HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Çalışmaları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Çalışmaları
Konu Konu: Tanrının Sistemi Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Astral_2008
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 18 haziran 2008
Gönderilenler: 14
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Astral_2008

Selamlar

Bu yazı dizisinde size başta savaşlar ve açlık olmak üzere dünyanın en temel sorunlarına kesin çözüm olacak bir sistemi tanıtacağım. Kuran’da dokunmuş fakat insanlık tarihinin hiçbir döneminde uygulanmamış bir sistemi... Geleceğin evrensel yönetim şeklini... Eğer yazımın tamamını merak ediyorsanız ilgili bağlantıları verdim. Ama eğer bu bağlantılardan yazımı okuyacaksanız şunlara dikkat ediniz:

* Bu yazılarım düzeltilecek. Gerek üsluptaki bazı sivriliklerin giderilmesi, düzeltilmesi, gerek bazı konuların derinleştirilmesi açısından... Ayrıca bu yazılarım henüz tamamlanmış da değil. Bu sebeple dış bağlantılardan okuyan kişi bana herhangi bir yorum ulaştırmaya çalışmasın. Forumdaki yazılarımın dışına konuyu taşırmasın.
* Forumlarda uzun yazıların okunmadığını biliyorum. Bu sebeple parça parça iletmek zorundayım. Hem böylece arada soruları alabilirim hem de okuyan kişi daha dikkatli okur. Bu yazılarımın çok dikkatli okunmasını istiyorum çünkü iddialarımda ciddiyim. Bu çalışma eylemsel sonuçları olan uygulanabilir bir çalışmadır. Kuru öğütlerden değil, gerçek, tam olarak, en ince ayrıntılarına kadar tanımlı bir sistemden söz ediyorum.
* Bu yazıyı birkaç forumda yazıyorum. Aktarırken her forumun hassasiyetlerine uygun düzeltmeler yapabilirim. Dolayısıyla forumda yazmadığım bir yazıyı sayfamdan buraya getirmeyin, bu konuları bana sormayın.
* Bu çalışma bir kısmınızın din anlayışını tamamen değiştirebilir. Dikkatli bir çalışmanın ürünüdür. Buralara taşımamdaki en birincil amaç dünya barışı ve bahsettiğim temel sorunların çözülmesi için bu fikrin yaygınlaştırılmasıdır. Dolayısıyla benimle bu konuda fikir tartışması yapmak isteyen arkadaşların bunu akılda tutmasını rica ediyorum.

Bu sistemin uygulanabilir olması için bütün anlamı tamamen ortaya çıkarılmalıdır. Bu yüzden çalışmanın en temel sonuçlarını gizlemedim. Bu durum bir kısmınızın canını sıkabilir ama benim amacım kimsenin canını sıkmak değil; Tanrının sistemi dediğim sistemin en güzel şekilde anlaşılması. Buna Tanrının sistemi deme cesaretini Kuran’dan aldım. Yeri geldikçe bunları açıklayacağım. Ama doğrudan benim anlattığım sisteme atfen bu adı kullanmıyorum. Benim anlattığım sistem, bu sistemi açıkça gösteren bir uygulamadır.

Bu sistem hayatın tüm alanında etkin olan, bilinçsizleştirilmiş ve kullanılıp sömürülmeye hazırlanmış insan kitlelerini gerçek bilinçli bir toplum haline getirme, her türlü sömürüden kurtarma, etkin ve çok güçlü bir eylem mekanizması haline dönüştürme projesidir. Adına yakışan bir şekilde “Tanrının sistemidir”, Tanrının projesidir. Ve mutlaka gerçekleştirilecektir. Çünkü Tanrı bunu vaad etmiştir.

Günümüzde sık sık sistemden, yönetimden... şikayetleri duyarız. Ben de bu forumlarda çok duydum. O halde işte şikayet edenler için fırsat. Yalnızca sistemi tanıtmayacağım, aynı zamanda bunun uygulanması için yolu da açacağım. Göreceksiniz ki hiçbir kanun dışı yola başvurmadan, hiçbir didişmeye kavgaya girmeden bu sistem katılmak isteyen yeteri kadar insan bulunduğu taktirde uygulanabilir ve belli sayıdan sonra müthiş bir gelişme sürecine girebilir. Bugünün teknolojisi bunu sağlıyor. İşte günümüz yönetimlerinden şikayet edenleri, “bana fırsat verilseydi...” diyenleri bu yazılarımı iyice okumaya davet ediyorum. İşte size fırsat! İşte yardım 1500 yıl öncesinden çok tanıdık bir metinden geliyor. Artık bahaneniz yok!

Üstelik bu sistem üzerine kurulacak proje hiçkimseye ne maddi, ne zaman, ne de başka bir açıdan bir yük getirmeyecek. İlgilenenlerden zamanı gelince istenecek olan haftada bir, ya da iki haftada bir kendi grubuyla internet üzerinden bir süre sohbet etmesinden başka birşey değil. Bu kadar basit! Böyle basit bir işlem nasıl olacak da dünyayı değiştirecek onu zamanı gelince anlatacağım.

Bu, Tanrının sistemi olmakla birlikte dinî bir hareket başlatma amacı taşımamaktadır. Burada net, açık, bilimsel, metodlarıyla belirli, dogmalar içermeyen bir sistemden bahsediyorum. Dinî tek yanı Kuran’da tanımlanmış olması. Zaten Kurandaki din tanımı genelde bilinen “din” tanımından çok farklıdır. Kurandaki din, “dinlere” karşı bir dindir. Bu sisteme inançsızlar da dahil olabilir ve en güzel şekilde kullanabilir. Hatta isterlerse kendilerine uygun hale dönüştürebilirler. Ama kullanılış amacı insanları özgürleştirmek ve geliştirmek olmalı. Yoksa ne diye uğraşayım.

Şunu da ekleyeyim ki ben aklına çok güvenen bir insanım. Bu sistemin başarılı olacağıyla ilgili öngörüm tamamen akılcı bir çıkarımın sonucudur. Dinden ya da Kuran’dan hiç bahsetmeden de bu sistemden rahatlıkla bahseder ve her türlü bilimsel tartışmada bunu herkese karşı savunabilirim. Bilakis kimse benim karşımda bu sisteme karşı mevcut sistemleri ve hatta demokrasiyi savunamaz. Argo tabiriyle kıralını tanımam... Burada din unsurunun devreye girmesi Kuran ile ilgili bir gerçekten dolayıdır. Bunu söylüyorum ki tavrım iyi anlaşılsın.

Bu tür çalışmalarla sadece yaz aylarında kısa dönemler ilgilenebiliyorum. Bu dönemki tanıtım bitince bu çalışmayı Kürtçe, İngilizce ve Arapçaya çevirtmek istiyorum. Gelecek dönem (2009 yazı) bu çevirileri yaptırmayı düşünüyorum.

Bu sistemle ilgili günde bir seferden fazla yazmayı düşünmüyorum. Sorulara ya da eleştirilere cevap vermem gerekirse o ayrı. Ama hiç cevap vermeyebilirim ya da toptan cevap vermek üzere erteleyebilirim. Bu yüzden sorusu ya da eleştirisi olan bu konuda sabırlı olsun.

Bu forumda daha önce başka bir adla yazdım. Ama kısa zamanda çok değiştim ve beyaz bir sayfa açmak istiyorum. Umarım farklı bir adla tekrar kaydolmuş olmamın sakıncası yoktur. Kullanabildiğim forumlarda "Astral" ya da benzeri bir ad kullanacağım. Artık eskiyi tamamen kapatmak istiyorum.

Son olarak bağlantıları da vereyim:

Tanrının Sistemi başlangıç yazısı için:

http://tanrininsistemi.blogspot.com/2008/06/tanrnn-sistemi-1 -giri.html

Ya da ana sayfadan giriş yapıp ilk yazının bağlantısına tıklayın.

Ana Sayfa:

http://tanrininsistemi.blogspot.com/

Devam Edecek...


 

Yukarı dön Göster Astral_2008's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Astral_2008
 
Astral_2008
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 18 haziran 2008
Gönderilenler: 14
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Astral_2008

Sisteme geçmeden önce küçük bir ek:

Anlattığım sistem “din” olarak yorumlanabilir ya da yorumlanmayabilir. Ama eğer Tanrının dini dersek o zaman böyle yorumlamaktan kaçınmalıyız. Din, birkaç sayfada anlatılacak basit bir şeydir. Sistem ise bu dini ayakta tutacak platformdur. Din özde asla neshedilmez. Hep aynıdır. İlk resülden beri aynıdır. Sadece şekil değişmiştir, şeriat değişmiştir, sistem değişmiştir... ama bunlardan behsederken de din olarak bahsedebiliriz, bazen de bahsetmeyiz. Kuranda da aynı şekildedir. Buradan da anlıyoruz ki birşeyin dinden olup olmaması ona bakış açımızla ilgilidir. Benim bu sisteme bakış açım dinden oluşudur. Çünkü benim bakış açımla artık insanlar için temel yönetim şekli evrensellik kazancak derecede olgunluğa ermiştir. Ama yine de başkalarının bundan behsederken dinden oluşuyla ilgili bir yoruma girmekten kaçınmasını öneririm. Çünkü bu sistemin sadece müslümanlar arasında değil, evrensel olarak kabul görmesini amaçlıyorum. Yine de buna her zaman Tanrının sistemi rahatlıkla derim.

Peki neden “tüm dinlere üstün gelmek” ifadesinden “tüm sistemlere üstün gelmek” ifadesini türettim? Çünkü o sistem Kuran’da tanılanmakla kalmamış, evrensel olarak geçerli olabilecek bir şekilde gelişmiştir. Bu durumda kalıcı olarak dinden olmakla yorumlanabilir. Ayrıca evrensel içerik taşıyan taşıyıcı bir platform olmaksızın bir dinin diğerlerine üstün gelmesi tarif edilemez. O halde bu sistem Tanrının dininin üstün gelmesinin bir aracı olacaktır.

Ama şimdilik bu hareketin kapsamını belirleyelim: Bu özel yöntemi kullanarak dünyanın en güçlü sivil toplum kuruluşunu kurmak, en etkili bir birlik oluşturmak...

Son olarak benimle ilgili herhangi bir şüpheniz olmasın diye...

Beni asla tanımayacak, bana en ufak bir maddi kazanç ya da ün sağlamayacaksınız.

Bu sistem başarılı olur da yayılırsa ortaya çıkıp “bunun mucidi bendim” demeyeceğim. Ebediyen gizli kalmak için elimden gelen her türlü çabayı göstereceğim ve bulunsam dahi elime geçirdiğim ilk fırsatta ortadan kaybolacağım. Yani bu sisteme ilişkin olarak ya da din ile ilgili yaptığım herhangi bir çalışmadan dolayı insanlardan gelecek herhangi bir menfaati kabul etmeyeceğim. Çünkü ün olsun para olsun en çekindiğim kazanç dinden elde edilen kazançtır. Bu benim için felaket demektir.

Eminim moderatörler de bu kararıma saygı duyacak ve ip numaralarıma bakmayacaklardır. Sistem oturup tam döküman haline getirilince de yazdıklarımın hepsini sileceklerdir. Ama bu iki yıl kadar sürebilir. Daha sonra yollarımız tamamen ayrılacak.

 

Yukarı dön Göster Astral_2008's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Astral_2008
 
Astral_2008
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 18 haziran 2008
Gönderilenler: 14
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Astral_2008

Kuran (Tevbe 33)
“O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, müşrikler hoşlanmasa da o dini dinlerin tümünün üstüne çıkarsın.”


BÜTÜN SİSTEMLERE ÜSTÜN GELMEK ÜZERE TANRININ SİSTEMİ

1 – GİRİŞ

En başa yazdığım Kuran’dan çok bilinen bir ayettir. Hak dinin tüm dinlere üstün gelmesi... Bunu çok uzun yıllar müslümanlar üzerine sanki bir görev olarak almışlar ve hak din olduğunu düşündükleri din yorumlarını dünyaya yaymaya çalışmışlardır. Bunun için gerekirse güç kullanmışlardır. Daha sonra yakın tarihlere gelince bunun başarılamayacağını anladıkları zaman tavırlarında önemli bir değişiklik olmuştur.

Eskilerden kalan genel tavır şudur: Müslümanlar komşu oldukları gayri müslimlerle bir anlaşmaları yoksa onlara dinlerini tebliğ ederler. Kabul edilmezse onlarla savaşıp topraklarına hakim olur ve cizye vermelerini sağlarlar. Değişik sürümleri görülse de genel tavır budur. Bu tavır Kuran’a uygun mudur değil midir onun tartışmasını yapmayacağım. Ama günümüz insanları için kabul edilemez olduğu kesin. Günümüzde sınırlar konusunda uluslararası anlaşmalar ve kabuller vardır. Ölçü Kuran değildir. O halde Kuran’ı harfiyen uygulamak zorunda olduklarını düşünen Müslümanlar ne yapacak? Güçlenene kadar bekleyecek ve gayri müslimleri alt edeceklerine kanaat getirdikleri zaman tekrar tebliğe mi başlayacaklar??? Bir kısım Müslümanları son derece kötü etkileyen dünyayı fetmetme tutkusu hala gizlice beklemededir. Bu Müslümanlar hala kendileri için dünyayı fethedecek bir önder beklemektedir. Genel tavrı belirleyen ise genelde Müslümanların nedense Tanrının yukarıdaki vaadini kendilerine bir görev saymalarındandır.

Ben size bir dinin tüm diğer dinlere üstün gelmesinin ne demek olduğunu anlatayım: Bugün demokrasi diğer tüm dinlere üstün gelmiş bir sistemdir. Klasik anlayışla bir din değildir. Ama bir din olarak yorumlanabilir mi yorumlanamaz mı o tartışılır. Demokrasinin diğer dinlere üstün gelmesinin sebebi nedir buna da bakacağız ama önce demokrasinin mevcut dinlere; şimdiye kadar uygulanmış tüm sistemlere üstünlüğünü görelim.

Öncelikle demokrasi özgür bireyler, başkalarının haklarına, inançlarına saygılı bireyler yetiştirmektedir. Çünkü demokrasinin öz hedeflerinde bu vardır. Ve bu bütün dünyada fanatiklerin haricinde taktir edilmektedir. Ben de bunu taktir ediyorum.

Demokrasilerde din ve dogma temelli eğitim yoktur. Bizim ülkemiz gibi ülkeler hariç. Demokrasilerdeki hedeflenen eğitim özgür ve sorgulamayı teşvik eden bir eğitimdir. İnançlara saygılı ama asla kutsalı olmayan bir eğitimdir.

Demokrasilerde dayatmacı kanunlar yoktur. Filanca zaman filanca kutsallar zamanında şöyle şeriat kuralları uygulanmıştı dolayısıyla şimdide böyle uygulanacak vs... Demokrasilerde halka böyle değişmez kurallar dayatamazsınız. Demokrasi içinde yetişmiş biri bunu kabul etmez.

Kısacası demokrasi içerdiği hedefler ve idealler dolayısıyla özgür, sorgulayan, zeki bireyler yetiştirmiştir. Bu bütün dünyada kabul edilen bir gerçektir.

Günümüzde dindar kesimler tarafından demokrasiye gelen itirazlar kendi bakış açılarına göredir. Belki Kuran açısından karşı çıkış olarak ya da kendi inançları açısından karşı çıkış olarak haklı yanları olabilir ama bilimsel olarak ve genel insanlık vicdanına göre ortaya ciddiye alınabilecek hiçbir tez öne sürememişlerdir. Dolayısıyla modern dünyada haklı olarak ciddiye alınmamışlardır.

Günümüzdeki “İslam” demokrasi karşısında yenilmiş bir İslamdır. O halde ya Kuran’ın iddiası fos çıktı ya da günümüzde İslam sandıkları şey İslam değil ya da önemli eksiklikler içeriyor. Günümüzdeki “İslam” demokrasiden üstün değildir. Aslında şimdiye kadar uygulanan hiçbir “İslam” demokrasiden üstün değildir. Şimdi eğer aklınıza gelirse ki işte bir kurtarıcı gelecek de, Müslümanların başına geçecek de, gayri müslimleri yencek de... Böylece “İslam”ı diğer dinlere üstün kılacak??? Hayır, böyle değil. Üstünlük kılıçla olmaz. Zaten böyle birşey insanlıkla bağdaşmaz. Üstünlük insan vicdanında kabul görmeyle olur. Ve şimdiki demokrasi idealleri açısında insanların vicdanında İslam’dan çok daha öncelikli bir yer tutmaktadır. Bu yüzden demokrasinin İslam olduğu ya da İslam’ın demorkasiyi içerdiği gibi iddialar ortaya atılmıştır ki gerçek İslam açısından bile bu doğru değildir.

“İslam alimleri” denilen topluluk tam bir acizlik, yenilmişlik içindedir. Benim için bunun ölçüsü şudur: İslam adına bir yenilik ve günümüz dünyasının değerlerine meydan okuyan bir görüş var mıdır ortada? Yoktur. Bunun yerine ne vardır? Ne zaman yükselen bir değer varsa onun Kuranla bir şekilde ilgisini kurarak buradan inançları modern dünyanın yıpratmasına karşı savunmaya çalışmak vardır. Fikir özgürlüğü mü yükselen bir değer; hemen Kuran’da bunun bir karşılığı bulunur. Din ve vicdan hürriyeti mi; tabi ki Kuran’da vardır. Demokrasi mi; zaten Kuran’ın bütün mesajı odur... Madem İslamda bu kadar fikir özgürlüğü vardı, İslama uygun yönetildiği iddia edilen ülkelerden ne diye yeni bir fikir çıkmıyor? Hemen şunu da söyleyeyim Kuran’da bunların olmadığını iddia etmiyorum; sadece günümüz şartlarına uyumun gereği olarak zorla arandığını söylüyorum. Gerçek şu ki İslam ülkelerinde bireylerin düşüncesi baskı altına alındığından bu ülkelerde dünyanın geleceğine etki edecek hiçbir yenilik üretilememiştir. Ancak yükselen değerlere teslim olarak Kuran’ın aslında çağdışı olmadığını ispatlamaya çalışan ve böylece pek de etkili olmayan bir şekilde modern dünyanın inançsızlığa doğru gidişatına direnmeye çalışanlar yetişmiştir. Ve aslında bunu yaparak bu insanlar “İslam” adı altında hiçbir yenilik üretilemeyeceğinin bir göstergesi de olmuşlardır. Teslimiyetin açık bir belgesi halini almışlardır. Yani Tanrının iddiasını boşa çıkartacak bir belge gibi görünmüşlerdir. Bunun bir tane istisnası dahi yoktur.

Peki acaba demokrasiden daha iyi bir sistem olabilir mi? Bunu anlamak için demokrasinin ne olduğunu iyi anlamak lazım. İşte bu sebeple bu yazılarımda demokrasi çok önemli bir yer tutacak. Evet, demokrasiden daha iyisi vardır. Ve bu Kuran’da tanımlanmıştır. Anahtar sözcük şûrâdır ki bu yüzden bir kısmı bunu demokrasiye yormuşlardır. Ama bu doğru değildir. Bu yazılarımın öncelikli amacı size Kuran’daki bu yönetim sistemini demokrasi ile karşılaştırmalı olarak anlatmaktır. Ve aslında iş devlet yönetimi gibi konulara geldiğinde Kuran’da evrensel olarak nitelenebilecek belki tek yön de budur. Artık günümüz insanı şeriat (doğrusu Muhammedî şeriat) gibi şeyleri kabul edemez.

Şu sırayı izleyeceğim:

Önce demokrasiyi iyice anlamanız için demokrasiden bahsedeceğim.

Daha sonra size Kuran’da tanımlı olan sistemi anlatacağım.

Daha sonra ikisini kıyaslayacağım ve Kuran’daki sistemin açık üstünlüğünü göstereceğim.

Sonra bunun gerçekten Tanrının insanlar için önerdiği sistem olduğunu Kuran’dan göstererek ispatlayacağım.

Daha sonra çeşitli yazılarla devam ederim...

Tanrının sistemi adını burada anlattığım uygulamaya atfen söylemiyorum. Çünkü sistem katı bir sistem değildir, farklı uygulamalarla çeşitli şekiller alabilir. Benim uygulamam bana aittir. Ama uygulamam Tanrının sistemini göstermesi açısından önemlidir. Tanrının sistemi derken kastım “Tanrının insanlara önerdiği sistemdir”. “Öneri” sözcüğünü kullanıyorum. Çünkü ben “Tanrı” ile “emir” sözcüklerini yanyana kullanmayı sevmem. Tanrının insanları ikide bir emirler yağdırdığını düşünen bir insan değilim. Bunu yapanların birçoğununda iyi niyetli olduğunu düşünmüyorum. Kuran talimatlar kitabı değildir...

 

Yukarı dön Göster Astral_2008's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Astral_2008
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

selam,

Alıntı:"BÜTÜN SİSTEMLERE ÜSTÜN GELMEK ÜZERE TANRININ SİSTEMİ

En başa yazdığım Kuran’dan çok bilinen bir ayettir. Hak dinin tüm dinlere üstün gelmesi... "

Kur'an'da bu anlamda bir ayet yoktur. Bununla ılgili olarak daha önce bir ileti yazdım.

"Huve ellezi arsele rasulehu bilhuda ve dinilhaqqi li yuzhirahu aleddini kullihi...( 9/33, 48/28, 61/9) ayetindeki " li yuzhirahu aleddini kullihi" nin anlamı: "(Allah) Din'inin tamamını O'na (Rasulüne) iletmek üzere..."

Bu çevirinin doğruluğu için; 8/39'daki "eddin kulluhu"ya, 66/3 ve 72/26'daki "ve azherahullahu aleyhi", "fela yuzhiru ala..." daki "azhera ala" ve "yuzhiru ala"ya verdikleri anlamlarına bakınız!

"Emr"e "öneri" demenize gelince tam isabet.. Emr, önermektir Kur'an bütünlüğünde.

Muhabbetle. 

 

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
Astral_2008
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 18 haziran 2008
Gönderilenler: 14
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Astral_2008

Selam saygıdeğer haktansapmaz,

Sanırım dikkatinizden kaçmış. En başa Tevbe(33) ayetini yazmıştım. Kastettiğim başlık değildi. Başlığın üstüne yazdığım idi.

Sevgi ile

Yukarı dön Göster Astral_2008's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Astral_2008
 
Astral_2008
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 18 haziran 2008
Gönderilenler: 14
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Astral_2008

2 – Demokrasi (Giriş)

Önce görünen yüzü bir inceleyelim. Sonra görünmeyene bakarız.

İlk yazıda demokrasinin nasıl bireyler yetiştirdiğinden kısaca bahsettik. Yalnız “İslam”ın nasıl bireyler yetiştirdiğinden fazla bahsetmedik. Demokrasi neden “İslam”a büyük fark attı? Bunun anlaşılması için “İslam”ın nasıl bireyler yetiştirdiğinden de biraz bahsetmek gerekir. Bu arada İslam sözcüğünü hep tırnak içinde kullanıyorum. Bugün yaygın olan İslam için kullandığım anlaşılsın diye. Bundan sonra İslam’dan bahsederken hiçbir zaman tırnak içine almayacağım. Yazının gidişinden hangi İslam’dan bahsettiğimi sizin tahmin etmeniz gerekiyor.

Demokrasi özgür düşünen bireyler yetiştirirken İslam tam tersini yetiştiriyor; düşünemeyen bireyler... Nedeni açık İslam’da düşünce özgürlüğü yoktur. “Şûrâ”, “dinde zorlama yoktur”, “her sözü dinlerler en güzeline uyarlar” düşünce özgürlüğüne örnek olarak gösterise de “Allah ve peygamberi bir konuda hüküm verdiği zaman...” bunun tam tersini söylüyor. Çünkü gelenekçi yaklaşımdan anlıyoruz ki Muhammed’in, tuvalete nasıl gidileceği dahil hüküm vermediği hiçbir alan yok! Resim, heykel, sanat, bilim, toplum yaşamı, hangi ayakla evden çıkılır, hangi elle yemek yenir... Muhammed’in müdahale edip hüküm vermediği hiçbir alan yok. O zaman hangi fikir özgürlüğünden, hangi özgür düşünceden bahsediyoruz? “Alimlerin” uyuştuğu konularda farklı yol izleyen sapık ya da mürted olmuyor mu? Ve mürted için verilen hüküm ölüm değil mi? Osmanlı imparatorluğundan çok daha vahim örnekler de verebilirim ama bu kadarı yeter sanırım. Yazıyı uzatmayalım.

İslam’da Kuran’a rağmen kutsallar, açık sinir uçları vardır. İşte bu yüzden Müslüman topluluklar kolayca yönlendirilebilir. Adamın birinin bir karikatür yapmasıyla verilen tepki bunu açıkça ortaya koyuyor. Biri bir İslam toplumunda karışıklık çıkartmak isterse yapması gereken iş parmağını şıklatmak kadar kolay. Çünkü Kuran’a rağmen Müslüman toplulukların erişilebilir kutsalları, dokunulmazları vardır.

İslamda din ağırlıklı eğitim vardır. Ve o din öyle bir din ki bir ömür harcasan yine de öğrenemezsin. Dolayısıyla en iyisi siz bir bilene teslim olun??? O size nasıl yaşayacağınızı anlatsın??? Şimdi böyle yetişen bir adamın bilim adamı olmasını bir hayal edin edebilirseniz!

Demokrasiyi doğuran kültürün ilham kaynakları Grek ve Roma dır. Grek kültürü özgür düşüncenin doğuş yeri olarak kabul edilir. Roma imparatorluğundaki senato ise halkın egemenliği kavramına ilham vermiştir. İslam ülkelerinin ilham kaynağı ise Arap kültürü ve liderleridir. Bu yüzden İslam ülkeleri hep otoriter ve baskıcı yönetimlerden başkasına şahit olmamıştır. Bunun aksi delili olarak anlatılanlar sadece istisnai örnekler ve madalyonun diğer yüzünün gözden kaçırıldığı masallardan başka birşey değildir.

Her zaman denir ki Muhammed zamanında şöyleydi  de ondan sonra şöyle bozuldu... falan filan... bir insan nasıl bu kadar ters anlaşılır??? Ya da gerçekten ters mi anlaşıldı yoksa başka birşey mi var??? Bunların cevabını çok sonraya bırakıyorum. Ama en azından halifelik kavramının neyin nesi olduğunu bir düşünmek gerekir. Halifelik nerde şûrâ nerde! Aslında gerçekten anlamlı bir şûrâ örneğinin İslam tarihinde örneği yoktur. Her zaman seçkinlerin ve seçilmişlerin şûrâsı vardır. Peki bu seçkinleri halk mı seçer. Halka İslam tarihinde yönetimin şekillenmesine karışmada zerre kadar değer verildinin hiç bir örneği yoktur. En azından büyük toplumlarda. Halka iyi davranmaktan, adil olmaktan falan bahsetmiyorum. Neden bahsettiğim açıktır. Böyle bir örnek olsaydı böyle bir yöntem de olurdu bize miras kalan. Ama kim ne derse desin İslam’da bireyin hüküm verme açısında zerre kadar değeri yoktur. Gerisi boş laf.

İşte bu yüzden demokrasi İslam’a kat kat fark atmıştır. Bu yüzden bilimin çok basit bir iş olduğu zamanlar haricinde İslam tarihinde geleceğin dünyasını şekillendirecek hiçbir bilim adamı, sanatçı ve düşünür yetişmemiştir ve o şartlar altında yetişmesi olanağı da yoktur. İşte bu yüzden demokrasinin en azından denendiği Türkiye bir umuttur. Hiç değilse nihayet bir İslam ülkesinde özgür düşüncenin yolu açılmış oldu.

İnsanoğlunun yükselen değerleri karşısında direnmenin anlamı yoktur. Çünkü bunlar denenmiştir. İslam ülkelerinde ise böyle bir olanak yoktur. Artık dinsiz devlet, modern hukuk sistemi vs... den dönüş yoktur. Ve artık bireysel ahlakın üzerinde kanun denetimi sözkonusu olamaz. Çünkü bu konuda bir adım atılırsa ve bireyselliğin sınırı aşılırsa buna kim, nerede dur diyecek! Eskiye dönüş kaçınılmaz olur. Yani Osmanlıya, yani hamile kadınların fetva ile boğdurulduğu devirlere.

Demokrasinin ana fikri “halkın egemenliğidir”. “Halkın egemenliği” kavramı yerine ben “halkın şurası” kavramı tercih ederdim. Aklımda başka bir egemen olduğundan değil, egemen olmak gibi bir kavramı insanlar ya da insan toplulukları üzerinde kabul etmediğimden. İnsanların yaratılışında ne olursa olsun herhangi bir otorite karşısında acizlik yoktur. Özgürlük insanın doğasında vardır.

“Tanrının egemenliği” kavramını kullananlar sadece saçmalıyor. Tanrı gökten inip ülke yönetemeyeceğine göre biri ya da birileri Tanrının yerine karar verecek demektir! İşte size baskı rejimi, işte size papalık, halifelik...

Bütün bunlar meselenin görünen yüzüdür. Bir de görünmeyeni inceleyelim. Bunun için demokrasiyi iyi anlamamız gerekir. Demokrasi neden modern insan topluluklarının vazgeçilmezi oldu? Demokrasi tam anlatıldığı gibi midir? Daha iyisi olabilir mi? Bu herhangi bir metinde tanımlanmış mıdır?

Nedir demokrasi? Bir tanımı var mıdır? Açık yöntemleri ve metodlarıyla tanımlı mıdır? Yoksa sadece bir tavır mıdır? Sözcük anlamından çıkaracağımız tanım halkın yönetimidir. Ama bu ne demektir? Bütün halk bir araya gelip tartışarak ülkenin sorunlarını mı çözecek? Bu olamayacağına göre demokrasi, temsili demokrasi şekline dönüştürülmüştür. Bugünki bilinen şekli budur. Temsili demokrasi, demokrasiye ne kadar yakın olursa o kadar başarılıdır. Genel olarak bugün demokrasi sanılan şey böyle ifade edilir. Ben ise size temsili demokrasi diye birşey olmadığını, o tanımlanan şeyin demokrasinin ideallerini gerçekleştirmekten uzak olduğunu ispatlayacağım. Yine de bizi demokrasinin ideallerine en yakınlaştıran şey bugünki “temsili demokrasi” denilen şeydir. Bu yüzden özgür düşünce ve insan hakları gibi değerler böyle bir sistem altında yeşerebilmiştir. Yani kötülerin en iyisinden başka birşey değildir.

Önce bazı konuları netleştirelim; tanım ne demektir, nasıl olur anlayalım. Demokrasi halkın yönetimidir... ya da özgürlüktür, eşitliktir, meselelerin konuşarak halledilmesidir gibi ifadeler tanım olabilir mi? Hayır, olamaz. Bunlar ancak ideal, ütopya, temenni, hedef... olabilir. Ama tanım değildir. Tanım mutlaka uygulanabilir bir metodoloji getirmelidir. Dolayısıyla beş, on kişilik bir grup için yukarıdakilerin benzeri olarak demokrasi diye bir tanım yapılabilir. Çünkü o kadarlık bir grupta halkın yönetimi ifadesinin doğrudan bir uygulanabilirliği vardır. Mesela biri “bizim ailemizde demokrasi vardır” dediği zaman ne dediğini anlarsınız ve bu iyi birşeydir de! Ama bir ülke için bu tanımın doğrudan ifade edildiği şekilde uygulanabilirliği yoksa, ya da bu tanımı tanımlı olduğu şekilde her şartta gerçekleştirecek yöntemler ortaya konulmamışsa ki demokrasi için konulmamıştır, o zaman o ülke için demokrasi geçerli değildir. Yani biri size “bizim ülkemizde demokrasi vardır” derse ne demek istediğini bilirsiniz. Demokrasinin ideallerine yaklaşıldığından bahsetmiştir. Ama aslında bir metottan değil sonuçlardan bahsetmiştir! İşte çoğu insan bunun ayrımını yapamaz. Ve o sonuçların aslında arzu edilen sonuçlar olduğunu zanneder çünkü daha iyisinin olabileceğini aklına bile getirmez! Oysa küçük bir gruptaki demokrasi sonuçlarıyla büyük ölçekteki “demokrasi” sonuçlarının arasında dağlar kadar fark vardır. Temsili demokrasi dediğimiz şey ülkeler için kullanılan tanımlı bir yöntemi içerir. Seçim sistemi bu tanımın tamamlayıcı yöntemlerinden bir parçadır. Ama demokrasi ile temsili demokrasinin teorik ve pratik sonuçları birbiriyle uyuşur mu? Eğer uyuşmuyorsa hedeflerinin aynı olması hiçbir anlam ifade etmez. Bu ikisi ayrı şeylerdir. Bunu anlamak için hedeflere göz atmak, sonra yapılanmayı inceleyip oluşturacağı sonuçları bilimsel olarak incelemek gerekir. İşte bunun için demokrasiyi parça parça inceleyelim.

İlk inceleyeceğimiz parça uygulanabilir pratikler açısından demokrasi olmalı. Mevcut uygulamaları kastetmiyorum. Evet, onlar da incelenebilir ama bir ötesine gidip bu uygulamaların ortak noktalarından bir demokrasi metodolojisi ortaya çıkarmalı ve bunun en ideal sonuçlarını da incelemeliyiz. O halde şunu yapalım; önce uygulanabilir pratikler açısından inceleyelim ve çoğu ülkelerde ve özellikle benim yaşadığım ülkedeki (Türkiye) pratiklerden faydalanarak demokrasiyi tanımaya çalışalım. Daha sonra idealleri, hedefleri açısından demokrasiyi inceleyelim ve bu hedeflere ulaşmayı sağlayacak herhangi bir metodoloji oluşturulabilir mi ona bakalım.


Not: Eski yazılarımı okuduysanız foruma yazarken bazı düzeltmeler yaptığımı, önemli çapta değişiklikler ve eklemeler çıkartmalar yaptığımı fark etmişsinizdir.

http://tanrininsistemiglobal.blogspot.com/2008/06/tanrnn-sis temi-2-demokrasi-giri.html

Yukarı dön Göster Astral_2008's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Astral_2008
 
Astral_2008
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 18 haziran 2008
Gönderilenler: 14
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Astral_2008

Önemli not: Anlatım planımda değişiklik yaptım. Uygulamada demokrasinin hemen ardından uygulamada Kurandaki sistemi anlatacağım. Çünkü önümüzde Filistin gibi açık bir örnek var. Ve bu örnekte Kuran’daki sistemin nasıl hayati bir rol oynadığını anlamanızı istiyorum. Demokrasi getirilmeye çalışılan Filistinde ne oldu? El Fetih ve Hamas gibi iki ayrı cephe iyice keskinlik kazandı. İsrail bu demokrasiyi çökertmek için vekilleri hapsetti ve demokrasiyi işlemez hale getirdi. İşte bu kadar basit. Tabi bölme oyunları da ayrıca nasıl fayda verdi gördünüz. Kuran’daki sistemi okurken bir yandan bu sistemin Filistin’de uygulanmış olduğunu hayal edin. Ve o tarz bir bölünme olur muydu ya da sistemi çökertmek mümkün olur muydu bir düşünün!!! Ve neden bu sistemin hayati önem arzettiğini anlayın. Benzeri bir düşünceyi Irak üzerinden de yürütebilirsiniz.

Bunların ardından demokrasinin zayıflıklarının sadece bu tarz yerlerde olmadığını iyice anlatmak için demokrasiyi ve Kurandaki sistemi incelerken çok önemli olacak hayati iki kavrama değineceğim: “sürü psikolojisi” ve “idolleştirme eğilimi”. Ardından idealleri açısından demokrasiyi inceleyip devam etmeyi düşünüyorum


3 - Uygulamada Demokrasi


Uygulanabilir pratikler olarak halkın egemenliği ideali için büyük topluluklara uygulanabilecek bir model şimdiye kadar geliştirilemediğinden, bu ideal uygulamada, halkın kendini yönetecek bireyleri seçmesi olarak somut bir şekle dönüştü. Özet olarak:

Yönetim sınırlı sayıda bireyden oluşacaktır.

Bu bireyleri halk seçecektir.

Seçecek ve seçilecek olan insanlar din, dil, ırk, cinsiyet, sosyal durum… gibi ayrımlara tabi tutulmayacaktır.

Bu durumda halkın egemenliği idealine yaklaşmak için seçecekler ve seçilecekler için her oyun aynı değerde olması eşitlik vurgusunu, seçileceklerin kendi fikirlerini ifade etme serbestliği ise özgürlük vurgusunu gerekli kılıyor. Tanım budur. Geriye sadece uygulamadaki ayrıntılar kalıyor. Halkın egemenliği tanım değildir. İddiadır! Şimdi bakalım bu yerinde bir iddia mıdır:


Temsil Aşamasında Demokrasi:

Soru: Kimin seçilme şansı var?

Halkın egemenliği ölçütü açısından bu sorunun cevabı çok önemlidir. Tanıma bakacak olursak seçilme konusunda bir ayrım yok. Ülke için iyi olacağına inandığı fikirleri olan varsa aday olur, fikirlerini açıklar, beğenilirse seçilir, beğenilmezse seçilmez. Bu yüzeysel yaklaşım acaba ne kadar doğru? Şimdi biraz daha ayrıntıya inelim. Ülkeyi yönetecek kadroda bulunması çok faydalı olacak birisi bunu sadece kendisi biliyorsa ne yapmalı? Kendi görüşlerini abartılı bir şekilde övmeli, rakiplerini ise olabildiğince aşağılamalı. Mümkünse kirli çamaşırlarını ortaya dökmeli. Üstelik bunun için aracılara ihtiyacı olmalı. Halka doğrudan kendini tanıtamaz. İktidara oynayan güçlü bir grubun arasına karışmalı. Fikirleri bunlara uymasa da kendine en yakın olanı bulmalı ki bu durumda bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar alternatifi var demektir. Fikirleri sorulduğunda yalan söylemeli, lider kadroyla iyi geçinmek için ne gerekiyorsa yapmalı. Yanlışlara bilerek göz yummalı. Bunları yapmazsa başarılı olmak için çok uzun yıllar mücadele etmesi gerekecektir ki eğer hükmetme hırsı yoksa buna katlanamaz. Böyle bir durumda dahi oyunun kurallarını iyice öğrenmeli ve kendini tamamen buna adamalıdır. Yani kendi meziyetlerini, yeteneklerini bir kenara bırakıp politikacı olmalıdır. Kimlerin seçilme şansı var sorusunun gerçek cevabı şudur: politikacıların! Oysa ülkenin politikacılara değil ülke sorunlarına hâkim, iş bilen kadrolara ihtiyacı vardır. Demokrasi böyle bir kadroyu asla iktidara getirmeyecektir. Çünkü gerçekten ilgili işlerde iyi olan yetişmiş özel ve seçkin insanlar politika çevresine bir hafta bile dayanamaz. Bu, tecrübelerle sabittir. Çünkü politika keskin söylemler gerektirir.

Aklınıza bazı “gelişmiş” ülkelerdeki güllük gülistanlık seçim dönemleri gelebilir. Oralarda açık bir ideoloji savaşı yoktur. Hangi kadro iktidara gelirse gelsin zaten oranın oturmuş bir yönetimi vardır. Bunu zaten kimsenin değiştirme şansı yoktur. Dolayısıyla zaten aşağı yukarı nasıl yönetileceği belli olan ülkede küçük ve önemsiz farklar oluşturacak kadrolarla yapılan seçimin demokrasinin gelenekleşmiş bir formalitesi olmaktan öte bir anlamı yoktur. Ama yine de idealler açısından demokrasiyi incelerken bu “gelişmiş” ülkelerdeki halkın nasıl istenildiği gibi yönlendirildiğini size anlatacağım. Böylece aslında oradaki halkın piyonlardan başka birşey olmadığını anlayacaksınız.


Soru: Seçilenler kimi temsil ediyor?

Seçenleri mi? Peki seçen kimdir? En azından binlerce kişidir. Aslında bu kalabalık, temsil tanımının gereğini bir kişide toplamaktan çok uzak bir çeşitlilik gösterir. Alternatif zorunlu olarak çok azdır. 50, 60 parti olsa da değişecek bir şey olmadığı gibi bu sefer de başka sorunlar görünür. Zaten oyların yüzdesiyle ilgili barajlar bu sorunlar olmasın diye konulmuştur. Her insanın oylarını değişik sebepler yönlendirir. İnsanlar kendilerine göre önemli sebepleri seçerek oylarını kullanır. Gerçek topluluk temsili, bir çıkarı ya da bir amacı temsil etmek değildir, o topluluğun karakterini temsil etmektir. Binlerce insanın çok farklı sebeplerle oy kullanmasıyla ortaya gerçek bir çoğunluk temsili çıkması mümkün değildir.

İşte burada ideolojiler ve dünya görüşleri devreye girer. Bunları temsil eden birkaç parti devreye girer. Aslında oy veren hiç kimse “bu oyu şunları yapman için veriyorum” deme seçeneğine sahip değildir. Sadece partiler ne yapacağıyla ilgili vaatlerde bulunur. Oy veren de sadece işine geleni seçer. İşte anahtar burada! Fazla oy kazanmak için ne yapmak gerekir! Ülkenin gelişmesiyle ilgili ayrıntılı ve akıllıca yapılmış planlar mı oy toplar, yoksa sivri söylemler mi? Sadece kendi işine bakıp kendi projeleriyle mi ilgilenmek iyidir, yoksa halkı olmayan tehlikelerle korkutmak ve tahrik etmek mi? Bu durum harekete geçirici, tetikleyici mekanizmalarının etkinliğiyle ilgilidir. Bunlar ideolojilerdir. Seçimlerde kullanılmak zorundadır. İyi kullanan kazanır. Kullanıldıkça halkı böler, böldükçe etkinliği artar. Sonunda insanlar akılları devre dışı bırakılmış taraftarlara dönerler. Akıllarını nasıl kullansınlar? Kendilerine yakın gördükleri partinin oyu binde beşlerde sürünüyor. O ise büyük bir savaşın ortasında. Ne yapsın? Belki de tek bir tetikleyici unsur üzerinden oy veriyor ama verdiği oy sonucunda yardım ettiği parti ülkeyi 5 yıl yönetecek! Onaylamadığı binlerce iş yapacak! Oysa o, tek bir şey için oy vermek zorunda bırakılmıştı. Bu mu temsil? İşte ideolojiler böyle beslenir! Tetikleme mekanizmalarının bireyler yerine kitlelere yönelik olması demokrasinin en büyük zaafıdır. Çünkü göreceğimiz gibi etkili bir yönetim mekanizması olmayan kitlelerde akıl, sağduyu etkisiz kalır ve çıkarlar, içgüdüler ön plana gelir.

Ülke için en iyi tercih olduğunu kafası çalışan insanlara anlatıp durmak bir fayda vermez. Çünkü kafası çalışan insan oyunun ne işe yarayacağına, boşa gidip gitmeyeceğine bakar. Bu yüzden önemli olan çoğunluğun oyunu almaktır. Çoğunluğun oyunu almak ise açık, net kârlar göstererek mümkündür. İşte bu sebepledir ki politikacılar boş vaatlerde adeta yarışırlar. Erişemeyecekleri hedefleri, erişemeyeceklerini bile bile gösterirler. Kısacası çözüm değil çoğunluğa hoş ve gerçekçi görünecek vaatler önemlidir. Kanuna aykırı yapılaşmaya göz yumma gibi seçim rüşvetleri de az değildir. Ülkemizde geçtiğimiz dönemlerde en sık rastlanan oy toplama yöntemini hatırlayın (il ve ilçe yapma vaatleri). Böyle yöntemlerden hiçbir zaman vazgeçilmez. Bunlar sadece kılık değiştirirler. Bu arada ülke sorunlarına gerçek çözüm getirecek öneriler ikinci planda kalır. Çünkü halkın çoğunluğu bunları ayırt etme özgürlüğüne sahip değildir (etse de buna göre oyunu vermez, veremez). İnandırmak tek başına olacak bir iş değildir. Sendikalar, basın vs. tüm bunlarla iyi geçinmek gerekecektir. Bilhassa basın birçok ülkede kimin iktidara geleceğini tespit eder durumdadır. Basının birkaç patronun ya da ideolojinin elinde olması durumunda zaten söz konusu olmayan halkın egemenliği kavramı iyice dibe vurur. Gerçek şudur ki çoğunlukla bir ülkede yönetimi ele geçirmek için basını ele geçirmek yetiyor. Basın istediğini seçtiremese bile seçilmişler üzerinde çok miktarda olumsuz etkilere sahiptir. Seçilmişler her zaman basınla iyi geçinmek zorunda olduklarını bilirler. Denilebilir ki basında çok seslilik sağlanırsa böyle bir sorun olmaz. Bu pek gerçekçi değildir. Çünkü ne gibi bir düzenleme yapılırsa yapılsın basının halkı temsil edecek bir seviyeye gelmesi mümkün değildir. Basın kendini temsil eder. İnsanlar çoğunlukla seveceği gazeteyi okurlar, seveceği televizyon programlarını ve kanallarını seyrederler. Kendilerini ya da belli ideolojileri temsil edecek olanı değil. Bu durum basının karakterine yansır ve onu duygusuz, vahşi kapitalizmin bir parçası yapar. Kaldı ki çoğunluğun temsili gerçekleşse bile çoğunluğun tercihi yine öncelikle kendi çıkarlarından yanadır. Bu çıkarların önceliğini su yüzüne çıkaran ise daha sonra inceleyeceğimiz gibi büyük toplulukların içinde insanın şahsiyetini ortaya koyamamasıdır. İnsanın genelde doğası budur.

Bir yönetim sistemi insanı kusursuz kabul edemez. Çoğunlukta hâkim olanın çıkarlar olduğunu dikkate almalıdır. Akıllı insanın temsilcisi yoktur. Çünkü akıllı insanla cahilin oyu birdir. Böylece mesela işçi grev yapar ve oy kaygısı olan hükümetten hakkını alırken hakkını müdafaa edemeyenler bundan zararlı çıkar. Akıllı da bu kalabalığa uymak zorundadır. Yoksa hiçbir değeri yoktur. İşte demokrasinin böyle bir eşitlik kavramı büyük bir adaletsizliği doğurmaktadır. Yeni bir partinin başarı kazanması ise çok zordur. Ülkenin en yetenekli insanları bir araya gelse de yetmez. Şansa ve başka birçok kontrol edilemeyecek gelişmelere ihtiyaç duyulur. Bunu açıklamaya gerek yok. Böyle olması küçük partilere verilen oyların, baraj olsa da olmasa da sonuçta kayıp olacağı gerçeğinden ileri gelmektedir.


Soru: Alternatifler nelerdir ve bunları bize tanıtan kimlerdir?

Bir insanı en fazla kaç kişi iyi tanır? Çoğunluğu en fazla on, onbeş kişi. Eğer ünlü biri ise bu sayı artar. Ama bu gibi şanslara çoğu yetenekli insan sahip değildir. Kısacası çoğunluk bir insanı denemeden ne yapacağını bilemez. Genelde herhangi bir insan çoğunluk tarafından hiç tanınmaz. Sonuç olarak onun yerine birilerinin bunu yapması lazımdır. Alternatifleri tanıtan basındır. İşte böyle bir aracının gerekliliği her zaman büyük sorun olmuştur. Zira halktan çok aracıları ikna etmeye uğraşılır. Onlarla iyi geçinilir. Onların istediği şekilde konuşulur ve davranılır. Bunun sakıncaları ise ortada.

Bunlar gösteriyor ki demokrasideki temsil, gerçek bir temsil değildir. Aslında temsil sorunu çözmez. İleride anlatacağımız gibi doğru olanı çoğunluğu olduğu gibi temsil etmek değildir. Hatta kusurlarından arındırarak temsil etmek de yeterli değildir. İlgili olduğu her alanda bireyin belli bir etkisi sadece seçim dönemlerinde değil, her an olmalıdır. Bu temsil işindeki yanlışlıklar sadece genel seçimler için değil seçimin söz konusu olduğu her aşama için belirgindir. Örneğin Türkiye’deki uygulamalara bakacak olursak delege seçimlerinde de böyledir. Önce seçilmiş olan başkan delege seçimlerini istediği gibi yönlendirir. Sonra da kongrelerde bu delegeler başkanı bir daha seçer. Böylece yeniliğin olmasının büyük ölçüde şansa bağlı olduğu bir kısır döngüye girilir. Başkan kendi isteğiyle ya da zorunlu olarak başka bir sebepten ayrılmadıkça yerine bir başkası gelmez. Gelse bile artık karakter, başkanın yönlendirdiği delege seçimlerinden dolayı yerleşmiştir. Bu ise siyasi partilerin çok dar kalıplara sıkışmasıyla sonuçlanan mühim bir yanlışlıktır. Alternatif partilerin ortaya çıkmasının güçlüğü de buna eklenince halka fazla tercih şansı kalmıyor. Bu seçimler başka türlü yapılıp sorun giderilemez mi? Hayır, demokrasi içinde bunun bir çözümü yok. Çünkü demokrasideki temsil durağan (statik) temsildir. Daha sonra ne demek istediğimi açıklayacağım. Olması gereken etkin (dinamik) temsildir ki demokrasi içinde bunun tam olarak gerçekleştirilmesi olanağı yoktur. Etkin temsili de ileride açıklayacağım.


Yönetim Aşamasında Demokrasi

Soru: Seçmenler yönetime karışabilir mi?

Seçim dönemi geldi, birey oyunu kullandı ve seçimler bitti. Sonra bireyin etkinliği nedir? Hiçbir şey. Artık kendisine ihtiyaç duyulmaz. Bir dahaki seçime kadar artık ne düşündüğünün etkin bir değeri yoktur. Seçim yaklaşırken icabına bakılır. Sorumluluk sahibi insanlar buna aldırış edebilir. Ama etse ne olur? Bütün seçmenleri muhatap almak mümkün değildir. Kaç parçaya bölünürse bölünsün, bunun için nasıl bir mekanizma kurarsa kursun yetersiz kalacaktır. Çünkü sorunu olanların sayısı çok, bunlarla ilgilenecek etkinliğe sahip olanların sayısı ise azdır. Sonuçta insanların problemleri birikir. Sadece önemli olanları ile ilgilenilebilir. O da çoğunlukla zamanında olmaz. Birçok meseleye ise hiç ilgi gösterilmez. Çünkü seçmenin, yönetimle ilgili etkinlik gerektiren bir problemini kendi çözme olanağı yoktur. Bu yüzden birçok problem artık benimsenmiş ve yaşamın bir parçası haline gelip umursanmaz olmuştur. Çünkü birey bunların çözümüyle uğraşmanın zaman kaybı olacağını artık iyice anlamıştır. Bunun bir örneği artık görmezden geldiğimiz sokaklarda yaşayan evsizler ve suça itilen çocuklardır. Kolayca çözümlenebilecek bir sorun olmasına karşın demokrasi içinde çözülmesi mucizelere kalmış durumdadır. Benim önereceğim yönetim sistemi ile böyle bir sorunun nasıl kolayca çözülebileceğini zamanı gelince anlatacağım.


Soru: İyi fikirler uygulamaya konabilir mi?

Halktan bir kişinin iyi bir fikri uygulamaya koydurması hayaldir. Bunu geçelim. Yönetimdeki parti içinden bir kişi için bile fikrin özelliklerine göre önemli sorunlar olabilir. Bir kere bu fikir partinin felsefesine, yapısına uymak zorundadır. Çünkü partinin grup olarak bir etkisi vardır. Eğer partinin çoğunluğu bir konuda hararetli bir fikir birliğine varmışsa diğerlerine buna uymak düşer. Kısacası parti içine giren kişinin kendi şahsiyetini ortaya koyması sadece partiyle uyumuna bağlıdır. Oysa bir kişinin etkili olabilmek için başvurabileceği parti sayısı da azdır. O halde en uygununu seçip orada güçlenmeyi bekleyecek, bu sırada da partinin büyükleriyle iyi geçinecek ve gizli hesaplar yapacaktır. Aksi halde gelişmesini tamamlayamadan kötü ve telafisi zor bir imaj bırakır.


Soru: Yönetime muhalefet ne kadar mümkün?

Bir parti çoğunluğu alıp iktidar olursa ya da güçlü bir koalisyon kurulursa artık ülke bir dahaki seçime kadar onların elindedir. Pratik olarak müdahale etmek ancak anayasanın kesin olarak koyduğu kurallara aykırılık durumunda mümkündür. Ne kadar çabalanıp, demokratik haklar denenirse de sonuçta yönetimin içinden bir yandaş grubu elde edilemezse hiçbir etki yapılamaz. Bu ise genellikle çok zordur ve pek ahlaki bir yöntem de değildir. Seçilmişler hak ettiklerinden çok daha fazla bir etkinliğe çok uzun bir süre sahiptirler. Bu durumda zaten tercihleri son derece kısıtlı olan halktan aldıkları oyların hakkını vermek ancak vicdanlarına kalmıştır. Bu sorumluluklarına uygun çalışmaya kendilerini pratik olarak zorlama şansı yoktur.

Bu gibi sorunlar demokrasinin uygulandığı ülkelerde az veya çok görülmektedir. Bugün demokrasinin kullanılan en iyi sistem olması sebebiyle gelişmiş ülkelerin hepsinde bu şekil benimsenip geliştirilmiş ve hataları giderilmeye çalışılmıştır. Özde demokrasinin sözünü ettiğimiz hatalarının önüne geçilemez. Çünkü temelde iki önemli yanlışlık vardır. Birincisi her insanı bir oyla birbirine eşitlemek. İkinci önemli hata ise temsil hakkını alan az sayıda insana karşılık bulundurması gereken etkinliğini uzunca bir süre terk eden çoğunluk. Ancak hatalar bazı kurum ve örgütlerle kısmen örtülür. Burada yazdığımız sorunlar ilk bakışta ülkemiz gibi gelişmemiş ülkelere has gibi görülebilir. Yani kurumların yozlaşması bu hataları meydana çıkarıyor, kurumlar işlediği zaman bu sistem en güzel sonuçları verir diye düşünülebilir. Gerçekte zengin bir ülkede etkin kurumlar fazla ise ve barış da hâkimse birçok kötü sistemin yanlışlıkları rahatlıkla görülmez olur. Ama demokrasi gibi aklı çıkarların hizmetinde etkisiz hale getirip çıkarları ön plana süren bir sistem toplum ahlakını bozar ve uzun vadede büyük bir çöküşe sebebiyet verir. Buna idealler açısından demokrasiyi anlatırken değinebilirim.

Ülkemizde demokrasinin yakın zamanlardaki hikâyesi dahi bu çarpıklıkların birçoğunu gösteriyor. Birden bire ortaya çıkıp sadece sloganlarla, boş olduğunu aklı başında herkesin anladığı vaatlerle ve buna rağmen elindeki basın gücüyle neredeyse barajı (o zaman için %10) aşacak duruma gelen parti gördük. Buna rağmen yıllarını vererek ciddi çalışmalarla parti kurup, aklı başında sözler söyleyen, basını yanına almak için birçok taviz de verdiği halde elinde bir basın desteği olmadığı için binde beşlerde sürünenleri gördük. Bambaşka ideallerle başlayıp etkin güç odaklarının tepkisini çekmemeyi alışkanlık haline getirerek zorunlu dönüşüm geçirenleri gördük. Yurt dışından küçücük bir destekle oy patlaması yaşayanları gördük. Dış güç odaklarının gücünü her zaman hissedip dış politikasını onların emrine teslim edenleri gördük. Neleri görmedik…

Aracılar demiştik. Yani basın. Demokrasinin ülkelerin şartlarını düşünmeksizin olağan şeklinde asıl güç basının elindedir. Yani demokrasinin olağan şekli (beş, on kişilik gibi küçük topluluklar hariç) halkın egemenliği değil basının egemenliğidir. Burada demokrasinin halkın egemenliğiyle hiçbir ilgisi olmadığını açıkça gösterdim. Bunu daha iyi anlamak için kendi önereceğim sistemi sonradan demokrasi ile tekrar karşılaştırın. Ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.

Halkın egemenliği olmamasının anlamı nedir? Özgürlük, insan hakları gibi kavramlara vurgu yapılmış olması yeterli değil mi? Sonuçta halkın bunlarla ilgili belli standartları demokrasinin idealleri açısından olacaktır. Bu yeterli değil mi? Sonuçta oyu verecek olan halk değil mi? Böyle sorular aklınıza gelebilir. Bunu da idealleri açısından demokrasiyi incelerken cevaplayacağım. Ama bundan önce demokrasinin tüm zaaflarını en açık şekilde ortaya sermek için iki kavramın çok iyi incelenip anlaşılması gerekir. “sürü psikolojisi” ve “idolleştirme eğilimi”. Ancak bunları iyice anlattıktan sonra idealleri açısından da demokrasiyi inceleyeceğiz. Uygulamak zorunda olduğu temsil yöntemlerini akıldan çıkartmadan...

 

Devam Edecek...

 

Yukarı dön Göster Astral_2008's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Astral_2008
 
ismail2
Groupie
Groupie


Katılma Tarihi: 15 mart 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 40
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ismail2

Tespitler büyük oranda doğru da, sistemi görsek artık :)  Fazla merak ettik.  Umarım sistemin sorunlara bi nebze çözüm olur. Kolay gelsin.

Yukarı dön Göster ismail2's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ismail2
 
Astral_2008
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 18 haziran 2008
Gönderilenler: 14
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Astral_2008

Aşağıda söz konusu sistemi anlatıyorum. “Bu sistem Kuran’ın neresinde” diye şimdiden düşünmeyin. Kuranda ana felsefesi ve Kuranın indiği çağa uyarlanmış şekli var. Onu daha sonra açıklayacağım. Demokrasinin uygulamadaki şekli asıl demokrasidir; idealler ise yanıltıcıdır. İdealler herhangi başka bir sisteme de adapte edilebilir ve oradan alınabilir. Bu yüzden sistemleri temel olarak karşılaştırmada öncelikli olan işler durumdaki modellerdir. Önce bu kaba modeller anlaşıldıktan sonra daha derinlemesine bir inceleme yapabiliriz.


4 – Şûrâ Yapılanması


Demokrasideki ideal halın egemenliğidir. Kuran’daki sistemi belli bir ideal üzerine tanımlamıyorum çünkü Kuran böyle yapmamış. Belli bir yöntem, aslında demokrasi de en çok aranan, hedeflenen, sorunların karşılıklı konuşarak danışma ile halledilmesi temelinden hareket ediyoruz. Eğer buna halkın egemenliği derseniz böyle de yorumlayabilirsiniz. Ama benim böyle bir yorumum olmayacak. Eğer ileride bir yorum yapmam gerekirse biraz farklı bir yorum yapacağım. Şimdi sistemi anlatalım.

Çokluk, her zaman “kitle” psikolojisi şartlarını tetiklediğinden yönetilmeyi gereken bir durum ortaya çıkarır. İşte gerçek bir danışma, şûrâ olabilmesi için bu çokluktan kurtulmak gerek. Sistemin ana prensibi budur. Yani yönetilmeyi gerektirecek bir çokluk oluşturmadan şûrâyı gerçekleştirmek.

Çokluk sorununu nasıl aşacağımızı bir yana bırakıp küçük bir grubun kendi problemleriyle nasıl ilgilendiğine bakalım. Söz konusu grup beş ila on kişiden oluşan bir gruptur ki böylece grubun içindeki insanlar birbirlerini kolayca tanıyabilsinler. Şimdi bu grubun amacını belirleyelim. Öncelikle bireylerin kendi problemleri vardır. Sadece kendilerini ilgilendiren, yardım alamayacakları problemler kendilerine aittir. Bunları geçelim. Grubun iç problemleri vardır. Mesela bu grup bir apartmanda birbirine en yakın olan 3, 4 ailenin bireyleri olabilir. Bir de sadece kendilerini ilgilendirmeyip dışarıyla alakalı problemleri vardır. Amaç sadece problem çözmek değil, tanışmak ve uyumlu, ortak bazı hedefleri olan bir topluluk oluşturmaktır da. Çünkü bu gruba kendi içinde iyi bir yönetim oluşturması hedefini verdik. İyi bir yönetim için de insanların birbirini iyi tanıması önemlidir. “Yönetim” kavramını kullandım ama bu kavram grup dışı bir yönetim anlamında değildir. Çünkü “kitle” dışı bir yönetim gerekliliği ortaya çıkaracak bir çokluk yoktur. Bu kadar küçük bir grubun kendini yönetmesi sorunu olmaz. Yani doğrudan demokrasi dediğimiz şeyle aynı. Bütün bunları “sürü psikolojisi” ve takip eden yazılarımda iyice açıklayacağım.

Bu grup iki haftada bir toplansın diyelim. Hiçbir konuları ve problemleri olmasa da toplansın. Tabi ki bu durumda toplantının havası daha değişik olur. Bir çeşit komşu ziyareti gibidir. Sonuçta bu toplantılar bir yıl kadar bir sürede insanların birbirini iyice tanımaya başlamasıyla neticelenir. Bunun dışında grubun kendi iç problemleriyle iki haftada bir olan toplantılarında ilgilenmesi çözümler için çok faydalıdır. Burada insanların sesini duyurmada güçlük çekeceği bir kalabalık yoktur. Herkes grubun kapsamı içindeki sorunlarını doğrudan muhataplarına anlatır. Böylece küçük sorunlarda neyin doğru neyin yanlış olduğu çoğunlukla belirlenir.

Grubun dışarıyı ilgilendiren problemleri ve sosyal faaliyetlerinin belirlenmesi, toplantıların yönetimi... gibi konular için bir temsilci seçmesi lazım. Bu temsilcinin nasıl seçileceğini belli sınırlarla kendi iç problemleri olarak görebiliriz. Oylama olduğunu farz edersek insan sayısının azlığı önemli bir fark oluşturur; herkes kendisini doğrudan tanıtır, anlatır. Zaten tanıtmasına da gerek yok. Bir süre içinde grupta kimin ne olduğu meydana çıkar. Böylece insanlar tercihini hiçbir aracıya gerek kalmadan yapar. Eğer insanlar bir diğerini kendini temsile layık görmezse grubun sorunları üzerine daha uygun çözümler getirir ve temsile kendi talip olur. Eğer daha önemli sorunları varsa grup değiştirir. Ama sonuçta bir kalabalıkta kaybolmaz. Kimsenin reyini kazanmak için olduğundan farklı davranması da bir üstünlük sağlamaz çünkü doğrudan tanındığı için herkesin ne olduğu zaten belirlidir. Başkasının kendisine göstereceği kısa vade kârlar insanı etkilese bile iş temsile geldiğinde insan doğrudan kendini temsil edecek olan kişinin daha ahlaklı, daha akıllı olmasını tercih eder. Çünkü insan sayısı azdır. Temsil açısından kazanacağı menfaat ya da göreceği zarar büyüktür. Eğer bir kere yanlış yapılırsa bir daha yapılmaz. Zaten yanlış seçimin telafisi görüleceği gibi çok kolaydır. Temsilci, bir grubun kendisini aşan problemlerini tarif edeceğimiz bir üst kademeye nakleder. Her türlü üst bağlantıları düzenler. Toplantılara başkanlık eder ve üst kademe toplantılarının bir üyesidir de. Grubun her görüş ve tepkisini üst kademeye yansıtır. Bu grubun kendi iç sorunlarıyla ilgilenip kendi başkanlıkları ve dış bağlantıları için bir temsilci seçtiğini gördük. Ancak bunun milyonlarca bireyi olan bir devletle ne alakası var?

10 milyon bireyi olan bir devlet düşünelim (söz konusu yönetim sadece devlet için değil, çeşitli dernekler ve kuruluşlar için de uygulanabilir). Bu 10 milyon kişiyi oturdukları yerleri ve ailelerin birey sayısı gibi durumları dikkate alarak ortalama 10’arlı gruplara bölelim. Bu gruplar yukarıda sözünü ettiğimiz şekilde işlevini görsünler. Bunların temsilcilerini düşünürsek yaklaşık 1 milyon kişi eder. Bu 1 milyon kişiyi de yerleşim yerleri dikkate alınarak yaklaşık 10’arlı gruplara bölelim. Bunların da işlevi önceki kademedeki gruplara benzesin. Ancak üst ve alt gruplar arasında bir bağlantı vazifesi görmelerinden bazı farkları olacaktır. Bunlar bir alt kademedeki grupların temsilcilerinden oluşan gruplar olduğundan alan olarak daha geniş bir temsile sahiptirler. Ayrıca alt kademeden gelen tepki ve sorunları karşılamak ve kendileri yetersizse kendi temsilcileri aracılığıyla bir üst kademeye iletmek ya da sorun kendilerini ve daha üst kademeleri ilgilendirmiyorsa geri göndermek görevleri arasındadır. Bunların temsilcilerinin sayısı 100,000’dir. Ancak bu temsilcilerin seçilmesinden itibaren ilk kademedeki gruplaşmalarla doğrudan ilgisi kesilir. Yani geldikleri ilk grubun toplantılarına artık katılmaz ve oradaki sorunlarla doğrudan muhatap olmazlar. Artık bu temsilciler sadece iki gruba karşı sorumludur; birinin temsilci yani başkanı, diğerinin de üyesi olarak. Sonraki gruplaşmalarda da aynı şekildedir. Bu yeni temsilcilerin ilk temsil ettiği gruplar da kendilerine başka temsilciler seçerler. Böylece bu 100,000 temsilci sayısı üçüncü kademe gruplaşmada 10,000… ve nihayet 6’ıncı kademe gruplaşmada yaklaşık 10’a iner. İşte bu sözgelimi 10 kişi ülkeyi yönetecektir. Daha sonra göreceğimiz gibi buradaki yönetme kavramı demokrasidekinden çok farklıdır. Elbette bunların da bir temsilcisi olacaktır. O temsilci de tüm ülkenin temsilcisi olacaktır. Ülke temsilcisi doğrudan sadece bu 10 kişilik grupla muhataptır. Diğer tüm kademedeki temsilciler iki gruba karşı sorumludur. Temsilci olmayanlar ise sadece bir grubun üyesidirler. Ara kademe grupların iki yönlü bağlantı görevi vardır. Alt kademeden üst kademeye doğru tepki ve sorunların iletilmesi kadar önemli olan diğer görevleri de üst kademeden alt kademeye doğru bilgilendirme, yönlendirme ve tepki iletilmesidir. Artık bu ülkenin yönetimine bakabiliriz.

Örneğimizde başkan seçimi yedinci kademede olmuştur. En alt gruptaki bir bireyi düşünelim. Sorunu ya da dikkate alınmasını istediği fikri kendi grubunu aşabilir. Eğer yeterince değerliyse yerine ulaşır. Çünkü eğer en üste ulaşması gerekiyorsa 6 kademe atlamalıdır. En üste olan bu yakınlık dikkat çekicidir. Kesin bir kaynaşma da söz konusudur. Çünkü her grup kaynaşacak kadar az sayıda üyeye sahiptir. Yani seçim ve oluşum hep aracısız ve bilinçli olarak yapılır. Üstelik herkesin her an yönetimde etkisi vardır. Kişinin kendini ilgilendiren problemlere yakınlığı vardır. Yani hiçbir mesele gereksiz yere üst makamlara gidip birikmez. Nerede çözümü varsa orada çözülür. İnsanlar başlangıçta hafife alıp bazı hatalar yapsa da temsilin ciddiyeti zamanla anlaşılacaktır. Kademeler arttıkça ahlak ve zekâ gibi nitelikler açısından bir arınma söz konusu olacaktır. Çünkü haksızlıkların egemen olduğu bir ortamda bile insanlar kendisinin daha ahlaklı ve yetenekli kişilerce temsil edilmesini tercih ederler. Bu arınma sonucu gerçek değerler üst kademelere doğru iyice saflaşır ve hakikaten en uygun bir yönetim kadrosu, kaynaşma için geçen zamana bağlı olarak oluşur. Üst kademelere doğru olan saflaşma alt kademelere doğru yönlendirici, biçimlendirici bir etki oluşturur. Çünkü alt kademelerden gelen, yanlış tepkiler, düzeysiz yaklaşımlar, gereksiz karmaşık durumlar temsilci tarafından karşılanıp ya düzeltilir ya da temsilci yetersiz kalırsa üst kademelere iletilir. Böylece bunun için en olgun tepkiyi getirecek bir seviyeye ilerlendiğinde temsilciler vasıtasıyla karşı tepki olarak her grubun yapısına uygun olarak iletilir. Bu gibi arınmış etkiler grupların zamanla kendi yapısını tanımasını, anlamasını sağlar. Böylece gruplar üzerinde, üst kademeye doğru olan saflaşmaya yakınlaştıran olgunlaştırıcı bir etki oluşur.

Bu sadece bir tanıtım yazısı ve kadroların seçilmesi gibi ayrıntılara girmiyorum. Üst kademelere doğru yerleşim yerlerinin birbirinden uzaklaşmasından doğan uygulama zorluğuna gelince çağımız teknolojisinin buna doğrudan bir çözümü var: üst kademelere doğru olan toplantılara insanlar kendi evlerinde bilgisayarları başında katılabilir.

Şimdi daha önce uygulanan demokrasilere sorduğumuz soruları şura yapılanmasına da soralım. Hatırlayacağınız gibi bu sorularla demokrasinin birçok kusurunu ortaya dökmüştük.


Temsil Aşamasında Şûrâ Yapılanması

Soru: Kimin seçilme şansı var?

Bu sistemde hiç kimsenin temsilci seçilmek için politikaya özel marifetleri, arkasında güçlü bir destek gibi aracılara ihtiyacı yoktur. Herkes seçilebilir. Kişinin ihtiyacı olan sadece temsil konusundaki yeteneklere sahip olmasıdır. Yani problemlere hâkim olma, dürüst, güvenilir ve yetenekli olma, iyi iletişim kurma. Bu ortadadır. Çünkü kişi kendini doğrudan tanıyan birkaç insanın arasındadır ve kendisini tanıtmak için uygun ortam da hazırdır. Hatta bu özelliklere sahip kişi temsilciliğe talip olmasa bile mecburen göze batacaktır. Şimdi demokraside kendini gösterebilmek için insanların nasıl çırpındığını hatırlayınız ve karşılaştırınız.


Soru: Seçilenler kimi temsil ediyor?

Hangi gruptan seçildiyse o grubu. Çünkü bilinen bir kişidir. Her şey konuşulup anlaşılmıştır. Ne yapacağı, nasıl yapacağı, kimin için yapacağı belirlidir. Üstelik sorumluluk duyduğu insanlar her zaman muhatabıdır. Yani her an görevinden alınma riskiyle karşı karşıyadır. En geç iki haftada bir onlarla yüzyüze gelecektir! Bu yüzden kimseyi aldatma şansı yoktur. Mecburen kendini seçenleri temsil edecektir. “Kitle” yani tek tek muhatap alınması olanaksız bir çokluk olmadığından bu temsil, zamanla anlam kaymasına uğrayıp yönetime ve yönlendirmeye dönüşmez. Her zaman temsil olarak kalır. Tabi o bireyin kendi grubuna olan katkı hakkı da saklıdır. Temsilci olması onun bu haklarını elinden almaz.


Soru: Alternatifler nelerdir ve bunları bize tanıtan kimlerdir?

Alternatifler grubun diğer üyeleridir. Bunları tanıtan kendileridir. Hiçbir aracı yoktur, yönlendirme söz konusu değildir. Her şey zamanla belli olur. Kimi kendini 2 ayda tanıtır, kimi 2 yılda. Ancak hiç kimse bunun için özel çaba harcamak zorunda değildir. Hatta tanınmaktan kaçınacak olsa bile bunu başarma olanağı çok azdır. Yine de mutlaka grubun en ahlaklı, en zeki üyesi seçilecek diye bir şart yoktur. Zaten böyle olmasının da başka sakıncaları vardır ama yazıyı uzatmayalım.


Uygulama Aşamasında Şûrâ Yapılanması

Soru: Seçmenler yönetime karışabilir mi?

Her an. Zaten seçmen ve aday gibi bir ayırım yoktur. Herkes yönetimdedir. Çoğunlukla kendi problemleriyle ilgilidirler. Kendi etkinlikleri yetmezse üst kademelere iletirler. Mesele sadece onu kapsama alanı içine alan ve etkinliği yeten kademeye kadar gider. Daha ileri gidip gereksiz yere daha önemli işlerle ilgilenmek zorunda olanların zamanını almaz. Demokraside vekillerin kapısında birikenleri düşünün!


Soru: İyi fikirler uygulamaya konabilir mi?

Yeterince iyiyse yerine mutlaka ulaştırılıp değerlendirilir. Çünkü fikir sahibi artık sadece bir seçmen değil yönetimdendir. Yani her an etkinliği olan biridir. Ayrıca partiler ve ideolojiler gibi bağ ve sorumlulukları da yoktur. Fikirin en alttan en tepeye çıkması gerekiyorsa bile atlaması gereken sadece 6, 7 kademe vardır. Bu geçeceği kademelerin hapsi belli, tanınan kişilerden oluşmaktadır. Ve fikirin nerede takıldığı, ne sebeple takıldığı mutlaka anlaşılacaktır. Yani birilerinin işi ciddiye almama, küçümseme, ihmal etme şansı asla yoktur!


Soru: Yönetime muhalefet ne kadar mümkün?

Sorumluluğu üzerine alan insanlar her zaman için doğrudan temsil ettiği grupla muhataptır. Eğer yapmak istedikleri muhalefet daha üst kademelerde ise temsilcilerini bu yönde zorlar ve hesap sorarlar. O temsilciler de bu tepkiyi zorunlu olarak benzer şekilde yansıtır. Çünkü temsil ettiği öbek, her an üzerinde etkinlik sahibidir. Tabi karşı tepki de aynı şekilde etkili ve çabuk ulaşır.

Şûrâ yapılanmasındaki temsil ile demokrasideki temsil aynı şey değildir. demokrasideki temsil daha önce de söylediğimiz gibi durağan bir temsildir ve kimin neyi temsil ettiği, neye karşı sorumlu olduğu belli değildir. Şûrâ yapılanmasındaki temsil ise etkin bir temsildir. Bu çok önemli bir farktır. Bu durumda temsilcinin belli bir şûrâya katılması grubun katılması demektir. Demokrasideki temsilin bununla yakından uzaktan bir ilgisi yoktur.

Son bir ek:

Mutlak Otorite Kuralı

Yasama, yürütme, yargı... Aralarında bir sorun çıkarsa kim çözecek? İşte yanıtım: En üst düzey temsilcilerinin oy birliğiyle aldığı karar tüm yasaların üstündedir. Bu, yönetimin feshedilmesi gibi bir devrim bile olsa! İşte bu sisteme bu kadar güveniyorum. Bu konuda çok yazabilirim ama bu tanıtım yazısını fazla uzatmayacağım.

 

Devam Edecek...

Yukarı dön Göster Astral_2008's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Astral_2008
 
Astral_2008
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 18 haziran 2008
Gönderilenler: 14
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Astral_2008

Ara Değerlendirme

 

Şimdiye kadar şekli anlattım. Bundan sonra manaya gireceğim. Bundan sonrası bundan öncekinden çok daha önemli ve çok daha inceliklidir. Şûrâ ile İslam’ın nasıl %100 örtüştüğünü, bunun İslam’ı nasıl tamamladığını, bunsuz İslam’ın nasıl eksik olacağını, hatta olamayacağını anlayacaksınız.

 

Demokrasi konusunda da bundan sonra anlatacaklarım önemli. Demokrasinin ideallerini tamamen kabul ediyor ve olumlu buluyorum. Ama idealler birşey ifade etmez. İdealler sadece iddiadır ve her yönetim sisteminin benzer iddiaları olabilir. Önemli olan yöntemin, başka açıklar vermeden bu ideallere ulaşmasıdır. Buna rağmen ben şimdiye kadarki yönetim sistemleri içinde en kaliteli bireyler yetiştiren demokrasiye “şeytanın dini” derim. Neden böyle dediğimi anlayacaksınız.

 

Bu arada bundan önceki yazılarımda anlattığım şekil üzerinde de açık örneklerden, bilhassa tanıyanlar için Filistin örneğinden düşünmek açıklayıcı olacaktır. Demokrasiyi çökertmek için 60 – 70 vekili hapsetmek yeterlidir. Şûrâyı çökertmek için kaç kişi hapsetmek gerekir diye bir düşünün! Ben söyleyeyim, halkın en az %60’ını hapsetmek gerekir! Sadece çok bariz görünen bir fark olduğu için bu örneği verdim. Yoksa çok daha hayati farklar var. Ama görmek için iyi bakmak gerekir. Bunların bir kısmını, en önemli olduğunu düşündüklerimi anlatacağım.

 

Yoğun işlerim sebebiyle anlatımda biraz yavaşladım. Sonraki yazımı ilk fırsatta yazacağım. Ancak zaten fazla hızlı gitmemem gerekiyordu. Bundan sonra anlatacaklarımı anlamak için bütün dikkatinizi vererek okumanızı istiyorum. Bundan sonrası için bundan önce anlattıklarımı da iyice anlamış olmanız gerekiyor.

 

Demokrasi ile insanoğlu çok az insanın fark edebildiği karanlık bir geleceğe doğru sürükleniyor. Demokrasinin kaçınılmaz sonucu “kitle” yönetim mekanizmalarında uzmanlaşmış vicdansız, insafsız bir azınlığın dünyayı tamamen, kıskıvrak eline geçirmesi ve kendi çiftliği haline getirmesidir. Ve farkına varan vardı; bu sona doğru süratle ilerliyoruz. Türkiye özelinde ise bazı cemaatler üzerinden kullanışlı kitle edinme çabaları vardır. Gören görüyor ama hiçbirşey yapamıyor. Çünkü demokrasi bunu çözemez! Bu gidişi durdurabilecek tek çözüm de Kurandaki sistem. Bunları ispatlayacağım.

 

 

Devam edecek...

Yukarı dön Göster Astral_2008's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Astral_2008
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats