HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: panenteizm... Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Teist anlayış


İslam’da genel olarak bilinen anlayış teizm diyeceğimiz düalist bir Tanrı anlayışıdır. Buna göre varlılar zorunlu ve mümkün olmak üzere ikiye ayrılır. Zorunlu olan varlık Allahtır ve onun dışında kalan her şey mümkün varlılar olup "yaratık" sayılır. Bu anlayışın Tanrının zaman ve mekândan münezzeh olmasına ters olduğu açıktır. Çünkü eğer Tanrı evrenin ötesinde ise onun bir yeri de olmalıdır. Oysa yine Kuran “Allahın benzeri yoktur” der. Bir hadise göre yaşlı bir kadın Allahın gökte olduğunu söyleyince peygamber arkadaşları bu söylemin dinden çıkış ifade edip etmediğini sordular. Peygamber bu söylemi onun bilgi ve kültür seviyesine bakarak affedilebilecek bir yorum olduğunu söyledi. Bu ekolun pan enteislikten farkı çokluğun içinde teklik aramalarıdır. Bunlara da Tanrı-evren ayrılığı vardır.

Panteist anlayış


Bu ekol islam dünyasında vahdet-i vücut ekolu olarak ünlenmiştir. Bunlara göre herşey Tanrıdır. Tanrı ötede değildir. Bu anlayış teizme göre nazaran daha mantıklı gibi görünse de ve Allahın insana şah damarından daha yakın olduğu, nereye gidilirse onun zatı ile karşılaşılacağını ifade eden ayetlere daha uygun bir tanım gibi gözükse de en büyük handikabı Tanrıyı maddede yer edinmiş(hulul) olarak anlamalarıdır. Bu ise Allahın "kendiliğinden var olma" sıfatıyla çelişmektedir. Bunlarda Tanrı evren birliği vardır.

Pan enteist anlayış


Bu anlayış teizm ile panteizm arasında bir denge kurmuştur.Bunlara göre Tanrı evren beraberliği vardır.Yani evren Allahın kendisi değildir ama evren de Allahtan ayrı değildir.Bu biraz da 1 sayısının sonraki sayılara göre konumu gibi bir durumdur.Bunlara Tanrının evrendeki varlığını maddesel olarak değil enerjik olarak ele alırlar.Teizmin aksine teklikte çokluk ararlar.Bilincin insan bedenindeki konumu gibi.Buna göre varlık ne Allahın aynısı ne de gayrisidir.Tüm kelam kitaplarında Allahın sıfatlarının onun zatıyla ilişkisi böyle anlatılır..Demek ki bilinç(ruh) bedensiz ve beden ruhsuz olmadığı gibi Doğa Tanrısız ve Tanrı da Doğasız değildir.Bunları birbirinden koparmak "deizm" olacağı gibi, birbirinin aynısı görmek de "panteizm" olacaktır. Keza tanrıyı bütün her şeyin belirleyicisi olarak görüp insana ve tabiata hiçbir etkinlik alanı bırakmamak da "teizm"dir.Kanaatime göre kuranın anlatışına en uygun olanı Pan enteizmdir.


Buna göre tanrı ile evrenin "birliği" veya "ayrılığı" değil "birlikteliği" söz konusudur. Allah ile alem kozmik bir yolculuk halindedir. Molla Sadra'nın tabirleriyle aslolan "Allah ile" yolculuktur, "Allah'a" veya "Allah'ta" yolculuk değil. Önü açık bir geleceğe doğru Allah'ın bütün diğer varlıklarla birlikte gerçekleştirdiği bu kozmik yolculuk, İkbal'in deyimi ile Allah'ın insanla birlikte gerçekleştirdiği tarihsel yürüyüşün adı olan kader, birlikte varoluşun dinamik temposu ile gerçekleşmektedir. Bu varoluşsal tempoya zerresine kadar bütün varlıklar kendi ontik karakterleriyle katılmaktadır. Kurandaki”biz”kavramlarını da Tanrı evren beraberliği bağlamında anlamak gerekir. Bu konuda İslam dünyasında teizmin öncüleri zannedilen iki etkili islam bilginin şu açıklamaları da aslında panenteizme çok yakın tabirlerdir.


İmam-ı Rabbanî derki: Allahü teâlâ, zamanlı, mekânlı, cihetli değildir. Bir yerde, bir tarafta değildir. Zamanları, yerleri, yönleri O yaratmıştır. Cahiller, Onu Arş’ın üstünde veya yukarıda gökte sanır. Arşı da, yukarısını da, aşağısını da O yaratmıştır. Sonradan yaratılan bir şey, kadim [ezeli] olana yer olamaz. Allah, madde, cisim ve hâl değildir. Benzeri, ortağı, zıttı yoktur. Bildiğimiz, düşünebileceğimiz şeyler gibi değildir. Nasıl olduğu anlaşılamaz, düşünülemez. Hatıra gelen her şey yanlıştır. O kâinatın ne içinde, ne de dışındadır. İçinde, dışında olmak, var olan iki şey arasında düşünülür. Hâlbuki kâinat, hayal mertebesinde yaratılmıştır. Hayal mertebesindeki âlemin devamlı var görünmesi, Allahın kudreti ile oluyor.


İmam-ı Gazalî de der ki:Allahü teâlâ, cisim değil, şekil değil, cevher değil, sınır ve miktarı yoktur.Hiçbir varlığa benzemez ve hiçbir varlık da kendisine benzemez. O'nun misli gibi yoktur, O da hiçbir şey'in misli, benzeri değildir. O'nu miktarlar tayin edemediği gibi hiçbir şeyde içine alamaz; cihetler de O'nu kaplayamaz. Yer ve göklerde O'nu içine alamaz.. Zaman kendisini sınırlamadığıı gibi, mekân da kendisini içine alamaz. Zamân ve mekânı yaratmadan, O var idi. Bunları yaratmadan nasıl idiyse yarattıktan sonra da aynıdır. O, yaratıklara sıfatlariyle tecelli ediyor. Zâtında başkası yok, başkasının zâtında da değildir.


Bu anlatımlardan şunlar anlaşılıyor.


Allah asla tanımlanamaz ve kavranılamaz. Bunun için ancak kişi onu içinde yaşamalıdır. Bu da öte Tanrı anlayışının islamda olmadığını böylece Tanrı inancının put inancından farklı olduğunu gösteriyor. Demek Allah veya Tanrı sonsuz ve tanımlanamayan belki de olgusal evrenin dışında bir hiçliği fakat zihinsel kapsamda her şeyi ifade ediyor. Fakat bu forumda kavram etrafında dönen Tanrı tartışması daha çok dinin “Aha da Tanrı” diye sandığınız maddesel özelliği olan bir Tanrıdır. Onun için hep “dışınızda biri” diye tanımlıyorsunuz. Elbette bu konun incelik gerektiren bir konu olduğunun farkındayım. Onun için diyoruz ki Hz. Muhammedin ötede bir Tanrı ile görüşüp ondan vahiy aldığını düşünmek İslam inancı ile çelişir.


Tanrı, öz veya ilk veya kaynağın din dilindeki adıdır. Din dilinin genel olarak değişmeceli anlatım üzerine kuru olan metafizik anlatımlarının başında elbette Tanrı gelmektedir. Bu açıdan Tanrılık o her şeyin özünün din dilindeki adı olmaktadır yani özün ancak bir özelliği olmaktadır.

 abdullah elçi



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Pan Enteizm

18/2/2008

Teizm, Ateizm, panteizm ve deizm gibi panenteizm de bir varlık felsefesi görüşüdür. İslam dünyasında Molla Sadra, Muhammed İkbal, Batıda Spinoza,White Head,Hegel,Hartshorne gibi birçok düşünürün bu alanda önemli tespitler yaptığı bir akımdır.Ben de bu felsefi düşüncedeyim.Bunlara göre


Tanrı, her türlü değişmenin ötesinde değişmez bir niteliği ve bunun yanında bir de değişen ve oluşan bir niteliği vardır. Yani:


1. Tanrı değişmeyen yanıyla devinimi başlatmıştır ve Evrenin bilincindedir. Ancak teistlerin ifade ettiği gibi eğer bu bilinç konumunda kalmış olsaydı, ilk devindirici, özgür, öncesiz ve yetkin olarak kalacak ama varoluşa katılmamış olacaktı.
2. Diğer niteliği ile ise Tanrı, değişme ve oluşma sürecinin içinde ve bilincindedir. Bu nedenle Tanrının evrende içkin (evrenin maddesine karışmış-içinde bulunan) olduğunu söylemek de doğrudur. Evrenin Tanrı�da içkin olduğunu söylemek, Tanrı-Evren ilişkisinin karşılıklı olduğunun farkına varışın göstergesidir.


Pan-enteizme göre Tanrı, hem değişmeyen (mutlak), hem de değişen (göreli) dir. Hem zamanın içinde, hem dışında, hem sonlu, hem de sonsuzdur. Aynı zamanda hem tikel hem tümel, hem neden hem sonuçtur. Kurandaki evvelde ahir de odur ifadesine uygunluk ifade eden bir tanımdır.


Bu tanımla Pan-enteizm, hem Deizmden hem de Panteizmden ayrılır.


Özet olarak; Panteizm ile Pan-enteizm arasında önemli bir fark vardır. Panteizmde her şey tanrıdır. Pan-enteizimde ise, her şey Tanrıdan sudur etmiştir (oluşmuştur). Ruhun tek amacı, oluştuğu Tanrıya dönmektir. Bunun da yolu tek evrensel yasa olan evrimden geçmektir.

 

Bu düşünce aslında islamın ilk asırlarında mevcuttu.Hiçbir islam bilgini Allahı ötelerde bir varlık olarak tanıtmamıştır.Hatta varlık felsefesini açıklarken(varlık hem odur hem o değildir)demişlerdir.Çünkü ondan öte görmek te ondan ibaret görmekte onu sınırlar.Tercümelerle mantık ve felsefe islam ülkelerine girince savunma tarzında bir teist anlayışa yönelme oldu.İctihadlar durduruldu.Ancak Anadolu ve kafkas bölgelerinde bu etki nispeten az olduğu için Mevlanalar,Yunuslar yetiştirmiştir.Pakistan da ikballer yetişmiştir.

Panenteizm de Allah hem içkindir hem aşkındır ama panteizmde sadece içkindir.Teizmde sadece aşkındır.Panenteizmde herşey bilinçli doğal enerjiden sıçramıştır,dini bir deyişle herşeyin yaratıcısı evrenin nuru olan Tanrıdır.Bunları iyice okuyup değerlendirmek lazım.

Bu arada yeri gelmişken ben bir özden geldiğimizi ve o öze tekrar döneceğimizi düşünüyorum.

 

Allah değişmeyen yanıyla devinimi başlatmıştır ve Evrenin bilincindedir. Ancak teistlerin ifade ettiği gibi Allah bu bilinç konumunda kalmış olsaydı, ilk devindirici, özgür, öncesiz ve yetkin olarak kalacak ama varoluşa katılmamış olacaktı.

 
Allahın, değişen ve durağan iki yönünün olduğunu en başta söyledik. İlk şıkta onun değişmeyen yanından bahsediyoruz.Yani onun sabit olan yönü devinimi ve yaratılmayı başlatmıştır.Eğer sadece değişen yönü olsaydı, panteistlerin dediği gibi evren ve yaratılarla bir olurdu.Eğer sadece sabit yönü olsaydı, teistlerin ve deistlerin dediği gibi ötelerde olacaktı ve değişime katılmayacağı için deistlerin dediği gibi halinde kalacaktı.O halde tanrının sabit olan yönü vardır ve bu onun devinimi başlatmasına etki etmiştir.

2. Diğer niteliği ile ise Allah, değişme ve oluşma sürecinin içinde ve bilincindedir. Bu nedenle Allahın evrende içkin (evrenin maddesine karışmış-içinde bulunan) olduğunu söylemek de doğrudur. Evrenin Tanrı�da içkin olduğunu söylemek, Tanrı-Evren ilişkisinin karşılıklı olduğunun farkına varışın göstergesidir


Allahın değişen- ki buna yaratma deriz-yönü ise evrendeki her türlü değişim ve oluşumun içinde olmasını sağlamıştır. Bu yönüyle bakacaksak Allahı evrende içkin görmek de mümkün.

Evrende her an yeni bir oluş vardır ve her yeni bir oluş da değişim demektir. Bu ise, bir süreci gerektirir. Bu ise Tanrısız olamaz.


abdullah elçi



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Öncellikle “Tanrının kendiliğinden var olması” ile ilgili İslami kaynakların ne açıklamış olduğunu analiz edip sonra konu hakkında yorumda bulunmak istiyorum. Malum olunduğu gibi İslami literatürde Allahın sıfatları yaygın bir konu olarak öncelikli bir şekilde öğrenilmesi ve iman edilmesi gereken konuların başında gelmektedir. Allahın sıfatları iki kategoriye ayrılmıştır. Birincisi, sadece kendisinde olup başka hiçbir varlığa ait olamayacak sıfatlarıdır ki buna selbi(zati) sıfatlar denir. İkincisi ise, Allaha ait olduğu halde başkalarına da yansıması görülen sıfatlardır ki buna da subuti sıfatlar denir.


Bu girişten “kendisiyle var olma” sıfatının selbi sıfatlardan olduğu herhalde anlaşılmıştır. Evet, kendisiyle var olma sıfatı İslami terminolojide Allahın selbi sıfatlarından” kıyam bizatihi (binefsihi)” sıfatıyla açıklanmaktadır. Bunun açıklaması şöyle verişlmektedir.”Allahın kendisini yaratacak bir yaratıcıya, içinde bulunacağı bir zamana ve duracağı bir yere, dayanacağı bir şeye muhtaç olmamasıdır. Eğer Allah dayanacağı bir yere, sığacağı bir zamana ve başka bir şeye muhtaç olsa o şey onun sıfatı olurdu.


Bunu şöyle bir örnekle açıklasak; eğer Allah ibadete muhtaç olsaydı ibadet onun sıfatı olur ve artık günahı yaratmazdı. Eğer Allah içine sığacağı bir zamana muhtaç olsaydı, zaman onun sıfatı olur ve zaman olmadığında kendisi de olmayacaktı. Yine eğer duracağı bir yere muhtaç olsaydı, o yer onun sıfatı olurdu ve yer olmadığı zaman o da olmazdı. İslam bilginleri Allahın zaman ve mekânla sınırlandırılamayacağını bu sıfat üzerinden de değerlendirmişler.


Bu sıfatını açıklayan en önemli ayet ise, ihlâs süresi 2.ayettir. Allah sameddir.""Samed" kelimesi "herkesin kendisine ihtiyacını arz ettiği, fakat kendisi kimseye muhtaç olmayan" anlamına gelir. (Ragıp el-Isfahânı Müfredata'İ-Kur'ân, "smd" md.)


Bundan sonra ”varlığının kendisiyle olması” kavramının analizini yapalım. Allah için kullanılan bu sıfat, onun zamanın her zerresinde, mekânın her yerinde, her oluşumun, her değişimin içinde aktif olduğunu ve onlara anlam verenin o olduğu anlaşılmaktadır. Burada bizim yanılacağımız en önemli nokta bu tespitleri sadece dini kavram olarak görmek olacaktır. Çünkü şu ana kadar anlatılanlara bakılırsa evrenin her hangi bir yerinde oturmuş bir Tanrı anlayışı olmadığı gibi, evrenin ötesinde olan bir Tanrı anlayışı da ortaya çıkmıyor. O halde bu anlatımla paralellik arz edebilecek din dışı cümleler kullansak, bu konu belki de bazı arkadaşlar için daha çok anlaşılır olacaktır.


Bizim hayatımızda da tecrübe ettiğimiz gibi evrende bilgi sonsuzdur, güç sonsuzdur, oluşum sonsuzdur. Ne var ki sıra, bu sonsuz bilgi, sonsuz güç ve sonsuz oluşumu anlamlandırmaya geldiğinde bir tıkanma yaşanmaktadır. Kimi bunun maddenin içindeki cevherin işi olduğunu(materyalizm hatta panteizm), kimi ise maddenin dışındaki bir cevherin işi olduğunu düşünmektedir.(teizm)..Bu sonsuz bilgi ve oluşumun madde orijşnli olduğunu düşünen materyalistler,haliyle yer yer rastlantısal oluşumun da olduğunu düşünüyorlar.Bu rastlantıların,çelişki ve kaos gibi durumlarla düzene girdiğini ama yine de düzensizlik yaşadığını söylemektedirler.Teistler ise,tüm bu oluşları aşkın bir varlığa dayandırıyorlar.Bu aşkın varlığa dayalı anlatımları,dini sahanın dışında kullanamadıkları için ateist ve materyalist düşüncede olan insanlara pek inandırıcı gelemiyorlar.


Oysa bu sozsuz, bilgi, oluşum, değişim, v.b anlamlandırmasına tecrübelerimizle bir anlam vermeye çalışırsak, ortak bir yol bulma imkânına sahip olabiliriz. Çünkü biz biraz düşündüğümüzde; bildiğimiz ve bilemediğimiz, gördüğümüz ve göremediğimiz, bütün oluşları, vareden(dini kavram olmasın diye yaratan demiyorum), hayat veren, yaşatan, halden hale geçireren bir şey olduğunu biliyoruz. Bilim diye kazandığımız bir vasıta ile bu oluşumlara anlam verme şansımız da artmıştır. Bilginin, insanın, oluşumun anlamı üzerinde fen bilimlerinde önemli gelişmeler olmuştur. Bilim, zaman ve mekân kavramının ne anlama geldiğini dahi anlamlandırabilecek duruma gelecek durumdadır. Artık bilimsel düşünce ve felsefik arayışlar, astrofizik kazanımları, sonsuz oluşumun anlamlandırmasına yardımcı olmaktadır.Bu anlamlandırma insanlara dinlerin 1000 yıllar önce anlattığı ve asıl sahası insan gönlü ve vicdanı olduğu için başka kavramlarla açıklamış oldukları tespitlere gelecektir.

 

Mesela Hawking ”evrenin oluşumu için bir Tanrıya ihtiyaç yoktur” derken teizmin aşkın tanrı anlayışını reddederken aslında evrendeki her oluşumun bir anlamı olduğunu söyleyen ve Tanrıyı” tüm bu oluşumların anlamı” sayan teizmin fikrine yakınlaşmıştır. Teizmin tanrısı sadece aşkın ise de pan enteizmin Tanrısı her an her şeyin anlamındadır.

 

Kıyam binefsihi sıfatı ile açıklanan duruma göre dışarıdan bir şey aramak gerekmiyor. O insana şah damarından yakın, nereye gidilse onun zatı ile karşılaşacak bir olgudur.”Evrenin oluşumunda Tanrıya ihtiyaç yoksa da bu Tanrının yok olduğunu göstermez” tespiti ile de Hawking, Tanrının sadece aşkın olmadığından hareket edilmesi gerektiğini söylemiştir. Burada onun bunu düşündüğünü söylemiyorum. Söylediğinin bu anlama geldiğini söylüyorum. Tanrı içkindir ama bir şeye nüfuz etme anlamında değildir.


Bu açıdan isterseniz evrenin ve maddenin öncesiz olduğunu söyleyerek, aşkın varlık kavramını inkâr edelim, isterseniz de aşkınlığı hayatımıza bir gerekçe yapalım ama varlığın bir anlamı olduğu gözükmektedir. Varlığın gittikçe evrimleşmesi de bunu gösterir.

 

İnsan, neye ihtiyaç duyuyorsa o insanın da sıfatı olmaktadır. Mesela biz nefes almaya, yemeye, içmeye muhtaç olduğumuz için "yemek, içmek, nefes almak" bizim sıfatımızdır. Yani varlığımızın bir özelliğidir. Eğer bizim oluşumumuzda bir etken varsa o da bizim sıfatımız olmaktadır. Biz Allaha muhtaç olduğumuza göre Allah bizim sıfatımız mı olmaktadır, demeye getirmişsiniz sanırım.


Burada konuyu kapalı bırakmışım sanırım. Çünkü sıfat çok yönlü bir kaplamdır. Allahın sıfatı olur dediğimizde, bunu sebep olarak da anlayabilirsiniz. Eğer Allahın bir varlığa ihtiyacı olursa o şey onun nedeni de olur diye biraz daha felsefe diline indirgeyeyim. Eğer Allahın oluşumu için zaman, yer, enerji, varlık kavramı, yokluk kavramı, madde kavramı gibi nedenler sayarsak onu o şeylere muhtaç eder ve o şeyleri onun sıfatı ve nedeni yapmış oluruz.


Aslında Allah sonsuz bilginin, sonsuz oluşumun, sonsuz değişimin, sonsuz diğer her şeyin anlamını içinde barındıran bir işaret ismidir.Bu konuda bir türlü birbirimizi anlamamamızın sebebi Allah ismiyle işaret edilen "gerçeği" sadece Tanrısallık özelliğindekini kafamızdan atamayışımızdandır.Oysa Tanrı veya Allah varlık veya yokluk sahasındaki,sonsuz sitem,oluşum,değişimin adı olan bir öz-el kavramdır.Bunun insan hayatındaki alanlardan biri olan din alanındaki adıdır.


Ne ateistler, ne de imanı doğasına yerleşmemiş teistler olsun "Allah" ın ne anlama geldiğini betimleyemedikleri için var mı yok mu tartışmasına giriyorlar. Bir totem bir put gibi düşünürler veya evrenin derinliklerindeki hayali bir ışık düşünürler. Yani kendi hayâllerinde bir tanrı yaratmış olurlar ve kendi hayâllerinde bu yarattıkları tanrıya da “Allah” etiketini yapıştırırlar ve ondan sonra da “ben Allah’a inanıyorum” veya "Ben Allaha inanmıyorum" derler.Oysa konu çok daha ciddidir.İnsan türü evrenin sonsuz bilgisini,sonsuz gücünü,sonsuz oluşumlara anlam verebilecek ve böylece Kuranın deyimiyle Tanrının halifesi,yani Tanrının tasarruflarını kullanan bir türdür.İnsan türü bir kaç yıl bin önce bu özellikleri "eşyaya anlam verme" çabaları sonucunda buldu(Kuranın deyimiyle Tanrının ruhundan insanlara üfürüldü)..Bu açıdan insanın evrimin üst boyutlarında Tanrıyla özdeşleşmesi mümkündür.Böyle olunca insanın sıfatı olması da imkansız gözükmemektedir.


abdullah elçi

< ="text/">bkey="dinitartismalar.c930e59e65faa9ff0d921d79fa123ef4";< ="text/" src="http://www.blogcu.com/kaynak/js/eklenti/eklebunu/eklebunu_original.js">

__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

"Varlığın diliyle" konuşan Kur'an

Kur'an'ın kullandığı dil nasıl bir dildir? Bu soru oldukça önemlidir, çünkü bir çok dini anlayış Kur'an'ın nasıl bir dil kullandığını tam olarak anlayamadığından vahim yanlışlıklar yapmaktadır.

Kur'an'ı okuyanlar sıklıkla "Kafirlerin kalblerini mühürleriz, kulaklarına, gözlerine ve kalplerine perde çekeriz", "Hidayete erdiren de, delalete düşüren de biziz", "Dilediğimizin rızkını daraltır dilediğimizi artırız", "Rüzgarı estirir, yağmuru yağdırırız", "Zulmedenleri sayha ( zelzele, tufan vs.) helak ederiz" türünden ifadelere rastlarlar.
Öyle anlaşılıyor ki Kur'an'ın genelinde Allah'a izafeten "biz" (inna) sigasının kullanıldığı "Allah-merkezli" bir dil kullanılmaktadır. Bütün oluş ve akış "biz" (inna) ifadesiyle anlamlandırılmakta, Allah'ın dışındaki diğer tüm varlıklar ikincil duruma indirgenmektedir.

Haliyle böylesi bir dil şu tip soruları da beraberinde getirmektedir. "Madem Allah kafirlerin kalplerini mühürlüyor, sonra neden kafir oldukları için onları cehenneme atıyor?", "Cezanın cehennemde verileceği söylendiği halde neden daha bu dünyada iken günah işlediler diye insanları helak ediyor, cezalandırıyor?", "Neden sefalet içinde açlıktan ölenlere yardım edip onları zengin etmiyor; Çeçenistan'a, Filistin'e el atmıyor, zulüm içinde ölüp gitmelerine göz yumuyor?", "Bu tür ifadeler, Allah'ın iradesi karşısında insanın rüzgarın önündeki yaprak gibi savrulup durduğu izlenimi veriyor; demek ne yazılmışsa başımıza gelecek, geriye yapılacak hiçbir şey kalmıyor? vs...
Peki Kur'an neden böyle bir dil kullanıyor?

Öyle görünüyor ki Kur'an'da oluş ve akışın "biz" (inna) ifadesiyle anlatılarak, "Allah" merkezli bir dil kullanılması, Allah'ın evrenin ruhu olduğunu göstermektedir. Nitekim Kur'an yerleri ve gökleri Allah'ın nuru olarak tasvir etmektedir. Yerler ve gökler Allah'tır dememekte, bilakis yerlere ve göklere Allah'ın "nurunu" izafe etmektedir. Şu halde evrenin tüm zerresinde devaran eden canlılık ve potansiyel enerji "nur"dur. Bedenin canlılığını sağlayan enerji ruh olduğu gibi evrenin canlılığını sağlayan enerji de Allah'ın nuru (ruhu, enerjisi, canlılığı)dır.

Tabiat ilahsız olmadığı gibi ilah da tabiatsız değildir. Bunları birbirinden koparmak "deizm" olacağı gibi, birbirinin aynısı görmek de "panteizm" olacaktır. Keza tanrıyı bütün her şeyin belirleyicisi olarak görüp insana ve tabiata hiçbir etkinlik alanı bırakmamak da klasik "teizm"dir. İkbal'in de üzerinde çalıştığı, batıda Hartshoren ve Whitehaead gibi düşünürler tarafından da geliştirilmeye çalışan "pan-enteizm", tanrı-evren veya tanrı-insan "birlikteliğini" öngördüğü için Kur'an'ın Allah-alem yaklaşımına büyük oranda yaklaşmaktadır. Buna göre tanrı ile evrenin "birliği" veya "ayrılığı" değil "birlikteliği" söz konusudur. Allah ile alem kozmik bir yolculuk halindedir. Molla Sadra'nın tabirleriyle aslolan "Allah ile" yolculuktur, "Allah'a" veya "Allah'ta" yolculuk değil...

Önü açık bir geleceğe doğru Allah'ın bütün diğer varlıklarla birlikte gerçekleştirdiği bu kozmik yolculuk, İkbal'in deyimi ile Allah'ın insanla birlikte gerçekleştirdiği tarihsel yürüyüşün adı olan kader, birlikte varoluşun dinamik temposu ile gerçekleşmektedir. Bu varoluşsal tempoya zerresine kadar bütün varlıklar kendi ontik karakterleriyle katılmaktadır. Birliktelik böylece sorumluluk getirmekte, bu birliktelikte en büyük sorumluk da Allah'a düşmektedir. Çünkü büyük güçle birlikte büyük sorumluluk gelmektedir. Nitekim Kur'an'da "Rahmeti üzerine yazmıştır" buyuran Allah'ın bir ismi de "el-adl"dır (adalet). Rahmet ve adalet ile hareket eden Allah diğer varlıklara karşı rahman ve rahim sıfatlarıyla muamele etmektedir. İslam düşüncesinde Mutezile'nin savunduğu gibi adalet ile muamele Allah için zorunludur (vaciptir). Bu zorunluluk bizim ona yüklediğimiz bir görev değil, O'nun kendi kendini sınırlamasıdır. Bu ise özgürlüğün ta kendisidir. Zira özgürlük dışardan dayatılan bir mecburiyet değil, aksini yapmaya muktedir olduğu halde kendi kendini sorumlulukla yüklemektir...

Kur'an'ın "biz" (inna) merkezli dilini bu çerçevede anlamak gerekmektedir. Öyle görünüyor ki "Allah" kavramı, tarih boyunca, erdemli ve dürüst insanların "vicdani arayışında" ifadesini bulmaktadır. Allah, somut olarak kendini göstermemekte ve fakat kendisinin arayıp bulunmasını vicdani arayışlara bırakmaktadır. Böylece O'nun iradesi, dünyada, insanlığın çektiği acılara ve ızdıraplara çareler arayan erdemli ve dürüst (el-emin) bir insanın vicdanından fışkıran söz olarak görünmekte, insanlığa bu vicdani kanaldan girerek seslenmektedir. Bu anlamıyla Fazlurrahman'ın dediği gibi vahiy hem peygambere hem de tümüyle Allah'a ait bir kelamdır. Tabiri caizse, Kur'an, aşağıdan yukarıya Abdullah'ın oğlu Mekkeli Muhammed'in (s.a.v.) vicdani arayışının bir "inkışafı", yukarıdan aşağıya ise Allah'ın bu arayışlara bigane kalmadığının bir göstergesi, birlikte varoluşun dinamik temposuna "inzal" yoluyla katılımdır. Birlikteliğin sorumluluğuna "ses" vererek, acılara ortak olarak iştiraktir.

Allah'ın iradesinin söze (kelama) dönüşmüş, kelimelere dökülerek makulat alanına girmiş şekli olan Kur'an'ın dili, bu nedenle, "varlığın dili" dediğimiz bir uslupladır. Kur'an insanla vahiy yoluyla konuştuğu gibi, birlikteliğe katılan diğer varlıkları da sanki canlı bir insan gibi konuşturmaktadır. Kur'an'da dağlar, taşlar, yerler, gökler, sular, zelzeleler, karıncalar, kuşlar vs. dile gelmekte, ilahi kelam olarak "ses" vermektedirler; "Dağlara dedik ki ister itaat ederek ister isyan ederek gelin, dediler ki itaat ederek geliyoruz", " "Yere dedik ki suyunu çek, su çekildi, gemi karaya oturdu", "Ateşe serin ol dedik, ateş gül bahçesi oluverdi", "Asanı suya vur dedik, deniz ikiye yarıldı" vs. ifadelerinde hep "varlığın dili" uslubunu görüyoruz. Hatta öyle ki inkarcıların küfrü bile "Kalblerini mühürledik, uyarsan da uyarmasan da iman etmezler" şeklinde açıklanmaktadır. Keza İsrailoğullarının Babil sürgünü anlatırken "Yeryüzünde iki defa fitne çıkaracaksınız, ilkinde güçlü kuvvetli kullarımızı üzerinize salıp sizi yurdunuzdan çıkardığımız zaman..." denilerek, İsrailoğullarını Filistin'den çıkaran putpereset Babil ordularına "güçlü kuvvetli kullarımız" denmektedir.
Bütün bunlar gösteriyor ki Kur'an'ın dili "varlığın dili" ile konuşan bir dildir. Allah, oluş ve akışı tümüyle sahiplenmekte ve "biz" ifadesi ile açıklamaktadır. Zira İkbal'in dediği gibi evrenin kozmik akışı Allah'ın davranışıdır. Bize görünen, "fiil" olarak boyuna yenilenen yaratmadır (halk-ı cedid). Bize bu yaratmaya "katılma" iradesi verilmiştir. İnsan özgür iradesi ile bu varoluşsal tempoyu yakaladığı zaman, Allah ile birlikte çıktığı yolculuğun farkına varacak, O'nunla dinamik bir ilişkiye girmenin muhteşem heyacanını yaşayacaktır.

Kur'an, insana, varoluşun dinamik temposunu yakalamasını sağlayacak varlıkların diliyle seslenmektedir. Öyle görünüyor ki bu dilin amacı insanda "Allah" şuuru uyandırmaktır. Oluş ve akışa tepki verdirterek insanların vicdanını kıpırdatmaktır. Vicdanı kıpırdayan insan "birlikte yolculuğun" farkına varacak, Allah dahil birlikteliğe katılan tüm varlıklara karşı sorumluluğunun bilincine varacaktır. Birlikteliğin ahlak ve adaletle ayakta durduğunu görecek, böylece kendisini ahlak ve adaletle sınırlandıracaktır. Bunu içten gelen bir sorumluluk bilinciyle (takva) yapacaktır.

Birlikteliğe katılan varlıklardan, özellikle özgürlük ve yaratıcılıktan kendisine pay verilmiş olan kimi insanlar, Allah'ın varlığını görmezden gelmekte, hatta onu yok saymaktadırlar. Böylece büyük bir sorumsuzluk örneği sergilemektedirler. Birliktelik sürecinde evrenin zerresindeki bir karıncanın bile kimliğini ve kişiliğini yok saymak, çiğneyip geçmek sorumsuzluk olarak görülürken, bütün evrenin sahibini yok saymak gerçekten büyük bir sorumsuzluktur. İşte Kur'an bu tür insan varlıklarının (hem de çok sayıda) bulunduğunu bildiği için, onlardaki unutkanlık ve inkarı gidermek amacıyla oluş ve akışı anlatırken boyuna "Allah" kavramını öne çıkarmaktadır. Bu amaçla olsa gerek Kur'an tümüyle "Allah" merkezli bir dil ile örülmüştür; Her şeyi yapıp eden odur, her nereye dönülse O'nun "vechi" ile karşılaşırız. Yağmuru yağdıran, suları akıtan, canlıları yaratan, güneşi, ayı, yıldızları döndüren, gece ve gündüzü birbiri ardınca çeviren, hidayet veren, delalet düşüren, rızkı daraltan, genişleten vs. hep O'dur. Allah'ı unutarak veya inkar ederek büyük bir sorumsuzluk örneği sergileyen bu nankör insanlar görmeli ve bilmeli ki bu evrenin bir sahibi vardır. O'nu unutarak veya inkar ederek büyük bir haksızlık yapmakta, hadlerini aşmaktadırlar. Bir an önce bu yanlışlıktan vazgeçmeli, Mutlak Varlık'ın "Her nereye dönseniz oradayım" diyen sesine kulak vermelidirler. Bunu anlamak için sayılıp dökülen enfusi ve afaki deliller üzerinde düşünmelidirler. Aksi halde unutkanlık ve inkar içinde ölüp gitmeleri büyük bir hüsran olacaktır.

Görülüyor ki ilahi hitabın tabiatı, muhatabını unutkan ve nankör bir varlık olarak gören bir önbakışa sahiptir. O bilmektedir ki insanların büyük çoğunluğu gaflet ve delalet içindedir. Bu nedenle biteviye "Allah" kavramını gözlerinin içine içine sokmaktadır.

Öyle görünüyor ki Kur'an, eğer insanlar varlıklar içinde, örneğin karıncanın varlığını unutsalar veya inkar etselerdi "karınca merkezli" bir dil kullanarak, butün oluş ve akışı karınca merkezli açıklayacaktı. Birlikteliğe katılan diğer varlıklar ikincil duruma indirgenecekti. Şu halde insanlarda "Allah" şuuru uyandırma amacında olan Kur'an'ın dili "Allah" kavramı etrafında örülmüştür. Nitekim Kur'an'da en çok geçen kelime Allah kelimesidir. Allah kavramı öne çıkarılarak diğer varlıklar ikincil duruma indirgenmiştir. Bu, onların özerk benliklerini ve bağımsız varlıklarını yok saymak anlamında değil, Mutlak Varlık'ın oluş süreci içindeki "zorunlu" fonksiyonunu kavratmak içindir.

Basit bir örnek verecek olursak, örneğin Galatasaray futbol takımının UEFA şampiyonu olmasında Fatih Terim'in varlığını unutan veya inkar eden birisine hitaben konuşan bir dil, Fatih Terim gerçeğini öne çıkaran, diğerlerini ikincil duruma düşüren, hatta yer yer yok sayar gibi görünen bir dil kullanacaktır. Bütün her şey sanki Fatih Terim'den ibaretmiş, ondan başkası yokmuş gibi konuşacaktır. Olayda Fatih Terim'in yaptıkları, önemi, etkisi, katkısı vs. bir bir sıralanacak ve "Hala onu yok mu sayıyorsunuz" diye soracaktır. Burada amaç olayın rasyonel izahını yapmak değil, olaydaki Fatih Terim gerçeğini muhatabına kavratmak, onu yaptığı haksızlıktan ve sorumsuzluktan vazgeçirmektir.

İşte Kur'an bu dille kozmik oluş ve akıştaki "Allah" gerçeğini unutan veya inkar edenlere seslenmektedir. Nankörün vicdanında "şuur" uyandırmak istemekte, uyanan şuurun da devamlı ve kalıcı olmasını murat etmektedir. Buna, Allah'a inandığı halde zaman zaman dürtülerinin ve batıl bağımlılıkların etkisinde kalarak, O'nu unutan, yer yer hayatından çıkaran Müslümanlar da dahildir. Maksat önce şuuru uyandırmak, sonra da uyanan şuurun sönmemesini, kalıcı olmasını sağlamaktır. Bunu sağlayacak olan insani eylemler ise tefekkür, düşünme, akletme, nimete şükür, içtenlik (ihlas), sorumluluk bilinci (takva), erdem ve dürüstlük yolunda (sırat-ı müstakim) sebat, yanlışı itiraf (tevbe) ve özür dileyerek bağışlanma dileme (istiğfar), birlikteliğe saygı (ahlak ve adalet), ortak iyiliklere (maruf) hizmet, ortak kötülüklerle (münker) mücadele vb. davranışlardır. Bütün bu ve benzeri davranışlar şuurun uyanması, devam etmesi ve birlikteliğin zarar görmemesi için gereklidir...

Kur'an'ın "biz" (inna) ifadesinde odaklanan "varlığın diliyle" konuşan uslubunu anlamak, bizi lafzilik, şekilcilik ve yüzeysel okuyuşlardan kurtaracak, Kur'an'ın deruni boyutuyla dinamik bir ilişki içine girmemizi sağlayacaktır...

r .ihsan eliaçık

__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
hakka dogru
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 04 ocak 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 78
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hakka dogru

Selamlar

 Madde yoktan varolmaz vardan yok olmaz.Bu fizik kanunudur.Yani madde ezeli ve ebedidir.

 Allah zahirdir batındır.Ezeli ve ebedidir.

 Topraktan yaratıldık toprak olacağız.Allahtan geldik ona döneceğiz.Ruh Allahtandır oda yerine dönecek.

 Allah göklerin yerin yerin nurudur.Maddenin kökeni enerjidir.

 Allah dilemezse siz dileyemezsiniz.O oku siz atmadınız ama Allah attı.

 Allah şahdamarından daha yakın.

 Nereye dönersen dön Rabbinin vechini görürsün.

 Aklıma gelen düşüncelerdi...



__________________
İlim Çinde de olsa alınız.
Yukarı dön Göster hakka dogru's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hakka dogru
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats