HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: Lâ ilâhe illallah-Firavunlara Yallah! Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

Develerin devrimi!'

ALİ BULAÇ

Milyonların sokağa döküldüğü Mısır'da sıradan bir Mısırlı "bu develerin devrimi"dir demiş. Bu tuttu, şimdi Kahire ve giderek diğer başkentleri sallamakta olan kitlesel gösterilere "Develerin devrimi (Sevretü'l cimal)" adı veriliyor.

Oryantalist bakış açısından Araplar ve Müslümanlar (bunlara Türkler, İranlılar vd. Müslüman halklar da dahildir) devrim yap(a)maz. Yakın tarihte Fransızlar (1789) ve Ruslar (1917) 'devrim' yaşadı. Modern çağın tarihini Batılılar yazıyor, 1789'da burjuvazinin ve 1917'da Bolşeviklerin başını çektiği sosyo-politik olayların ve elbette derin altüst oluşların hangi ölçülerde "devrim" tanımına girdikleri belki ileride başka bir perspektiften yazılacaktır. Ancak 1979'da İran'da kelimenin gerçek manasında bir 'devrim' yaşandığında zerre miktarı kuşku yok. Milyonlar 78 yaşında bir Molla'nın rehberliğinde binlerce yıllık bir monarşiyi yıktı. Tahran gazetelerinin "Şah reft" diye manşet attığı gün, Rıza Pehlevi soluğu Kahire'de almıştı. İmam Ayetullah Humeyni modern dünyaya bambaşka bir dünyadan sesleniyordu. "Halka 'askerlere çiçek atın, kalplerine, yani vicdanlarına hitap edin" diyordu. Dünyanın 5. büyük ordusu ile halk arasında yaklaşık 17 ay süren çatışmada 60 bin kişi hayatını kaybetti, fakat ne ordu ne Şah'ın özel muhafız birliği Cavidan Kisra'yı ve tahtını koruyabildi.

"Deve" ile "devrim" arasında nasıl bir ilgi kurulur?

Deve, çöl hayvanıdır. Çok sabırlı, dayanıklı ve tahammülkardır. Vefalı ve uysal olduğu bilinir. Arap dilinin önemli bir bölümü deve merkezli pozisyonların iştikakına dayanır. Günlerce, haftalarca aç ve susuz kalabilir. Yolculuğu aylarca sürer. Bedeviler onun dilinden anlar ve sanki daima aralarında 'konuşur'lar. Deveyi çileden çıkaran yegane şey, haksızlığa uğramak, işkence görmek, horlanmak. Taşıyabildiği kadar yük yükleyebilirsiniz, dayanabildiği kadar yol aldırabilirsiniz, ama onu horlar ve eziyete maruz bırakırsanız, belli bir süre sabreder. Zulme devam ederseniz isyan eder. Devenin isyanı 'çıldırması'dır. Çıldırdığı anda kontrolden çıkar, gözü hiçbir şeyi görmez, etrafını, önüne çıkan her şeyi yakar yıkar.

Arif Mısırlı, yaşananlara "sevretü'l cimal" adını verdiğinde işte kendi bildik objeler dünyasından, asli kültüründen, tarihsel hafızasından hareket etmişti. Mısır ve Arap dünyasında yaşananları tercüme düşüncelerle açıklamaya çalışan Frankofonlar, Anglo Sakson ve Amerikano aydınlar öylesine küçümseyici, aşağılayıcı bir dille olup bitenleri anlatmaya çalışıyorlar ki, artık Batı'da bile ciddi entelektüel çevrelerde utanılır hale gelmeye yüz tutmuş oryantalizmi sadece tekrar ediyorlar.

Mısırlılar, Ümmü Gülsüm'ün şarkılarını söylüyor. "Deve" metaforuyla uyumlu olan "Lissabri hudut (Sabrın sınırı vardır)" en çok söyledikleri şarkı. Dünya Bülteni adına olayları Kahire'de izleyen Abdullah Aydın'ın verdiği habere göre, Ümmü Gülsüm'ün en çok söylenen diğer şarkısı "Özgürlüğümü ver, sana kollarımı açayım". Mısırlı gençler bir pankartlarında şunu yazıyor: "Mübarek, kontörün bitti."

Bundan sonra ne olacak?

Şu anda bir Mecelle kuralı takip ediliyor: "Def'i mazarrat celb-i menafiden evladır." Zararın giderilmesi, faydanın temininden önce gelir. Evveliyetle diktatörlükler gidecek. Arkasından fayda gelir.

Rahmetli babam derdi ki: "Çıldırmış bir deveyi sigara dumanı teskin eder. Sahibi bir fırsatını bulup da burnuna sigara dumanı üflerse deve sakinleşir, o zaman sahibi yularını ele geçirir, bağlar."

Bu bana milyonların burnuna birilerinin çoktan neler üfleyeceği hesabını yapmaya başladığını düşündürüyor: Batı, yıllardır hem rejimlerini destekliyor hem çeşitli 'sivil kuruluşlar' adı altında milyonlarca dolarlık faaliyet pompalıyor: Yoksullara duyarsız adaletsiz büyüme ideolojisi, modern tüketim, nihilizm, bedensel hazlara indirgenmiş özgürlükler, her şeyin kişisel tercihlere endekslenmesi, cinsel tercihler vs. türünden o kadar çok duman var ki, uyuşturucu etkisine sahip.

Ancak güzel günler yakındır. Feraset ve basiretin desteğinde adalet, hakiki özgürlük arayışı galip gelecektir.



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

YAĞMUR ATSIZ

TINA-TATA

Mısır konusunda iki ana görüş var. Ya TINA (there is no alternative!) ya TATA (there are thousends of alternatives!). Yâni “başka alternatif yok” diyenler TINAcılar ve “bin alternatif var” diyen TATAcılar. Birincilere göre o tek alternatif Mısır’ın ve öbür Arab devletlerinin artık kaçınılmaz şekilde demokrasi ve âdil hukuk düzeni yoluna girecekleri “postulat”ı, ikincilere göreyse bu demokrasi yolu o bin alternatif arasında çok arka sıralarda yer alan zayıf bir ihtimâl. Bunlar, Arab ülkelerini onyıllardır kanırta kanırta, zulmederek yöneten azınlıkların yine allem edip kalem edip, Batı’daki efendilerinden de destek alarak muhtelif derecelerde makyajlarla ve “yeni” (!) çehrelerle eski düzeni bir mikdar daha rafine metodlarla sürdüreceğinden endîşe ediyorlar.

Ama o efendiler de artık eskisi gibi değil. 2 Şubat târihli yazımda Amerika ile İsrâil arasındaki “sapık” ilişkinin artık Washington tarafından “taşınamaz” hâle gelmesi netîcesi bu desteğin kaybolacağından bahsetmişdim ki bu, İsrâil için tasavvur edilebilecek en fecî gelişmelerden birine tekaabül edecekdir. Çünki ABD’den yılda iki milyar

dolar askerî ve “ekonomik”(!) yardım, yâni âile bütçesine katkı alan Mübârek, Filistinlileri fedâ etmek pahasına İsrâil’in Mezopotamya ve Doğu Akdeniz bölgelerindeki emellerine hizmet ediyordu. Şimdi anlaşılan, Beyaz Saray’ın artık “Kenan Evrenler Kontenjanı” listesi üzerine bir çarpı işâreti koymuş olduğu. Arab ülkelerinde artık kukla askerî diktatörlere değil nisbeten demokratikmiş gibi görüntü veren sivil yöneticilere ihtiyaç duyulur gibi.

Başkan John Ford bir keresinde Viyetnam’daki bir kukla diktatör general için şöyle demişdi:

“Yes, he is a son of a bitch, but he is our son of a bitch!” (Evet, o o... çocuğunun biri ama bizim o... çocuğumuz o!)

Zannedersem Başkan Obama bundan böyle “meşrû” evlâdlar istiyor.

AB’ye gelince Fransa ve Alman

ya’nın dönekliği şâyân-ı ibretdir! Bay Sarkozy U dönüşünü daha Tunus Zâlimi İbn Ali’yle itmâm eyledi ve “sevgili dostu”nu Fransa’ya sokmadı. Bayan Merkel ise biraz daha ağır kanlı ama evvelsi gün o da hidâyete erdi.

Öte yandan Fransa ve Almanya’daki “aklı hür, vicdânı hür” dürüst insanlar zâten bu ikiyüzlü tutumu sorguluyorlar. Meselâ “84’lük Delikanlı” Peter Scholl-Latour, Almanya’nın en tanınmış gazetecilerinden olan bu yarı Alman yarı Fransız entellektüel, son kitabında “Beyaz Adam İmparatorluğunun sonu”nu tematize ederken özetle şöyle diyordu:

“Elâleme demokrasi ve insan hakları dersi vermekde pek mâhiriz. Ama menfaatimiz gerektirince Suûdî Arabistan gibi, Mısır, Pâkistan, Afganistan, Tunus, Nijerya gibi en baskıcı, en mürtekib rejimlerle sarmaş dolaş olmakdan da kaçınmıyoruz.”

Ben Nil kıyılarındaki deprem bağlamında en dürüst ve en merdce sesin Ankara’dan yükselmiş olmasını bir Türk olarak sevinç ve ne yalan söyleyeyim biraz da övünçle karşılıyorum.



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

10 maddede Mısır devrimi!
Özlem ALBAYRAK-Yeni Şafak

Güneş altında, Mısır'la ilgili kurulabilecek tüm cümleler kuruldu, sanırım. Dünyanın en ilginç analizi bile olsa ey okur; sende ağır, ciddi Mısır tahlilleri okumaya mecal kalmış mıdır, emin değilim. Dolayısıyla bugün, serimli-düğümlü-çözümlü bir strateji yazısı yazmaktansa, (zaten uluslar arası ilişkiler analistliğini başkalarına bıraktığımı, söylemiştim) Mısır üstünde zihin gezdirmeyi, Mısır üzerinden bize bakmayı tercih ederim.

Mısır'daki halk hareketinin gösterdiklerine gelince; buyurunuz diyelim:

1 – Yerli ve yabancı oryantalizm söylemi yine fos çıkmış. Arabın da devrimci ruhu varmış, hem de ne yiğit ruhmuş!

2 – Bir dikta rejimi, otoriter bir yönetim ister 30 yıl sürsün, ister 100 yıl: keser döner sap döner, gün olur devran dönermiş.

3 – Ortadoğu'ya özgürlük ihraç etmek için ölmeyi-öldürmeyi bile göze alarak Irak'ın altını üstüne getirenler, bir Ortadoğu halkı özgürlük için sokaklara dökülünce, eni konu korkabilirmiş.

4 - Necip Türk basınında Mısır'a gitmemiş, dolayısıyla "izlenim" paylaşma imkanı olmamış tek Allah kulu, ben kalmışım.

5 - Bir saldırı aracı olarak modern öncesi dönemde atlar, modern dönemde arabalar kullanılırken, postmodern dönemde ise bu bineklerin yerini develer alabilir, hatta bir devrime ad verebilirmiş. Develerle binlerce göstericinin içine dalmak, bu munis ve sevimli hayvanları bile korkutucu kılabilirmiş.

6 – Mısır'ın 30 yıllık firavunuyla, Türkiye'nin siyasal iktidarı arasında benzerlik kuranlar çıkabilirmiş. Bunu yapanlar, bu kıyasın Mısır'da devrim yapan halkla, Türkiye'de Cumhuriyet Mitingleri'ni düzenleyenleri karşılaştırmak kadar abes olacağını bilmezmiş.

7 – TT Arena'da, U2 konserinde Başbakan'ın ıslıklanmasıyla, Mısır'da milyonlarca insanın sokağa dökülmesi aynı kefeye konulabilirmiş. Demokrasilerde gösteri ve protesto hakkı vardır kabul ama, birinin yoksul mısırlıların ekmek ve demokrasi çığlığıyken, diğerinin "beyaz Türk şımarıklığı" olduğu ıskalanabilirmiş. Birinin ekmek bulamamaktan kaynaklanırken, diğerinin hükümetin milyon dolarlar akıttığı etkinliklerde ve açılışı yapılan devasa stadyumlarda meydana geldiği ve hiçbir rasyonel bir talep içermediği, sadece gerekçesiz bir öfke taşıdığı gözden kaçırılabilirmiş.

8 – "Türkiye İran olur mu?" , "Türkiye Malezya olur mu?", "Türkiye Cezayir olur mu?" tartışmalarıyla yıllarca dindar kesimin tepesinde boza pişiren laik güruhun bir kısmı, umutsuz biçimde Türkiye niye Mısır olmuyor diye karalar bağlayabilirmiş. Üstelik hedef, yine İslamcı dövmekmiş. Görünen o ki, karalar bağlayanların asıl derdi, Mısır'daki isyan dalgasının Türkiye'ye sıçraması, dolayısıyla dindar kesimin oy verdiği muhafazakar hükümetin zor durumda kalmasıymış.

9 – Doğu toplumlarında demokrasinin, özgürlüğün, ilerlemenin taşıyıcısı; laik diktatörler değil; Mısır'daki İhvan hareketi gibi meşruiyetini toplum tabanından alan İslamcı hareketler olabilirmiş. Yıllardır radikal İslam korkusu ile titreyen ABD bile buna uyanabilirken, bizim sürekli endişelenmekten izan terazisi şaşmış modern laiklerimiz, bu dönüşüme kör kalabilirmiş.

10 – Mübarek'e destek veren İsrail, tarihinde ilk kez yalnız kalabilirmiş.

SURİYE İÇİN MİNİ NOT

Geçtiğimiz Salı günü yazdığım "Mısır'ı Bırak Suriye'ye Bak" başlıklı yazıda Suriye'deki Baasçı yönetimden, inanılmaz insan hakkı ihlallerinden, Hama katliamının hesabının sorulamamasından sözetmiş ve biz, vicdan, insaf, adalet duygusu taşıyanları bu konuda elinden geleni ardına koymamaya davet etmiştim. Yer kalmadığı için yazamamıştım. Ancak bazı okurlar, 'Suriye Kürtleri'ne değinmeyen bir Suriye yazısının eksik olacağını hatırlatma konusunda birleşince, altını çizmek farz oldu. Suriye'de nüfusun yüzde 10'unu oluşturan Kürtler vatandaş bile sayılmıyor. Baasçı baskılardan Kürtler'in de fazla fazla nasibini alması bir yana, bir de Arap milliyetçiliğinin hedefinde bulunuyorlar. Temel hakları yok, ayrımcılığa uğruyor ve dışlanıyorlar. Not düşelim.



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

'Endişeli solcular'

Bir arkadaşım aradı: - "Beşiktaştaki caminin avlusundaki duvarda 'Dev-Genç' yazıyor. Çooook eskiden kalma bir yazı. Kim bilir, kimin cenazesinden." Kim bilir? Arkadaşlarının duvarları sloganlarla bezediği, devrimin hangi kuyruklu yıldızdı acep, karanlığa karışan? O yıllarda hiçbir duvar sadece duvar değildi. Her duvarın dili vardı. Çocuksu isyanımızın dili. Sonunda hepsi gelip aynı nehre akardı. Bir 'büyük hikayeye'. Eşitlik ve özgürlük özlemine. Ve o isyan dilinin en şahanesi, 'Tek yol devrim'di. Bilirdik... Engebeliydi, sarptı, dolambaçlıydı yolu. Lakin, Daniel Cohn Bendit'in kendi hayatını anlattığı romanının adı gibi "Biz devrimi çok sevmiştik." Kırmızısını bilirdik. Sonra 'yeşil'i çıktı. Sonra 'turuncusu.' Gül kokulusu. Ve şimdi yasemin kokuyor ortalık. Damardan geçmiş günler romantizmi yapmak değil maksadım. Sözü, bazı eski arkadaşların Tunus ve Mısır isyanlarıyla ilgili yaklaşımına getirmeye çalışıyorum. Gönül kırmak değil niyetim. Anlamakta zorlandığım içindir.

'DÜĞMECİLER!'
Bakıyorum. Herkesin burnu farklı koku alıyor. Bir grup var ki; 'parmakçı!' Kimi halkın isyanında Amerikan parmağı buluyor. Kimisi Saros'un elini. Bunlara 'düğmeciler' de diyebiliriz. Halkın düğme ile çalıştığını düşünüyorlar. Düğmelerine basıyorsun, 1 milyon insan sokağa dökülüyor! İnsan en azından, "Ya bu halk dediğin şey düğmeyle çalışıyorsa, bu düğmenin yerini biz niye bulamıyoruz?" diye düşünmeli. Kimileri ise, İslamcıların yönetimi ele geçireceğinden korkuyor. İsyanın İran'daki gibi 'kabak devrim' olacağını söylüyor. (Oysa biz, en kırmızısının bile kabak çıktığını gördük.) Yani İslamcıların korkusuna statüko savunuluyor. Ergenekon ve darbe operasyonları sürerken de aynı korkularla seyirci kalınmıştı. İsrail, ABD'yi nasıl eleştiriyor biliyor musunuz? "ABD, Ortadoğu'yu okuyamıyor. Eğer seçim olsa parlamentonun yarısını Müslüman Kardeşler alır," diye. Talihsiz bir benzerlik değil mi? Görünen o ki, artık 'endişeli modernler', 'endişeli muhafazakarlar' gibi 'endişeli solcular' var. Endişeleri nedeniyle isyan, devrim değil; statükonun değişmesin istiyorlar. Milyonlar daha iyi bir hayat ve demokrasi isterken, onlar endişeleri nedeniyle 'parmak' ve 'düğme' arıyorlar.

***

Oysa bir ülkede iç dinamikler müsait değilse isyan edemezsiniz, devrim ise hiç yapamazsınız. Sadece dış dinamiklerle yani 'parmakla' yapılan şey de olsa olsa darbe olur! Oysa dikkatli bakılsa, bu ülkelerde olanlar beklenmedik değil Mısır'da rejim, reform taleplerine hiç cevap vermedi. Rejimden yana tavır alan laik kesim, 90'lardan bu yana korkularını bir yana bırakıp İslamcı kesimlerle işbirliği yapıyordu. Yani komünistler, İslamcılar, liberaller bir arada. Dış dinamikler, bu iç dinamiklerden sonra önemli hale gelir. Özellikle Mısır gibi Ortadoğu'nun kilit ülkesiyseniz 'serçe' veya 'baş parmak' şeklinde devreye girer. Başarılı da olabilirler. Yani isyan, köklü bir değişime yol açmayabilir. Böyle olsa bile artık Ortadoğu'da hiçbir şey de eskisi gibi olamaz. Bakın! Daha iki gün once Libya,12 siyasi mahkumu bıraktı. Cezayir sıkıyönetimi kaldıracağını açıkladı.
***

Yani devrim olmayabilir ama devrim yolu güzeldir. Engebeli, dolambaçlı ve sarp olsa da. Halkların eşitlik, özgürlük ve daha iyi bir hayat talebi heyecan verici değil mi? Varılacak yerden çok yolculuğun kendisi gibi. Yolculuktan heyecan duymayan yola çıkamaz. Yani endişeye mahal yok. Aşk romanında ne diyordu Şems: "Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?" Hadi meseleyi bir Sunay Akın'ın dizeleriyle ile bağlayalım: "Kağıt bir gemidir devrim bütün gemiler hurdaya çıksa da sonunda taşıdığı özgürlük şiiriyle batmadan yüzer nicedir dünya sularında..." Bazıları hurdaya çıksa da, kağıt gemileri yüzdürmekten vazgeçmeyelim derim.

Metin SEVER-SABAH


__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet


Halk değil saray darbesi

AKİF BEKİ

Bütün Ortadoğu'nun kaderini değiştirecek bir demokrasi fırtınası zannederken, biz biraz fazla mı heyecana kapılıyoruz?


Hüsnü Mübarek zalim, gaddar ve kötücül biri. Sizinle aynı kanaatteyim. Ancak dışarıdaki işbirlikçileri ile içerideki adamları tarafından sinsice oyuldu altı. Bir sabah gaflet uykusundan kalktığında anladı kuşatıldığını fakat heyhat, çok geç artık.
Güvenilir adamı General Ömer Süleyman, müttefikleri İsrail ve ABD’nin de güvenine mazhar olmuş çaktırmadan. Ordusu buzdolabı, televizyon, gıda ve giyim üretimi yaparken Pentagon’la içli dışlı yakınlıklar da peydahlamış. Günü gelince hepsi bir olup kumpas kurdu ona karşı.

Bir ihanet hikâyesi
Netice-i kelam, mutemet bildikleri tarafından satıldı Mübarek. Yönetimden halk ayaklanmasıyla değil bir saray darbesiyle uzaklaştırıldı gerçekte. ‘Halk destekli ordu’ kisvesi altında kanırta kanırta iktidarı devraldılar Mübarek’ten. Koltuk tek adamlar arasında el değiştiriyor, halka geçmiyor Mısır’da. Sadece zevahiri kurtarıyorlar şu an.
İkinci adamı yıpratmadan yumuşak geçişle oturtacaklar oraya. Gelin görün ki, halk iktidarı bekleyen Tahrir meydanına ulaşmadı daha bu acı haber.
Hikaye geliştikçe trajik bir ihanet hikayesi çıkıyor içinden. Aldatılan yalnız Hüsnü Mübarek olsa gam yemezdim ama demokratik değişim isteyen bütün Mısır oyuna getiriliyor.
Merhamet görmeyi, acınmayı hak etmiyor Hüsnü Mübarek, ona ne şüphe. Lakin bir zalim gidiyor, başka bir zalim geliyor yerine. Tahrir meydanındaki kalabalıkların yalancı şafağını ben de alkışlasam mı, Ömer Süleyman’ın hainliğine mi yansam, Hüsnü Mübarek’in akıbetine mi kına yaksam, karar veremedim.
ABD’li Washington Enstitüsü bir kamuoyu araştırmasının sonuçlarını açıkladı önceki gün. Sıcak olaylar sırasında yapılan ilk ve tek anket çalışması bu. 5-8 Şubat tarihleri arasında Mısırlıların nabzını ölçmüşler. Sonuçlar şaşırtıcı.
Müslüman Kardeşler hareketi zannedildiği kadar yaygın çıkmıyor toplumda. Mısırlıların yüzde 15’i onaylıyor varlıklarını ve fakat ancak yüzde biri başkanlık seçimlerinde adaylarına destek vereceğini söylüyor.
Muhammed El-Baradey’e gelince. Onun da arkasında ancak yüzde 3’lük bir seçmen desteği görünüyor. Eski Dışişleri Bakanı Amr Musa ise bütün adaylar içinde en şanslı olanı. Halkın yüzde 25’i Mübarek’in selefi olarak Musa’yı istiyor.
Sıkı durun, Mübarek’in kendisi bugün seçime girse yüzde 17’lik oyu garanti. Yardımcısı General Ömer Süleyman’ı da bir o kadar Mısırlı tercih ediyor.
ABD ve İsrail’le ilişkiler belirleyici değil seçmen davranışı üzerinde. Yani “Sam Amca’nın çocuğu” veya “Siyonizmin uşağı” propagandası kimsenin üstüne yapışmıyor kolay kolay. Alıcısı fazla yok çünkü. Ömer Süleyman açısından da bir dezavantaj oluşturmuyor demektir.
Toplumun yüzde 30’luk bir kesimi için kısmi hassasiyet taşısa da gerisini pek alakadar etmiyor.
Mısırlıları harekete geçiren asıl konular yüzde 30’larda gezinen işsizlik ve refahtan daha fazla pay alma davası. Demokrasi tali mesele kalıyor bunların yanında.
Hülasası, yeni bir tek adam rejimine hazır ve razı görünüyor Mısır halkı. Yeter ki aşları, işleri, ekmekleri büyüsün...
Bütün Ortadoğu’nun kaderini değiştirecek bir demokrasi fırtınası zannederken, biz biraz fazla mı heyecana kapılıyoruz, ne dersiniz?

 




__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Moubarak'ın askerin ne yaptığından habersiz olması mümkün değil..Bence "acaba halk geri dururmu" diye beklediler..Halkın kararlılığını görünce Firavun kaçtı..elbette ipler amerikanın elinden kolay kolay çıkmaz..ama halkın bir kazanım elde ettiği gerçeğini görmek lazım..edindikleri kalkışma tecrübesi de cabası..

Artık sömürü diktatörlükle değil tüketim çılgınlığını özendirmek şeklinde kararlaştırıldığı için ortamın daha "özgür" olması gerekiyor..Bölgedeki tüm değişimleri bu açıdan gözlemekte fayda var..

Sadece halis-muhlis davranmakla bu ortamdan kurtulmak mümkün olur..

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

Kaddafi bitti, sırada ne var?
İbrahim KARAGÜL-Yeni Şafak

Basra Körfezi'nden Atlas Okyanusu'na kadar bütün bölgede fay hatları hareketlendi, zemin sarsılıyor. Hiç kimse, hiçbir güç bu dalgayı kontrol edemez. İsyan hareketlerinde eli olanlar bile bunu başaramaz. Rejimlerin niteliği, gücü ne olursa olsun, dayandıkları güçler kimler olursa olsun fırtınayı kimse dindiremez.

Hiçbir rejim, otorite bu depremden sağ kurtulamayacak. Artık boş vaatlerin, umut ticaretinin kitleler üzerinde bir karşılığı yok. Silahına güvenenler için son çok daha erken gelecek. Çünkü kurşun sıkmak, intihar etmektir bu dönemde. Parasına güvenen rejimler yanlarına sadece kefenlerini alıp gidecekler.

Tunus ve Mısır devrildi. Ama kabus yeni başlıyor. Bu ülkelerin geleceğinin ne olacağı kitlelerin talepleriyle uluslararası güçler arasındaki pazarlıkların sonucuna göre şekillenecek. Bu yüzden askeri yönetimler dönemi pazarlıklarla kitlesel talepler arasında ağırlık tartma dönemi olacak.

Şimdi Libya'da yer yerinden oynuyor. Albay Muammer Kaddafi'nin katı denetiminin nasıl etkisiz kaldığını, kitlelerin kentleri nasıl ele geçirdiğini, kurşunlara karşı nasıl göğüs gerdiğini, aslında Libya'da güçlü bir muhalefet olduğunu, tek adamın 42 yıllık şöhretinin yanılsama olduğunu görüyoruz. Batı'ya meydan okuyan, bu yüzden saldırıya uğrayan ancak gücünü koruyan, Afrika'yı doyuran, milyar dolarlar saçan Kaddafi yönetiminin para ve silahla bile ayakta kalmasının ne kadar zor olduğunu görüyoruz.

Bingazi ve bir çok şehir, bölge, köy, kasaba isyancıların eline geçti. Devlet televizyonu dahil, önemli kurumlar, havaalanları devletin elinden çıktı. Binalar ateşe veriliyor, devlete ait ne varsa denetim altına alınıyor, karakollar yakılıyor, başbakanlık binası ateşe veriliyor.

İç savaş ve silahla korkutulan kitlelerin bunu pek önemsemediği, ısrarlı, kararlı bir şekilde etkinliklerini artırdıkları görülüyor. Arap dünyasından çok Afrika'ya yönelen Kaddafi yalnız kalmış görünüyor. Afrikalı dostlarının kendini ayakta tutacak iradesi ve gücü yok. Arap dünyasında kendine sahip çıkacak bir ülke çıkmayacaktır.

Şu anki görüntü, Kaddafi yönetiminin kontrolü hızla elinden kaçırdığı yönünde. Bu da çok kısa zaman içinde rejimin çökeceğine işaret ediyor. Silahla her şey geri alınabilir mi, ülke iç savaşa sürüklenir mi, bölünür mü? Üçü de pek ihtimal ahilinde görünmüyor.

Askerlerin bir bölümü Kaddafi otoritesine karşı halkın yanında yer aldı. Hatta elindeki silahları halka dağıttığı, Afrika'dan getirilen silahlı güçlerle askerler ve siviller arasında çatışmalar çıktığı söyleniyor.

Müslüman liderler, kanaat önderleri askerleri ve devlet iktidarını elinde tutanları halkın yanına çağırdı. Senüsi geleneğinden gelen, çok güçlü direniş tecrübesi bulunan, İtalya'ya karşı destansı mücadelelerin tarihine tanık olunan bu topraklarda, aynı ruhun tekrar canlandığı görülüyor. Kimse, isyan edenleri horlayıp suçlamasın. O halkın 42 yıllık uykudan uyandığını düşünmek lazım.

Geçtiğimiz hafta Bahreyn'de isyan patlak verdiğinde, Libya'da kıpırdanmalar başladığında aldığımız haberler sıradaki ülkenin Libya olacağı yönündeydi. Şaşırtıcıydı çünkü Libya'dan öncelikli ülkeler vardı. Mesela Yemen! Ama bu süreç son derece şaşırtıcı gelişmeleri barındırıyor. Tunus'tan sonra Yemen dururken, Mısır'ın harekete geçmesi ve Ortadoğu'nun en güçlü ülkesinde bu kadar kolay sonuç alınması hepsinden şaşırtıcıydı. Bütün ülkeler sarsılsa da Mısır ve Suudi Arabistan gibi iki güçlü rejime çok daha uzun ömür biçiliyordu.

Bir süre sonra bütün bölge rejimler mezarlığına dönecek. Emekli diktatörler, eli kanlı istihbaratçılar, kara para trafiğinden arta kalanların çöle gömüldüğünü göreceğiz belki. Tunus ve Mısır'da olduğu gibi Libya'da da ordu ile pazarlıklar başlamış olmalı.

Yüz milyarlarca dolarlık silah alımları bile bu rejimleri koruyamıyor. Tıpkı İsrail'in Mübarek ailesi üzerinden kazandığı milyar dolarların kurtarmadığı gibi. Basra Körfezi'nde dün açılan silah pazarının koruyamayacağı gibi. Tanklar ve füzeler, ellerinde sadece taş olanların önünde çaresiz kalıyor. Bu büyük bir depremdir. Etkisi sadece bu ülkeleri ve bölgeyi değil dünyayı sarsacak kadar güçlü bir deprem...

Türkiye, bundan sonra bölgedeki yeni yapılarla arasını güçlü tutmalı. Varolanlardan çok daha iyi iletişim sağlayacağı, ortaklıklar yapacağı yapılar oluşuyor, bu boşluk iyi doldurulmalı. Tam bugünlerde İran savaş gemilerinin Süveyş'ten geçip Akdeniz'e ilerlemesi sadece İsrail'e meydan okuma gibi gözükmüyor. İran, yıllardır rekabet içinde olduğu bölgedeki rejimlere de meydan okuyor.

Libya şaşırttı herkesi. Bahreyn'de Şii çoğunluğun Sünni azınlık yönetimine isyanı gibi, S. Arabistan'ın petrol bölgelerinde yaşayan Şiiler de harekete geçerse kimse şaşırmasın..

Kaddafi'nin ülkeden çıktığı söyleniyor. Oğul Seyf-ul İslam'ın ise "Libya'yı İtalyanlara ve Türklere bırakmayacağız" sözü, İtalya için ne kadar doğruysa Türkiye için de o kadar yanlış.

Hepimiz Libya'nın aslında Libyalılara kalacağını, kurşun sıkanların bunu engellemeye çalıştığını biliyoruz. Faşist İtalya'ya karşı destansı mücadele veren Ömer Muhtar'ın torunları bunlar, yabancı değil! Kaddafi'nin gittiği söyleniyor ve yüzbinler ayakta. Sonuç? Bu rejim bitti..



__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 
adalet
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 02 ekim 2006
Gönderilenler: 1195
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı adalet

Diktatörün insan hakları ödülü

CÜNEYT ÖZDEMİR



Benim önümde her gün 5 haber kanalı açıktır. Ofiste çalışmaya başladıktan sonra günün önemli haberine göre bu 5 haber kanalı değişir. Kimi zaman BBC girer, kimi zaman daha önce bakmadığım bir başka haber kanalı. Bir süredir karşımda büyük ekranda El Cezire açık.
Tek tek Arap diktatörlüklerinin yıkılışını canlı yayında seyrediyorum. Yıllar boyu Türkiye dahil dünyanın kabul ettiği, görmezden geldiği bu diktatörlükler tek tek içeriden amansız bir halk ayaklanması ile yıkılıyor. Astığı astık, kestiği kestik hırsız diktatörler için ülkelerinden tüyme vakti! Aslında gidecek yerleri de yok. Kendilerine kapıyı açan tek ülke Suudi Arabistan. Orasının da aslında kendilerinin tüydükleri diktatörlüklerden bir farkı yok. Beni asıl kara kara düşündüren, bu diktatörlüklerle ilişki kurarken, ticaret yaparken, hatta verdikleri ödülleri alırken bir an düşünmeye ihtiyaç duymayan insanların içine düştüğü çaresizlik. Mesela daha kısa bir süre önce Libya diktatörü Kaddafi’nin verdiği Kaddafi İnsan Hakları Ödülü’nü alan Başbakan Erdoğan’ın durumu... Haksızlık etmeyelim, hepimiz biliyoruz ki Türk işadamlarının milyar dolarlık maddi yatırımları ve binlerce işçinin Libya’da çalışmasının Başbakan’ın bu ödülü kabul etmesinde büyük rolü var. Ama dün aldığın ödülü bugün Kaddafi rejimi yıkılırken geri vermek gerçek anlamda bir ikiyüzlülük olur.
Mesela buna Batı’nın ikiyüzlülüğünü örnek verebiliriz. Hüsnü Mübarek’in 4 milyar dolarını yıllardır bankalarında tutan İsviçre, Mübarek devrilir devrilmez paralara el koydu. Yıllardır tıkır tıkır paralar gelirken Mübarek’in diktatörlüğünü sorgulamayan Batı’nın aklı başına daha yeni geldi!Gelmek istediğim nokta ise bunların hiçbiri değil.
El Cezire’de ben eski diktatörlüklerin yıkılmasının ötesinde yeni bir dünya düzeninin Ortadoğu’da kurulduğunu seyrediyorum. 70’lerin soğuk savaş doktrini malum ‘domino teorisi’ hiç ummadık bir yerden, Ortadoğu’da diktatörlükleri yıkarak başladı. İsrail’inden İran’ına, Suudi Arabistan’ından Türkiye’ye kadar bütün ülkeleri etkileyecek yeni bir dünya düzeni dominosu.
Bu dünya düzeninde Türkiye nerede? Asıl mesele bu sanırım. Düne kadar diktatörlerle el sıkışmakta bir beis görmüyorduk. Dün dündür diyelim, peki yarın ne olacak? AB hayalini gömdüğümüze göre şapkadan yeni bir şey çıkarmak gerekebilir. El Cezire’den önce benden duymuş olun...

__________________
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yukarı dön Göster adalet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: adalet
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

<< Önceki Sayfa 3
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats