HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an'da Dinde Olanlar/Olmayanlar
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an'da Dinde Olanlar/Olmayanlar
Konu Konu: TÜRBAN VE ASUR YASALARI... Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
berguzar
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 20 ekim 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 262
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı berguzar

Sevgili Arkadaşlar,

Örtünme konusu burada en sık işlenen konulardan biridir. Bu konu ile ilgili bir makale asmak istiyorum buraya yorumsuz olarak. Umulurki faydalanırız.

Selamlar...

............................................................ ........

“Fahişe örtülü değil, başı açıktır”(Asur yasaları)

 

 


“Mü'min kadınlara da söyle; gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlar:


Görünmesi zaruri olanların dışında zinetlerini


açmasınlar ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar;


 zinetlerini, kocalarından veya babalarından yahut


 kayın babalarından yahut oğullarından yahut


 üvey oğullarından yahut kardeşlerinden yahut


kardeş oğullarından yahut kız kardeş oğullarından yahut


kendi kadınlarından yahut sahibi bulundukları cariyelerden


veya uyuntu (şehvetten yoksun) erkek hizmetçilerden veya


 henüz kadınların şehvet uyarıcı taraflarından


habersiz çocuklardan başkasına göstermesinler;


 gizledikleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. ”

(Kuran-Nur Suresi)


Şimdi sadece folklorik değer kabul edilen eski toplum giyim-kuşam biçimleri, tarihte bireyin, konumuz bakımından kadının, hangi toplum birim aidi ve sosyal konumunun ne olduğu sorularına doğrudan yanıt sunan belirlenim araçları olarak kullanılmıştır. Saç, sakal, bıyık biçimleri; boyun, kol ve ayak takıları; giysi renkleri ve giyiniş tarzları vb. eski toplumda bir bakıma günümüzün modern kimlik kartları anlamı taşımaktadır. Hızma, küpe, alındaki döğme, kolye, bilezik, alınlık, şapka, yaşmak, madeni takılar, el, tırnak, yanak, göz boya ve kınaları vb. sonraki bozulmuş halleriyle ‘süs ve ziynet’ araçları haline gelmeden önce, eski toplumun her bireyi bakımından kullanımı zorunlu ve bu bakımdan kader ve belirleme sembolleriydi.

Geçen yüzyılın sosyoloji araştırmaları, henüz bir örtünme duygusu ve olanağı bulunmayan Amazon, Avusturalya ve Afrika yerli topluluklarının birbirlerini bu tür belirleme araçları üzerinden tanıdıklarını doğrulamıştır. Bu belirleme sembolleri, hem bireyin hangi toplum birimine ait olduğunu ve hem de o toplum birim iç yapısı bakımından bireyin sosyal hak ve yükümlülüklerini anlatıyordu. Şimdiki (torun) bireyler, kuş tüyü, hayvan kemikleri veya ulusal özellik taşıyan renklerde manevi, metafizik anlamlar bulsalar da, bu araçların hepsi geçmişte, her bir (gerçek) topluluğu ve onun erkek ve kadınlarını belirleyen sembollerdi. Daha gelişmiş hallerde ise genç kız ve delikanlıyı, ‘yurttaş’ (o toplum birimin aidi) erkek ve kadından; dul ile kaynanayı öteki kadınlardan vb. ayıran, sınıflayan ayraçlardı.

 Kimi Afrika kabilelerinde bir kadının kaç kez dul kaldığını kesilmiş parmak sayısından anlamak mümkündür; çünkü her dul kalışı, bir parmağını adamasını gerektiriyordu. Sonradan birer ceza yaptırımı halini alacak olan el, parmak, burun ve kulak kesmek, göz oymak (bunlara erkek ve kadın sünneti ve bekaret zarının korunması da dahil olacaktır); toplum birime geçiş (iniciation*) törenlerinin başlangıçtaki kutsal adak eylemleri olarak, bireyin sosyal konumunun belirlenmesini sağlayan unsurlardı.


Toplum birimlerin bu tür belirleme araçları, eski insanın karşılıklı ilişkisinde kullanılmaları zorunlu araçlardır da... Çünkü bu belirlenimlerden yoksun birey, hiçtir. Günümüzün bazı modern topluluklarında, sokağa çıkmadan önce kadının ‘süslenmesi’, takıp takıştırmadan evden çıkmama alışkanlığı, geçmişin, uygulaması zorunlu bu tür geleneklerinden güç alır.


Turuva’lı Paris’in kaçırdığı Hellen, evlendiği gün tanrıça Afrodit’in verdiği altın işlemeli yaşmağı başına geçirmişti; tarihte kadının evlenmesi ile ‘başının bağlanması’ arasında bir ilişki vardı. Bu tür araç-semboller, ya kadının aidi olduğu eski birimin belirlenme göstergelerini (örneğin saç biçimini) gizlemek için veya artık şimdi aidi olduğu yeni birimi vurgulamak için kullanılıyordu. Aynı zamanda da, o kadının, üzerinde diğer erkeklerin cinsel ilişki hakkı olan bir genç kız değil de, artık bir erkekle evli bir kadın olduğunu da anlatıyordu. Anglosakson cermenik boylarda da şapkanın ve değişik şapka biçimlerinin (veya üzerindeki farklı sembollerin) kadının aidi olduğu birimin ve toplumsal konumunun belirleyicilerinden biri olarak kullanıldığına pek şüphe yok. Törenlere neredeyse şapkasız çıkmayan şimdiki İngiliz kıraliyet kadınlarının ünlü şapka çeşitleri, eski cermenik toplum kadınlarının aidiyet belirleyicisi olarak kullanmış oldukları şapkaların devamı olmalıdır. Latin Amerika kimi yerlileri arasında da şapkasız bir kadın, neredeyse çıplak bir kadınla eş tutulur.

Dinsel hüviyetin bir çok farklı toplum birimini toparlamaya başladığı noktada, eskiden açıkça gösterilmesi zorunlu olan geçmiş toplumun bu tür belirlenim araçları artık gizlenilmesi gereken ağırlık halini almaya başlar. Başlangıçtaki zorunluluk, şimdi artık birleştirici değil, ayrımcıdır ve dini semboller, eski toplum birim sembollerini ya açıkça ya da gizleyerek ortadan kaldırmalıdır. Yalnızca kadınlar bakımından değil, erkekler için de geçerli bu kapanma süreci (İslam’da takva giysisi), tanrıların tekleşme sürecine koşut olarak gelişmiştir ve yazılı veya sözlü kurallarla da yönetim tarafından da zorlanır. Dolayısıyla, ‘kapanma’ bu tarihsel dönem bakımdan, özünde sadece, toplum birim ve bireyin farklılık sembollerinin gizlemesinden başka bir anlam taşımaz. Bu işlemin doğrudan erkek şehvet ve cinsellik bağıntısı, (aydınlarımız , ‘ziynet ve süs’ün gizlenmesinin ne anlama geldiğini sorgulamamışlardır genellikle!) farklılık sembollerinin, kabileler arası eski ilişkilerden kaynaklanan, kadın ve erkek arası evlilik-cinsel ilişki hak ve yükümlülüklerini anımsatması bakımındadır ve Muhammed, kendi döneminde bu bağlantıyı son derece net ifade etmiştir:


“Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle; dış elbiselerinden (cilbablarından) üzerlerini sıkıca örtsünler!

(Görünmesi zaruri olanların dışında zinetlerini açmasınlar...)

Bu, onların tanınma(ma)larına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. “ (Ahzab ve Nur Sureleri)


Kadının kapanması ile ‘erkek şehveti’ arasındaki ilişkisinin yanlış gerekçelendirildiği, eski tapınak erkek giysisi kukuletalı pelerinlerin de kutsal giysi olarak kullanıldığı dikkate alınırsa, çok açıktır. Kapalı kutsal, dini erkek giysileri, geçmişi Sümer-Babil dönemine dayanan ve Hıristiyan  kilise ve manastırlarında da kullanılan bir giyim tarzıydı ve erkeğin eski toplum birim nişanelerini gizleme giysisi olarak öne çıkmış olmalıdır. Hıristiyan Hacı’sı olmak, Fıransızca’da "pelerine bürünmek" anlamına gelen ‘pélérinage’dır; islamda da hacı olunduğu sırada bütün erkek ve kadınlar ortak ak kutsal giysilere (ihram) bürünerek farklılık belirleyen araç-sembollerden arındırılırlar. Hacı olmak, eski dar toplum birim aidiyetinden kurtulmanın ve yeni bir din aidiyet birliği içinde (Müslüman, Hıristiyan, Budist olmak gibi) yer almanın sembolik ifadesidir. Mason localarının, şimdi bile kullandıkları, ‘ceketleri çıkaralım’ deyişi, “oturup anlaşalım, kardeşleşelim, aidi olduğumuz birimlerden, onun sembollerinden kopalım” çağrısının bulanık bir anlatımı olarak günümüze ulaşmıştır. Mason birliklerinin ‘dinsizlik’le itham kaynağı da budur.


Öte yandan, Sümer tablet yazımlarından (onların doğru yorumu ile) öğreniyoruz ki, eski toplum birimler arası, tipik biçimi ile ‘kardeşleşme’ süreci, bir toplum birimin kendi kadınlarını kendi erkeklerine yasaklayarak öteki toplum birimin erkeklerine (ve tersi) ayırması üzerine tam barışçı zemine oturtulabilmiştir. Hiç olmazsa, kendi biriminden kız alma yasağı bulunan Sümer-Babil toplumlarında bu böyle olmuş olmalıdır. Bunun izlerini, pirenseslerini  ‘yabancı’dan seçerek onlarla ittifak kurup ‘dost’ olan yakınçağ kıral-pirens evliliklerinde bile izleriz. Fakat bu ilişkiler, eski toplumda sanıldığı kadar kolaylıkla ‘töre’ler haline getirilemez.


Uruk tanrıçası İnanna, geçmişte oluşturduğu çözümle, bütün Sümer ve Babil topluluklarının gönlünü fethetmiş ve binlerce yıl boyunca değişik isimler altında tapılan tanrıça haline süreç içinde gelmiştir. (Belki de insanlığın Havva anası Tanrıça İnanna’dır). İnanna, büyük olasılıkla Eridu, Ki-Enki, Dingir-ra, Tanrı şehri’nin Balık birimi erkekleri için Uruk’ta bir aşk evi inşa ederek, onların ölüm korkusu duymadan, oraya gelişleri bir savaş nedenine çevirmeden Uruk’a girebilmelerini sağlamıştı. Sümer İnanna'sı, Babil’in İştar’ı, Balık erkeklerinin "gün geçip de gece gelince, ay ışığında" Uruk’lu kadınlarla buluşabilmeleri için korkusuzca ve güven içinde bu eve gelebilmelerine olanak yaratmıştı. Eski Sümer tabletleri bu nedenle Uruk’tan sürekli olarak "gönül okşayan güzel kız ve fahişeler şehri" olarak bahseder.


Bu basit aşk evi, giderek kutsal tapınakların içine girecektir ve İnanna ile Uruk tapınak modeli; aşk, evlilik, üreme tanrıçaları ve kutsal tapınaklar çoğalacak, önce Sümer sonra da Babil’de evlilik-cinsel ilişki, dokunulmazlığı olan bu kutsal tapınaklarda gerçekleştirilmeye başlanacaktır. Avrupalı uzmanlarımızın, MÖ. 2500-2000’li yıllarda Sümer ve Babil topraklarında keşfettikleri sahipleri kadın olan ‘Taverna’lar, eski yasaların özel bir kategori olarak bahsettiği ‘meyhaneci kadın’ kurumu, bu kez tapınakların “aşk evleri” olma özelliğini kendisinden ayrıştırmaya başladığı süreci yansıtmaktadır.

Toplum birim yöneticilerinin, kutsal fahişe olmayacak olan kızlarını evlilik tercihlerinde özgür kılabilmek için, bir bölümünü kutsal fahişe olarak tanrı ve tanrıçalar adına tapınaklara adamaları; ‘yabancı’ erkeklerin eski cinsel ilişki haklarını sadece bu adanmış ‘kutsal fahişeler’ üzerinden kullanmaları sonucunu getirmiş olmalıdır.

Sümer ve Babil döneminde topluma iyice yerleşen ve başlangıçta yalnızca yabancı erkeklere sunulmuş ‘kutsal fahişeler’, kutsal fahişe olmayan öteki kadınları yeni tür evlilik ilişki biçiminde bir bakıma özgürleştiren güçlerinden ötürü, başlangıçta toplumdan büyük destek görmüşlerdi. Süreç içinde de kendi içinde çeşitli kademelere sahip yasal hiyerarşilerini yaratmışlardı. Eski yasalarda ve özellikle Hammurabi yasalarında, farklı tapınaklara adanmış ve daha o zamandan farklı düzeylere çoktan ayrışmış bir dizi kutsal fahişelik kurumuna (‘tanımına’) rastlıyoruz. Sümer’ce Nin. dingir. ra (baş rahibe) Akkadca Entum; Ga. gi. a (Rahibe), Lu. kur, Nu.nig, entum, Naditum, Sal.Zikrum, Kadiştum, Kulmaşitum gibi farklı sıfatlar altında, bir bölümünün evlenme hakkı da bulunan, fakat henüz yasal olarak evlenmemişlerse, bu bakımdan ‘kız’ sayılan farklı tapınaklara adanmış bu ‘kutsal fahişeler’ tapınaklara veya baba evine ait olan (evlenilen kocaya verilmeyen) (‘tanrısal’) çocuklar da doğurabiliyorlardı.


Günümüzde, henüz yasal olarak evlenmemiş oldukları için 70 yaşında da olsalar hukuken ‘kız’ (mademoiselle) sayılan Fıransız bayanların ‘bakire’ olmaları nasıl mutlaka gerekli değilse, eski Tapınak görevlisi kutsal fahişelerin çocuk sahibi olmaları da 'kız’ sayılmalarına engel çıkarmaz. Akkad ve Sümer kıralı Sargon, Sar-u-kanu, Yasal Sar, kutsal Tapınak görevlisi bir anadan olduğunu bir üstünlük belirtisi olarak açıklamıştı. Zeus da, babalarının kendisi olduğu, yani Zeus adına açılmış tapınaklardaki kutsal rahibe-fahişe’ler tarafından doğurulmuş ve sonra ünlü olmuş, ölümlü ve ölümsüz bir çok çocuğu olduğunu açıklamıştı. Örneğin, Tanrılara denk bilici-danışman Peirithos'un babası Zeus'tu ve anası daha sonra İksion'la evlenmişti; Danae isimli kadından da üstün yiğit Perseus doğmuştu; Semele , Dionysos'u; Thebai'de oturan Alkemene de üstün yürekli Herakles'i hep Zeus'tan doğurmuşlardı. Musa ve İsa’nın annelerinin de kutsal Tapınak görevlileri olduğu anlaşılmaktadır. Meryem’in bakireliği, kutsal fahişelerin evlenmedikleri sürece ‘kız’ olarak değerlendirilmesine bağlı bir ‘bakire’lik; ’kız’ olmak ile, bakire kavramının süreç içinde eşitlenmesinden kaynaklanmış olmalıdır.


Sümer-Babil toplumlarında ödevi ‘yabancı’ erkekle yatmak olan Tapınak görevlisi kadınlar, başlangıçta, kendi toplum birimlerinde aşağılanmak şöyle dursun, kutsaldırlar ve örneğin miras hakkından yoksun ‘tapınak fahişesi’ olmayan kız kardeşlerinin tersine , evlenmedikleri sürece (veya doğurduğu erkek çocukları üzerinden) erkek kardeşiyle birlikte baba mirasından pay alabilme hak üstünlüğü taşımaktadırlar. Tapınak fahişeleri, evlenmedikleri sürece, kendilerini o tapınağa adayan toplum birimin parçası olarak kabul ediliyordu.


Bu süreçte ‘kutsal fahişe’lerin bir bölümü, tapınaklar içinde kutsallaşıp, giderek ‘tanrı(sı)yla evli’lik yolunda fahişe olmaktan çıkarken, ötekiler, sahipleri o dönemde ancak kadın olabilen, Avrupalı uzmanlarımızın ‘kabare’, ’taverna’ dedikleri buluşma ve aşk yuvalarının ‘sokak kadını’ haline dönüşmeye ve aşağılanmaya başlarlar.


İşte Assur yasaları devreye, tarihsel sürecin tam bu noktasında girmiştir. Ve Türban’a veya daha anlamlı haliyle, kadınların İslami giyiniş tarzlarının temellerine ilişkin tarihteki ilk yazılı kaynakları bu Asur toplumunda buluyoruz. Orada çok net bir şekilde “Fahişe örtülü değildir, başı açık (olmalıdır)” diye yazan Assur yasalarının 40 ve 41. maddelerinde, ‘(tanrılara adanmış) fahişe’ olmayan kadınların kapanması kuralı yasal zorunluluk noktasına çıkarılır. Demek ki, fahişelerin örtünmemesi ve fahişe olmayanların kapanması kuralı böyle bir tarihsel sürecin ifadesidir ve Sümer-Babil topluluklarında, kadının, ‘kutsal fahişe’ ve ‘kutsal fahişe olmayan’ biçimindeki ayrışma sürecine bağlı olarak şekillenmiş bir konudur. O toplumlarda bir kadının ‘kutsal fahişe’ olup olmadığının, ‘açık’ veya ‘örtülü’ olmasıyla anlaşılması için Assur yasaları bu ayrışmayı zorlamakta; eski dönemin kutsal varlığı tapınak fahişelerinin, öteki kadınlardan belirgin kılınması için çaba harcamaktadır. Anadolu’da başörtüsüz, başı açık kadının, ’kötü kadın’ olarak damgalanması eğilimi, anlaşılıyor ki, temelleri günümüzden hiç olmazsa 32–35 asır öncesine uzanan, bu tür eski toplum değerlerine dayanmaktadır.

Assur yasalarının ilgili maddeleri şöyleydi:

“§ 40) - İster evli kadınlar, ister dul kadınlar, veya Assur'lu kadınlar olsun sokağa çıkarlarken başlarını açmayacaklardır. Adamın kızları… ya bir şal, ya bir ... veya bir Gulinu ile örtüneceklerdir.

Sahibi ile sokağa giden esirtu 'lar (cariye, esire) örtülüdürler.

Kocaya varan Kadiştu'lar, (bir ‘kutsal fahişe’ kategorisi) sokakta örtünmelidirler.


 

Kocaya varmamış Kadiştu'ların sokakta başları açıktır, örtünmemelidir.

Fahişe örtülü değildir, başı açıktır. Örtülü bir fahişeyi gören olursa, onu tutuklayacak, şahitler bulacak; onu saray mahkemesine götürecek, ziynetlerini almayacaklar, onu yakalayan (sadece) elbisesini alacaktır. (Örtülü fahişeye) elli sopa vuracaklar, başına zift dökecekler.

Eğer bir adam örtülü bir fahişeyi görür, onu serbest bırakır (yakalamaz) ve saray mahkemesine götürmezse o adama elli sopa atılacaktır. (Adamı) ihbar eden elbisesini alacak, (Adamın) kulaklarını delecekler, iplik geçirecekler, arkasına bağlıyacaklar. Bir ay süreyle kıralın hizmetini yapacaktır.

Esire’ler örtünmeyecekler, örtülü esire’yi gören yakalayacak ve onu saray mahkemesine götürecektir. Kulaklarını kesecekler. Onu yakalayan elbisesini alacaktır.

Eğer bir adam, örtülü bir esire görür ve onu serbest bırakır (da) o, yakalanmaz ve saray mahkemesine götürülmezse, onu (adamı) suçlayıp, ispat ettikten sonra, ona(adama) elli sopa atacaklar. Kulaklarını kesecekler, iplik geçirecekler, ensesine bağlayacaklar. Onu ihbar eden elbisesini alacak, o adam bir ay süreyle kıralın hizmetini yapacaktır.

§ 41)- Eğer bir adam esire'sini(esirtu) örtmek isterse, beş veya altı arkadaşını oturtup, onların önünde onu örtecek ''0 benim karımdır'' diyecek, 0, onun karısı olacaktır. (Başka) adamların önünde örtülmeyen ve kocası ''bu karımdır'' denmiyen esire, eş değildir. esirtu'dur.

Eğer adam ölürse, örtülü karısının evlatları yoksa, esire'lerin evlatları, (öz) evlattırlar ve (mirastan) hisselerini alacaklardır.” (Kadriye YALVAÇ-Mebrure TOSUN. Sümer, Babil, Assur Kanunları. TDK. Ankara)


Burada, eski toplumun işleyiş ve yapılanmasına ilişkin bir dizi önemli nokta bulunuyor. Fakat Assur yasalarında dikkat çeken en önemli yan, bütün kadınların örtünmesi doğrultusunda değil, bir bölüm kadının örtünmesi ve fakat bir bölüm kadının da (fahişe ve esire’lerin) özellikle 'açık' olması için çabalamasıdır; 'örtünen' fahişeler yasalarda şiddetle cezalandırmaktadır. Demek ki, örtünme fahişelerin (ve esire’lerin) tanınmasını önleyen, gizleyici bir unsur olmuş ve tam da bu nokta, eski toplumun fahişe olmayan kadınlarının örtünmesini istemesinin temel gerekçesini oluşturmuştur. Assur yasaları, kesin bir şekilde, eski kutsallıklarını artık giderek tartışmalı hale getirdiği ‘fahişe’leri öteki kadınlardan giyim-kuşam tarzıyla tam olarak ayırmaya, onları belirgin kılmaya çalışıyor.

Fahişe’lerin veya esire’lerin evlenmesi, onların şahitler huzurunda örtünmesiyle eşitlenmekte; örtülü kadın, kocası dışındaki erkeklerden korunmaya çalışılmaktadır.

Alındaki dövme, burundaki hızma, koldaki künye, boyundaki kolye, o kadının hangi kabile ve boya ait olduğunu gösteren bir belirlenim aracıydı. Çarşaf burada gizleyici ve dolayısıyla koruyucu olarak ortaya çıkar; herhangi bir erkeğin, yalnızca kadının ait olduğu toplum birimini öğrenmesiyle cinsel ilişki hak talebinde bulunabilmesini önler. ‘Ziynet ve süs’ler, bir kabile mensubu erkeğe, o kadın (veya erkek) üzerinde cinsel ilişki hakkı veren toplum biriminin göstergelerinden yola çıkan bir erkek, eski cinsel ilişki haklarını kullanmak isteyebilirdi ve ‘ziynet ve süs’ler bu noktada kadınların ‘tanınıp da eziyet edilmelerine’ yol açabilirdi. Hızma kullanan ve döğme yaptıran Arap topluluklarında tüm yüzü örten peçe ilke tam 'kapanma' zorunluluğu da buradan kaynaklanır.


İslam, ortaya çıkış döneminde, kadınları genel olarak kapanmaya zorlayarak (‘ziynet ve süslerini’ de kapsayacak şekilde) eski toplumun, örneğimizde Asur toplumunun, binlerce yıl önce başlayan bir süreci devam ettirmektedir ve eski geleneksel evlilik haklarının kullanılmasına set çekmeye çalışmaktadır. Muhammed’in kutsal uydurmaları olmayan bu gerçek toplumsal olgu, bize aynı zamanda, toplumsal değer ve uygulama dönüşümlerinin nasıl derin ve zamana yaygın olarak ilerlediğini de gösteriyor.

 

(*Iniciation; Bireyin bir sosyal durumdan ötekine geçiş hali... Eski toplumda, doğum öncesinden ölüme değin birey, içinde yer aldığı toplum birim ile ilişkişinde farklı nitelikte bağlantılar kurma dönemlerinden geçer. Bu bakımdan Iniciation, tek bir geçiş hali değil, genel olarak farklı geçiş hallerinin ortak paydası anlamında kullanılmaktadır.)

Yazar BİLGİ-Safa KAÇMAZ- toplumvetarih.blogcu.com   

15/12/2007

http://www.kadinhareketi.org/content/view/25/1/

 



__________________
benim namazım, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm bütün alemlerin rabbi olan ALLAH içindir.
Yukarı dön Göster berguzar's Profil Diğer Mesajlarını Ara: berguzar
 
hasakcay
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 22 ocak 2008
Gönderilenler: 1236
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasakcay

Sayın berguzar! Asur yasalarından önce Allah'ın yasalarına razı olalım; "Allah ne diyorsa o!" diyelim. Allah'ın sözlerini çarpıtmayalım. Bakın Nûr 31'in sizin verdiğiniz bu mealinde bir sürü çarpıtma var. Onları düzeltelim.

GÖZLERİNİ sakınsınlar (yağdudne min EBSÂR ihin). Doğrusu: BAKIŞLARINI kıssınlar. Yani dik dik bakmasınlar.

 

İnsanın sakındığı uzvu gözleridir; örneğin onları budaktan sakınır. Kıstığı şey ise bakışlarıdır. Örneğin onları rüku ve secde esnasında kısar. Yani önündekinin apışarasına dik dik bakmaz.

 

Bunun gerekçesini anlamak için bu ayetin indiği ortamda Arapların donsuz olduklarını hatırlamak gerekir. Bugün hacda giyilen ihram o devirden kalmadır ve ihramın altında don yok.

 

IRZLARINI korusunlar (yahfezne FURÛC ehun). Doğrusu: APIŞ ARALARINI korusunlar. Bkz. Elmalılı, HAK DİNİ KUR'AN DİLİ, Nûr 31'in tefsir bölümü.

 

Ayetin IRZ ile değil ilk muhatapların donsuz olması ile ilgisi var. Apış arası onun için örtülüp saklanacak.

 

Bakın, günümüzde de bazı Avustralya yerlileri çıplaktır. Onların apış araları açıktır ama hiçbirine "IRZSIZ, namussuz!" diyemezsiniz. Apış arası açık olmak başkadır ırz başka. O yerliler ırzlarına o kadar düşkündür ki yan bakanı ceza olarak öldürürler.  

 

Baş örtülerini YAKALARININ üzerine vursunlar (vel yadribne bihumur ihinne alâ CUYÛB ihin)). Doğrusu: Örtülerini GÖĞÜS YIRTMAÇLARININ üzerine vursunlar.

 

"Tesettür kimin emri?"nden alıntı:

 

CUYÛB "ceyb"in çoğulu.

CEYB yaka açıklığı mıdır, göğüs yırtmacı mı?

-
CEYB budur.

Allah, Musa'ya "Edhıl yedeke fi ceybik!" buyurdu (27:12). İstisnasız bütün meallerde bunun Türkçesi: Elini koynuna sok! Sağdaki resme bakın. İnsan, elini koynuna sokarken "yaka açıklığı"ndan gırtlağına değil "göğüs yırtmacı"ndan "memeler"ine götürür, daha doğrusu memelerinin aşağısına.

 

Devam edeyim mi?

 

(Bundan sonrası Allah'ın sözlerini çarpıtmanın bile ötesinde "ar damarı çatlamış"lığın ta kendisidir. Tesettür bid'ati uğruna yüz karası "yalan"lara baş vurulmaktadır.)

 

Sevgi ile,

Hasan Akçay



__________________
hasanakcay.net
allahindini.net
Yukarı dön Göster hasakcay's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasakcay
 
berguzar
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 20 ekim 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 262
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı berguzar

hasakcay Yazdı:

....

(Bundan sonrası Allah'ın sözlerini çarpıtmanın bile ötesinde "ar damarı çatlamış"lığın ta kendisidir. Tesettür bid'ati uğruna yüz karası "yalan"lara baş vurulmaktadır.)

 

Sevgi ile,

Hasan Akçay

 

Sayın Hasan Akçay,

Farkında iseniz yorumsuz olarak astım ben o makaleyi. Hiçbir fikir beyan etmedim şimdilik. Neden? Çünkü bilenler ve bu konuda ehil olduklarına inanan insanların bilgilerini bizlerle paylaşsınlar diye.

Bu anlamda size teşekkür ediyorum katkılarınızdan dolayı ve bu başlığa daha çok katkı sağlayacağınızı umuyorum.

Selamlar...

Saygılar...



__________________
benim namazım, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm bütün alemlerin rabbi olan ALLAH içindir.
Yukarı dön Göster berguzar's Profil Diğer Mesajlarını Ara: berguzar
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Saygın hocam, o ortamda o donsuz Araplara don dikme ve giyme öğretilse ve de giydirilseydi, ruku ve secdelerde ikide bir gözlerini yumma/kısma zahmetinden kurtulsalardı daha etkili önlem alınmış olunmaz mıydı?

Saygılarımla.  

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
hasakcay
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 22 ocak 2008
Gönderilenler: 1236
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasakcay

Merhaba Abdurrahman hocam.

Bir: Allah, inananların apış aralarını örtmelerini buyurup (24:30, 24:31) oralarını yalnızca eşlerine açabileceklerini zaten açıklar (23:5-6, 70:29-30). Ama ilahî buyrukların çiğnenmiyeceği garanti mi yani insan günah işlemez mi?

İki: Benim de düş kurduğum olur. Örneğin kendimi Yavuz Sultan Selim'in yerine koyup cumhuriyet ilan ederim. Ama hemen kolumu çimdikleyip "Kendine gel, Haso!" derim. "Tarih başka senin düşlerin başka."

Tarih:

Eşyâsını satmak üzre Kaynuka oğulları çarşısına gelen bir Arap kadını, eşyasını sattıktan sonra bir kuyumcu dükkanına oturmuştu. Yahudiler, kadının yüzünü açmasını istediler. Kadın açmayınca kuyumcu, arkadan gizlice kadının eteğini beline bağladı. Kadın ayağa kalkınca edep yerleri göründü, yahudiler gülüştüler. Kadının feryadı üzerine gelen bir müslüman, kuyumcuyu öldürdü. Yahudiler de o müslümanı öldürdüler. Böylece yahudiler, Peygamberle olan andlaşmalarını bozmuş oldular. (Süleyman Ateş, Kurân-ı Kerîm Tefsîri, HAŞR sûresi).

Düş:

Fermanımdır! Arap erkekleri, altında don bulunmayan "ihram"ı bırakıp don giysinler. Arap kadınları edep yerlerini açıkta bırakmıyacak şekilde giyinmeyi öğrensinler. 

Sevgi ile,

Hasan Akçay



__________________
hasanakcay.net
allahindini.net
Yukarı dön Göster hasakcay's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasakcay
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats