HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: A.Süruş’un Düşünceleri ve Eleştiriler Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Sayın Dr. Suruş, bir süredir Mutezile’nin eserlerini ve düşüncelerini incelediğiniz konuşuluyor. Bu maceranın sebebini sorabilir miyim?
 
Uzun süredir, hatta İtizal tecrübesini ihya etmeyi gündeme getirmezden de önce bu proje üzerinde düşünüyordum. Hem tarihsel ve naklî, hem de analitik ve aklî bakımdan Mutezililerin düşüncesi üzerinde çalışmak niyetindeydim. Mutezile mektebine çok saygı duyuyorum ve onlara büyük değer veriyorum. Çünkü onlar, İslam kültüründe akılcılık bayrağını dalgalandıran ilk gruptu. Ne yazık ki İtizal mektebenin öncülerinden geriye pek eser kalmadı. Onların görüşlerini muhaliflerinin aynasında bulabiliyoruz. Yani bütün araştırmacılar, Mutezililerin ne söylediğini öğrenmek için Mutezile muhaliflerinin, yani Eşarilerin, Mürcielerin vs. kitaplarına müracaat ediyorlardı. Takdir edersiniz ki bu yol, araştırmacının önüne pek çok engeller ve sınırlamalar çıkartır. Bununla birlikte ne mutlu ki son elli yıldır, hatta daha yakın bir zamandan beri -geçen 30 yıl boyunca- Yemen’de ve başka bazı bölgelerde çok önemli keşifler meydana geldi. Bu sayede Mutezile’nin bazı temel ve öncelikli eserleri ele geçti. Halen Berlin Üniversitesi’nde bir grup araştırmacı bu kitapları incelemekle ve basıma hazırlamakla meşgul. Sabine Schmidt ve başka araştırmacıların bu projede epey katkıları var. Onların çalışmalarından yararlanmaya çalışıyorum. Bu sayede sözkonusu bahiste çok sayıda yeni pencere ve kapı açılmış durumda ve araştırmacılar artık rahatlıkla ve daha fazla güvenle bu vadide yol alabilmektedirler. Ben de kendi payıma tabii ki tarihsel-naklî olmaktan çok, analitik-aklî boyutta Mutezililerin görüşlerini ele almaya çalışıyorum. Eş’ari okulunu ve onun tefsir, kelam ve ahlak konusundaki görüşlerini okuyor ve bu sahada ders veriyorken, aynı zamanda giderek Mutezileye ve onların Eş’arilere verdiği cevaplara da ilgi duymaya başlamıştım. Bu sebeple bu projeyi seçtim. Elbette ilgimin diğer bir nedeni daha vardı. O da, başka bir yerde de söylediğim gibi, İran’da gelenek ve modernleşme meselesidir. Gelenek ve modernleşme meselesi ülkemizde asık suratlı bir biçime dönüşmüştür. Herkes gelenek ve moderniteden kapalı kutuymuş gibi sözediyor. Sonra da bunların benzeyen ve farklılaşan yönlerini açıklamaya çalışıyorlar. Bu yol, bana kalırsa analitik yönteme aykırıdır. Gelenek ve modernite sandığının kapağını açmak gerekir; bütün öğeleri dışarı çıkarılmalı ve birbiriyle ilişkisi gösterilmelidir. Yoksa söz söylemenin bu kapalı şekliyle hiçbir yere varılmaz. Ben, gelenek ve modernite meselesine yeni bir ruh kazandırmak için Mutezileyi araştırmaya koyuldum. Mutezile ve okulu, geniş geleneğin parçalarından biridir ve görüşlerinin yeniden araştırılması, üzerine düşünülmesi, yenilenmesi ve düşüncelerinin eleştirilmesi yepyeni sonuçlara varılmasını sağlayabilir. Bu çaba, gelenekten sahici biçimde yararlanma yolunu ve gelenekten çıkma mecrasını bize gösterebilir. Ben, Mutezile projesinde böyle bir kabiliyeti görüyorum ve bundan yararlanmaya bakıyorum.
 
Gelenek-modernite çatışması zemininde Mutezile’ye ilgi duyduğunuzu söylediniz. Ama bu İslamî okula yönelmenizdeki asli sorunuzun ne olduğunu öğrenmek istiyorum. Acaba Mutezililerin görüşlerini incelemek için bir zihinsel ön çerçeveniz var mıydı?Bu incelemenin sizin önceki görüşlerinizle nasıl bir ilişkisi var?
 
Evet. Tabii ki bu incelemenin benim önceki düşüncelerimle ilişkisi var. Mutezile’nin kelam ve ahlak ilmine alaka duyuyorum. Bu mektebe asıl ilgim, onların, vahiyden bağımsız akıl bayrağını dalgalandırmış olmalarıdır. Sonra bu iki bağımsız şeyin -yani akıl ve vahiy- ilişkisinin boyutları ve nedenleri üzerine kafa yordular ve yepyeni bir noktayı gündeme getirdiler. Bu ayırtedici özellik, yani mekteplerinin akılcı olması özelliği fevkalade değerlidir. Bana kalırsa ilim ve tahkik piyasasında harcanacak, tedavüldeki en kıymetli akçe budur. Bu bakımdan benim projem akılcılık projesidir; Mutezile’yi de bu yolda yoldaşlarım kabul ediyor ve onlarla irtibat halinde olmaya çalışıyorum.
 
Ahlak felsefesi dersi verdiğim sıralarda Eş’arilerin ve Mutezile’nin görüşleriyle yüzyüze gelmiştim. Kadı İzzeddin Abdurrahman b. Ahmed el-Îcî’nin, Eş’ari kelamının klasik kitabı olan el-Mevâkıf isimli kitabını okutuyordum. Bu kitapta Mutezile’nin de görüşleri serdediliyor ve sert bir şekilde eleştiriliyordu. Fakat orada Mutezilenin lime lime edilmiş görüşleri arasından onların önemli görüş ve yaklaşımlarının bir kısmını bulup çıkarmak mümkündü. Daha sonra ise doğrudan bu görüşlere ulaşır oldum. Özellikle de yazdıkları tefsirlere. Sonraları “şeriatın daralması ve genişlemesi” teorisi benim için meseleyi daha da aydınlık hale getirdi. Anladım ki Kur’an’a giriş için ve tefsire başlangıç olarak -en azından İslam kültür tarihinde- iki faraziye vardı. Biri, Eş’arilerin faraziyeleri, diğeri ise Mutezile’nin faraziyeleri. Bu bakışaçısıyla bu iki kesimin tefsirlerine başvurdum. Mesela Fahr-i Razi’nin Tefsiri- Kebir’i veya Zemahşeri’nin Keşşaf tefsirini inceledim. Ayetleri anlamada ve onları tefsir ederken faraziyelerin nasıl tam manasıyla müdahalede bulunduklarını gördüm. Bu nedenle Eş’arilik ve Mutezile daha fazla önem kazanıyordu, “şeriatın daralması ve genişlemesi” teorisinin dayanağı olmuşlardı ve bu teori için izah, savunma ve teyit kaynağı olarak kullanıldılar. Bu, Mutezile’ye ilgimin birinci cihetidir.
 
Öte yandan, Mutezile’nin ‘akılcı ahlak’ hikayesi epey dikkatimi çekti. Hepimizin bildiği gibi Mutezile ahlakın esas olduğuna inanır. Günümüzün ifadesiyle, ahlaki değerlerin nesnel, objektif olduğuna kaildirler. Peygamberler gelmiş olsa da olmasa da ahlakiyatın kendine özgü bağımsız değeri bulunduğuna inanırlar. Yani insanın aklı, neyin iyi veya kötü olduğunu söyleyebilir. Allah aklın hükümlerinin altına imza atar ve onları onaylar. Yani aklın iyi gördüğü veya kınadığı şeyler, Allah’ın iyi veya kötü saydığı şeylerdir. Ahlak aklının vahiyden bağımsız olduğunu gösteren bu yaklaşım benim için çok önemliydi. Eş’arilerin ahlak felsefesi alanındaki görüş ve delillerinin çoğunu araştırdım. Bazı noktalarda yenilik getirmişlerdir. Ama ahlakın kaynakları bahsinde sorunlarla karşılaşıyorlar. Bazıları sanıyor ki “Bilim ve Değer” isimli kitabım baştan sona Eş’ari’dir. Halbuki hiç de öyle değil. Orada yaptığım şey, en fazla, Hume ve bazı yeni filozofların görüşlerini izah etmek ve olması gerekenlerin, mevcut olanlardan çıkamayacağını göstermekti. Yahut, ahlaki değerlerin hakiki mecralardan çıkarılamayacağını ve böyle sonuç elde edilemeyeceğini izaha çalıştım. Ama bundan fazla bir tek şey söylemedim. Yani ahlaki değerlerin nasıl bulunup çıkarılacağı -acaba akıl onları keşfedebilir mi, yoksa vahiy mi bu değerleri öğretir- meselesi ayrı bir bahistir ve kendi yerinde ele alınmalıdır. Ben, -Mutezile gibi- insan aklının o değerleri açıklıkla keşfedebileceğine; bu nedenle de vahiyden bağımsız bir ahlak inşa edilebileceğine inanıyorum. Tabii ki bazı konularda Mutezile’den farklı düşünüyorum. Mutezile’ye karşın Eş’arileri deneyselci buluyorum. Mutezile nispeten daha Aristocudur. Buradaki emprizmi insan bilgisinin tecrübeden ibaret olduğu manasında kullanmıyorum. Ama bilgiyi felsefeye hiçbir şekilde kurban etmeyecek anlamda oldukça empristim. Tecrübenin çok güçlü ve büyük bir payı olduğunu düşünüyorum. Tecrübe ile bilinmesi gereken çoğu hükmü, felsefenin kılıcının önüne atmamak gerektiğine inanıyorum.
 
Bana kalırsa Eş’ariler emprizm açısından Mutezile’den daha güçlüdür. Mesela fiillerin iyi ve kötü olması hususunda. Fiillerin iyi ve kötü olmasının akılcılığı, herşeyi apaçık ve birincil akıldan çıkaracağımız anlamına gelmez. Hatta emprik olması da akılcı olmasıdır. Bu, bazı yazarların yaptığı bir hatadır.
 
Devam edecek...
 
"Kelâm-ı Muhammed" tartışmaları kapsamında Metin Gaffariyan’ın Suruş’la yaptığı söyleşi drsoroush.com internet sitesinde yayınlandı. Söyleşi, hazırlığı devam eden "Kelam-ı Muhammed" kitabında yeralıyor.- Kenan Çamurcu

fikri takip ten alıntı


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım


 
Burada ahlaktaki emprizmden maksadınız, ahlakın faydasını göz önünde bulundurmamız mı?
 
Hayır. güzellik ve çirkinlik (husn ve kubh) hakkındaki tartışma akılla ilgilidir. Husn ve kubh, rasyonel fiillerdir. Ama bu, tecrübeden yardım almayacağımız, fiillerin faydalarını pratikte görmeyeceğimiz ve akılcı olmayı birincil olma sandığımız anlamına gelmiyor. Asla böyle değildir. Kimilerinin akıl ile tecrübe arasında kurduğu karşıtlık makbul ve makul değildir. Gerçi Mutezile�nin görüşlerinde bazen aklın birincil olduğuna ilişkin savunmanın abartıldığını görüyoruz. Bunu doğru bulmuyorum ve Eş�arilerin emprizmini daha çok beğeniyorum. Bunu tartışmanın yeri burası değil tabii ki. Ama birkaç yıl önce Kum�da verdiğim konferansta (ne yazık ki bazı grupların saldırısına uğradık ve tamamlayamadık) Eş�arilerin emprizmi hakkında konuşmuştum. Meselem şuydu: Dünyaya düşen gerçek ve hakiki olgulara kelami yargılar makamından araştırma gözüyle nasıl bakılabilir ve bunu gözden uzak tutmamak nasıl mümkün olabilir? Örnek vereyim: Eş�ariler şerri dünyada asla yoksaymazlar. Dünyadaki zulmü inkar etmezler ve emprik bakımdan onu kabul ederler. Bu kabul, onların kelamına da yansımıştır. Bundan dolayı Allah�ın şerri de yaratmaya hakkı olduğuna inanırlar ve bunu izah etmeye de girişmezler. Benim bu tür bir kelamî sonuç çıkarmayla işim yok. Fakat Eş�arilerin gerçekliğe gözlerini kapamadıklarını gösteren maceranın özünü oldukça takdir ediyorum. Bir diğer misalde, Eş�ariler, herkesin elde ettiği şeyin onun rızkı olduğuna inanırlar. Velev ki haram yolla elde edilmiş olsun. Mutezile ve pek çok kelamcı karşısında bu meseleyi izah etmeye çalışırlar. Ben Eş�arilerin bu emprik üslubunu çok beğenirim. Ama Mutezile�nin ahlak, Allah�ın sıfatları ve Allah�ın kelamı hususundaki akılcı analizlerini daha kabul edilebilir buluyorum.
 
Dolayısıyla şu sıralar gündemde olan ve benimle başkaları arasında bir tür atışmaya dönüşen tartışmanın Mutezile�de derin kökleri vardır. Ben burada kendimi �yeni Mutezile� olarak görüyorum. Kur�an�ın Allah�ın yarattığı bir şey (mahluk) olduğuna inanıyorum. Bunu Mutezile de söylemişti. Ama bu bir adım ileri götürülebilir ve denebilir ki, Kur�an�ın mahluk (yaratılmış) olduğunu söylemenin anlamı, Kur�an�ı İslam Peygamber�inin yarattığına inanmaktır. Bu adımı Mutezile açıkça atmadı. Fakat ben bu adımın, onların mektebinin ve mezhebinin zorunlu sonucu olduğunu düşünüyorum.
 
Mutezililerin ve Eş�arilerin cazip yönlerinden bahsettiniz. Mevlana�dan sözettiğinizde sizi eleştirenler diyorlar ki, Dr. Suruş�un Mevlana�ya ilgisi, fikrî projesinin birtakım yönleriyle benzeşmesinden değil mi? Mevlana�ya şahsi alakanız dışında ona yakınlığınızın ne tür bir fikrî sebebi var?
 
Mevlana�ya olan şahsi ilgimden sözettiniz ama bunun manasını anlayamadım. Benim Mevlana�ya ilgim fikrîdir. Yoksa onunla akrabalık ilişkim yok. Onun tesbih ve ruhani tecrübelere ilişkin düşünce, yaklaşım ve bakışaçısını çok beğeniyor ve hürmet gösteriyorum. Bunları bilmekten haz alıyorum. Hatta daha geniş ölçülerde bu tecrübelere katılmaya çalışıyorum.
 
Fakat buradaki ikinci nokta şu ki, Mevlana�nın Eş�ari olduğuna dair görüşünüzde ciddi tereddütlerim var. Onun gibi seçkin insanlar öyle büyüktürler ki mekteplerin akıl havzalarına sığmazlar. Bana göre o, bilinen anlamda ne Eş�ariydi, ne Mutezili; ne Sünniydi, ne Şii� Bunların hiçbiri değildir ve böyle dar elbiseler onun gibi büyük bir insanın endamına uymaz. Doğrusu şu ki, Mevlana�yı Mevlevi mektebinin sahibi olarak görmeliyiz. Bence ve onun eserlerini okuyan başkalarına göre Mevlana hem Mutezile, hem de Eş�arilerden bazı noktaları iktibas etti. Hatta filozoflara gösterdiği düşmanlık ve ihtilaf, daha çok, filozofların peygamberlerin mağazasının karşısına mağaza açtığını ve Allah�a giden yakın yolu uzattıklarını hissetmesinden kaynaklanıyordu.
 
Mesela zengin olmak isteyen fakir kıssasında şöyle der:
 
Ey yayı kurup oku atan / Av yakında, sen uzağa düşmüşsün
Felsefe kendisini düşünceyle öldürdü / Koş de, zaten hakka sırtını çevirmiştir o
Koş de. Ne kadar fazla koşarsa / Gönlünün muradından o kadar uzaklaşır
Sultan, �Bizim için savaşanlar� dedi / �Bizden uzaklaşmaya çalışanlar� demedi a kararsız adam!
Görüyorsunuz, Mevlana filozofları kimlere benzetiyor. Koşuyorlar, ama bu koşu onları Allah�a yaklaştırmak yerine ondan uzaklaştırıyor. İkincisi, filozoflar rasyonel analizlerle insanı ruhani tecrübelerden uzaklaştırıyor ve gafil bırakıyorlar. Baş gözünü kapatıyor ve bilgi gözünü açıyor. İşte bu, Mevlana�nın bazen felsefecilere ve felsefe meşrepli Mutezililere muhalefet ettiği yerdir. Yoksa Mesnevi�de bir beyitte Mevlana açıkça akılcı çıkarımı önünüze koyar. Mesela Allah�ın cömertliğinin kabiliyete bağlı olmadığını, aksine kabiliyet olmaksızın da bağışta bulunacağını ortaya atmak istediğinde şöyle der:
 
Bu gönlün ıslah olmasına çare, insanı halden hale döndüren Tanrının ihsan ve lütfudur / Onun vergisine de kabiliyet şart değildir.
Belki kabiliyete sahip oluşa şart, onun lütuf ve ihsanda bulunmasıdır / Allah vergisi içtir, kabiliyet deri
 
Mevlana soruyor: Eğer Allah�ın bağışı kabiliyete bağlı olsaydı kabiliyeti kim verecekti? Gördüğünüz gibi kabiliyet, öncesinde bir kabiliyet olmaksızın bağışlanmalıdır. Bu rasyonel çıkarımı Mevlana açıkça öne sürüyor. Tabii ki Mevlana Mutezili veya Eş�ari bir kelamcı olarak ortaya çıkmak istemiyor. Nitekim gayet açıklıkla diyor ki:
 
Eğer soru cevapla meşgul olursam / Susamışlara ne zaman su verebilirim ki?
 
Mevlana, işinin sakalık olduğunu ve manevi tecrübeye susamış olanlara su ulaştırması gerektiğini söylüyor. Susamışları kelam tartışmalarına tutuşturmak istemiyor. Mevlana�da benim için çekici olan şey; kozmoloji, teoloji ve antropolojideki tecrübelere, dünyaya bu ferah ve geniş bakışıdır. Mevlana�nın ancak beş altı büyük tecrübe yaşadığını iddia edebilirim. Mesnevi boyunca ve Şems Divanı�nda işte bu birkaç büyük tecrübeyi tafsilatıyla anlatıyor ve yorumluyor. Bu birkaç büyük tecrübe, insanı sürekli olarak kendine bağımlı hale getirebilir.
 
Tekrar vurgulayayım ki, Mevlana, tıpkı masum olmayan bütün diğer insanlar gibi sürçmeleri ve sınırları olan biridir. Bu eksikliklere de eleştirel bakabilmeliyiz. Büyük şahsiyetleri takip ediyorsak onların kuvvetli oldukları yanları takip etmeliyiz.
 
Sizin Mutezile hakkındaki araştırmanıza dönersek; araştırmalarınızın sonuçları bir kitap olarak mı yayınlanacak, yoksa konferanslarınız ve makalelerinizde bu araştırmanın izlerini mi sürmemiz gerekecek?
 
Henüz bir kitap planı yapmış değilim. İnşaallah muhtelif makaleler yazıp yayınlayacağım. Sonra bu makaleler kitap olarak yayınlanacak. Görebildiğim kadarıyla proje çok kapsamlı ve en azından birkaç sahada -eğer yapabilirsem- yeni bir görüş ortaya atabilmeliyim. bu da çok sayıda kaynağı araştırmaya ihtiyaç duyuruyor. Umarım bunun üstesinden gelebilirim.
 
Görünen o ki İran�ın fikrî atmosferinden bir süreliğine mecburen uzak kalmanız sizin için o kadar da kötü olmamış. Hatta sizin için yeni bir fırsat yaratmış.
 
Tabii ki bu bakımdan şansıma şükrediyorum. Halen yetkililerin yürek genişliğinin bereketiyle bir dizi işi yapma imkanından yoksunum! Yurtdışında çalışıyorum. Bu işlerden biri araştırmadır. Hamdolsun zengin kütüphaneler ve fevkalade bilgin araştırmacılar var burada. Onlarla tartışabiliyor ve bilgilerinden yararlanabiliyorum. Ama elbette ki İran�ın meselelerinden uzak değilim. Burada bir noktaya işaret etmek istiyorum. Geçtiğimiz yıl yayın alanında iki önemli kültürel gelişmeye tanık olduk.
 
Bunlardan biri, İbn Arabi�nin Fususu�l-Hikem�inin tercüme edilmesiydi. Diğeri ise Heidegger�in Varlık ve Zaman kitabının yayınlanmasıdır. Her iki iş de fevkalade önemliydi. Hem bu kitapların müelliflerinin, Doğunun irfan ve Batının felsefe tarihinde önemli yazarlar olması hasebiyle, hem kadim ve yeni düşüncemizdeki önemi nedeniyle, hem de daha mühimi, bu şahsiyetlerin ve eserlerinin etrafında oluşmuş büyü sebebiyle.
 
Bu tercümeler uzun gayretlerin sonucudur. Ne mutlu ki bu çabaların kaynağı kurumamıştır. Bu işlerin en önemli etkisi, bu tür şahsiyetlerin yarattığı büyünün bozulmasını sağlamasıdır. Yani hem İbn Arabi kutsallık halesinden kurtulmuş oldu, hem de Heidegger.
 
Özellikle de Heidegger olsa gerek. Çünkü siz ve taraftarlarınız İran�da bu konuda epey tartışma yaptınız�
 
Gerçek şu ki, tartışma yaptıklarımın çoğu aslında Popper�e sövüp durdular. Burada değinmem gereken nokta şu ki, tarihsel bir hata yapılıyor. Bu yanlışı hem Babek Ahmedi�nin makalelerinde gördüm, hem Cemadi�nin (Heidegger�in Varlık ve Zaman kitabının değerli mütercimi) yazılarında, hem de başkalarının konuşmalarında. Bunlar sanıyorlar ki ülkemizde devrimden sonra Popper ile Heidegger ve onların takipçileri arasında bir çekişme var. Bu tamamen yanlış bir bilgidir. Ama ne yazık ki sürekli de tekrarlanıp duruluyor. Gerçek şudur: Vuku bulan şey, bir tarafın politik mülahazalarla Popper�e hakaretler etmesi ve kendi çıkarlarını kollamaya devam etmesidir. Eğer bir tartışma olduysa da çok küçük bir tartışmaydı ve Batıda Heidegger�in hayatta olduğu zamanlarda ortaya atılmış bir şeydi. O da Heidegger�in Nazilerle işbirliği yapıp yapmadığı meselesiydi. Bugün artık güneş gibi apaçık ortadadır ki Heidegger Nazilerle işbirliği yapmıştır. Cemadi, büyük bir insafla eserlerinde Heidegger�in Nazilerle yaptığı işbirliğini tarihsel ve üzücü bir gerçek olarak zikrediyor. Burada söylenebilecek olan şey şu ki, acaba Heidegger�in felsefesi, onun politik işbirliği ve tutumuyla münasebet halinde midir, değil midir? Ben ilişki içinde olduğuna inanıyorum. Ama biri çıkıp Heidegger�in felsefesi yerine Popper�inkini ikame etmek gerektiğini veya aksini söylerse bu başka bir tartışmanın konusu olur. Başlangıçta Popper�e muhalif olanlar tabii ki ona saygısızlık ediyor ve onu, felsefeye ahmaklık bulaştırmakla suçluyorlardı. Bunlar, sanırım, ilim ve tartışma alanında yakışık almayan sözlerdi. Hulasa söylemek istediğim o ki, Heidegger�in Varlık ve Zaman isimli kitabının tercümesi çok önemli ve mübarek bir iş oldu. Söylediğim gibi, herşeyden önce Heidegger ve eseri üzerindeki büyü bozulmuştur. İkincisi, yıllardır Heidegger�in dükkanından yiyen birilerine alındaki ar damarının yerini göstermiş olmalıdır. Bunlar, Heidegger�in eserlerinden yarım satır bile tercüme etmemiş kimselerdir. Ve nihayet, bu işi üniversite dışından biri yapmıştır. Kendisine bravo demeliyiz.
 
Dr. Muvahhid�in Fususu�l-Hikem tercümesi de övgüye layık bir iştir. Tercümeyi gördüm. Birinci sınıf ilmî bir çaba nitelemesini hak ediyor. Arapça, İngilizce ve tabii Farsça�ya olan hakimiyeti övgüye değerdir. İbn Arabi mektebine büyük hizmeti dokunmuştur.
 
Bu büyük şahsiyetlerin eserlerinin tercüme edilmemesi gerektiğine inananlara bir noktayı belirtmeme gerek. Tercümede insan sadece bir şeyi kaybetmez, bazen de bir şeyi kazanır. Yani tercüme etmek, müellife hizmettir. Örnek vereyim. Heidegger, hiçbir zaman Almanya�da Heidegger olmadı. Eserleri İtalyanca ve Fransızca�ya çevrildiğinde Heidegger önem kazandı. Hâlâ da o Almanya�da değil, Fransa�da çok önemlidir. Heidegger�in eserlerini başkaları önemli hale getirdi. İbn Arabi de şimdi artık kutsallık surlarının ardından çıkmıştır. Okuyucular artık onun sözlerini daha iyi anlayabilecekler. Farsça okuyanlar onunla daha iyi irtibat kurabilecekler.
 
Şahsen inancım odur ki, Kur�an biz İranlıların arasındaki yerini aldığı ilk başlarda eğer Farsça�ya iyi ve okunabilir bir şekilde tercüme edilseydi ve İranlı Müslümanlar Arapça Kur�an�ın yanısıra daima Farsça Kur�an�ı da okuyup inceleyebilselerdi kesinlikle Müslümanlığımız bugünkünden farklı olurdu. Kur�an�ın İranlı Müslümanların ulaşabileceği yerden uzakta olması ve Arapça�nın kafesinde tutulması, Müslümanlığımıza da etkisi olan bir mesafe meydana getirdi. Bugün yapılan Kur�an tercümeleri mübarek işlerdir ve ne kadar çok yapılırsa o kadar iyidir. Bunların inançlarımıza, kelamımıza ve dindarlığımıza geniş etkileri olacaktır. Bütün bu gelişmelere hoşgeldiniz demek gerekir. Araştırmacıları, Doğu ve Batı klasiklerini Farsça�ya çevirmeye teşvik etmeliyiz. Bu, Bilimler Akademisi�ne verdiğim bir projeydi ama ne yazık ki raflarda unutuldu gitti. Bu nedenle, Bilimler Akademisi dışında yapılan bu tür işler kültürseverlerin takdirini almalıdır. Ben buradan, Dr. Muvahhid ve Cemadi�yi tebrik ve takdir ediyorum. Yaptıkları işi, kalıcı bir çaba olarak görüyorum.
 
Bitti
fikri takip


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Abdülkerim Suruş
Kuranıkerim yoruma açık okunmalı



Reformcu düşünür ve filozof Abdülkerim Suruş, İran'da açıkça insan haklarını ve laikliği savunan ilahiyatçılardan. İranlı muhalif aydının bir portresi. Katajun Amirpur

Fotoğraf: drsoroush
Soruş, İslamın katı bir çerçevede değil, daha liberal yorumlanmasından yana.
İslam'ın radikal bir şekilde yorumlandığı İran İslam Cumhuriyeti, birçokları için köktendinci bir devlet.

Ancak İranlı ilahiyatçılar arasında bu yorumlamaya karşı bir hareket oluştu: Bu hareket, İran toplumundaki toplumsal reform yandaşlarına destek olurken, İran'ın sınırlarını aşarak İslam dünyası için büyük önem teşkil etmektedir.

Değişim geçiren dini anlayış

Bu hareketin baş aktörlerinden birisi Abdülkerim Suruş. Suruş'un ana bilimsel tezinin içeriği, dini anlayışın değişkenliği.

İnsanların anlayışı değişken olduğu için, insanların dini anlayışları da değişiyor, çünkü anlayış zamana ve bilime bağlı. Suruş, zaman içinde inancın da hep farklı yorumlandığını, bu yeni bakış açılarının da, yorumcuların içinde bulundukları şartlara uydurulduğunu belirtiyor.

Suruş, Müslüman, ama aynı zamanda da demokratik bir siyasal sistemi kanıtlamaya çalışıyor. Çıkış noktası ise şu: anlayışın sonuca yakınlaşabilme özelliği. İnsan, Allah'ın kendisinden tam olarak ne istediğini hiçbir zaman öğrenemeyecek. Allah'ın kanunu gerçekte nedir ve neyi amaçlamaktadır, insanoğlu için bu hep bir bilinmeyen kalacak. "Allah'ın işine akıl ermez."

Kuranıkerim – Yorumlara açık

İnsan, Allah'ın sadece hedefini görüp anlayabilir. Daha fazlası mümkün değil. Ve dinin hedefi ile hümanist konseptler kesinlikle birbirleriyle çelişki içine giremezler. Kuranıkerim metni, diğer tüm metinler gibi açık bir metin ve yoruma davet ediyor.

Suruş, inancın katı yorumlanmasının modern çağa özgü bir olgu olduğunu söylüyor ve eskiden dini anlayışın hep bir değişkenlik içinde olduğundan yola çıkıldığını kaydediyor. Bu değişkenliğin yeni yorumların önünü açtığını belirten Suruş, bu nedenle de demokrasi, İslam ve insan haklarının bağdaştırılabileceğini savunuyor.

Bu duruş, tartışmaların gidişatını hala devlet kurucusu Ayetullah Humeyni'nin görüşünün belirlediği İran'da, tabii ki, hoş karşılanmıyor. Humeyni'nin insan ve Allah'a yaklaşımına göre, sadece Allah'ın hakları var, insanın ise hiç hakkı yok. Bunun ana sebebi de insan olması.

Fakat insanın Allah'a karşı yükümlülükleri var. Allah veya yeryüzündeki temsilcileri, gerektiğinde insanlara haklar verebiliyor, ama verilen bu hakları aynı şekilde geri de alabiliyor, çünkü bunlar Allah'ın takdiri. Yani doğal haklar değil.

Humeyni'ye göre, insandan önce ümmetin esenliği ve refahı geliyor. Bu anti-liberal dünya bakışı, kişisel hakların ümmet için ihlal edilmesine de izin veriyor. Çünkü, ümmetin her zaman için önceliği var. Eğer ümmetin esenliği için gerekirse, sansür, zorlama ve insan hakları ihlalleri haklı kabul ediliyor.

İnsan hakları ile din ahenk içinde

Suruş ise buna karşı çıkıyor: onun için insan hakları, insan aklının kuralları. İnsan haklarının din ile çelişki içine düşmesi imkansız, çünkü, prensipte akla uymayan hiçbirşey Allah'ın iradesi olamaz.

İnsan haklarının din dışı bir çerçevede oluşmuş olması, Suruş'u, bu hakların İslami bir devlet sisteminde de hayata geçirilmesini mümkün ve hatta gerekli olarak görmekten alıkoymuyor. Suruş'a göre insan haklarını insanların düşünmüş olmasına rağmen, bu haklar dinle çelişmediği için, Allah'ın hukuku da korunmuş oluyor.

Bu akıl yürütmeden çıkan mantıksal sonuç ise şu: Hırsızlık yapanın elinin kesilmesi gibi, birçok şeriat kanunu, artık geçerli olamayacak. Suruş zaten, tüm İslami kanunların en ince ayrıntısına kadar uyulmasına gerek olmadığı görüşünde.

Bunu kanıtlamak için, değerleri birinci ve ikinci derece olmak üzere ikiye ayırıyor. İkinci derece değerler sadece, inancın ayrıntılarına yönelik kurallar ve böylece dinden dine değişiyor. Adalet gibi birinci derece değerler ise gerçekten önemli olan değerler.

Dogmalar yerine öz arayışı

Yani İslam'daki ceza hukuku veya kılık kıyafetler hakkındaki kurallar gibi ayrıntılar, o kadar önemli değil. Bunlar dini dışarıya karşı bir bütün olarak tutmaya yarayan bir "çerçeve", ve dinin özü ile ilgileri yok. Suruş, Allah'ın birliğine, peygamberlere, 12 imama, Ahiret Günü'ne ve hayrın ve şer'in Allah'tan geldiğine inanan herkesin Şii olduğunu belirtiyor. İnanç kurallarına katı bir şekilde uymanın ise mutlaka gerekli olmadığını savunan Suruş, bu nedenle İslami bir sistemde de insan haklarına uyulabileceği kanısında.

Suruş böylece temelde, insan hakları konusunda sadece laikler tarafından savunulan bir bakış açısına sahip, çünkü o da insanın – sadece insan olduğu için – dini haklar dışında da haklara sahip olduğunu kabul ediyor.

Böyle bir tasarım, Kuranıkerim'in yorumlanmasını geçip, Yaratan'ın asıl iradesine odaklanıyor ve böylece diğer liberal İslam söyleminden farklı bir yere oturuyor.

Liberal İslamcı düşünürler, savunmacı bir akıl yürütmede, Müslümanların aslında tarih boyunca diğer dinlerin mensuplarına ne kadar hoşgörülü davrandığını göstermeye çalışıyor. Bu arada da Müslümanlıktan çıkanlara yapılan müdaheleler hasıraltı ediliyor, konu edilirse de bu müdahelelerin pek seyrek olduğu ve dini olmayan, siyasi gerekçeleri ön plana çıkarılıyor.

Suruş ise, İslam'ın tarih boyunca hoşgörülü olup olmadığı sorusuna hiç eğilmiyor bile. İspanya'daki Yahudiler'in durumunun Müslümanların hükümranlığında, Hristiyanların iktidarına oranla daha iyi olduğu yönündeki popüler argüman, Suruş tarafından kullanılmıyor.

İranlı ilahiyatçı, gayrimüslimlerin daha yüksek vergi ödemek zorunda kaldıkları ya da aldıkları kan akçesinin daha düşük olduğu gerçeklerini, olumlu göstermeye çalışmıyor. Din anlayışını, modern insan hakları konseptine uydurmaya çalışması nedeniyle, Suruş'un akıl yürütmesi için bu noktalar önemsiz.

Bunun modern dünyada bir zorunluluk olduğunu söyleyen Suruş, alternatifinin olmadığını vurguluyor ve İran'daki İslamcı deneyin başarısızlığa uğradığını göstermek için başka kanıta gerek olmadığını söylüyor.

Katajun Amirpur

Almanca'dan çeviren: Aydın Üstünel

© Qantara.de 2004

İslambilimci ve gazeteci-yazar Katajun Amirpur'un "Gott ist mit den Furchtlosen – Schirin Ebadi, Nobelpreisträgerin und der Kampf um die Zukunft Irans" (Allah Korkusuzların Yanındadır – Nobel Barış Ödülü Sahibi Şirin Ebadi ve İran'ın Geleceği İçin Mücadele) 2003 yılında Herder Yayınevinde yayınlandı.


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
hatırlatıcı
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 201
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hatırlatıcı

selam

         abdulkerim suruşun  bakışı Adil aciz olmayan bir tanrı anlayışından yola çıkarak fıtri pencerede  akli ayrıştırma uygulayarak verileri sorgulayıp doğruluğunu tespit ettikten sonra inancı oturtma anlayışı yolunu tercih etmiştir.

 Bence bu anlayış üstün bir meziyettir. gerçi adil aciz olmayan bir tanrı anlayışı otomotikmen peygamberlik kurumunuda ortadan kaldırır ,şöleki

   Tanrı ,Bir çok yeti ve meziyetle donattığı insanı  başıboş amaçsız yaratması bırakması akla terstir  ve bir koca boşluktur ,öyleyse  bu yetiler meziyetler ve varlıklar üzerindeki yetkiler onu sorumlu kılmalı peki sorumluluklarını ona  bildirildimi  veya nasıl bildirildi/nasıl bildirilir .

     Birincisi: adil ve aciz olmayan bir tanrı, sorumlu tutacağı varlığın sorumluluklarını direk ona bildirir/yapısına yerleştirir ki bu asıldır ve şüpheden uzak en güvenli olan bildirimdir.ki tanrı, herkesin sorumluluklarını  onlara bildirmekten aciz değildir bu adaletininde gereğidir

   İkincisi:sosyal bir varlık olan insana sorumluluklarını  hem yapısına yerleştirir hemde  içlerinden bir önder/imam  seçer ,seçtiği önderi onlara önderiniz budur  önun önderliğinde bir yaşayış sergileyin diye bildirir oda insanların  sorumluluklarını hatırlatır  ve reis olarak onları yönlendirir sevk eder   önderde hiç bir kesinti olmadan devamlı tekerrür eder

  üçünçüsü: bu iddiada bulunanın  sadece kendi iddiasıdır  tanrıdan olduğunu bilemezsin  bu tür bir iddiaya karşı bir sorumluluğun yoktur adil bir tanrı anlayışında  .Muhammedin peygamberlik iddiası bu üçüncü katagoriye giriyor .itizal/ayrılan(mutezile) burdan yola çıkarak peygamberlik iddiasını üçüncü katagoride ele alır ortaya koyduğu verileri değerlendirir fıtratla uyumlu akla uygun olanları alır gerisini reddeder

    nitekim bu konuda bir çok tenkit yapılmıştır ta o dönemden bu döneme kadar devam etmiştir işte  o dönemdeki bir tarihi veriyi ele alıp yorumuyla muhammedin peygamberlik iddiasını tenkit eden bir mürted

 alıntıdır

Muhammed Kuran'ı uyduruyor muydu?

Muhammed kendi güvenirliliğini sarsan ya da kendisini en ufak bir şekilde bile eleştiren insanları öldürtmüştür.
Muhammed'i eleştiren ve bu eleştirilerin bedelini hayatları ile ödeyen insanlar hakkında geniş bilgi için lütfen bu konuyu okuyunuz..

Muhammed'in zamanında eğer bir kişi müslüman olmuşsa, o kişinin sonra İslam'i terketmesi neredeyse imkansızdı. Buna rağmen İslam'i terkeden bazı kişiler olmuştu. Bunlardan birisi ise Ebi Sarh'tir.

Kimdir Ebi Sarh?

Ebi Sarh, Muhammed'in vahiylerini kaleme almış, Ku'ran katipliği yapmış ve daha sonrasında (esrarengiz bir şekilde) İslam'i terketmiştir. Ebi Sarh ayrıca Hz. Osman'in süt kardeşi ve halasının oğludur.

Ebi Sarh İslam'i terkettikten sonra tıpkı diğerleri gibi öldürülmemek için kaçar ve halasının oğlu, süt kardeşi Hz. Osman'a sığınır.

Peki Ebi Sarh'in bir anda kaçmasına neden olan olay neydi?

Koskoca Allah'in sözlerini kaleme alma mevkisine sahip bir adam, peygamberin sözlerini Kuran'a aktarma şerefine ermiş bir insan deli mı bir anda tüm bunları reddedip neden kaçsın?

Nedeni ise şudur;

Ebi Sarh Kuran katipliği yaptığı için muhtemelen zamanın eğitimli kişilerinden biri idi. Ebi Sarh, Muhammed'ın en uzun süreli ve en tecrübeli katiplerinden biri olduğu için vahiy anlarında Muhammed'e indirilen ayetlerin yazılış şekli hakkında Muhammed'e tavsiyelerde bulunuyordu. Muhammed'de çoğu zaman Ebi sarh'in tavsiyelerini onaylıyor ve akabinde Kuran Muhammed'in değil, Ebi sarh'in dile getirdiği şekilde yazılıyordu..

İşte kanıt;

“İbn-u Ebi Sarh diyor ki: “Eğer Muhammed’e vahyolunuyorsa bana da vahyolunuyor. Eğer Allah indiriyorsa ben de onun indirdiğinin mislini indiririm. (İbn Kesir, Tefsir, Sabuni muhtasarı, I/600)




Ebi Sarh, iste bu yüzden Muhammed'in uydurukçu olduğunu anlamış ve derhal İslam'i terkederek Osman'in yanına sığınmıştır.

Olayı duyan Muhammed ateş püskürüyordu..Ardından hemen bu olay hakkında ayetler inmeye başlamıştı;

“Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da kendisine karşı bir şey vahy edilmemişken “bana da vahyolundu” diyenden ve “ben de Allah’ın indirdiği gibi indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir?” (El-En’am, 93)




Muhammed bu olaydan sonra yine her zaman olduğu gibi insanları cehennem azabı ile korkutmaya çalışmıştır.

"Gonlu imanla dolu oldugu halde, zor altinda olan kimse mustesna, inandiktan sonra Allah'i inkar edip, gonlunu kafirlige acanlara Allah katindan bir gazap vardir, buyuk azab da onlar icindir" (Nalh, 106)




Yani üstteki ayette Muhammed'in anlatmaya çalıştığı şudur;

Sakın ola ki Ebi sarh hakkında çıkan dedikodulara inanmayın. İnananlar için "Allah katından bir gazap vardır, büyük azab da onlar içindir".

Bu olay hakkında dedikodular hızla yayılıyor ve Muhammed'in güvenirliliğini sarsılıyordu. Muhammed olayı örtbas edebilmek ve kendisi hakkında çıkan dedikodulara ve kişilerin kafalarındaki soru işaretlerine son verebilmek için şu ayeti indirmiştir;




"Rabbin, turlu eziyete ugratildiktan sonra hicret eden, Allah ugrunda savasan ve sabreden kimselerden yanadir. Rabbin suphesiz bundan sonra da bagislar ve merhamet eder." (Nahl, 110).




Muhammed böylelikle peygamberliği hakkında şüpheye düşen müslümanlarının gönüllerine su serpiyordu.

Tabi "şeytan ayetleri" olayında da olduğu gibi Muhammed'in her zaman imdadına yetişen şeytan, suçu üstleniyor ve Ebi Sarh'i yoldan çıkarttığını itiraf ediyordu;

Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatiyor: " Sa'd Ibni Ebi s-Sarh Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e katiplik yapiyordu. Seytan ayagini kaydirdi; adam irtidad ederek kafirlere sigindi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Fetih gunu, onun oldurulmesini emretti. Ancak, Hz. Osman (radiyallahu anh) onu himayesi altina aldi. Resulullah da bu himayeyi tanidi."




Ebi Sarh Mekke'de Muhammed hakkında beyanatlarda bulunuyor kişilere Kuran ayetlerinin Allah tarafından değil, Muhammed tarafından uydurulduğunu söylüyordu. Artık Ebi Sarh ölmeden Muhammed'e rahat uyku yoktu.

Daha sonra Ebi Sarh, Muhammed'in eline düşmüştür. Muhammed Mekkelilere teslim oldukları halde kimseyi öldürmeyeceğine dair söz vermişti. Buna rağmen Ebi Sarh'in kellesi için buyrukta bulunmuştur.

Bunu duyan Ebi Sarh'in süt kardeşi Hz. Osman;



Ortalık durulunca Nebi’nin huzuruna getirdi, affedilmesini istedi, Biat’ının kabulü için yalvardı. Bu rica üç kez tekrarlandıktan sonra ancak Rasulullah(sav) İbn Ebi’s-Sarh’ın biatını kabul etti.Onlar gittikten sonra Ashabına dönerek:
“Biat etmeden evvel içinizden bu adamı katledecek doğru biri çıkmadı mı? Diye sordu.
Onlar da: “Biz işaretinizi bekliyorduk” cevabını verdiler. Bunun üzerine Rasulullah(sav): “Bir Peygamber ima ile adam öldürtmez, açık konuşur.” ( İbn-i Sa’d, E.Davut, Nesei, Hakim, İbn-i Hişam, İbn-i Hacer)




Muhammed yukarıdaki hadiste “Bir Peygamber ima ile adam öldürtmez, açık konuşur.” diyerek kendisinin ne derece tehlikeli narsisist mafya babası olduğunu gözler önüne sermektedir. Muhammed madem açık konuşmayı sever, o halde neden Osman'in önünde Ebi sarh'in öldürülmesini emretmedi? Neden Osman yanından çıkıp gittikten sonra çapulcularına konuştu?

Osman, süt kardeşi Sarh'in affedilmesi için Muhammed'e yalvarmıştır. Muhammed iki arada bir derede kalmıştır. İstemeyerekte olsa Osman'in sefaatını kabul etmek zorunda kalmıştır. Fakat her ne kadarda zoraki kabul etse de, yüzündeki rahatsızlığını tetikçilerine fark ettirmeye çalışmış ve yanında bulunan müslümanların Ebi sarh'i oracıkta katletmelerini istemiştir. Bunuda başaramayan Muhammed daha sonra müridlerine şu şekilde sert çıkışmıştır;




“Benim o şahsı bağışlamaktan imtina ettiğimi gördüğünüz zaman neden onu öldürmediniz?”
el-İsabe, c. 2, s. 38.




Aynı olay, biraz farklı bir şekilde şu kaynakta da mevcut;


"Icinizde, elimi bey'at icin vermekten imtina ettigimi gorunce kalkip oldurecek akli basinda bir adam yok muydu?"
Ebu Davud, Cihad 127, (2683); Nesai, Tahrimu'd-Dem 14, (7, 105, 106).

Yazar: Sexy Huri  

 



__________________
ALLAH'IN EVRENSEL HAK DİNİ = Aklı doğru modda kullanarak yaratıcının bizde yarattığı yaratma yetisini işleterek yapımızdakileri sistematize edip ,kendimizle ve doğayla uyumlu bir yaşam sürmektir
Yukarı dön Göster hatırlatıcı's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hatırlatıcı Ziyaret hatırlatıcı's Ana Sayfa
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Sayın hatırlatıcı, siz,Kuran'da "kendimizle ve doğayla uyumlu bir yaşam sürmektir" ilkesine ters, uyumsuz örneklermi gördünüz?Bu tür "bulgular"ınız varsa yazın konuşalım.Selamlar..

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
medeni0002
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 kasim 2010
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 936
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı medeni0002

Kur'ana Yönelik Şüphelerin Sebepleri:
1-Arap dilini iyi anlayan Hz. Muhammed ve o zamanki sahabe diye adlandırılan Arap müslümanların bu anladıkları Kur'ana rağmen bize doğru bir salat,doğru bir savm,doğru bir hacc ve doğru Kur'an kavramları bırakmamış olmaları ve üstelik Muhammed vefat ettikten bir müddet sonra birbirlerine kılıç çekmeleri onların beslendiği Kur'ana yönelik ciddi şüphelerin oluşmasına sebep olmuştur.
2-müteşabihlerin varlığı(tanrı insanlara sözlerinin anlaşılmasını istememiş gibi veya başka başka anlamlara yönlendirilsin istemiş gibi Kur'ana karşı olumsuz fikirlerin oluşmasına sebep olmuştur.
3-ayetlerde konu bütünlüğünün yeterli olmaması
4-Kıraaat farklılıkları
5-Mezheplerin varlığı(yani farklı algılamalarla oluşan onlarca mezhebin türemesi ve bir türlü vahdetin sağlanmamış olması)
Bence bütün bunlar Kur'anın tamamen insan ürünü olduğunu ispatlamaz ancak seçiciliğin faydalı olacağı kanaatindeyim.Bence çok açık olmayan ayetler üzerinde fazla yorumlarla zaman kaybı yapılmamalı,aklın ilkeleri ön plana getirilmelidir.Fakat hükmü açık ayetlerde de aklın süzgecinden geçirilmeli.Akla tam uyum güstermeyen veya kapalı ayetler varsa bunlar üzerinde de fazla yoruma girilmemeli ve aklın ilkeleri devreye sokulmalı.yalnızca hükmü açık olan ayetlerle ve akılla Kur'an tefsir edilmelidir hurafelerden kesinlikle kaçınılmalıdır diye düşünüyorum.
6-Bakara106da ifade edilen,nasih ve mensuha delil olarak gösterilen:''Biz, bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.''bu ayetle ilgili de şu şüpheler ortaya çıkmıştır.Allah madem en iyisini biliyorda niye başından bunu söylemiyor,insanları daha kötüsüyle idare ettirmek rahmet sıfatıyla uyuşur mu?gibi şüpheler tezahür etmiştir.En doğrusunu Allah bilir.
selamlar,sevgiler 

__________________
medeniyet
Yukarı dön Göster medeni0002's Profil Diğer Mesajlarını Ara: medeni0002 Ziyaret medeni0002's Ana Sayfa
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

<< Önceki Sayfa 4
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats