HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an'da İnanç Konuları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an'da İnanç Konuları
Konu Konu: Kuran’da Oruç Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Muhliskul yazdı:

“Yazmak arzusunda degilken, insan yazilanlari okuyunca dayanamiyor.

Namaz, Oruc,hac veya benzeri ibadetlerin yapilmasi veya yapilmamasi beni fazla ilgilendirmiyor. Benim onemsedigim elimizdeki metnin kusa dondurulme gayretidir.

Namaz kilmayan,oruc tutmayan, hacca gitmemis ve gitmeyecek olan biriyken, bunlarin bilgisizce Kuran'dan dislanmasina ve ortamindan koparilip alakasizca anlamlara kavusturulmasina tahammul edemiyorum. Bunlarin gunumuze gore yorumlanmasi demek ilk orjinal ortamindaki hakikatlerin inkarini gerektirmemeli. Klasik anlamda bilinen orucun Kuran'da olmadigini soylemek cehalettir. Orucun degisik kullanimlarindan birini alarak hepsini ayni anlamda daraltmak cok yanlis olur. Namaz hakkinda  yapildigi gibi.

Su iyi bilinmelidirki yontemin en sefilini yayginlastirmakla Kuran'i sorumluluklar yerine getirilemez. Klasik anlayisa karsi cikmanin   yontemi cehaleti savunmak olmamalidir. Bu kisir dongu onlarin ekmegine yag surmekte ve Kuran yonelisini sanki kotu bir tecrube gibi gostermektedir. Kuran'i okumakla, onu iliskili oldugu butun hususlarda derinleserek kavramak cok farkli girisimlerdir.”

Merhaba ,

Allah aşkına doğru söyle sen ne söylemeye çalışıyorsun babacan hakem rolünde layüs’el tavrınla her kese devamlı öğütlerde bulunarak?

Yukarda yazdıklarını bir kere de sen okur musun! Bu seninki nasıl bir inanç anlayışıdır: Sen inancınla / kitabınla / rabbinle dalga mı geçiyor, O’na kafa mı tutuyorsun? Yoksa inandığın bu ameller, benim için değil de avam için gereklidir mi diyorsun ?

Lütfen yazdıklarımı şahsınıza hakaret saymayın, amacım size asla hakaret değildir. Ben inancınıza olan saygınızı ifade etmeğe çalıştım.

 

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
muhliskul
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 nisan 2007
Yer: Australia
Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muhliskul

Merhaba,

Sayin haktansapmaz   once hakaret ediyorsun ardindan teselli veriyorsun. Ben senin ve benzerlerinin, alayciliginiza aliskinim, dert etmeyin hic umursamiyorum.

Benim yazdigim tavsiyelere destek vermis olmaniz gerekirken oyuncagi elinden alinmis cocuk gibi tepiniyorsunuz. Hangi tavsiyemden gocundunuz. Yaptigim bir tek tavsiyenin dahi kisisel fayda kaygisindan olmadigini,herbirinin Kuran davasinin selameti icin yapildigini cok iyi biliyorsunuz. Soylediklerinizin celiskilerini gormeniz gerekir, ayni zamanda hem layusel hem de babacan hakem nasil olabiliyorum. Benim hicbir nevisinden bir  hakem olmam da zaten soz konusu degil. Ben bu diyalogta bir tarafi temsil ediyorum. Eften puften konularla ugrasmayi birakmayi ve acilen etkili ve faydali alanlara yonelmeyi temsil ediyorum. Bu nicin hosunuza gitmiyor. Allah dahi insanlarin rituellerini yasaklamazken neden ben veya siz boyle bir hakki kendimizde gorerek varsa namaz yoksa namaz tesbihi cekelim.

 Ben Inancimi sizlerin tahmin edemiyecegi kadar ciddiye aliyorum. Rabbime karsi haddimi ve hududumu da hamdolsun cok iyi biliyorum. Izahlarimi anlayamamis olmaniz normal ,fakat altinda buzagi aramaniz art niyetinizden kaynaklansa gerek.

Soylediklerim siradan bir insanin anlayacagi kadar basit ve net.

Ben klasik Islamda mevcut olan Abdest,Namaz,Oruc ,Hac,Kurban vb rituellerin uc asagi,bes yukari Kuran metninde  var oldugunu ve kasitli davranmanin haricinde  bunlarin gorunmemesinin mumkun olamayacagini soyluyorum. Bu hususta sizin ve muttefiklerinizin yaptigi calismalarin  cok siradan ve yuzeysel  kaldigini iddia ediyorum.  Oruc hakkinda yazilanlar ciddiye alinmayacak kadar basitken, duvardan bir tas daha eksildi diye alkis tutarak medhu senalarda bulunmaniz cok enteresan.

Benim kendimi fildisi kulesinde felan gordugum yok, ben aczimin farkindayim. Rabbim beni mustagni olmaktan ve davranmaktan uzak kilsin. benim izahlarim kendimi ibadetler ustu gibi gordugum seklinde anlasiliyorsa cok buyuk bir yanilgi sozkonusu. Ben ibadetlerin  dinle olan iliskilerine    dair kanaatimi ifade ediyorum. Ibadetlerin sekillerinin kutsallastirilmasina ve bu sekillerde bir hikmet aranmasina  karsi cikiyorum. Sizce veya baskalarinca yanlis gorulebilir,  saygi duyarim.

 Tekrar ediyorum benim hassasiyetim metinler uzerindeki tahrifat ile ilgilidir. Metnin anlamlari saptirilmadan ortaya konulmali, cagdas bir yorum getirilecekse bu metni tahrif etmeden yapilmalidir. Benim yaptigim ve sizin hayretlere dustugunuz iste bundan  ibarettir. Oruc ile ilgili bir yorum yapmak icin onu kusa cevirmeye  hem gerek yok, hemde hakkimiz yok.  

 Umarim anlasilmisimdir.

Kadir

Sayin Haktan sapmaz .Asagiya bu konuya iliskin olarak yazdigim daha onceki bir yaziyi alintiliyorum.Bu yazida gorulecegi gibi  inancimla alay etmis olmam soz konusu degildir,gerci eminim ki aslinda sizde bunu cok iyi biliyorsunuz sadece karsit fikirleri savunuyor olmamiz size bunlari soyletiyor. 

Merhaba

 Sekli icerige sahip ibadetlerden biri olan, oruc ibadeti, acik ve net bir sekilde Kuran'da mevcuttur.  Orucun uygulanmasina mani durumlar haric mutlak bir sekilde yapilmasi istenmektedir.2/183,185,187 Oruc'u muteakip olarak hacc, kurban vb sekli ibadetler listenin devaminda yer almaktadirlar.

Ben  25 seneyi askin bir zamandir klasik bir ifadeyle Oruc tutmus degilim. Kendi yorumum beni boyle bir uygulamadan uzaklastirdi. Muhammed ve arkadaslarinin namazi,orucu,hacci, kurbani,tavafi ve daha nice sekli menasikleri uyguladiklarini kesin olarak bilmeme ve savunmama karsilik bunlarin tersine bir uygulamaya yonelisim bir tezat gibi gorulebilir.

Bu anlayisimi kisaca izah eden bazi yazilarim olmustu, fakat Kuran yonelisinin henuz baslangicini bile gerceklestirmekte muktedir olarak gorunmeyen bir haraketin, dikkatlerini dagitmak istemeyisim detaya inmeme engel olmaktaydi. Bilindigi uzere Kuran merkezli bir din anlayisi savunuldugunda, ilk gundeme gelen konular ibadetler olmaktadir. Tabiki en birinci sirada da Namaz   vardir. Dar kafali bir yapiya sahip klasik Islam toplumuna bu konuyu anlatmanin ne kadar imkansiz oldugunu cogunuz bilirsiniz.  Kuran yonelisimizin acemi gunlerinde yasadigimiz aci tecrubeler sonucu vardigimiz anlayis, Kuran'in ana mesajindan dikkatleri uzaklastiran bu konularin gundeme gelmelerini geciktirici bir yontemle insanlara ulasmak oldu. Samimi olarak itiraf edecek olursam bu tarz anlatimi henuz  gercek manada basarabilmis degilim, belki bu sahsimin bir eksikligidir.

Benim sekli ibadetlere dair gorusum, bunlarin ilahi kaynakli olmayip insan icadi oldugu yonundedir. Kuran oncesindeki vahiylerde  ve Kuran vahyinde ,   inancin ozune uygunluk sartiyla insanlar yapageldikleri tapinislarinda serbest birakilmislardir.  Tapinislarin sirkten arindirilmis bir bicimde gerceklesmesi mecburiyetinin yanisira, bu uygulamalarin  anlamli olmalari ve fayda getirmeleri  geregi yonunde de mesajlar verilmistir. Tapinisin seklinin ehemmiyetsizligi bilinci olusturulmaya calisilmistir.

Resul Muhammed'in uygulamalarinda sekilperest olmayisinin sonucu olarak, ayni tapinisin farkli versiyonlari olustugunu gormekteyiz. Muhammed'in bu esnekligi daha sonraki siyasi kaos donemlerinde tutucu cevrelerin  istismarina ugramistir. Farkli ekoller  bu uygulamalarin  degisiklik arzetmesine   akil erdiremeyip, bir tek seklin dogruluguna karar verip ona gore secim yapmistir.

Muhammed ahlakina uygun olarak devam edebilmis bir Islami uygulama soz konusu olsaydi, kendisini daimi olarak duzenleyerek her caga isik tutabilecekti. Yani   Muhammed'in gununun sartlarini yorumlamak sureti ile, Kuran'in degisen ortamlara mesajini  tekrarlamasina zemin hazirlayacakti.

Kuran'a yonelisin  ardindan gordugumuz reaksiyonlar cogumuzu,  mutedil davranmaktan uzaklastirmistir  . Ustumuze ayni tekerlemelerle gelmekten bikmayan kimselerin "Kuran yeterse namazi vesaireyi Kuran'dan detaylariyla bize gosterin"   tarzi baskilari sonucu onlari tatmin edememenin yorgunlugundan " olmayan seyi nasil gostereyim" kolayciligina  basvurulmustur.  Boylelikle klasik Islam anlayisi Kuran mesajini anlamaktan kendisini perdeleyen bir Kuran cemaati dogmasini basarmis olmaktadir. Cunku Kuran'daki mevcut  kesin hakikatleri,yok saymak  icin olusan yorum tarzi   ,asamali olarak  Kuran'in butun konularina  yansitilmak zorunda kalinacaktir. Boylelikle Teorilerin ispat edilmesi icin   ilmi yontemler terkedilecek ve dogmatic   bir kult  anlayisi olusacaktir.

 Klasik Islamin (Kuran'dan uzaklasmis sekli)   ekmegine yag surecek,uc davranislardan uzak durup ,  Kuran mesajini Muhammed netliginde gunumuze tasimanin Kuran'i  usullerini kesfetmemiz gerekmektedir. Bir cok konularda aydinlandigima inanmamla birlikte  iste budur diyebilecegim dort basi mamur bir pakete sahip degilim, hic bir kimseninde sahip oldugunu sanmiyorum.Ancak  kollektif   gayretler sarfederek  buyuk mesafeler katetmemiz mumkun olacaktir diye dusunuyorum.

Baslik konu oruca geri donecek olursak, orucun gunumuz sartlarinda Islamin ana ilkelerinin bir kismina ters dustugunu soylememiz mumkundur. Insan sagligina zararli oldugu kesin olan bu uygulamayi, guya bilimsel olarak savunanlar inanc baskisi altinda yapmaktadirlar. Hic bir bilim adami bu kadar zaman susuz ve gidasiz kalmanin faydasini savunamaz. Gunumuz biliminin  kisa araliklarla beslenmenin insan sagligina en uygun oldugunu soyledigini bilmeyen yoktur.  Hastaligi oruc tutmamaya  mazaret olarak  gosteren Kuran'in ,hastaliklara yol acan bu  uygulamayi ebedi olarak mecbur kilmasi soz konusu olamaz. Saglikli yasamak icin, kisa araliklarla beslenmeye muhtac olarak yaratilmis bir bunyeye sahip oldugumuzu bilimsel olarak kesfeden muslumanin Islami sorumlulugu ulastigi bilgiye gore sekillenmelidir diye dusunuyorum.

Allah'a emanet olun.

Kadir

Yukarı dön Göster muhliskul's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muhliskul
 
Muhsin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 subat 2007
Gönderilenler: 401
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Muhsin

ORUCUN FARZ KILINMASI (ALINTI)



Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler! Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi, ihsânı, ikrâmı, her türlü lütfu dünyada, âhirette sizlerin olsun, üzerinize olsun... Allah, sevdiklerinizle beraber iki cihanda cümlenizi aziz ve bahtiyar eylesin... Kur'an-ı Kerim'in yolunda dâim eylesin... Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesine sımsıkı sarılıp, Efendimiz'in sevgisini, rızasını kazanmanızı nasib eylesin...

Bakara Sûresi'nin âyetlerini anlata anlata, nihayet 183. oruç âyetine ulaşmış olduk. Bu sohbetimde 183 ve 184. âyetleri izah edeceğim. Daha sonraki ayet de yine oruçla ilgili ama, onu bir dahaki haftaya bırakacağım.

Önce ayet-i kerimelerin metnini okuyalım! Bismillâhir-rahmânir-rahim:



Yâ eyyühellezîne âmenû kütibe aleykümüs-sıyâmu kemâ kütibe alellezîne min kabliküm lealleküm tettekùn.) (Bakara: 183)



Eyyâmen ma'dûdât, femen kâne minküm marîdan ev alâ seferin fe'iddetün min eyyâmin uhar, ve alellezine yutîkùnehû fidyetün taàmu miskîn, femen tetavvaa hayran fehüve hayrun lehû ve en tesùmû hayrun leküm in küntüm ta'lemûn.) (Bakara: 184) Sadakallàhul-azîm.


a. Orucun Farz Oluşu


Allah-u Teàlâ Hazretleri buyuruyor ki biz mü'min kullarına:

(Yâ eyyühellezîne âmenû) "Ey iman eden kullar, ey iman edenler! (Kütibe aleyküm) Sizlerin üzerinize yazıldı." Bu ne demek?.. "Sizlerin boynuna, omuzuna bir mükellefiyet olarak yüklenildi. Sizlerin yapması gerekli bir ibadet oldu, kaydedildi, tayin edildi. Sizlere farz kılındı." mânâsına.

Nedir farz kılınan?.. (Es-sıyâmu) "Oruç sizlerin üzerine de yazıldı, farz kılındı." Sıyâm ve savm; Arapça'da insanın kendisini tutması mânâsına gelen bir kelime. Tutmak, alıkoymak mânâsına. Tabii buradaki mânâsı; ibadet maksadıyla belirli zamanda, yâni fecr-i sàdıkın tulûundan, güneşin batışına kadar; sabahın vaktinin girdiği imsak zamanından, imsak dakikalarından, güneşin battığı akşam vaktine kadar yemekten, içmekten ve ailevî, cinsî ilişkiden insanın kendisini tutması mânâsına geliyor. Zâten, imsak da yemekten, içmekten insanın kendisini tutması mânâsına bir kelime.


Biz Türkçe'de savm kelimesini biliyoruz, ama sıyâm kelimesi daha nadir kullanılıyor. Savm-ı Aşûre diye biliyoruz. Daha ziyade Farsça'dan geçme oruç kelimesini kullanıyoruz.

Oruç kelimesi, Farsça bir kelimenin Türkçeleşmiş halidir. Farsça'daki aslı rûze'dir. Farsça'da rûz, gün demek. Rûze; bir günde tutulan oruç, yâni aç durma ibadeti mânâsına. Türkçede "r" ile başlayan Türkçe kelime yoktur. "R" ile başlayan kelimeleri, Türkler komşu milletlerden çeşitli sebeplerle almışlardır. Tabii her millet lisânına kelime alır. Kelimeler hudutlardan başka milletlere geçer. Biz de bu gün bir çok Latince, Yunanca, İngilizce, Almanca, Fransızca kelime kullanıyoruz. Meselâ istasyon kelimesi, meselâ iskele kelimesi o dillerden geçme. Eskiden de Arapça'dan, Farsça'dan kelimeler geçmiş.

Rûze kelimesi Türkçe'ye geçmiş ama, Türkçe'de r harfini kelimenin başında kullanma yok. Dilin âdetinde, dilin yapısında, alışkanlığında bu yok. L harfiyle, R harfiyle başlayan bir kelime yok. Böyle bir kelime Türkçe'ye girerse, tabiî konuşmada bu kelimenin başına bir harf ekliyerek r harfini telaffuz ediyor Türk zevki. Meselâ limon demez, ilimon der; Receb demez, İreceb der. Daha uzuyor ama, bir harf ekleyince telaffuzu kolay oluyor. Ramazan demez, Iramazan der, köylümüz konuşurken. Yâni bu işleri bilmeden, tabiî olarak konuşurken böyle yapar. Meselâ j harfi olmadığından Türkçe'de, jandarma yazılsa bile, candarma der. Bunun gibi.

Bu rûze kelimesini de urûze olarak, başına u ekleyerek almış. Sonra o urûze de, oruç haline gelmiş. Oruç; yâni bir günde yemekten, içmekten uzak durarak yapılan mâlûm ibadet mânâsına.

Biz oruç kelimesini kullanıyoruz. Kökeni Farsça, rûze kelimesi. Arapça'sı siyam ve savm. Siyam, savm, oruç sizin boynunuza farz kılındı ey iman edenler!..


b. Orucun Eski Ümmetlere de Emredilmesi


Demek ki Peygamber Efendimiz'e bağlı ümmet-i Muhammed, bizler bu ayetle beraber oruç tutmak vazifesine, şerefine mazhar olmuş oluyoruz. Bu oruç tutmak, bir ibadet olarak bize emredilmiş oluyor.

(Kemâ kütibe alellezîne min kabliküm) "Sizden öncekilere; o kimseler ki sizden önce idiler, onların üzerine yazıldığı gibi, sizin üzerinize de yazıldı."

Demek ki bizden önceki milletlere, ümmetlere, İslâm'dan önceki, Peygamber Efendimiz'den, ümmet-i Muhammed'den önceki ümmetlere de oruç ibadeti yazılmış. Allah-u Teàlâ Hazretleri oruç ibadetini onlara da emretmiş, onlar da tutmuşlar.


Bizden öncekiler kimler?.. Tefsir kitaplarında, Adem AS'dan beri insanların oruç tuttuğu bildiriliyor. Bazı tefsir kitaplarında da, Nuh AS'dan itibaren oruç tutulduğuna dair kayıtlar var. Tabii bunların doğruluğunu, sıhhatinin ne kadar kuvvetli olduğunu Allah-u Teàlâ Hazretleri bilir. Ama buradan biliyoruz ki, bizden önceki milletler de bu oruç ibadetini emir olarak almışlar, tutmaları gerekmiş.

Mûsâ AS'ın kavmi, Aşûre orucu tutarlarmış. Tabii Aşûre orucunu ne maksatla tutuyorlar?.. Firavun'un gözlerinin önünde helâk olduğunu görüp, Firavun'dan kurtuldukları gün oluyor Aşûre günü. Ondan tutmuşlar. Ama ondan önce de oruç ibadeti varmış. Hristiyanlarda da oruç ibadeti varmış.

Ve bize de onlara yazıldığı gibi yazılmış. Onlara yazıldığı gibi... Bu benzetme ne yönden? Acaba oruçlarımız aynı zamanda mıydı, aynı miktarda mıydı, aynı sıfatta, aynı şekilde miydi?.. Bazı rivayetlerde geçiyor ki, Allah-u Teàlâ Hazretleri, daha önceki ümmetlere de farz kılmış. Nitekim Abdullah ibn-i Ömer RA'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber SAS buyurmuşlar ki:



Siyâmu ramadàn ketebehullàhu alel-ümemi kableküm) "Ramazan orucunu Allah-u Teàlâ Hazretleri sizden önceki ümmetlere yazdı." diye bir uzun hadis-i şerif. Kısa bir cümlesi bu. Böyle bir rivayetten bahsediliyor.

Bu Ramazan orucu hristiyanlara da yazılmış, farz kılınmış. Fakat bu Ramazan döndüğü için, zamanla oruç tutulan mevsimler değişir. Çünkü ay hesabıyla olan sene 354 gündür. Güneş yılı olan 365 günden, onbir gün eksik. Bu her yıl onbir gün eksik ola ola, biraz daha çabuk başlıyor. Ocak, şubat, mart, nisan... gidişine göre ters istikamete doğru gelir. Meselâ, şimdi Ramazan kışlarda tutuluyor, gerileyecek son bahara doğru. Ondan sonra 15 - 20 yıl geçince tam yazın çatır çatır sıcaklarında oruç tutulacak. Çünkü her yıl onbir gün daha erken başlayacak ay takvimi. Böylece 33 yılda, bir sene farkedecek, mevsimleri değişecek.

Orucun tutulduğu mevsimler değiştiği için, onların alimleri oturmuşlar, "Mevsimin çok sıcak olmadığı, orucun zor tutulmadığı, çok soğuk olmadığı, üşünülmeyen, terlenmeyen bir zamana nakledelim!" diye ilkbahara nakletmişler. Bu değiştirmeden dolayı da, keffaret olsun diye Ramazan orucunu kırk güne çıkartmışlar.


Sonra, hükümdarlarından bir tanesi rahatsızlanmış, ağzı yara olmuş. Orucu tutamayınca demiş ki:

"--Bu orucu ben tutamıyorum, ama iyileştikten sonra bir hafta fazlasıyla tutacağım!" demiş.

Böylece 47 gün olmuş. Ondan sonra bir başka hükümdar gelince demiş:

"--Bu yedi gün ne oluyor? Bunu ona tamamlayalım!" demiş.

Üç gün daha ilavesiyle 50 gün olmuş, hamsîn diyorlar. Sonra bu oruç tutmayı da, perhize çevirmişler. Bilmem yumurta yemeyecekler, hamur yemeyecekler vs. haline getirmişler, yâni değiştirmişler.

Eski ümmetlere de böyle emredilmiş olan bir ibadet. Zaman bakımından aynıymış, miktar bakımından aynıymış demek oluyor bu rivayetlere göre. Ama onlar değiştirmişler.


Onun için, bu Ramazan hilali göründü mü, görünmedi mi diye ilk gün tereddüt ediliyor, konuşuluyor.

"--E canım görünse de, görünmese de ihtiyaten bu tereddütlü günde oruç tutsak olmaz mı?.."

Olmaz! Yasaklamış Peygamber Efendimiz. Yevm-i şek orucu; "Ramazansa Ramazana sayılsın, değilse ihtiyaten bir oruç tutmuş oluruz." gibi bir şey olmaz! Çünkü eski ümmetler ibadetlere böyle ekleyerek, ibadetlerin vasıflarını değiştirdiler, bozdular. Böyle bir şey yapılmasın diye, âlimlerimiz kesin hadis-i şerifler rivayet ederek bu hususu beyan etmişler. Yâni emredileni aynen yapmak, herhangi bir sebeple değiştirmemek ve güzel bir şekilde edâ etmeye çalışmak lâzım!


(Lealleküm tettekùn.) "Tâ ki, ola ki sizler sakınırsınız; yâni kendinizi vikàye edersiniz, korursunuz, müttekîlerden olursunuz, korunabilirsiniz." Bu ne demek?.. Oruç tutarsanız, nefsinize hakim olursunuz, iradeniz kuvvetlenir. Böylece günaha düşme tehlikelerinden kendinizi korursunuz, sakınırsınız, Allah'ın en sevdiği müttakî kul derecesine çıkarsınız.

Allah-u Teàlâ Hazretleri böyle nefsinin şehevâtına, hevesâtına hakim olan, kendisini tutan; aklına göre, mantığına, vicdanına göre hareket eden kullarını sevdiğinden, onu sağlar. Böyle yaparsanız, inşâallah siz de o duruma gelirsiniz.


Oruç insanın nefsini zayıflatır, nefsânî arzularını zayıflatır. Böylece kötülüklere meyli azalır. Nefis kuvvetlendikce, insanı çekip sürükler. Ama zayıfladığı zaman da mecâli olmadığından yapmaz. Böylece onun en çok sevdiği, istediği yemek, içmek gibi arzuları ona vermemek suretiyle; yanlış şeyler istediği zaman, yapılmaması, istenmemesi gereken şeyler istediği zaman tutma melekesini de insan elde etmiş olur, kazanmış olur.

Yâni bu bir idmandır. İnsan bu idmanı yapa yapa, yapılmaması gereken bir işle karşılaştığı zaman, düşünür; "Bu yapılmamalı, bu günah, bu yanlış bu zararlı..." diye nefsine hakim olur.

Başkası hâkim olamıyor. "Kendime hâkim olamadım hâkim bey, suçu işleyiverdim... Kendime hâkim olamadım, kızdım, öldürdüm." Hep suçlar böyle hâkim olamamaktan oluyor.


"Oruç tutmak size farz kılındı; tâ ki böyle sakınıp korunabilen, günahlardan uzak durabilen takvâ ehli insanlar olabilesiniz." diye birinci ayet-i kerimede böyle bildiriliyor. Yâni oruç, takvâya götüren bir çare olmuş oluyor.

Oruç farz kılındı. Oruç tarih olarak ne zaman farz kılındı?.. Medine-i Münevvere'de farz kılındı. Hicretten birbuçuk sene kadar sonra, Şa'ban ayında farz kılındı.

Peygamber SAS Efendimiz Mekke'de oruç tutmaz mıydı?.. Rivayetlere göre, Hazret-i Aişe-i Sıddîka Vâlidemiz'in bildirdiğine göre, Mekke'de Kureyş, Aşûre orucunu tutarlardı. Peygamber SAS Efendimiz de tutardı. Medine-i Münevvere'ye gelindiği zaman da, daha oruç ayetleri --bu okuduğumuz ayetler-- inmeden önce, eyyâm-ı biyz oruçları denilen, Arabî ayların onüç, ondört ve onbeşinde oruç tutardı.


Arabî aylar, yâni Muharrem, Sefer, Rebiül-evvel, Rebîül-âhir, Cumâdel-ûlâ, Cumâdel-âhire, Receb, Şa'ban, Ramazan, Şevval, Zilkàde, Zilhicce... Bunlar kamerî aylardır. Ayın hilal olarak ilk doğuşundan, kayboluşuna kadar geçen süre bir aydır. Tekrar yeni hilâl doğunca, yeni ay başlamış oluyor. Bir yeni hilalden, ikinci yeni hilale kadar geçen zamana bir ay deniyor.

Bu ayın süresi yirmidokuzbuçuk gündür. Küsüratlı olduğundan, bazen bu küsürat yaşanılan aya eklenir, ay bir gün uzar. Onun için bazen yirmidokuz olur, bazen otuz olur. Ama başlangıç için esas, hilalin görünmesidir. İnşallah önümüzdeki hafta ayet-i kerimeyi okuyunca hilalin görünmesiyle ilgili hususları da konuşacağız.

Bu ayın ondördü dolunay zamanıdır. Onbeşi dolunayın biraz eksildiği zamandır. Onüçü de birazcık bu tarafından eksik olduğu zamandır. Ondördünde tamamlanır. Gece içinde de yavaş yavaş büyümeye ve değişmeye devam eder. Fakat biz o değişmeyi gözümüzle farkedemeyiz. Belki fotoğraf makinesiyle tesbit edilse, resimler ince ölçeklerle incelense; bir gece içindeki değişiklik, gecenin evveliyle sonrası arasındaki iki resimden anlaşılabilir.


İşte bu onüç, ondört ve onbeşinci geceleri mehtaplı geceler. Yâni mehtabın en büyük olduğu, ayın en yuvarlak olduğu zamanlar. Ondördü en yuvarlak, onüçü biraz az, onbeşi biraz az... Bunların gündüzlerine eyyam-ı biyz deniliyor. Biyz kelimesi ebyaz kelimesinin, veya beyzâ kelimesinin çoğuludur. Ebyaz beyaz demek, erkek varlıklar için kullanılan sıfat Arapça'da. Beyzâ da yine beyaz demek ama, dişi, müennes olan kelimeler için kullanılan sıfat.

Arapça'da kelimelerin erkek ve dişi olması durumu vardır. Türkçe'de olmayan bir şey. Türçe'de yok ama Almanca'da var. Meselâ dişi sayılan kelimelerin başına di harf-i tarifi geliyor. Erkek olanların başına der geliyor. Dişilik, erkeklik bahis konusu edilmeyen, nötr kelimelerde de das geliyor. Fransızca'da da la ve le var. Bazı dillerde bu var.

Beyzâ beyaz demek ama, müennes kelime. Ebyaz da beyaz demek ama, müzekker kelime. Bu ikisinin çoğulu biyz olur. Eyyâm-ı biyz; beyaz günler... Beyazlığın mânâsı ne?.. Gecelerinin mehtaplı olması. El-leyletül-beydàu; ak gece, yâni pırıl pırıl mehtabın olduğu gece.


Eyyâm-ı biyzde, gecelerin mehtaplı olduğu zamanda kalkacak, sahurunu yiyecek; ondan sonra oruca niyetlenecek, ertesi gün oruç tutacak. Bugünlerde oruç tutulurdu Ramazan orucu gelinceye kadar. Sonra Ramazan orucu gelince, Ramazan orucu farz oldu. Ötekileri isterse tutar; çünkü tutmak yasak diye bir şey yok, tutarsa sevap kazanır. Zâten bugün okuyacağımız ayet-i kerimelerde de geçiyor:

(Femen tetavvaa hayran fehüve hayrun lehû) "Sevap kazanmak maksadıyla insan bir şey yaparsa, Allah-u Teàlâ Hazretleri o gayretinden dolayı onu mükâfatlandırır." Fazla yapılan şeylerin, yapılması yasaklanmamış, ifrat olmayan iyi şeyleri fazla yapanlar, az yapanlara göre daha çok sevap alır.

Ramazan orucu esas alındı. Eyyâm-ı biyz, yine tavsiye ediyoruz. Büyüklerimiz, şeyhlerimiz, mürşidlerimiz tavsiye ediyorlar. Peygamber Efendimiz o oruçları hiç bırakmamış.

Hatta, hadis kitaplarını okuyorsanız karşılaşmışsınızdır, her hafta pazartesi-perşembe oruç tutmayı da, Ramazanın dışındaki zamanlarda Peygamber Efendimiz tavsiye etmiş. Hatta benim vaazlarımda, bir kardeşiniz olarak size zaman zaman hatırlattım: Meselâ, Kurban bayramının arefesi orucu çok sevap... Meselâ Şevvalin altı gün oruçları var... Meselâ Zilhicce ayının ilk on gününde oruç tutmak çok sevap... Mesela Receb ayında oruç tutmak çok sevap...



c. Orucun Sayılı Günlerde Farz Olması




Bu oruç size farz kılındı. (Eyyâmen ma'dûdât) "Ama bütün sene değil, sayılı günlerde. Farz kılındı ama belli günlerde, her zaman değil."

Burada tabii iki tane husus var dikkat etmemiz gereken:

Bir; bu oruç bizden önceki ümmetlere de farz kılınmış önemli bir ibadet. İhmâl edilmemesi gereken bir ibadet. Çünkü insanın nefsinin terbiyesi böyle olur. Oruç, nefis terbiyesinde çok önemli bir ibadettir. Onun için, herkesin nefsini terbiye etmesi gerekli olduğundan, bütün ümmetlere farz kılınmış.



(Kad efleha men zekkâhâ. Ve kad hàbe men dessâhâ.) "Nefsini terbiye eden kurtulacak; terbiye edemeyen, hevâ-yı nefsine uyan helâk olacak, cezâ çekecek, mahvolacak, perişan olacak ahirette... O nefsinin hevâ ve hevesâtına uymasından, haramlara, günahlara bulaşmasından, ne cezâlara uğrayacak."

Bu önemli olduğundan, bütün ümmetlere oruç yazılmış. Demek ki olağan bir şey, bize de emrediliyor. Bu bir önemli husus.

Bir de, (eyyâmen ma'dûdât) yâni belirli günlerde... Bu da önemli bir şey! Yâni "Bu oruc niye böyle oluyor, yapamıyoruz, zor geliyor. Niye açlık bize emrediliyor?" denmesin diye, iki nokta beyan edilmiş: Eski ümmetlere de vazifeydi bu, size de vazife... Binâen aleyh, yapacaksınız. Sonra her zaman değil, her gün değil; (eyyâmen ma'dûdât) belirli günlerde...

Şimdi bu (eyyâmen ma'dûdât) Ramazan ayıdır. O da işte yirmidokuz veya otuz gündür ve bellidir. Şabandan sonra gelen, Şevvalden önce gelen şu ayda tutulacak diye sayılı günlerdedir.

"Bu (eyyâmen ma'dûdât), Ramazan orucu farz kılınmadan önceki eyyâm-ı biyz ve Aşûre gibi oruçlardır." diye de söyleyen tefsir alimleri olmuş ama, umûmiyetle "Ramazan orucu, yirmidokuz veya otuz gün olan oruç kasdediliyor." demişler.


(Femen kâne minküm marîdan ev alâ seferin feiddetün min eyyâmin uhar) Burada da üçüncü bir kolaylık ve rahatlık var. Orucu hoş karşılamak ve hoş kabul etmek için üç şey peşpeşe gelmiş oldu. Evvelkilere de farz kılınmış; binâen aleyh, elle gelen düğün bayram. Bütün insanların vazifesi demek ki... Ondan sonra eyyâm-ı ma'dûdât, belli günlerde, iki...

Üçüncüsü de: (Femen kâne minküm marîdan) "Eğer sizden hasta olan varsa, o kimse ki sizden hasta oldu o günde; (ev alâ seferin) veya seyahat üzere oldu, sefer üzere oldu..." Yâni bunu Türkçe güzelce söyleyecek olursak, bizim dil zevkimize göre: "Sizden hasta olan veyahut seyahatte olan kimse için, (feiddetün min eyyâmin uhar) başka diğer günlerde, yâni Ramazanın dışındaki bir zamanda, bu sayıları tamamlamak vazifesi vardır. Ma'dûdâttır, sayılı günlerdir, belirli günlerdir, eksik de olmaz."

--Ramazan orucunu yirmi gün tutsam olmaz mı?..

Olmaz. Tam, tamamı tutulacak, "On gün tutsam, beş gün tutsam..." pazarlığı yok! Ama seyahatte ise, veya hasta ise; o zaman o tutamadığı günler kadar bir zamanı, sonra sayarak ödeyecek.


(Ve alellezîne yutîkùnehû) "Ve o kimseler üzerine ki ona tàkat getirirler, itàka ederler; (fidyetün taàmü miskîn) onlara bir miskinin yedirilmesi fidyesi vazife olarak vardır."

Ne demek bu?.. Bunun üzerinde çeşitli sözler, ifadeler, açıklamalar yapılmış. Oruç tutmaya tàkati yetmeyenler, güç yetiremeyenler, imkân bulamayanlar için, fidye olarak bir fakirin yedirilmesi, doyurulması vardır.

Şimdi bu yutîkùnehû, kelimesinde bir yutìkùn fiili var, etàka-yutîku-itàkaten; bu kelime üzerinde açıklama yapmam lâzım! Bir de hû zamiri var; bu hû zamiri üzerinde açıklama yapmam lâzım! Burda (fidyetün taàmü miskîn) var, bir de fidye üzerinde açıklama yapmam lâzım!..

Bu (yutîkùnehû) "Ona kim tàkat getirirse..." Bu etàka-yutîku iki mânâya gelebilir. Bir; zor da olsa bu işe tàkat getirip yapabilmek mânâsına... Fakat o mânâ olsa, Arapça'da daha ziyade istitâat kelimesi kullanılır; öyle olsaydı yestatiùnehû, denilirdi diyor bazı müfessirler. Bir de; çok zor olduğundan dermânı kesilmek yapamamak mânâsına, yânî tàkat getirememek mânâsına gelme ihtimali var.


Elmalılı, Türkçe Elmalılı Hak Dini Kur'an Dili tefsirinde, uzun uzun yutîkùne'nin tàkat getirememek mânâsına geldiğini açıklamış. (Yutîkùnehû) "Ona tàkat getiremeyen..." Ona demekten maksad, oruca... Yâni "Hasta olduğu için oruca takat getiremeyenler, veyahut başka sebeplerden oruca takat getiremeyenler için (fidyetün) fidye vardır." Bu nedir?.. (Taàmü miskîn) "Bir fakirin doyurulması keffareti vardır."

Keffaret tabii atmış gün mânâsına da kullanılan bir tâbir olduğundan bunu ihtiyatlı kullanalım, ihtiyatlı anlayalım: "Fidye vermek vardır, orucun fidyesi vardır."

Bu (fidyetün taàmü miskîn) kıraatinden ayrı, (fidyetü taâmi miskîn) diye kıraatler de var. Miskin kelimesinin de, mesâkin diye kıraati var. Bizim Kur'an-ı Kerim'lerimizdeki, (fidyetün taàmü miskîn) tabiridir. Ama hepsi aşağı yukarı aynı mânâya varacaklar.

Bu orucu tutamayanlar sonuç itibariyle ne yapacaklar?.. Bir fakiri doyuracaklar, fidye verecekler. Bu hususta hadis-i şerifler var, onların açıklamalarını okuyalım:


Şimdi bir kere İbn-i Abbas RA'ın ve diğer alimlerin bir kısmının açıklamaları var, başka rivayetler var. Muaz RA diyor ki:

"--İşin başında isteyen orucu tutardı; isteyen de tutmazdı, onun yerine fakiri doyururdu. Yâni kişinin önünde iki seçenek vardı, iki imkân vardı. İsterse orucu kendisi tutardı; isterse orucu tutmaz, bir fakiri doyururdu. İlk oruçla ilgili emir geldiği zaman, böyle bir uygulama vardı."

İmam Buhàrî de Selemetübnül-Ekvâ'dan rivayet etmiş ki: "Bu ayet inince isteyen, yâni (alellezîne yütîkùnehû) oruca tàkat getiremeyenler..." Burdaki hû zamiri oruca gider, fidyeye gitmez. Çünkü fidyeye gitseydi hâ diye müennes zamiri gelecekti." diye Elmalılı uzun uzun açıklamalarda bulunmuş.

Oruca güç yetiremeyenler, gücü tàkati olmayanlar fakire yemek verir. Veyahut da yine yütìkùne'nin iki mânâsından birisine göre gücü yeten, elinde imkânı olan, oruç yerine fakire yemek yedirir. Yâni zenginin zenginliğinden fakirin karnının doymasını sağlamak gibi olmuş oluyor.

Böylece, sonradan bu muhayyerlik, yâni "İstersen orucu kendin tut; istersen tutma, bir miskinin karnını doyur!" tarzındaki muhayyerlik kaldırılmıştır. Bundan sonraki 185. ayet-i kerime inince, herkese orucu bizzat tutması gerekli olmuştur, diye açıklama yapanlar var.


Bazıları da diyorlar ki: "Hayır! Burada bir nesih bahis konusu değildir." Meselâ İbn-i Abbas RA diyor ki: (Leyset mensûhaten) "Bu hüküm kaldırılmış, mensuh bir hüküm değildir. Daha sonraki ayetle değiştirilmiş bir hüküm değildir. Burada bahis konusu olan (eş-şeyhül-kebîr), yâni ihtiyar kimsedir."

Arapçada şeyh, ihtiyar mânâsına; bizdeki gibi tarikat şeyhi mânâsına denmiyor. "İhtiyar adam, tàkat getiremiyor, o zaman ne yapacak?.. Eskiden tàkat getirirdi, gençliğinde tutardı ama yaşlandı; o zaman ne yapacak?.. Yine bir fakire yemek yedirecek. O da oruç tutamamasının karşılığı olarak, aynı sevabı almasını sağlayacak. O mânâyadır." diye İbn-i Abbas böyle tefsir eylemiş.

Buna göre, meselâ ihtiyar kadın, ihtiyar zât. Bu ikisi oruç tutamıyorlar. Yemekleri yerler, onun yerine fakirlere yemek yedirirler.


Başka kimler olabilir böyle oruç tutamayan kimseler?.. Meselâ hanım, kadıncağız bebek bekliyor. Eğer yemek yemezse, bebeğini besleyemeyecek. Yâni daha doğmamış, bebek karnında, hamile... O zaman oruç tutarsa, bebeği veya kendisi zarar görecek. Çünkü bebek beklemekten dolayı, hamileliğin çeşitli sıkıntıları, zorlukları var. Vücuttaki bir takım faaliyetlerde, doktorların, tabiplerin bildiği, söylediği bir takım sıkıntılar oluşuyor. Zar zor oturuyor, kalkıyor, yaşıyor. Çeşitli sıkıntılar çekiyor.

Onun için annelerin hakları ödenemez. Aylarca o sıkıntıları çekiyor o bebeğe kavuşacağım diye, ondan sora bağrına basıyor... Bu hamile hanımlar da, bu tutamayanların içine girerler.

Yine emzikli anneler olabilir. Çocuğu doğmuş, çocuğu besliyor. Oruç tutarsa çocuk aç kalacak, süt olmayacak, çocuğunu besleyemeyecek. İşte onlar içindir.


Tabii oruç tutamayanlar, bu durumda olanlar fidye verirler. Ama, (Femen tetavvaa) "Kim sevap kazanmak için daha büyük bir gayret gösterirse, (fehüve hayrun lehû) o onun için daha hayırlıdır."

Daha büyük gayret göstermek ne şekilde olabilir? Ya bir fakiri beslemez de, birkaç fakiri birden besler. Enes RA yüz yaşına gelmiş, oruç tutamıyor tabii kendisi. Kazanlarla yemek pişirtirmiş, yüz fakir çağırır, onları doyururmuş. Bu tabii tatavvudur, sevap kazanmak maksadıyla bir gayrettir.

Ya da bir fakirin ölçeğini söylemişlerdir, iki kilo, üç kilo buğday veya beldenin mahsûlü neyse, arpa veyahut hurma, veyahut ona benzer şey... Onların miktarları fıkıh kitaplarında yazılmıştır, o kadar verir.

E o kadar vermiyor da, kendi cömertliğinden, iyilikseverliğinden daha fazla veriyor... Bu da tatavvunun bir şekli olabilir. Yâni bir miskine verceği asgarî miktarı vermiyor da, bol bol veriyor. Bu da öyle olabilir.


Veyahut da tatavvu'dan maksad ne olur?.. Elinde böyle imkân var, isterse oruç tutmaz, fukaraya yedirir ama, öyle yapmıyor; hem oruç tutuyor, hem fukaraya yediriyor. İki taraftan da sevap kazanıyor.

Böyle sevaba çok düşkün insanlar da, her zaman her devirde görülüyor. Bizim kardeşlerimizin arasında da, --Allah razı olsun-- böyle sevap için nice fedâkârlıklar yapan insanları hep gördük, gene de görüyoruz. Bu diyarda da görüyoruz, Allah razı olsun... Cami almak, daha başka hayırları yapmak hususunda nice gayretler gösteriyorlar. Keselerinin ağzını açıyorlar, sevapları kazanıyorlar. Allah sevdiği, razı olduğu kul eylesin...


(Femen tetavvaa hayran) "Kim hayır olarak böyle bir ilâve gayret gösterirse, bir iyilik yaparsa; (fehüve hayrun lehû) elbette mükâfatı daha çok olur, böyle davranışı onun için daha hayırlı olur, daha çok sevaplara nâil olur."

(Ve en tesùmû hayrun leküm) "Eğer gücünüz yetiyor da, yettiği halde, 'Ben oruç tutmayayım, fakiri doyurayım!' diyorsanız; (ve en tesùmû hayrun leküm in küntüm ta'lemûn) eğer iyice idrak edecek, orucun faziletini, maddî, manevî, sıhhî faydalarını iyice düşünecek olursanız, oruç tutmanız sizin için daha hayırılıdır."

Tabii burada da yukarıdaki kelimeleri anlayıştaki, tefsir edişlerdeki anlayışlara göre kim kasdediliyor diye de, anlayışlar yine burada çeşitli ihtimallere bölünüyor. Yâni "Hem oruç tutmaya kàdir ama, önünde seçenek olarak isterse oruç tutmaz da fakiri doyurur, ayet bu mânâya geliyor." diyenler, ayetin bu kısmına, "Bunlar fakir doyuracaklarına, orucu kendileri tutsalar daha hayırlıdır." diye mânâ veriyorlar.


Diğer şekilde anlayanlar: (Yâ eyyühellezîne âmenû!) "'Ey iman edenler!' hitâbına muhatab olanların hepsi, ey sizler, ey müslümanlar! Oruç tutmanız, evet meşakkatli bir ibadet, aç kalıyorsunuz, mahrumiyetlere katlanıyorsunuz, akşama doğru benziniz sararıp soluyor ama, bunun çok faydaları var. (Ve en tesùmû hayrun leküm) Sizin oruç tutmanız, sizin için tutmamaktan çok daha hayırlıdır. Bu ibadeti sevin, bu ibadetin kıymetini anlayın! Çünkü bunun bir sevabı var ahirette..." diye mânâ veriyorlar.

Çünkü Allah-u Teàlâ Hazretleri buyurmuş ki bir hadis-i kudsîde: "Oruç benimdir, onun mükâfatını ben vereceğim. Benim için yapılıyor, mükâfatını çok vereceğim." Sabredenlerin mükâfatı bigayri hisâb verildiği için, çok sevaba nâil olacaklar.

Mânevî sevap var, bir... Ondan sonra bedenî fayda var, sıhhî fayda var. Çünkü yemek iyidir, insan gıda alıyor, besleniyor ama, bazen de fazla yendiği zaman zararlı oluyor. O zaman da doktorlar perhiz koyuyorlar, yasak koyuyorlar: "Şunları şunları yemeyeceksin veyahut az yiyeceksin, şu miktardan fazla yemeyeceksin!.." diyorlar. Sıhhî faydası var.

Sonra ahlâkî faydası var, nefsi terbiye etmesi faydası var. Tasavvufî faydası var, ictimâì faydası var, zihnî faydası var. Zihni cilâlandırıyor, kalbi nurlandırıyor, duyguları hassaslaştırıyor... Neticeleri itibariyle, çok önemli bir ibadet! Çok önemli bir ibadet olduğundan da, bütün ümmetlere emredilmiş. "Onun için ey mü'minler, oruç tutmanız, sizlerin hepiniz için çok hayırlıdır!" mânâsınadır bu.


(Hayrun leküm in küntüm ta'lemûn) "Eğer biliyor iseniz, bilen kimseler iseniz; eğer bu orucun esrârını, faydalarını anlayabilen kimseler iseniz, bu sizin için daha hayırlıdır." mânâsına.

Bu ayet-i kerimeden sonra 185. ayet-i kerimede de, yine oruçla ilgili hususlar devam edecek. O ayet-i kerimeden sonra, başka konuya geçeceğiz. Ama o 185. ayet-i kerimenin açıklamasını, inşâallah önümüzdeki sohbetimizde yapalım!

Allah hepinizden razı olsun... Hepinizi takvâ ehli, ibadetlerin kıymetini, izzetini, faydalarını anlayan àrif müslümanlar eylesin... Rızasına uygun yaşayıp, huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak varmayı, Allah cümlenize nasib eylesin...

Hem dünyada aziz, bahtiyar olun, hem de ahirette Rabbimiz cennetiyle, cemâliyle cümlenizi, sevdiklerinizle beraber müşerref eylesin...

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtuhû, aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler!..
Yukarı dön Göster Muhsin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Muhsin
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Mehaba Muhliskul, ben Kuran'da salatın Kuran, Kuran'ı izlemek olduğunu, salatı ikame de Kuran'ı (kısaca) yaşamak ve yaşatmak olduğunu anlatmaya çalıştım. Salatın namaz olmadığını, salatı ikame de namazı kılmak olmadığını söylemeye çalıştım. Aslında sen de beni gayet iyi anladığın halde her nedense karşı durdun. 

Sn. Muhliskul, yazdıklarınızda çelişkilerden kaçamıyorsunuz. Aynı makalede zıdları bir arada sunduğunuzun farkında mısınız? Buyurun iki paragraf:  

 

  "Benim sekli ibadetlere dair gorusum, bunlarin ilahi kaynakli olmayip insan icadi oldugu yonundedir. Kuran oncesindeki vahiylerde  ve Kuran vahyinde ,   inancin ozune uygunluk sartiyla insanlar yapageldikleri tapinislarinda serbest birakilmislardir.  Tapinislarin sirkten arindirilmis bir bicimde gerceklesmesi mecburiyetinin yanisira, bu uygulamalarin  anlamli olmalari ve fayda getirmeleri  geregi yonunde de mesajlar verilmistir. Tapinisin seklinin ehemmiyetsizligi bilinci olusturulmaya calisilmistir."

  "Sekli icerige sahip ibadetlerden biri olan, oruc ibadeti, acik ve net bir sekilde Kuran'da mevcuttur.  Orucun uygulanmasina mani durumlar haric mutlak bir sekilde yapilmasi istenmektedir.2/183,185,187 Oruc'u muteakip olarak hacc, kurban vb sekli ibadetler listenin devaminda yer almaktadirlar."

Sn. Muhliskul, Bu rituelleri peygamberin yaptığına inandığınız halde, siz ısrarla bunları yapmadığınızı söylüyorsunuz. Peki bu, inancınızda çelişki içinde olduğunuzu kendi ağzınızla söylemiş olmuyor musunuz?

Acaba siz peygamber olsaydınız, Muhammed gibi davranıp halkın yada İslam'ın bu kılasik ibadetlerini mi yapardınız yoksa bugünki Kadir gibi davranıp yapmaz mıydınız?

Sonuç, "bu ritueller avam için gereklidir" mi diyorsunuz?

 

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
Muhsin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 subat 2007
Gönderilenler: 401
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Muhsin

Dr. Muammer ULUTÜRK

12.31.07

Bizden Öncekilerin Orucu

Yazı kategorisi: Tarih-i Edyan (Dinler Tarihi mevzuları) 8:43 pm yazan: basogretmen

2007-09-16 17:17:00 Evvelen, dua ediyoruz ki oruç ve Ramazan-ı Şerif, bütün Müslümanların hayırlarının tamam olmasını, niyazımızın Mevla’ya ulaşmasını temin etsin. Yeryüzünün emin beldelerinden, kaosun eksik olmadığı Müslüman coğrafyalara ramazan bereketi sel olup aksın. Tok karınlarımızla şikayeti yanımızdan eksik etmeyen bizlere Rabbimiz, günlük rutinimizin arasına digergamlığı katarak, görülmesi gerekeni göstersin. (amin)

Kadim tarihin türlü zamanlarında şekil, mahiyet ve amacı farklı olmakla birlikte oruç ya da oruca benzer birtakım ibadetlerin mevcut olduğu biliniyor. Asurluların, Keltlerin, Babilonyalıların, Aztek ve İnkalıların, meçhul kalmış totemik kavimlerin, Hinduların, Çinlilerin vb., kimi perhiz ve inziva ile iç içe geçmiş ibadetleri söz konusudur. Yaratıcıya yakınlık vasıtalarından biri olarak addedilmiş orucun, bütün din ve inançlarda görülüyor olması; insanlığa ötelerden mesaj ulaştıran nebilerin bildirmesi ve insanın acziyetini bilme, şükretme ve kul olmaya yaraşır isteğiyle birleştiğini gözler önüne seriyor.

Bakara suresinin 183. ayetini okuyarak, oruç ibadetinin sadece Müslümanlara farz kılınmadığını, ayette geçen “sizden öncekilere farz kılındığı gibi” cümlesinin, “Adem’den itibaren sizden öncekilere” tarzında açık bir anlamaya yol açtığını görüyoruz. Ayeti tamamlayan son cümlenin “korunmanız için” şeklinde izah edilişi ile, kadim din ve inançların muhatabı olan insanın hangi gerekçeyle oruca önem verdiği böylece ortaya çıkmış oluyor. Orucun şekil, amaç ve mahiyet değiştirmesi ile nebilerin bildirdiği oruca dair orijinal mesajın bizden önce tahrife uğratılmış olması arasında da yakın bir bağ kurabiliyoruz.

Bizden öncekilerin orucuna örnek teşkil edecek birkaç hususu, elimizde mevcut veriler doğrultusunda ve kısaca, aslında bunların Cenab-ı Hakk’ın bidayette bildirdiği emrin -inancımıza göre- nasıl bir değişime uğradığını da göz önüne alarak zikredelim:

Tibet Budistleri, 24 saat oruç tutar ve bu süre içinde tükrüklerini bile yutmazlar. İftarları ise süre sonunda içtikleri bir bardak çaydır.
Geleneğe bağlı Brahmanlar, mahalli ayların on bir ve on ikinci günlerinde 24 saat oruç tutar, hasta ve yaşlıların bile oruçtan kalmalarına iyi gözle bakmazlar. Zahit olanları 10-15 gün oruçlu kalırken, günlük gıdaları bir yudum su içmeyle sınırlı kalır.
Oruç konusunda en sıkı, en ağır eğilimleri bulunan Hindli Jainistler, kesintisiz 40 gün oruç tutarlar. Vejeteryan olan ve sarhoşluğa yol açan müskirattan uzak Dindar Jainistler açlıktan ölmeye büyük bir önem verirler. Jaina doktrininin ahlaki düalizminde oruç yoluyla intihar tavsiye edilmiştir. Jainizmin kurucusu Jaina böyle bir hal ile ölmüştür.
Taoistler, ölümü geciktirdiği ve sağlığı koruduğuna inanarak oruç tutarlar. Buna ilaveten büyük bayram günleri ile fitne ve fesadın ortalığı karıştırdığı zamanlarda da kendilerini musibetten korumak için oruca başvururlar.
Manihaizim’de yılın değişik zamanlarına serpiştirilmiş birçok oruç günlerine rastlanır. Seçkinler, 30 günü Bema adı verilen kutlamaları öncesine denk düşen yılın son ayında ardı ardına olmak üzere 100 gün oruç tutarlar.
Eski Mısır’da oruç, bazı yiyeceklerden uzak durmak, bununla nefis tezkiyesi yapmak şeklinde algılanmıştır.
Aztek-Tezcoco prenslerinden birinin adı, “oruç tutan Koyotl” anlamında Nezahualcoyotl’dur. Bu adam hayatı boyunca tek bir tanrıya ibadeti savunmuştur.
Sabiler, orucu yiyip içmeme olarak değil eli, dili, kalbi, kulağı ve diğer organları kötülükten korumak şeklinde görmüşlerdir.
Yahudilikte, tarihteki felaketi günlerin yıl dönümlerinde ve tövbe gününde (Kippur) oruç (tanit) tutulur. Oruç, erkek çocuklarının 12 yaşını bir ay geçmesiyle mecburi hale gelir.
Fıkhi hükümleri hükümleri az olan Hıristiyanlıkta oruç konusunu açıklamak kolay olmamakla birlikte, Hz. İsa’nın peygamberlikten önceki devrede 40 gün oruç tuttuğu, Paulus ve ilk Hıristiyanların oruç tuttukları kaynaklarda belirtilmektedir. Buna ilaveten, bazı Hıristiyanlar tanrısal kurbandan sonraya isabet eden bazı günleri oruca ayırırlar.

Görüldüğü gibi, orucun insanlık tarihine eş bir serüveni mevcuttur. Hangi biçim ve amaç doğrultusunda tutulursa tutulsun yaratıcıya yakınlık ve hayatı anlamlandırmak gibi hedefleri bulunmaktadır. Bilvesile, Ramazan bereketiniz hiç eksik olmasın.

Selam, oruclarda mi gercekden tahribe ugradi???ve Kuran ile düzeltildi ?

Yukarı dön Göster Muhsin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Muhsin
 
hira
Groupie
Groupie
Simge

Katılma Tarihi: 22 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 85
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hira

cümleten herkese hayırlı ramazanlar
Yukarı dön Göster hira's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hira
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Sevgili Haktansapmaz hocam,çok özür dilerim dikkatimden kaçmış,bilginize sunuyorum.Allah'a emanet olun.


"
Yanlışlık hali müstesna, bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Yanlışlıkla bir mümini öldürenin, özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması, ölenin ailesine de üzerinde anlaşmaya varılacak tatmin edici bir diyet vermesi gerekir. Vârislerin, diyeti bağışlaması hali müstesna. Eğer öldürülen, mümin olmakla birlikte size düşman bir topluluktan ise o zaman öldürenin, özgürlüğünden yoksun bir mümini özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Öldürülen, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir toplumdan ise o durumda, öldürülenin ailesine tatmin edici bir diyet verme yanında, hürriyetinden yoksun bir mümini hürriyetine kavuşturmak da gerekli olur. Bunlara imkân bulamayan, Allah'a tövbe olarak iki ay kesiksiz oruç tutar. Allah, gereğince bilendir, hikmeti sonsuzdur."Nisa 92

Burada sözü edilen orucun cinsellikle ilgisi yokmuş gibi görünse de aslında tam anlamıyla cinselliği ilgilendirmektedir.Kuran'ın muhteşem anlatım örgüsüne dikkatlerinizi çekerek olayı şu şekilde açıklayabiliriz:

Ölen kişi evlidir ve bir eşi vardır.Öldürme olayı geriye kalan eşi dul bırakarak onu "bekleme" dönemine itmiş ve cinsel hayatına da darbe indirmiştir.Bu yüzden öldürenin "oruç/cinsellik yasağı" cezasına çarptırılması çok adil bir sonuçtur.


Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

muhliskul 

Ayrica benim yazdigimida yanlis anlamissiniz. Kuran muhatablarinin bildigi bir uygulamayi  detayli tarife girmeksizin teklif ediyor, bilinen uygulamanin toplumda ikiyuzluluge sebeb verecek olan bazi kisimlarina dair duzenlemeler yapiyor. Uygulama kismi degisiklige ugratilmanin haricinde aynen devam ediyor.

Bizim anlamamiz gereken sudur. Allah Kuran'da yaptigi bazi teklifleri detaylica izah etmemistir.Bu uygulamalari kismi olarak degistirerek veya oldugu gibi birakarak  konu etmistir. Kuran'in teklif ettigi uygulamalarin Kuranda bahsedilmedigi kisimlarida mevcuttur. Tarafsiz olarak kuran'i arastiran herkimseye bariz bu hususlar sartlanmis olarak bakildiginda gozlenemezler.

Sn.M.Kul,

Kuran bazı teklifleri detaylıca izah etmemiştir fikri Yüce Allah'ın Rab olma sıfatına isyandır.Rab,bildiğiniz gibi herşeyi yerli yerinde ve yeterince verendemektir.Allah Kuran'da gerekli tüm detayı en ince ayrıntısına kadar vermiştir.Blog sitede Sn.Sultan'ın Ketebe'nin muazzam açılımıisimli çalışmasını okumanızı tavsiye ederim.Lütfen biraz daha sakin olun.Ben asla son sözü söylüyorum demiyorum.Sadece gördüğüm bazı fotoğrafları sizlerle paylaşıyorum. Gelin tek tek bu fotoğrafları konuşalım.Karalayarak,popülist davranarak bir şey elde edilsede bu hak olmaz,değil mi?

Selamlar..

Allah'a emanet 

[/QUOTE Yazdı:
Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
muvahhit
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 24 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muvahhit

selamlar Ulu yol,

öncelikle adımdan başlayayım,muvahhit,kuranda var yada yok diye asla bakmadım ancak benimsediğim bir isim,illede kurandan olacak diye bir düşüncemin olduğu kanısına nereden vardın?

devamla..

Öldürülen, sizinle aralarında antlaşma bulunan bir toplumdan ise o durumda, öldürülenin ailesine tatmin edici bir diyet verme yanında, hürriyetinden yoksun bir mümini hürriyetine kavuşturmak da gerekli olur. Bunlara imkân bulamayan, Allah'a tövbe olarak iki ay kesiksiz oruç tutar. Allah, gereğince bilendir, hikmeti sonsuzdur."Nisa 92


Ölen kişi evlidir ve bir eşi vardır.Öldürme olayı geriye kalan eşi dul bırakarak onu "bekleme" dönemine itmiş ve cinsel hayatına da darbe indirmiştir.Bu yüzden öldürenin "oruç/cinsellik yasağı" cezasına çarptırılması çok adil bir sonuçtur.

alıntılamış ve demişsin,
orucun yeme içme ve cinsel beraberlik kısmından neden salt cinselliği ayırıyorsun?
psikoloji  okudun mu?
bende okumadım fakat ne var ki,şahsım adına insanların psikolojilerini anlamada tahlil etmede iyiyimdir..breh breh bende ne anlarmışım yav..
bak kardeşim ikide bir lafı cinselliğe bağlıyorsun..kardeşim amacımız burada gadr beslemek ve ona göre davranmak değil..ne var ki,insan psikolojisinden pek anlamadığın yada işine gelmediği anlaşılmakta,maddi gücü yetersiz olan bir müminin kaza ile bir mümini öldürmesi sonucu o kişiye verilen 60 gün oruç tesellisi,dikkat et!teselli diyorum..60 gün oruç tesellisi o fiili işleyen kişinin kendi kendisine yazık etmemesi,toplum önünde geçen süre sonunda aklanmış olmasını sağlar,sen hata ile bir cana kıydın farz et ki bu bir hayvan olsun..ne hissedersin mutluluk mu?kardeşim bahçemde bir kova vardır ve içi sürekli su doludur,ve az biraz da bahçe dışında sayılır..ben gördüm ki,kedilerde kuşlarda köpekler o suyu içmekte..km lerce su bulamayan hayvan benim kapımda onu bulmakta..sebebi nedir sence..kardeşim,bir insanın hata ile ölümüne sebep olmuş birini tanırım,adam namaz kılmaz vs vs ancak ne zaman aklına gelse hep bir üzüntüye dalıverir..ölü yakınlarıysa zaten onu dışlamıştır..keza akrabası olsa bile..burada o adamın cinselliği düşünecek hali kalmışmıdır?..insan psikolojisini az çok tahlil edersen ne demek istediğimi anlayacaksın...devamla,
hata ile bir insanın ölümüne sebep olmuş olan insana bir bak bakalım,şu üzerinde yaşadığı dünya tüm genişliğine rağmen o kişiye ne kadar dar gelecektir,nereye gitse o ızdıraptan kurtulamayacaktır,ızdırapların en beteri toplum tarafından dışlanmak değildir,ızdırapların en beteri toplumun etkisiyle kişinin kendisini Allah tarafından terk edildiği zannına kaptırmasıdır,o zaten çekeceği cezayı vicnanen çekmekte,ama    Allah müminlere karşı merhametlidir ve bir müminin bu hata sebebiyle kendini heder etmesine razı olmamaktadır,o fiili işleyen mümin kulunu dışta bırakmamış dikkate almış rahmetini  ona sunmuştur ve demiştir ki,şu ve şunları yapacaksın,yok mu bir şeyin o halde 60 gün ardı ardına oruç tutacaksın,
dikkat ettin mı Ulu yol ceza nerede,cinsellik cezası nerede..fiili işleyen kişi o altmış gün boyunca ruhen ve vicdanen tedavi olmakta ve Allahın kendisine bir çıkış yolu göstermesinden dolayıda gözyaşlarına boğulmaktadır..anlayacağın o bir ceza değil..Allahın inananları kollaması rahmetini yaymasıdır..kaldı ki insanın kendisine dahi sövmesine razı değildir..istersen birde bu taraftan bak..selametle.




__________________
Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Yukarı dön Göster muvahhit's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muvahhit
 
hira
Groupie
Groupie
Simge

Katılma Tarihi: 22 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 85
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hira

slm muvahhit kardeş  nasılsınız sizle tanışmayı çok isterdim bilgilerinizden istifade ediyorum tşkler
Yukarı dön Göster hira's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hira
 

<< Önceki Sayfa 25 Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats