HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: AKIL VE NAKİL ÜZERİNE Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

AKIL  VE  NAKİL  ÜZERİNE

HİKMET ZEYVELİ

 

             İLMİN YOLLARI

             Mustafa Sıbâî, İsra/36 ayetiyle, ilmin elde edilebilmesi için gerekli üç esasın zikredilmiş olduğunu hatırlatır.[1]

             Ayetin meâli şöyle:

             „Hakkında ilmin (hasıl) olmayan birşeyin peşinden gitme. Çünkü duyma(n), görme(n), ve muhakeme(n), -bunların hepsi- ondan sorumludur.“

             Mustafa Sıbâî’ye göre, ayyette, ilim’e ulaşmak için zikredilen üç esas şunlardır:

1- Sem’ (Duyma): Doğru haber (Haber-i Sâdık).

2- Basar (Görme): Sağlam tecrübe ve müşahede (Havass-ı Selîme).

3- Fuad (Akıl - muhakeme): Sağlıklı bir aklın muhakemesi (Akl-ı selîm)

             Gerçekte bu tespit, kelam alimlerince de kabul edilenin aynıdır.

             Şimdi bu üç esası teker teker inceliyelim:

 

             DOĞRU HABER

             Yalın ifadesiyle „haber“; tecrübe ve müşahade edilmemiş bir olayın, bir gerçeğin şifahî nakliyle meydana gelir. Haberin ilme veri (done) olabilimesi için mutlaka „doğru“ olması esastır.

             Verdiğimiz tanımda „tercrübe ve müşahade edilmemiş“ kaydını koymuş bulunuyoruz. Her zaman ve herkesçe tercübe ve müşahade edilebilecek olay ve gerçeklerin aktarılmasının bir gereği ve önemi yoktur. Örneğin; geçmişteki insanların tenasül yoluyla hayatlarını idame ettirdiklerini, yeme - içme ve hava teneffüsüyle yaşadıklarını, suyun aktığını, ateşin yaktığını.. birer haber olarak nakletmeğe hiç gerek duymayız. Çünkü bunlar, her toplumda bizzat gözlenen ve tercübe edilen gerçeklerdir. O halde, „haber“ niteliğiyle bir naklin önem kazanabilmesi için, onun herkesçe ve herzaman tercübe ve müşahade edilemeyen bir özelliğinin olması gerekir. Bu tercübe ve müşahade edilemeyen gerçek ve olayları iki kısma ayırabiliriz:

             a) Tüm insanların tercübe ve müşahadelerinin sınırları dışında kalan gerçekler ve olaylar: Kainatın yaratılış prosesi, dünyamınzın ve ilk insanın varedilmesi, varoluşun hikmeti ve gayesi, varlıkların veya insanlığın akıbeti, ölüm - ötesi gerçekler... Bütün bunlar, yaşamakta olan insan için tecrübe ve müşahadesi imkansız olan konulardır. Ve işte bütün bunlar, ancak Yaratıcımızın ilminde olan (gaybî) gerçeklerdir ve ancak O’nun, Peygamberlerine - vahiy yoluyla - bildirdiği kadarını bilebiliriz. -Gaybi konularda Yaratıcının bildirdiklerine tam bir teslimiyetle inanmak kadar (Bakara/3), O’ndan başka herhangibir beşerin bu konuları bilebileceğine inanmamak da (Neml/27, En’am/59) imanımızın gereğidir.

             Bu tür gereçekleri nakleden haberlerin „mütevatir vahiy“ olamsı gereği ortaya çıkmaktadır. „Mütavatir“ terimiyle, sıhhatinden hiç şüphe edilmeyecek şekilde kollektif bir nakille gelmiş olmasını kasdediyoruz. Ilahi vahiy iddiasındaki mesajlardan Kur’an’ın - yalnızca Kur’an’ın - bu vasfa mazhar olduğuna tahkiken ulaşmış bulunuyoruz.

             O halde Kur’an’ın dışındaki hiçbir kaynağın „gaybi“ haberleri bize bildirmeye kabiliyeti ve yetkisi yoktur.

             „Gaybın anahtarları O’nun katındadır. O’ndan başkası onları bilemez...“(En’an/59)

             „De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gabı bilemez..“ (Neml / 65)

             b) Muayyen bir zaman veya coğrafyada tecrübe ve müşahade edilmiş olmakla beraber her zaman ve her yerde tekrarı mümkün olmayan veya çok zor olan olay ve gerçekler: Genellikle tarihin konusunu teşkil eden bu olay ve gerçekler, sebep - saik - sonuç münasebetlerinin bilinmesiyle yeni tecrübe ve müşahadelere yardımcı olmaları açısından önemi büyüktür. Hz. Muhammed (a.s)’in risaletinin olayları, İstanbul’un fethi, Fransız ihtilali bu kabil gerçekler olup bizlere ancak „haber“lerle ulaşmaktadırlar. Bu heberler sahih ve mütavatir oldukları ölçüde ibret-âmizdirler.

             Birinic şıkta verilen gaybi haberlerin doğrudan kaynağı Yaratıcı olamakla beraber, peygamber vasıtasıyla ilk tebliğden sonraki nakli de artık ikinci şıkkın konusu olamaktadır. Yani, vahyin inzâli, tebliğ ve tatbiki de artık tarihen tecrübe edilmiş bir olaydır ve sonrakilere haber (nakil) lerle ulaşmak zorundadır. Dolayısıyla bu şıkka giren haberlerin „sadık“ olabilmesi için hem aslının geçek olması, hem de dürüst nakledilmiş olması gerekmektedir.

             Sonuç olarak „haber“ e, geçmiş tecrübe ve müşahadelerin sonraki nesillere iletim vasıtasıdır, diyebiliriz.

  

             TECRÜBE VE MÜŞAHEDE

             Toplum ve bireylerin doğrudan - doğruya algıdakları, gözledikleri, denedikleri olaylar ve gerçekler de ilme veri (done) teşkil etmektedir. Ancak bu deney ve gözlemlerin, sağlıklı duyular ve yeterli araçlar vasıtasıyla yapılmaları gereklidir.

             Tercübe ve müşahadenin doğru verileri temin edebilmesi için; bunları yapanların, sağlıklı duyu organlarına sahip ve psikolojik yönden kusursuz olmaları gerektiği gibi, deney araçlarının yeterli ve doğru seçilmesi, gözlem ve deneylerin yeterli sayıda ve temsil edici niteliklerde olmaları da gereklidir.

             Duyuların kusursuz olması, yine de, tabiattaki bürtün gerçekleri yeterli bir şekilde algılayabilecekleri anlamına alınmamalıdır. Çünkü her duyumuz, kendi alanın bütünüyle ihata edecek bir kapatisede yaratılmamıştır. Gözün görebildiği  ışık dalgaları, kulağın işitebildiği ses dalgaları bütün alana nazaran çok cüz’i kalmaktadırlar. Gözümüz kızılötesi, morötesi, Röntgen... ışınlarını göremediği gibi kulağımız da mesela supersonik sesleri duyamamktadır. Ayrıca piskolojik faktörler de deney ve gözlemlede hata yapma ihtimalini arttırırlar Hele kitle pliskolojisi içinde müşahede yanılgıları yaygın bilinen bir gerçektir.

            

             AKIL VE MUHAKEME

             Akıl ve muhakeme, ilk iki esasla (haber ve tecrübe/müşahade ile) aynı türden değildir. Haber ve tercübe/müşahade, akla veri (done) sunarken akıl, o verileri değerlendirerek (muhakeme ederek) bir sonuca varır. Yani akıl bir kabiliyettir, bir malzeme, bir veri değildir. Muhakeme de bu kabiliyetin fonksiyonudur.

             Akıl  salt bir kabiliyet olunca, onun, verisiz hiçbir muhakeme yapamayacağı ve hiçbir sonuç üretemeyeceği gerçeği ortaya çıkar. Tıpkı program yüklenmemiş bir bilgisayar gibi.

             Aklın doğuştan (fıtrî) bir kabiliyet olduğu, ancak akıl sahiplerinin mükellef olabileceği veya akıl olmayanın dininin de olamayacağı hep kabul edilen gerçeklerdendir.

             A’raf/172-173 ayetleriyle verilen (‘Qâlû – bela’ temsîli istiaresiyle -sembolik anlatımıyla); insanın, fıtraten Rabbini bulmaya ve tanımaya kabiliyetli yaratıldığı ve bundan dolayı da „tevhid“ e ulaşmasında hiçbir mazeretinin olmadığı ifade edilmektedir.[2]

 

             AKIL / NAKİL TERCİHİ

             Ötedenberi akıl  ve nakil (haberin) çelişebileceği iddia ve kabul edilmiş, böyle bir durumda hangisinin tercih edileceği tartılmıştır.

             Daha çok kelemcılarca benimsenen görüşe göre: „Akıl ile nakil tearuz ettikde akl evvel, nakl muevveldir.“ (Akıl ile nakil çelişirse akıl esas alınır, nakil akla göre te’vil edilir.)

             Bu ğörüş sahipleri, - Kendilerince - akla aykırı gördükleri nakilleri, ya delaletinde veya subutunda hata yapıldığını ileri sürerek te’vil veya reddetmişlerdir.

             Nakilciler (hadisçiler) ise aklın önceliğine karşı çıkmışlar, naklin rivayet yönünden „sahih“ görülmesi halinde, aklın artık söz sahibi olamayacağını savunmuşlardır. Bazılarına göre ise „zaîf bile olsa nakil (hadis), kıyasa (akla) tercih edilmelidir.

             Örnek olarak: „ölen bir kimsenin oruç borcu varsa velisi onun yerine oruç tutar.“ mealindeki hadisi verebiliriz[3]. Bu hadis, hadisçilerce rivayet yönü „sahih“ görüldüğünden -kıyas muhalefeti itiraf edilmesine rağmen savunulmuştur.[4]

 

             AKIL VE NAKİL ÇELİŞİR Mİ

             Yukarda verdiğimiz tanımlardan, naklin (haberin) ve tecrübe/müşahade’nin akla veriler sunduğunu; aklın ise, kendisine sunulan bu verileri değerlendirerek sonuçlar elde eden bir kabiliyet olduğunu; başka bir ifadeyle, aklın, ilk iki veri kaynağından farklılığını öğrenmiş bulunuyoruz.

             O halde akıl, kendisiyle aynı türde olmayan birşeyle nasıl çelişebilir? Sorumuza kuvvet kazandıracak bir benzetme yapalım: Eşya’nın gözle görülebilmesi için iki şeye ihtiyaç vardır;  a)Sağlıklı göz, b) Yeterli ışık. Göz olmaksızın ışığın, ışık olmaksızın gözün eşyayı görmemize yeterli olamayacağı âşikardır. Bir kimse „Eşyayı görmemide göz ile ışık çelişirse hangisini tercih edelim?“ diye bir soru ortaya atsa herhalde çok abes buluruz. Hemen „Gözle ışık nasıl çelişebilir ki? Bunlar hiçbir zaman çelişmeyeceği gibi herhangibirinin yokluğu da diğerini -görme konusunda- fonksiyonsuz bırakır. Bunlar birbirinin lâzımı - melzûmu (birdiğerini gerekli kılan) şeylerdir. Ancak göz bozuklukları veya ışık yetersizlikleri sözkonusu edilebilir ki bunların da çelişkisiyle ilgisi yoktur.“ gibi bir karşılık verebiliriz. Benzer şeyler „Akıl ile nakil hiçbir zaman çelişmezler. Bir çelişme sözkonusu ise,bu akıl ile nakil arasındadır ya da gene akla mukaddime olmuş tecrübe/müşahade veriler ile nakil arasındadır. Akıl başka bir veri ile mukayese etmeden yeni verilerin doğru veya yanlış olduklarına da hükmedemez. Öncül verilerin doğru veya yanlışlığı, varılan sonucun da doğru veya yanlış olasına sebep olur.“

             Şimdi, bu söylediklerimizi iki örneğe uygulayalım:

·                Ö r n e k : 1

             Allah’ın „sürekli yaratmakta ve yoketmekte olduğu“ şeklindeki dini inançla „Hiçbir şey yoktan var olmaz, var iken yok olmaz: ancak enerji bir halden diğer hale dönüşür“ şeklindeki ifade edilen, maddenin veya enerjinin sakımı kanunu biribriyle  çelişmektedir. Bu durumda akıl - nakil çatışması mı sözkonusudur? Bizce hayır. Çünkü anılan fizik kanunu, doğrudan - doğruya aklın ürünü değildir. Tabiatta yapıldığı iddia edilen çok sayıda gözlem ve deneylerin verilerini kendine baz alan aklın „tümevarım“ yoluyla elde ettiği bir sonuçtur. Yani „madem ki şu kadar deneyle madde/enerji’yi varedemedik ve yokedemedik; madem ki şu kadar gözlemle madde/enerji’nin varolduğuna ve yokolduğuna şahit olmadık, o halde hiçbir şey yoktan varolamaz...“ mantığı.

             Biz ise, yine aklımızla, bu genellemedeki büyük cür’eti ve hatayı görebiliyoruz:

             Bütün bir kainata (evrene) teşmil edilen böyle bir sonuç çıkarmamıza esas olacak gözlem ve deneylerin; bütün kainatı temsil etmeye yeterli bir alanda, yeterli sayılarda, yeterli deney ve gözlem araçlarıyla yapılması - aklen - gerekmez mi? Bütün bir kâinata nazaran işkal ettiğimiz, deney ve gözlemlerimize sahne olan alanın boyutu nedir? Kâinata nazaran bu sonsuz küçük alanda, sonsuz küçük sayıda ve sonsuz küçük imkanlarla yapılan deney ve gözlemlerin sonuçlarından yola çıkarak bütün bir kâinata teşmil edilecek bir kanun nasıl çıkarılabilmiştir?

             Günümüzün birçok bilim adamı bu kabil genellemelerin yanlış olacileceğini, istisnaların her zaman  bulunabileceğini artık kabul etmek zorunda kalmışlardır[5]:

             Örneğin „Termodinamiğin Ikinci Kanunu“ nun şumûlu hakkında tereddütler ileri sürülmektedir artık:

             „Termodinamik yalnızca istatistiki bir ifadedir ve istisnaları mümkündür.“[6]

             „Kainatta vuku bulan herşeyden haberimiz yok. Müşahade ettiğimiz değişimlerein tamamı entropinin arttığı istikamette maydana gelmektedir. Buna rağmen kâinatın herhangibir yerinde anormal şartlara bağlı bazı değişmeler olabilir ve şimdiye kadar hiç incelemediğimiz azalan entropi yönündeki olaylarla karşılaşılabilir.“[7]

             Varolma - yokolma konusunda da tereddütler gözlenmektedir.

             „Kainatın maddesi nereden gelmektedir? Eğer 0 = +1+(-1) ise, „0“ olan birşey  +1 ve -1 de olabilir. Belki sonsuz bir hiçlik denizinde artı ve eksi enerji yığınları eşit büyüklükte çiftler halinde devamlı olarak teşşekkül etmekte, evrime maruz kaldıktan sonra bir kere daha birleşerek kaybolmaktdırlar. Bizler hiçlikler arasında bir zaman aralığında, bu yığınlardan birisinin içindeyiz ve merakla bekliyoruz.“[8]

             Görüldüğü üzere, örneğimizde nakil ile bizzat akıl çelişmemektedir. Akıl, yetersiz bir öncülden hareket ederek nakle (vahye) aykırı yanlış bir hükme varmıştır.

             Yaratıcımız, yarattıkları hakkında yanlış bilgi vermekten münezzehtir.

             Ö r n e k : 2

             Yukarıda zikredilen „ Ölen bir kimsenin oruç borcu varsa velisi onun yerine oruç tutar.“ hadisiyle amel etmeyi reddeden müctehidlerin gerekçeleri de mücerred aklın kendisi değildir.

             İmam Ebu Hanife (r.a.) - âdeti vechiyle - hep Kur’anî verilerle mes’elelere bakmaktadır. Kur’an’da ise  „Hiçbir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez. İnsan için çalışmasından (amelinden) başka bir istihkakı yoktur.“ (Necm/39-40) buyurulmaktadır. Bedenî bir borçun  malî bir borca benzetilemeyeceği gene Kur’an’dan çıkarılabilecek bir sonuçtur.

             İmam Malik (r.a.)’ in ise, „sünnet yurdu“ olan Medine’deki uygulamayı esas alarak bu hadisle ameli reddettiği bilinmektedir.

             Ayrıca bu hadis hükmünü reddeden sahabe fetvaları da vardır.

Görüldüğü üzere gene nakle karşı duran, nakille çelişen mücerred akıl değil, akla mukaddime olan nakil ve gözlemlerdir.

 

AKILSIZ OLUR MU?

             Akıl; vahiy dahil herçeşit haberi, herçeşit tecrübe ve müşahade sonuçlarını değerlendiren yegâne kabiliyet olduğuna göre akılsız hiçbir doğruya ulaşılamaz.

             Akletmeden bir peygamberi bir şarlatandan ayırdetmemiz, akletmeden vahyi kavramamız, akletmeden iman etmemiz, akletmeden tevhide ulaşmamız mümkün değildir.

             Bu ifadelerimizle vahyi ikinci plana atarak küçümsüyor muyuz? Asla!  Akıl göze, vahyi de ışığa benzeten örneğimizi hatırlatsak akıl olmadan vahyin, vahiy olmadan da aklın - sorumlı insan için - hiçbir değer ifade etmeyeceğini zorunlu olarak kabul ederiz. Şunu da hatırlatalım ki, Allah’ın sözlü ayetleriyle  (vahiyle) muhatap olmayan akıl - Kur’an’ın tekrar tekrar hatırlattığı - tabiattaki (sözsüz) ayetlerden her zaman faydalanabilir. Yani faal akıl mutlaka ayetleri bulabilecek ve tevhide ulaşabilecek imkan ve kabiliyete sahiptir.      

             Aklı için sözkonus olabilacek bir zaaf varsa, onun faal edilmemesidir ve bu faaliyetsizlikten irade sahibi insan sorumludur. Kur’an’ı Kerim, aklı faal tutma yönünde teşvik ve uyarılarla doludur.  „Akletmez misiniz ?“ (14 yerde), „...ki akledesiniz.“ (8 yerde), „akleden bir toplum için...“ (9 yerde), „ eğer aklederseniz...“

„(Allah) pisliği (azabı/rezilliği) akllarını kullanmayanlara verir...“ (Yunus / 100 )

             „Derler ki: Eğer (vahye) kulak verniş veya akletmiş olsaydık şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık.“ (Mülk /10)

             „....Onları birlik -beraberlik sanırsın, oysa kalbleri birbirinen ayrıdır. Bu, onların akletmeyen bir topluluk olmalarından ötürüdür.“ (Haşr /14)

             Allah’ın emrine uyarak aklımızı faal tutmamız kulluğumuzun gereğidir.


 


[1] Dr. Mustafa  es-Sıbai- Es - Sünne.. (1.B.) Kahire, 1961, s. 49

[2]  Fahreddin er -Razi / Mefatihu’l - Gayb, Tahran, tsz. cüz.15,s. 46-53

[3]   Buhari K: 30, B: 42: Muslim, K: 13 B: 27

[4]   M.N. el -Elbani - El - Hadis .. (3.B:) Kuvayt, 1400 H, s. 39-40; İbn Hacer  el - Asqalani Fethu’l - bari Beyrut tsz. c. 4. s. 194.

[5]  Bertrand Russel - Bilimden Beklediğimiz (Varlık Yy.), İst. 1969, s. 69-80

[6]  Dr. Henry M. Morris - Yaratılıþ Modeli, (M.E.B.Yy) Ank. 1985. s.46 (Kaynağıyla !. H. Rush’dan naklen)

[7]  Aynı eser, s. 47

[8]  Aynı eser s.36



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

O halde akıl, kendisiyle aynı türde olmayan birşeyle nasıl çelişebilir? Sorumuza kuvvet kazandıracak bir benzetme yapalım: Eşya’nın gözle görülebilmesi için iki şeye ihtiyaç vardır;  a)Sağlıklı göz, b) Yeterli ışık. Göz olmaksızın ışığın, ışık olmaksızın gözün eşyayı görmemize yeterli olamayacağı âşikardır. Bir kimse „Eşyayı görmemide göz ile ışık çelişirse hangisini tercih edelim?“ diye bir soru ortaya atsa herhalde çok abes buluruz. Hemen „Gözle ışık nasıl çelişebilir ki? Bunlar hiçbir zaman çelişmeyeceği gibi herhangibirinin yokluğu da diğerini -görme konusunda- fonksiyonsuz bırakır. Bunlar birbirinin lâzımı - melzûmu (birdiğerini gerekli kılan) şeylerdir. Ancak göz bozuklukları veya ışık yetersizlikleri sözkonusu edilebilir ki bunların da çelişkisiyle ilgisi yoktur.“ gibi bir karşılık verebiliriz. Benzer şeyler „Akıl ile nakil hiçbir zaman çelişmezler. Bir çelişme sözkonusu ise,bu nakil ile nakil arasındadır ya da gene akla mukaddime olmuş tecrübe/müşahade veriler ile nakil arasındadır. Akıl başka bir veri ile mukayese etmeden yeni verilerin doğru veya yanlış olduklarına da hükmedemez. Öncül verilerin doğru veya yanlışlığı, varılan sonucun da doğru veya yanlış olasına sebep olur.“
....
işin özeti bu paragraf gibi geldi bana...


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats