HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: İSLAM GELENEĞİNDE SÜNNET OLMA KONUSU Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
hasanoktem
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 10 eylul 2006
Gönderilenler: 2837
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasanoktem

Alıntı:

Değerli arkadaşlarım sünnet konusunda bazı arkadaşlarımı çok kesin bir tavırla dışlamadan öte, bu konuya nefretle bakıp bu yapılanı Allah a şirk koşma ve onun düzenini değiştirme olarak görüp, yapanlara da çok sert tepki verdiğini görüyorum. Ben ise dikkat edin sünnetin İslam’ın, kuranın emri olmadığını elimden geldiğince güzel bir üslupla anlatmaya çalışıyorum. Bu üslubu da yine kurandan, peygamberimizden alıyorum. Bakın peygamberimiz aldığı vahiyleri yayarken insanlarla nasıl konuşmuş ve irtibat kurmuş? (Ali İmran Suresi 159. Allah'tan bir merhamet/bir sevgi sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi…….) (Nahl suresi 125. ayet; Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et ve onlarla, en güzel olan neyse o yolla mücadele et.) Demek ki bir konuyu bir başkasına anlatırken karşınızdaki insanın yanlışını yüzüne vurarak, hatta kaba saba bir şekilde anlatamazsınız, anlatırsanız ayette yazılan gibi olur. Siz istediğiniz kadar benim bilgim doğru deyin durun, o bilgiyi topluma iletemiyorsanız yalnız kendinize faydası olur, buda Allahın emrettiği, peygamberimizin de uyguladığı bir yol değildir. Allah bakın putperestlere bile nasıl hitap edilmesini emrediyor. (Enam 108:….. Allah dışında yakardıklarına sövmeyin. Yoksa onlar da düşmanlıkla ve bilgisizce Allah'a söverler.) Bu ayetten de anlaşılıyor ki karşındaki insan Allah a değil, bir başka puta bile tapsa onunla güzel bir üslupta konuşun, sakın onların inandıklarına küfretmeyin diyor. Ama dikkat edin sünnet konusunda bazı arkadaşlar ne söylüyor, sünnet olmak Allah a şirk koşmaktır, Allahın yaradılışını tersine çevirmektir diyor, buda küfürden farksız. Değerli dostlar yanlış yapılan bir konuyu böyle anlatırsanız nasıl bir tepki alırsınız sizce yukarıdaki ayetlere göre? Elbette aynı şiddetle tepkiyle cevap alırsınız. Siz doğru bilginizi karşınızdakilere asla kabul ettiremezsiniz.

  Savana arkadaşımız bakın ne güzel bir soru sormuş yazısında? (vücutta şu şu şu değişiklikler serbest, şunlar şunlar şunlar yasak gibi bir takım hükümlerde ortaya atmaktadırlar. Peki ya dayanak nedir? Dayanak yok.) Ne kadar güzel bir soru, sünnet olmakla yani penisin derisini kesmekle Allah a karşı geldiğimizi nereden çıkardınız da emin oldunuz bu sözleri söylüyorsunuz? Ayrıca burnu büyük doğan ameliyatla küçülten, ya da kepçe kulağının kepçeliğini düzelten de aynı sınıfa mı girecek? Bir arkadaşımız kılların çıkmasını engellemek için kullanılan ilacıda kullanan, sizin söylediğiniz gibi Allahın düzenini mi değiştirmiş olup günaha girecek? Bunun ardı arkası nasıl kesilir dostlar lütfen düşünelim. Hangisi günah hangisi değil, nasıl karar verilecek? Eğer bunu kabul edersek mezheplerin uydurmacılarından bir farkımız olmaz. Bakın Allah ayetinde ne diyordu hatırlayalım neleri konuşmamızı istemiyordu? (Araf suresi 33. ayet; De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.) Ayete lütfen dikkat edelim, Allah hakkında hiçbir delil indirmediği bir konuyu bile konuşmamızı haram kılarken, nasıl olurda Rabbin bahsetmediği, yasaklamadığı bir konu hakkında bunu yapmak haram ya da bu helal diye kararlar verebiliriz? Yasaklamadığı her şey bizler için bir rahmet, güzellik bir bolluktur lütfen haddimiz olmadan bahsedilmeyen konular hakkında kararlar vermeyelim.

    Sonuç olarak sünnetin Allah emri olmadığını topluma anlatmalıyız, hatta Yahudilerin inandığı kutsal kitapta yazdığını, ama kuranda asla bahsedilmediğini, onlardan bizlere geçtiğini kanıtlarıyla göstermeliyiz, arzu eden yaptırır onlara yaptığının yanlış olduğunu söyleyip, Allahın yaradılışına karşı çıkıyorsun türü sözlerle kendimizden uzaklaştırmamalıyız. Kuran sizleri bu kitaptan hesaba çekeceğim diyor da sünnetten bahsetmiyorsa bu İslamın bir emri olamaz diye izah etmeliyiz. Eğer bunun tersini yaparsak daha sonra söyleyeceklerimizi de dinlemelerine engel oluruz. Dikkat edin bu yol yukarıda yazdığım ayetlere de ters düşüyor. Her zaman güzellikle insanlara yaklaşmalıyız ki gerçekleri tebliğ edebilelim. Bu konuda söyleyeceklerim bundan ibarettir, söyleyeceğimiz sözleri kuran süzgecinden geçirip akla ve mantığa uygun anlatırsak herkesin dinlemesini sağlamış oluruz kanısındayım. Tüm arkadaşların düşüncelerine saygı duyarım, yeter ki saygı çerçevesinde olsun. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK

 

 

 

Haluk GÜMÜŞTABAK yazdı :

Değerli arkadaşlarım sünnet konusunda bazı arkadaşlarımı çok kesin bir tavırla dışlamadan öte, bu konuya nefretle bakıp bu yapılanı Allah a şirk koşma ve onun düzenini değiştirme olarak görüp, yapanlara da çok sert tepki verdiğini görüyorum. Ben ise dikkat edin sünnetin İslam’ın, kuranın emri olmadığını elimden geldiğince güzel bir üslupla anlatmaya çalışıyorum. Bu üslubu da yine kurandan, peygamberimizden alıyorum.

...........

Demek ki bir konuyu bir başkasına anlatırken karşınızdaki insanın yanlışını yüzüne vurarak, hatta kaba saba bir şekilde anlatamazsınız,

...................

Bu ayetten de anlaşılıyor ki karşındaki insan Allah a değil, bir başka puta bile tapsa onunla güzel bir üslupta konuşun, sakın onların inandıklarına küfretmeyin diyor. Ama dikkat edin sünnet konusunda bazı arkadaşlar ne söylüyor, sünnet olmak Allah a şirk koşmaktır, Allahın yaradılışını tersine çevirmektir diyor, buda küfürden farksız

.................

 Selam Haluk Gümüştabak,

bu kadar büyük puntolarla yazmanıza gerek yok... herkesin ve benim yazdığımız puntolarla yazarsanız da okuyabiliriz, lütfen. ( bağırarak konuşuyormuşsunuz gibi oluyor...)

güzel kardeşim, yazdıklarımızı okumadığınızı anladık da, kendi yazdıklarınızı da okumadığınızı anlamış bulundum...

bu her biri mesnetsiz bir iftira ve karalamaya dönüşen satırlarınızın sebebini sorabilir miyim( tabi bu sormamı da kaba sabalık olarak tarif etmeyecekseniz...)

yazdığınız bazı kelimeler :

- nefretle bakıp...

- çok sert tepki verip...

- yüzüne vurmak...

- küfretmek...

- kaba saba...

- haddimiz olmadan...

- damgalamak...

- antipati yaratmak...

- aydınlatma fırsatlarını ellerinden almak...

- söylemek istediklerinizin hiç anlaşılmadığı...

- yoksa rahman yolunda gittiğimizi sanan ahmaklardan oluveririz, Allah korusun.

bu söylediklerinizi daha doğrusu bu hakaretlerinizi hakkedecek ne yapılmış / ne yaptık bir zahmet söyler misiniz? sizin dediklerinizi Ayet'leri baz alarak ve sadece ''Ayet'leri göz önüne alarak '' sizi onaylamadığımız için bize aptal, ahmak ve laf anlamaz muamelesi yaptınız ve dolayısıyla aynen mukabele gördünüz... bu olayın küfür, şirk olduğunu Yüce Allah, bize anlatırken saklamıyor, açıkça söylüyor, sizin aklınıza yatmıyor diye Ayet'leri saklayalım mı veya eğip bükelim mi yahudi ve nasaralar gibi yapmamızı istiyorsunuz? hayır, Ayetleri eğip bükmeyeceğiz, kimsenin heva ve hevesine göre de konuşturmayacağız Ayet'leri. kimse kendisini Yüce Allah'tan daha kibar ve daha nazik zannetmesin... fakat, ben Ayet'lerden sizin dediğinizi anlamıyorum, sizin çıkardığınız anlam ile benim çıkardığım anlam aynı değil diyebilir herkes, siz de ben de... bu bir anlayış ve hikmet meselesidir. böyle bir çıkarımda bulunuyorsa Allah selamet versin, ne diyebilirim ki... kimse kimsenin bekçisi değildir... fakat olur olmaz iftira ve karalamalar yapmayınız... farkında olarak veya olmayarak yaptıklarınızı size ne eksik nede fazlasıyla , aynen iade etmek zorunda bıraktınız beni... yani ( anlamanız için tekrar söylüyorum...) bu hakaretlerinizi ne eksik ne de fazla aynen size geri iade ediyorum...

aşağıda sünnet ile ilgili bir başka yazı var, okumak isteyenler için...

 

http://www.istekuran.com/index.php?page=8c3bb2e15d9fc663f0e0 522ef168dc9a&id=5

HITAN
YA DA DİLİMİZDEKİ YANLIŞ KULLANIMI İLE
SÜNNET
 
 
Hıtan ya da sünnet; erkek üreme organının uç kısmındaki derinin kesilip atılmasıdır. Bu operasyonun, Arapça “hafz” veya “hafd” sözcüğü ile ifade edilen kız çocuklarına yönelik uygulaması, ülkemizde görülmemesi sebebiyle bu yazımızın konusu dışında bırakılmıştır. Dilimize yanlış anlamda geçmiş olmasına rağmen bu operasyon ülkemizde sünnet olarak tanımlandığı için, biz de ister istemez kendimizi “sünnet” sözcüğünü kullanmak zorunda hissetmekteyiz, mazur görünüz.
 
 
SÜNNETİN TARİHÇESİ
 
Ana Britannica’ya göre uygulamanın kökeni bilinmemekte, fakat etnik bakımdan yaygın bir tören olması ve bu iş için başlangıçtan beri metalden çok taş bıçakların kullanılması nedenleri ile, sünnetin tarihi çok eski çağlara dayanmaktadır. Tarihçilerin babası sayılan Herodotos tarafından “dünyanın bilinen en eski ameliyatı” olarak tanımlanan sünnet, bazı tarihî bilgi ve belgelere göre ilk kez Mısır ile Habeşistan’da görülmüştür ve milâttan üç bin yıl önceden beri uygulanmaktadır. Ancak tarihî kayıtlar sünnetin, her ikisi de çok eski uygarlıklar olan Mısır ve Habeşistan’dan, önce hangisinde başladığını kesin olarak bildirememektedir. Herodotos’un, bir çok ulusun sünnet geleneğini Mısır’dan aldığı yolundaki ifadesine itibar edilecek olursa, sünnetin kaynağı Mısır olmaktadır.
Eski Mısırlılar, soylarını sürdürmek için kendilerine bahşedilmiş olan cinsel organlarını (erkek-dişi fark etmez) kutsal sayıyorlar, dinsel törenlerinde cinsel organ resimlerini şatafatla taşıyorlar ve bu kutsal organlarının bir parçasını da tanrılarına kurban olarak sunuyorlardı. Buna benzer uygulamaların daha sonraları da yaygınlaşarak devam ettiği görülmektedir. Nitekim yakın doğu tanrıçası Kybele’nin rahipleri kendilerini hadım ederek, Avrupalıların Afrika kıtasının içlerinde karşılaştıkları ilk topluluk olan Koikoiler (İnsanların insanları) ya da sonradan Afrikanerler tarafından türetilen isimleriyle Hotantolar da benzer şekilde testislerinden birini çıkartıp tanrılarına kurban ederek, cinsel organları sakatlama uygulamasını sürdürmüşlerdir.
Bazıları, sünnetin, milâttan önce ikinci bin yıl başlarında yaşamış olan İbrahim peygamber ile başladığını ve sonradan Mısır’a yerleşen İbrani soyu ile Mısır’a geçtiğini ileri sürmektedir. Ancak, Yusuf peygamber öncülüğünde Mısır’a yerleşen İbranilerin o zaman için azınlık oldukları hatırlanacak olursa, azınlığın çoğunluğu etkileyip sünnetin İbranilerden Mısırlılara geçtiğini söylemek, zayıf bir ihtimali öne sürmek anlamına gelir. Bilakis, azınlık olan İbranilerin, egemen Mısırlılardan etkilenmiş olma ihtimali daha isabetli görünmektedir.
Yukarıdaki teze karşılık, İbrahim peygamberin sünneti Mısır’a ilk uğradığı dönemde almış olabileceğini de iddia edenler vardır. Bu iddiaya benzer şekilde, İskenderiyeli Klemens (Titus Flavus Clemens), Pythagoras’un Mısır’da olduğu dönemde rahiplerin gizli ayinlerine katılabilmek için kendisini sünnet ettirmek zorunda kaldığını nakletmektedir. Ancak Mısır’da uygulanan sünnet ile İbrahim peygamber tarafından İbrani soyuna (İsrailoğullarına) emredildiği tahrif edilmiş Tevrat’ta söylenen sünnet, amaçları itibariyle birbirlerinden farklıdır. Dolayısıyla bu iddia da kabul edilebilir olmaktan uzaktır.
Sonuç olarak, sünnet uygulamasının kimden kime geçtiği hakkında yeterli açıklıkta bilgi ve belge bulunmamaktadır. Bu sebeple “Sünnetin Tarihçesi” başlığı altında konuya, günümüzde sünnetin uygulama alanı bulduğu dinler itibariyle de kısaca bakmakta yarar görüyoruz.
Yahudilerde (İsrailoğullarında, İbrani soyunda) Sünnet:
Sünnet uygulamasının Yahudilere İbrahim peygamber tarafından emredildiği hakkındaki bilginin kaynağı, tahrife uğramış Tevrat’tır.
Tevrat’ın tahrif edilmiş olduğuna dair Ana Britannica’da şu satırlar yer almaktadır: “Yahudiler ve Hıristiyanlar da Tevrat’ın Hz. Musa ve sonraki peygamberlerce kaleme alındığını kabul etmekle birlikte, özellikle Tutucu ve Gelenekçi Yahudiler ile bazı Protestanlar tümünün ya da en azından ilk beş kitabından oluşan ve Musa’nın Beş Kitabı olarak da bilinen Tora’nın her sözcüğünün Tanrı vahyiyle yazıldığına inanırlar. Buna karşılık tarih ve metin araştırmaları Tevrat’ta yer alan en eski metinlerin İÖ 13. yüzyılda biçimlendiğini, bunların ve sonraki metinlerin bir araya getirilerek yazıya aktarılmasının yüzyıllar boyunca sürdüğünü, Tora’nın son biçimini İÖ 5. yüzyılda aldığını, son metinlerin de İÖ 2. yüzyılın sonunda oluştuğunu göstermektedir.” (cilt: 29 s: 397)
Kur’an’daki bazı ayetler de Ana Britannica’nın verdiği bilgiler doğrultusundadır:
 
Bakara; 75 – 79:         Onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Halbuki onların bir kısmı, Allah’ın sözünü işitip kavradıktan sonra, bile bile onu değiştirirlerdi. İnananlarla karşılaşınca “İnandık” derler; baş başa kaldıklarında ise “Rabbiniz katında size karşı delil olarak kullanmaları için, Allah’ın size açıkladığını mı onlara anlatıyorsunuz, akletmez misiniz?” derler. Bilmezler mi ki Allah gizledikleri ve açıkladıkları her şeyi biliyor. Aralarında ümmiler var ki kuruntu ve söylentilerin dışında kitabı bilmezler; bildiklerini zannederler. Kitab’ı elleriyle yazdıktan sonra onu ucuz bir fiyata satmak için onun Allah’tan olduğunu söyleyenlerin vay hâline. Ellerinin yazdığından dolayı vay hâline onların. Kazandıklarından dolayı vay hâline onların!
 
Nisa; 46:         &am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;nb sp;         &am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;nb sp;  Yahudilerin bir kısmı kelimelerin anlamını değiştirir ve “İşittik ancak kabul etmiyoruz” veya “Sözünüz sağır kulağa giriyor” veya dinle alay etmek için dillerini eğip bükerek “Raina (çobanımız ol)” derler. Onlar, “İşittik ve itaat ettik”, “Dinliyoruz” ve “Bizi gözet” deselerdi kendileri için daha iyi ve daha doğru olurdu. Ne var ki Allah inkârlarından ötürü onları lânetlemiştir. Çokları inanmaz.
 
Maide; 13:                     Sözlerini bozdukları için onları lânetledik, kalplerini katılaştırdık. Sözlerin anlamlarını bağlamlarından kaydırırlar. Uyarıldıkları şeylerin bir kısmını unuttular. Onların çoğundan sürekli ihanet göreceksin. …
 
Maide; 41:                      … Yahudilerin bir grubu var ki yalana kulak veriyor, seninle hiç karşılaşmamış bir topluluğu dinliyor. Kelimelerin anlamını kaydırıp: “Size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının” diyorlar. ...
 
En’am; 91:                      … De ki: “Halka bir hidayet ve ışık olarak Musa’nın getirdiği kitabı kim indirdi –ki göstermek için onu kâğıtlara yazdığınız hâlde çoğunu gizliyordunuz. Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyleri onun yoluyla öğrendiniz- ?” …
Sonuç olarak tekrarlayacak olursak; sünnetin Yahudilere İbrahim peygamber kanalı ile emredildiği, tahrif edilmiş Tevrat’ta;
Tekvin, Bab 17’de,
Çıkış, Bab 4, 24 – 26. cümlelerde ve
Yeşu, Bab 5, 2 – 9. cümlelerde bildirilmiştir.
 
Kitab-ı Mukaddes Tekvin, Bab 17:
 
Ve Abram doksan dokuz yaşında iken, Rab Abram’a göründü. Ve Ona dedi: Ben Kadir Allah’ım, benim önümde yürü ve kamil ol. Ve ahdimi seninle benim aramda edeceğim ve seni ziyadesiyle çoğaltacağım. Ve Abram yüz üstü düştü, ve Allah onunla söyleşip dedi: Ben ise, işte, ahdim seninledir, ve bir çok milletlerin babası olacaksın. Ve artık adın Abram (yüce baba) çağırılmayacak, fakat adın İbrahim (cumhurun babası) olacak; çünkü seni bir çok milletlerin babası ettim. Ve seni ziyadesiyle semereli kılacağım, ve seni milletler yapacağım, ve senden krallar çıkacaklar. Ve sana, ve senden sonra zürriyetine, Allah Allah olmak için seninle ve senden sonra zürriyetinle benim aramda ahdimi, nesillerince ebedi ahit olarak sabit kılacağım. Ve senin gurbet diyarını, bütün Kenan diyarını, sana ve senden sonra zürriyetine ebedi mülk olarak vereceğim; ve onların Allah’ı olacağım.
Ve Allah İbrahim’e dedi: ve sen ise, sen ve senden sonra zürriyetin, nesillerince, ahdimi tutacaksınız. Sizinle ve senden sonra zürriyetinle benim aramda tutacağınız ahdim budur.; aranızda her erkek sünnet olunacaktır. Ve gulfe etinizde sünnet olunacaksınız; ve sizinle benim aramdaki ahdin alameti olacaktır. Ve aranızda evde doğmuş, yahut senin zürriyetinden olmayıp her yabancıdan para ile satın alınmış olan sekiz günlük her erkek çocuk nesillerinizce sünnet olunacaktır. Ve senin evinde doğmuş olan, ve senin paranla satın alınmış olan mutlaka sünnet olunacaktır, ve  ahdim ebedi bir ahit olarak sizin etinizde olacaktır. Ve gulfe etinde sünnet olunmamış sünnetsiz erkek varsa, o can kendi kavminden kesilecektir. O benim ahdimi bozmuştur.
Ve Allah İbrahim’e dedi:  Senin karın Saray’a gelince, onun adını Saray  çağırmayacaksın, fakat onun adı Sara (prenses) olacaktır. Ve onu mübarek kılacağım, ve ondan da sana bir oğul vereceğim. Evet, onu mübarek kılacağım, ve milletlerin anası olacaktır. Kavmların kralları ondan olacaklardır. Ve İbrahim yüzüstü düştü, ve güldü, ve yüreğinde dedi: yüz yaşına olana  bir oğul doğar mı? Ve doksan yaşında olan sara doğurur mu? Ve İbrahim Allah’a dedi: keşke İsmail senin önünde yaşayabilse! Ve Allah dedi: gerçek senin karın Sara bir oğul doğuracak ve onun adını İshak koyacaksın ve onunla ve ondan sonra zürriyetinle ahdimi ebedi ahit olarak sabit kılacağım. Ve İsmaile gelince, seni işittim, işte onu mübarek kıldım, ve onu semereli edeceğim, ve onu ziyadesiyle çoğaltacağım. On iki beyin babası olacak, ve onu büyük millet edeceğim. Fakat gelecek yıl bu muayyen vakitte Saranın sana doğuracağı İshakla ahdimi sabit kılacağım.
 Ve onunla söyleşmeyi bitirdi ve Allah İbrahimin yanından yukarı çıktı. Ve İbrahim oğlu İsmaili, ve evinde doğanların hepsini, ve parası ile satın alınanların hepsini, İbrahim adamları arasında her erkeği aldı ve Allahın kendisine söylemiş olduğu gibi, ayni o günde gulfeleri etinde sünnet etti. Ve ibrahim gulfe etinde sünnet olunduğu vakit doksan dokuz yaşında idi. Ve oğlu İsmail gulfesinin etinde sünnet olunduğu vakit, on iç yaşında idi. İbrahim ve oğlu İsmail  ayni o günde sünnet olundular. Ve evinin bütün adamları, evde doğmuş olanlar, ve para ile yabancıdan satın alınmış olanlar onunla beraber sünnet olundular.”
 
Çıkış, Bab  4, 24-26. cümleler:
 
Ve yolda konakta vaki oldu ki,Rab ona rast geldi, ve onu öldürmek istedi. Ve Tsippora keskin bir taş alıp oğlunun gulfesini kesti ve onun ayaklarının dibine attı ve dedi: Gerçekten sen bana kan güveyisin. Ve Rab onu bıraktı. O zaman kadın dedi: Sünnet sebebiyle kan güveyisin.”
 
 Yeşu, Bab 5, 2-9 cümleler:
 
Rab, Yeşu’ya dedi ki: kendin için taştan bıçaklar yap ve ikinci kerre olarak İsrailoğullarını tekrar sünnet et!  Ve Yeşu kendisi için taştan bıçaklar yaptı. Ve Gibeot-haaralotta İsrailoğullarını sünnet etti. Ve Yeşu’nun sünnet etmesinin nedeni şudur: Mısırdan çıkan bütün kavm, erkekler, bütün cenk adamları, Mısırdan çıktıktan sonra çölde, yolda öldüler. Çünkü çıkmış olan kavmin hepsi sünnetli idiler. Fakat Mısır’dan çıktıktan sonra çölde, yolda doğmuş olan kavmden kimseyi sünnet etmediler. Çünkü bütün millet, Mısırdan çıkmış olan cenk adamları bitinceye kadar, İsrailoğulları, 40 yıl çölde yürüdüler. Çünkü Rabbin sözünü dinlemediler. Bize vermek üzere Rabbin  atalarına and ettiği diyarı, süt ve bal akan diyarı, onlara göstermemek üzere Rab onlara and etti. Ve onların yerine yetiştirdiği oğullarını Yeşu sünnet etti. Çünkü sünnetsizdiler, çünkü yolda onları sünnet etmemişlerdi. Ve vaki oldu ki, bütün milleti sünnet etmeği bitirdikleri zaman, onlar iyi oluncaya kadar ordugahta, yerlerinde oturdular. Ve Rab Yeşu’a dedi: Mısır utancını bugün üzerinizden yuvarladım. Ve bugüne kadar o yerin adına Gilgal denilir.”
 
 
Bu bölümler dışında Tekvin, Bab 34’te, bir olayın anlatımı içinde de sünnetten bahsedilmektedir. Buna göre: Yakub’un kızı Dina’ya Hamor’un oğlu Şekem tecavüz eder. Şekem Dina’ya aşık olduğu için onunla evlenip namusunu temizlemek ister. Bu nikâhın olabilmesi için Şekem ve sülâlesindeki tüm erkeklerin sünnet olmasının şart koşulmasına ve bu şartın kabul edilerek Şekem ve sülâlesindeki tüm erkeklerin sünnet olmasına rağmen Yakub’un oğullarından Şimeon ve Levi, Hamor’u, Şekem’i ve sülâlesinin tüm erkeklerini kılıçtan geçirip katlederler ve mallarını yağmalarlar.
 
Ana Britannica; İbrahim peygamberin öyküsünün, Fırat Irmağı üzerinde yer alan antik Mari (bugün Tel Hariri) kentindeki bir krallık sarayında ortaya çıkarılan binlerce çivi yazısı tabletten edinilen bilgiler ışığında, Terah ailesinin, Keldanilerin Ur kentinden (Ur Kasdim) çıkışıyla, bugünkü Hebron kenti yakınlarında bulunan Makpela mağarasını satın alışı arasında geçtiğini yazmaktadır. Geleneksel anlatı ile de örtüşen bu bilgiye göre İbrahim peygamberin öyküsünün geçtiği yerler coğrafî olarak Mısır ile âdeta iç içedir. Nitekim Yeşu, Bab 5’te “Mısır” adı açıkça yer almaktadır.
Bu tespit ilk bakışta sünnet uygulamasının Mısır’dan alınmış olabileceği yolunda bir kanaat uyandırsa da, Paleolitik Çağ (Eski Taş ya da Yontma Taş Çağı) çoktan bitmiş olmasına rağmen sünnet uygulamasında hâlâ taştan bıçak kullanılması, bize göre geleneğin bilinen Mısır tarihinden de eski, Taş Devrinden beri var olduğunu ifade etmektedir.
Sünnetin Yahudilere Mısır’dan geçme olduğu yolundaki kanaati ortadan kaldıran bir diğer gösterge de, yukarıda işaret ettiğimiz gibi; uygulamalardaki amaç farklılığıdır. Mısırlılardaki ya da başka kavimlerdeki sünnet uygulaması, ilâhlara kurban amacı taşıyor olmasına karşılık Yahudilerdeki sünnet, verilmiş bir sözün unutulmasını önlemek amacını taşımaktadır. Kur’an’da Bakara suresinin 40 ve 63. ayetleri ile Maide suresinin 12, 13 ve 70. ayetlerinde de bahsi geçen bu sözlerin ne oldukları Tevrat’ta, Çıkış, Bab 24 ve Tensiye, Bab 29 ve 30’da tafsilâtıyla açıklanmıştır. Verilen sözlerin unutulmasını önlemek için ya da bu çeşit sözlerin unutulmadığını yani ahde vefayı göstermek için, çeşitli toplumlar değişik işaretler âdet edinmişlerdir. Bunlar arasında parmağa ip bağlamak, yüzük takmak, yüzüğün parmağını değiştirmek, kulağa küpe takmak gibi insan vücuduna zarar vermeyen âdetler olduğu gibi, parmak ucu kesmek veya sünnet gibi insan vücuduna zarar veren âdetler de vardır. İşte Yahudiler de, Tevrat’ın verdiği bilgilere göre, Tanrı’ya verdikleri sözü unutmamak için sünnet olmaktadırlar.
 
Hıristiyanlarda Sünnet:
Dört İncilden sadece Luka İncili, İsa peygamberin çocukluğu ve onun sünnet oluşu hakkında, öteki İncillerde bulunmayan ayrıntılar vermektedir. İsa peygamberin Yahudi ırkına mensup olduğu hatırlanacak olursa, bu bilgi yadırganamaz. Bu bilgi dışında dört İncilde sünnet uygulamasından bahseden tek bölüm, Romalılara Mektuplar bölümüdür. Ana Britannica’nın verdiği bilgilere göre Aziz Paulus, kiliseler kurmak amacıyla arkadaşı Barnabas ile dolaşırken, Yahudi kökenli olmayan Hıristiyanların da sünnet olmaya zorlanması karşısında, konuyu Kudüs’teki kilise büyüklerine iletmek üzere, teşkil edilen bir heyetin başkanı olarak Kudüs’e gelmiştir. M.S. 50 tarihinde toplanan Havariler, Kudüs Konsili adı verilen meclis toplantısında, Yahudi kökenli olmayan Hıristiyanların Yahudi şeriatına uyma zorunluluğu bulunmadığına karar vermişlerdir. İşte, Aziz Paulus tarafından yazıldığı bilinen Romalılara Mektuplar bölümünde, Kudüs Konsilince alınan karar doğrultusunda, Yahudi olmayanların da Hıristiyanlığa kazanılması gerektiği savı işlenmiş ve mutluluğun sünnetli olmayanları da kapsayacağı belirtilmiştir:
“Öyleyse bu mutluluk yalnız sünnetlilere mi, yoksa sünneti olmayanları da mı kapsar? Çünkü İbrahim’in imanı kendisine doğruluk yerine sayıldı diyoruz. Nasıl oldu da bu böyle sayıldı? Sünnet olduktan sonra mı, yoksa sünnetsiz durumdayken mi? Hayır, sünnet olduktan sonra değil, tam tersine sünnetsiz durumdayken sayıldı. İbrahim daha sünnetsizken, sünneti imandan doğan doğruluğun bir damgası, bir simgesi olarak aldı; sünnetsiz olmalarına karşın iman edenlerin tümüne ruhsal baba olsun diye. Böylelikle onlara doğruluk sayılması amaçlandı. Bunun yanı sıra sünnetlilere de baba oldu; yalnız sünnetli oldukları için değil, babamız İbrahim’in sünnetsizken taşıdığı imanın üzerinde yürüdükleri için.”
Dört İncil dışındaki İncillerden Tomas İncilinde ise sünnetle ilgili şu cümle yer almaktadır:
“53. Havariler ona dediler: Sünnet faydalı mı değil mi? Onlara dedi: Eğer faydalı olsaydı, babaları onları daha annelerindeyken sünnet ederdi. Ama Ruh’taki sünnet çok faydalı!” (http//www.ondokuz.gen.tr/tomasincil.htm)
Bu anlayışa göre; “Kitab-ı Mukaddes’te geçen sünnet, kalbi bürüyen perdeyi atmaktır. Yoksa penisin ucundaki deriyi atmak değil.”
 
Müslümanlarda Sünnet:
Ana Britannica “sünnet” bahsinde;
“İslâm kaynakları sünnetin Araplar arasında İslâm öncesinde de uygulanan bir gelenek olduğunu belirtir.” (cilt: 29 s: 14) demek suretiyle, sünneti İslâm ile ilgilendirmemiştir. Aynı şekilde Orhan Hançerlioğlu da İslâm İnançları Sözlüğü’nün “sünnet” bahsinde;
“…bu anlamdaki sünnet ya da hıtan kutsal kitap Kur’an’da buyrulmamıştır, Yahudilikten geçme eski bir Arap geleneği olarak Peygamber Hz. Muhammed tarafından korunmuş ve bir hadisle Müslümanlara tavsiye edilmiştir (Bk. Buharî, Libas, 63; Müslim, Tahara, 49; Tirmizi, Adab, 14).” (s: 562) açıklamasına yer vermiştir.
Nitekim Hasan Basri’nin belirttiği gibi peygamberimiz, Rumlardan, Yemenlilerden, İranlılardan… yani Müslüman olan sünnetsizlerden sünnet olmalarını istememiştir. Eldeki tarihî kaynaklarda da, Müslümanlığın yayılma dönemlerinde toplu olarak İslâm’a girenlerin sünnet ettirildiğine dair, ya da fetihler sonucunda sünnet merasimleri yapıldığına dair hiçbir bilgiye rastlanmamıştır.
Ancak daha sonraları, sünneti İslâm’a yerleştirmek isteyen zihniyet sahipleri, bazı Kur’an ayetlerini, işlerine geldiği gibi yorumlamışlar ve bu yorumlara Yahudi borazanı Ebu Hüreyre’nin uydurduğu rivayetleri ekleyerek sünneti; İbrahim peygamberden Müslümanlara intikal eden bir gelenek hatta mecburî bir ödev olarak göstermişler ve bu işe zorlama ile kazandırdıkları dinî kimlik sayesinde de Müslümanlığın ana şartı hâline getirmişlerdir.
 
 
İSLÂM VE SÜNNET
 
Bilindiği gibi İslâm, kendilerine Müslüman diyenlerin hâl ve hareketlerinden değil, sadece Allah’ın indirdiği Kitap’tan ibarettir:
 
Zümer; 22 – 23:         &am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;am p;nb sp;  Allah kimin göğsünü İslâm’a açarsa o Rabbinden bir ışık üzerindedir. Allah’ın mesajına karşı kalpleri katılaşanların vay hâline. Onlar açık bir sapıklıktadır. Allah en güzel hadisi, tutarlı ve ikişerli bir kitap hâlinde indirdi. Rablerini sayanların derileri ondan dolayı ürperir. Sonra derileri ve kalpleri Allah’ın mesajına karşı yumuşar. Bu Allah’ın yol göstermesidir; dilediğini/ dileyeni ona ulaştırır. Allah’ın saptırdığı bir kimseye rehber bulunmaz.
 
Kehf; 27:                         Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. Kelimelerini hiçbir şey değiştirip kaldıramaz ve O’ndan başka bir sığınak da bulamazsın.
 
Nahl; 89:                         … Biz sana bu kitabı, her şeyi açıklayan, bir yol gösterici, bir rahmet ve Müslümanlara bir müjde olarak indirdik.
 
Ancak, Müslüman kisvesi altındaki bazı kimseler, aşağıda vereceğimiz iki ayeti tıpkı
 
Lokman; 6:                     İnsanlardan bazısı var ki, halkı bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak ve onu hafife almak için temelsiz hadislere sarılırlar…
 
ayetinde olduğu gibi, uydurulmuş hadisler doğrultusunda yorumlamışlar ve tıpkı Maide suresinin 13 ve 41. ayetlerindeki gibi kelimelerin anlamlarını bağlamlarından kaydırmışlardır.
Uydurulmuş hadisler doğrultusunda yorumlanan ayetler şunlardır:
 
Bakara; 124:                  Rabbi, bir zamanlar İbrahim’i bir takım kelimelerle sınamış, o da onlara eklemişti. “Seni insanlara önder yapacağım” demiş, “Soyumdan da” deyince, “Zalimler benim sözüme dahil olmaz” buyurmuştu.
 
Nahl; 123:                      Nitekim İbrahim’in dinini bir tektanrıcı olarak izlemen için sana vahyettik; o asla putperestlerden olmadı.
 
Allah’ın kalplerini temizlemeyi dilemediği kişiler, Bakara suresinin 124. ayetindeki imtihan maddelerinden birinin, İbrahim peygambere tahrif edilmiş Tevrat’ta emredildiği bildirilen sünnet olduğunu ileri sürmüşlerdir. Pek tabi bu durumda sünnet, İbrahim peygamberin dininin bir kuralı olmakta ve Nahl suresinin 123. ayetine göre de Müslümanların bu kurala uymaları gerekmektedir.
Halbuki İbrahim peygamberin nelerle nasıl mücadele ettiği, aldığı ve başarı ile tamamladığı görevler, Kur’an’da uzun uzun anlatılmıştır ve bunların arasında sünnet diye bir şey yoktur. Yani, Kur’an’da olmadığı hâlde sünneti İbrahim peygamberin dinine ilâve eden kişiler, Âl-i Imran suresinin 78. ayetinde belirtilen şekilde, Allah adına yalan söylemişlerdir. Ama daha vahimi, Allah’ın ayetleri içinde olmayan bir sözü, Casiye suresinin 6. ayetindeki; “Allah’tan ve ayetlerinden başka hangi hadise inanıyorlar?” uyarısını dikkate almadan, Allah’ın dini olan İslâm’dan sayan Müslümanların (!) durumudur. Bu Müslümanlar (!) sünneti, beş şart dedikleri temel unsurların bile önüne geçirmişler ve onlar nazarında sünnet, Müslüman ile Müslüman olmayanı ayıran bir alâmet-i farika hâline gelmiştir. Bu Müslümanların, Casiye suresinin 6. ayetindeki uyarının aksine, Allah’ın ayetlerinden başka inandıkları hadisler ise şunlardır:
 
1. Rivayet:
“Ebu Hüreyre anlatıyor:
Rasülüllah buyurdu ki: “Fıtrat beştir: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek, koltuk altını yolmak.” (Bu rivayet, Buharî, Müslim, Muvatta, Tirmizi, Ebu Davud, ve Nesâî’de yeralmıştır.)
İslâm uleması bu rivayeti açıklama sıkıntısı içinde “fıtrat”ı; “sünnet, yani uymamız emredilen eski peygamberlerin sünneti” olarak tanımlamak suretiyle, kelimenin hem sözlük hem de kavramsal anlamını değiştirmek zilletini göstermiş, ama yine de kitaba uyduramamış, minareyi kılıfa sokamamıştır.
Sözlük anlamı; “uzunlamasına yarmak, ikiye ayırmak, yaratmak, cat etmek, bir şeyi özellikleriyle ortaya koymak, bir şeyi meydana getirmek” anlamına gelen “fatr” kökünden türemiş olan “fıtrat” sözcüğü, “fatr” mastarına “te” ilâvesiyle oluşmuş bir isim-mastar sözcüktür. Bu mastarın ism-i faili ise “Fatır” sözcüğü olup bu sözcük, “gökleri ve yeri Yaratan” anlamındaki, Allah’ın isimlerinden birisidir. Kur’an’da, “orucu açmak” anlamındaki “iftar” ve “yarılmak, açılmak, fışkırmak” anlamındaki “infitar” sözcükleri gibi “fatr” kökünden türemiş isim ve fiiller on dokuz yerde (İsra; 51,   Zühruf; 27,   Enbiya; 30, 56,   Ta Ha; 72,   Fatır; 1,   En’âm; 14,   Yusuf; 101,   İbrahim; 10,   Rum; 30, …), “yaratılış, belli yeteneklere ve yatkınlığa sahip oluş, karakter, mizaç, doğal eğilim” anlamına gelen “fıtrat” sözcüğü ise sadece bir ayette geçmektedir:
 
Rum; 30:                         Öyleyse sen yüzünü içtenlikle dine çevir; Allah, insanları hangi fıtrat/ doğa üzere yaratmışsa, o doğallıkla, -Allah’ın yaratmasında hiçbir değişme yoktur- işte dosdoğru din budur, ama insanların çoğu bilmez.
 
“Fıtrat” sözcüğünün bu ayetteki ifadesinden, insanın Allah’a inanma ve kulluk etme, yani Müslüman olma meyil ve kabiliyetiyle donatılmış olarak yaratıldığı anlaşılmaktadır. Bir başka ifade ile fıtrat; Fatır olan Allah’ın, insanların ve varlıkların genlerine yerleştirdiği programdır. Bu durumda varlıklarda doğuş ile gelen özellikler, yetenekler, organlar, bu organların faaliyetleri de fıtrattır. Yani, göz, kulak gibi organlar nasıl fıtrattan ise, cinsel organ ve bu organın ucundaki koruyucu deri de fıtrattandır.
Görüldüğü gibi bir takım ulemanın “fıtrat” sözcüğünün anlamını çarpıtması kitaba (Kur’an’a) uymamakta ve Kur’an’daki gerçek yalancıların hazırladığı çuvala sığmamaktadır.
Gerçekler böylesine apaçık ortada iken bazı kişiler de, sünnet derisinin varlığını anomali kabul edip, peygamberimiz ile birlikte, Âdem, Şit, Nuh, Sam (Sam, peygamber değildir ama Kısas-ı Enbiya ve Mukaddime’de adı geçiyor.), İdris, Musa, Salih, Lût, Yusuf, Şuayb, Yunus, Süleyman, Yahya ve İsa peygamberlerin de doğuştan sünnetli olduklarını ileri sürmüşler ve bu peygamberleri, kendi kafalarına göre, anormal olmaktan uzak göstermek istemişlerdir. Aslında, Kur’an tarafından ortaya konmuş gerçeklere göre, bu peygamberlerin doğuştan anomali olduklarını iddia etmiş olan bu kişiler, peygamberimizin, doğumunun yedinci gününde, o günün törenlerine uyularak dedesi Abdülmuttalip tarafından bir ziyafet verilerek sünnet ettirildiğini anlatan bir çok rivayete nedense itibar etmemişlerdir.
 
2. Rivayet:
“Ebu Hüreyre anlatıyor:
Rasülüllah buyurdular ki: İbrahim Kaddum’da seksen yaşında olduğu halde sünnet oldu.”
Rivayet içerisinde geçen “Kaddum” sözcüğünü “Kadûm” olarak nakledenler de olmuştur. Bu sözcük iki anlamda kullanılabilmektedir. Birisi, bir yerin adıdır, ikincisi marangoz keseri demektir. Takdiri size bırakıyoruz. Bu rivayet Buharî, Müslim tarafından nakledilmiştir.
3. Rivayet:
 “Yahya İbn Said’in anlattığına göre, Said İbn-ül Müseyyeb’ten şunu işitmiştir: Hz. İbrahim, misafir ağırlayan ilk kimse idi, keza o ilk sünnet olan kimseydi. Bıyığını kesenlerin ilki, saçında aklık görenlerin ilki de o idi. Ak saçları görünce ‘Ya Rabbi bu nedir?’ diye sormuş; Rabbi de ‘Bu vakardır ey İbrahim’ demiş. O da: ‘Rabbim öyleyse vakarımı artır!’ diyerek duada bulunmuştur.” Rezin şunu ilâve etmiştir: “Bu sırada Hz. İbrahim 120 yaşındaydı. Bundan sonra 80 yıl daha yaşadı.”
Bu rivayet Muvatta, Sıfatünnebiy’de yer alır.
 
4. Rivayet:
“Kays ibnü Âsım anlatıyor: Müslüman olmak arzusuyla Rasülüllah’a gelmiş idim. Bana su ve sidre ile yıkanmamı emir buyurdu.”
Bu rivayet, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesaî’de yer almıştır.
 
5. Rivayet:
“Useym İbn Kesir İbn Küleyb babasının dedesinin anlattığına göre Dedesi Küleb, Rasülüllah’a gelerek ‘Müslüman oldum!’ demiş. Rasülüllah As.: ‘Üstündeki küfür saçını at!’ der ve tıraş olmasını söyler, Useym’in babası dedi ki: Bana başka birisinin bildirdiğine göre As. Efendimiz, beraberinde olan bir diğerine de: ‘Üzerindeki küfür tüyünü at ve sünnet ol!’ buyurmuştu.”
Bu rivayet sadece Ebu Davud’da yer alır.
 
Bu son rivayetteki iki nokta dikkat çekicidir; “küfür tüyler” ve “sünnet ol” emri. Allah’ın yaratışındaki tüye “küfür” sıfatı veren cehalet, peygamberimizin, fıtrata aykırı olarak “sünnet ol” emri verdiğini, adını bile veremediği başka birinden duyduğunu söylemekten çekinmemektedir. Biz, bu rivayetlerdekilerin peygamberimize yakıştırılmasından utanıyoruz. Ayrıca, rivayetlerde peygamberimize yakıştırılanların bazıları tarihî bilgiler olup, tarih uzmanı olmayan peygamberimizin, Kur’an ile kendisine bildirilenler (Yusuf; 3, 102,   Âl-i Imran; 44, 179,   Hud; 49, …) hariç, gayb mesabesindeki bu bilgileri bilmesi mümkün değildir.
Rivayetlerde sünnetin hangi yaşta uygulanacağına dair kesin bir görüş ortaya atılamamıştır. Bebek yedi günlük olduktan itibaren 13 yaşına kadarki süre içinde olabileceği söylenmiştir. Buna mesnet olarak da peygamberimizin, torunları Hasan ile Hüseyin’i doğumlarının yedinci gününde sünnet ettirmiş olduğu rivayeti ileri sürülmektedir.
 
Yukarıdaki rivayetleri çok zayıf bulup “Bunlarla yola çıkılmaz” diyenler olduğu gibi, sünnet için kimisi farz, kimisi vacip, kimisi sünnet-i müekkede diyerek ahkâm kesen ulema da olmuştur. Fakat umum İslâm uleması da, fıtratın, insanın hem ruhî hem de fizikî bakımdan yaratılıştan sahip olduğu temel özelliklerini ifade etmesi sebebiyle, estetik maksatlarla vücudun bazı bölümleri veya organları üzerinde yapılan, aslî yapıyı değiştirecek nitelikteki müdahaleleri, “fıtratı bozmaya yönelik davranışlar” olarak kabul etmişlerdir.
Sünnet konusundaki bir başka çelişki de, Allah’ın ayetleri dışında din kaynağı olarak kabul edilen uydurmalarda, sünnetin, şehveti arttırdığının ve bunu önlemek için oruç tutulması gerektiğinin yer almasıdır.
 
İşte bu rivayetlerle sünneti Müslümanlığın alâmeti sayan cahil çevreler, sünnet törenlerini Müslümanlaşma törenleri olarak değerlendirmişler ve Müslüman olmak için önce İNSAN olmak ve AKILLI olmak, sonra da REŞİT olmak lâzım geldiğini; bebekten, sabiden ve sefihten kesinlikle Müslüman olmayacağını unutarak, sünnet olan bebekleri ve küçük çocukları da Müslüman saymışlardır.
 
Sonuç olarak, açık ve net bir şekilde görülmektedir ki, sünnetin İslâm dini ile uzaktan yakından bir alâkası yoktur. Nereden kaynaklandığı kesin olarak bilinmeyen bir geleneğin İslâm dini içine konulmaya çalışılması, İslâm dinine AYKIRIDIR!
 
Tin; 4:                              Hiç kuşkusuz Biz, insanı en güzel yapıda yarattık.
 
Mümin; 64:                     Yeri sizin için yerleşim alanı, göğü çadır kılan ve sizi biçimlendiren -ve O sizi ne güzel biçimlendirdi- ve sizi temiz şeylerle besleyen Allah’tır. İşte Rabbiniz Allah budur. Dünyaların Rabbi Allah ne kutludur!
 
Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, Rabbimiz insanı en mükemmel şekilde tasarlamış ve yaratmıştır. İnsanın, işe yaramayan, zararlı, eksik bir organı yoktur. Çünkü tasarım Kadir Allah tarafından yapılmıştır. Sünnet ise, fazla yaratılmışın düzeltilmesi işlemidir. Bu işlemin insanlar tarafından yapılacağını bilen Allah, Kur’an’da bu işlemi, yani Allah’ın yarattığını değiştirme teşebbüsünü ŞEYTANÎ bir işlem olarak nitelemektedir:
 
Nisa; 119:                      Ve hiç kuşkusuz, onları saptıracağım. Ve hiç kuşkusuz, onları kuruntulara daldıracağım. Ve hiç kuşkusuz, onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar. Ve hiç kuşkusuz, onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını bozacaklar. Kim Allah’ın astlarından şeytanı kendisine veli (yardımcı, koruyucu, yol gösterici bir yakın) edinirse apaçık bir kayıpla kaybetmiştir.
 
Bu ayetler ışığı altında gerçek Müslümanların, sünnet hakkında tefekkür etmeleri ve içinde bu geleneğin yer aldığı dine mi, yoksa Allah’ın dinine mi mensup oldukları hakkında karar vermeleri gerekmektedir. Allah’ın dinine mensubiyeti seçen Müslümanların, ayrıca, bu ayetler indikten sonra peygamberimizin sünnet geleneğine neden karşı çıkmadığı hususunu da araştırmalarında yarar vardır.
 
SÜNNETİN YARARLARI (!)
 
Pek çok insan, bu başlık altında, temizlik sağlanmasından başlayıp, frengi, AİDS, kanser gibi hastalıkların önlenmesine kadar vardırılmış, uzun sayılabilecek bir listenin varlığından haberlidir. Yani, dinî açıdan aksinin düşünülmesi bile söz konusu edilmeyecek şekilde dayatılan sünnet, sağlık açısından da sesi yüksek çıkan tıp otoritelerince (!) insanlara hararetle tavsiye edilmektedir. Ama, tavsiyenin sahibi, dünyanın en gelişmiş ülkesi ABD’deki Hıristiyan doktorlar olunca, bilimi Amerika’dan öğrenen diğer ülke bilim adamları bu tavsiyenin altına sorgulamadan imzalarını koymakta ve böylece bu tavsiye âdeta bilimsel bir hüviyet kazanmaktadır. Oysa, sünnetin yararları hakkındaki iddiaların hiçbirinin, bilimsel yöntemlerle yapılan araştırmalara dayanmadığı, Yine ABD’deki bazı sağlık kurumlarınca resmî olarak açıklanmıştır.
Sünnetin insan sağlığına olan etkilerini inceleyen ve sünnetin yarar değil, zarar verdiğini ortaya koyan bir araştırma da ülkemizde, Nil Gün tarafından kaleme alınmış olan “Sünnet” adlı kitapta (Kuraldışı Yayıncılık, Mayıs 2005) yapılmıştır.
Özellikle henüz sünnet edilmemiş çocukları bulunan ve bebek bekleyen anne-babalar için mutlaka okunmasını gerekli gördüğümüz bu kitaptan yaptığımız aşağıdaki alıntılar, Kur’an ayetleri ışığı altında vardığımız sonucun tıp bilimi tarafından doğrulandığını göstermektedir:
 
Üstderi ve İşlevleri:
 
Genel anlamıyla erkek sünneti, penis başını kaplayan mukozal dokunun ve deri tabakasının, cerrahî müdahaleyle alınmasıdır. Bu çifte tabaka daha çok “sünnet derisi” ya da “üstderi (prepus)” olarak bilinmektedir. … Üstderinin gerçek uzunluğu, dış tabakasının uzunluğunun iki katıdır ve kesilme oranına göre toplam penis derisinin %51 ilâ %80 kadarını oluşturur. … Üstderi aynı zamanda zengin bir kan damarı ve sinir uçları merkezidir. … Sünnet, işte bu sağlıklı deri dokusunun takriben en az yüzde elli birini hatta yüzde seksene varan bölümünü yok eder. Oysa doğa, penisin üzerindeki deriyi, penisin tümünü kaplaması için yaratmıştır. …
Üstderinin üç işlevi vardır:
          -   Koruyucu işlevi: Üstderi, yeni doğan bebeklerin yüzde doksan altısında penis başına yapışıktır. Görevi, penis başını ve idrar yollarını (urethra) enfeksiyonlardan korumaktır. Deri asla zorla geri çekilmemelidir. Oysa bir çok doktor, anne babaları bu doğal yapışkanlığın ameliyat (sünnet) gerektiren bir kusur olduğu ve düzeltilmesi gerektiği konusunda bilgilendirerek (!) hemen sünnet yapılması gerektiğini savunmaktadır. … Fimosis, yetişkinlerde üstderiyi penis başının gerisine doğru itme zorluğu olarak tanımlanan bir sorundur. Bebeklerin %65’i de fimosis gerekçesiyle sünnet edilmektedir ki, aslında bebeklerin hemen hepsinde penis başına yapışık olan üstderi, penisten 3 ilâ 17 yaşları arasında ayrılmaya başlar. 17 yaşından sonra hemen tüm erkeklerde üstderi tamamen geri çekilebilir hâle gelir. … Üstderinin bebeğe bez bağlandığı dönemdeki işlevi ise, penisi tahrişten ve yaralanmalardan korumaktır. Hayat boyunca da bu deri, penis başını yumuşak ve nemli tutarak travma ya da yaralanmalardan korur. Sünnet derisi aynı zamanda ortalama ısıyı, pH dengesini ve temizliği de sağlar. Penis naşının kendisinde, deriyi nemlendiren sebum veya yağ maddesini üreten sebaceous bezleri yoktur. Penis başını yüzeyini sağlıklı tutan sebumu üreten, hani şu, işe yaramaz diye sünnetle kesip attığımız üstderidir. Göz kapaklarınızı dinsel ya da sağlık gerekçeleriyle aldırmayı düşünür müydünüz?
Bütün vücut deliklerini (ter, yağ ve salgı bezlerini) çevreleyen mukoza vücudun ilk savunma duvarıdır. Üstderideki bezler, lizozim gibi anti bakteriyelleri ve anti viralleri üretir; virüslerle ve bakterilerle savaşan savunmacı askerlerimizdir. Lizozim aynı zamanda gözyaşında ve anne sütünde de bulunur. Sünnet derisinde, yumurtalıklardakine benzer kas fiberleri vardır. Bunlar, idrarın geçmesine izin veren ama yabancı maddelerin içeri girmesini engelleyen, tek yönlü geçiş veren valflar gibi işlev görür. Erkek, ergenliğe yaklaştığında bu kas fiberleri sayıca azalıp yerlerini elâstik fiberlere bırakırlar; ta ki iki fiber türü, cinsel ilişkide üstderinin hareketine izin verecek bir dengeye ulaşıncaya kadar. Üstderi, ayrıca, mikroplara karşı bir ilk savunma engeli olduğu düşünülen bağışıklık hücrelerine de sahiptir. Dolayısıyla sünnet, erkeği, doğanın kendisine bahşettiği bütün bu avantajlardan mahrum kılar.
          -   Duyarlılık işlevi: Bir doktor, ortada tedavi gerektiren ciddî bir sorun olmadıkça sağlıklı bir çocuğu anne baba istedi diye ameliyat edebilir mi? Bir doktor, anne baba istedi diye sağlıklı bir çocuğun kulak memesini kesebilir mi? Gözkapağını alabilir mi? Serçe parmağını kesebilir mi? Başka hangi ameliyatı bir doktor tıp dışı kişilerin (anne babaların) ve yerleşik âdetlerin keyfî taleplerine göre, kendisini savunamayan bir başka insan üzerinde gerçekleştirebilir? Oysa sünnette yapılan tam da budur.
Üstderi, parmak uçları, gözkapakları ve dudaklar kadar duyarlıdır. Penisin üstderisi özel sinir uçlarını içinde barındırır. Bu özel sinir uçları, hareketi, sıcaklıklardaki çok küçük değişiklikleri ve yüzeydeki hassas değişiklikleri algılayabilir. Penisin sünnet sonrası kalan kısmının hiçbir yerinde bu kadar çok sinir ucu yoktur. Sünnet derisindeki mukoza ve frenulum gibi belirli bölgeler özellikle hassas dokulardan oluşmuştur ve cinsel zevke katkıda bulunurlar. Buradaki özelleşmiş sinir uçları, cinsel zevki ve kontrolü artırır. İç deri, doğrudan penis başı ile temas hâlinde olan mukoza tabakasından oluşur. Ağız içindeki yüzey gibi olan bu tabaka, yapısı, inceliği ve rengi bakımından sünnet derisinin geri kalanından farklıdır. Frenulum, penisten gelen ve üstderinin iç yüzeyine eklenen özellikle hassas olan ince bir zardır. Ayrıca, üstderinin iç tabakası ve genel penis dersinin kesiştiği özel bir bölge daha vardır. Bu bölgenin üstderinin hareketini sağlayan özel kasları vardır. Buradaki duyarlılık, dudaklar kadar hassas bir gelişkinliğe sahiptir.
          -   Cinsel işlevi: Ereksiyon hâlinde penis boyu yüzde elli oranında artar. Uzayan penisin ihtiyacı olan deri nereden gelir? Tabiî ki üstderiden. Ereksiyon hâlinde bile penisin üzerinde hâlâ rahatça hareket eden ekstra deri vardır. Bu ekstra deriye doğanın verdiği görev, cinsel ilişki esnasında kurumayı ve sürtünmeyi azaltarak erken boşalmayı önlemektir. Üstderi penis gövdesi üzerinde aşağı ve yukarı kayarak, penis başını bir örtüp bir açarak hem mastürbasyon hem cinsel ilişki esnasında cinsel hazzı arttırır. Islak ve kaygan olduğu için friksiyon ve tahrişi azaltır.
Üstderinin henüz bilinmeyen veya anlaşılamayan daha nice işlevi olabilir. Avrupalı bilimciler, bazal epidermal hücrelerinde östrojen alıcılarını henüz yeni keşfettiler. Manchester Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, insan üstderisinin apokrin bezleri içerdiğinin yeni farkına vardılar. Bu özelleşmiş bezler feromenon denilen doğanın kimyasal koku habercilerini üretiyorlar. Üstderinin bu özelliklerini ve oynadığı rolü anlayabilmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var…
 
 
Sünneti savunan doktorların söylediği yalanlar ya da cehalet
 
Tıp fakültelerinden, üstderinin işlevleri hakkında hiçbir bilgi almadan mezun olan; kendilerine sünnet derisinin gereksiz bir deri parçası olduğu öğretilen (aslında ihsas ettirilen desek daha doğru olur çünkü hocalarımız bu konuda o denli sessizdir ki, sünnet derisi hakkında ne gerekliliğine ne gereksizliğine dair bir eğitim verirler); sünnetsiz penisi de, âdeta soyu kurutulmuş, hastalık yapıcı bir mikroorganizmayı inceler gibi ancak anatomi kitaplarında görebilen doktorlarımız (sadece bizimkiler değil, Amerikan tıp fakültelerinden mezun olan doktorlar da) ya cehaletten ya da art niyetten, sünnetle ilgili sağlık yalanlarını “uzman görüşü” olarak halka aktarmaktadırlar. Çoğu anne baba da, dinsel gerekçeler kendilerini ilgilendirmiyor olsa bile, “Doktorlar sünnetin sağlıklı olduğunu söylüyor, öyleyse iyi bir şey olmalı” diye düşünmektedir.
İşte sünnetle ilgili en sık söylenen birkaç sağlık yalanı:
          -   Sünnetli erkek daha temizdir.
          -   Bulaşıcı hastalıklar sünnet olmayan erkeklerde daha sıktır.
          -   Penis kanseri sadece sünnet olmayan erkeklerde gözlenir.
          -   Kadınlarda rahim kanseri riskini azaltır.
          -   Çocuğunuzda fimosis var. Hemen sünnet edilmeli.
          -   Çocuğunuzun olası idrar yolları enfeksiyonu yaşamasını engeller.
          -   Sünnetli erkek çocuklarda idrar yolu iltihaplanması daha az gözlenir.
          -   Sadece ufak bir deri parçası, bebek acı hissetmiyor çünkü sinir sistemi henüz
                gelişmiş değil.
          -   Sünnetli erkekler daha iyi seks yapar çünkü sünnetsiz erkeklerden daha fazla
                uyarılırlar.
… Oysa bu gerekçelerin hiçbirisi bilimsel bir temele dayanmamaktadır… Şimdi bu yalanları tek tek ele alalım:
A) Temizlik
… Amerikalı doktor Thomas J. Ritter’e göre, tırnaklarını kesmesini, dişlerini fırçalamasını ve tuvalet temizliği yapmasını bilen bir erkek çocuğun, basitçe üstderisini geri çekip yıkayamayacağını söylemek, o çocuğa hakarettir. (Dr. Ritter’in notu: Bu makale yazıldığı sırada üstderi için özel bir temizliğin gerekli olduğu sanılıyordu. Bugün bunun da gereksiz hatta yanlış olduğu anlaşılmıştır. Zira üstderinin salgıladığı sıvılar bölgeyi temiz tutacak anti bakteriyelleri ve anti viralleri içermektedir. Bu tıpkı gözkapağının içinde salgılanan sıvıların gözü temiz tutması gibidir. Gözü nasıl yıkamıyorsak, penis başının da özel olarak yıkanması gerekmez.)
“Eğer” diyor Dr. Ritter “Temizlik argümanını erkek sünneti için bir neden olarak kabul edersek, o zaman yıkamanın çok daha zor olduğu kadın organlarını da kesmemiz gerekir. Ama bugün ABD’de hiç kimse genital temizliği sağlamak için kadın organını kesmeyi önermiyor.”
Doğal penis hiçbir bakım gerektirmez. … Sağlam bir penisi temiz tutmak için gerekli tek şey, genel vücut temizliği sırasında suyla iyi bir şekilde temasını sağlamaktır. Bir çocuğun üstderisi altındaki beyaz peynirimsi salgı, smegma diye adlandırılır. Smegma belki de doğadaki en yanlış anlaşılan, en kötü değerlendirilen maddedir. Smegma kirli değildir, temizdir, faydalıdır ve gereklidir. Anti bakteriyel ve anti viral özellikleri penisi temiz, sağlıklı tutar. Bütün memeliler smegma üretir. … Smegmanın Lâtince “deterjan” anlamına gelmesi ilginç değil mi?
yazının devamı "SÜNNET 2" başlığı altındadır. Lütfen o makaleyi açınız


__________________
Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Yukarı dön Göster hasanoktem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasanoktem
 
halukgta
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 25 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 425
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı halukgta

Hasan bey ben burada kullandığım sözlerimi hiç kimseye karşı kullanmadım ama siz kendi üzerinize aldıysanız oda sizin sorununuz demektir. Ben ayet örneklerini verip hiç kimseye sert bir üslubla konuşmamamız gerektiğini anlatmaya çalıştım. Fakat sizin üslübunuz da olduğu gibi hiçbir şahsa hitap etmedim. Dikkat ederseniz sizden başka hiçkimsede bunu anlamamış zaten, yoksa herkez kendi hakkını koruyacak yada savunacak yetenektedir. Yazdığım yazının boyutuna gelince, siz bundan bile bir kötülük ve art niyet çıkartıyorsanız size bundan sonra asla sözüm olamaz, ama bırakında ben bu özgürlüğümü kullanayım olurmu, müsadenizle bari buna karışmayın. Yazdıklarım sözcükleri çıkarmış ve kendinize isnat edildiğini söylemişsiniz. Eğer öyle algılamışsanız, bizde bir söz vardır yarası olan gocunur derler, siz bilirsiniz ben buradaki hiç bir arkadaşa hitaben bu sözleri söylemediğim halde, siz üstünüze alındıysanız bunada sözüm olamaz. En son benim söylediğim bir sözü tekrar söylemek istiyorum bunu ister üstünüze alının ister alınmayın, ben kuranın dışındaki kitaplara iman edenlere seslenmiştim ama alınanan alınabilir. ( yoksa rahman yolunda gittiğimizi sanan ahmaklardan oluveririz, Allah korusun. ) Evet gerçekten Allah bizleri bu durumdan korusun. SAYGILARIMLA Halukgta

Yukarı dön Göster halukgta's Profil Diğer Mesajlarını Ara: halukgta
 
Emre_1974tr
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 agustos 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 494
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Emre_1974tr

savana Yazdı:

Bir insanın kulak deldirmesi sünnet olması veya estetik ameliyatla kaşını gözünü değiştirmesi vs gibi fiziksel değişimleri yaratılışı değiştirmek olarak algılarsanız taş devrinde yaşamanız gerekir çünkü buuygarlıklar madde ve enerjinin fiziksel değişimi üzerine inşaa edilmiştir.Bileşikler ,metaller, metallerden yapılan eşyalar, bitkilerden yapılan ip ,tekstil ,meyva suları,mayalanmış içecekler,atom enerjisi,elektrik enerjesi  vsvs binlerce örnek hep fiziksel ve kimyasal değişimlerle elde edilir.

 

 

 

Yine kavramlar ve olaylar birbirine karıştırılıyor.

1- Bitkilerin veya eşyaların dönüştürülmesi ile, insanın dönüştürülmesi arasında bir bağlantı bile yoktur.

 

Bu "hayvanı yemek" ile "insanı yemek" arasında bağlantı kurmak kadar akla ziyan bir zorlama.

2- Estetik ameliyatta, organın parçası yok edilmiyor genelde, tam tersine, kusurlu görünüm ortadan kaldırılarak "orjinal" hale gelmesi sağlanıyor.

 

Hele ki "saç ektirme" gibi yöntemlerde insanın formu değiştirilmiyor, tam tersine değişmiş-dejenere olmuş yani kelleşmiş baş kısmı yeniden saçlandırılarak eski ana formuna döndürülüyor.

Veya "gençlik kürüne" girip yaşlanma sürecini tersine çeviren insanlar, yine orjinal-genç ve ana formunu korumaya yönelik bir işlem yapmış oluyor.

Yani bunlarda yaratılışı değiştirme şöyle dursun, yaratılışı koruma-muhafaza etme söz konusudur.

 

Ama sünnette , formu değiştirme, bambaşka şekle sokma bozgunculuğu var.

 

3- Şeytyani ruhçuluğun hurafe evrim inancı, değişimi ve dönüşümü amaç olarak sunar.

 

Ahlakı da, yaratılmışların formunu da değiştirip ızdıraba ve cehenneme yönlendirmeyi hedefler.

 

Yani değişmemesi gerekenler şeyleri de değiştirmeyi hedefler.

 

Kuran'a göre ise insan "dünya hedef ve şartlarına göre" en güzel ve mükemmel şekilde yaratılmıştır.

 

Cennette ise, sonsuza dek değişmeyecek en güzel ve sabit formuna kavuşacaktır(yaşlanma bile olmayacak).

 

Cennetin hedef ve şartlarına göre de en mükemmel formumuz o olacaktır.

 

Selam ve sevgiler.

 

 

 

Yukarı dön Göster Emre_1974tr's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Emre_1974tr Ziyaret Emre_1974tr's Ana Sayfa
 
halukgta
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 25 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 425
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı halukgta

 

Emre kardeşim bazı şeyleri zorladığımızda devamında gelecek sorulara mantıklı cevaplar veremeyiz bakın ne söylemişsiniz yazınızda. (2- Estetik ameliyatta, organın parçası yok edilmiyor genelde, tam tersine, kusurlu görünüm ortadan kaldırılarak "orijinal" hale gelmesi sağlanıyor.) Sayın arkadaşım orijinallik kavramı herkesin doğduğu andaki şeklidir, buda herkes de ayrıdır. Düşünün iri burnunu küçülten bir insanın burun kemiği kırılıyor küçültülüp yeni şekil veriliyor. Kadınlar göğüs ameliyatı oluyor iri göğüslerini küçültüyor ya da tam tersine büyütüyor. Daha o kadar çok örnek var ki. Şimdi bunlara nasıl günah deriz? Ya da neye göre günah sınıfına sokmamız gerekir? Ama konu sünnete gelince ise bakın ne diyorsunuz. (Ama sünnette, formu değiştirme, bambaşka şekle sokma bozgunculuğu var.) Sizce iri burunlu bir insanın burun kemiğini kırdırıp küçük şekil verme ya da iri göğsünü kestirip küçültme den ne farkı var? Sünnette neyin formunu değiştiriyorsunuz da bunu iddia ediyorsunuz. İşlevin demi bir sorun var? Ya da hangi konuda iyi olanı kötüye çevrilmişte günah yaftasını yapıştırıp, birde bunu yaradılışa karşı gelmekle eş tutuyorsunuz? Yanlış sünnet yapanlar, kadını sünnet ederek kadına cinsel zevki engelleyenler konumuz dışıdır. Sünnetin Allah emri olmadığı çok açık bir gerçek, hatta yazdığım gibi bize açıkça Yahudilerden geçtiği de belli. Ama bunu güzelce insanlara anlatmak yerine bu denli Allah ın koymadığı bir günahla suçlamanın mantığı var mı sizce? Gelin içimize sokulan hurafeleri, yanlışları nereden geldiğini topluma güzelce anlatalım, kimseyi kırmadan yapalım bunu, bunu yapmanın neresi kötü olabilir ki sizce? Size soruyorum siz eğer sünnetliyseniz herhangi bir zararını gördünüz mü? Ben 40 yıldır ne gördüm nede çevremde sünnetlilerden şikâyetini duydum. Ama bu sözlerim sünnet olmanın savunuculuğundan öte, söylediğiniz ve karşı çıktığınız savunmanıza karşı söylenen sözlerdir. Toplumumuz geleneklerine göre yüzyıllardır erkekler sünnet oluyor, faydalı ya da zararlı bunu ilim adamlarına bırakalım bizim konumuz dinsel yönden tartışmaktır, ayrıca toplumu bu konuda bilinçlendirmektir. Müslüman olmanın şartı olmadığını ancak böyle anlatabiliriz topluma, onları karşımıza alarak değil. Eğer bizler peygamberimizin yaptığı gibi anlatılmak isteneni, güzel ve saygılı bir üslupta anlatırsak atasözünde olduğu gibi, yılanı deliğinden çıkarabiliriz, ona bile gerçekleri anlatırız. Ama bizim gibi düşünmeyenleri sözlerimizle karşımıza alırsak, bizleri asla kimse dinlemez, ancak kendimiz söyler kendimiz dinleriz.

    Tüm arkadaşlarımın yeni yılı kutlar esenlikler dilerim. Halukgta

Yukarı dön Göster halukgta's Profil Diğer Mesajlarını Ara: halukgta
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

haluk beyin tavrını ve görüşünü destekliyorum...

__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
hasanoktem
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 10 eylul 2006
Gönderilenler: 2837
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasanoktem

halukgta Yazdı:

Hasan bey ben burada kullandığım sözlerimi hiç kimseye karşı kullanmadım ama siz kendi üzerinize aldıysanız oda sizin sorununuz demektir. Ben ayet örneklerini verip hiç kimseye sert bir üslubla konuşmamamız gerektiğini anlatmaya çalıştım. Fakat sizin üslübunuz da olduğu gibi hiçbir şahsa hitap etmedim. Dikkat ederseniz sizden başka hiçkimsede bunu anlamamış zaten, yoksa herkez kendi hakkını koruyacak yada savunacak yetenektedir. Yazdığım yazının boyutuna gelince, siz bundan bile bir kötülük ve art niyet çıkartıyorsanız size bundan sonra asla sözüm olamaz, ama bırakında ben bu özgürlüğümü kullanayım olurmu, müsadenizle bari buna karışmayın. Yazdıklarım sözcükleri çıkarmış ve kendinize isnat edildiğini söylemişsiniz. Eğer öyle algılamışsanız, bizde bir söz vardır yarası olan gocunur derler, siz bilirsiniz ben buradaki hiç bir arkadaşa hitaben bu sözleri söylemediğim halde, siz üstünüze alındıysanız bunada sözüm olamaz. En son benim söylediğim bir sözü tekrar söylemek istiyorum bunu ister üstünüze alının ister alınmayın, ben kuranın dışındaki kitaplara iman edenlere seslenmiştim ama alınanan alınabilir. ( yoksa rahman yolunda gittiğimizi sanan ahmaklardan oluveririz, Allah korusun. ) Evet gerçekten Allah bizleri bu durumdan korusun. SAYGILARIMLA Halukgta

Haluk bey,

kırmızı yazılar sizin :

Hasan bey ben burada kullandığım sözlerimi hiç kimseye karşı kullanmadım ama siz kendi üzerinize aldıysanız oda sizin sorununuz demektir .

tamam, sorun yok... ben de bu hakaretleri kim yaptıysa bende ona İADE ettim. ama siz de kendi üzerinize aldıysanız o da sizin sorununuz demektir...

Ben ayet örneklerini verip hiç kimseye sert bir üslubla konuşmamamız gerektiğini anlatmaya çalıştım. Fakat sizin üslübunuz da olduğu gibi hiçbir şahsa hitap etmedim. Dikkat ederseniz sizden başka hiçkimsede bunu anlamamış zaten, yoksa herkez kendi hakkını koruyacak yada savunacak yetenektedir.

saptırıyorsunuz... tabiki herkes kendi kendisini size karşı savunacak yetenektedir. benim yaptığım şey de budur zaten...üslubuma gelince, tüm yazılarımda nasıl bir üslubum olduğunu herkes bilir, boşuna çamur atıp iz çıkacak diye beklemeyin...

Yazdığım yazının boyutuna gelince, siz bundan bile bir kötülük ve art niyet çıkartıyorsanız size bundan sonra asla sözüm olamaz, ama bırakında ben bu özgürlüğümü kullanayım olurmu, müsadenizle bari buna karışmayın.

eğer  şık buluyorsanız, benim de artık size asla bir sözüm olamaz...ben benimle olan muhatabiyetinizde kullandığınız büyük puntolardan söz etmiştim... başkasıyla olan muhatabiyetiniz  öncelikle ilgili kişiyi ilgilendirir...

Yazdıklarım sözcükleri çıkarmış ve kendinize isnat edildiğini söylemişsiniz. Eğer öyle algılamışsanız, bizde bir söz vardır yarası olan gocunur derler, siz bilirsiniz ben buradaki hiç bir arkadaşa hitaben bu sözleri söylemediğim halde, siz üstünüze alındıysanız bunada sözüm olamaz.

affedersiniz yani, bu sözleri sizinle sünnet konusunu tartışanlara ve fikirlerinizi beğenmeyenlere karşı değil de uzaylılara karşı mı söylediniz yoksa? yapmayın lütfen... dürüst olun bari... şüphesiz yarası olan gocunur...  siz yaptığım İADEyi üzerinize gocunup üstünüze aldığınıza göre, buna da sözüm olamaz...

o halde :

ben de bu hakaretleri kim bu forumda bana söylediyse veya söylemiş gibi yaptıysa, o kişi şunu bilsin ki, ben söylemiş gibi yapmıyorum, direkmen o kişiye ( artık o her kimse...) ONA AYNEN İADE EDİYORUM...eğer burada siz gocunduysanız, o halde size İADE etmiş oluyorum...

En son benim söylediğim bir sözü tekrar söylemek istiyorum bunu ister üstünüze alının ister alınmayın, ben kuranın dışındaki kitaplara iman edenlere seslenmiştim ama alınanan alınabilir. ( yoksa rahman yolunda gittiğimizi sanan ahmaklardan oluveririz, Allah korusun. ) Evet gerçekten Allah bizleri bu durumdan korusun. SAYGILARIMLA Halukgta

o halde en son ben de şunu söylemek istiyorum. ister ÜSTÜNÜZE alının ister alınmayın. ben de sadece kim bana karşı söylediyse ben de o'na karşı söylemiştim. ama alınmışsanız ( yoksa Rahman yolunda gittiğimizi sanan AHMAKLARDAN oluveririz, Allah korusun.) evet gerçekten Yüce Rahman bizleri korusun.

selam



__________________
Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Yukarı dön Göster hasanoktem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasanoktem
 
muvahhit
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 24 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muvahhit

selam arkadaşlar dostlar..

Biz insanı en güzel şekilde yarattık diyor yüce Mevla..

dejenere olmuş yapıyı iyileştirmeye yönelik yapılan çalışmalar,yaradılışı değiştirme değildir..sınırlarına bakalım..adamın burnu biraz büyük veya kulakları biraz açık..burunda ve kulakta estetik dışında sağlık problemi yoksa,kişi benim kulaklarım kepçe burnum iri diye, bunu değiştiremez hakkı yoktur..bir şartla..kişide ileri derecede kompleks oluşturup psikolojisini bozuyorsa..ki,bu da ruh sağlığına girer,o zaman o ruh sağlığı,görünümün değişmesiyle normale dönecekse estetik yapılmasında bir engel yok..
kelliği örtmek babında verilen örnek ise gayet güzel..kişi ek işlemle eski görüntüsüne kavuşuyor..burdada sorun yok..

ama el insaf..sünnet bunların tamamen dışında..ayrım yapmaksızın ve vucut sahibinin onayı alınmaksızın insanlık haklarına direkt olarak tecavüz söz konusudur burada..
Haluk arkadaşın sitemlerine gelince..motamot bir konuşma yapmamızı beklemeniz ve kadın sünneti bile konu dışıdır deyip konuyu kendi isteğiniz doğrultusundaki yönlendirici tavrınız tarafımdan beğenilmiyor ve görüşünüzüde desteklemiyorum..

kişiler dini keyiflerine göre anladığında,tevhidi bir görüş olan sünnetin reddi gibi hayati ve kurani bir meselenin doğruluğu,kuranda desteklenmesine rağmen,çoğunluğun mevcut yapısının onda oluşturduğu subjektif bakış açısından kurtulamaması,bocalaması ve acaba??diye ve zan ile kendi kafasında,diğerlerine karşı fikir yürütmesine hatta tutunduğu zeminin ayaklarının altından kayıyor hissine kapılarak,bu bana uymuyor savunmasının yapılması tamamen,kuran için kurana rağmen pozisyonunu doğurur..onlar kendilerini hidayette sanarken gerçekte cehalette olduklarını anlamazlar babında..iyice düşünmek gerek.Sağlıcakla


__________________
Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Yukarı dön Göster muvahhit's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muvahhit
 
savana
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 30 nisan 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1235
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı savana

Selam emre

Hayır kavramları karıştırmıyorum.

Vücutta yapılacak fiziksel değişiklikler haramdır hatta şirk koşmaktır diyen kimselerin referans olarak verdiği ayette hayvanların kulaklarını yarmak var.Kulağı yarılan hayvanda meydana getirilen fiziksel değişiklik yasaksa insanın bedeninde meydana gelecek fiziksel değişiklik hayli hayli yasak ve günah olur mantığı işliyor.

 Hayvanın bedeninde yapılan değişiklik yaratılışı değiştirmekse ve dolayısıyla insanda yapılan fiziksel değişiklikte yaratılışı değiştirmekse canlı cansız tüm maddeler üzerinde yapılan değişiklikler neden bu durumdan istisna olsun?

Tüm uzuvları tam akli melekeleri yerinde olarak yaratılmış insan engüzel şekilde yaratılmış olan insan tanımı olarak sunuluyor.Sakat olarak doğanlardan ne haber?Onları yaratan kim?Onların durumu;Allahın en güzel yaratmnadığı insanlar mı? eğer insanların %90lık kısmı kör olarak doğsaydı en güzel yaratılmış insan tanımı gözleri kör olarak doğmuş insanlar olurdu.Yada %90 nı sırt sırta yapışık ikizler olarak doğsaydı tanım gene değişirdi.O halde Dünyaya gelen insanların bedenlerinde veya organlarında normal olarak algılananın  dışında farklılıklar sürdüğü sürece en güzel insan şekli şudur diyemeyiz.Demek ki en güzel şekilde yaratılmış olmaktan bizim anlamamız gereken insan olarak dünyaya gelmiş olmamızdır.

Muvahhit

dejenere olmuş yapıyı iyileştirmeye yönelik yapılan çalışmalar,yaradılışı değiştirme değildir..sınırlarına bakalım..adamın burnu biraz büyük veya kulakları biraz açık..burunda ve kulakta estetik dışında sağlık problemi yoksa,kişi benim kulaklarım kepçe burnum iri diye, bunu değiştiremez hakkı yoktur

demiş.

Neden hakkı yoktur kardeşim?Bunu neye göre söylediniz.

Beden adamın, zevkte adamın dilediğini yapar.Adam doğduğunda ona imzalatılmış ;iş bu bedenin tüm telif hakları sana  ait değildir hiçbir şekilde değişiklik yapamaz şeklinde imzalatılmış bir belge mi var?

Allah dilese kuranda bize bunu bildirir size verdiğim beden emanettir sakın olaki onda değişiklik yapmayasınız diye uyarıda bulunurdu.

Bu uyarı yoksa ve bedende yapılabilecek değişikliklerinde olabilirliği Allah tarafından yaratılmışsa dileyen dilediğini yaptırır.

Bakınız bir kişinin kalp nakil ameliyatı olabilimesi insanların yarattığı olabilirlik değildir.Bu olabilirlik insanın yaratılış formatında vardır.Ve kalp nakil ameliyatı yapıldığında o insan hayatta kalabilir.Burun estetiği kaş göz estetiği saş boyama dudak estetiği göz estetiği vs vs gibi değişikliklerin yapılabilirliğini yaratanda Allahtır.Allah dilese bu olabilirlikleri insanın yaratılış formatı içine koymazdı ve bu ameliyatlarda mümkün olmazdı.

 



__________________
O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır
Yukarı dön Göster savana's Profil Diğer Mesajlarını Ara: savana
 
hasanoktem
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 10 eylul 2006
Gönderilenler: 2837
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasanoktem

muvahhit Yazdı:
selam arkadaşlar dostlar..

Biz insanı en güzel şekilde yarattık diyor yüce Mevla..

dejenere olmuş yapıyı iyileştirmeye yönelik yapılan çalışmalar,yaradılışı değiştirme değildir..sınırlarına bakalım..adamın burnu biraz büyük veya kulakları biraz açık..burunda ve kulakta estetik dışında sağlık problemi yoksa,kişi benim kulaklarım kepçe burnum iri diye, bunu değiştiremez hakkı yoktur..bir şartla..kişide ileri derecede kompleks oluşturup psikolojisini bozuyorsa..ki,bu da ruh sağlığına girer,o zaman o ruh sağlığı,görünümün değişmesiyle normale dönecekse estetik yapılmasında bir engel yok..
kelliği örtmek babında verilen örnek ise gayet güzel..kişi ek işlemle eski görüntüsüne kavuşuyor..burdada sorun yok..

ama el insaf..sünnet bunların tamamen dışında..ayrım yapmaksızın ve vucut sahibinin onayı alınmaksızın insanlık haklarına direkt olarak tecavüz söz konusudur burada..

..........................

Selam Muvahhit kardeş,

size katılıyorum.

Muhabbetle



__________________
Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Yukarı dön Göster hasanoktem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasanoktem
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım


Cahiliye devrinde de var olan sünnet eğlenme için bir vesile sayılmıştır. Araplar sünnet yemeğine "azira" diyorlardı (es-Seâlîbî, Fıkhul-Luşa, 266).

Ashabı kiram sünnette ziyafet verir eğlenirlerdi. Abdullah İbn Abbas, Mekke'de oğlunun sünnetinde oyuncular çağırmış ve kendilerine dört dirhem kadar ücret ödemiştir (İbn Ebi Şeybe, Nikâh, 66). Fakihî'nin rivayetine göre şarkı söyleyip, oynayanlar el-Garid ve İbn Süreye idi. Ata, bunlardan bize sesli olan İbn Süreye'nin okuyuşunu beğenmişti (Rekihi, Ahbaru Mekke, II, 23). Eğlenceye iştirak konusunda titiz olan Abdullah b. Ömer, sünnet yemeklerine iştirak ederdi (İbn Ebi Şeybe, Nikâh, 155). Sünnetlerde arap yemekleri ikram edilirdi. Urve b. ez-Zübeyr sünnet olduğunda annesi hurmayla yapılan bir bulamaç olan "asıde" yemeği yapmıştı (Abdurrezzâk, Musannes IV, 335). Abdürezzak'ın bir rivayetine göre, Hz. Ömer hilafetinde ne zaman bir def sesi duysa "evlenme mi var yoksa hitan mı?" diye sorar, bunlar için düzenlenen eğlencelere ses çıkarmazdı.


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 

<< Önceki Sayfa 10 Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats