isimde olduğu gibi aşırı ciddiye almıştır. Bu nedenle Chawla’nın şu tesbitleri bizim yukarıdaki teşhisimizle örtüşmektedir. “Perviz kendi çağının bir ürünüdür. Onun için İslam ilerleme demekti ve bu sebeple dini günün ihtiyaçlarına göre yorumladı. O, (Kur’an ve dini) yorumunun merkezine siyaset ve ekonomi teorisini yerleştirdi.”(Birışık s.353)

 Perviz, Kur’aniyyun arasında en çok ürün veren isimdir. Bunlar arasında dikkati en çok çeken dört citlik Kur’an sözlüğü (Luğatu’l-Kur’an) ve konularına göre Kur’an tasnifi (Tebvibu’l-Kur’an) gelir.

 

DEVAM EDECEK İNŞALLAH



__________________
Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Yukarı dön Göster MSER1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER1
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats