HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an'da İnanç Konuları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an'da İnanç Konuları
Konu Konu: BENCE NAMAZ 2 VAKİT Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Eren Erdem
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 30 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 484
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Eren Erdem

gündüz , gece ve orta namazı olmak üzre 3 vakit üzerinde yoğunlaşmamışmıdır kuran.

gündüzle gecenin orta yerinde , gündüz ve gece olarak geçmektedir , bunun yanısıra birtakım özel durumlarda vardı sanırsam.

Yukarı dön Göster Eren Erdem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Eren Erdem
 
hotmal3232
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 08 temmuz 2007
Gönderilenler: 12
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hotmal3232

Kuran'ın neresinde günün ortasında; ya da gecenin ortasında diye bi ifade geçiyor? İsim olarak; salt-ı fecr ve salat-ı işa'yı ikame etmek diye geçmiyor mu? Vusta ifadesi günün ortası yada gecenin ortası olsa  neden tek başına orta diye geçsin; gündüzün ortası ya da gecenin ortası diye vakti tam açıklanmaz mıydı.

Hud 114'de günün iki ucunda;geceye yakın saatlerde namazı kıl diyor. Bu, şu andaki sbah ve akşam namazlarının vakti değil mi? Bir de toplantı(cuma) namazına çağrıldığınızda diye bir namaz ve ne zaman kılınacağının belirtildiği bir ayet var. E gerisi nerede? Namazlara ve orta namaza devam edin demek öğle namazı nasıl oluyor?

Namazlar; sabah ve akşam; çünkü vakitlerini belli şekilde açıklamış, ama orta namaza demesi onun öğle namazı olduğunu açıklamaz. Çünkü Allah, üç vakit namaz emretmiş olsaydı, namazlara dediği zaman zaten üç vakti kapsardı. Ayrıca orta namaz diye belirtmezdi. Bu Vusta namazı bence ya en hayırlı namaz; yani Toplantı(cuma) namazı; ya da orta derecede, fazla aşırıya kaçmadan, işin cılkını çıkarmadan yapın demek. Yani, namzlarda orta bir yol izleyin; aşırıya da kaçmayın, rüzgar gibi de yapmayın( terahvih gibi) gibi mesela....

Belki o dönemlerde vur deyince öldürüyorlardı. namazı kılmaya başalyınca uzattıkça uzatıyorlardı, veya kılış şekillerinde uygunsuz oluyorlardı. Böyle söyleyince birşey aklıma geldi; şimdi bizim zamanımızda da yok mu öyle insanlar sizce?

Genç bir delikanlı namza başlamaya karar veriyor. Hoca başlıyor çocuğa anlatmaya: Farzları kıl, sünnetleri kıl, günde bilmem kaç vakit kaza namazı kıl, teheccüd, tesbih, terahvih, nafile namazı vs.... daha düne kadar barlardan, diskolardan çıkmayan çocuk bu sefer diyor ki: ya ben bu kadarını yapamam, en iyisimi yaşlanınca kılayım... hadi eyvallah tekrar diskoya, bara. Nasıl olsa Miraç'ta Lailaheillalah diyen herkesin affedileceği müjdellendi ya, kılmasakta olur. Bi de peygamber şefaat ederse tamamdır.

O Ebu hureyre'ye bişey derdim ya şimdi.... neyse.  Ben sinirimden konuyu geçtim galiba. Artık sonra devam ederim.  Allah, akıl fikir versin inşallah.

Yukarı dön Göster hotmal3232's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hotmal3232
 
Muhsin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 subat 2007
Gönderilenler: 401
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Muhsin

Slm, cümleten

yüce rabbim cümlemizin ilmini artirsin insallah,

bizlerde caba ve gayret sarfedersek,sabirla yardim dilersek,rabbimiz

insallah dualarimizi kabul eder.Bizleri Kur an ile soru ve cevaplarimizi bulmayi nasip etsin.

namaz ile ilgili bilgeleri su linkden okumaniz,faydali olacagini düsündügüm icin,buraya asmayi tercih ettim.

http://www.istekuran.com/index.php?page=8c3bb2e15d9fc663f0e0 522ef168dc9a&id=39

Kendimde bizzat günlerce ayetleri detay olarak arastirmisimdir,ve vardigim sonuc,2vakit(sabah+aksam) dir ve +teheccüd.(peygamber

efendimize,gece uykudan kalkip kilmasi.)

En dogrusunu Allah bilir

Saygi ve selamlarim ile,selametle kaliniz.

 

Yukarı dön Göster Muhsin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Muhsin
 
hotmal3232
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 08 temmuz 2007
Gönderilenler: 12
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hotmal3232

Bence Hud 114'de günün ikitarafında ve geceye yakın saatlerde namazı kıl demek üç vakti belirtmiyor; iki vakti belirtiyor. Günün uçlarında, ama uçlarının da geceye yakın olan zamanında diyor bence. Yani şimdiki akşam ve sabah namazı nasıl güneş battıktan sonra ve doğmadan önce şekilde geceye yakınsa öyle işte. Oradaki ve, ayrıyeten bir namazı belirtmiyor. O ve'yi noktalı virgül gibi düşünün.

Sizden şu üç vakitte izin istesinler ayetinde, sabah namazı ve akşam namazının adı geçiyor da neden öğle namazının adı geçiyor. Ben de sizin dediğiniz gibi günde üç vakit kılıyorum, ama hala Kuran'da üçüncü namazı göremedim. Günün ortasında, yada gecenin ortasında diye bir ifade yok. Hud 114 de de iki vakti bilfdiriyor kanımca. Allah, namazın belli vakitlerde yapılması gereken bir ibadet olduğunu söylüyor, ondan sonra sabah'ı akşam'ı, cuma(toplantı) namazını ve de Peygamberimizin hangi vakitte kılacağını vaktiyle belirttiği gece namzını söylüyor. E gerisi nerede. Bu kadar namzzın vaktini net şekilde belirtiyor da gerisini neden net şekilde belirtmiyor; hatta hiç belirtmiyor ( bence) ya sizce. Ya ben göremiyorum, ya da olmayan birşeyi mi arıyoruz acaba?

Yukarı dön Göster hotmal3232's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hotmal3232
 
Tunboga
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 03 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 66
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Tunboga

Hanif dostlara selam sunuyorum !

AHKAF_ 29 = Bir zaman, cinlerden bir topluluğu , Kur'an ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Onu dinlemeye hazır hale geldiklerinede _ Susup dinleyin dediler  Dinleme bitirilince de uyarıcılar olarak kendi toplumlarına döndüler.

 unutmayalımki Kurandan sorumlu olan Yalnız İnsan değil çünkü  Cinlerde bu Kuran dan sorumlu  bunu ayetlerden anlamak mümkün

CINN_5 =Biz sanmıştık ki , ne insanlar ne de cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler

RUM_17 =O halde tespih Allah için. Akşama erdiğinizde de sabaha erdiğinizde de...

RUM_18 =Göklerde ve yerde hamt da O' na; gün sonunda da öğleye erdiğinizde de.

 

pekala ibadetlerden de  sorumlu olabilme durumunda iseler ? , onların gece ve gündüz algıları farlı ise ? , Yine onlarda , insanlar gibi millet kavramı olduğuna göre  Cuma / toplanma ve buna mukabil salatlarıda olabilir

 

RAHMAN_56 =O cennetlerde, bakışlarını eşlerine dikmiş öyle dilberler vardır ki, daha önce onları ne cin kirletmiştir ne de insan.

RAHMAN_39 =O gün günahlarından ne cin sorguya çekilir ne de insan.

 

Kanaatimce Cinlerin sorguya çekilmerinde mukayese olacak olan , tıpkı İnsanlar olduğu  gibi  Kuran

 

 

 



__________________
Cinn 20= Deki Şüphesiz ben ancak Rabbime ibadet ederim ve O'na hiç kimseyi ortak koşmam
Yukarı dön Göster Tunboga's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Tunboga
 
hotmal3232
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 08 temmuz 2007
Gönderilenler: 12
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hotmal3232

Cinler de mi Kuran'dan sorguya çekilecek demek istedin, yoksa ben mi yanlış anladım? Ayrıca bu başlıkla, bu konunun  hiç alakası yok. Orada Biz sanmıştık ki Allah hakkında yalan söylemezler diyor. Kuran'dan sorumlu olmaları için Kuran'ın onlara da inmiş olması gerek, gelip dinleyerek Kuran'dan sorumlu olunur mu. Bu, görmediğin dersten sınav olmak gibi bişey.

Yine söylüyorum, buradaki konu başka, değişik konular için başka başlık açın.

Yukarı dön Göster hotmal3232's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hotmal3232
 
toprakerdem
Yasaklı
Yasaklı
Simge

Katılma Tarihi: 22 nisan 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 14
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı toprakerdem

 SELAMLAR KARDEŞLER...

http://www.istekuran.com/ SİTESİNDEN ALINTIDIR....

“ES SALAT ÜL VÜSTA”NIN

ARAPÇA’SI VE KUR’AN’CASI

 

 

Bakara; 238:               Namazları ve vüsta namazı koruyun. Tam bir saygıyla Allah’ın huzurunda kıyam edin.

 

Bu ayette geçen “ الصّلوة الوسطىes salat ül vüsta (vüsta namaz)” ifadesi, Müslümanlar arasında çok tartışılmasına rağmen bugüne kadar net bir şekilde açıklığa kavuşturulamamış bir ifadedir. Bu ifadenin “orta namaz” olarak anlaşılmasında tam bir mutabakat olmasına karşılık, “orta namaz” ile hangi namazın kastedilmiş olduğu hususunda kırk civarında nakil ve on dokuz tane farklı görüş ortaya çıkmıştır. Fıkıh ve tefsir (!) kitaplarında da “iyice anlaşılamamış bir mesele” olarak bırakıldığı görülen “الصّلوة الوسطى  es salat ül vüsta”; kimine göre sabah namazı, kimine göre öğle namazı, kimine göre de ikindi namazıdır. Sonuç olarak “vüsta namaz” konusunda, ne klâsik anlayışla, ne de sorgulayıcı zihniyetin mantıkî yaklaşımlarıyla, herkesin kabul edebileceği bir sonuca ve dolayısıyla gerçeğe ulaşılamamıştır.

 Bu genel görünüme uygun olarak uzun yıllar biz de, derin bir çalışma yapmadığımız bu konuda, mevcut farklı görüşlerden en sağlamını doğru olarak kabul etmek durumunda kalmıştık. Ancak, Rabbimizin izniyle gerek Kur’an, gerekse dil yönünden yaptığımız çalışmalar, meseleyi daha iyi anlamamıza sebep oldu ve vardığımız sonucu burada herkesle paylaşıyoruz.

Hemen belirtmek gerekir ki biz, peygamberimizin ve ilk Müslümanların “vüsta namaz”ın ne olduğunu gayet iyi bildikleri kanaatini taşımaktayız. Çünkü “vüsta namaz” hakkında peygamberimizin ve sahabenin hayatta oldukları dönemde ne peygamberimize bir soru yöneltilmiş, ne de bir tartışma meydana gelmiştir.

Konunun tahliline başlarken, öncelikle ayetlerdeki ifadelerle ilgili olarak iki hususun göz önüne alınması gerekmektedir:

 

1) Ayetteki “الصّلوة الوسطى es-salat-ü l-vüsta (vüsta namaz)” tamlaması, bir sıfat tamlaması olarak kullanılmış olup muarref / belirtilidir. Bir başka ifade ile sıfat ve mevsuf, lam-ı tarifli olup nekre / belgisiz değildir. Yani, muarref bir ifade olan “vüsta namaz” özel isim konumundadır ve herkesin bildiği bir namaz durumundadır.

 

2) Ayetin “Namazları ve vüsta namazı koruyun” ifadesi, “vüsta namaz”ın bildiğimiz farz namazlardan ayrı, başka bir namaz olduğunu göstermektedir. Zira bu ifadede iki mef’ul (tümleç; belirtili nesne)  vardır (“Namazları” ve  vüsta namazı”  koruyun”) ve bu cümleden de kesin olarak anlaşılmaktadır ki “vüsta namaz”, diğer farz namazlardan (üç vakitten) başka bir namazdır. Bu yüzden, “vüsta namaz”ı, günlük farz namazlardan biri olarak kabul etmek büyük bir hata olur.

 

“vüsta Namaz” nedir?

 

Bir konuyu doğru anlamak için gerekli olan ilk şart kuşkusuz ki, konuşulan dili iyi bilmektir. Dolayısıyla bu konuda da meseleyi çözmek için yapılacak ilk iş; “الوسطى el vüsta” sözcüğünün Arap dilindeki doğru anlamını bulmak olmalıdır. Ancak, sözcüğün doğru anlamını bulmak, bu konuda meseleyi çözmek için yetmemekte, ayrıca Rabbimizin de mesajında sözcüğü bu anlamda kullandığını Kur’an ile teyit etmek lâzım gelmektedir.

الوسطى el Vüsta” sözcüğü, “ وسطvst” sözcüğünden türediği için, tahlile “ وسطvst” sözcüğünden başlamak gerekmektedir. Arap dilinin tartışmasız en muteber iki kaynağı olan Lisan ül Arab ve Tac ül Arus bu konuda aşağıdaki açıklamaları vermiştir:

 

  وسطVst” kök sözcük “vesat” ve “vest” şekillerinde okunur. “Vesat” şeklinde okununca İsim, “vest” şeklinde okununca Zarf olarak kullanılır.

Bu sözcüğün anlamı; “bir şeyin iki ucu arasındaki kendine ait kısmı” demektir. (Biz bunu, bir şeyin kendi ortası olarak anlayabiliriz.) “İpi ortasından kavradım”, “oku ortasından kırdım” gibi kullanılır.

Arap örfünde bir şeyin ortası, o şeyin en hayırlı, en yararlı bölümü anlamındadır. At veya devesine binecek bedevi için at veya devesinin en hayırlı yeri at ve devenin boyun ve kıçı olmayıp belinin ortasıdır. Yine devesi için kuracağı ağıl için en hayırlı yer, otlağın ortasıdır. Gerdanlığın, inci veya elmas takılacak en hayırlı (güzel ve uygun) yeri gerdanlığın ortasıdır. Ayrıca her güzel ve yararlı davranış, kendi cinsinden olan davranışların ortada olanıdır. Meselâ cömertlik; cimrilik ve savurganlığın ortasında bir davranıştır. Cesaret; korkaklık ve saldırganlık arasında bir davranıştır.

İşte bu nedenle  وسطvest” sözcüğü; “hayırlı, yararlı, üstün” anlamına genelleşmiştir.  Araplar, “O, kavminin evsatındadır” dediklerinde “O, kavminin hayırlı, yararlı, şerefli olanıdır” demek isterler. Veya “şu vesît kişiye bir bakın” dediklerinde “Şu hayırlı, şerefli kişiye bir bakın” demek isterler.

Ve Rabbimizin Bakara 143’deki “Ve işte böylece sizi ‘vesat’ bir ümmet kıldık” ifadesi; “ Ve işte böyle sizi hayırlı, yararlı ve şerefli bir ümmet kıldık” demektir.

Bakara; 238’te yer alan “Es salatül vüsta” ile ilgili 40 civarında rivayet olup bunlar on dokuz farklı görüşü içermektedir. Bunlardan en kuvvetli görüş,“salatı vüsta’nın ikindi namazı, sabah namazı ve Cuma namazı olduğu” görüşleridir.

Ebul Hasen,“Es Salat ül vüsta”, Cuma namazıdır. Namazların en hayırlısı Cuma namazıdır. Kim buna muhalefet ederse hata eder” demiştir.

Ayrca İbn-i Side “el Muhkem” kitabında yer aldığına göre, “Kim salat-ı vüstayı cumadan başka bir şey derse hata eder”  demiştir.  (Lisan ül Arab c:9, s:297-301, Tac ül Arus c:10, s:442-448)

 

Bu açıklamalardan anlaşıldığına göre “orta” demek olan “vesat” sözcüğü, Araplar arasında; “hayırlı, yararlı” anlamında kullanılmaktadır. O hâlde, “  وسطvst” sözcüğünün ism-i tafdili ve müennes (dişil) kalıbı olan “الوسطى el vüsta” ile müzekker (eril) kalıbı olan “evsat” sözcükleri de; “en hayırlı, en yararlı” anlamına gelmektedir (aynı, ekber ve kübra; hasen ve hüsna sözcüklerinde olduğu gibi).

الوسطى el Vüsta” sözcüğün türevleri, ikisi müzekker (Kalem; 28 ve Maide; 89) olmak üzere Kur’an’da beş yerde geçmektedir.

 

Kalem; 28:                    اوسطهمEvsatühüm (EN HAYIRLI, ŞEREFLİ OLANLARI): “Ben size ‘Tesbih etmiyor musunuz!’ dememiş miydim?” dedi.

 

Maide; 89:                   Allah sizi, yeminlerinizdeki lağv ile (kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden) sorumlu tutmaz. Fakat yeminleri düğümlediğiniz şeylerle (kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden) sizi sorumlu tutar; onun keffareti, ehlinize yedirdiğinizin “ من اوسط     ماevsatından (EN HAYIRLISINDAN; EN İYİSİNDEN)” on miskini yedirmek veya giydirmektir. Veyahut da bir köleyi özgürleştirmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. Bu, bozduğunuz zaman yeminlerinizin keffaretidir. Ve yeminlerinizi koruyun. İşte Allah ayetlerini sizin için böyle açığa kor ki, belki şükredesiniz (karşılığını ödersiniz).

 

Adiyat; 5:                    Sonra bir topluluğun   فوسطنorta yerine (EN DEĞERLİ, EN HAYIRLI YERİNE) kadar dalanlara…

 

Sözcüğün Kur’an’da 4. geçişi (Bakara; 143), yukarıda Lisan ül Arab ve Tac ül Arus açıklamalarında yer almış ve 5. geçişi de yazımızın başında verilmiştir (Bakara; 238).

Konumuzu teşkil eden Bakara suresinin 238. ayetindeki “ الوسطىel vüsta” sözcüğü, “ الصلوةes salat” sözcüğü ile birleşerek “الصّلوة الوسطى es salat ül vüsta” şeklinde bir tamlama oluşturmuş olduğundan, ayetin yazımızın başındaki çevirisinde “vüsta namazı” olarak bıraktığımız bu tamlama; “en yararlı, en hayırlı namaz” anlamına gelmektedir.

 

Kur’an, “en yararlı, en hayırlı namaz”ı bildirmiştir:

 

Kur’an’da belirgin olarak zikredilmiş bir ifadenin ne anlama geldiğinin bilinemiyor olması, hem Kur’an’a yönelik bir kusurdur, hem de müminlere yönelik bir eksikliktir. Elbette, mübin ve mufassal olan Kur’an, bu durumun sebebi değildir ve bundan münezzeh tutulmalıdır. Bizim kanaatimize göre peygamberimizin ve sahabenin hayatta oldukları dönemde ne olduğu kesinlikle biliniyor olan bu ifade, Müslüman olan ilk kuşaklardan sonra rivayetlerle oluşan kaosta maalesef bilinemez hâle gelmiştir.

Kur’an iyi tahlil edildiğinde ise, bizim bu kanaatimizde haklı olduğumuz ortaya çıkmaktadır. Çünkü Rabbimiz, en hayırlı namazın hangi namaz olduğunu Kur’an’da açıklamış ve belirginleştirmiştir:

 

Cuma; 9:                     Ey iman etmiş kişiler! Toplantı günü salat için seslenildiği zaman, Allah’ın anılmasına hemen koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz işte bu,   خير لكمsizin için EN (DAHA) HAYIRLIDIR.

 

Bu ayetle Rabbimiz bize bildirmektedir ki, Bakara suresinin 238. ayetinde “الصّلوة الوسطىes salat ül vüsta (en hayırlı salat)” olarak tanıtılan salat; Toplantı Günü yapılan salattır.

 

İşte, “es salat ül vüsta” ifadesinin Arapça’sı ve Kur’an’cası budur.

 

Kur’an’da bulunan bu delilden sonra artık “vüsta namaz”ın hangi namaz olduğuna dair bir başka delil ve rivayet aramak beyhudedir!

Not:

Bu noktada yeni bir sorun ortaya çıkmakta ve “الصّلوة الوسطى es salat ül vüsta” ifadesi, nüzul sırasına göre 110. sure olan Cuma suresinde belirginleştirilmiş ve 87. sure olan Bakara suresinde belirgin olarak yer almış olmaktadır. Normalde, ne olduğu bilinmeyen bir ifadenin önce belirginleştirilmesi ve daha sonra belirgin şekliyle kullanılması lâzım geldiğine göre, Cuma suresinin son necmi (9-11. ayetler), Bakara suresinin 238 ve 239. ayetlerinden evvel inmiş olmalıdır. Zaten her iki suredeki konumuz olan ayetler, kendilerinden evvelki ayetlerden bağımsız birer necmdirler. Yani, konu itibariyle, kendilerinden önceki ayetlere ilgileri bulunmamaktadır. Elimizdeki mushaf tertibinin birçok yerinde olduğu gibi burada da, necme göre mushaf tertibi, Kur’an’ı mushaflaştıran sahabe tarafından ihmal edilmiştir. (Bu durumun onlarca örneği “İşte Kur’an!” adlı çalışmamızda ortaya konmuştur.)



__________________
TOPRAK ERDEM
Yukarı dön Göster toprakerdem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: toprakerdem
 
toprakerdem
Yasaklı
Yasaklı
Simge

Katılma Tarihi: 22 nisan 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 14
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı toprakerdem

SELAM KARDEŞLER
http://www.istekuran.com/ SİTESİNDEN ALINTIDIR
 
NAMAZ KAÇ VAKİTTİR?
 
Namazın amacı, insanın manevî yücelmesini sağlamak, kişiyi topluma yararlı iyi bir insan hâline getirmek olduğundan, vücudun beslenmesindeki üç öğün gıda gibi namaz da öğünleştirilmiştir. Yani, belirli vakitlerde namaz kılınması istenerek insanın manevî beslenmesinin sürekli olması sağlanmıştır. “Fiilî dua” anlamına gelen “salât (namaz)”ın, müminler için günün belli vakitlerinde yerine getirilecek bir görev olması öncelikle, insan şuurunda Allah inancının devamlılığını gerçekleştirme gayesini gütmektedir. Din psikolojisi araştırmaları ortaya koymaktadır ki, insanın içsel yönelişlerinin ihmal edilmesi, onu manen kör bir varlık haline getirmekte ve bunun sonucunda da insan, iyi bir yapıcı toplum elemanı olamamaktadır. Dolayısıyla, insan için namaz çok önemli bir ödev durumundadır ve bu sebeple de günün belli vakitlerinde (sabah, akşam ve gece) zorunlu olarak namaz kılması emredilmiştir:
 
Nisa; 103:  Sonra (korku hâlindeki) namazı tamamlayınca, artık Allah’ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/ güvene erdiğinizde, namazı ikame edin. Hiç şüphesiz ki namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır.
 
Ayetteki “vakti belirlenmiş yazgı” ifadesinden anlaşılmaktadır ki; namaz, sadece vaktinde farzdır, vakti gelmeden farz olmaz, vaktinin dışında da kaza edilmez. Vaktinde kılınmamış namaz, vaktinde yenilmemiş yemek veya vaktinde alınmamış ilaç gibidir, yani geçen geçmiş olur. (Bu husus “Namazın Kazası” başlığı ile başka bir yazımızda açıklanmıştır.)

Bizlere namaz kılmayı emreden Yüce Rabbimiz, namazları hangi vakitlerde kılmamız gerektiğini de, (bizi şeyhe, imama, müçtehide muhtaç bırakmadan) Kur’an’da açıkça bildirmiştir:
 
Hud; 114:  Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde namaz kıl; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür.
 
Bu ayette peygamberimize gündüzün iki tarafında (yani sabah ile akşam) ve gecenin yakın zamanlarında (yani “yatsı”) olmak üzere toplam üç vakitte namaz kılması emredilmiştir.
 
İsra; 78, 79:     Güneşin dülûkundan (batmasından, kaybolmasından) gecenin kararmasına kadar namaz kıl ve sabah Kur’an’ını da. Çünkü sabah Kur’an’ı görülecek şeydir. Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir nafile olarak sen, onu (gece namazını) teheccüd et (uyanıp  kıl)! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur.
 
Bu ayetlerde de aynı şekilde peygamberimize, güneşin batmasından gecenin  karanlığına değin (akşam), tan yeri ağarırken (sabah) ve geceden bir bölümde (yatsı) namaz kılması emredilmiştir. Yani, emredilen vakitler; sabah, akşam ve gece (“yatsı”)dir. Ayrıca peygamberimize özgü bir ayrıcalık olarak nafile olmak üzere (asıla ziyade olarak, yani ek görev olarak) onu (gece namazını) teheccüd etmesi (gece uyuyup uyanarak  kılması) emredilmiştir. 
 
Dikkat edilirse, Hud suresinin 114. ayeti ile İsra suresinin 78. ve 79. ayetlerinin ifadeleri aynı olup, bu ayetler namazın vakitlerini belirtmektedir. Ancak bu vakitler, Kur’an’ın genel üslûbuna uygun olarak; aynı anlamın, değişik üslûp ve özdeş kelimelerle ifade edilmesi suretiyle belirtilmiştir.
 
Bu ayetlerde, akşam, sabah ve gece  namazı  olmak üzere üç vakit namaz emredilmekte olup, bu ayetlere göre öğle ve ikindi namazlarının farz olduğunu söylemek mümkün değildir. Peygamberimizin bazı uygulamalarından, özellikle de öğle ve ikindi namazını bazen beraber kılmasından da, öğle ve ikindi namazlarının farz olmadığı, yani namazın aslının beş vakit olmadığı kesin olarak anlaşılmaktadır. Ama işin aslı, bu konuda ortalıkta dolaşan rivayet dalgaları arasında kaybolmuştur. Oysa, namazı beş vakit olarak ifade eden rivayetlerin bazıları uydurma, bazıları da namaz vakitlerini düzenleyen ayetlerin inişinden evvelki uygulamaları içeren rivayetlerdir.
 
Meselenin aslını öğrenebilmek için bu ayetleri iyi anlamak, ayetleri iyi anlamak için de, ayetlerde geçen “dülûkuşşems”, “kur’an-el fecr”, “taraf”, “teheccüd” ve “nafile” sözcüklerinin ne demek olduklarını iyi bilmek gerekmektedir.
 
Dülûkuşşems”; “Güneş’in batması, gözden kaybolması” anlamındadır. Ama bazı yorumcular buna “eğilmesi” anlamını vermişlerdir. Tac-ül Arus ve Lisan-ül Arab’ın verdikleri bilgiye göre “dülûk sözcüğüne “eğilme” anlamının verilmesi, namazı beş vakit olarak anlayabilme amacı gütmekteymiş. (!) (Tac-ül Arus, c: 13, s: 560, 561 ve Lisan-ül Arab, c: 3, s: 398, 399)

 “Dülûk” sözcüğünün gerçek anlamına göre “dülûkuşşems” tamlaması; akşam vaktini ifade eder. Nitekim, dördüncü halife Ali, Abdullah ibn Mesûd, Said ibn Cübeyr, Nehâî, Mükatil, Dahhâk, Süddî, İbn Abbas ve Mücahid bu anlamı tercih etmişlerdir.

Buna karşılık “dülûk” sözcüğüne “eğilme” anlamı vererek sözcükten öğle vaktini anlayanlar da olmuştur. Klâsik kaynaklarda, İbn Ömer, Cabir, Atâ, Katâde ve Hasan’ın bu görüşü benimsedikleri bildirilir.

İsra suresinin 78. ayetinde yer alan bu sözcükten, her iki anlamın birden anlaşılabileceği ileri sürülse de, namazın vakitlerini belirleyen diğer ayet olan Hud suresinin 114. ayetindeki ifadeler, “dülûküşşems” tamlamasından, “Güneş’in eğilmesi” anlamının çıkarılmasına ve bu anlamdan da ayette öğle namazının kastedildiğinin sanılmasına engel olur. Çünkü, Hud suresinin 114. ayetinde peygamberimize “Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın bir zamanda namaz kılması” emredilmiş ve anlam netleşmiştir. Çünkü, Hud suresinin 114. ayetinde geçen “zülefen” sözcüğü, İsra suresinin 78. ayetinde geçen “ğasak” sözcüğü ile aynı anlamda olup; “ortalığın karardığı zaman, gecenin ilk saatleri” demektir. Yani, her iki sözcük de “yatsı” vaktine karşılıktır. Bu durumdan kesin olarak anlaşılmaktadır ki, İsra suresinin 78 ve 79. ayetlerinin emri ile Hud suresinin 114. ayetinin emri aynıdır ve bu ayetlerde, namaz kılınacak vakitler, özdeş kelimeler kullanılmak suretiyle değişik üslûplarla ifade edilmiştir.

Diğer taraftan, bir çok yorumcu da “dülûkuşşems” ile “ğasakılleyl” tamlamalarının ayrı zamanları ifade ettiğini ileri sürmüştür. Oysa bunlar, ayrı zamanları değil, bir vaktin başını ve sonunu ifade etmektedirler. İsra suresinin 78. ayetinde “güneşin batmasından itibaren karanlığa kadar” namaz kılınması emredilmiştir. Bu ifade, iki namazın değil, bir tek namazın, yani akşam namazının vaktini belirlemektedir.

Ayette geçen “kur’an-el fecr”; sabah okuması, yani sabah namazıdır.
 
 “Taraf”; “nahiye, yan bölge” demektir. Bir şeyin “taraf”ından söz edildiği zaman, o şeyin içi değil, dışı anlaşılır. Nitekim Fıkıh’ta “İnsanın iki tarafı” ifadesinden; bir taraf olarak insanın anası, babası, dedesi, yani atası, diğer taraf olarak da çocukları ve torunları anlaşılır. Benzer şekilde “masanın iki tarafı” denildiğinde de; masanın ikiye ayrılmış hâldeki iki parçası anlaşılmaz, masanın sağında ve solundaki şeyler anlaşılır.

“Taraf” sözcüğünün çoğulu “etraf” sözcüğü olup, bu sözcük Türkçeye, aynen Arapçadaki anlamı ile geçmiştir. “Etraf” sözcüğü de yöneltildiği şeyin dışı ile ilgilidir. Meselâ, bir kimseye “Etrafına bak” dendiği zaman, o kişi eline, yüzüne, vücuduna değil, sağına, soluna, önüne ve arkasına bakar. Bu örneği “ülkenin etrafı” dendiğinde ülkenin dışının kastedildiği ve anlaşıldığı, “Dünya’nın etrafı” dendiğinde Dünya’nın dışının kastedildiği ve anlaşıldığı şeklinde çoğaltmak mümkündür.
Ayetteki “Gündüzün iki tarafı” ifadesinden de, “gündüz”ün dışında kalan “sabah” ve “akşam” vakitleri anlaşılır. Yoksa bu ifade, “gündüz”ün kısımları, birer parçası olan “kuşluk” ve “ikindi” vakitleri demek değildir.
 
Teheccüd” sözcüğünün kökü olan “hecd” sözcüğü, “ezdat”tan olup, iki zıt anlamı da ifade eder. Yani hem “uyumak” hem de “uyanmak” demektir. “Hecd” sözcüğünün bazı türevleri şöyle meşhurlaşmıştır: “Hâcid”; “uyuyan”, “tehcid”; “uykuyu gidermek, uyandırmak”, “teheccüd”; “uykudan uyanıp namaz kılmak”, “müteheccid”; “geceleyin uyanıp namaz kılan kimse”.
 
Nafile” sözcüğü; “asıl üzerine yapılan ziyade (ek)” demektir. Buradan da anlıyoruz ki peygamberimiz, gece namazını herkes gibi karanlık bastıktan başlayıp tan ağarıncaya kadar olan zaman içinde kılmayacak, uyup uyanarak  kılacaktır.
 
Sözcük anlamlarının tahlili neticesi de bize göstermektedir ki, bu ayetlere göre öğle ve ikindi vakitlerinde namaz kılınması söz konusu değildir. Ayetlerden anlaşılan, sabah, akşam ve gecenin bir kısmında namaz kılınması ve peygamberin ise bu gece namazını teheccüd etmesidir.

Kur’an’a göre üç vakit olarak vakitlenmiş olan namazların ikisi, bir başka ayette isimleriyle de anılmıştır:
 
Nur; 58:  Ey iman edenler! Elleriniz altında bulunanlarla, sizden erginlik yaşına gelmemiş olanlarınız üç durumda; sabah namazından önce, öğle vaktinde elbisenizi çıkardığınızda, ışa (akşam) namazından sonra izin istesinler. Bunlar sizin için üç avrettir (açık ve korumasız, üç zamandır). Bunlar dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alim’dir, Hakim’dir.
 
 
Sonuç olarak, İsra suresinin 78, 79. ayetlerinde üç vakitte; sabah, akşam ve  gece vaktinde üç namaz emredildiği gibi, Hud suresinin 114. ayetinde de aynı şeyler emredilmiş; üç vakit (sabah, akşam ve yatsı) namaz kılınması bildirilmiştir.

Vakitleri bildiren ayetlerde ilk muhatap peygamberimiz olmasına rağmen, emir tüm ümmeti kapsamaktadır. Çünkü ümmete verilen emirler, ümmetin örneği, rehberi, imamı olmak sıfatıyla önce onun şahsında yer tutmakta, ümmeti de onun her yaptığını yapmakla yükümlü bulunmaktadır:
 
A’râf: 158:   De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, göklerin ve yerin mülkü kendisinin olan, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan, hem dirilten hem öldüren Allah’ın size, hepinize gönderdiği elçiyim. O hâlde Allah’a ve O’nun sözlerine iman eden, ümmî peygamber olan elçisine iman edin ve ona uyun ki, doğru yolu bulmuş olasınız.”
 
Bu noktada hemen belirtmek gerekir ki, peygamberimize uymayı emreden bu ayet, peygamberimizin öğle ve ikindi vakitlerinde namaz kıldığı hakkındaki rivayetlere dayandırmak suretiyle, öğle ve ikindi vakitlerinin de namaz kılınması emredilmiş vakitlerden olduğu yolunda ileri sürülen iddiaları destekler mahiyette bir ayet değildir.

Bir çok yazımızda açıklamıştık ki, dinimizdeki namaz, oruç, hacc ve zekât görevleri, İbrahim peygamberden sonra gelmiş peygamberlerin şeriatlarında da mevcuttur. Mâûn suresinden ve Enfal suresinin 35. ayetinden, Mekkelilerin de namaz kıldıkları anlaşılmaktadır. Hatta Alak suresinin 9, 10. ayetlerine göre peygamberimiz de peygamber olmazdan evvel eski dinî inancı gereği namaz kılmaktadır. Fakat bu namazlar, Kur’an’dan öğrendiğimiz kadarıyla, özelliğini yitirmiş namazlardır. Dinimiz, sehivle, el çırparak kılınan bu namazları düzeltmiş, namazı huşu ekseni üzerinde yeniden şekillendirmiştir. Peygamberimizin de, Kur’an tarafından belirlenen bu şekle ne bir ilâve ve ne de bir eksiltme yapması mümkün değildir. Bu durumda A’râf suresinin 158. ayetinin, Hud suresinin 114. ve İsra suresinin 78, 79.ayetleri ile açık bir çelişki arz ederek rivayetleri desteklediğini değil, rivayetlerin Kur’an ayetlerine uymadığını düşünmek, daha mantıklı ve dinimize uyan bir davranıştır. Zaten yukarıda da belirttiğimiz gibi, namazı beş vakit olarak ifade eden rivayetlerin bazıları uydurma, bazıları da namaz vakitlerini düzenleyen ayetlerin inişinden evvelki uygulamaları içeren rivayetlerdir.

Özetlemek gerekirse; sabah, akşam ve gece (yatsı) namazı vakti (üç vakit), Kur’an ile sabittir. Öğle ile ikindi, -eğer rivayetler doğru ise- peygamberimizin kendi uygulamalarıdır, Allah tarafından emredilmemiştir.
 
Vakitleri Hud suresinin 114. ve İsra suresinin 78, 79.ayetleri ile belirlenmiş olan namazın rekât sayısı ise Nisa suresinin 101-103. ayetlerinde belirlenmiştir. Nisa suresinin 101. ayetinde korku hâlinde namazın kısaltılabileceği bildirilmiş, 102. ayette de kısaltılmış namaz tarif edilmiştir. Buna göre, namaza duranlar secdeden sonra arkada bekleyenlerle yer değiştireceklerdir. Yani kısaltılmış olarak kılınacak namaz, kıyam, rükû ve secdeden ibarettir; bir rekâttır. 103. ayette ise, korku hâlinin geçmesinden sonra namazın tam bir biçimde yerine getirilmesi istenmektedir. Nisa suresinde verilen bu bilgilerden, namazın iki rekât olduğu anlaşılmaktadır.

Namaz vakitleri, Hud suresinin 114. ve İsra suresinin 78, 79. ayetleri ile, namazın rekât sayısı ise Nisa suresinin 101-103. ayetleri ile, MEDİNE DÖNEMİNDE son şeklini almış, ve bu konuya  ilgili ayetlerle son nokta konmuştur. Biz, peygamberimizin ve sahabenin bu konularda farklı uygulamalarda bulunduklarını söyleyen rivayetlerin, onların bu ayetler inmezden evvelki uygulamalarını aktardığını düşünüyoruz.

Hud ve İsra surelerinin başlarında MEKKÎ oldukları yazsa da, Hud suresinin 12, 17 ve 114. ayetleri ile İsra suresinin 72-80. ayetleri MEDENÎdir. Hatta her iki surenin tamamının MEDENÎ olduğunu ileri sürenler de vardır.

Bir çok yorumcu, bu ayetlerdeki kesin ifadelere karşı çıkamamışlar, ama namazın “beş vakit” olduğuna dair rivayetlerde yer alan iddiaları meşrulaştırabilmek için pek çok yol denemişlerdir.
Namazın beş vakit olduğunu ispat için sarf edilen gayretlerden bir tanesi; bu ayetlerin Mekkî oluşundan yola çıkarak, rivayetlerin Medenî olduğu (Miraç rivayetlerindeki gibi), dolayısıyla bu ayetlerin mensuh olduğu iddiası, diğer bir tanesi de; aşağıdaki ayetlerin anlamlarının bozulmak suretiyle mesnet olarak kullanılmak istenmesidir:
 
Kaf; 39, 40:  O nedenle, sen onların söylediklerine karşı sabret. Ve güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et ve geceden bir bölümde. Ve secdelerin artlarında da O’nu tesbih et.
 
Ta Ha; 130:   Artık onların söylediklerine sabret, güneşin doğuşundan önce de batışından önce de Rabbini tesbih et. Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da tesbih et ki, hoşnutluğa erebilesin.
 
Rum; 17, 18:  O hâlde tesbih Allah için. Akşama erdiğinizde de sabaha erdiğinizde de... Göklerde ve yerde hamd de O’na, gece sırasında da öğleye erdiğinizde de...
 
Leyl; 1, 2:  Ant olsun bürüyüp örttüğü zaman geceye Ve parıldadığı zaman gündüze,
 
Şems; 1-4:      Güneş’e ve onun parıltısına ant olsun ki,  onu izlediği zaman Ay’a, ona parlaklık verdiği zaman gündüze, onu sarıp örterken geceye,
 
Dikkat edilirse, bu ayetlerde namaz vakitlerini ve namaz sayısını belirleyen bir ifade yoktur. Bu ayetlerde; gündüz ve gecenin belli başlı zamanlarında (ki ifadelerden “her an” anlamı çıkar) Allah’ı anmak, O’nu unutmamak, O’nu tesbih etmek emredilmekte ve Allah’ı anmanın, gönlü huzura kavuşturacağı vurgulanmaktadır. Bu ayetlerden namaz kılınacağını anlamak ve iddia etmek, tamamen hatalı bir davranıştır.
 
 
Farz namazlar niçin geceye tahsis edilmiştir?
 
Hud ve İsra surelerinde yer alan ayetlerle belirlenen namaz vakitleri (akşam, sabah ve gece), günün gece bölümündedir. Bu durumun hikmeti de yine Kur’an’da mevcuttur:
 
Müzzemmil: 1-7:         Ey örtüsüne bürünen! Geceleyin kalk! Kısa bir süre hariç, gecenin yarısını ayakta geçir veya bundan biraz eksilt.  Ya da buna biraz ekle: Ve Kur’an’ı ağır ağır, düşüne düşüne oku.Doğrusu, Biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız.Şu bir gerçek ki, yeni bir oluşa koyulmak üzere geceleyin kalkan, yer tutma bakımından daha güçlüdür (söz bakımından daha etkilidir).Kuşkusuz gündüz boyu senin için uzun bir dolaşma/ uzun bir uğraşı vardır.
 
Gündüz, ister sıradan birisi olsun ister peygamber olsun herkes için çeşitli telaşların yaşandığı bir zaman bölümüdür. Namaz ise, yine kim olursa olsun herkesin kendini vermesi, konsantrasyon (huşu’ ve hudu’) içinde olması gereken bir faaliyettir. Ama iş, güç, harç, borç gibi telaşların hep gündüz cereyan etmesi, günün bu bölümünde insanların kendilerini bütünüyle namaza vermelerini mümkün kılamamaktadır. Çünkü herkesin aklı fikri işindedir, işlerin bitmesi gerekmektedir. Nitekim konuyu iyi anlayanlar; “Ğıllı ğışla namaz olmaz.” demişlerdir. Tabiî ki burada kastedilen namaz, İslâm’ın emrettiği namazdır, yoksa çoğunluğun “yasak savmak” kabilinden kıldığı ve kıldık sandığı şeklî namaz değildir. Çünkü, huzursuz, kafada bin bir gailenin yer aldığı zamanlarda, bilinçsizce kılınan namaz, gerçek namaz değil, bir şekildir. Gerçek namaz, kulun gönül huzuru ile kendisini Allah’a teslim ederek kılacağı namazdır.

İşte bu sebeple Yüce Allah bizlere namaz için vakit olarak akşam, sabah ve gece saatlerini belirlemiş ve gündüz de çalışmaya ayrılmıştır. Yani, Rabbimizin, namaz için gönlün boş ve huzurlu olacağı zamanları seçmesi boşuna değildir.

Görüldüğü gibi, bu hususlar Müzzemmil suresinin 1-7. ayetlerinde çok net olarak ifade edilmiştir. Gündüz boyu herkes için dağınık yerlerde, dağda bağda vs. işlerde uzun uğraşılar vardır ama dışarıdaki bütün işler günün sona ermesiyle biter ve insanlar bu üç vakitte sükûnet için evlerine dönmüş olurlar ve hepsi bu vakitlerde evlerinde bulunurlar. Böylece cemaat olmaları, camiye gelebilmeleri de mümkün duruma gelmiş olur.
 
 
Kutuplarda namaz  vakti
 
İslâm dini evrensel bir din olduğuna ve tüm kuralları dünyanın her noktasında geçerli olduğuna göre, senenin yarısının gece, yarısının da gündüz olarak yaşandığı kutup bölgelerinde namaz ve oruç ibadetleri nasıl uygulanacaktır?

Bu konu, İslâm’ın evrensel olmadığı düşüncesinin teyidine yönelik olarak entelektüel geçinen bazı çevreler tarafından yeni ortaya atılmış bir mesele olarak gözükse de, aslında çok eskiden beri İslâm bilginlerinin düşünüp değerlendirdikleri bir konudur.
Konuya kitabında ilk yer veren, XI. yüzyıl fakihlerinden Ebu-l İhlas Hasan ibn-i Ammar eş- Şürunbilâlî’dir. Bu şahsın “Nur-ul İzah Şerhi, Merakıyelfelah” adlı eserinde (bu kitap Türkiye’de çok meşhur olup, tüm ilâhiyat eğitimi veren okulların temel fıkıh öğreti kitabıdır) konu şöyle açıklamıştır:

Güneşin, batar batmaz hemen doğduğu ülkeler vardır. Burada namazın sebebi olan vakit bulunmadığı için yatsı ve vitir namazları yoktur. Ancak bir sene kadar sürecek Deccal Günleri’nde namaz vakitleri takdir edilir. Yani, namaz vakitleri için belirli saatler ayrılır. Namazlar, o saatler içinde kılınır. Alım satım, oruç, hacc ve iddet gibi meselelerde de takdire göre hareket edilir.”
 
Not: İslam fakihleri bu konuya, kutuplardaki vakti bilerek düşünerek değil de, “Deccal Günleri” adıyla meşhurlaşmış bir söylentiye cevap mahiyetinde çözüm üretmişlerdir. Bu söylentiye göre; ileride öyle bir zaman gelecektir ki, o zaman dünyanın her yerinde yılın yarısı gece, yarısı da gündüz olacaktır. Ancak bu “Deccal Günleri”, muteber olmayan bir rivayettir ve teferruatının burada gereği yoktur.
 
Görüldüğü gibi eski zaman din bilginlerince, vakti olan namazların kılınacağı, vakti olmayan namazların kılınmayacağı, oruç için ise gündüzün sürelerinin insanlar tarafından takdir edilecek olduğu söylenmiştir.

Bu tarz takdirler yapılırken her şeyden evvel Yüce Rabbimizin şu ayetleri dikkate alınmalıdır:
 
Rahman; 5:    Güneş ve Ay bir hesap iledir (hesaba bağlıdır).
 
En’âm; 96:  Tan yerini yarandır. Geceyi dinlenme zamanı, Güneş ve Ay’ı zaman ölçüsü kılmıştır. Bu, Güçlü Olan’ın, Bilen’in takdiridir (belirlemesidir).
 
Tövbe; 36:   Gökleri ve yeri yarattığı gündeki Allah’ın yazgısına göre, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. …
 
Bakara; 189:   Sana hilallerden soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hacc için vakit ölçüleridir. ...”
 
Ayetlerde, Ay ve Güneş hareketlerinin bir ölçü olduğu bildirilmektedir. Demek ki bu ölçüyü iyi bilmemiz ve ihtiyaç duyulan hâllerde kullanmamız gerekmektedir. Nitekim kutuplarda bulunan bir Müslüman için bu ölçüler gerekmekte ve bu ölçüler kullanılarak kutuplarda da, ekvator üzerinde yaşayan bir Müslüman gibi Ramazan ayının hilali görüldüğünde oruca başlanabilmekte, Şevval ayının hilali görüldüğünde oruç bırakılabilmekte ve günün vakitleri de bu ölçülerle eş zamanlı olarak takdir edilebilmektedir.

Bu modern çağda ise artık insanın takdirine gerek kalmamıştır. Radyo, televizyon, telsiz gibi araçlarla, istenilen bölgenin zaman dilimleri (gece-gündüz saatleri) sadece kutuplardan değil, uzaydaki herhangi bir noktadan da kolay ve gayet isabetli olarak takip edilebilmektedir. Kısacası, anormal beldelerde bulunan insanlar hayatlarını, normal bölgelerde yaşayan insanlarla eş zamanlı hâle getirebilme imkânına sahiptirler. Zaten anormal bölgelerdeki yaşam da, normal bölgelerde uygulanan sürelere göre ayarlanmaktadır. Yani kutuplardaki veya uzaydaki insanlar, çalışma ve dinlenme saatlerini, yemek düzenlerini, normal koşullardaki insanlar gibi belirlemekte, kutuplardaki hiç kimse altı ay uyuyup altı ay çalışmamaktadır.

Bu durumda, bir Müslüman’ın kutuplara değil, uzaya bile gitmesi durumunda, uzayda gece ve gündüz olmadığından tüm vakitlerin ortadan kalktığını ileri sürmesi ve namaz yok demesi mümkün değildir. Uzayda da vakit takdir edilmeli, namazlar vakitlerinde kılınmalıdır.
                                                                                                 Hakkı Yılmaz
                                                                               hakkiyilmaz@istekuran.com



__________________
TOPRAK ERDEM
Yukarı dön Göster toprakerdem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: toprakerdem
 
hotmal3232
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 08 temmuz 2007
Gönderilenler: 12
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hotmal3232

Ben, hala "Gündüzün iki ucunda ve geceye yakın saatlerde" ifadesinin yanlış anlaşıldığı kanaatindeyim. Bu ifadede, gündüzün uçlarının hangi kısmında namaz kılınacağını belirtiyor; gece namazı yok, sabah ve akşam var bence. Allah, sadece gece kılınan namazı Peygamberimize mahsusu bir ibadet olarak emretmiştir. Vusta namazı da bence Cuma namazı. 

Sonuç olarak; sabah, akşam ve Cuma namazı var. Bu tabiki benim görüşüm En doğrusunu Allah bilir.

Yukarı dön Göster hotmal3232's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hotmal3232
 
erdalaltin
Groupie
Groupie
Simge

Katılma Tarihi: 15 agustos 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 51
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı erdalaltin

Selamün Aleyküm;
Sevgili hotmal3232, öncelikle senden Allah razı olsun. Almış olduğum derslere dayanarak, sana 2 vakit konusunda ve zamanları konusunda modamod katılıyorum. Aynen öyle dostum. Ancak; İsra.78 de de geçtiği üzere teheccüd namazı ( gece namazı ) sadece Hz.Peygambere mahsus bir namaz değildir. Bana göre makamı mahmudu arzulayan her müminin devam etmesi gereken nafile bir namazdır aynı zamanda o saat diliminde Kuran tilaveti de ( Türkçe ya da Arapça ) önemlidir. Gelelim vusta namazına öyle bir namaz yoktur. Bakara.238 de geçen bu ayette Yaradan sadece namazların en faziletli şekliyle kılınması hususunu belirtmiştir. Şöyle ki: Hz.Ali'nin topuğuna giren bir okun ancak namazda alınabilmesi kadar faziletli, bilmem anlatabildimmi? Rabbim hepimize bu denli kendimizi Yaradan'a teslim ederek namaz kılmayı nasip etsin. Ve Cuma.9 evet bu ayette Yaradan Cuma namazından bahsediyor. Ancak bu namaz ya da zikir ya da dua adına ne dersen de, günümüz cuma gününden ve asla günümüz öğle vaktinden bahsetmiyor. Ya o zaman; araplar ayetin inzal olduğu dönemde cuma gününe Arube diyorlardı o halde bu namaz günümüz Cuma günü kılınacak olsa Allah-ü Teala ayette yövmil arubeti ifadesini kullanırdı. Çağrı filmini kesinlikle izlemeyeniniz yoktur sanırım. Orada bir sahne vardı bu ayeti en iyi o sahne anlatır sanırım. Bedir savaşı için izin çıktığında yani savaş ayeti geldiğinde namaz vakti olmamasına ragmen Bilali Habeşi ezan okuyarak müminleri toplantıya çağırmıştı. İşte bu gibi ayet inzal zamanlarında Peygamber müslümanlara çağrı yaptırır ve onları toplantıya çağırırdı. Takdir edersiniz ki; 23 yıllık nübüvvet döneminde bazı suistimaller çıkmaya başlamıştı bu yüzden de toplantı çağrılarına uymayan müminler için bu size işinizden daha hayırlıdır, teşbihte hata olmaz gibi ayetle Cuma.9 toplantıya icabeti zorunlu hale getirmiştir. Bir arkadaş ta namaz ayetlerinin ne zaman indiği hususunu irdelemiş ve sorgulamış nickini şuan hatırlamıyorum, ancak dilimin döndüğünce izah etmeye çalışayım. Bir bebeğe doğduğu gibi nasıl köfte yediremezsen, ilk okuldaki bir öğrenciye nasıl integral soramazsan, islamla daha yeni tanışmış cahiliye devri insanlarına da ibadetten ve şartlarından bahsedemezsin ve Yaradan da aynen kullarını ona hazır hale getirdikten sonra emretmiş ve hükmünü hud suresi 114 le koymuştur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir ayet daha var o da 2 mi 3 mü 5 mi diyenlere tam bir cevap; Hangi alime sorarsanız sorun namazın miraç hadisesiyle birlikte beş vakit ( :-)) ) olduğunu ve ondan önce 2 vakit olduğunu söyleyecektir. O halde şu ayete dikkatinizi çekmek istiyorum. İsra.77 Yaradan bu ayette bizim uygulamamızda bir değişme bulamazsın diyor namaz ve oruç senden öncekilere farz kılındığı gibi sana da farz kılındı ayetinden hareketle eğer sözde miraç hadisesinden önce 2 vakitse bu ayete göre şuan da artmış olamaz bu ayete ters düşer. Selam ve dua ile.    

__________________
17;9 - Şüphesiz en doğru yolu Kuran gösterir.
Yukarı dön Göster erdalaltin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: erdalaltin Ziyaret erdalaltin's Ana Sayfa
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats