HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: ADALET NEDİR? Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

'Kalkınma'dan vazgeçmek pahasına 'Adalet'

Yeni Şafak-Dücane Cündioğlu

"Bana 'Allah nedir?' diye sorsalar, en azından 'Adalet'tir' derim" diye sözünü noktalamaktan çok hoşlanırdı rahmetli babam.

Sanki her defasında adalet'ten, adalet duygusundan daha üstün, daha yüce bir kavram bulunamayacağını söylemek isterdi.

Hakikaten böyle miydi?

Böyle miydi, değil miydi bilmiyordum, doğrusunu söylemek gerekirse meselenin nezaketini anlamıyordum da. Çocuktum en nihayet. (İşbu nezaket, yıllar boyu bendenizin meçhulü olarak kalacaktı.)

* * *

'Adalet' kelimesiyle ilk olarak bir sıfat eşliğinde karşılaştığımı hatırlıyorum, bir kitabın kapağında: "İslâm'da Sosyal Adalet".

İçinde bulunduğum çevre, 'adalet' denilince, bu kelimeden en çok "sosyal/toplumsal adalet"i anlıyordu. Bu çok doğaldı, çünkü toplumsal değeri olmayan bir kavramdan, bir duygudan hemen hemen hiçbirimiz haberdar değildik. "Önce vatan"dı, gerisiyse teferruat.

Gerisi, yani tek tek herbirimiz, yani adına 'beden' de denilen mülkün zavallı sultanları.

Soğuk Savaş döneminin anti-sovyet stratejileri hatırlanacak olursa, 'sosyal adalet' tamlamasının hangi ihtiyaçları gidermek üzere imal edildiğini, hiç değilse bugün için kavramak pek zor olmaz. Sanırım.

II. Dünya Savaşı'ndan sonra 'İslâm' ve 'Sosyalizm' kelimelerini yanyana anmak marifetti. Yeni bir şey söylemekti. İslâm ile Ekonomi'nin arasında irtibat kurmak demekti.

"İslâm'da Sosyal Adalet", 1949'da yayımlanmıştı. Türkçe'ye ilk çevirisi de —yanılmıyorsam— yaklaşık 20 yıl sonra yapıldı. Devrin ruhuna uygundu. Rekabetin ruhuna. Sözde "üçüncü yol" iddialarına.

Milli Nizam Partisi'nden Milli Selâmet Partisi'ne, oradan Fazilet, Refah, Saadet Partileri tarafından temsil edilen siyasî çizgi, samimiyetle Soğuk Savaş döneminin sosyal adalet, sosyal refah, sosyal kalkınma ideolojilerinin sözcülüğünü yaptı. ("Adil Düzen" efsanesi de bu arada unutulmamalı.)

Belki 'sosyal' ön-eki —Türkçe açısından— geleneksel 'adalet' teriminin yanına yakışmıyordu ama hiç değilse, bu tamlama, savunucularına, iddialarının aktüalize edildiği hissini veriyordu. 'Adalet', hemi de 'sosyal'.

Bugün, AKP saflarında yeralan kadroların önemli bir kısmı da aynı "sosyal adalet" jargonuyla yetişmiş kimselerdir.

Son yarım yüzyılın İslâmcılarının en parlak mitlerinden birini temsil eder "sosyal adalet" tamlaması. Ne ki ekonomiyle sınırlıdır. Adil paylaşım ve adil düzen iktisaden paylaşmanın adıdır. [Siyasî hakların paylaşımı sözkonusu olduğunda de 'şûra' (demokrasi) teriminden istifade edilmiştir.]

Siyasî hareketler açısından kavramların hakikati değil, kullanım değeri önemlidir, ki bu terimlerin kullanışlı olduğunda kimsenin kuşkusu yoktu. Samimiydiler. En az Türk sosyalistleri kadar.

Hâlâ da öyle olduklarına inanıyorum. Eğer samimiyetin tek başına bir değeri varsa!

* * *

Adalet terimini ki Cenab-ı Hakk'ın en has sıfatıdır. Öyle ki Hakk, adalet sahibi olmaktan ziyade bizatihi adalettir.

"Cenab-ı Hakk" terkibi Türkçe'ye mahsus bir kullanımdır, ve diğer müslüman uluslar Allah Teâlâ'nın "Hakk" sıfatını pek kullanmazlar. Türkçe'deki vurgusunu da pek bilmezler.

Peki biz bilir miyiz, orası meçhul.

Kısaca izah edeyim:

Hakk sıfatı, dilimizde, biz Türklerin ister istemez yaşattığı tasavvufî terbiyenin gereği yaygınlaşmıştır, ve Allah Teâlâ'nın sıfatlarına değil, zatına (Varlık'a) işaret etmek için seçilmiştir.

'Hak' ile 'hakikat' kelimelerinin akrabalığını hatırlatıp Hakk'ın evvelemirde 'Vücud' (Varlık) demek olduğunu söyleyelim. (Büyük harfle 'Varlık', küçük harfle 'varlık' değil. Çünkü aradaki fark, fark-ı azimdir.)

İkincisi, 'Hakk' kelimesinin diğer bir karşılığı da Adalet'tir. Meselâ Kur'an'da "Allah yeri göğü hak ile yarattı" meâlindeki ayetlerde geçen 'bi'l-hakkı' kelimelerinin tamamı "bi'l-adli" ibaresiyle tefsir edilmiştir. Yani "hak ile yarattı" demek, aslında "adalet ile yarattı" demektir. İstisnasız.

* * *

'Adalet' kavramını heyecanla toplumsallaştıranlar, kavramın otantik bağlamını nasıl da dejenere ettiklerinin hiç farkında olmadılar. Tanrı'nın adil olmasından anladıkları, en çok "titiz bir yargıç" imgesine denkti. Kıl kadar haksızlık yapmayacak olan âdil bir yargıç!

Zavallı Kur'an!

Modern ilgilerin etkisiyle sadece politize edilmekle kalmadı, aynı zamanda iktisad ve hukuk meseleleri arasına da sıkıştırıldı kaldı.

Siyaset, hukuk, iktisad... Çağdaşlarımızın Kur'an'la kurabildikleri irtibatın en şâşaâlı girizgâhları. Yani Kelâm-ı İlâhî ile irtibat kurmanın en düşük düzeyi. Amelî cihet. Peki meselenin nazarî tarafı? Akide ciheti?

Sonuç, Kur'an'ın toplumsal olmayan konularda susturulmasıyla neticelendi.

Ne garip değil mi, günümüzün İslâmcısı ('müslümanı' demiyorum) Kur'an'la başbaşa kalmaktan korkar hâle geldi. Kur'an'ın sorularına cevap vermek her babayiğidin harcı değildir çünkü.

Meselâ "Nereye gidiyorsun(uz)?" sorusuna kim, nasıl cevap verebiir? Üstelik tek başınayken. Dürüstçe.

* * *

Adalet'i konuşmaya devam edeceğiz. Devam etmek zorundayız. AKP kısaltmasının ilk harfinin temsil eden 'Adalet' kelimesinin nasıl da bir çırpıda anlam daralmasına uğradığını tartışmak zorundayız.

Çünkü kalkınma'dan vazgeçmek pahasına önce âdil olmak zorundayız!



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

İnsafsız Adalet

'Adalet' deyince, bugün dünyada herkesin aklına, öncelikle “sosyal adalet” gelir. Evet, herkesin! Üstelik ideolojisi ne olursa olsun.

“Sosyal adalet”, yani âdil paylaşım. Çünkü adı üstünde: toplumsal paylaşım. Adl-i ictimaî.

Hangi bilim dalına yakışır bu terim? Elbette öncelikle Sosyoloji'ye, yani Toplumbilimi'ne. Sebebi basit: Adalet'in üzerindeki ağır toplumsallık vurgusu.

İkinci olarak İktisad İlmi'ne. Malların âdil biçimde paylaşımı sözkonusu olduğundan, 'adalet' terimi 'sosyal' ön-ekiyle birlikte ve fakat ekonomik bir terim olarak kullanılır. “Adil paylaşım” demek, biraz da “ekonomik paylaşım” demektir çünkü.

* * *

Sosyoloji ve ekonomi'den sonra Hukuk'u unutmamalı. Zira adalet —tamamen yanlış anlaşılmakla beraber— “mülk”ün temeli bilinir. Mülk'ün, yani mal ve mülkün.

Türkçe'de 'adalet'in hemen yanıbaşında 'insaf' kelimesinin bitivermesi boşuna değildir. Meselâ adl u insaf sahibi olmak!

İnsaf'ın kökü, Arapça 'nısf' (yarım) kelimesine dayanır. Yarmak ise, tam ortadan (yarı yarıya) bölmek demektir. Yargı, yargıç sözcüklerinin hukukî birer terim hâline gelmeleri, yargıçların tam ortadan yarmakla (insafla) görevli olmalarından kaynaklanır.

'Adalet' teriminin çok defa 'müsavat' (eşitlik) terimiyle karıştırılması, yarma işleminin, ortadan yarmak, eşit olarak yarmak gibi niceliksel bir anlamı da içermesindendir.

Bölünen, bölünebilen herşey nicelikseldir. Yarma/bölme işleminin kendisi kadar, bu işlem sırasında eşitliğin gözetilmesi, ister istemez terime 'niceliksel' bir mahiyet kazandırır.

* * *

Sosyoloji, İktisad ve Hukuk'tan sonra 'Siyaset' bilimini de hatırlamalıyız. Çünkü paylaşmak, sadece malları paylaşmaktan ibaret değil, haklar da paylaşılır.

Hakça paylaşmak ve hakları paylaşmak.

Burada 'mülk' kelimesi doğru anlaşılmalı. Mülk'ün Türkçesi 'egemenlik'tir ve terim kesinlikle siyasî niteliklidir. Meselâ tam da burada 'melik' ve 'memleket' kelimeleri hatırlatılabilir.

Mülk'ün çoğulu olan 'emlâk', ne yazık ki terimin anlam alanının iktisad ve hukuk'la sınırlanmasına yol açmış, siyasî değeriniyse arka plana itmiştir.)

İşin içine siyaset girince, adalet, zorunlu olarak mülkün temeli olur, yani idarenin/yönetimin.

Yönetimde adalet aranır. Adil olmayan yönetimler ayakta duramazlar, yıkılırlar. Zorunlu olarak.

Sözün özü, tıpkı yargıçlar gibi yöneticilerin de adil olmaları gerektiğini düşünürsek, terimin iktisadî ve hukukî tarafı kadar siyasî tarafının da açıklığa kavuştuğunu söyleyebiliriz.

Adalet'i 'ictimâî' düzeye getiren, kavramın işbu iktisadî, hukukî ve siyasî vasıflarıdır. Toplum yoksa, ekonomi de, hukuk da, siyaset de olmaz. Adalet'i vazgeçilmez kılan da, nitekim, toplumun ve devletin idaresinde kendisine dayanılan en temel kavram olmasıdır.

Adalet, hakikaten mülkün temelidir.

* * *

Fransız devrimiyle birlikte siyasal bilinç üç terimi yanyana getirdi:

Liberté, Egalité, Fraternité. (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik.)

Nerede, Paris'te, Palais de JUSTICE'in tam alnında. Yani bugün Paris'in göbeğindeki ADALET SARAYI'nda. (Demek oluyor ki justice (adalet) başka, egalité (eşitlik) çok daha başka!)

Peki bizim İttihad'çılar, İslâmcılar, Türkçüler, vs. bu terimleri nasıl iktibas ettiler, nasıl içselleştirdiler?

Çokluk,

Hürriyet, Adalet, Uhuvvet şeklinde.

Bazen de,

Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet şeklinde.

Bizim dünya-görüşümüz, dünyayı kavrama biçimimiz toplumsal eşitlik (müsavat) kavramını bir yere oturtamaz, toplumu niceliksel bir kavramla tanımlamayı beceremez. hâlen de bu böyledir biraz.

'Müsavat' yerine 'adalet' kelimesi kullanılır. Toplumda adalet, yönetimde adalet, iktisadda ve hukukta adalet... Bizimkiler, o yıllarda bu tamlamaları bu hâlleriyle anlayabilirlerdi, ve tabiatıyla adalet'in yerine müsavat'ın kullanılmasını, en çok, sürç-i lisan olarak telâkki edebilirlerdi.

Çünkü onlar adalet'i ictimâî değil, bilâkis ilahî sıfatıyla birlikte kullanırlardı. Yani adl-i ilâhî sayesinde âlem ayakta durduğu için, adl-i ictimâî sayesinde de toplum ve devlet ayakta durabilirdi. Onların zihninde 'adalet', itikadî ve ahlâkî bir kavramdı yani.

* * *

Adl-i ilâhî teolojik (akidevî) bir terim olmakla birlikte, 'adl-i ictimâî' de bir o kadar ahlâkidir. İktisad, hukuk ve siyaset, en son tahlilde toplumun ve devletin yönetimiyle ilgili alanlardır. Ahlâk ise ferdin, bireyin yönetimiyle.

Birey adil olmadıkça toplum da, devlet de âdil olamaz. Çünkü toplumsal ve kurumsal adaletin teminatı bireysel ahlâktır. Etik olmaksızın bu alanların hiçbiri meşruiyetini kazanamaz. (Gel de şimdi millî eğitim meselesine bu açıdan masaya yatırma!)

Kısacası, bugün adalet dendikde, İslâmcıların bile aklına adl-i ictimâî gelir, adl-i ilâhî gelmez.

Adl-i ilâhî ihmal edilince adl-i ictimâî'deki ahlâkî temel de iptal edilmiş olur. Binaenaleyh din ötelenince, ahlâk da mecburi olarak ötelenmiş olur.

* * *

— “Adalet Partisi”nin adalet tasavvuru ile “Adalet ve Kalkınma Partisi”nin adalet tasavvuru arasında bir fark var mıdır?

Soru şöyle de sorulabilirdi:

— Bir zamanlar “adil düzen” tamlaması aracılığıyla yapılan 'adalet' çağrısıyla, sözgelimi Fransız Devrimi'nde dile getirilen 'eşitlik' çağrısı arasında bir fark, meselâ bir duygu farkı var mıdır?

Bizde sol nasıl eşitlik kavramını hakkıyla temellendirilemezse, sağ da adalet kavramını temellendiremez.

“Kalkınma yoksa adaleti neyliyek?” diye bakan gözler önünde düşünmeyi sürdüreceğim.(D.Cündioğlu)



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

İhtilallerin terbiye ettiği İslâmcılık

Geçtiğimiz seçimlerde, MHP'nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayının ismi Müsavat Dervişoğlu idi. Aslında Fatsalı bir aileden... Hukukçu bir babanın oğlu... Nail Dervişoğlu'nun...

Rivayet o ki merhum Nail Bey, Türkiye'de neye ihtiyaç varsa, neyin sıkıntısı çekiliyorsa onları çocuklarına isim olarak vermeye ahdetmiş.

VE çocuklarına şu isimleri vermiş: Adalet, Müsavat, Hürriyet.

İttihad ve Terakki'nin Fransız Devrimi'nden muktebes o ünlü sloganının tamamlanabilmesi için eksik kalan isim: 'Uhuvvet' (Kardeşlik).

Adalet bizde kız çocuklarına verilen isimlerdendir. Meselâ ünlü romancımız Adalet Ağaoğlu, ilk akla gelenlerden.

Acaba niçin?

Adalet, ele geçirilmesi çok güç olan bir sevgilinin adıdır da onun için. Tıpkı hürriyet gibi, hikmet gibi.

* * *

Düşünce kodlarımız 'adalet'in kolaylıkla baş tâcı edilmesine izin verdiği gibi müsavat'ın da baş tâcı edilmesine izin vermemiş.

Bir düşününüz lütfen, adalet'in Türkçesi bile yok! Oysa müsavat'ın Türkçesi var: eşitlik. Kezâ hürriyet'in de, uhuvvet'in de: özgürlük ve kardeşlik.

Yanyana düşünelim: Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik.

Hani, adalet'in Türkçesi nerede?

Yok! Tıpkı hakikat gibi, aşk gibi.

Bir düşünelim bakalım, hakikat karşısında gerçek'in, adalet karşısında eşitlik'in ne değeri olabilir?

Acaba hakikat ve adalet karşısında 'gerçek' ve 'eşitlik' kelimeleri niçin daha cılız, daha hafif, daha yoksul görünüyor?

İnanınız, nedeni psikolojik değil! Alışkanlık ise hiç değil!

Hürriyet'in karşısına 'özgürlük' kelimesini koyunuz, bu sefer tam aksi olacak ve 'özgürlük' size 'hürriyet'ten daha etkileyici, daha tercih edilir bir sözcük olarak görünecektir. Çünkü 'hürriyet' kelimesi Osmanlı'nın son dönemlerinde —yine Fransız Devrimi'nin etkisiyle— uydurulan kelimelerdendir. Düşünce geleneğimizde de ciddi hiçbir karşılığı bulunmamaktadır.

'Özgürlük' modern bilincimizin bir parçası. daha telâffuz edilir edilmez heyecanlanıyoruz. Oysa 'hürriyet', sadece bir gazetenin adı.

Adalet kelimesinin Türkçe'de uydurulmuş yeni bir karşılığının olmaması, terim olarak çok köklü tanımlarının olmasından. Binbeşyüz yıllık bir duygu ve düşünce geleneği kendisini bu kelimeyle ifade etmiş, ve kelimeyi ıstılah (terim) haline getirmiş, bu durumda modernlerin fazla seçeneği olamaz!

Ahlâk kelimesinin Türkçesini bulmak kolay mı sanıyorsunuz? Ya da 'sanat' veya 'şiir' kelimelerinin? Roman'ın adı 'roman'! 'Hikâye' yerine de dileyenler 'öykü' desinler! Şiir'i ne yapacaksınız, nasıl Türkçeleştireceksiniz?

Bilincin kodları kolay değişmez.

* * *

Geçen hafta günümüzde adalet'ten anlaşılanın, en çok, belli belirsiz bir 'sosyal adalet' kavramından ibaret olduğunu söylemiş ve Mısırlı düşünür Seyyid Kutub'un II. Dünya Savaşı'ndan sonra yazmış olduğu "el-Adalet'ul-İctimaiyye fi'l-İslâm" adlı kitabına atıf yaparak bu kitabın Türkçesinin 1960'lardaki politik kullanımına işaret etmiştim.

Bu kitap, "İslâm'da Sosyal Adalet" adıyla tam üç kez Türkçe'ye çevrildi. İlki 1962'de Yaşar Tunagür-M.Adnan Mansur tarafından (Cağaloğlu Yayınları) çevrildi. Daha sonraki iki çevirinin üzerinde Beşir Eryarsoy ve Harun Ünal imzaları var. (Arslan Yayınları ve Hikmet Neşriyat).

İlki 60 ihtilâlinin ardından, diğerleri 80 ihtilâlinin. Belki de tesadüftür diyebilirsiniz. Belki de öyledir, bilemiyorum.

Bildiğim, farkettiğim sadece o yıllara ilişkin kısa bir anı notu.

İsmail Kazdal'ın "Serencam-Anılar" adıyla beş yıl önce yayımlanan hatıratından.

Arabaşlık şöyle: "Kullanıldık mı?"

İsmail Kazdal'ın açıklama ve yorumlarıysa atom bombası şiddetinde:

— "Çalışmalarımızın derin ve de kutsal devlet tarafından kullanıldığını anladığımda komaya girmiştim altmışlı yılların ikinci yarısından sonra. Rahmetli Seyyid Kutub'un Türkçeye çevrilmiş olan ilk eseri İslâm'da Sosyal Adalet adlı kitabı çeviren Diyanet İşleri Başkan Vekili Yaşar Tunagür'ün MİT Müsteşarı [Mehmet] Fuat Doğu'nun ajanı olduğunu duyduğumuzda aklımız karışmıştı doğrusu. Devlet, yani asker ne maksatla Seyyid Kutub gibi radikal ve de fundamental bir Arab'ın (ki devlet koyu bir Arap düşmanlığını politikası haline getirmişti) çevirtsin ve neşir etsindi ki. (…) 61 anayasasıyla gelen yeni Marksist akımlar doğrudan insanın günlük ihtiyaçlarına hitap ediyor ve fakir halkın büyük fedakârlıklarla üniversiteye gönderdiği çocuklarını kolaylıkla avlıyordu. Bu durumda mücadele için sosyal dengeleri sağlayan İslâm'dan başka alternatif kalmıyordu devletin elinde. Zaten, ekonomik eşitlik anlamındaki "Sosyal Adalet" avazeleriyle ortalığa dökülen Marksistlerin bu sloganını boşa çıkarmak için, tercüme ettirilmiş ilk kitabın adına "İslâm'da Sosyal Adalet" adı konmuş ve bu slogan Marksistlerin elinden alınmaya çalışılmıştı." (s. 271-272, Pınar Yay., İstanbul, 2004)

Adalet'in toplum ve siyaset düzlemindeki anlam serüveni yeterince şaibelidir.

Bu yüzden biz haftaya adalet'i bir felsefî kavram olarak inceleyeceğiz. Bilinmeyen ve unutulmuş olan hâliyle. İnsanlara değil insan'a, kalabalıklara değil bireye lâzım olan hâliyle.(D.C.)



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

Hem hâkim, hem mahkûm olanın adaleti

Adaletin çeşitli görünüşleri olabileceğinden söz etmiştim: sosyal... siyasî... iktisadî... hukukî...

Hatırlanırsa bir de bireysel adaletin mevcudiyetinden bahsetmiş ve fakat ayrıntılı bir biçimde açıklama fırsatı bulamamış, bu kavramı, hakkıyla, düşünmenin ışığı önüne getirmeyi becerememiştim.

Çaresizim.

Bu hafta tekrar deneyeceğim.

* * *

Düşünce geleneğimizin büyük ustalarının kavradığı biçimiyle ferdî adalet, modern dünyada en çok ihmâl edilen, çünkü hemen hemen hiç bilinmeyen bir adalet biçimidir!

Derinlerdedir, zira tüm adalet tarzlarının özüdür. Hakikattir. Varlık deryasının, açığa çıkarılması, ışığa tutulması güç incilerindendir.

Başkasına, başkalarına karşı değil, bilâkis insanın kendi kendisine karşı âdil olmasından söz ediyorum. Hem hâkim, hem mahkûm olanın adaletinden! İnsanın. İnsanların değil, bu insanın. Tek tek herbirimizin birgün elde edebilmeyi umduğumuz o yüksek adalet vasfından.

Cenab-ı Hak âdil değildir, bilâkis adaletin ta kendisidir. Adil olmakla Hak olmak arasında hiçbir fark yoktur bu yüzden!

“Ene'l-Hakk”ın, marifet ehli nezdindeki karşılıklarından biri “Ene'l-Adl”dir.

“Ben âdilim” demedikçe, ey talib, aslâ “Ben hakikatim!” diyemezsin!

* * *

İki tarafın olmadığı yerde kavramsal olarak adalet'ten söz edilemez!

En azından iki taraf olmalı, yargıcın elindeki terazinin hiç değilse iki kefesi bulunmalı, ki böylece bölme, paylaştırma, üleştirme işlemi gerçekleştirilebilsin!

Muhabbetin olduğu yerde adalete ihtiyaç duyulmaz, çünkü muhabbetin kendisi tarafları birleştirir. Etrafın (tarafların) birleşmesi taraf olma duygusunu bastırır, hatta bazen tamamen ortadan kaldırır. Kaldırabilir.

Dostlar birbirlerine karşı terazi kullanmazlar. Birbirleri üzerindeki haklarını ölçüp biçmeye tenezzül etmezler. Dostun kendisi karşı-taraf değildir çünkü.

O hâlde dostlukta taraf da yoktur, karşı-taraf da.

Varsa, ortada dost yoktur!

* * *

Birey sözkonusu olduğu takdirde de 'taraf'tan, 'taraf' kavramından söz edilemeyeceği sanılabilir. Yahut en çok bireyin başka bireyler üzerinde haklarından, yani yine son tahlilde karşılıklı haklardan bahsedilebilir.

Ne büyük bir hata!

Bu bilinç, her yönüyle moderndir.

Söylemek zorundayım: İnsanın kendini kendi eliyle kavramasına yardım edemeyecek denli güçsüz bir ideolojinin eseridir modernlik.

Bugün modern bilinç, miyop! Kendi özünü göremeyecek denli kendisinden uzakta. Kendisiyle nasıl konuşacağını bilemiyor, nefis klozetinin kapağını açmaktan çekiniyor.

Haklı. Çünkü içinden çok kötü sızdığını kendisi de duyumsuyor. Hem de hergün.

* * *

Bir zamanlar insanın kendini kavrama imkânları daha zengindi. İnsan kendini merak edebilirdi. Özünü.

Özünü özlemek... Kendi kapısını önünde durmak, kapıyı tıklatmak ve kapıyı açacak olanın yüzüne bakmaktan utanmamak...

İnsanın kendisindeki sözde ikiliği ortaya çıkarmak... İkiliği, yani tarafları. İnsanın hâkim ve mahkûm tarafını.

Zordur bu, gerçekten çok zor!

Bir süreliğine nefis klozetinin kapağı arasından sızan kokuya tahammül etmedikçe, kimse kendi evinin kapısını tıklatamaz. Kapısına bile yaklaşamaz.

Bir hakikat dostunun desteği gerekir. Hikmeti seven, ve sırf bu yüzden hikmeti arayan bir dostun nefesi... hikmeti bulan değil, hikmeti arayanın yardımı...

Bu dost senin dışında değil ey talib!

* * *

İnsanda üç temel yeti vardır: akıl, şehvet, öfke.

Bu üç yetisinin üçünü de itidale kavuşturmadıkça, insan âdil olmayı beceremez.

Aklın itidali hikmet, şehvetin itidali iffet, öfkenin itidali cesaret'tir.

Bir insanın adil olabilmesi için, hikmet, iffet ve cesaret sahibi olması gerekir. Biri bile eksik olsa adalet'ten söz edilemez. Çünkü adalet, kemâl'in diğer adıdır. Kemâlin, yani yukarıda zikredilen üç vasfın toplamının.

Adalet , teraziyle, metreyle, mezurayla ölçülmez; o, terbiye edilmiş iç sesin marifetidir. Bu nedenledir ki o iç sesi duyamayanların, yani kendilerine karşı âdil olmayanların başkalarına âdil olmaları mümkün değildir.

Sosyal adaletmiş!

Sosyal adalet, gerçekte zalimlerin adaleti.

Evet, zalimlerin. Yani insanın özüne zulmedenlerin.(D.C.)



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

Hikmet-i Hükûmet

Bugün başkalarından adalet 'talep' edecek durumda değiliz. Çünkü başkalarına 'adalet' teklif edecek durumda değiliz.

Adalet —itiraf etmeliyiz ki— günümüzde ne talebin, ne de teklifin konusu!

Kişisel karar verme mekanizmalarının belirleyici olmadığı bir düzlemde adalet'ten söz edilemez.

Bir hâkimden veya bir trafik polisinden istenen 'adil' olması değil, görevinin gereğini yerine getirmesidir.

"Görevin gereği" yine yasalarca tanımlanmıştır. Vatandaştan yasalara uymayı isteyen görevlilerin kendileri de yasalara uymak zorundadırlar. Ayrıca âdil olmaları talep edilmez. Çünkü onlara kişisel olarak ne düşündükleri sorulmaz.

Bu durumda âmir olan yasadır. Dolayısıyla, âdil olması gereken de.

Kişiselleştirilen ve özne hâline getirilen yasadır, yasanın kendisidir. Çünkü yasanın bir 'kendiliği' vardır.

Yasa diyor ki!

İşte size modern dünyanın illizyonu. Yani insanın yapıp ettiklerinin insandan bağımsızlaşmak suretiyle birer kendilik (zat) haline dönüşmesi.

Bu yüzdendir ki içinde yaşadığımız dünya, gerçekte kişiliğini yitirmiş bireylerin dünyası.

Bireyin kişiliği yok. Birey ve fakat kişi değil. Çünkü hakikati yok.

Kendi terimlerimle söyleyeyim: Modern öznelerin ferdiyeti var ama şahsiyeti ve/veya haysiyeti yok.

Bireysellik (ferdiyet), en son tahlilde toplumsallığın bir parçası. Adına 'toplum' denilen kurgusal 'bütün'ün bir unsuru. (Parçalar yapıntı olduğunda, ister istemez 'bütün' de öyle olacaktır!)

Bireysellik (ferdiyet) ile kişilik (şahsiyet) arasındaki mesafe, insanın aleyhine olmak üzere açılıyor. Yasalar insanı ferdiyet sahibi (birey) hâline getiriyor, onlara numara bile veriyor, ama şahsiyet/haysiyet sahibi (kişi) hâline gelmelerini engelliyor.

Şahsiyetlerinin oluşmasına izin verilmeyen bireyler, çaresiz kendilerine 'şahsiyet' kazandıramayacak niteliklerle (belirtilerle) varolmaya çalışıyorlar. Pek tabii ki görünür olmak, varolmak demekse şayet.

Meselâ bir takımın 'taraftarı' olmak, modern bireyin görünür olma çabalarının bir sonucu. Taraftarın bireyliğinden söz edebiliriz ama kişiliğinden aslâ. Yapıntı'nın saymaca unsurlarından biridir taraftar. Renklerde eriyen bir aidiyet. Galibiyetler ve mağlubiyetler arasında varolmaya çabalayan bireyler.

* * *

Adil kavrayışa ulaşmak, insan olmanın en üst basamağına çıkmakla eştir. Adalet kemâldir. Mükemmelliğin öteki adıdır. Bu nedenle ilahîdir. Tanrısallıktan pay almak demektir.

Adil olabilmek için, sûfilerin tabiriyle, "nefsi öldürmek", yani şehvet ve öfke güçlerini itidale kavuşturmak gerekir. Aksi takdirde, yani bu güçlerin itidale kavuşmasıyla elde edilen vasıflar (iffet ve cesaret) olmaksızın, aslâ adalet'ten söz edilemez.

İştah ve şehvet aynı kökten gelir. Her ikisi de bitkisel nefsin özelliğidir. Yani beslenmenin, büyümenin ve üremenin... İsteme, alma, elde etme, ele geçirme arzusunun...

İffet, işte bu gücün itidaline verilen addır. Sizin anlayacağınız, iffetli olmayan kesinlikle âdil olamaz. Başkalarına değil, kendisine. Kendisine âdil olmayan da başkalarına âdil olamaz.

Demek oluyor ki toplumsal adaletin temelinde yine nefsin (tek tek kişilerin) terbiyesi yer almaktadır.

* * *

Öfke gücü, hayvansal nefsin özelliğidir. Saldırganlık derecesi de, korkaklık derekesi de nefse zulümdür. İtidali şecaattir, yani cesaret. İnsandaki reddetme, itme, direnme, karşı koyma özellikleri öfke gücü sayesindedir.

Meselâ bir aslan yiyeceğini şehvet gücüyle temin eder. Ceylanı şehveti sayesinde avlar, lakin kendisini çakallardan öfke gücünün yardımıyla korur.

Çakallar cesur değildir, korkaktırlar, toplanırlarsa ancak saldırganlaşırlar.

[Klasik psikolojinin bu terimleri Freud tarafından da kullanılmış, hatta bana kalırsa kötü bir biçimde kopyalanmıştır. Freud'un cinsellik güdüsü ile saldırganlık güdüsü olarak tanımladığı iki temel insanî güç, gerçekte klasik psikoloji'nin "kuvve-i şeheviye" ve "kuvve-i gazabiye" olarak tanımladığı şehvet ve öfke güçlerinden ibarettir. (Eskiler buna "tahsil-i hasıl" derlerdi. Yani Amerika'yı yeniden keşfetmek.)]

* * *

Siyasette üzerine mesaj yüklenilen 'adalet' terimi, bazen hukukî bir vasıf taşır. Adalet Partisi gibi.

Bir Başbakan'ın ve iki bakanın bir hukuk cinayetiyle idam edilmesinin ardından, bu dâvânın siyasi takipçiliğini üstlenen Adalet Partisi'nin yöneticileri, sizce hangi tür adaletten söz ediyorlardı? Elbette öncelikle hukukî düzeydeki adalet'ten. Hak yerini bulmalı, adalet yerine gelmeliydi.

Peki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin aradığı, talep veya teklif ettiği adalet'in mânâ ve fonksiyonu ne olabilir?

Düşünmeyi bilenler düşünsün! Bilmeyenlerse konuşsun!

* * *

Adalet vasfının kazanılması için gerekli üç koşuldan ikisine değinip üçüncüsünü sona bıraktık. Hikmet'i.

İffet ve cesaret dışında kişi hikmet sahibi de olmalıdır. Hikmetten yoksun adalet olmaz çünkü.

Hikmet ise diğer ikisinin aksine insanî nefsin özelliğidir. Aklın ve kalbin terbiyesiyle hâsıl olur.

Tafsilâtı gerektiren bu konuda şimdilik şu kadarını söyleyeyim ki Türk siyaseti hakikî anlamıyla hikmet yoksuludur, hikmetten yoksundur.

Hikmet'ten anladıkları, olsa olsa Fransızların "La raison d'état" tabirinden anladıkları ölçüsündedir.

Osmanlı, bu tabiri "hikmet-i hükûmet" diye kendi dünyasına aktarmıştı. Yenisini henüz uyduramadılar.

Burada 'raison', hikmet'ten çok, meşrulaştırma, kılıfına uydurma, devlet (güç) olmanın gereğini yapmak demek.

Bu düzeydeki hikmet'ten ise umumiyetle adalet değil, zulüm sadır olur.

Hem kendine hem başkalarına!

Oysa adalet dairesinin ilk cümlesi şöyle başlar: Adl mucib-i salâh-ı cihandır!

Yani adalet dünya barışının zorunlu sebebidir.(D.C.)



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats