HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: Inci Damlalari Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Nisa-103
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 08 haziran 2005
Gönderilenler: 31
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Nisa-103

Muhakkak ki Allah’ın katındaki en değerli mahlûk insandır, yani sizlersiniz. Ve Allah’ın, insanı yaratmaktan bir tek muradı var: Kâinattaki en üstün varlık olarak yarattığı insanı mutlu kılmak. Unutmayın bütün kâinat insan için yaratılmış. İnsansa, Allah için yaratılmış.
İşte Casiye Suresi’nin 13. âyet-i kerimesi, Allahû Tealâ buyuruyor:
Bütün göklerde ve bütün arzlarda yarattığım her şeyi sizin için yarattım ve emrinize musahhar kıldım, ey insanlar!
Her şey insan için yaratılmış. Bütün göklerde yaratılan ve bütün yerlerde yaratılan, altı alemde yaratılan her şey. Zahirî alemde, onun karşıtında, gayb aleminde, onun karşıtında, emr aleminde, onun karşıtında, Allah’ın yarattığı her şey, her şey, insan için yaratılmış. İnsan kimin için yaratılmış? Allahû Tealâ buyuruyor ki;
Onlar derler ki, "Biz muhakkak ki Allah için yaratıldık, mutlaka Allah’a ulaşacağız."

Demek ki insanoğlu, Allah için yaratılmış. Ve mutlaka, yaratıldığı Allah’a, kendisi için yaratıldığı Allah’a dönecek ve ulaşacak.
İşte bu ulaşma işlemi, o insanın sağlığında, hayattayken gerçekleşirse, (ruhu o kişi ölmeden evvel Allah’a ulaşırsa) bunun adına Kur’ân-ı Kerim HİDAYET diyor. Ruhun, ölmeden evvel Allah’a ulaşarak teslim olması. İslâm olmanın, Allah’a teslim olmanın ilk safhasının gerçekleşmesi. Sonra fizik vücut teslim olacaktır, yani vech teslim olacaktır; sonra da nefs teslim olacaktır. Böylece ancak üç teslimini tamamlayan bir kişi İslâm olacaktır. İslâm olabilecektir.
Öyleyse ‘silm’ kelimesine, sin, lâm ve mim harflerinden oluşan (se,le,me) ‘silm’ kelimesine dikkatle bakın. Bu kelimeden üretilen 28 tane kelimenin arasında en önemlisi ‘teslim’ kelimesidir. Ve teslim olmak, İslâm olmak demektir.
Bu gün ne yazık ki birçok din adamı, "kim diyor yüksek sesle Lâ ilâhe illallah Muhammeden resulullah derse o İslâm olur." diyor. Hayır İslâm olmaz. İslâm dairesine girer. O kişi öldüğü zaman, İslâm adetleri gereğince defnolunur. Ama İslâm olamaz. Mümin dahi olamaz. Bir insanın mümin olabilmesi, kalbinde yedi tane kalp şartının oluşmasına bağlıdır. Ondan sonra üç vasıf şartına, yedi inanç şartına.
Çok karmaşık bir şeyden bahsetmiyoruz. Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’deki yazdığı hakikatlerden, ama bu gün insanların farkına bile varmadıkları, 14 asır evvel yaşanan Kur’ân hakikatlerinden bahsediyoruz. Ve Kur’ân yedi şartı birbiri ardından şöyle anlatıyor:
Birinci şart: Allah, nefsimizin kalbindeki ekinneti alır.
İkinci şart: Onun yerine ihbat adlı, idraki gerçekleştiren bir sünnetullah gelir ve kalbimize yerleşir.
Üçüncü şart: Allah, kalbimizin nur kapısını Allah’a çevirebilecek olan yeni bir sünnetullahla bize ulaşır.
Dördüncü şart: Kalbimizin nur kapısı, şeytana dönük konumdan Allah’a dönük konuma getirilir.
Beşinci şart: Göğsümüzden kalbimize bir nur yolu açılır. Zikir yaptığımız zaman Allah’tan gelen rahmet ve fazl, mürşidimize ulaştıktan sonra Allah’tan gelen rahmet, fazl ve ilave olan salâvat (rahmet, fazl ve salâvat) göğsümüze gelsin de, göğsümüzden nefsimizin kalbine ulaşabilsin diye.
Sonra zikrin neticesinde nefsimizin kalbinde huşu oluşur: Altıncı kalp şartı. Ve bunun üzerine ancak hacet namazını kılarız, Allah’tan mürşidimizi sorarız, Allah mutlaka gösterir.
Ve mürşidimize ulaşıp da önünde diz çöküp tövbe ettiğimiz an, yedinci kalp şartı da gerçekleşir. Allah, kalbimizin mührünü açar. Kalbin mührünün açılması, yedi tane kalp şartından yedincisinin tamamlanması demektir.
Ne yapar Allahû Tealâ, nefsimizin kalbinin mührünü açıpta? Kalbimizin içine ‘İMAN’ı yazar. çünkü Allahû Tealâ, başımızın üzerine mürşidimizin ruhunu göndermiştir. O ruh, başımızın üzerine gelince Allahû Tealâ, kalbimizin içine ‘iman’ı yazar. Mührün açılması ve ‘iman’ın yazılması, birbirinin ardısıra gelen iki olaydır. Kimin kalbinin içine ‘iman’ yazılırsa, o kişi ‘mümin’dir.
Biz insanlara göre mümin olmak son derece kolay; bizim akl-ı evvellerin tarifine göre. Ne diyorlar? "Kim Allah’a inanıyorsa, o mümindir. Allah’a inanmayan mümin olamaz."

Ama Allah’a inanmak, inancın temel esasını teşkil ettiği halde, hiç kimseyi mümin kılamaz. inanç şartları açısından da mümin kılamaz. Çünkü inancın da yedi ayrı şartının oluşması lâzım:
Birinci şart: Allah’a inanmak.
İkinci şart: Allah’ın meleklerine inanmak.
Üçüncü şart: Allah’ın kitaplarına inanmak.
Dördüncü şart: Allah’ın resullerine inanmak.
Beşinci şart: Basü bade’l mevt’e inanmak. Yani ölümden sonra kıyamet günü tekrar dirileceğine inanmak.
Altıncı şart: Hayrın Allah’tan, şerrin nefsten olduğuna inanmak.
Yedinci şart: İnsan ruhunun ölmeden evvel, Allah’a ulaşması gerektiğine inanmak.
Yedi tane iman şartının yedincisi, zaman içerisinde kaybolmuş, söylenmez olmuş. Ama kim zahmet edip de, 12. iltlik Buharî’nin Cibril hadisine bir göz atarsa, orada imanın şartlarının yedincisine de mutlaka rastlayacaktır. "Ve likâihi" Ve O’na (Allah’a) mülâki olmaya inanmak.
Bunların hepsine inandınız. Mümin oldunuz mu? Hayır olmadınız. Mümin olabilmeniz için üç tane de vasıf şartına ihtiyacınız var. Dikkat edin yedi tane kalp şartı, yedi tane inanç şartı, üç tane de vasıf şartı:
1) Kalbinizin içine iman yazılacak.
2) Nefs tezkiyesine başlayacaksınız.
3) Ruhunuz vücudunuzdan ayrılıp, Allah’a doğru yola çıkacak.
Yani? Yani dalâletten hidayete adım atacaksınız. İşte hidayet demek, Allah’a ulaşma yolunda, yani Sırat-ı Müstakiym üzerinde olan bir ruha sahip olmak demek. Seyr-i sülûk’ta olan bir ruh. Sizin içinizde olan bir ruhtan bahsetmiyoruz. Hepinizin içinde ruh var ve vardı. Kimin ruhu Allah’a doğru yola çıkmışsa, onların vücutlarında artık ruh yok. Evet birçoklarınız "iyi ama, o zaman ölmez miyiz?" diyorsunuz değil mi? Size bir fıkra anlatayım:
Deliler evine müfettiş gelmiş kontrol yapıyor. Bakmış adamın birisi tavana asılmış duruyor. Sormuş oradaki akıl hastanesinin başhekimine:
- Yahu, demiş, bu adam ne yapıyor burada?
Başhekim:
- Efendim, o kendini elektrik ampulü zannediyor ve odayı aydınlattığı kanaatinde.
Müfettiş:
- Olur mu canım öyle şey. İndirin şunu aşağıya.
Başhekim:
- İyi de efendim, indirelim de, indirirsek oda karanlık olmaz mı?
Ne haber? İşte tıpkı bunun gibi. Tıpkı bunun gibi: "Ruhumuz vücudumuzdan ayrılırsa ölmez miyiz?" Hayır ölmezsiniz. O adam da oradan inerse oda karanlık olmaz.
Öyleyse her şeyi ait olduğu yere oturtalım: Bu kâinattaki en doğru bilgiler, Kur’ân-ı Kerim’in içinde mevcuttur. Son Peygamber’e indirilen, kâinattaki son şeriat kitabı. Kıyamete kadar bu şeriatla dünya idare edilecek. Ve o şeriata dikkatle bakın: Daha ‘mümin’ tarifine ulaştığınız an, köprülerin altından ne kadar çok sular aktığını göreceksiniz. Bunları sizlere söylüyorum ya, 14 asır evvel bütün sahabe bunları yaşamışlar. 14 asır sonra mı? Hayır. Bütün bir İslâm aleminde artık bunlar yaşanmıyor. Bölük pörçük bir şeyler kalmış ortalıkta 14 asırda. Çünkü insanlar Kur’ân-ı Kerim’i, O’na bir torba dikip duvara asmışlar. Birisi ölürse oradan indiriyorlar, Yasin okuyorlar. Sonra tekrar katlayıp içine koyuyorlar, torbanın ve tekrar duvara asıyorlar.
Kur’ân-ı Kerim, bir hayat kitabıdır. Bundan 14 asır evvel sahabenin Kur’ân-ı Kerim’in bütün emirlerini yerine getirdiğini görüyoruz eksiksiz. Yetmez. Onun bütün emirlerini yerine getirdikten sonra, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in sünnetlerini de yerine getiriyorlar. 5 vakit namaz olduğu halde, O’nunla beraber 7 vakit namaz kılıyorlar: Sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı. Ama iki vakit de Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in sünneti: Teheccüd sünneti ve kuşluk sünneti.
Teheccüd sünneti: Şimdiki saatle gece 12 ile sabah namazı arasındaki süre içinde kılınan, gecenin en az üçte birini, en çok üçte ikisini o zaman gerçekten kaplamış olan bir namaz.
Allahû Tealâ diyor ki Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e;
Habibim gece kalk da, gecenin en az üçte birini, en çok üçte ikisini sırf sana mahsus olan nafile bir namazla geçir. Teheccüd namazı kıl. Rabbinin seni bir Makam-ı Mahmud’a ulaştırması yakındır.
Öyleyse ne görüyoruz? Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e gelen ve sadece O’nu iltizam eden bir emir bu. (İsra Suresi, 72. âyet-i kerime). Ama bu emri veren Allahû Tealâ, Ahzab Suresi’nin 21. âyet-i kerimesinde şu emri de veriyor:
Allah’ı çok zikredenler için ve Allah’a ulaşmayı (ölmeden evvel ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dileyenler için, Peygamberinizde ahsen bir örnek vardır, diyor Allahû Tealâ.
Öyleyse sadece Allah’ın farz kıldıklarını değil, (bir defa onların hepsini mutlaka sahabe yerine getirmiş), ama onun ötesinde onlara ilaveten, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in sünnetlerini de gerçekleştirmiştir. İşte iki unsurun biraraya gelişi: Farzlar ve sünnetler. Sadece namazda mı sünnetler? Hayır. Oruçta da sünnetler. Ramazan ayı boyunca tutulan oruca ilaveten, her perşembe oruç, sonra Muharrem’in 10’unda oruç, Şevval’in 27’sinde oruç ve kandil günleri oruç.
Öyleyse bu oruçları toplarsanız, adeta orucun üçe katlandığını göreceksiniz. Bir ay değil, iki ay daha tutulan bir oruç söz konusu. Toplam üç ay oluyor.
Zekâtın, sadece zekât olarak verildiğini değil, Bakara Suresi’nin 177. âyet-i kerimesine göre, zekâta bir zekât nisabı kadar da birr ilave ettiklerini görüyoruz. Allahû Tealâ diyor ki;
Birr, sadece zekât vermek değildir. Sizin kazandığınız parada hastaların, yolcuların, çalışamaz vaziyette olan ihtiyarların, esirlerin, kölelerin hakları vardır. Onlara da kazandıklarınızdan vermek mecburiyetindesiniz.
Sahabe bunları yapmışlar mı? Hepsini. İşte Al-i İmran Suresi 119. âyet-i kerime, Allahû Tealâ buyuruyor:
Ey sahabe, onlar size buğz ettikleri halde siz onlara karşı gene de muhabbet beslersiniz. Çünkü siz kitabın (Kur’ân’ın) bütününe iman edersiniz, bütününe tâbî olursunuz (bütününü uygularsınız).
Ve sahabenin bütün Kur’ân-ı Kerim’i uyguladığını ve velâyetin son noktasına kadar ulaştıklarını görüyoruz. Kimdir sahabe? Eğer bizim sayın ve de muhterem din adamlarına bakarsanız, Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz, Peygamber Efendimiz hayattayken O’nu görenlerin hepsi sahabeymiş. Ama Kur’ân-ı Kerim öyle söylemiyor.
O’na tâbi olanlar, diyor.
Görmek ile tâbî olmak arasında çok büyük farklılıklar var. Unutmayın putperestler de Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i gördüler. Şeytana tapanlar da gördüler. Hıristiyanlar da gördüler, Yahudiler de gördüler, dinsizler de gördüler; ateşe tapan ateşperestler de gördüler. Ama hiç birisi sahabe olamadı. Kimdir sahabe? Allahû Tealâ cevap veriyor:
"De ki o kitap sahiplerine ve ümmilere: "Ben ve bana tâbî olanların, bizim hepimizin, Allah’ı görerek, Allah’a çağırdığımız yol, işte bu Sırat-ı Müstakiym’dir."

Sahabe kimmiş? "Ben ve bana tâbî olanlar da" diyor Allahû Tealâ. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olanlar. Önce ruhlarını Allah’a teslim etmişler, sonra fizik vücutlarını Allah’a teslim etmişler, sonra nefslerini Allah’a teslim etmişler. Teslimlerini tamamlamışlar ve İslâm olmuşlar. Olmuşlar mı? Hadi beraberce bakalım Tövbe Suresi’nin 100. âyet-i kerimesine. Allahû Tealâ diyor ki;
O sabikûn-el evvelin var ya (evvelki sabikûnlar, hayırlarda yapılan müsabakalarda, yarışlarda ilk üç sırayı kazananlar. İhlâs mevkiinde olanlar, salâh mevkiinde olanlar, ulûl elbab mevkiinde olanlar, daimî zikre ulaşanlar) onların bir kısmı ensardandı, bir kısmı da muhacirindendi. Bir de onlara ihsanla tâbî olanlardandı. Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razı oldu. İşte bu, fevzül azim’dir, diyor Allahû Tealâ.
Yani fevzlerin, Allah’ın mükâfatlarının en üstünüdür, diyor. En üstün mükâfatın verildiği yer: Salâh mevkii. Yani irşada ulaşıldığı nokta. İrşad etmeye layık bulunduğu nokta. Allah’ın kişiyi irşad makamına tayin ettiği nokta, salâh makamı. Sahabenin hepsi de irşad makamının sahibiydi. İşte Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hadis-i şerifi:
"Benim sahabem yıldızlar gibidir. Kim onlara tâbî olursa mutlaka hidayete erer."

İşte söylediğimiz Tövbe Suresi’nin 100. âyet-i kerimesi. İster ensar olsun, ister muhacirin, hepsine tâbî olunmuş. Hepsi irşad makamının sahibi. Dikkat edin, hadislere göre irşad makamının sahibi değil, Kur’ân’a göre irşad makamının sahibi. Tartışılmaz konu. Kesin hükümlerle Allahû Tealâ diyor ki;
O sahabe var ya, onlar Allah’ın tayin ettiği mürşidlerdir.
Öyleyse muhtevaya baktığınız zaman, onların Allah’ın bütün emirlerine itaat ettiğini görüyoruz. Ne demiş Allahû Tealâ?
Allah’a ulaşmayı dileyin!
Hepsi dilemişler. Ne demiş?
Dilemezseniz gideceğiniz yer cehennemdir.
Cehennemden, ilk etapta kurtarmışlar kendilerini. Sonra hepsi Allah’ın temel emri olan "mürşide ulaşma" emrini gerçekleştirmişler. Biliyorsunuz 10 âyet-i kerime, mürşide ulaşamayan kişinin dalâlette olduğunu söylüyor. 8 grup âyet-i kerime, mürşidine ulaşamayan kişinin gideceği yerin cehennem olduğunu söylüyor.
Şimdi burada, zamanımıza kadar ulaşan, ikinci bir büyük yanlıştan bahsetmek vacip oluyor: "Yalnız Kur’ân-ı Kerim, mürşidtir. İnsanlardan bir mürşid olarak Peygamber Efendimiz (S.A.V) son mürşid olmuştu. O’ndan sonra artık mürşid gelmez. Mürşid Kur’ân-ı Kerim’dir." Böyle diyorlar. Ama biz de onlara soruyoruz? Be hey gafiller bu sahabe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra Hz. Ebubekir’e tâbî oldular mı? Hanginiz hayır diyebilirsiniz? Hz. Ömer’e tâbî oldular mı? Ondan sonra Hz. Osman’a ve Hz. Ali’ye sırasıyla tâbî oldular mı? Oldular. Bu dört halifenin ismi ne? Hülâfa-i raşidin. İrşad etmek yetkisinin sahibi olan halifeler. Öyleyse Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra mürşid var mıymış? Sahabeye tâbî olmamış mı, tâbîin? Tâbîin’e tâbî olmamış mı, tebe-itâbîin?
Yoksa onları mürşid olarak kabul etmiyor musunuz?
Bizim sayın din adamlarına bir sualim var: Bana söyleyin hangi mezheptensiniz? Ben hanefiyim diyorsunuz bir kısmınız. Siz, İmam-ı Azam Ebu Hanefî Hazretleri’nin, bir mezhep vücuda getirebilecek kadar Allah’ın ilminin sahibi olduğunu biliyorsunuz. İnkâr edebilir misiniz? Peki onun Marûf-u Kerhî Hazretleri’ne tâbî olduğunu biliyor muydunuz? Ve O’ndan bahsederken "Mürşidine ulaşmasaydı Numan, olmuştu duman" dememiş mi? Bir kısmınız da Şafî olduğunuzu söyleyeceksiniz. Ya İmam-ı Şâfî Hazretleri’nin, Şeybanî Ra-î adlı bir çobana tâbî olduğunu ve "Bana dinimi mürşidim öğretti" dediğini biliyor muydunuz? Biliyorsunuz tabii. Ama diyorsunuz ki, "Mürşid yoktur. Biz kimseye tâbî olmayız."

Yani sayın din adamları, yani ilminizin, bu mezhep kurucularından daha yüksek seviyede olduğunu mu iddia ediyorsunuz yoksa?
Allahû Tealâ, mürşide ulaşmayı farz kılmış. Diyor ki;
"Vebtegu ileyhi vesiletün."

O’na (Allah’a ulaşmaya) kim vesile olacaksa, onu Allah’tan isteyin, diyor.
Cin Suresi’nin 14. âyet-i kerimesinde:
Kim Allah’a teslim olmayı dilerse mürşidini arar buyruluyor.
10 âyet-i kerime mürşidine ulaşamayanın dalâlette olduğunu, 8 grup âyet-i kerime, dalâlette olanların gideceği yerin cehennem olduğunu söylüyor. Ve siz "insan mürşid yoktur" diyorsunuz. İşte Kur’ân’dan bu kadar uzaklaşmışız. Allahû Tealâ’nın farzlarına gelin beraberce bakalım:
Mürşide ulaşmayı farz kıldıktan sonra Allahû Tealâ neyi farz kılmış? Bizim nefsimizden yemin almış tezkiye olacağına dair. Üç defa farz kılmış. Ruhumuzdan misak almış Allahû Tealâ. Ruhumuzu biz ölmeden evvel Allah’a ulaştıracağımıza dair; (tam 73 âyet-i kerime). Bunu tam dokuz defa üzerimize farz kılmış. Fizik vücudumuzdan ahd almış. Şeytana kul olmaktan kurtulup, Allah’a kul olacağımıza dair ahd almış. Bunu da üzerimize tam üç defa farz kılmış.
Ve bu farzları da unutmuşuz. Allah’a ulaşmayı dilemek farzını unutmuşuz. Mürşide ulaşma farzını unutmuşuz. Allah’a verdiğimiz yemin, misak ve ahd’in bir farz olduğunu (iki tanesinin 3 defa, bir tanesinin 9 defa üzerimize farz olduğunu) unutmuşuz. Onlar unutmamışlar. Hepsini gerçekleştirmişler. Başka neyi unutmuşuz? Zikrin farz olduğunu unutmuşuz. Unutmayın zikir yoksa, nefs tezkiyesi mümkün değildir. Nefs tezkiyesi gerçekleşemezse, ruhun Allah’a ulaşması mümkün değildir. Ruhun Allah’a ulaşması mümkün olamazsa, fizik bedenin (yani veçhin) şeytana kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olma standartına değil ulaşması adım atması mümkün değildir. Ve tabii bütün bunlar olmazsa, fizik vücudumuzun Allah’a teslimi hiçbir şekilde mümkün değildir. Ve neticede de nefsimizin Allah’a teslimi mümkün değildir.
Oysaki bu saydıklarımın hepsi, Kur’ân-ı Kerim’de farz kılınmış. Yetmez. Bütün sahabe bu farzları uygulamışlar. Hepsi nefslerini tezkiye etmiş, ruhlarını Allah’a ulaştırmış (ilk teslim), fizik vücutlarını Allah’a kul etmek istikametinde ilk adımı atmışlar, kulluğun başına ulaşmışlar. Sonra, fizik vücutlarını Allah’a teslim etmişler; ekber kulluğa ulaşmışlar. En son nefslerini de Allah’a kul etmişler, azim kulluğa ulaşmışlar. Ve azim kul olmanın üç temel mükâfatını, hepsi Allah’tan almış. Hepsi hazzü’l azimin sahibi olmuşlar, hepsi fevzü’l aziymin sahibi olmuşlar, hepsi ecrü’l aziymin sahibi olmuşlar.
İşte size muhteşem bir tablo. Bir Kur’ân-ı Kerim tablosu. 23 senede Allah’ın indirdiği Kur’ân-ı Kerim. Sahabeyi sıfır noktasından almış, velâyetin en üst makamı olan 28. basamağa çıkarmış. 23 senede bir, bir, 28 tane basamak gerçekleşmiş sahabe için. Ve Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Tealâ hangi konuyu farz kılmışsa, onların hepsini yapmışlar. Yetmez. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in sünnetlerini de ona ilave etmişler.
Onlar ermiş muratlarına. Biz gelelim zamanımıza. Ne görüyoruz? Kur’ân-ı Kerim’deki farzların, insanları cennet saadetine ve dünya saadetine ulaştıracak olan hiçbirisini gerçekleştirmeyen bir zaman dilimi içerisinde yaşıyoruz. Dünya, İslâm alemi, bu muhteva içinde, Allah’ın Kur’ân gerçeklerini yaşamaz olmuşlar. Farzları unutmuşlar. Bütün insanlar, temel farzların, hükümlerin sahibi olmaları gerekirken, bu farzlardan hiçbirini uygulamaz olmuşlar.
Farzlar uygulanmıyor. Ve en kötüsü, kimse bunun bir eksiklik olduğunun zamanımızda farkında değil. Neden? Çünkü Kur’ân-ı Kerim indirildiğinden bu tarafa 14 asır geçmiş. Bu geçen süre içerisinde Kur’ân-ı Kerim tamamen unutulmuş. Ve insanların yazdığı yüzlerce kitap, insanlar tarafından okuna okuna, o kitaplardaki temeller, İslâm’ın da temeli olmuş. Ve Kur’ân-ı Kerim, farzlarıyla birlikte unutulmuş. Türkiye’de 23 tane Kur’ân-ı Kerim meali satılıyor. Bunların hepsinde bütün bu söylediğimiz hakikatler mevcut. Sadece bu kadar değil. Burada da söyleyemediğimiz daha pek çok şey eksik. Ama, konunun can alıcı noktası şurası: Bir insanın cennet saadetine ulaşabilmesi için, Allah’a verdiği yemini, misaki ve ahdi (ki yeminle ahd 3 defa, misak 9 defa üzerimize farz) mutlaka ama mutlaka yerine getirilmesi lâzım. Bundan 14 asır evvel bütün sahabe bunları gerçekleştirmişler. Ve bu gün... Kur’ân-ı Kerim’in farz kıldığı ve bütün sahabenin gerçekleştirdiği yemin, misak ve ahd, (onların gerçekleşmesi) artık farz hükümleri arasında mevcut değil.
Bunların gerçekleşebilmesi için Allahû Tealâ hem zikri, hem de daimî zikri farz kılmış. Bugün farzlar arasında zikir de yok, tabii zikir olmazsa daimî zikir hepten yok. Ama ne zikrin, ne de daimî zikrin olmadığı bir İslâm.
Bilin ki, Allah’ı en çok sevenler, Allah’ı en çok zikredenlerdir. Allah’ın en çok sevdikleri de Allah’ı en çok zikredenlerdir. Allah’ı çok mu sevdiğinizi iddia ediyorsunuz? Zikrinize bakın. 24 saatlik bir zaman parçasını %100 kabul edin ve Allah için ne kadar fedakârlık ediyorsunuz zikir yapmak için Onu kendi kendinize itiraf edin. İşte Allah’ı o kadar seviyorsunuz. "Ben Allah’ı çok seviyorum" diye ortaya çıkan birçok insan gördük. Ama iş, gerçek ölçülere vurulduğunda, onların Allah’ı hiç de zannetikleri kadar sevmedikleri sonucuna ulaştık. Allah’ı en çok sevenler, daimî zikrin sahipleridir. Adları ulûl elbabtır. Ve ulûl elbab makamının, ihlâs makamının ve salâh makamının sahipleridir.
Böylece gördüğümüz o ki, insanların Allahû Tealâ indindeki yerleri, O’nun emirlerine sadakatleriyle ölçülüdür. Allah’ın emirleri, açık ve kesindir. İnsanların yazdığı kitaplar değil, o emirleri almasalar da, o emirleri unutsalar da Kur’ân asıldır, sahabenin tatbikatı asıldır ve Allahû Tealâ, Kur’ân-ı Kerim’le sadece teoriyi vermemiş, şöyle şöyle yapın demiyor sadece, yapanlar böyle olur diyor ve sahabeyi gösteriyor. Hepsi, zülcenahayn olmuş. İki cihanda da mutluluğun sahipleri. Bu dünyada hepsi sonsuz bir saadetin sahipleri. O devre Asr-ı Saadet diyoruz. Hepsinin de cennete gideceği kesinleşmiş durumda. Çünkü Ahzab Suresi’nin 157. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki;
Kim o ümmî, nebî resule tâbî olursa, onlar felaha erenlerdir.
Sahabe kimdir? Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e, ümmî olan, nebî olan, resul olan Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e tâbî olanlar. Ve Allahû Tealâ diyor ki;
Kim O’na tâbî olduysa, onlar felaha erenlerdir.
Öyleyse söz konusu olan şey Allah’ın emirleri. Allah’ın koyduğu farzlar. Allahû Tealâ buyuruyor ki;
Biz resullerimizi kendilerine itaat edilsin diye vazifeli kılarız (ba’s ederiz).
Öyleyse, Allah’ın indirdiği bir nur olan Kur’ân-ı Kerim, farzları muhtevî. En çok şaştığım şey, bizim sevgili din adamlarımızın "tek mürşid Kur’ân-ı Kerim" demelerine rağmen, Kur’ân-ı Kerim’in emirlerini hiçe saymaları. Kur’ân-ı Kerim ne zaman mürşid hüviyetine girer? Ne zaman O’nun emirlerine itaat ederseniz. O’nun emri de mürşide tâbî olmak.

Öyleyse Kur’ân-ı Kerim, mürşid. İnsanlara, mürşide tâbî olmayı farz kıldığına göre, sizler de böyle yapmak mecburiyetindesiniz. Yapmayanlar? Ne kadar hazin bir olgu ki, 10 âyet-i kerime onların dalâlette olduğunu söylüyor. Öyleyse ne kadar hazin bir şey, ne kadar hazin bir olgu. İnsanlara din öğretmekle mükellef olanlar, dalâletteler. Onun için Allahû Tealâ Ahzab 67 ve 68’de şunları söylüyor:
Cehennemdekiler derler ki, "Ya Rabbi biz devrimizin küberasına ve sadatlarına tâbî olduk. Bu yüzden cehennemdeyiz (onlara itaat ettiğimiz için cehennemdeyiz). Ya Rabbi onlara iki kat azap ver. Onları en büyük lânetinle lânetle.
Burada küberayı görüyoruz. Büyükler demek. Kim olduklarını hepiniz bilirsiniz. Onlar, bu devleti idare etmekle vazifeli olanlar. Din konusunda uzman olanlar değil. Ama sadatlar? Her konunun ileri gelenleri. Gene burada da sadatlardan bahsettiğine göre, dinin ileri gelenleri. Bütün din konusundaki söz sahipleri. Ve onlara uyanların gideceği yere bakın: Cehennem.
Gerçekten bütün bir İslâm alemi bitkisel hayatta yaşıyorlar. Düşünün, insanları cennet saadetine ulaştıracak olan Kur’ân’ın temel farzları, 14 asırda, devreden yüzde yüz çıkarılmış. Artık farzların arasında yok. Ne yeminimizi yerine getirmek, ne misakimizi yerine getirmek ne de ahdimizi yerine getirmek. Ama Al-i İmran Suresi’nin 76. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki;
Allah’a verdiği yemini, misaki, ahdi yerine getirmeyen kişinin ahrette bir nasibi yoktur.

Yazık değil mi 60-70 milyon insan, din adamları dinlerini bilmiyor diye cehenneme gidecekler.
Bir din öğretimi düşünün ki, ne öğretenler kurtulabilir ne de öğrenenler kurtulabilir. Ve Allahû Tealâ diyor ki;
Kıyamet günü cehennemin kapılarında cehenneme girecek olanlar toplanırlar. Kapılar açılır. Burunları sürtüle sürtüle içeri sürüklenirler. Cehennem bekçileri onlara derler ki, "size, sizden olan, sizin zamanınızda yaşayan insanlar gelip de, buraya, cehenneme geleceğinizi söylemediler mi?" Onlar da derler ki: "Söylediler. Bize ikazda bulundular. Ama biz onları dinlemedik. Biz onların sözlerini işitebilseydik ve idrak edebilseydik burada, cehennemde mi olurduk?"

Her devirde Allah’ın vazifeli kıldığı insanlar var. Başka insanları, dinlerini bilmeyen insanları ikaz etmek için vazifeli kıldığı insanlar. Bu devirde de biz bu konuyla vazifeliyiz. Ve bakınız size, ne kadar açık ve kesin bir şekilde konuşuyoruz ki, dinin bütün temel esaslarını unutmuşuz, devreden çıkarmışız, farzları yok etmişiz. Ve kurtuluşumuz, bu farzlar yerine getirilmediği takdirde mümkün değil. Daha cennet kurtuluşumuz mümkün değil. Cennet kurtuluşu önce elde edilen, fakat kıyametten sonra yaşanan bir kurtuluştur. Yemin, misak ve ahdin yerine getirilmesiyle herkes bu kurtuluşa ulaşır.
Peki ya dünya saadeti? Dünya saadeti, nefsimizdeki afetlerin tamamen temizlenmesine bağlıdır. Bunun yolu daimî zikirden geçer. Yani daimî zikre ulaşmadıkça, dünya saadeti yerleşemez, oluşamaz bir insanda.

Öyleyse herkes için muhtevaya dikkatle baktığımızda, şu andaki İslâmî tatbikatla, hiç kimsenin kurtulması mümkün değildir. Ve birçok kardeşimiz 5 vakit namaz kılanlar, oruç tutanlar, zekât verenler, hacca gidenler kurtulamayacaklar mı? diye büyük üzüntü duyuyorlar. Eğer Allah’ın özel affı devreye girmezse, hayır kurtulamayacaklar. Kur’ân-ı Kerim, açık ve kesin bir şekilde böyle söylüyor. Ve insanlara dinlerini öğretmesi lâzım gelen insanlar da bu hakikatlerden ne yazık ki hâlâ haberdar değiller. Büyük kısmı... Hamdolsun bir kısmı yavaş yavaş hakikatleri yerli yerine oturtmaya başladılar. Araştırınca, söylediklerimizin doğruluğunu birer birer tespit ettiler. Ve onlardan çok ümitliyiz. Allah hepinizden razı olsun.
Dualarımızla.

DR. iSKENDER ALi MiHR

Yukarı dön Göster Nisa-103's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Nisa-103 Ziyaret Nisa-103's Ana Sayfa
 
Nisa-103
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 08 haziran 2005
Gönderilenler: 31
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Nisa-103

Selamun Aleykum degerli kardeslerim,

Flash sunumlar var, cok guzeller. Sizlerle paylasmak istedim insallah. Benim en hosuma giden 6 numarali inci damlasi.

iNCiLER 1

iNCiLER 2

iNCiLER 3

iNCiLER 4

iNCiLER 5

iNCiLER 6

iNCiLER 7

Yukarı dön Göster Nisa-103's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Nisa-103 Ziyaret Nisa-103's Ana Sayfa
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats